Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Beylerbeyi

Fikri Akyüz - Köşe Yazıları

Recommended Posts

selamlar,

fikri akyuzun bugunku yazisini paylasayim istedim,bence gayet guzel ve carpici bir yazi.

 

Bi’saniye, ne oluyoruz Allah aşkına? Ortalık “Türkan Saylan.. O bir melek, o bir başöğretmen” lakırdısından geçilmiyor..

 

Saylan’ın neredeyse “azize” mertebesine ulaştırıldığını görünce şu aziz topraklarda akıl tutulmasının nerelere vardığını da görmüş oluyorum.

 

Elbette Saylan’ın isminin bombacılarla aynı kefeye konulmasına ben de karşıyım..

 

Elbette Saylan’ın, başörtüsüne (başörtüsü yasağına değil..) karşı olması onun demokratik bir hakkıdır..

 

Elbette Saylan’ın, beğenmediği bir hükümetin iktidardan uzaklaşmasını temenni etmesi, hatta bunun için toplantılara iştirak etmesi onun en doğal haklarından biridir..

 

Elbette, kendisi bir bilim insanı olarak mutlaka bu memlekete az ya da çok hizmetler yapmıştır ve elbette hasta bir insan olduğu için kendisine azami hassasiyet gösterilmesi icap etmektedir.

 

Fakat bütün bunlar sapla samanın; at izi ile it izinin birbirine karıştırılmasının; at önüne et, it önüne ot konmasının bir mazereti değildir.

 

(Zekasında problem olan insanlar için not: Burada teşbih yapılmıştır, kimseye it mit denilmemiştir.. Bu lafımı çarpıtanlar yine de olursa, bu mahlukun ot yerine biraz daha et yemelerini hassaten tavsiye ediyor ve hakkaten rica ediyorum!)

 

Evet kanser hastalığından kaynaklı saç dökülmesi ve bundan dolayı başını boneyle kapatması üzerinden çok “pis” bir yazı yayımlayan Vakit gazetesinin tavrı, “vicdanlara” çakılmış bir mıh gibidir.

 

Bir insanın hastalığı ile dalga geçmek insanlık denilen o mistik duygunun yitimi değildir de nedir?

 

Bu, işin bir boyutu.. Diğer boyutu ise Saylan’ın hastalığından rant ve ikbal devşirmek gayesine yönelik saçma sapan yorumlara hız verenler..

 

Can Ataklı örneğin dün Vatan’daki köşesinde bir okurun yorumuna yer vermiş.. Yorum şu:

 

“Biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi belediyelerin burs vermesini yasalara aykırı bularak durdurdu. Galiba ‘Sen benim öğrencimin bursunu kesersen ben de senin öğrencinin bursunu keserim’ diyorlar.”

 

Belediye bursunu kesen kim? Türkiye’nin en üst düzey yargıçları.. Saylan’ın başında olduğu derneğin verdiği bursları kesen var mı? Yok.. O zaman bu “illiyet rabıtası” nereden çıktı?

 

Aynı gazeteden Mustafa Mutlu ise bir “hastasının” mektubunu aktarıyor ve insanı kahırdan kanser eden şu cümleye yer veriyor:

 

“Tedaviden vazgeçiyorum. Kemoterapiye harcayacağım parayı bu derneğe bağışlıyorum.”

 

Evet bunlar birer “akıl kopması”dır, “fikir savrulmasıdır”..

 

Hele hele bazıları diyor ki: “Saylan, binlerce öğrenciye burs verilmesini sağladı.. Onu nasıl olur da suçlarsınız.. Şimdi o bursu alamayacak olanlar ne yapacak?”

 

Şimdi tabii bu bir mantıktır; mantıktır ama acayip sakat bir mantıktır.. Zira Deniz Derneği de binlerce insana yardım götürüyor değil mi?

 

Şimdi kalkıp “Siz nasıl olur da Deniz Feneri’ne dava açarsınız? Binlerce yoksul yardım bekliyor..” gibi hukuk mantığından nasibini almamış bir yorum yapılabilir mi?

 

Neticede Saylan’ın bombacılarla aynı karede gösterilmesi, soruşturmanın özellikle son dalgada dikkatsiz bir seyir işlediğini gösteriyor.

 

Ama tüm bunlar, Saylan’ın çağdaş ve demokrat bir insan olduğunu kabul etmemi gerektirmiyor..

 

Saylan tam manasıyla gayri medeni bir bilim kadınıdır; demokrat falan değildir..

 

Gayri medeni lafı birilerine ters gelecektir biliyorum ve devam ederek adını açık koyuyorum:

 

Sıfatı ne olursa olsun bir insan, üniversitede “ başörtüsü yasağını” savunuyorsa o kişi medeni bir insan değildir.. Demokrat bir insan ise hiç değildir.

 

(Bir insan elbette “başörtüsüne” karşı olabilir, böyle bir insan “medeni değildir” demem..)

 

Bir başka husus daha.. Bir insan dine inanmayabilir elbette, bu onun doğal bir hakkıdır..

 

Fakat Saylan, bir şölende ne demişti hatırlayalım: “Bu gençlik orkestrasını yaratan, yöneten arkadaşımızın adı Muhammed.. Düşünebiliyor musunuz buradaki ironiyi..””

 

Saylan aslında şunu demek istiyor: “Muhammed ismi Arap kokan gerici bir isimdir.. Orkestra ise ‘çağcıl’ bir yapılanmadır.. Şu çelişkiye bakar mısınız?”

 

İşte Saylan’ın zihniyet şablonu budur..

 

“Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği”ni destekleyen bazı çağdaşların yaşamındaki ironi ne yazık ki işte tam da budur!

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çağdaş yaşam, eğitim seferberliği, kardelenler vs. hakkında tek bir şey söylemek istiyorum:

 

Hiç uzağa gitmeyelim; Bin yıl sürecek denilen Şubat'ın 1998'in de soldurulan ve soldurulmaya devam eden binlerce, onbinlerce ''kardelen''leri unutmadık ve unutturmayacağız değil mi?

 

Ya da değerleri ve yaşam tercihleri uğruna sürüklenen, joplanan, kelepçelenen ve hapse giren ''kardelenleri'' hangi çağdaşlıkla izah edeceğiz?

 

Lanetli, cüzzamlı, hastalıklı gibi gösterilen ve gösterilmeye devam edilen ''kardelenleri'', ikna odalarında değerlerinizden ve kişiliklerinizden vazgeçin diye baskı yapılan ''kardelenleri'' hangi eğitim seferberliği anlayışına göre hatırlayacağız?

 

Sizin çağdaşlığınız, saygınlığınız, eğitim seferberliğiniz ve vicdaniyetiniz yerin dibine batsın. Nokta !

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites
Çağdaş yaşam, eğitim seferberliği, kardelenler vs. hakkında tek bir şey söylemek istiyorum:

 

Hiç uzağa gitmeyelim; Bin yıl sürecek denilen Şubat'ın 1998'in de soldurulan ve soldurulmaya devam eden binlerce, onbinlerce ''kardelen''leri unutmadık ve unutturmayacağız değil mi?

 

Ya da değerleri ve yaşam tercihleri uğruna sürüklenen, joplanan, kelepçelenen ve hapse giren ''kardelenleri'' hangi çağdaşlıkla izah edeceğiz?

 

Lanetli, cüzzamlı, hastalıklı gibi gösterilen ve gösterilmeye devam edilen ''kardelenleri'', ikna odalarında değerlerinizden ve kişiliklerinizden vazgeçin diye baskı yapılan ''kardelenleri'' hangi eğitim seferberliği anlayışına göre hatırlayacağız?

 

Sizin çağdaşlığınız, saygınlığınız, eğitim seferberliğiniz ve vicdaniyetiniz yerin dibine batsın. Nokta !

...

 

 

 

Bu yazıya elimi koyuyorum!

Yaşasın kötüler için cehennem.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,

 

israrla niye fikri aykuz okuyorum bilmiyorum.fakat bugunku yazisindan oturu kendisine bir sempati duymaya basladim,bende arastirdim sorusturdum :) ,guzel oldugunu dusundugum su yazisini da buldum ve yine siz gonuldaslarla paylasmak istedim.

 

selam ve muhabbetle

 

Hayrettin Karaman'ın akılalmaz cevapları!

 

 

SORU 1 ) Sayın Sevan Nişanyan ; ben Cumhuriyet gazetesi okuyan bir okurum. Gazetemizin yazarlarından Mustafa Balbay tutuklandı biliyorsunuz. Merak ettiğim husus şu: Balbay kimdir, bunu biliyorum. Ama Balbay nedir? Balbay sözcüğünün etimolojik serüvenini açıklarsanız sevinirim. ( Aydınlanmışcan Miting )

CEVAP 1) Değerli okurum; okullarda Osmanlıca okutulmadığı için belki bilmiyorsunuz ama İnkılap Tarihi dersinde mutlaka görmüşsünüzdür.. Anılan derste Miralay Mustafa Kemal ismine rastlamışsınızdır.

İşte o "miralay", dil devrimi sonucunda "albay"a dönüştürüldü. Miralay değiştirildi ama Mirmehmetdengir ismi sanıyorum aynen muhafaza edildi. Neyse.. Miralay albay olunca Mustafa Balbay'ın dedesi soyadı kanunu çıktığında "Albay" soyadını almış. Ama nüfus memurunun şöyle söylediği tevatür edilir. Ol rivayete göre: "Albay, benim soyadım.. Seninki karışmasın diye başına B harfi koyalım". Ve böylece ortaya B-Albay çıktı. Hapisten çıkmasını umuyorum, aslında oturup konuşulabilecek düzeyde düzgün bir adamdır. Ama çıktığında Bgeneral ismini alır mı bilmiyorum. Gerçi Er-uygur soyadına razı olan bir general orta yerde dururken böyle bir arzusunun olacağını hiç sanmıyorum.

 

SORU 2) Sayın Haydar Dümen ; ben dümeni kırılmış bir geminin kaptanıyım. Gemimizin adı kamuoyunda amiral gemisi olarak tavsif edilen bir devlet gemisidir. Hocam gemimiz su almaya başladı, "şimdik" ben ne yapacağım? Gemiyi terk mi edeyim, kızımın dizisinde mi oynayayım, dizimi mi döveyim, kızımı mı döveyim ?

Bu arada amiral gemisi olduğumuz için bana "Kaptan-ı Derya" da derler. Biliyorsunuz derya, deniz demektir. Demek ki ben Deniz'in kaptanıyım. Oysa ben kaptanlıktan istifa edip Deniz'in Avukatı olmak istiyorum. Bunun mümkün olması ihtimali "olası mıdır"? ( Ertuğrul Topyekünsavaş )

CEVAP 2) Muhtemeldir ki "olanaklıdır". Fakat yiğit koçum benim, bu soruyu bana niye soruyorsun? Geminin dümeni ile Haydar Dümen'in ne alakası var? Seçmen pusulasındaki yerini tespit etmek için sen şimdi kalkıp Reha Muhtar'ı mı arayacaksın ? Gemin su alıyorsa ve batmak üzere ise tavsiyem sadece şudur: Yelkenleri suya indir, indiremiyorsan ve gemin hala su almaya devam ediyorsa " su koyver " gitsin..

 

SORU 3 ) Sayın Hayrettin Karaman ; ben başörtülü ve "hemi de" cipli bir hanımım. Geçen gün bir otobüs durağının önünden geçiyordum, bir de ne göreyim? Durakta şanzımanı dağılmış şekilde bekleyen pek çok insan vardı. Onların bana olan bakışlarından mahcubiyet duydum.

Sonra yoluma devam ettim. Avcılar istikametinden Söğütlüçeşme yönüne doğru cipimle giderken Merter civarında trafik tıkandı. Yanımdan ise "vızır vızır" metrobüs geçiyordu. Onlara imrenerek baktım. Şimdi hocam sorum şu: Mehmet Bekaroğlu, "Benim partime, otobüs durağında bekleyen kadınların yanından geçen cipli başörtülü kadınlar oy vermesin" demişti.

Kadir Topbaş da çıkıp "Tıkalı trafikte homurdanan araç sahiplerinin yanından geçen metrobüsteki yolcular bana oy moy vermesin" derse ben ne yapayım? Başımı açıp cipe mi bineyim yoksa başımı açmayıp metrobüse mi bineyim? Fıkıh ne der hocam? ( Cihandabir Biricik Birtane Birleşik Meltem İmbat Samyeli Dahadauzargideroğlu)

CEVAP 3) Sayın Dahadauzargideroğlu; Din İşleri Yüksek Kurulu'nun kıymetli mensupları Ruhat Mengi, Özdemir İnce, Tufan Türenç ve İlhan Selçuk'un ittifakla birleştiği konulardan biri de budur. Kamuoyunun yakinen tanıdığı bu müfessir, müçtehit ve fakihlerimizin editörlüğünde çıkan 2009 basımı " Aydınlanma Döneminde Ilımlı Otomobilin Alımlı Kadınlar Üzerindeki Tecimsel Ve Kuramsal Zamazingosu " isimli nadide ve müstesna eserde yer alan birkaç satır sanıyorum sizi aydınlatacaktır. İşte o satırlar:

"Her kim ki başını kapar kıyamet ondan kopar. Bir kadın şayet cipe biniyorsa ve başı açıksa, o kadının cipi anayasanın ikinci maddesindeki değiştirilemez temel ilkeler çerçevesinde 'siyah filmle' kaplatılamaz. Çünkü o kadının niyeti, başının açıklığını gizlemekten ibarettir. Takiye yapmaktadır. Bu siyah film meselesi Ilımlı İslam modelinin laik rejime vurduğu son darbedir. Biz bu filmi çok gördük. O nedenle takiyeyle mücadele için üstü açık araba üretimi son çaredir."

 

fikri akyuz-takvim

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aydın doğan işi iyice abarttı bu din düşmanı örgüte kanalında para toplamakta.Biri şu insana bir dur desin, yoksa dindâr gençler adrenâline hakim olamıyacak.Biz oluyoruz şükür ama herkes olamaz.Sonra "" a bak İkinci Kubliay olayı, İslâmî terör bilmemne....."

Share this post


Link to post
Share on other sites
Aydın doğan işi iyice abarttı bu din düşmanı örgüte kanalında para toplamakta.Biri şu insana bir dur desin, yoksa dindâr gençler adrenâline hakim olamıyacak.Biz oluyoruz şükür ama herkes olamaz.Sonra "" a bak İkinci Kubliay olayı, İslâmî terör bilmemne....."

aslında çağdaşım kemalistim ayağına bursları sömürmek lazım...

Share this post


Link to post
Share on other sites

üstü necasetle kaplı parayı napalımki, kuru ekmek yeriz yine bunları yemeyiz, Üniversitelerde diğer cemaatlerinde yayılması lâzım artık, tek cemaat olunca olmuyor elleri yetişemiyor, fazlalıktan kopukluk oluyor vs.Diğer cemaatlerde üniversitelere el atarsa iş daha kolay olur.Geçen bir alevî Vahhabi-Selefilerden olmuş.(malum güruhlarından)Dedim. Be abi şeriatçi oldun keşke birde Ehli Sünnet olaydın.Adam İslâmın ne olduğunun şeriat kısmının farkına varmış ma gerisine varamamış.İşte o yüzden cemaatlere iş çok düşüyor, ünilerde tek cemaat var, heryere yetişemiyorlar birde artık çok doldular cemaatın yarısı cematten değil resmen.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Aydın doğan işi iyice abarttı bu din düşmanı örgüte kanalında para toplamakta.Biri şu insana bir dur desin, yoksa dindâr gençler adrenâline hakim olamıyacak.Biz oluyoruz şükür ama herkes olamaz.Sonra "" a bak İkinci Kubliay olayı, İslâmî terör bilmemne....."

 

 

Aman, aman!.. Olmaz, İslam'da bu olmaz!

Hem bu Kubilay olayının gerçek boyutu çok farklıdır. O olayın içerisinde tek bir dindar bile yok ve böyle olduğu halde, bu baştan sona planlı hadise bahane edilerek ülke genelinde dindar avına çıkıldı. Bunun içindir ki verdiğiniz kıyas bana göre yanlıştır. Ne olursa olsun, bir müslüman hırsa kapılamaz, nefsiyle hareket edemez.

Saylan'a gelince, işte bizim onlardan farkımız budur, yani onlar gibi olmamak. Bu inceliği görmek gerek...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir kanalında Nihat Hatipoğlunu çıkarıp cahil insanların saçma sapan sorularını cevaplayarak günlük narkozu verir ve uyutur. Diğer kanalında da ruhatını, günerisini...

Bu hocaları zaten ekrana sürmelerindeki amaç: insanlar araştırmasın, dininin gereklerini, emir ve sayaklarını öğrenmesin, Kur'an okumasın, hoca gelsin birkaç saçma soruyu cevaplasın. Akşam da insanlar yaprak dökümü, aşkı memnu ve benzer ahlaksızlık abidesi dizileri izlesin. aydının cebi de sabah akşam para dolsun...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Aman, aman!.. Olmaz, İslam'da bu olmaz!

Hem bu Kubilay olayının gerçek boyutu çok farklıdır. O olayın içerisinde tek bir dindar bile yok ve böyle olduğu halde, bu baştan sona planlı hadise bahane edilerek ülke genelinde dindar avına çıkıldı. Bunun içindir ki verdiğiniz kıyas bana göre yanlıştır. Ne olursa olsun, bir müslüman hırsa kapılamaz, nefsiyle hareket edemez.

Saylan'a gelince, işte bizim onlardan farkımız budur, yani onlar gibi olmamak. Bu inceliği görmek gerek...

Hocam söyledikleriniz çok doğru ama gençlik o kadar çok sinirleniyorkiş, hadi biz kendimizi tutabiliyoruz ya tutamayanlar napsın?Elbette dediklerinizde bir gram eksik yok fazlası var ama insanların sinir katsayıları patlıyacak işte....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muhammed ismi gerici bi isimmiymiş medeniyetsizlikmiymiş orkestra içinde geçmesi varsın desin, başörtülü gençlere verecek bursu yokmuymuş varsın olmasın, af kursun dursun

 

Medeniyet dediğin açmaksa bedeni

Desene hayvan senden daha medeni.

 

mehmed akif ersoy

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah'tan buluyor.Başörtüsüne küfreden şimdi kelini gizlemek için bez takıyor.İnşaAllah daha çok çeker.

Share this post


Link to post
Share on other sites

solcu ama antidemokrat sanatcilar!

 

Bazı sanatçılar var; bu sanatçıların sanatçı kimliğinden ziyade politik kimliği öne çıkıyor..

 

Elbette her sanatçı, toplumun sorunlarına karşı duyarlı olmalı ve komplekssizce "derdini" anlatabilmelidir.

Fakat bu derdi anlatırken demokrasiyi yüceltme yerine bazı sözleriyle demokrasiye karşıt söylem geliştirdiklerini görüyoruz.

 

Özellikle Edip Akbayram, Müjdat Gezen, Tarık Akan, Fazıl Say bu grutandır..

 

Ferhan Şensoy da bu gruptandır.

 

O Şensoy ki, Galatasaray Lisesi'nde yıllarca aynı sırayı paylaştığı Engin Ardıç'ın 90'lı yılların başında Star TV'deki yorumları ve Sabah'taki yazıları pek çok kişi tarafından beğenilince, tiyatro oyununda sıra arkadaşını güya "makaraya" alarak milleti güldürmeye çalışıyordu.

 

Oysa kendisi milleti güldürmüyor, milleti kendine güldürüyordu.

 

İşte iki yıl kadar önce, Ferhan Şensoy bazı Türk okumuşlarının alamet-i farikası olan trajik duruştan bir enstantane sunarak komik değil gülünç olan şu cümleyi kurmuştu:

 

"Çankaya'da eşi başörtülü bir yobaz görmek istemiyorum. Büyükanıt hemen darbe yaparsa, sabah kalkıp davul çalacağım.."

Gülmeyin, aynen böyle diyordu..

 

Eh, zaten kadın vücuduna bakraç ya da güğümle boya dökerek resim yaptığını zanneden bir "post ekspressionalist badanacı" da vücudundan çıkan "ifrazat"ı kamuoyuna sergileyerek bir nevi "sanat yapmıştı"!

 

Çünkü sanat sanat için değildi; tiyatro da resim de toplum içindi..

 

İşte geldik, yazının başındaki meseleye..

 

Cumhuriyet'i borçlu olduğumuz Atatürk'ü savunmak adına, demokrasiyi borçlu olduğumuz bir Başbakan'ı asmaktan utanmayan bir seçkinciler ("seçkinler" değil) zümresinin getirdiği yer işte asaletin dibe vurduğu, sakaletin ise şaha kalktığı bu yerdir..

 

Önüne gelen herkese "Gözünün üstünde kaş var.." diyen bazı insanları ben "gözbebekleri"ne benzetirim.

Biliyorsunuz, gözbebeklerine ne kadar ışık tutarsanız o kadar küçülürler..

 

Evet bir zamanlar "Komünistler Moskova'ya.." diye bağıranların, bugün Rusya'dan komünizm gelmese bile doğalgaz geldiğini, kendilerine ne kadar "gaz verilse de" anlayamamaları elbette "doğal"dır..

 

Al sana yağcı gazeteci..

 

Türkiye'de ilginç bir habercilik anlayışı ve enteresan bir köşe yazarlığı formasyonu var..

 

Bunlardan bazıları öylesine bir manşet atar ki, bu manşetler "Silahlı Kuvvetler Nizamnamesi"nin bölüm başlığı gibidir.

 

O kadar ki bu gazetelerin yöneticileri "siluet gazeteciliği" diye adlandırılabilecek bir branşın hem öğrencileri hem de öğreticileridir.

 

Örneğin; bir gazetenin herhangi bir sayfasında "sadece gözleri" bantla çizilmiş bir şahsın fotoğrafı varsa biliniz ki orta yerde devletin koruduğu bir birey vardır.

 

Buna karşılık bir bireyin sadece gözleri kapatılmayıp "yüzünün tamamı karartılmışsa" biliniz ki orta yerde toplumun tamamını tehdit eden bir dayatma ve manipülasyon vardır.

 

Bir de bazı köşe yazarları vardır; bu yazarlar sadece yazar ama ne yazdığını, niçin yazdığını, kime yazdığını bilmez, belki de nasıl yazdığını da bilmez.

 

Örneğin, POAŞ'ın sahibinin diğer firması Hürriyet'te yazan bazı köşe yazarları, gazetecilik denilen saygın kurumu yerle yeksan eden son derece vahim yazılar yazıyor.

 

Hürriyet'teki bu köşe yazılarını okuyunca, hani dizel motorlu araca benzin konulunca araba sarsılır ya işte ben de o denli sarsılıyorum.

 

Ama çok şükür ki o yazıyı okuduğum gün arabama benzin aldığımda hediye edilen kolonyalı mendili kullanıyorum da yüzümü ferahlatıp kendime geliyorum.

 

Evet, bir köşe yazarı nasıl olur da patronunun bir başka şirketi ile ilgili olarak yapılan bir haber üzerine köşesini patronunun şirketinin savunmasına hasreder?

 

POAŞ istasyonlarında çalışan işçiler köşe yazarlığı yapabiliyor mu ki tersi mümkün hale gelsin?

 

Yani Aydın Doğan gibi başarılı bir işadamı bu işi bilmiyor mu?

 

Görüyoruz ki "siluet gazeteciliği" yanında şimdi bir de "pompacı köşe yazarı" denilen bir tür ihdas ediliyor.

 

Fakat bundan şu anlam çıkmıyor.. Sanmayınız ki patronunun şirketini aslanlar gibi savunan bu köşe yazarları POAŞ istasyonlarında çalışan "pompacı"lardır.

 

Tahmin ediyorum ki bu bazı yazarlar POAŞ istasyonlarında çalışan "pompacılar" değil, "yıkamayağlama" servisinden transfer edilen çalışanlardır!

 

 

Fikri AKYÜZ / Takvim

Share this post


Link to post
Share on other sites

Haklı hassasiyetimi ve zorunlu duygusallığımı bir kenara bırakarak, bu dava ve son gözaltılar (Ergenekon ve 12. dalga denilen olay) hakkında her bir şeyler söylemek ihtiyacı hissetim, affola:

 

Bizim tarafımızdır adalettir ve adaletin doğru tecellisidir. Kim düzene, birliğe ve toplumun dinamiklerine kastetme teşebbüsünde olursa olsun, biz bunların karşısındayız ve olmaya da devam edeceğiz.

 

Siyasal tercihler, talepler ve değişken muhalif biçimleri olabilir. Buna itirazımız yok, yanlış diyemeyiz de. Fakat şahsi tercihler, talepler ve kendi ''ideolojilerinden'' başka kimseye özgürlük hakkı tanımayanlara da göstereceğimiz duruş bellidir ve bu duruş doğru olandır.

 

Bizim (adaletin hakkını isteyenler) hükümet devirmek, komplo kurmak, adam öldürmek, darbe hazırlığında bulunmak veya başkalarını tahakküm altında tutmaya çalışmak gibi bir amacımız/niyetimiz/düşüncemiz yok.

 

Kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayanları her türlü etiket ve kalıpla itham ederken, kendi biçtikleri rol model haricinde eğitim hakkı tanımıyorlarken, kişileri (özellikle kız çocuklarını/gençlerini) kitap tasnifi yapar gibi ayrımcılığa maruz bırakırken ve tüm bunları yaparken de birilerini kendilerine kalkan olarak kullanırken de çağdaş ve eğitimperverler midir acaba?

 

Eğitimse herkese, özgürlükse herkese, fikir ve vicdan hürriyetiyse herkese, yaşam biçimi tercihiyse herkese. İşte tarafımız, yanımız, söylemimiz ve eylemimiz bu yöndedir.

 

Eğer, ah-u figan edenler de bundan yanaysa, bırakalım hukuk işlesin, Cumhuriyet'in savcıları çalışsın, anayasal çerçeveye müdahale edilmesin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Profesör Türkan Saylan kimdir?

 

 

1935'de Kandilli'de doğdu. Kandilli Lisesi'nin bitiren Saylan 1963 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Saylan'ın iki oğlu ve iki torunu var. Ama son yıllarında akciğer ve kemik vereminden seri ameliyatlar geçiren Saylan, 2 yıldır demir korseyle gezerken bile neşesini koruyabildi...

 

 

Annesinin adı : Lili Mina RAİMAN - 1936 yılında Leyla ismini alarak, ismini değiştirdi.

 

Lili MIna RAİMAN ise, Raber RAGMAN ve Mina VERLİG kızı, 1908, Bermingen-İngiltere doğumlu ve Katolik Hıristiyan.

 

Bir konuşması:

 

- Bu ülkede Hıristiyanlığı nasıl yayabiliriz? Kürdistan' ın temellerini nasıl atabiliriz? ATATÜRK ismini kullanırsak bunu daha rahat yapabiliriz. Hem para toplar hem destek alırız, kampanyalar düzenler, Türk' lerden topladığımız paralarla, Kürtleri daha bilinçli hale getiririz, cahil insanlarla Kürdistan'ı kuramayız, Hıristiyanlığı bu şekilde daha rahat yaymamız da mümkün.

 

Son ünlümüz ÇYDD (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği) başkanı Türkan Saylan hanfendi (!) oldu. Bu ülkede birilerinin dini inançlarına saygısızlık yapıp bunu da vatan, millet adına yaptiklarını, onunla perdeleyemiyorlarsa "laiklik elden gidiyor" yaygarasını kullandıklarını artık herkes biliyor. Türkan Saylan hem dine, hem millete açıkça hakaret içeren laflar söylemiş durumda. Ne diyor Hanfendi (!)?:

 

-Türkler tarihten beri yakan, yıkan bir milletmiş.

 

Cevap hakkı bu milletin bir ferdi olarak bana ve hepimize düşüyor. Türk Milleti tarihten beri asil duruşunu bozmamıştır ve hayvanlara bile haklar tanımıştır. Osmanli'daki kayıtlara bakilabilir. Sizin Prof ünvanınızın bile mesnedi belli değildir.

 

-Bir öğrenci sıranın üzerinde namaz kılacağına, bale yapsın. Çagdaş Türkiye böyle olur.

 

Çagdaşlıkla kendisini yanyana getiren bir zihniyet ancak bu lafları kusabilirdi ve kustu da. Modern devlet dediğimiz devletlerde her Pazar kiliseye giden devlet başkanlarını görmeyen Türkan Saylan, acaba Sultanahmet'in sadece turistik bir yer değil aynı zamanda ibadet yapılan bir yer olduğundan haberi var mı?

 

Sahi, kim bu Türkan Saylan ve ÇYDD?

 

Hemen cevaplayalım:

 

MİT'in raporlarinda misyonerlik faaliyetlerinin Türkiye ayağı. Özellikle Kitab-ı Mukaddes Şirketi (Sadece İncil yayımlar. İlk Türkçe İncil'i 1826 yılında çevirmişlerdir) ile sıkı ilişkileri var. Aynı zamanda Amerikan Board (Dünyadaki misyonerlik faaliyetlerini organize eden ABD merkezli bir vakif) ile sıkı ilişkiye sahip. Amerikan Board şirketi, yaptığı faaliyetleri Türkiye'de SEV (Sağlık Eğitim Vakfı) ve ÇYDD üzerinden yürütmektedir.

 

Verdiği reklamlarla ve söylemlerle sürekli halkı kışkırtmaya çalışan bir halet-i ruhiyesi var. Başkanlığını Profesör Türkan Saylan'in yaptığı ÇYDD hakkında, Atatürk İlke ve İnkilaplarını kalkan olarak kullanıp, bir çok kişi ve kuruluştan yardım adı altında para topladığı, ilgili bakanlıklardan izin almaksızın yurtdışından yardım aldığı, hiçbir yasal dayanağı olmadan kamuoyuna, kendisini sivil toplum kuruluşları birliği olarak tanıtan çeşitli dernek ve vakıflarla işbirliği içerisinde oldukları yönünde yapılan ihbarlar sonucu denetime tabi tutulmuş ve Dernekler Kanunu 62 ve 85/2 maddesine muhalefetten, 5 Şubat 2001 tarihinde Maltepe Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusu yapılmııştır.

 

Şimdi de ÇYDD'nin Başkanı ve YÖK üyesi Türkan Saylan. Saylan'ın, eğitimin bütün kesimlerinin temsil edildiği 17. Milli Eğitim Şûrası'ndan oylama sonucunda 4'e karşı 66 oyla "Katsayı adaletsizliğine son verilsin" yönünde karar çıkması karşısındaki tavrı hayli dikkat çekiyor. İçine sindiremediği "Herkes üniversiteye eşit şartlarda girsin" kararını "hazırlanmış bir oylama" şeklinde değerlendiren Türkan Saylan'in da Hıristiyan kökenli olduğu netleşti.

 

Dedesinin ismi Raber RAGMAN: Uzun süredir Hristiyan kökenli olduğu konuşulan Türkan Saylan'in Nüfus Kayıt Örneği'ne ulaşıldı. Türkan Saylan'ın Nüfus Kayıt Örneği'nde annesinin asıl isminin Lilimina RAİMAN olduğu görülüyor. Aynı zamanda YÖK üyesi olan Türkan Saylan'ın 1924 İngiltere doğumlu olan annesi Lilimina RAİMAN, 1936 yılında Leyla ismini almış. İstanbul ili Eminönü ilçesine kayıtlı Türkan Saylan'ın anne tarafından dedesinin ismi Raber RAGMAN, anneannesinin ismi ise Minaverlig'dir. Türkan Saylan'in annesi Leyla Hanım'ın din hanesinde "Katolik Hıristiyan" yazıyor. BU NE TESADÜF? Dedesinin ismi Agop olan Doğu'daki Rektör Yücel AŞKIN ile, dedesinin ismi Ohanis olan Batı'daki Rektör Alıcı'nın, İHL ve katsayı konusundaki çıkışları ile bu ortak noktalarını 30 Eylül tarihli sayısında "Bu ne tesadüf" şeklindeki haberler, Türkan Saylan'in da Hıristiyan kökenli oluşuyla ilgili yine aynı soruyu gündeme getiriyor: "Bu ne tesadüf?"

 

MİT'in misyonerlik raporundaki şok isimler Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerini anlattığı yazıda, Profesör Türkan Saylan'ın da adı geçiyor. Yazıya göre, Türkiye'deki bazı Amerikan okullarının kurucusu olan Amerikan Bord Heyeti, bu faaliyetini SEV vakfı eliyle yürütüyor.

 

Kutlu Doğum'lar için 'şov hakareti' diyerek kürsüye çıkan ÇYDD Başkanı Türkan Saylan, AB sürecini eleştirdi. Yaradılış için 'hurafe' diyen Saylan, 'Üniversitelerde gençleri laik cumhuriyet yerine İslami yönetime sürüklemek için her türlü parasal kısıntılar en üst düzeye varmıştır.' iddiasını dile getirdi. Kutlu Doğum haftası kutlamalarıina da 'şov' diyen Saylan, '23 Nisan'daki ulusal coşkuyu gölgelemek üzere aynı tarihlerde yöneticilerin katilimıyla Kutlu Doğum şovu yapılarak cumhuriyetten intikam alınmaktadır.' iddiasında bulundu.

 

Saylan, İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Kampüsü'nde 'Türkiye'mizin çagdaslaşma sürecinde laiklik' konulu toplantıda da konuşmuş ve Türk milletinin tarih boyunca hep yakıp yıktığını öne sürmüştü. 'Çocuklarımızın sıra üstünde namaz kılmasını değil, bale yapmasını istiyoruz.' diyen ÇYDD Başkanı, Gençlik Korosu'nu yöneten müzisyenin isminin 'Muhammed' olmasını da 'ironi' olarak değerlendirmişti....

 

kaynak :bana gelen bu maili burda paylasiyorum,arkadasa enkisa zamanda sorup ogrenecegim biiznillah.

Share this post


Link to post
Share on other sites

sesini duyduğumda dahi iğrendiğim mahlukat... şer odağı yürüyen zombi .... leş kargası kılıklı baykuş...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tiyatro sanatçısı Ferhan Şensoy Tek kişilik ?Fername? adlı oyununu sergilemek için gittiği Eskişehir?de, hem ?darbe vakti geldi, askerden ses yok? dedi.

 

Söz konusu oyun 8 Mayıs akşamı Eskişehir Kültür Merkezi?nde sahnelendi. Saat: 20:30?da başlayan ?Fername? adlı oyun, sanatçı Ferhan Şensoy tarafından sahnelenmeye başlandı.

 

Ancak içeriği hiç de alışık olmadığımız şekilde Ak Parti?ye ayrılmıştı. Türkiye?nin çağdaş değerlerden uzaklaştığını iddia eden Şensoy her fırsatta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan?a, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül?e ve Ak Parti hükümetine siyasi mesajlarla göndermede bulundu.

 

'DARBEYİ ÖZLEDİM'

 

Ancak oyunun ilerleyen saatlerinde göndermelerin dozu da arttı. Çünkü Şensoy, ? Darbeyi Özledim ?? diye söze başlayarak, geçmişteki Askeri darbelere atıfta bulunup; ?Yapılan 3 darbe ottan-boktan sebeplerle yapıldı, asıl darbe yapmak için geçerli sebepler şimdi var, ama darbe yapan yok ?? dedi. Salonda büyük bir şaşkınlık yaşayan bazı izleyiciler şakayı çoktan aşan bu oyun gittikçe politik bir arenaya dönüştü.

 

Oyunun ortalarında asıl söylemek istediğini açıkça belirtti ve; ?? Bu ülkenin darbe vakti geldi fakat Asker bir şey yapmıyor. 1980?de yapılan darbe sırf Kenan Paşa?nın resim merakından dolayı yapıldı, darbe yapacaksınız madem şimdi yapın ?? diyerek orduyu resmen tahrik etmeye çalıştı.

 

ŞENSOY NEDEN SABAHA KADAR UYUMUYOR?

 

Oldukça politik mesajlar veren Ferhan Şensoy oyunun bir yerinde Ergenekon soruşturmasıyla ilgili öyle bir laf etti ki korku mu, endişe mi, şaka mı, izleyiciler ayıramadı. Şensoy, ?Her gün sabah ezanına kadar uyumuyorum. Hani olur ya Ergenekon?dan dolayı beni de almaya gelebilirler? diye. Ama sabah ezanı okununca bend e uyumaya geçiyorum, çünkü Ergenekon Savarlar sabah namazına gidiyor? dedi.

 

Oyunu izlemeye gelen bir çok seyirci politik açıklamalarla örülü bu sahnelerden rahatsız olunca oyunu terk etmek zorunda kalırken, bazı seyircilerde özellikle ?Darbe?nin vakti geldi? sözlerine alkış tuttu.

 

Sanatı ve tiyatroyu aşan bu ifadelerin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay?ca nasıl karşılanacağını merak konusu...

 

kaynak : haber7.com

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu develeri sömürmek mübahtır...

Üniversite gençliğine sesleniyorum !

Alın yardımı, vurun tokadı...

Gidin, bu ÇYDD Derneği'ne , '' Atatürkçüyüm, damarlarımı kesseniz Anıtkabir' in mermer taşlarına sürülen cilâ akar, ben de ulusalcıyım '' deyin ve alın öğrenci yardımınızı...

Acımayın bu kestanelere...

Sömürün... İslâmcı olup ÇYDD' yi sömürmek paha biçilemez bir duygu... Geri kalan her şey için /edit.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,

 

asagida ki yazinin baslikla (ilk baslikla) alakasi yok, yeni bir baslik acip, forum alaninda israf etmek istemiyorum. fikri akyuz' un yazilarini bu baslik altinda yayimliyorum, tabi ki hepsini degil bence dikkate deger olanlari, neyse selametle.

 

İnönü ile Erdoğan arasındaki benzerlik

 

 

"33'e karşı 33" size neyi çağrıştırıyor? Peki "3'e karşı 3" deyince neyi hatırlıyorsunuz?

"33'e karşı 33" deyince Sivas'taki Madımak faciasına karşı Erzincan'ın Başbağlar köyündeki katliamı hatırlayacaksınız, değil mi?

"3'e karşı 3" deyince ise benim aklıma 1961'de Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idamına karşı 1972'de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamı da geliyor.

Tamam benim aklıma bunlar geliyor da "Madımak" vahşetine haklı olarak karşı çıkan bazılarının aklına nedense Madımak'tan üç gün sonra gerçekleşen "Başbağlar" gelmiyor..

Peki Başbağlar katliamına haklı olarak isyan eden bazılarının aklına, sebebi ne olursa olsun tam bir vahşet olan Madımak katliamı geliyor mu? Hayır gelmiyor.

Evet insan denilen bir "mahluk" ile adına insan denilen "yaratık" arasında "yüz fark" olmasa bile en azından "yüz farkı" vardır!

Neticede, bu "üçlü" rakam ve sayıların tekabül ettiği vahşi eylemlerin arka planındaki prodüktörü, rejisörü, senaristi, aktörleri, figüranları ve pek tabii ki suflör ve dublörlerini de hatırlayacaksınızdır..

Hatırlayacaksınızdır; çünkü "Darbe Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni" başta olmak üzere onlar yakın bir zamanda yine bir "film çeviriyordu".

Ama ilginç olan şu ki bu isimler bunca "kan" dökmelerine rağmen "Kan" Film Festivali'nde derece almayı bırakınız festivale bile çağrılmıyor!

Da, konumuz bu değil; konumuz bir başka "33" rakamıdır.

Bu "33" sayısı 1943'te Van'ın Özalp ilçesinde General Mustafa Muğlalı tarafından kurşuna dizdirilen köylülerin sayısıdır.

Yıl 1943'tür.. İktidarda CHP vardır. Ve memleket, Halkevleri ve Köy Enstitüleri vasıtasıyla "ha aydınlandı ha aydınlanacaktır"(!)

İşte böyle bir yılda Van'ın Özalp ilçesinde 500 koyun kaçıran İranlı kaçakçılara yardımcı oldukları iddiasıyla 30'u aşkın köylü yakalanıyor.

İşte bunun üzerine 3. Ordu Komutanı Mustafa Muğlalı, 33 köylünün mahkemeye bile sevkine gerek görmeksizin gözleri ve elleri bağlanarak kurşuna dizilmesini emrediyor.

"Hasretinden Prangalar Eskittim" ve "Uy Havar" gibi sarsıcı şiirleri yazan Ahmet Arif'in "33 kurşun" isimli şiirine de konu olan bu olay, 1949'da Demokrat Parti'nin TBMM'ye önerge vermesi sonucunda dava konusu haline geliyor..

Neticede Muğlalı 20 yıl hapse mahkum oluyor ve 1951'de hapisteyken ölüyor.

Hani şimdilerde bazı önemli isimlere dava açıldığı için bu davanın emrini sanki Tayyip Erdoğan vermiş gibi, Ergenekon adı verilen davayı "laikliğe karşı bir eylem" gibi sunanlar var ya..

Bugünlerde önemli bir asker hakkında dava açıldığında ne diyorlar? "Bunun sebebi Tayyip Erdoğan'ın laikliği sona erdirmek gayesidir" diyorlar değil mi?

Peki bu mantığa göre İsmet İnönü'nün de laikliğe aykırı davrandığını kabul etmemiz gerekmiyor mu?

"Bu da nereden çıktı?" demeyiniz; zira Muğlalı hakkındaki dava 1950 yılının nisan ayında karara bağlanıyor..

O dönemde iktidarda kim var? İktidardan düşmesine henüz bir ay kalan CHP ve İnönü var..

Düşününüz, İnönü "tek adam" ve savcı ile hakimler seçimlere bir ay kala bir generali 20 yıl hapse mahkum ediyor. Demek ki hakimler "Menderes'in hakimleri" değil(!)

Sonuçta bu generalin ismi 5-6 yol önce "hem de" Özalp'teki bir kışlaya veriliyor..

Evet gördünüz değil mi Çavuşbaşı'ndaki bir markete "Oruç Market" isminin konulmasını manşete taşıyarak "hassasiyet" gösteren bazı gazetelerin ikiyüzlülüğünü?

Muğlalı, 33 kişiyi değil de 333 kişiyi kurşuna dizdirmiş olsaydı daha mı başarılı addedilecek ve ismi daha büyük bir yere örneğin genelkurmay başkanlığının kapısına mı yazılacaktı?!

Evet bu yazı ordumuz aleyhine bir yazı değildir.. Bu yazı, "Asker, Öcalan ile konuşup anlaşsın" diye yazıp da dağdaki teröriste ödül verenlerin, dağdaki askerimize ise hicran yarası ekleyenlerin ağzıyla yazılmış bir yazı ise hiç değildir..

Bu yazının asıl gayesi, İsmet İnönü'nün partisinin şimdiki bazı üyelerinin Muğla'daki "Kenan Evren Lisesi"nin adını sildirmek isterken, diğer Muğlalıyı da görmelerini temin etmekten ibarettir.

 

12 Mayis 2009 / Fikri Akyuz / TAKVIM.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Meksika Sınırı'nın İsmail'i Hürriyet'te!

 

Yakıştı mı sana İsmail Kılıçaslan? Sana yakışan bu mudur sevgili İsmail?

 

Senden "İslami kesimin genç, parlak, zeki ve bağımsız düşünebilen kalemlerinden.." diye bahseden Ahmet Hakan'ın köşesinde diyorsun ki:

 

"AKP zihniyeti, inancı gereği başörtüsü takan kızları yok saymaktadır.. AKP'li kitlelerin din ve ahlak algısı seksist yani cinsiyetçidir.. " (Hürriyet.. 13.07.2009)

 

Sanki Ülke TV'de Meksika Sınırı adlı o güzel programı yapan üçlüden biri sen değilmişsin gibi, sanki "derdini" anlatacak bir mecran yokmuş gibi kalkıp da Hürriyet'in bir köşesinde köşeye kurulmanın manası nedir?

Üstelik Ayşe Arman'ın tesettüre önem veren kadınları anlamak yerine onlar hakkında hakaret edici laflar sarf ettiği bir "yazı dizisinin" devam ettiği bir günde..

 

Ne diyordun sen? "AKP zihniyeti, inancı gereği başörtüsü takan kızları yok saymaktadır".

Ayşe Arman ne diyor? Şunu diyor: "Haşema giydim, Ninja kaplumbağaya benzedim.."

"Kikiri kikiri", değil mi Kılıçarsalan? Ne kadar komik, değil mi? İnancı gereği vücudunu göstermek istemeyen bir kadının giydiği giysiden dolayı o kadının kaplumbağaya benzetildiği bir günde sen kalkıp ters yönden "çakıyorsun".

Kime çakıyorsun? Başörtüsü özgürlüğü için anayasa değişikliği yapan Ak Parti'ye çakıyorsun..

Onları Ak Parti'nin yok saydığını söyleyerek kime mesaj veriyorsun?

 

Onları yok varsayan; onları varsaydığı için partisi kapatılmaktan kıl payı kurtulan Ak Parti midir?

Onları yok varsayan; oğlu Bilal Erdoğan'ın askerdeki yemin törenine dahi gitmesine izin verilmeyen Emine Erdoğan mıdır?

 

Onları yok varsayan; "Başı örtülü olanlar ile başı örtüsüz olanlar elele gezebilmelidir" dediği için hakkında siyaset yapma yasağı istenilen Tayyip Erdoğan mıdır?

 

Bazı "rütbelilerin" askeri muhtırasına, bazı "cüppelilerin" yargı darbesine, bazı "cukkalı" gazete patronlarının manşetsel manipülasyonuna maruz kalan Erdoğan mı örtülüleri yok varsayıyor?

 

Sen hiç "Hürriyet" gazetesi okumadın mı İsmail kardeşim? Arman ve Hakan'ın yazdığı o gazete, "inancı gereği örtünen" kadınların hakkını savunmayı bırakınız, ağzına gelenin söylendiği gazete değil miydi?

Kızman gereken yere niye kızmıyorsun? Hatta kızman gereken yere davet edilip kızman gereken yerlerin kızdığı yere kızmanın kızılacak hiç mi bir tarafı yoktur?

 

Ak Parti'nin eleştirilecek bazı yönleri elbette var ama en azından bu konuda eleştirilmeyi hak etmeyen Ak Parti'yi bu konuda eleştirmekle kalmıyor; "AKP'li kitleler seksist yani cinsiyetçidir" diye de ekleyerek, bu partiye oy veren kitleyi de "bir kalemde" kadın düşmanı ilan ediyorsun..

 

Bak, birlikte program yaptığın Tarık Tufan eminim ki Ahmet Hakan'dan "genç, zeki, esprili, bağımsız düşünebilen" şeklindeki övgüleri alsa bile kalkıp da düşüncelerini Ahmet Hakan'ın köşesinde aktarmaya teşebbüs ve tevessül etmezdi.. Buna tenezzül bile etmezdi..

 

Bugün eğer şu Türkiye'de örtülü kızlar ve kadınlar eğitim hakkından yoksunlarsa, hatta "Ninja kaplumbağa" gibi tahkir ve tahrik kokan cümlelere maruz kalıyorlarsa, bunun üç baş sorumlusundan biri de, attığı manşetlerle güç odaklarını "pek bi'güzel" yönlendiren Hürriyet gazetesi değil midir?

 

Evet İsmail kardeşim; Hürriyet'in manşetinde Arman'ın ağzından haşema giyenler "kaplumbağa" ya benzetildi.. Ama çok şükür ki haşema giyenlere "haşere" denilmedi!

 

Haşere deyince ekleyeyim: Haşere, haşr kökünden geliyor. Toplanma, kalabalık anlamında..

Hani böcekler de bir arada toplanır ya, o anlamda..

 

"Mahşer" de yani toplanılan yer de aynı kökten geliyor.. "Haşarı" da aynı kökten, yani haşarata ait, yani böceklere özgü demek.. "Haşır" da aynı kökten.. Yani haşır neşir olmak, toplanmak, kaynaşmak..

Özetle, elbette haşemalılar "mahşer"de Arman'la bir araya gelecekler; "haşır" neşir olacaklar.

Hepimizin vücudunu mezarda "haşarat" yiyecek. Öldüğümüzde yaptığımız "haşarı" lıkların hesabı sorulacak..

Tabii bir de "haşırt" diye bir sözcük var ki, bunun haşır, haşere, mahşer, haşarı gibi sözcüklerle bir alakası bulanmamaktadır..

 

Belki "seçim sandığı" ile aynı köktendir; o kadarını bilmiyorum!

Fikri AKYÜZ-Takvim 14 Temmuz 2009

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kendisini bir tartışma programında tanıdım sıkı bir tv takipçisi olmadığım için malesef geç tanıdığım bir isim. Konuşmalarını takdir ediyor beğeniyor ama ne garip adını dahi bilmiyordum. Son zamanlar üzerine eğildim malesef iyi haller geçirmediğini okudum, yalnızlaştırılmaya çalışılan sağcı bir yazar. Yazdığı köşesinden uzaklaştırılmış,medyaya hiç bir zaman güvenemedim hele de taviz vermeyen bir kalemseniz her an kapıya koyulmanız olası.Hakan Albayrak da farklı bir akıbete sahip değildi. Ama cumartesi günleri star alyoruz ya hani Bd için onun köşe yazısına da rastladım. Aslında Fikri Akyüz için de böyle bir sahiplenme bekliyoruz. Rabbim yardımcısı olsun Erzurumlu olması ayrı bir celb-i muhabbet sebebi tabi :)

 

Kendisine bir site açtı ve orada artık yazılarını yayımlıyor ben sonuncusunu paylaşayım umarım mutantan olarak devam eder..Ayrıca cuma günü Hulki Cevizoğlu'nun programında katılıp Osmanlı üzerine konuşulacakmış müsaid arkadaşları izlemeye davet ediyorum..

 

 

Bir 28 Şubat listesi de benden

güncel-makaleler.jpg

 

 

21.11.2012

 

 

 

Darbeleri Araştırma Komisyonu, 28 Şubat'a dair tanzim ettiği raporu geçen gün yayınladı.

Mademki bu 28 Şubat gündemde, bu konuyu bir kez daha aktarayım istedim:

 

Evet, 28 Şubat meselesinde at izi it izine karıştı. Bununla da kalınmadı; atın önüne et, itin önüne ot konulmaya başlandı..

 

Bu konuda pek çok söylendi, söyleniyor.. Ama bazı söylenenleri duyunca kendimi tutamıyor ve kendi kendime söylenip duruyorum..

 

Baktım ki kendi kendime söylenmek fayda etmiyor, ben de bir şeyler söyleyeyim istedim.

 

Evet, bu 28 Şubat konusunda bir “28 Şubat Mağduriyet Müzesi” kurulmasını öneriyorum.

 

Sponsor olarak artık Doğan Medya Grubu mu olur OYAK mı olur, bilemiyorum!

 

Bu müzede sergilenecek ürünler, eserler, dokümanlar, figürler konusunda bir liste yaptım. İşte o liste..

 

1- Göz damlası şişesinde 28 mg. gözyaşı

 

2- Müslüm Gündüz’ün asası

 

3- Zafer Mutlu’nun Göktürk’teki arazisinden bir saksılık toprak

 

4-Benim ninem de başörtüsü takardı” diyen kişinin ninesinden miras kalan başörtüsünün iğnesi

 

5- İkna odası kapısını içeriden kapatan kapı sürgüsü

 

6- DYP’den 15 gün içinde istifa eden 40 civarındaki milletvekilinin diğer partiye üyeliğini gösteren formun fotokopisi

 

7- Sincan’da yürütülen tankların rot ve balansını yapan servisteki tornavida

 

8- Darbeli matkap

 

9- Zorda bırakılan Erbakan’ın terini sildiği kumaş mendil

 

10- 1 adet dondurulmuş “Çekirge

 

11-Gerekirse Silah Kullanırız” sürmanşetinin yer aldığı Hürriyet nüshası

 

12- Ali Kalkancı’nın üfürdüğü su

 

13- Fadime Şahin’in Reha Muhtar’ın programına giderken bindiği aracın zorunlu trafik sigortası poliçesi

 

14- Gazetelerine “Memleket alevler içinde” diye manşetler attıran potronların alevleri söndürmek için kullandığı “hortum

 

15- Tayyip Erdoğan’ın hapse girmesine vesile olan şiiri yazan Ziya Göklap’ın “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” isimli kitabı

 

16- Kapatılan Milli Gençlik Vakfı’nın tabelasını ışıklandıran bir adet ampül

 

17- Metastaz yapan bir adet habis ur

 

18- Demirel’in “İşte Çağdaş Türkiye” diye sunduğu senfoni orkestrasından bir adet obua

 

19-5’li Çete” isimli filmin fragmanı

 

20- Çapa Tıp Fakültesi 5. sınıfından çıkışı verilen başörtülü kızın noter tasdikli tasdikname sureti

 

21- Susurluk ayranı

 

22- Çocuğunun orduevindeki düğününe gidemeyen başörtülü annenin eve gidip taktığı bileziğin konduğu kurdelalı kutu

 

23- Ertuğrul Özkök’ün, muhtıra verildiği günün akşamı içtiği Petrus şarabının dibinde kalmış bir adet şarap damlası

 

24- Henüz oturtulmamış yağlı kazık

 

25- Beşir Darçın’dan mülhem, tarçınlı çay..

 

26- Kadir Sarmusak’tan mülhem, sarımsaklı yoğurt

 

27- Süleyman Mercümek’ten mülhem, mercimek çorbası

 

28- Anıtkabir defterindeki “Lütfen kalkar mısınız Sayın Atam; çünkü yüksek müsaadenizle ben yatmak istiyorum” şeklindeki muhtemel yazının müellifi Celal Şengör’ün papyonu

 

29- Katsayı engeli nedeniyle yurtdışında okumaya giden gence, geçinmekte zorlanan babası tarafından gönderilen eft’nin dekontu

 

30- Kaddafi’nin çadırının üstüne “şıp diye damlamış” yağmur damlası

 

31- Genç subayların çocukluk fotoğrafı

 

32- Merkezi ezan sistemini çalıştıran buton

 

33- Ecevit’e fırlatılmış yazar kasanın “z” raporu çıktısı

 

34- Petrol Ofisi’nin verdiği araç yıkama kuponu

 

35- Petrol Ofisi’nden bedava “yağlama yıkama” kuponu talebini içeren dilekçe

 

36- Devlet için atılmış, devlet için yiyilmiş bir merminin kovanı

 

37- Arı kovanı

 

38- Ballı ihale şartnamesi

 

39- Batık bankaların müşteri memnuniyetini gösterir fotoğraf

 

40- Muhsin Yazıcıoğlu’nun milli iradeye destek için verdiği 7 kişilik imzanın bulunduğu şeref sayfası

 

41- Lav silahı

 

42- Sakalını milletvekili olduğu gün kesen Kemal Unakıtan’ın henüz kesilmemiş sakalından bir adet kıl

 

43- Aydın Doğan’ın, başbakan karşıladığı için ütülemek zorunda kaldığı ütülü pijaması

 

44- “Huzur İslam’da” ve “Atam izindeyiz” çıkartmaları

 

45- Uğur Dündar’ın yakaladığı bir “böceğin” iskeleti

 

46- Merve Kavakçı’yı yuhlamak için sıra kapaklarına vuran milletvekillerinin avuç içindeki yaralara sürülen merhem

 

47- Bugün iktidara yanaşan yazarların o günlerde muhtıraya destek veren tüm yazıları

 

48- O gün askeri vesayete karşı çıkanlardan bazılarının bugün kibrin saltanatına teslim olduğunu gösteren yazıları

 

49- “Güvenilir bir kaynak”tan elde edilen haberdeki “güvenilir kaynağın” yüzsüz suratı.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...