Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Beylerbeyi

Ayşe Arman Röportajı

Recommended Posts

selamlar,

 

gecenin bu vaktinde sizlere daha guzel,daha sevecen haberler vermek,sizleride kendimide mutlu etmek isterdim.lakin bu sefer beni affedin,kismetse birdahaki sefere...

 

yazinin basligini kendimce soyle koydum; peri masali islamla kabusa donusuyor!

 

Hürriyet Yazarı Ayşe Arman bugünkü köşesinde Leyla T. adlı New York'ta yaşayan 36 yaşında bir reklamcı'nın hikayesine yer verdi. İstanbul'da halkla ilişkiler yaparken bir ressama aşık oluyor ve onun peşinden New York'a gidiyor. Evleniyorlar, bir de oğulları oluyor. Ama günün birinde peri masalı bir kabusa dönüşüyor. Bakın Leyla T., olanları nasıl anlatıyor...

 

Sizi tanıyabilir miyiz?

- Ben Leyla T. 12 yıldır Amerika'da yaşıyorum.

 

Ne münasebetle...

- 24 yaşındayken, New York'ta yaşayan bir Türk ressama aşık oldum. Annemlere "Amerika'ya tatile gidiyorum" dedim, İstanbul'daki hayatımı

geride bıraktım ve buraya yerleştim.

 

Çok mu yakışıklıydı, çok mu karizmatikti, çok mu şefkatliydi, çok mu varlıklıydı? Sizi kimse onun kadar sevmedi mi? Nedir?

-Kafa olarak mükemmeldi. Türkiye'de ya erkek arkadaşınız olur ya sevgiliniz. Bir türlü, ikisi aynı insanda birleşmez. Ben şanslıydım, hem en yakın arkadaşım hem sevgilimdi, gözüm kapalı geldim.

 

Hemen mi evlendiniz?

-Evet. İyi bir sosyal hayat, sanatçı bir çevre, sergiler, davetler enstelasyonlar... Rüya gibiydi her şey. Evliliğimizin 3. yılında bir de oğlumuz oldu. Ne kadar mutluyuz diyor, sürekli şükrediyordum ki kabus başladı. Eşim 5 vakit namaz kılan bir adam oldu.

Ne alaka?

-İşte sorun da bu. Ramazanda içki içerdi, dinden uzak dururdu ama Fethullahçılarla tanışınca, inanılmaz bir değişim yaşadı. New York'ta yaşayan pek çok Türk, Fethullahçılardan rahatsız. Eşim dahil hepimiz, "Bunlar ne yapmaya çalışıyorlar? Neden kapı kapı dolaşıyorlar? Karşı bir dernek mi kursak? Öyle mi yapsak, böyle mi yapsak?" derken; biri eşime, "Sen savaş açtın ama bu insanları tanımıyorsun, gel bir gör!" demiş.

Gidiş o gidiş. 1-3-5 derken, "Çok iyi niyetli insanlar, ben yanılmışım" demeye başladı, toplantılarına düzenli gider oldu. Ruhunu dinlendiriyormuş, yoga yapıyor gibi hissediyormuş, bir tür meditasyonmuş, insanın kendi dinini öğrenmesinin nesi kötüymüş.

Evin içinde Fethullah Gülen'in dergilerini, kitaplarını okuyor, DVD'lerini izliyor...

 

Siz ne yaptınız?

- Kendinizi benim yerime koyun, birlikte Soho'daki bütün barların altını üstüne getirdiğiniz adam, dünyanın en bohem adamı, Kuran'ı elinden düşürmüyor, 5 vakit namaz kılıyor ve "Allah için yapıyorum" diyor. Kafayı yiyecektim! Tamam ben de Allah'a inanıyorum ama ondaki bu 180 derecelik değişim beni korkuttu, öfkelendirdi, üzdü. Bir de kendimi

aldatılmış hissettim, hayatını dinin esaslarına göre yönlendiren bir adam isteseydim, gider bir imamla evlenirdim. Sizden dini kurallarına uygun olarak yaşamanızı istedi mi?

-Yok hayır. Ama ruhen iki ayrı uca yuvarlandığımızı hissettim. Bana, "Sana asla kapan demem. Dinde zorlama yoktur. Benim görevim bunları sana anlatmak, ister yaparsın, ister yapmazsın!" diyordu. Bir de, vaaz veriyor yani! Bilmem ne suresinde bu yazıyormuş, bilmem ne suresinde şu yazıyormuş.

 

Arkadaşları peki? Onlar ne dedi?

-Acayip dalga geçtiler. Her gittiğimiz yerde "Aaa sen Fethullahçı olmuşsun!" dediler. "Ne alakası var! Ben Fethullahçı değilim. Dinle ilgili bilgiler veriyorlar, gidip öğreniyorum" dedi durdu.

 

Kaç zamandır aynı şekilde devam ediyor?

-3 sene oldu. Ben tabii ruhsal çöküntü yaşadım, depresyon tedavisi gördüm. Anlamını kaybetti her şey. Bana kalkıp, "Atatürk alfabeyi niye değiştirdi?" diyor, "Bütün devrimleri neden tepeden inme yaptı, halk hazır değildi." Sinir oluyorum. Çünkü evimde bu tür şeyleri tartışmak istemiyorum. Hálá kızıyor bana, neden bu kadar tepki gösteriyormuşum,

neden abartıyormuşum. Çok eğitimli tiplermiş...

 

Siz tanıştınız mı?

-Bir kısmıyla mecburen. Bizim oturduğumuz yerdeki derneğin ismi Tamef. 25 yaşlarında üniversite mezunu çocuklar çalışıyor. Hepsi eğitimli, İngilizceleri de çok iyi. Oğlum yaşındaki çocuklara yöneliyorlar...

 

Nasıl yani?

-Forma veriyorlar, futbol oynattırıyorlar, yaz kamplarına götürüyorlar. E tabii 9- 10 yaşındaki çocuklar bu tür faaliyetlere deliriyor. New York dışında, 15 gün orman içinde kamp. Çocuğun umurumda değil Fethullah'ın kampı olması, gitmek istiyor. Benim oğluma da kafayı taktılar. Formalar, eşofmanlar, çantalar. Kesinlikle "Hayır!" dedim.

 

Tüm bu hikayede sizi en çok rahatsız eden şey ne?

-Bakın, benim kocam camiye gitseydi ve caminin hocasından böyle bir eğitim alsaydı ondan nefret etmezdim, onu suçlamazdım. Ben Fethullahçıların ne niyetle bu hizmetleri verdiklerini bilmiyorum. Bu kadar iyi olmalarının sebebi nedir? Neden dünyanın her yerinde okullar açıyorlar, neden küçücük çocukları topluyorlar, dini eğitim veriyorlar

 

Okullarını gördünüz mü?

-Hayır ama o okullara devam edenleri gördüm. Bir arkadaşımın çok yaramaz bir oğlu vardı, Brooklyn'deki okula gitti, şimdi beyni alınmış gibi, karşılaştığı her büyüğün elini öpmeye çalışıyor. Tuhaf bir çocuk yarattılar, sanki çocuk değil, makine. Fethullah Gülen'e baktığınız zaman Afrika'da okullar, Uzakdoğu'da okullar, bir sürü yazı okuyorsunuz, hikaye dinliyorsunuz, tabii tedirgin olacaksınız...

 

Tüm bunları kocanıza anlatınca ne diyor?

-"Sen zannediyorsun ki biz o toplantılarda, 'Vatan nasıl satılır?' diye konuşuyoruz, bunun planlarını yapıyoruz, alakası yok!" diyor, "Neden önyargılısın, neden onların kötü olduklarını düşünüyorsun?" Sonra vaaza başlıyor, "Fethullah Hocamız şöyle diyor, böyle diyor..." O, öyle dedikçe ben çıldırıyorum. Bir tek iyi şey var: İşleri yoğunken, sergi-mergi, onlarla istediği kadar çok görüşemiyor, o zaman biraz olsun normale dönüyor.

 

Evliliğiniz ne durumda?

-Tabii ki vazo kırıldı, eskisi gibi değiliz. Ben antidepresanlara devam ediyorum.

 

Bütün bunları bir gazeteciye niye anlatıyorsunuz?

-Çünkü bizi rahat bıraksınlar istiyorum! İnanılmaz organizasyonlar yapıyorlar. Central Park'ta Türk günü yaptılar mesela. Nereden buluyorlar o parayı? Türk hükümetinden fon aldıkları doğru mu? Ben öyle Türk günü de istemiyorum. Bütün kadınlar kapalı. Türklük bu mu? Türk günü yapmak onlara mı kaldı? Her yerde niye karşımıza çıkıyorlar? Hani insan, "Ya çocuğumun uyuşturucu kullanan arkadaşları olursa, çocuğuma musallat olurlarsa" diye korkar ya, benimki de o hesap. Resmen uyuşturucudan beterler. Eve telefon açıyorlar, "Leyla Hanım, bilmem nerede kurban kesilecek, bize yardım etmek ister misiniz?" diyorlar. "Hayır!" diyorum, "Bize katılmak ister misiniz, hayır işi yapacağız?" "Hayır" diyorum, "Niye öyle diyorsunuz, gelin tanışalım, sizi ağırlayalım, bizi yakından tanıyın" diyorlar. Yine "Hayır!" diyorum. İnanılmaz yüzsüzler, hiç yılmıyorlar. Sinir bozucu olan da şu: Hep terbiye sınırındalar. Ama ben onlarla savaşacağım. Kocamı Fethullahçılara kaptırdım, oğlumu asla vermeyeceğim!

Share this post


Link to post
Share on other sites

yaziya bbir daha goz attim da,su sukrediyorum kismi na kafam takildi.

 

acaba neyle sukrediyor,nasil sukrediyor,kime sukrediyor,ne icin sukrediyor? acaba bizlerin hergun kulladigi sukurler olsun sozuyle esdeger bir kifayettemi sukrediyor? acaba bizmi sukretmeyi bilmiyoruz? yoksa sadece lafta mi kaliyor sukurler!acaba acaba acaba. ...

 

sen aklima fikrime bedenime ve nefsime mukayet ol YARABBBI! halimiz yaman.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah dünyanın dört bir yanında okullar açıp türkçe öğreten, yöre halkına güzel ahlak aşılayan bu cemaatten razı olsun. Hele Türkçe Olimpiyatlarında farklı ülkelerden gelip şiirler, şarkılar söyleyen o öğrencileri izlediğimde gözlerim dolar tüylerim diken diken olur. Mükemmel birşey... Özellikle bir kız ''önden giden atlılar'' şiirini okumuştu. Gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Bilmeyen varsa video paylaşım sitelerinden izlesin gerçekten mükemmel...

Share this post


Link to post
Share on other sites

bu kadın bu adamdan boş olmuştur, bir müslimin bir kadınla evlenmesi için onun müsliman hristiyan veya yahudi olması lazımdır, diğerlerinden oldugu anda boş olur, avret mahaline bakmak haram olur kadındaysa sadece müsliman erkek olması lazımdır diğerleriyle evlenirsede boş olur.Bu kadın dinen boştur!Adama biri anlatması lazım.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Allah dünyanın dört bir yanında okullar açıp türkçe öğreten, yöre halkına güzel ahlak aşılayan bu cemaatten razı olsun. Hele Türkçe Olimpiyatlarında farklı ülkelerden gelip şiirler, şarkılar söyleyen o öğrencileri izlediğimde gözlerim dolar tüylerim diken diken olur. Mükemmel birşey... Özellikle bir kız ''önden giden atlılar'' şiirini okumuştu. Gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Bilmeyen varsa video paylaşım sitelerinden izlesin gerçekten mükemmel...

tamam hocam ama yaptıkları İslama uygun mudur, ergen olmuş kızların sesi dahi haramdır Ehli Sünnet itikadımızca bu uyar mı yani?Veya Eğitim vermek için cemaate mensub kadınları başı açık öğretmen yapmak(hemde lisede) ehli sünnetce nasıl uygun olur?

Ehli Sünnetce erkek 12 kızda 9unda baliğdir, birbirlerini göremezler konuşamazlar şimdi bunlar nasıl açıklanabilir neyse biraz fazla girdim ama önce lazım olan ehli sünnet....

Share this post


Link to post
Share on other sites

sevgili kardesim seksizabdal,

 

simdi sen kendinle fena celistin!

 

ama once bir uyarida bulunmak istiyorum, bu konu F.G hocanin yapdiklarini yahut yapmadilarini elestirmek icin acilmadi,yani ben o niyetle acmadim. F.G konusunun bu sitede yasak oldugundan da haberdarim,lutfen konunun istikametini degistirmeyelim,degistirmeyelim ki adminlerimizi zor durumda birakmayalim,gereksiz tartismalara girip te birbirimizi uzmeyelim.sanirim demek istedigim anlasilmistir.

 

simdi gelelim sana!

 

1.kadin adamdan bostur demissin! buna gerekce olarak ta kadinin hicibr dine mensup olmamasini soylemissin.sevgili kardesim nerden anladin bunu,kadin ben dinsizim yada ateistim demiyorki.kadin namazi,orucu kisacasi ibadeti sevmiyor olabilir,istemiyor olabilir,bu onu dinsiz yapmazki.

 

peki sana sorarim sen nasil bu kadinin dinsiz oldugu hukmune varirsin,yada hicbir dine mensup olmadigi hukmune varirsin,bunu da gectim kadin icin dinen bostur demissin,sen bu hukmu nasil verebildin kardesim? ayeti kerimede ne buyuruluyor;kalplerdekini yalnizca ALLAH bilir.

 

2.sen bunlari yap sonra kalk onur1 adli uyenin iyi niyetle yazmis oldugu,din,islam,musluman kelimelerini hic kullanmadan sirf turkluk ve turkce gibi kavramlari on plana cikaran/vurgulayan F.G hocayi ve cemaatini takdir yazisini elestir,ve aaa bu boyle olurmu,kizlar la erkekler ayni yerde olurmu de.

 

guzel kardesim bana kalirsa bu tutumun hiiic olmadi hemde hic.hele ki 1.maddede saydiklarim hic olmadi,hatta cok olcusuz oldu.

 

selam ve muhabbetle

Share this post


Link to post
Share on other sites
tamam hocam ama yaptıkları İslama uygun mudur, ergen olmuş kızların sesi dahi haramdır Ehli Sünnet itikadımızca bu uyar mı yani?Veya Eğitim vermek için cemaate mensub kadınları başı açık öğretmen yapmak(hemde lisede) ehli sünnetce nasıl uygun olur?

Ehli Sünnetce erkek 12 kızda 9unda baliğdir, birbirlerini göremezler konuşamazlar şimdi bunlar nasıl açıklanabilir neyse biraz fazla girdim ama önce lazım olan ehli sünnet....

Peygamber Efendimiz'in bir hadisi var: '' Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Sevdiriniz, soğutmayınız'' Yurt dışındaki bayan hocalar genelde kapalı ve derslere de o şekilde giriyorlar. Ayrıca Türkiye'de de ilköğretim haricinde kız öğrencilere bayan hocalar giriyor diye biliyorum. Bir de şöyle düşünsen oradaki insana direk sen müslüman ol, şöyle yap böyle yap diyemezsinki. Zaten böyle bir baskı da uygulanmıyor. Yapılan güzellikler, iyi niyet ve ahlak insanları zaten kendiliğinden sabun gibi doğru yola kaydırır inşaallah.Bir ayet meali tam olmasada şöyle: ''Allah istediğini hidayete erdirir'' Oraya giden eğitim fedayileride onların nasibidir belki kim bilebilir...

Birde bu bayanların mutlaka okutulması lazım ama bence heralana girmeleri tabiki dinimizce sakıncalı. Mesela kadın doğum doktorları bayan olmalı. Buda mutlaka eğitim ile olacağına göre birşeylerden birazda olsa feragat etmek gerekicek diye düşünüyorum. Kuran da bir ayet var yanlış söylersem Allah affetsin. '' Allah kalplerin içinden geçenleri en iyi bilendir''

Ayrıca islama uygun olmayan o kadar çok şey varki... Misal yntm... Ama sırf istediğimiz gibi değil diye girmeyelim mi kamu kuruluşlarına... Eğitim, eğitim, eğitim... Ama önce İslami edeb, ahlak...

Ben böyle düşünüyorum. Fikirlerimdeki yanlışlıklarda doğrusunu öğrenmek adına eleştirilerinize açığım.

Yanlışım varsa lütfen düzeltin :)

Saygılar....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Fetullah Gülenin bu tür aksiyonlarını eksik bulsam da sonuna kadar destekliyorum. Malumunuz vahhabi eşşekleri dünyanın her tarafında ehli sünnet karşıtlığını, selefiliği vs yayarken bu gibi cemaatler hakiki islamı öğretiyorlar. Allah yardımcıları olsun.

Ayşe Armana diyecek bir şey bulamıyorum. Bu cürreti nerden geliyor? Tağut devlet ve gazetesinden. Anlının ortasına bir kurşun aşketmek şeriat ölçülerine göre bize ters düşmese de sabır deyip çekliyoruz. Bu sabr nereye karada? Bilemeyeceğim.

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Ama ben onlarla savaşacağım. Kocamı Fethullahçılara kaptırdım, oğlumu asla vermeyeceğim!

 

Aman Allah'ım bu ne dava aşkı? Davası yolunda savaş açacak kadar cesur.

Derdim Leyla T.'yi övmek değil, özeleştiri yapmak.

Hanginizde/hangimizde var böyle dava (Dinimize hizmet) aşkı?

Hastalığımız, davasızlık ya da davaya sahip çıkamamak.

Duyarsızlaştırılmış/sindirilmiş olmak ses çıkaramamak.

Başta medya gücü ile duyarsızlaştırıldık/duyarsızlaştırılıyoruz.

Bugün pazar ve 600-700 bin Hürriyet okurunun (x3 dersek 2 milyon insanın) bu yazıyı okuma imkanı olacak.

Dilerim bu iki milyondan hiçbiri Leyla T. olmaya gayret etmez.

Yine dilerim hepsi Leyla T.'nin eşi gibi olmaya gayret eder.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu mevzuuya girmeğe bile değmezdi ama, şu Ayşe Arman resmini çizmek adına...

''(...) Bütün tek tanrılı dinler, neredeyse kadundan korkuyor. Mesele bu. Kadını eksikli ve hatta özürlü kabul ediyor, öyle bir yere koyuyor.'' Hürriyet 7 Aralık 2008

Yine ayşe hanımın, bir başka Ayşenur isminde hanımla yaptığı röportajtan bir bölüm...

 

''İkinci eşimin ilk eşinden olan kızı, 13'üne bastığında annesi kendi jinekoloğundan randevu aldı ve kızı için doğum kontrol hapı reçetesi istedi. Sonra da kızını karşısına alarak, hapları almaya başlamasının neden önemli olduğunu, nasıl kullanması gerektiğini, çok güzel bir kız olduğu için okuldaki erkek arkadaşlarının ilgisini çekmesinin doğal olduğunu, seksin tabu olmadığını, ancak tercihen ilk denemesinin karşılıklı derin duygular yaşadığı bir kişiyle olmasının önemini, aksi halde duygusal travma yaşayabileceğini, çok doğru seçimler yapmasının ilerideki cinsel yaşamını etkileyebileceğini söyledi. İlk hapı da kendi elleriyle kızına verip içirtti. Merak edenler olur diye: Olay, Quebec'de yaşandı. Yıl 1972, ülke Kanada.

 

Saygılar. (Aygen T.)

 

- Çok çok teşekkürler Aygen Bey. Türkiye'de pek çok insanın "Aman Allah'ım olur mu böyle rezillik!" deyip kınayacağı bir öykü. Bense bayıldım. 30 yıl önce Kanada'da yaşanan bu diyaloğun benzerini Türkiye'de yaşayabilmemiz için 30 yıl daha mı geçmesi gerekiyor? '' Hürriyet 27 Ekim 2008

Ayşe hanım, müptezel bir okurunun mektubuna köşesinde yer verip, üstelik övgüsünü alan hikayeye yorumu...

 

''(...) dinimizde şartlar elvermiyorsa abdest almadan namaz kılmakta mümkündür.'' Hürriyet 9 Ocak 2008

Ayşe hanım, yine bir okuyucusunun yıkıcı fıkrine yer veriyor.

 

Lütfen, istedikleri dine dikkat.

 

Mesela, İlahiyat fakültesinde prof. olan Beyza Bilgin'e, 02.12.2007 tarihinde Akşam'mın pazar ekinde yaynlanan röportajta soruyorlar:

Hiç düşündünüz mü örtünmeyi?

Hayır, katiyen. Örtünmeyi Allah'ın emri olarak kabul etmiyorum ki!

 

''Türban istemeyen kızı babası öldürdü'' başlığıyla haberi veren 13.12.2007 tarihli Radikal Gazetesi, bakın haberin içeriğinde ne diyor:

... Cinayetin türban yüzünden olup olmadığı henüz bilinmiyor.

Haberin bir başlığına, bir de içeriğine bakın ve anlayın hileliği... Adamlar, cemiyetimizin ekserisinin haberlirin sadece başlıklarını okuduğumuzu çok iyi biliyorlar.

 

Asil_düşünce'nin Ayşe Arman'dan verdiği röportaj'ta, malum kadının aslında bir camii hocasından öğrensetdi dinini kocası, bu vaziyeti olgun karşılayacakmış. Çünkü bu cemaatin niyetleri belli değilmiş. O yüzden aslında kadının dine karşı bir soğuklu yokmuş. Öyle değil, peki nasıl?

Ayşe Arman'ın medyasından devam:

''(...) türban totemi (putu)

(...) Türban peretsler

(...) Türban putu (totemi), laik ve demokratik cumhuriyete karşı olan ve onu bir İslam devletine çevirmek isteyenlerin simgesidir.'' Özdemir İnce Hürriyet 25 Ocak 2008

Görüyor musunuz asıl korkuyu?

 

''(...) milletine Arap kültürünü öneriyor... Bu nasıl milliyetçiliktir; kendi ulusuna çağdaşlık yolu açmak yerine, ortaçağdan kalma Arap kültürüne yol açmak?..'' Bekir Çoşkun Hürriyet 25 Ocak 2008 Yorumsuz...

 

''Atatürk devrimiyle de kimi ayetler neshedilmiştir...'' İlhan Selçuk malumgazete 13 Şubat

2008

 

Bir de bunların nasıl bir din istediğini, yine inanmayan bir yazardan okuyalım:

''Bizim devletin istediği 'ideal vatandaş', alevi gibi yaşayan bir sünnidir.

Namaza gidmeyecek.

İçki içecek.

Faiz haram sayılmayacak. Konuşmalarda asla Hz. Muhammed'e ve Kuran-ı Kerim'e atıfta bulunulmayacak.

(...)

Sunniliğe kalben bağlı olan biri içki içmez. Mutlaka beş vakit namazını kılar. Öyle bir sunni devlet kadrolarında yer bulamaz.''

İnsan haklarına saygılı bir dinsiz olan Ahmet Altan, 27 Mayıs 2008 tarihinde Taraf'ta yazdığı bu makalesinde, bir zihniyetin resmini ne güzel çekti. ''devletin istediği'' kısmına ''bazı insanların istediği'' ifadesini koyarsak daha iyi anlaşılır, ne istedikleri...

 

Bu zihniyete daima ve en güzel cevabı Üstad versin:

''En basit sahtecilik formülüyle ele geçirilen bu daha basit sahteciler...''

Sizi bu galiz şeylerle yorduğum için hakkınızı helal edin. Ama bu zihniyeti tanımak gerek, efendim.

Selam ve dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ne var, ya da ne olması gerekiyor? Burada bir örgüt üyesinden, teröristten, veya başka birinden bahsedilmiyor. Yani Fethullah Gülen'le açılan her konuya, her yoruma muhalif olmak/yasak demek/bir şey aramak neyin nesidir?

 

Neye ve kime göre bir değerlendirme yapılıyor? Ya da ne yapılmak isteniyor bilmiyorum. İşte diyor kadın: Barları dolaşan, ramazanda içki içen adam beş vakit namaz kılmaya başladı diye.

 

Demek ki malum şahsın gittiği yer, onu içkiden alıkoyan ve namaza başlatan bir yermiş ki, kadın da böyle feryad figan (!) ediyor kendince. Ne güzel, keşke herkesi böyle yerlere çekseler, çağırsalar, herkes böyle yerlere gidip gelsede diye destek olmak lazım aslında.

 

Kara düzen eleştiri, yapma değil yıkma teşebbüslü hücumlar vs. vs.

 

Doğruya doğru, hakka hak demek lazım. Bir olayın, bir oluşumun, kitlenin, cemaatin ne olduğunu ve ne yapmak istediğini tanımadan/analiz etmeden ne kadar bilebiliriz? Koca bir hiç (!)

 

Neyse, bazı konularda saplantı haline gelen yorumlardan usanır olduk. Daha da olsa (aha şimdi de iktidar yalakası oldum, tüh) yazmam, çünkü polemikten başka bir şey geçmiyor elimize, ya da ellerine.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu konu tartışmaya dönmedikten ve istenilmeyen noktalardan yaklaşılmadıktan sonra, ortaya daha verimli sonuçlar çıkırabileceği ve okuyana birşeyler katabileceği gayesi ile açık kalabilir.

 

Saygılarımızla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah Hocaefendiden razı olsun.

 

Allah nasip etti yaptıkları hizmetleri gördüm..Allahın izni olmadan bu okulları açmaları imkansız bunu kesinlikle anladım..

 

Allah Nurunu Tamamlayacaktır.....

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bu mevzuuya girmeğe bile değmezdi ama, şu Ayşe Arman resmini çizmek adına...

''(...) Bütün tek tanrılı dinler, neredeyse kadundan korkuyor. Mesele bu. Kadını eksikli ve hatta özürlü kabul ediyor, öyle bir yere koyuyor.'' Hürriyet 7 Aralık 2008

Yine ayşe hanımın, bir başka Ayşenur isminde hanımla yaptığı röportajtan bir bölüm...

 

''İkinci eşimin ilk eşinden olan kızı, 13'üne bastığında annesi kendi jinekoloğundan randevu aldı ve kızı için doğum kontrol hapı reçetesi istedi. Sonra da kızını karşısına alarak, hapları almaya başlamasının neden önemli olduğunu, nasıl kullanması gerektiğini, çok güzel bir kız olduğu için okuldaki erkek arkadaşlarının ilgisini çekmesinin doğal olduğunu, seksin tabu olmadığını, ancak tercihen ilk denemesinin karşılıklı derin duygular yaşadığı bir kişiyle olmasının önemini, aksi halde duygusal travma yaşayabileceğini, çok doğru seçimler yapmasının ilerideki cinsel yaşamını etkileyebileceğini söyledi. İlk hapı da kendi elleriyle kızına verip içirtti. Merak edenler olur diye: Olay, Quebec'de yaşandı. Yıl 1972, ülke Kanada.

 

Saygılar. (Aygen T.)

 

- Çok çok teşekkürler Aygen Bey. Türkiye'de pek çok insanın "Aman Allah'ım olur mu böyle rezillik!" deyip kınayacağı bir öykü. Bense bayıldım. 30 yıl önce Kanada'da yaşanan bu diyaloğun benzerini Türkiye'de yaşayabilmemiz için 30 yıl daha mı geçmesi gerekiyor? '' Hürriyet 27 Ekim 2008

Ayşe hanım, müptezel bir okurunun mektubuna köşesinde yer verip, üstelik övgüsünü alan hikayeye yorumu...

 

''(...) dinimizde şartlar elvermiyorsa abdest almadan namaz kılmakta mümkündür.'' Hürriyet 9 Ocak 2008

Ayşe hanım, yine bir okuyucusunun yıkıcı fıkrine yer veriyor.

 

Lütfen, istedikleri dine dikkat.

 

Mesela, İlahiyat fakültesinde prof. olan Beyza Bilgin'e, 02.12.2007 tarihinde Akşam'mın pazar ekinde yaynlanan röportajta soruyorlar:

Hiç düşündünüz mü örtünmeyi?

Hayır, katiyen. Örtünmeyi Allah'ın emri olarak kabul etmiyorum ki!

 

''Türban istemeyen kızı babası öldürdü'' başlığıyla haberi veren 13.12.2007 tarihli Radikal Gazetesi, bakın haberin içeriğinde ne diyor:

... Cinayetin türban yüzünden olup olmadığı henüz bilinmiyor.

Haberin bir başlığına, bir de içeriğine bakın ve anlayın hileliği... Adamlar, cemiyetimizin ekserisinin haberlirin sadece başlıklarını okuduğumuzu çok iyi biliyorlar.

 

Asil_düşünce'nin Ayşe Arman'dan verdiği röportaj'ta, malum kadının aslında bir camii hocasından öğrensetdi dinini kocası, bu vaziyeti olgun karşılayacakmış. Çünkü bu cemaatin niyetleri belli değilmiş. O yüzden aslında kadının dine karşı bir soğuklu yokmuş. Öyle değil, peki nasıl?

Ayşe Arman'ın medyasından devam:

''(...) türban totemi (putu)

(...) Türban peretsler

(...) Türban putu (totemi), laik ve demokratik cumhuriyete karşı olan ve onu bir İslam devletine çevirmek isteyenlerin simgesidir.'' Özdemir İnce Hürriyet 25 Ocak 2008

Görüyor musunuz asıl korkuyu?

 

''(...) milletine Arap kültürünü öneriyor... Bu nasıl milliyetçiliktir; kendi ulusuna çağdaşlık yolu açmak yerine, ortaçağdan kalma Arap kültürüne yol açmak?..'' Bekir Çoşkun Hürriyet 25 Ocak 2008 Yorumsuz...

 

''Atatürk devrimiyle de kimi ayetler neshedilmiştir...'' İlhan Selçuk malumgazete 13 Şubat

2008

 

Bir de bunların nasıl bir din istediğini, yine inanmayan bir yazardan okuyalım:

''Bizim devletin istediği 'ideal vatandaş', alevi gibi yaşayan bir sünnidir.

Namaza gidmeyecek.

İçki içecek.

Faiz haram sayılmayacak. Konuşmalarda asla Hz. Muhammed'e ve Kuran-ı Kerim'e atıfta bulunulmayacak.

(...)

Sunniliğe kalben bağlı olan biri içki içmez. Mutlaka beş vakit namazını kılar. Öyle bir sunni devlet kadrolarında yer bulamaz.''

İnsan haklarına saygılı bir dinsiz olan Ahmet Altan, 27 Mayıs 2008 tarihinde Taraf'ta yazdığı bu makalesinde, bir zihniyetin resmini ne güzel çekti. ''devletin istediği'' kısmına ''bazı insanların istediği'' ifadesini koyarsak daha iyi anlaşılır, ne istedikleri...

 

Bu zihniyete daima ve en güzel cevabı Üstad versin:

''En basit sahtecilik formülüyle ele geçirilen bu daha basit sahteciler...''

Sizi bu galiz şeylerle yorduğum için hakkınızı helal edin. Ama bu zihniyeti tanımak gerek, efendim.

Selam ve dua ile...

 

İnsanın kanını donduran fikirler, beyanlar, kelamlar.

Allah kime ne muamelede buluncağını bilir.

Ama yine de hidayet duası etmeden geçemeyeceğim.

Çünkü kimler kimler hidayet buldu, bu zevat da bulur dilerim.

"Allah'ım dinini yaşayanlara engel olan, dinini adeta değiştirmeye çalışan, hatta aksiyonlarını sana düşmanlık derecesine vardıran bu mezkur zevatın hidayetleri mümkün ise hidayet eyle, değilse ..................."

Boşluğu dolduramıyorum, kahreyle diyemiyorum, sadece "ne olur hidayetlerini mümkün eyle." diyebiliyorum.

Zira sana imkansız, sana mümkünatsız yoktur.

Amin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu ayşe arman artık kale alınmaması gerekenlerden..Bırakın ulusun..

 

Asıl konu burda fuhşa sürülmüş bir gençlik bakın ne diyor;

Herkes kapalı böyle mi olur Türklük?

 

Zamanında bu vatanı Ayşe Armanlar Müjde Arlar mı kurtardı kuru beyinli zihniyetler.Bu doğan medyası için internette geniş çaplı bir kampanya düzenlense çok iyi olacak.Metaryel sıkıntısı asla çekilmez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hanfendi mü'mine olan birinin sevmemesi mümkin müdür?Burda kadının kafir olduğu besbelli kabusum gerçek oldu 5 vakit namaz kılan biri oldu demiş Herkes kapalı böyle mi olur Türklük? demiş bu dahi küfrünü göstermeye yeter.İkincisiyse size ehli sünnet ahkamını bildirdim, ben ortaokulda bir sene okulalrında okudum acaba bir kadının başını acarak ders vermesi uygun mudur(bu kadın cemaatten ve cemaatin emriyle bunu yapıyor) önce lazım olan ehli sünnet ahkamıdır bize.2 mesajımda doğru çelişmedim hemen devam ettireyim bu erkeğin yapması gerekenler:

*Kadına telkini iman yapıp kabul etmesse anında terk etmesi gerekir(zaten şuan boştur)

*Oğlunuda alıp gitmesi gerekir, çünki çocuk balig değilse mü'min olana düşer

*oğlunu sağlam bir şekilde din eğitiminden geçirmeden kadının yanına götürmemesi gerekir, çünki zararlı olur bu eğitimi verdikten sonra kadının yanına gidebilir, çünki annesidir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,

 

musadenizle nedim hazarin konuyla ilgili yazisini aktarmak istiyorum;

 

 

Ayırdetmek güç oldu, doğru ile eğriyi New York sokaklarında..." Böyle diyor Mazhar Alanson şarkısında... Önceki gün okuduğum bir yazı, şarkının bu dizelerini dilime pelesenk etti. Ayşe Arman'ı bilirsiniz, genelde sade suya tirit, 'sevgilimle cumburlop yuvarlandım, kızım dişini düşürdü, süt içtim dilim yandı, çöl ortasında benzinsiz kaldım' türü derinlikli yazılarından tanırsınız onu.

 

Ha bir de yazıyı bitirdikten sonra gördüğüm, fon martılarının akıllarınca 'fırlamalık' dersi vermeleri var ki, onları Ruhat yengelerine havale ederek işimize bakalım.

 

Okuduğum yazı, Amerika'dan bir bayan ile Ayşe Arman'ın yaptığı bir söyleşi. Başlık ise insanda yatık tüy bırakmayacak dehşetengizlikte: Kocamı Fethullahçılara kaptırdım!

 

Durun, hemen panik yok. Hani başlıktan çıkan 'nasıl bir operasyonel hareketle kaptırılmış?' merakını da biraz erteleyelim.

 

Hayat bir garip, modern hayat ise daha da tuhaf. Modernitenin beraberinde getirdiğini düşündüğünüz birtakım değerler silsilesinin, zekâ ve formasyon ile birleşmesi insanda yüksek beklentilere neden oluyor. Hani insan düşünüyor ki, akıl, birikim ile birleşirse damıttığı şeyler daha tatlı, haz veren, hayran olunan ve imrenilen olur...

 

Oysa yokmuş böyle bir şey. Kocasını kaptırdığına inanan hanımın mantığını, hayata bakışını, değerlerini filan yargılayacak değilim. Ancak ideolojinin aklı nasıl kilitlediğini ve idraki nasıl çöpe attığının ibretli bir örneğini verdiğini de göstermek tarihe karşı sorumluluk bence.

 

Bir kere hanımın en büyük şikâyeti artık kocasıyla bar, taverna gezileri yapamaması. Merhum Akif'in 'Meyhane' isimli şiiri geldi aklıma. Hani kocasını meyhanenin kapısında bekleyen biçare kadın. Bu hanımda tersi bir durum geçerli, 'Artık içki içmiyor, bara gitmiyoruz' diye kızıyor, köpürüyor.

 

Ve insan yine merak ediyor, acaba aile içi şiddet mi uyguluyormuş eşi? O da değil, 'Asla baskı yapmıyor, ne örtünme ne ibadetle ilgili en ufak bir dayatması yok eşimin' diyor. Dayatan kendisi, 'yapmasın, etmesin, gitmesin, şunu yapalım' diyen kendisi. Hatta hızını o kadar alamıyor ki, 'Uyuşturucudan beter' diyor. Yani eşi, çocuğu esrarkeş olsa bu kadar bozulmayacak, delirmeyecek sanırım. Ya da kocası bara, pavyona takılsa, metres, flört ayağına yaşasa yine sorun olmayacak belki de!

 

Merak ediyor insan, acaba bu kinin, öfkenin, gözü dönmüşlüğün nedeni nedir?

 

Soruyor Arman, 'Okulları gördünüz mü?' diye. Öyle ya okullar hakkında bu kadar atıp tutan, yeryüzünün en büyük melanet merkeziymiş gibi göstermeye çalışan insanın diyecek bir çift sözü olur değil mi?

 

El cevap; hayır görmedim, ama duyduklarım var!

 

Acı acı gülmek işte burada lazım insana... Bir de örnek veriyor; "Bir arkadaşımın çok yaramaz bir oğlu vardı, Brooklyn'deki okula gitti, şimdi beyni alınmış gibi, karşılaştığı her büyüğün elini öpmeye çalışıyor." Gülmeyin lütfen... Oysa birkaç satır yukarıda, bu insanların hepsinin okumuş, yazmış, sosyal insan olduklarını, maç yaptıklarını, şenlik, şölen düzenlediklerini kendisi itiraf ediyor.

 

Ben ekleyeyim isterseniz, olimpiyat düzenliyorlar, şiir, şarkı okuyup, dans ediyorlar, sportif müsabaka tertip ediyorlar, bilim olimpiyatları yapıp dünyada dereceye giriyorlar... Bunların hepsi fena, ne fena şeyler değil mi? Ah bara gitseler, kadehin dibine dibine vursalar, o zaman 'beyinli' olurlar sanırım!

 

Bir de 'gizem' ağzı var hanımefendinin, 'Bu kadar parayı nereden buluyorlar?' diye soruyor 'Descartes'çı olmayan bir şüphe ile. Aslında cevabı yine kendisinin verdiğinin bile farkında değil: "Eve telefon açıyorlar, 'Leyla Hanım, bilmem nerede kurban kesilecek, bize yardım etmek ister misiniz?' diyorlar. 'Hayır!' diyorum, 'Bize katılmak ister misiniz, hayır işi yapacağız?' 'Hayır!' diyorum, 'Niye öyle diyorsunuz, gelin tanışalım, sizi ağırlayalım, bizi yakından tanıyın.' diyorlar. Yine 'Hayır!' diyorum."

 

Yine Alanson'un dediği gibi, ne kadar enteresan! Ben esas bu hanımın eşini merak ediyorum, acaba bir gazeteci de onu bulup bir görüşse, eminim daha da ibretlik bir öykü çıkıp, hep beraber �şair gibi-: "Vücudu ra'se-i na-çar-i ye's içinde harab" deriz.

 

Görenler için ne hikmetli öyküler vardır New York sokaklarında!

 

Nedim Hazar

Share this post


Link to post
Share on other sites
Buda mutlaka eğitim ile olacağına göre birşeylerden birazda olsa feragat etmek gerekicek diye düşünüyorum.

 

Onur1 kardeşimin bu cümlesıne kesınlıkle katılmıyorum;cemaatın eğitım ve dışarıda açtığı okullar ve yaptığı hızmetler gözardı edılemez elbet..ancak feragat etsın denılen şey;yerin ve göğün tek sahıbı,mübarek kuranı kerımın sahibi ALLAHcc ın bırden fazla ayetı kerımelerde açıkca ve net olarak büluğa ermiş mümin kadınların örtüsünden emırler verıyorsa bu ne kadın doğum için ne bılmem ne için ..şu hızmet bu hızmet için vss..sebeplerle feragat edılemez.kım verıyor bu ruhsatı bunlara...madem nıyet mevlanın rızasını kazanmaksa ona karşı gelerek ona hızmet edıyorum denılemez...velhasılı dünyada kalacak bır makam için ömür boyu rabbımın emrınden uzak kalınamaz...onları yargılamıyorum nıyetlerını ne sen ne de ben bılebılırım;ancak lutfen buna ALLAHCC rızası için fedakarlık demeyelım;zira rabbımızın bızden böyle bır ısteği yok...

 

gelelım konumuza; bu ıslam düşmanları ıstemesede ALLAH CC NURUNU TAMAMLAYACAKTIR...

 

selam ve dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben bu tarz vakalar duyunca aklıma hep Akıncı Türküsü gelir;

 

Ger dizgini artık, şahlansın atın!

Ger ki, va’dedilen günler pek yakın!

Ufukta bahar var, unutma sakın!

 

 

Günler geçti ben: “Yarın!” deyip durdum,

 

F.G.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,

 

ben sadece birsey soylemek istiyorum,agzina saglik be ablacim,bu kadar mi guzel beyan edilir.buyrunuz efendim.

 

Ayşe Arman'ın "kocamı fethullahçılara kaptırdım" başlıklı röportajı son zamanların en flaş işiydi. Çünkü, son dönemlerde nur cemaatine saldırmak, hem 'cumhuriyet değerlerini içselleştirmiş, potansiyel, ilerici, aydın' görünümü verebilmenin; hem 80 yıllık imtiyazların elden gidişine kabahatli aramanın; hem iktidar mücadelesinin hangi tarafında konuşlandığını beyan etmenin; hem de makbul vatandaş profili vermenin, liyakat beratı, maymuncuğu, manivelası haline geldi. İlerleyen günlerde "fethullahçılara!" yönelik "gökteki kuşun yeşil kanadından sen suçlusun" şarkıları duyarsanız, şaşırmayın.

 

Röportajda, New York'ta yaşayan Leyla K. kocasının artık eskisi gibi barlara takılmadığından, içki içmediğinden, namaza başladığından ama kendisine örtün ya da namaz kıl diye baskı da yapmadığından sözediyor ve başlığı koyuyor: "Kocamı fethullahçılara kaptırdım, oğlumu asla vermeyeceğim."

 

Hayır, kocasından şikayet eden kadınlara okunmuş pirinç verilirdi eskiden. Hadi bu şekvacı kadının Cumhuriyetçi, laikçi, ilerici ve modernist olma kontenjanı dikkate alınsın ve "fatiha"ya üç Nutuk, beş Gençliğe Hitabe, iki de Onuncu Yıl Marşı eklensin diyecektim ama heyhat, gecikmişim. Trend değişmiş; mutsuz kadına rehabilitasyon yöntemleri arasına Ayşe Arman'a röportaj vermek de eklenmiş.

 

Eklensin tabi, eklensin de... Kendi kararlarını kendi verme, kendi hayatını kendi yaşama düsturları aile sözkonusu olduğunda bile birer ilericilik mitiyken, bireyselleşme uhrevi bir önemi haizken, kocayı kaptırmak gibi en babasından geleneksel jargon ve perspektifler, hele de ilericilik iddiasındaki bir kesim mensubundan gelince, doğrusu şaşırtıcı oluyor.

 

Konunun ilginçliği de burada, çünkü bugün; "Kocam eskiden namaz kılardı, artık barlara takılıyor. Kur'an okur, sade yaşardı; artık kadınlarla fink atıyor, çocukları boşladı, benim yüzüme bile bakmıyor" diye vahlanan bir kadının, bırakın röportajının bir gazetede yayınlanmasını, en sadesinden vakay-i adiyedir. Olsa olsa "madem tahammül edemiyorsun, ayrıl" gibi son derece modern tavsiyeler, üsttenci akıllar, hafif müstehzi bakışlara katık edilir.

 

Oysa, sözkonusu "Cemaat" olduğunda, eğitimli olmak da, sosyal yardım faaliyetleri içinde bulunmak da, efendi olmak da, okumak da fena halde 'lüks'e giriyor. Namazı, Kur'an-ı bile tehdit ve tehlike addeden bir zihniyetin geldiği "kaptırma" noktası, benim diyen gelenekselliklere taş çıkartıyor.

 

İlginç olan bir şey daha var: Giden koca, Gülen Cemaati'ne değil de, sözgelimi Türkan Saylan'ın kızlara bursla birlikte "bekaretinizden kurtulun" tavsiyeleri verdiği Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne, Nur Serter'in de bir zamanlar üyesi olduğunu hayretle öğrendiğimiz, parapsikoloji, manyetizma ve ruh çağırma gibi etkinliklerle iştigal edilen Sevgi Birliği gibi tarikatlere "kaptırılmış" olsa bu kadar tantana koparılır mıydı, emin değilim. Cemaatse cemaat, tek tip insan yetiştirme suçlamasıysa ÇYDD'nin fazlası bile var Allah için, mesele dini gösterenler ve ibadet pratikleriyse, ÇYDD ve Sevgi Birliği'nde de yönelimi farklı olsa bile, bir tür inanma biçiminin ayak izlerini görmek pekala mümkündür. Nedir yani, cemaatin etkinliklerini katlanılmaz kılan?

 

Hayır, elbette bir kadının, kocasının değişimini onaylamama ve bu değişim medyatik med-cezirlere sebebiyet vereceği kesin gibiyse, bu değişim toplumsal bir gerçeklik düzeyine işaret edebilecekse, gazeteye röportaj vermesine itirazım olmaz. Gelgelelim oradaki dil, Gülen adını kaldırıp yerine rahatlıkla Bin Laden'i koyup okuyabileceğiniz kadar kıyıcıysa; o kadın kocasının "cemaat"le tanışmasını, o koca ikiz kulelere dalış yapacak uçağın pilotu seçilmişçesine hınçla yadırgıyorsa, ağız dolusu nefret ediyorsa, orada bir patoloji var demektir.

 

Ve o patoloji de, onyıllardır "irtica geliyor, geldi, gelecek, az sonra, burada" diye diye vatandaşın sırtından sopayı eksik etmeme patolojisinin hipertrofisinin tıpatıp aynını taşıyorsa, o anda "hoop, aloo" demek gerektir.

 

Olay, ayağında şalvarı, başında takkesi, evden camiye-camiden eve mekik dokuyan, 560 liralık emekli maaşıyla geçinmeyi yeterli bulup, gerekmedikçe mahallesinden dışarı çıkmayan, 'kanaat'i hayat düsturu belleyen "cemaatler"in zaten şamar oğlanı vaziyetinde gözaltında olması; ama biraz modernizm iddiası, biraz eğitim çalışması, biraz presantabl görünümlü Nur Cemaati'nin büyük bir tehdit, bir heyula, bir umacı ilan edilmesidir.

 

Tıpkı başını örten ama köyünde, mahallesinde, sokağında oturup dantel ören, altın gününe giden, yatağa yattığında sadece iyi bir kocanın tahayyülü eşliğinde uykuyu bekleyen kadınların "tehdit" olarak algılanmayıp, başına örttüğü örtüye "başörtüsü" demek suretiyle temize çekilmesi; ama iş kamusal alana dair bir iddiası olup eğitim almak ve çalışmak isteyen kadına geldiğinde derhal "sakıncalı" ilan edilmesi, başındakine de "türban" adı verilerek suç isnad edilmesi gibi…

 

Nedir yani? Ekonomik, sosyal, siyasi ve aklınıza gelebilecek her alandaki imtiyazlardır. Yoksa beyni alınmış gibi olmak, büyüklerin elini öpmek, makineleşmek filan değildir mesele. Mesele Leyla hanımın "CentralPark'ta Türk günü yapmak onlara mı kaldı?" şeklindeki yerinmesinde gizlidir.

 

Bilmem anlatabiliyor muyum?

 

Özlem Albayrak - Yeni Şafak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arkadaşlar, ben bu Ayşe Arman'ın röportajlarını gerçekten yaptığına inanmıyorum. Bence, hayali kişiler ve olaylar üreterek sadece sonuçta istediği noktaya ulaşabilmek için hayal gücünü kullanıyor o kadar. Ve bu iddiamda ciddiyim, espri yapmıyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...