Beylerbeyi 177 Report post Posted February 7, 2009 selamun aleykum, ''bir arkadas ortaminda konusulurken birisi cemiyetin sorunlarinin sebebi olarak,'iman eksikligi' dedi.o sirada baska bir arkadas ise,iman eksik yada fazla olmaz,iman ya vardir ya yoktur,buna kaynak olarak da ismini simdi tam hatirlayamadigim bir ilmihal yada bir veli yi gosterdi.'' benim sizlere sormak istedigim de tam olarak bu,iman eksikligi diye bir tabir kullanmak olurmu?,birde simdi aklima geldi,iman eksikligi yerine,iman zayifligi kullanilabilirmi boyle bir durum soz konusu oldugun da. isin birde can alici bir tarafi varki,ustad o ve ben adli sahaserinde mursidin den duydugu bir sozu bakin nasil yazmis,'cemiyetteki ruh hastaliklari iman eksikliginden doguyor...' bu tabir uzun suredir aklimi kurcaliyordu,derken gecen bir kac gun icerisinde ustadin kitabini okudum,ve bu tabir karsima tekrar cikti,belki de tembelligimden olsa gerek acipta bir ilmihal karistirmaktansa,buraya yazmayi uygun gordum. son derece hassas bir konu oldugundan, konuyla ilgili bilgi sahibi olan arkadaslarin,kaynak gostererek aciklama yapmalarini rica ediyorum, selametle Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 8, 2009 Sorunun cevabının bu karmaşık yazıdı olduğunu düşündüm. ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ESERİ MAKALAT (KONUŞMALAR) ÇEVİRİ Mehmed Nuri GENÇOSMAN Önce, kendi kendine kararlaştırmış olduğun bir fikirden biraz ayrılırsan, bu senin daima kararlarından döneklik ettiğini göstermez. Biri, karanlık bir gecede kalabalık bir yerden dışarı çıkmak ister; ayağına bir başkasının pabucu geçer ve bu pabucun bir tarafı yırtılır. Şimdi onun yanlışlıkla bulduğu pabucu giyip gitmesi gerekmez. Burada, özür dilemek gerçektir. Çünkü karanlık vardır. Ama herkesin de böyle bir zamanda kendi pabucunu koruması lâzımdır. Nasıl ki, köylüler dürüst insanlardır. Sofuların âdetleri gereğince herkes kendi yemeğini ayrı yer. Yemek yerken aralarında bir haksızlık olmasın, sıkılganlık yüzünden kimse aç kalmasın diye, hep teker teker" yerler. Bir gün, bir yolculuk sırasında yemek vakti gelmişti. Herkes kendi azığının başına oturup yemeye başladı. Bu arada ansızın bir Türk atlısı çıkageldi. Türkler cesur, konusever ve 'kaynaşık insanlardır. Bunlara sordu: «Niçin ayrı ayrı yiyorsunuz? Niçin ekmeklerinizi beraberce toplu bir halde yemiyorsunuz?» Adamlar, «Bizim köyümüzün eski âdeti böyledir,» dediler. Atlı kamçısını kaldırdı, «Şimdi o âdeti koyanın da canını yakarım, onu kabul edenin de! Çarçabuk yemeklerinizi toparlayın, birlikte yiyin,» dedi. Yolcular korkularından onun dediği gibi yaptılar, yola düştüler. Köyün ihtiyarı onların diliyle, «Eğer ekmeklerinizi birlikte yedinizse, Allah kendi ekmeğim seçip yiyeni af etsin, ötekileri değil!» diyordu. Bir zümre vardır M, seci'li, kafiyeli sözlere değer verirler. Hep öyle konuşurlar. Bir zümre, hep şiir söylerler. Bir başkası da daima nesir söyler. Bunlardan her biri kelâm'ın bir parçasını, bir dalım seçerler. Allah kelâmı ise küllî'dir, bütündür. Elini bütüne uzat ki, bütün parçalar senin olsun. Daha başka bir şey isteyip de parçaya uzanma ki, o zaman bütünün elden gitmesi tehlikesi vardır. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted February 8, 2009 Sual: İman azalıp çoğalır mı? CEVAP İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: İman kalbin tasdiki ve yakîni olduğundan, azalması, çoğalması olmaz. Azalıp çoğalan bir inanış, iman olmaz. Buna zan denir. İbadetleri, Allahü teâlânın sevdiği şeyleri yapmakla iman cilalanır, nurlanır, parlar. Haram işleyince, bulanır, lekelenir. O halde, çoğalmak ve azalmak, amellerden, işlerden dolayı, imanın cilasının, parlaklığının değişmesidir. Kendisinde azalıp çoğalmak olmaz. Cilası, parlaklığı çok olan imana çok dediler. Bunlar, sanki, cilalı olmayan imanı, iman bilmedi. Cilalılardan bazısını da, iman bilip, fakat az dedi. İman, parlaklıkları başka başka olan, karşılıklı iki ayna gibi oluyor. Cilası çok olup, cisimleri parlak gösteren ayna, az parlak gösteren aynadan daha çoktur demeye benzer. Başka birisi de, iki ayna müsavidir. Yalnız, cilaları ve cisimleri göstermeleri, yani sıfatları başkadır demesi gibidir. Bu iki adamdan birincisi, görünüşe bakmış, öze, içe girmemiştir. (Ebu Bekir’in imanı, ümmetimin imanları toplamından daha ağırdır) hadis-i şerifi, imanın cilası, parlaklığı bakımındandır. (Mektubat, m.266) *Yazının iktibas edildiği kaynak site: http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=334 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Beylerbeyi 177 Report post Posted February 9, 2009 selamlar, Allah razi olsun kiymetli bilgiler icin,simdi ben musadenizle anladigimi ozetlemek istiyorum, imani eksik yada fazla,tabiri kullanilabilir,fakat burdaki eksiklik yada fazlaliktan kasit amel noktasinda ki azlik yada cokluktur. selametle Quote Share this post Link to post Share on other sites
trradomir 206 Report post Posted February 10, 2009 İmanın çekirdeğinde bir fark yoktur azizan, bu neticede bir inanç meselesidir ve az inanmak, çok inanmak gibi bir şeyden söz edilemez. Ya inanıyorsundur, ya inanmıyorsundur kardeşim. Tereddüt ayrı bir mevzu, tereddütü imandan saymak doğru olmaz. Nihai hükmü Allah bilir, mütereddidlerin yardımcısı o olsun. Yalnız imanın yaşanışıyla ilgili çeşitli kemal mertebeleri var tabi. Köyün kocakarısının imanıyla Server-i kainat efendimizin imanı çekirdekte aynı olsa da aralarındaki farkı görmezden gelmek, 'bu ikisi farksızdır' demek insana 'yavaşş şekerim, yavaş yavrum' dedirtebilecek türden bir cinayet olur. Tasavvuftaki yakîn derecelerini de burada gözönünde bulundurmak lazım. Neticede iman etmek veya etmemek 1 veya 0 gibi bir mevzu olsa da, bu 1 de kendi içinde farklı tarzlara ayrılıyor. Şimdi durup dururken geyiğin biri çıkıp 'Muz yemeyi sever misin?' diye bi şey sorsun. Dur dur klavyeye davranma hemen, misal olsun diye söyledim, sormana gerek yok. Heh, sakin ol bi, gel otur şöyle. Ne diyoduk? İşte bu geyiğin sorusunun cevabını imanlı olup olmamak şeklinde düşünelim, birisi 'Evet' diyorsa ve hangi çeşit muzu sevdiğini daha sonra söylüyorsa tam da mevzuumuza cuk oturan bir misal teşkil etmiş olur. Tabi bu cevabı veren şahıs eşeklik edip ortalığı karıştırmak için 'muzu az severim' filan diyebilir, fakat onu görmezden geliyoruz, duymuyoruz, kulaklarımızı tıkayıp bağırarak arkadaşın sesinin çıkmamasını sağlıyoruz. İnanmanın derecesi olmaz çünkü sevginin aksine. Analojileri çok seviyorum yahu, iki dakkada en girift mevzuları haşırt diye anlatabiliyorsun. Neyse cıvımadan mevzuumuza dönelim efendim, iman tarzlarının farklı olduğundan bahsediyorduk: Taklidi iman ve tahkiki iman gibi koskoca bir fark var mesela. İkisi de çekirdekte aynı şeye iman ediyor fakat birisi gördüğünü dikkate alıyor, birisi nefs muhasebeleri neticesinde ulaştığı yüce yaradana tapıyor. Sonra ilmelyakîn, aynelyakin, hakelyakîn gibi bir trio var malumunuz. İlmelyakin derecesindeki bir şahsın bilgiye dayanan imanıyla hakelyakin derecesine varmış, Allah'ı yaşar olmuş bir salikin imanı çekirdekte aynı olsa da aynı kefede değerlendirilemez. Ama ama amaaaaa... Cemiyetin imanının eksik olduğu söylenebilir, neden söylenemesin ki? Arkadaşınız orada araya gereksiz ve ezbere bir laf atmış, çünkü imanın eşitliğini ancak çekirdekte kabul edebilirsiniz ve bu durum yalnızca tek tek ferdler için geçerli bi hal. Cemiyeti oluşturan şahısların içinde iman edenlerin azınlıkta kalması, cemiyetteki elemanların imanında samimi olmaması veya hepsinin papağan olması halinde bir iman eksikliğinden veya inanç kemalsizliğinden babalar gibi de söz edilebilir. Aynı şey değil ki? Context'e göre bakarsak Gereksiz bir laf atmış ortaya, kınadım kendisini, varın haber edin ona, 'trradomir seni kınadı, otur ağla haline' diye.. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Beylerbeyi 177 Report post Posted February 10, 2009 selamlar trradomir gonuldasim, son yaptigin uyariyi insallah dikkate alip kendisine iletecem,hatta bu siteye davet edip bir uye daha dusurecez agimiza :). bu ilm-el yakin,ayn-el yakin,hakk-el yakin mevzuu hakkinda ustadin o ve ben kitabindan iktibas ettigim bir yaziyi buraya yazmak istiyorum musadenizle.. ''1934 yilinin yaz'i,sonbahari ve 1935'e devrettigi kis,benim icin nasil bir azap cercevesi? ne anlatilir ne anlasilir!... islam tefekkurunun,kavrama,anlama manasina --yakin-- mefhumiyle belirttigi uc derece var: ilm-el yakin:ogrenerek anlamak, ayn-el yakin:bizzat gorerek anlamak... hakk-el yakin:icine girerek,icinde eriyerek anlamak... (ustad burda cok sade bir dille,cok basit bir ornekle ne guzel anlatiyor,gercekten muthis) mesela,van golunu bilmek bir--ilm-el yakin-- anlayisidir,yanina kadar gidip gormek--ayn-el yakin--...icine girip bogulmak --hakk-el yakin- halimi anlayabilmek icin ucuncu soydan bir anlayis lazimdi.bu da ancak bir velide bulunabilirdi." Quote Share this post Link to post Share on other sites