Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
trradomir

Zifaf Odasından Gecelik Entarisi Ile Alınıp Saraya Getirilen Damadın Garip Macerası

Recommended Posts

O bu değil de, cennetmekân Abdülhamid Han az fırlama değilmiş yani azizan. Buyurun, merhumun kızı Şadiye Osmanoğlu'nun ağzından hoş bir muzipliğin hikayesini okuyalım. Ha bi dakka, okuduktan sonra bunu tiz ikinciabdulhamid'de de yayınlayasuz! Unuttunuz siteyi be! Gelmiim oraya!

 

 

Zifaf Odasından Gecelik Entarisi ile Alınıp Saraya Getirilen Damadın Garip Macerası

 

Sarayda çok güzel bir genç kız vardı. Kumraldı, ela gözlü idi; 23 yaşında kadardı. Gayet de iyi tahsil görmüştü, son derecede zarifti.

 

Daha saraya intisap ettiği günden itibaren babam kendisinden pek ziyade hoşlanmıştı. Artık daima onu yanında gezdiriyor, kendisiyle uzun uzun, tatlı tatlı konuşuyordu.

 

Lâkin bütün bu "İltifatı Şahane"ye rağmen ela gözlü dünya güzeli, hükümdarın bazı arzularına katiyen "Evet" demiyordu. Onun bu şiddetli mukavemeti, babamın kendisine karşı olan alakasını daha ziyade arttırıyordu.

 

Bu hal böylece tam beş sene devam etti. Ela gözlü güzelde hiçbir değişiklik yoktu.

 

Nihayet bir bayram günü geldi, çattı. Herkes tebrik merasimi için hazırlıklar yapıyordu. Ela gözlü kız, baş döndürücü bir elbise, hakikaten şahane bir tuvalet giymişti. O gün, o kadar güzeldi ki, masallardaki prenseslere benziyordu. Yaşı biraz daha büyüdüğü için, güzelliği eskisine nisbeten daha artmış, daha olgunlaşmıştı.

 

Huzura çıkarılma sırası kendisine gelmişti, ipek elbisesinin eteğini zarafetle tutarak yürüdü. Babamın dairesine girdi.

 

Bundan sonra olanları biz tabii ancak kulaktan işittik. Fakat öğrendiğimiz memba gayet doğru olduğu için, olan biten, bütün hakikati ile bize intikal etmişti.

 

 

İnatçı Güzel

 

Hâdise aynen şöyle geçmişti: Genç kız içeriye girince, babam pek ziyade memnun olmuş ve kendisine:

 

-"Hâlâ inadında berdevam mısın? diye sormuş.

 

Genç kız, güzel gözlerini yere indirip susunca, babam devam etmiş:

 

-"Hem sen bugün ne kadar güzelsin...

 

Genç kızın bu İltifata cevabı şu:

 

-"Efendimiz!... Ömrüm oldukça, size canımı feda etmeye daima hazır olacağım. Yanınızdan ayrılmam. Fakat bütün dünyayı bana bağışlasanız, asla hareminiz olamam !... Çünkü kocam olacak erkeğin yalnız ve yalnız bir karısı, yani tamamen bana ait olmasını isterim. Aksi halde kimse ile evlenmem.'...

 

Bu cevap üzerine babam gülümser, kızın bu kadar açık konuşmasından son derece hoşlanır.

 

Elâ gözlü dünya güzeli, huzura girdiği gibi, gene o şahane yürüyüşü ve bir masal prensesi edasıyla huzurdan çıkar.

 

Babam arkasından ona ne hediyeler!... Ne elmaslar!... Fakat hikâyenin sonu tatlı, enteresan ve eğlencelidir: Babam bu güzel kız için sonradan istanbul'un en kibar semtlerinden birinde büyük bir konak satın almış ve içini mükellef mobilyalarla tefriş etmiştir. Ve bir müddet geçince de ela gözlü kız, mabeyinden 45 yaşında, dindarlığı taassup derecesine vardıran, kıranta bir zatla nikâhlandırılmıştır.

 

İşin tuhafı damadın 45 yaşında ve hiç de öyle ahım şahım bir adam olmamasına rağmen, peri padişahının kızı kadar güzel olan müstakbel gelin, bu izdivaca hiç itiraz etmemiştir. Çünkü bu zat padişah değildi ama, genç kız onun tek zevcesi olacaktı!...

 

 

Düğün Günü

 

Düğün günü, sarayda merakla bekleniyordu. Nihayet o da geldi. Genç kız topuklarına kadar inen incecik bir tüle bürünmüş olduğu halde davetliler arasından geçirilmişti. Hakikaten de insanın bakmaya kıyamayacağı derecede güzeldi. Görenler;

 

-"Maşallah!..." demekten kendilerini alamıyordu.

 

Gece düğün sofrasında yemekler yenmiş, sonra da vakti gelince damat bey, gerdeğe gireceği odaya sokulmuştu.

 

Gerdek merasimine uyan yaşlı güvey, evvelâ güzel zevcesinin duvağını açmış, hayran bakışlarla genç karısını süzmüş!... Sonra gene gerdek merasimine uyarak iki rekât namaz kılmış...

 

Herkesin artık yatağa çekileceği anda düğün evinin kapısı acı acı çalınmaya başlamış, evde bir telâş!...

 

Kapının önünde bir hünkâr yaveri duruyordu. Gecçnin bu saatinde gelen ziyaretçi saraydan bir yaverdi. Hem de ne telâşla!...

 

Üstelik yaver, damat beye, en acil tarafından bir padişah iradesi de getirmişti, irade derhal zifaf odasına götürüldü. Kapı vuruldu. Ve bir müddet sonra aralanan kapının önünde damat bey belirdi. Başında sırmalı bir takke, sırtında yandan yırtmaçlı gecelik entarisi vardı. Kapıyı vurana:

 

-"Ne istiyorsunuz?... diye sordu ve:

 

-"Saraydan bir yaver geldi. Sizinle görüşmek istiyor... cevabını aldı.

 

Damat giyinmek istemişti, fakat yaver oracıkta bitti ve padişahın emrini kendisine bildirdi. Derhal saraya gelmesi icap ediyordu. Derhal!... Hîç vakit kaybetmeden!... Giyinmek filân ne münasebet!... Çok acil bir davetti bu...

 

 

Damada Oyun!...

 

İşte bu suretle damat bey başında mavi işlemeli takkesi, sırtında iki tarafı yırtmaçlı gecelik entarisi olduğu halde güzel karısının yanından alınmış, konağın önünde duran faytona bindirilerek doğru Yıldız Sarayı!...

 

Saraya gelince yaverler, mabeyinci damadı bekleme odasına götürmüşler:

 

-"Biraz bekleyeceksiniz"... demişler.

 

Adamcağız mavi takkesi ve gecelik entarisi ile hünkâr huzuruna nasıl çıkacağını düşünüp terler dökerken, bu kıyafette padişaha çıkarılacak kadar acil olan işin mahiyetini düşünürken dakikalar, hattâ saatler geçiyor, fakat ortalıkta kimseler görünmüyordu. Saray derin bir sessizlik içinde idi.

 

Nihayet dışarıda şafak sökerken bir yaver içeriye girdi.

 

-"Artık beklemenize lüzum kalmadı. Serbestsiniz... dedi.

 

Damat bey şaşırmıştı. Elbiselerini giymek üzere tekrar a-raba ile kendisini evine götürdüler. Giyindi ve Sarayın mabeyin yolunu tuttu.

 

O gün, yorgun argın evine dönen damat beye, gene zifaf odasına gireceği zaman aynı muziplik yapılmış, palas pandıras Saraya götürülmüştü.

 

Bu oyun üst üste tamam beş gece oynanmış, damat bey zifaf odasından alınarak, Saraya götürülmüş, şafak sökünceye kadar bekletilmiş, sonra evine gitmek üzere kendisine izin verilmişti.

 

Bu tatlı azizliğin kimin tarafından yapıldığını tabii hepimiz biliyorduk.

 

Babam bu pek beğendiği kızın saadeti için sonraları da her şeyi yaptı.

 

İyi bir ev kadını olan bu genç kız ne kadar ince, zarif, tahsil ve terbiyesi yerinde, mükemmel bir insan ise kocası da o kadar kaba bir adamdı. Konakta kayınvalidesiyle beraber otururdu. Kaynanası onun güzelliğini anlayacak yaradılışta değildi. Gelinine daima:

 

-"Sen oğluma lâyık değilsin... Sıskanın birisisin, oğlum senin gibi kadını ne yapsın?... gibi zehirli sözlerle daima zavallıcığı yer, dururdu.

 

İyi bir anne oldu. Birbiri ardından iki oğlan çocuğu doğurdu.

 

Bayramlarda, resmi günlerde saraya gelir, huzura çıkardı. Babam her zaman kendisine, eskisi gibi ismi ile hitab ederek sorardı:

 

-"Nasıl mesut musun?... Zevcine sahipsin değil mi?...

 

Ve o her zamanki güzelliği, her zamanki nezaketi ile cevap verir:

 

-"Evet efendimiz... Sizin lütfunuz başımın üzerindedir. Bahtiyar olmaya, çocuklarımı iyi yetiştirmeye gayret ediyorum... derdi.

 

Bu vakayı babamın haremde nasıl hareket ettiğine bir misal olarak anlatıyorum.

 

Ömer Faruk Yılmaz, Sultan Abdülhamid Han'ın Harem Hayatı, 1.Baskı, 147-152

Share this post


Link to post
Share on other sites

Her ne kusur varsa geçen zamanda;

Suçsuzdur aynalar, ela gözlü yar

Mecnunlar Mevla'yı bulursa canda,

El olur Leylalar ela gözlü yar

 

Güzel açar güzelliğin sergisin

Gün ağartır kara saçın örgüsün...

Muhabbet faslında ölüm türküsün

Kim söyler, kim çalar ela gözlü yar

 

Estikçe iş çıkar işin içinde;

Gençliğin hasret yer sevda göçünde

Bilmez misin, dört mevsimin üçünde

Kar olur yaylalar, ela gözlü yar

 

Alı al, yeşili yeşilde ara;

Ahirete gider kalpteki yara...

Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara,

Dökülen ayvalar ela gözlü yar

 

Vakit dolar, nakit biter kasanda...

Sevda bir kitaptır gönül masanda;

Okusan da olur, okumasan da...

Kapanır sayfalar ela gözlü yar

 

 

Değil mecnun Abdulhamid-i Sani olsan değişmiyormuş yani :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

LM yayınlarının çıkardığı kitapta bu tarzda anlatılmıyor olay...

Padişahı sevdiği,padişahında ona ilgi duydugundan bahseder.Padişah ona teklifte bulununca bir tek benim olmayacak yerı ne edeyim diyebilecek kadar cesaretlidir kızımız :D

Kıskançlık ve paylaşamama gibi bir histen oluşur.Aslında duyguları çok saf ve gerçekçi bir niteliktedir.Padişahta saraydan yanlış hatırlamıyor isem 40'lı yaaşlarda biri ile nikahlar kendisini ve aynı gece saraya cagırtır damadı.

Saatlerce bekletir.Karşısına çıkmaz damadın ve daha sonrasında da evine geri yollar birşey demeden :D acaba padişahta bir nevi macera mı aramıştır?Yoksa söylenen kelimeyi mi taşıyamamıştır muamma...:D

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kızcağız evlendiğine pişman olmuş mudur acaba? kaba bir eş, kötü bir kaynana. Her neyse çok zaman geçmiş üzerinden :D Abdulhamid han'ın sarayındakilere gösterdiği muamele dikkate değer. Zorlama yok, abartıldığı gibi bir harem hayatı yok.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...