Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

cihat

Editor
  • Content Count

    686
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    4

Posts posted by cihat


  1. bu kargaşa mucitliğine bakar mısınız !

     

    yok efendim ora yanlış yazılmış, bu kısımda şu eksik..

    biz de oturup itinayla cümle kurmayı biliyoruz efendim.konunun muhtevası ve samimiyetine istinaden rahat bir tavır takınıyoruz.Yok yani elinize bir cımbız almış, kıldan tüyden mevzuları yaygaraya dönüştürme gayesinde iseniz hafif bir tebessümden gayrı size eşlik edemeyeceğim...

     

    işte adamı çıldırtan, boğazını düğümleyen nokta..yahu karalama bu kadar mı aleni yapılır.Önce kıskançlık krizlerine girdik, şimdi de yıldız takıntımız zuhur etti (!) :) :) işte..söylenecek bir şeyleri kalmadı mı muhalafetin tenkit seviyesi rakım tanımıyor...

    Bu fakirin makam da yıldızda gözü yok efendim.mevcut olandan da feragat ederim, yeter ki böyle bir arzu içinde olmadığım bilinsin!..

     

     

     

    Ben apolet ve yıldızdan bahsederken ellerinizi arkada birleştirmiş, kel , göbekli ve sıfırcı hocalar gibi olan halinizi iğnelemiştim.Ama uzmanlığınız zuhur ediyor ve bundan bile kendinize hisse çıkarıyorsunuz ..helal ! :) :)

     

    Ayrıca Başkaları da benzer mağduriyeti yaşıyor olabilir.Bir nevi sendika görevi görüyorum .. :lol: :P

     

     

    Not :yazının bir kaç yerinde yazım yanlışı var..Süre serbest, her kelime 10 puan değerindedir :) :P

     

    bu arada 'acziyet' değil, aciziyet olacaktı :D

     

    saygı ve selamlarımla


  2. Bütün bu ahlak yaralarının, huzura ve sükuta kavuşamayan ruhların ilacı tek: İslâm!

    Reyhan hanım çok güzel özetlemiş..

     

    İslamın özü beyinlerde , ruhlarda katıksız olarak idrak edilip icraya dönüştüğünde görülecek ki; hayatın her alanında ahlak ve erdemin anayasalaştığı yegane sistem İslamiyettir !


  3. bu ne Harvırtmış (!) ki bi yanlış yazdık ikidir ortaya atıp duruyorsunuz efendim

    yok yani beni de tartışma ortamına alıyorsanız güzel bir üçlü veya dörtlü oluştururuz vesselam:)

     

    selamlar,

     

    ya işte böyle ÜY kardeşim :lol:

    belirleyici olan o ana kadar ki birikimin değilde bir harf yanlışlı oluyor malesef..

     

    ne yaptık yani biz..sineklerin toplanma yerlerinin özelliklerini sayıp zan altındamı bıraktık yoksa :)

     

    tamam kardeşim apoletinde bir kaç yıldız fazlan olabilir ama üslupta bu kadar kodaman ruhlu olmanın ne alemi var..:)

     

    sonra kaprislerinizle gerdiğiniz ortamı yumuşatıp şirin görünmek için de ilkokul anılarından falan dem vurmanında alemi yok . Bu noktada sizi Anaokulu bile aklamaz kanımca :)


  4. diğer bütün şiirleriniz gibi buda başarılı, bu da takdire şayan.

     

    Ayrıca Üstadımızı telmih etmesiyle gözümüzde ayrı bir güzelliği temsil ediyor.

     

    Piyasada gezen ezbere tebrik ve takdir mesajlarının tekririnden taraf değilim ama gönülden tebriklerimi sunmak boynumun borcu olmuştur artık..


  5. Davamız uğruna hiç birşey yapmıyoruz.Yaptığımız herşey hiç birşeyden öteye geçmiyor.Yani çalışıyoruz ama ilerlemiyoruz.Şu ana kadar bir somut örnek çıkarabilirmiyiz.Biz şunu değiştirdik diye? Ben düşünüyorum da hiç bir şeyi değiştirememişim...Kendimi bile...

     

    selamlar,

     

    muhasebe, bu ve diğer yazılarınızda sürekli üzerinde durduğunuz bir mesele halini almış vaziyette .

    sürekli mevcut olandan yakınıp, ideal olanı gerçekleştirememe serzenişini dile getirmektesiniz...

     

    Muhasebe, bir fikriyatın altyapısıdır.Yaşanması bir teferruat ya da ayrıcalık değil, olmazsa olmazdır.

    Düşüncelerinize bu noktaya kadar laf yok... fakat ;

    ruh ve kafa olarak bunu bir takıntı haline getirmişseniz

    biraz daha açarsak; enerjinizi çözüm üretmek yerine problem kaşifliği yapmak için kullanırsanız kendi yolunuza barikat kurmuş olursunuz.

    ki bu da size faydadan ziyade zarar getirecektir.Unutulmamalı ki müslüman problem yaratan değil çözen kişidir...

     

    serzeniş, kişiyi yarı yolda bırakacak kadar mevzubahis olmamalıdır diye düşünüyorum...

     

    Umarım düşüncelerimi yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde aktarabilmişimdir.

    saygı ve selamlarımla..


  6. 25 Yılı aşkın bir süredir memleketi kasıp kavuran bir ateşin içerisindeyiz.

     

    Öyle bir ateş ki, bundan daha şiddetlisi ancak cehennemde bulunur.

     

    Kolay mı sanırısınız, kardeşin kardeşi öldürmesini?..

     

    Hem, öyle böyle bir kardeşlik de değil!..

     

    Cennet mekân Nureddin Zengi ile onun kahramanlıkta eşi görülmemiş komutanı Salahaddin-i Eyyubi’nin tesis ettiği ve bin yılı aşkın bir zamanı kapsayan fiili birlikteliğin yanında, Kur’an’ı azimü’ş Şan’ın hayat verdiği 1400 yıllık manevi rabıtayla birbirlerine bağlı olan bir topluluğun kardeşliği bu!..

     

    Bir toprak parçasını ‘vatan’ yapan değerleri birlikte oluşturmuş bir topluluğun kardeşliği…

     

    Düvel-i muazzamanın, el ele verip İslâm milletini topyekûn ortadan kaldırma teşebbüsüne, bütün cephelerde, birlikte direnmiş, birlikte şehit olmuş, birlikte esir düşmüş, birlikte eziyet çekmiş ve bütün bunların muhassalası olarak karşılarına çıkan yoksulluğu birlikte paylaşmış kader ortaklarının kardeşliği…

     

    Şimdi bu kardeşlerin, en hafifinden, birbirlerine kuşkuyla bakıyor olmaları bile alev alev yakan devasa bir ateşten daha yakıcı değil de nedir?!.

     

    Oysa biz eskiden, ‘ulusalcılık’ nedir bilmezdik…

     

    Ve bir zaman, Frenklerin en şerlilerinden birinde bir ihtilal oldu ve o fitne, koca dünyaya, içinde kin, nefret, kan, ateş, lanet ve bilumum kötülüklerin hammaddelerinden müteşekkil bir bela tohumu saçtı...

     

    Önceleri İslâm milletini etkilemez sanıyorduk.

     

    Heyhat!..

     

    Yanılmışız!..

     

    Öyle bir sardı ki hem, tarumar etti dört bir yanı…

     

    Bediüzzaman bu sahneyi şöyle ifadelendiriyordu:

     

    “İşte Hint, düşman zannederek, hâlbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor. İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahsın, biçare valideleri olduğunu, "ba'de harabi'l-Basra” anlamış, ayakucunda ağlıyorlar.

     

    İşte Arap, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürmüş, hayretinden ağlamayı da bilmiyor.

     

    İşte Afrika, biraderini tanıyamayarak öldürdü, şimdi vaveylâ ediyor.

     

    İşte âlem-i İslâm, bayraktar oğlunun, gafletle, bilmeyerek öldürülmesine yardım etti, (bağrı yanık bir) valide gibi saçlarını çekip âh ü fîzar ediyor!”

     

    Ne kadar acı bir sahne değil mi? Tam bir aile dramı…

     

    Bizi birbirimize düşüren gâvurlar, kendi içerlerindeki bin yılı aşkın düşmanlığı, üstelik birbirlerinin kanlarını içseler doymayacakları bir düşmanlığı, dostluğa dönüştürmek için ellerinden gelen her şeyi, tüm madde perestliklerine rağmen, gerçekleştirme yolunda ciddi mesafeler alırken, bize, ‘yiyin birbirinizi!’ şeklinde telkin ve tavsiyelerde bulunuyorlar.

     

    Onlar, ayrılığı gerektiren onlarca şeyi yok sayıp birlik olurlarken, bizler, teavün ve dayanışmamızı gerektiren binlerce ‘bir’leri hiç mesabesine indirip son sürat düşman kamplara bölünüyoruz!..

     

    İşte böyle bir ateş ki, misli ancak cehennemde var.

     

    altinyildiz2x.jpg

     

    Bu resim, Şark-i Anadolu’nun muhtelif yerlerinde, on yıllardan beridir evlerin, işyerlerinin ve kıraathanelerin duvarlarını süsler.

     

    Bu resim, üzerinde yaşadığımız toprakları vatan yapan değerlerin sembolü hükmündedir adeta.

     

    Bu resim, vatan diye bellediği topraklar uğrunda ölümü şahadet bilen bir topluluğun, kendisini refere ettiği idrak ikliminin mücessemleşmiş bir portresidir.

     

    Bu resim, ne idüğü belirsiz bir ulusalcılığı, hangi akla hizmet ettiğini hâlâ anlayamadığımız bir mantalite ile dayatan sisteme, bu sistemin organik bir uzantısı olan bölücülüğe ve ayrılıkçılığa inat, ‘biz, işte buyuz!’ diye haykıran bir şahs-ı manevinin resmidir!

     

    Evet, zira ‘biz milliyetimizi sadece İslâmiyet biliyoruz!’

     

    Bu resme iyi bakın! Buradaki zevat-ı Kiram, emperyalist güçlerin tezgâhladığı oyun nedeniyle birbirine düşüp, kendi kendisini idam eden ve bir hiç uğruna toprağa cansız düşen her evladı için gözlerinden kanlı yaşlar akıtmaktadır!..

     

    İyice bakın, eminim göreceksiniz…

     

    Sonra dönüp ABD ve AB portesindeki resme bir bakın!

     

    Orda da gözleri sevinçten parlayan, içi içine sığmayan bir gâvurlar ve hainler topluğu göreceksiniz!

     

    Gördünüz değil mi?!.

     

    Bu resim, bizim idrak iklimimizi terennüm eden bir şiir gibidir.

     

    Fatih Sultan Mehmed, ‘Avni’ mahlasıyla bu kardeşlik senfonisine şeflik ederken, Ahmed-i Hani, en güzel mısralarını bu güzellemeye ithaf etmişti.

     

    Mevlana, en hikmetli sözlerini bu tabloya hasrederken, Seyda Cezeri, bütün kalbiyle bu kardeşliğin bekası için ‘Hu’ çekiyordu.

     

    Bediüzzaman, ‘Biz milliyetimizi yalnızca İslâmiyet olarak biliyoruz!’ diye yalın kılıç meydana çıkarken, İbrahim Hakkı Hazretleri; ‘Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler!’ diyerek onu teskin ve teselli ediyordu…

     

    Evet, bu resimde yok ama 'İttihad-ı İslâm' davasının büyük komutanı Yavuz Sultan Selim, berzah âleminden başını kaldırarak şu kıta ile bu harika kardeşlik türküsüne katkıda bulunuyordu.

     

    İhtilaf-u tefrika endişesi

     

    Kûşe-i kabrimde hatta bîkarar eyler beni

    İttihadken savlet-i a'daya def'e çaremiz

    İttihad etmezse millet, dağ-dar eyler beni.

     

    Yani;

     

    İhtilaf ve bölünme endişesi

    Kabrimdeyken bile endişelendirir beni

    Düşmanın hücumunu savmaya çare birlikken

    Birleşmezse millet, gönlümü dağlar benim.

     

    Biz ki, divaneyiz! ‘Divanesi bir biz kaldık Allah yolunun!’

     

    Zahiri şartları kontrol edenler, tezgâhın tıkır tıkır işlediğini söyleseler de,

    Emperyalistler bütün güçleriyle bu melun tezgâha yatırım yapsalar da,

    Sisteme vaziyet eden güçler ve dinsizliği ittihaz etmiş ayrılıkçılar el ele verip bu imha faaliyetini devam ettirseler de,

    Biz, gücümüz yettiğince bu tekere çomak sokacağız!

     

    Değil mi ki, bu vatan bizim!

     

    Değil mi ki, her karış toprağında şehitlerimizin kanı var!

     

    Bu resmi çerçeveletip duvarlarınıza asınız ve ‘biz ayrıyız’ diyen nadanlar ile bu harika iklimi günümüze taşıyan bir hamal hükmündeki geleneğimize bühtan edip yerden yere vuran modernist mahrumların gözlerine sokunuz!

     

    Bütün zorluklara karşın, kardeşlik hukukunu savunan yiğitlere selâm, gavurların değirmenine su taşıyan zavallılara, yazıklar olsun!..

     

    Not: Bu yazı 23–29 Mart tarihli Gerçek Hayat Dergisinde yayınlanmış olup, içerisinden geçtiğimiz hassas süreçteki yanılgı ve hastalıklara bir kez daha işaret etmenin gerekliliğine olan inancımız nedeniyle tekrarında fayda mülahaza edilmiştir.

     

    (8sutun)

     

    Nihat NASIR


  7. mesele manzaraya en yukardan bakabilmekte..kimi göbeğinin üstüne dikerken bayrak kulesini,kimide ufka diker..

    ayırt edici olan aradaki sıklet farkıdır..

     

     

     

    ....

    ben bugünküne mazi, yarınkine istikbal.


  8. KARASEVDA

     

    Bir kere sevdaya tutulmaya gör;

    Ateslere yandiginin resmidir.

    Asik dedigin, Mecnun misali kör;

    Ne bilsin alemde ne mevsimidir.

     

    Dünya bir yana, o hayal bir yana;

    Bir mesaledir pervaneyim ona.

    Altinda bir ömür döne dolana

    Ağladiğim yer penceresi midir?

     

    Bir köseye mahzun çekilen için,

    Yemekten içmekten kesilen için,

    Sensiz uykuyu haram bilen için,

    Ayrilik olumun diğer ismidir.

     

    Cahit SITKI


  9. GECE SARKISI

     

    Âlemde gündüz gönlüme işkencedir;

    Bence bayram ufukta gün bitincedir.

     

    Günün geçit vermez karli daglarini

    Sanki sihirbaz bir el eritincedir.

     

    Bütün gün beklediğim bahar ki gece,

    Gökte yildizlarin da ümidincedir.

     

    Yollar, yollarda nihayet içime denk,

    Sonsuzlaşarak başı boş gidincedir.

     

    Ben ister güleyim, ister ağlayayim,

    Sesimi yalniz kendim işitincedir.

     

    Âlemde gündüz gönlüme işkencedir;

    Bence bayram ufukta gün bitincedir.

     

    Cahit Sıtkı


  10. Madem benimle atışmayı sevmiyorsun, o zaman Trradomir abiyi Las Vegas'ın yazılışını düzeltmek üzere sahneye davet ediyorum. Bu olayın adını da ikinci Harvard vakası olarak ilan ediyorum. Vatana millete hayırlı olsun.

     

    bak şimdi yanlış anladın be abi :lol: Yani Hacivat ve Karagöz'ü izlemenin cezbediciliğinden dem vurmuş ben :) ya da onun gibi bişey :)

    yoksa seninle atışma zevkinden hiç mahrum bırakır mıyım kendimi :)

     

    hem dışardan adam çağırmak yakışır mı ..aramızda halledelim :)

     

    birde ha Wegas ,ha Vegas..aradaki küçük telaffuz farkını trradomir abi zaten mazur görecektir .Yani inşallah öyle olacaktır :)

     

    Kusura bakma ama pireyi deve yapma konusunda seninle boy ölçüşeceğini hiç sanmıyorum :P


  11. Ölüm

     

    I

     

     

    Sözünde durmadi mavi gökler;

    Gün karariyor gitgide ölüm.

    Aksam yeli nedameti söyler;

    Nedamet yer etti bende ölüm.

     

    Ne yapsam, gün dogmuyor gönlümce;

    Sudur akar kendi bildigince,

    Hangi pencereye kossam gece;

    Gitmiyor bu can bu tende ölüm.

     

    Ne vefasiz geçmisten hayir var,

    Ne gelecekler imdada kosar,

    Çoktandir tekneyi aldi sular;

    Çoktandir ümitler sende ölüm.

     

     

    II

     

     

     

    Ek kurumaz menbai sükûtun,

    Isigi günesten zinde ölüm,

    Altinda su alçalan bulutun.

    Sendedir umdugum müjde ölüm.

     

    Aynada zifiri bir gecedir,

    Bütün zulüm bu suçsuz kalbedir,

    Sabir tesbihim kopmak üzredir.

    Ne gün kalkacak bu perde ölüm?

     

    Ne gün aslina dönecek bu ten?

    -Tas, toprak, çiçek, su veya maden-

    Ruha ebediyeti vadeden

    Efsanevi yalan nerde ölüm?

     

    Cahit Sitki


  12. Cahit Sıtkı TARANCI

     

     

    4 Ekim 1910 tarihinde Diyarbakır'da Camiikebir mahallesinde doğdu, 12 Ekim 1956 tarihinde Viyana (Avusturya)'da öldü. Asıl adı "Hüseyin Cahit" tir. İlkokulu Diyarbakır'da okudu. İstanbul'a Saint Joseph Lisesi'nde başladığı ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi'nde tamamladı (1931). Sonra İstanbul'da Mülkiye Mektebi'nde (1931-1935) ve Yüksek Ticaret Okulu'nda okudu. Yüksek öğrenimini tamamlamak için Paris'te Sciences Politiques'te sürdürdü (1938-1940). Öğrenimi sırasında Paris Radyosu'nda Türkçe yayınlar spikerliği yaptı. Savaş sırasında kentin işgal edilmesi üzerine yurda döndü. 1944 yılından başlayarak Ankara'da Anadolu Ajansı, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığı'nda çevirmen olarak çalıştı. 1954 yılında felç geçirdi, sağıtımı için götürüldüğü Viyana'da yaşamı son buldu. Mezarı Ankara'dadır.

     

    Hece ölçüsünün olanaklarını genişletti; içtenlik, yalınlık ve akıcı bir söyleyişin egemen olduğu; aşk, doğa sevgisi, geçmiş, ölüm, özlem, yalnızlık, yaşama sevinci gibi izleklerin işlendiği şiirlerinde şairanelikten ve şiirsellikten vazgeçmedi. Fransız şairlerinden, özellikle Baudelaire ve Verlaine'den etkilenmiştir.

     

     

    OTUZ BEŞ YAŞ

     

    Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

    Dante gibi ortasındayız ömrün.

    Delikanlı çağımızdaki cevher,

    Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

    Gözünün yaşına bakmadan gider.

     

    Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

    Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

    Ya gözler altındaki mor halkalar?

    Neden böyle düşman görünürsünüz,

    Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

     

    Zamanla nasıl değişiyor insan!

    Hangi resmime baksam ben değilim.

    Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

    Bu güler yüzlü adam ben değilim;

    Yalandır kaygısız olduğum yalan.

     

    Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

    Hatırası bile yabancı gelir.

    Hayata beraber başladığımız,

    Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

    Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

     

    Gökyüzünün başka rengi de varmış!

    Geç farkettim taşın sert olduğunu.

    Su insanı boğar, ateş yakarmış!

    Her doğan günün bir dert olduğunu,

    İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

     

    Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

    Her yıl biraz daha benimsediğim.

    Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

    Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?

    Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

     

    Neylersin ölüm herkesin başında.

    Uyudun uyanamadın olacak.

    Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

    Bir namazlık saltanatın olacak,

    Taht misali o musalla taşında.

     

     

    Cahit Sıtkı


  13. Selamlar,

     

    Şimdi cihat, varsayalım ki bir adam bir mecliste 2+2=5 eder demek için birisiyle iddiaya girdi ve sizin bundan haberiniz var. Meclis toplandığında, bu kişi çıkıp "2+2=5!" diye haykırdı. Siz de kalkıp önce adamın yanlışını hakikat bağlılığınız sebebiyle düzelttiniz, daha sonra da adama "Hakikati girdiğin iddiadan alacağın paraya kurban etmeye ne hakkın var?" diye çemkirdiniz.

    ......

     

    yani aşk olsun abi ...böyle masumane bir latifeyi kıskançlık krizlerine yordunya ..valla değil New York City, Las Wegas'ın iflahını kesersin :lol:


  14. Selamlar,

     

    Takıntı değil be abiciğim, eşyanın tabiatının gereği diyelim biz buna.

     

    Not: Kıskanmaaaa :lol:

     

    Saygı ve selamlarımla

    eşya tabiatının bilmem neyisi diyerek işi başarısızca felsefi boyuta dökmeye yeltendiniz ama içinizdekiler aşağıdaki notta kendini çok güzel deşifre etti efendim :)

     

    kıskanmak mı :) İlahi NFK-Fan , akşam akşam hiç güleceğim yoktu :)


  15. İlginçmiş, hoşmuş; başta yer almak da ayrı güzel tabii :) İsabet olmuş böyle yapmanız. Bu sebepten dolayı özellikle tebrik ediyorum :)

     

    Ah bu protokol takıntısı :)

     

     

     

    Allah razı olsun efendim ..gözümüz gönlümüz açıldı :lol:

     

    (`·-.¸¸.-·´)]•·.·´¯`·÷׋¬–•·[((¯\_¤~©ïhâ†~¤_/¯))•··÷/`·¸. ·· .¸·´\(`·-.¸¸.-·´)


  16. konu asıl ekseninden sapmış vaziyette.

    arkadaşlar..herkes herşeyi bilecek diye bir durum yoktur. Hele hele sözkonusu olan dil ve edebiyat gibi bilgi ve fikir ummanlarıysa, her detayın bu denli irdelenmesi maalesef zaman ve enerji kaybından başka bir şey değildir.

    lütfen..bildiklerimizi karşı tarafı rencide etmeden, sadece hakiki bilginin tecellisi adına ve tevazuyla nakşedelim...


  17. El Fetih'e Suudi desteği !

     

    Filistin'de Hamas'ın Gazze'yi ele geçirmesinin ardından ABD, İsrail ve Batı ülkelerinin yanı sıra Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a destek veren Arap ülkeleri arasına Suudi Arabistan da katıldı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Suud El Faysal, bundan sonra Hamas ve El Fetih arasında arabuluculuk yapmayacaklarını ve seçilmiş Başkan olan Mahmud Abbas'ı destekleyeceklerini söyledi. Hamas ve El Fetih arasındaki son anlaşma, Suudi Arabistan'ın girişimiyle şubat ayında Mekke'de sağlanmıştı.

     

    Fransa'ya ziyareti sırasında kendisine uçak yolculuğunda eşlik eden gazetecilere açıklamalarda bulunan Suudi Dışişleri Bakanı Filistinlilerin, "dipsiz bir kuyunun ucuna geldiklerini ve bu durumda ya aralarındaki farklıları gidereceklerini ya da tamamen içine düşeceklerini" söyledi. Faysal Suud, El Vatan gazetesinde yer alan demecinde El Fetih'in lideri Mahmud Abbas'ın demokratik olarak seçilmiş bir başkan olduğunu ve Abbas'ın İsmail Haniye'yi görevden almasının "onun hakkı" olduğunu belirtti.

     

    Bundan sonra Suudi Arabistan'ın bir arabulucu rol üslenmeyeceğini açık bir dille ifade eden Suudi Dışişleri Bakanı "Eğer Mekke Anlaşmasının tarafları ayrılmayı tercih etmişlerse bu onların çağrısıdır" dedi. Faysal Suud, "Filistinliler İslam'ın en kutsal yerlerinden birinde anlaşmaya vardılar ve ona sadık kalacaklarına yemin ettiler. Sonra yine sözlerinden döndüler. Kralık artık bir daha bir şey yapmayacak. Krallık arabuluculuk teklifi zaten yapmıştır ve bir daha yapmayacaktır" diye konuştu.

     

    Filistin'de Hamas ve El Fetih arasındaki çatışmaların kızıştığı bir dönemde taraflar, Suudi yönetiminin arabuluculuğuyla Şubat ayında Mekke'de bir araya gelmiş ve burada bir birlik hükümeti kurulmasını öngören Mekke Anlaşması'nı imzalamışlardı.

     

    Gazze'de kontrolü ele geçiren Hamas'a karşı El Fetih'i destekleyenler arasına İsrail, ABD ve Batı ülkelerinin yanısıra Ürdün ve Mısır gibi Arap ülkeleri de katılmıştı. Suudi Arabistan, El Fetih'i destekleyeceğini bildiren üçüncü Arap ülkesi oldu.

     

    (8sutun)


  18. En son Maksim Gorki'den ' Ana' yı okudum..

     

    yazar sosyalizmi en saf yönüyle anlatıyor.Dönemin Rusyasında işçi ve köylü sınıfının yaşam mücadelesini mükemmel bir içtenlik ve çarpıcılıkla anlatılıyor.

    Bu yaşam mücadelesi genç beyinlerde bir onur kavgasına dönüşüyor ve karşınıza onuru için yaşayan, bu uğurda bütün tabuları yıkmayı hedefleyen insanların mücadelesi çıkyor...

    Bu sistemin (sosyalizm) işleyişine ve fikriyatına karşı olan önyargılarınız bir nebze dağılıyor, hatta romanın sonlarına doğru bu sistemin haklılığına istinaden içinizde garıihtiyarı bir sempati doğuyor.

     

    Üstadımızın dediği gibi Komünizm, bir aksiyon değil reaksiyondur.Bunu yazar mükemmel bir sürükleyicilikle anlatıyor.Ben okumakta biraz geç kalmıştım.Okumayı düşünüyorsanız tereddüt etmeden, gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz :)

     

    bunları Trradomir ağabeyin isteği üzerine yazdım.İnşallah kitabı okurken ki merak ve şevkinizi olumsuz yönde etkilememişimdir :)

    sözümona sadist ruhlu biri en heyecanlı yerinde sonunu söyleyip şevkimi kırmıştıda :)


  19. Üstad mevzuyu ne güzel nakış nakış işlemiş..

    Bu iki olgu(din-milliyetçilik) arasındaki etkileşimi teyit etmek için her birini titizlikle tetkik etmek gerekir.Üstad bunu rikkatle yapmış, ikisininde vazifelerini-hacimlerini formüle etmiş ve nihayette ne şiş yanmış, ne kebap...

     

    Tarih boyunca siyasetleriyle muvaffak olan sistemlere bakılırsa bu iki olgunun şaşmaz birlikteliği göze çarpacaktır.

     

    Diğer taraftan, bir kaç efsanevi temele dayanan,hakikat adına cılız kolonlar üzerine inşa edilmiş iptidai düşünceler hiç kimseyi bir adım öteye dahi götürmez.O bir çeşit yerinde sayma metodudur...

     

    Aklı selim olan, asaletiyle dininin muazzam ahengiyle kıvanç duyar, birini diğerinin gölgesinde bırakarak bu tılsımı bozmaz.

    Bunun içinde dinin kuşatıcılığına ve gücüne teslim olunması şarttır...


  20. bu şiirin devamını vermezsek ayıp olur vallahi :)

     

    Gazel

     

    Mende Mecnundan füzun aşıklık istidadı var

    Aşık-ı sadık menem Mecnunun ancak adı var

     

    Kıl tefahür kim senin hem var ben tek aşıkın

    Leylanin Mecnunu Şirinin eğer Ferhadı var

     

    Ehl-i temkinem meni benzetme ey gül bülbüle

    Derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var

     

    Öyle bed-halem ki ahvalim görende şad ol

    Her kimin kim dehr cevrinden dil-i naşadı var

     

    Gezme ey gönlüm kuşu gafil feza-yı aşkta

    Kim bu sahranın güzer-gahında çok sayyadı var

     

    Ey Fuzuli aşk menin kılma nasihten kabul

    Akıl tedbiridir ol sanma ki bir bünyadı var

     

    Açıklaması

     

    Bende mecnundan daha fazla aşıklık özellikleri var

    Sadık olan aşık benim, Mecnunun sadece adı var

     

    Ben senin aşığınım ki bununla övünmelisin

    Nasıl Leylanın Mecnunu, Şirinin Ferhadı var

     

    Aklım başımda ey gül beni bülbüle benzetme

    Onun derde sabrı yok her an feryadı var

     

    Öyle kötü haldeyim ki halimi görenler mutlu olur

    Zamanın çarkından kimin neşesiz bir gönlü varsa

     

    Ey gönlümün kuşu, aşk aleminde boş boş gezme

    Çunku bu alemin her yolunda birçok avcısı var

     

    Ey Fuzuli! Aşkı yasaklayan nasihatçıya uyma

    O aklın tedbiridir sanmaki onun bir temeli var

     

    (alıntıdır)

     

     


  21. söyleyeceğim her şey kifayetsiz kalabilir baştan söylemeliyim :)

    Maşallah ne güzel bir aheng...Bir çırpıda okudum

    Kaleminize, yüreğinize sağlık efendim..

    Üstadımızın damağımızda kalan o ahenk lezzetini bir Üstad gönüldaşının kaleminde görmek ne güzel ...

     

    Kaleminiz düşmesin diyelim.Zira bu kalemde gerçek şairliğin istidadı var...Bunu sezmek zor değil.

    Allah nazarlardan saklasın :)

×
×
  • Create New...