Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

KURT

Sivil
  • Content Count

    95
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by KURT


  1. Fuzûlî'nin şiir anlayışı hakkında Muhammed Nur Doğan'ın Ötüken Neşriyat'tan çıkan Fuzûlî'nin Poetikası adlı eserini tavsiye ediyorum. Görünüşte küçük çaplı ama gerek anlatım gerek içerik açısından itinayla hazırlanmış bir kitap. Fiyatı da uygun. Taksim'deki dağıtım yerinden alırsanız %40 indirim yapıyorlar, bir paket sigara parası ancak oluyor.

     

    Ötüken Neşriyat Adres: İstiklal Caddesi Ankara Han 3. Kat (4 de olabilir)


  2. hüseyin nihal atsız-bozkurtların ölümü....bozkurtların ölümünü okuyupta kürşad ın yanında vey ırmağı kıyısıda kılıç sallamak içn herşeye razı olmuyacak türk genci yok gibidir....tavsi ediyorum arkadaşlar mükemmel bir tarihi roman..

     

    Atsız Hoca'nın eserlerine his, heyecan, coşku içiçedir. Ruh Adam adlı romanı da harikadır. İnsan o romanları okurken adeta Kür-şad'ın 39 yoldaşından biri oluveriyor.

     

    Şiirleri apayrı bir alem. Bir insana şiir ancak o kadar heyecan verebilir heralde. Okurken kendinden geçiyor insan, ben gayriihtiyari tepkiler verdiğimi bilirim o şiirleri okurken.

     

    Bu yüzden otobüs, okul, kütüphane gibi topluma açık yerlerde okunmasını tavsiye etmiyorum :)


  3. Hamidullah, Abduh, Afgani, Seyyid Kutub gibi kişilerin eserlerine güvenmemek gerekir. İslam'da reform fikrinin savunucuları olmuşlardır bu isimler. Bugünkü "diyalog" nereye hizmet ediyorsa bilerek ya da bilmeyerek onlar da aynı adrese hizmet etmişlerdir.

     

    Üstad dini görüşlerini malumunuz olduğu üzere Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri'nden edinmiştir. Arvasi Hazretleri de ehl-i sünnet itikadına hizmet vermiş gönül erlerinden biridir. Böyle tertemiz İslamî kaynaklar varken Hamidullah gibilerine itibar etmemek gerekir.


  4. İstanbul ki Peygamberimin müjdesi

    İstanbul ki Fatih’imin emaneti

    İstanbul ki gönlümün gül bahçesi.

     

    İstanbul’u dinliyormuş şair gözleri kapalı. Acaba dinlerken neler duyuyormuş ve nasıl dinliyormuş kubbeler tarlasını? Tecessüsüme engel olamadım ve kulak verdim ben de İstanbul’a. Dinledim İstanbul’u gözlerim kapalı. Neler duymadım ki? Martılar, rüzgâr, dalgalar hep bir şeyler fısıldadı. Hiç biri de öbürünü dinlemeden sürekli dert döktüler; trafik ışıklarında sönen gelecek emanetimi, uyuşturucudan ölen bir öğrencinin annesinin çığlığını, çantasını kaptıran bir kadının feryadını, zafere ulaşamayacaklarına rağmen zafer işaretinden vazgeçmeyenlerin hezeyanlarını... Daha çok şey duyacaktım belki, ama kulaklarımı tıkadım bu seslere, daha fazla dayanamadım. Gözlerimi kapatmaktan da vazgeçtim bir an için, ama gördüğüm şeyler karşısında şaştım kaldım.

     

    İstanbul ki Peygamberimin fetih müjdesi.

    İstanbul ki Fatih’imin emaneti.

    İstanbul ki gönlümün gül bahçesi.

     

    Ben böyle biliyordum İstanbul’u. Ama gördüklerim, duyduklarım karşısında gözüm, kulağım utandı. Gözüme, kulağıma olan inancımı yitiriyordum. Allah’tan, en karanlık zamanlarda bile tek ışığım olan ümidime sarıldım. Tekrar dinleyecektim İstanbul’u yine gözlerim kapalı. Ama bu kez gönül gözümü aralayıp gönülden dinledim Fatih’imin at sürdüğü toprakları.

     

    İşte Allahuekber nidaları. İşte kös sesleri. İşte Fatih’im atını denize sürüyor. İşte şahi toplarının kulakları sağır eden sesleri. İşte kızakların üstünde karadan inen gemiler. İşte Akşemseddin Hazretleri’nin duası. İşte kılıç şıkırtıları. İşte kaçışan Bizans askerlerinin çığlıkları. İşte Ulubatlı Hasan’ım; dokuz yerinde güller açmış, güllerin efendisine uzanıyor. İşte üç hilalim surlarda dalgalanıyor. İşte yine Allahuekber sesleri, bu defa surlarda yankılanıyor çok daha gür. İşte Ayasofya’m karanlığı yırtıp nura gark oluyor. İşte bir tinerci para istiyor. Tinerci de nereden çıktı şimdi diyorum, meğer uyanmışım. Tavsiyem şudur ki; İstanbul’u dinlerken gözleriniz kapalı; yanınızda kulak verdiğiniz muhteşem şehirden gayrı değerli bir şey bulundurmayın.

     

    Şair İstanbul’u dinlemiş gözleri kapalı. Kutlu fethin 554. yılında ben hem dinledim, hem gördüm İstanbul’u gözlerim kapalı.


  5. Taha AKyol 1980 döneminde Ülkücü Kuruluşlar davasından yargılanmış biridir. Hatta mahkeme salonundaki görüntülere bakıldığında görülecektir ki Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey'in hemen yanında oturmaktadır.

     

    Fakat insanoğlu işte. Nefsine söz geçiremiyor.

     

    Sonu "oş"la biten her kelimeyi kaldıracak meziyete sahip bu liboş, çizgisini tamamen terk etmiş ve kucaktan kucağa oturmayı marifet bilmiştir. Mürekkebine haram bulaşmıştır.

     

    Allah ıslah eyleye böyle insanları.

     

    Bu insanların savunduğu değerlere, şahıslara şüphe ile bakmak gerekir. Bir gün kalksa da beni övse (Allah korusun) öncelikle kendimi hesaba çekerim :)

     

    Saygım size...


  6. İnatla "edit" kelimesinin haklılığını göstermeye çalışıyorsunuz, ben bunu anlamıyorum. Yapmayın Allah aşkına! Deyin ki "evet edit kelimesi uygun olmamış, gözümüzden kaçmış." Bunu deseniz hiç bir sorun kalmayacak.

     

    Üslubuma yöneticisinden sıradan üyesine kadar herkes gibi ben de dikkat etmek durumundayım. Üslubumda değişme yoktur; o mesaj doğal bir tepki olduğu için biraz hicive kaçtı ama edep dairesini aşmamıştır elbette.

     

    Ziya Gökalp ve türevlerinin dil anlayışı diye bahsetmişsiniz; Ziya Gökalp, Mehmet Kaplan, Necmettin Hacıeminoğlu, Yavuz Bülent Bakiler, Osman Yüksel Serdengeçti gibi yazarlar dil konusunda aynı çizgidedirler. Necip Fazıl'ın da bu konuda farklı olduğunu düşünmüyorum.

     

    Atsız ve avanesi tabiriyle kimleri kastediyorsun bilmiyorum ama bütün dünya yanlış yapsa da "sağına soluna bakmadan" doğruyu haykırmak gerektiğini düşünüyorum.

     

    Bu kadar zahmete inanın başka bir site olsa girmezdim. Başka sitelerde kime laf anlatabilirsiniz ki, görenler "dünyayı sen mi kurtaracaksın" deyip mesajlarımı silerler. Ama sindiremiyorum arkadaşlar sindiremiyorum. Bu otağda bu anlayışı sindiremiyorum.

     

    Bu arada mesajlarım silinmediği için teşekkür ediyorum.

     

    "Türkçesini kullanmak varken niye başkası" diyerek saygılarımı sunuyorum.


  7. Selamlar,

     

    Bilgisayar dilinde oturmuş bazı kullanımlar vardır ve biz de sık sık bunlara başvurmak durumunda kalırız. Bunlar artık oturmuştur, kavramlaşmıştır, terimleşmiştir, kalıplaşmıştır; bundan dolayı bu kelimelerin kullanılmasına böyle sert bir aksülamel gösterilmesini tasvip etmemiz mümkün değil. Dil konusundaki hassasiyetiyle tanıdığımız üstad bile kitaplarında, metin akışı içerisinde, parantez içlerinde, artık dilimizin olan yabancı kelimeleri kullanmaktadır. Bilgisayar dilinde oturmuş olan bu tarz kelimelerin kullanımı bizim açımızdan bir problem oluşturmaz. Internet'e örütbağ, faksa belgegeçer falan diyen zihniyetten de şahsen pek hoşlanmam. Tabiatı bozacak tarzdan yabancı kelimelerin karşısında olsam da şahsen, bir alanda kabul gören bir kelimenin kullanılmasına aşırı sert bir tepki verilmesini ve bu yüzden bir arkadaşımın kelimenin tam manasıyla kalaylanmasını onaylayamam. Daha hafif bir üslupla sıkıntınızı dile getirebilirdiniz mesela.

     

    Saygı ve selamlarımla

     

    Benim dil konusunda izine tutunduğum kaynaklar: Ziya Gökalp, Mehmet Kaplan, Ahmet Kabaklı, Yavuz Bülent Bakiler gibi isimlerdir. Bu saydığım yazarlardan edindiğim dil hassasiyeti doğrultusunda davrandım. Hâlâ yanlışta ısrar etmenizi de anlamış değilim. "Edit"lemek yerine "düzenlemek" deyince insanın dili aşınmaz. "Kalaylamak" kelimesini de çok yakışıksız buldum, ve asla kabul etmiyorum. Ben dilde ne Batıcıyım ne de Öztürkçeci; Türkçeciyim.

     

    Son olarak;

     

    Bu otağ internet alemindeki sıradan sitelerden değil, burası Necip Fazıl Kısakürek'i sevenlerin buluştuğu bir otağ. Burada hassasiyet sahibi insanların olduğunu unutmamak gerekir.

     

    Eleştirilerimdeki amacımın yıkıcı değil yapıcı olduğunu belirterek sözlerime son veriyorum.

     

    Sevgi ve saygılarımla...


  8. Arkadaşlar ben de beklemezdim ama böyle asılsız haberlerine şahit oldum. İspatlayın demişsiniz haklı olarak ama gördüğüm her haberi belgeleyip saklama gibi bir adetim yok. Evine her gün Zaman Gazetesi gelen ve gazeteyi takip eden birisiyim.

     

    Ayrıca beni Arvasi Hocamızın ifadesiyle "Sahte Laik"lerle karıştırmayın lütfen. Öyle bir anlaşılma olduysa affola. Elbette vardır o insanların içinde parayla tutulmuş insanlar. Zaten mesajıma bakarsanız "olabilir" ifademi fark edeceksiniz. Ordaki insanların sayısında da değilim. Zihniyet değişmedikçe sayı değişmiş değişmemiş ne çıkar?

     

    Bahsettiğim haberlerle ilgili elimde belge yok, inanıp inanmamak sizin elinizde, saygı duyarım.

     

    Gazeteyi her gün okuyan biri olduğumu lütfen gözardı etmeyiniz.

     

    Saygılarımla...


  9. Mesajlarda siyasi parti(ler) lehinde/aleyhinde yazılar sitemizin formatına uygun değildir.Ve editlenmiştir. /BDG

     

    "Sorry" yönetici "brother", bir daha sizi yazdıklarımı "edit"lettirmek zorunda bırakmayacağım. Neden biliyor musunuz? Sırf sizden şu "editlemek" sözünü duymamak için.

     

    Bu tür kelimeleri herhangi bir sitede görürüm, sömürülmüşlüklerine veririm ama burda böyle kelimelere tahammül edemiyorum.

     

    Siyasi içerikten dolayı herkesten özür dilerim.

     

    Türkçe konusundaki tepkimi mazur görün, saygılarımla...


  10. "Temellerin Bulusmasi" Ahbet Kabakli'nin eseridir. Yakin tarihimizi objektif bir sekilde ele almaya calisan bir eserdir ve KESINLIKLE tavsiyemdir.

     

    Yapilan yanlisliklari gormeye hazir olun tabi eger okursaniz bu kitabi. Beni cok uzen bir kitap bu. Yakin tarihi boyle okumak insani uzuyor tabi.

     

    Evet Ahmet Kabaklı Hocamızın "Temellerin Duruşması" adlı eserini ben de tavsiye edebilirim.

     

    Bunun yanında;

     

    Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu (Dergah Yay.)

     

    Mehmet Kaplan, Dil ve Kültür ( Dergah Yay.)

     

    Seyyid Ahmet ARVASİ, Türk-İslam Ülküsü 1-2-3 (Burak Yay.)

     

    " " , Sahte Dindarlar Sahte Laikler (Burak Yay.)

     

    Yavuz Bülent Bakiler, Sözün Doğrusu 1-2 (Türk Edebiyatı Vakfı Yay.)

     

    Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik (Ötüken Neşriyat)

     

    " " , Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik (Ötüken Neşriyat)

     

    Necmettin Hacıeminoğlu, Türkçe'nin Karanlık Günleri (Türk Ed. Vakfı Yay.)

     

    "

    "

    "

    "

     

    gibi eserleri tavsiye edebilirim. Okuyun, pişman olursanız burda tartışalım.

     

    Yüce Kitabımızın ilk emrini yerine getirmekten kaçınmayalım...

     

     

     

    adlı eserleri de tavsiye ederim.


  11. Milletin başının üstünde tuttuğu inançlarını ayaklar altına almak kimsenin haddi değil ama alıyorlar işte adi mahlûklar.

     

    Seyyid Ahmet Arvasi Hocamızın "Sahte Dindarlar Sahte Laikler" kitabını (Burak Yay.) tavsiye ederim. Şu kitabın başlığı sanki "hükümet" ve "muhalefet"i tarif ediyor: "Sahte Dindarlar" "Sahte Laikler"

     

    Arvasi Hocamıza rahmet...


  12. DEL/(BDG)

    A partisi B partisi demiyorum; Yüce Rabbim ülkemin başına hayırlı insanlar getirsin.

     

    Dünyanın dört bir yanında akan gözyaşları ve kan dursun.

     

    Türk ve İslam Dünyası'nın Lider Ülke Türkiye'ye çok büyük ihtiyacı var.

     

    Dualarımız şu parti bu parti için değil, ülkemize hayır getirecek huzur getirecek insanlar için olsun.


  13. Edep çerçevesi içerisinde belirttiğiniz görüş için teşekkür ediyorum.

     

    Fakat adı geçen şahıs "o yıllarda üniversitedeydi" gibi sözler onu kurtarmaya yetmez. Üstad genel olarak o fikri savunanları kastetmiş olsa gerek o sözüyle. Adı geçen kişi sonuçta o çizginin üzerinde yıllarca yürümüş biridir ve bir anda o partiye gökten düşmemiştir.

     

    Ayrıca; adı geçen şahıs ve avanesi Milli görüş gömleğini çıkarıp, onun yerine önünde AB, arkasında ABD yazan bir tişört giymişlerdir. Onların şeriatçılıkla suçlanması da yanlıştır, çünkü hahamlarla papazlarla yoldaş olmuşlardır; zaten misyonları da budur. Papalığın "Dinlerarası diyalog" projesinin siyasi ayağını teşkil etmektedirler.

     

    Adı geçen şahsın siyasi kimliğini karıştırmak istemezdim ama onun Üstadla aynı çizgide gösterilmesini hazmedemem. Bugün milli ve manevi değerlerde verilen tavizlerin baş müsebbibi, milletimizin manevi değerlerini sömürerek koltuk sahibi olan partidir. Bahsi geçen partiyle, o partinin üst kesimlerindeki kişilerle Necip Fazıl'ın adının aynı cümlede geçmesine bile katlanamam. Partinin alt kesimlerinde Üstada samimiyetle bağlı olanlar olabilir, ama diğerleri hakkında aynı şeyi söyleyemem. En azından bunu hareketlerine yansıtmıyorlar.

     

    Konu açıldıkça açılıyor, konunun saptığını düşünebilirsiniz. Ama bunları adı geçen şahsın Üstadın fikirleriyle hiç ilgisi olamayacağını göstermek için yazdım.

     

    Selam, sevgi, dua ile...


  14. Üstada Abdulahmid ile ilgili sorulan kısa ama manada derinlik sahası çok geniş bir yaklaşım:

    -Sultan Abdulhamid'in piyano çaldığı gibi bir iddia var, siz ne dersiniz?..

    -(üstad): Yani Abdulhamid'in müzikle uğraştığı mı kast ediliyor? Oymacılık gibi şeylerle uğraştığı da bilinir.Müziği severdi ama, şahsen meşgul olduğunu bilmiyorum...Bu ne manada? Bir günahı irtikap ediyor manasına mı?

    - Yani, dini yönden müzik hoş karşılanmıyor diyerek...

    -(üstad): Dini yönden...Bu da yanlış bir telakki... Şunu aynen yazın:

    Müzik ilahi tefekküre yaklaştığı kadar mübaha yaklaşır. Fitneye ve kötülüğe iltifat ettiği kadar da harama yaklaşır. Yoksa asla yasak değil!..

    Bu bir fıkhi mesele midir? O zaman Mevlevilere tekfir etmek lazım gelir. Yani nefsani olduğu mertebede yanlıştır. Abdulhamit ise, en büyük diyanet perver padişh olduğuna göre, böyle bir şeyi irtikap etmez!..

     

    Bu yazının geçtiği kaynağı öğrenebilir miyim acaba?


  15. Allah razı olsun bilgilerinizi paylaştığınız için. Çok güzel beyin fırtınaları yaşanıyor konuların altında Allah nazardan saklasın.

     

    Ayrıca;

     

    Kusura bakmayın siteyi çok sık takip edemediğim için önceden açılan başlıkları bilmiyorum ve böyle yeni konularla işgal ediyorum. Yönetime biraz zahmet veriyoruz artık hakkınızı helal edin.

     

    Saygılarımla...

     

    Geçen gün bir yerde okuduğum bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum arkadaşlar: Bu şiirde "zeybek" ile kastedilen Osmanlı Devleti, "kızan" ile kastedilen ise Osmanlı'yı yıkan ittihatçı mason yapılanmalar olduğu yazıyordu. Bilgi ve yorumlarınıza sunarım...

     

    Saygılarımla...


  16. size katılıyorum izninizle acizane şunuda eklemek istedim. şafak vakti sunulan zarf derken güne namazla açılış demek ve devamı zaten zarfta bulunmaktadır... gerisi harf derken... dinin direğinin namaz olduğu namazla geri kalan her şeyinde zincirleme olarak geleceğinin işaretidir .. diye düşünüyorum ayeti kerime de buyrulduğu gibi ... namaz insanı bütün kötülüklerden alıkoyar... üstad ne demek istemiştir allah bilir ben nacizane anladığımı arz ettim umarım yanlış ifadem olmamıştır...

     

    Allah razı olsun çok güzel bir açılım getirmişsiniz konuya. gerçekten "o" harfi "O" olarak düşünüldüğünde harflikten kelimeye yükseliyor ve dahası bir yüceliği ifade ediyor. Bu fikri bizimle paylaşan BDG kardeşimize çok teşekkür ediyorum.

     

    Saygılarımla


  17. Daha evvelden zeybek adlı şiirin işlenmiş olması ve sizin açmış olugunuz konununda bu bölümle alakalı olması hasebi ile konular birleştirilmiştir. Sorunuzun cevabı da ziyadesiyle mevcuttur. Ayrıyetten yorum yapmaya lüzum yoktur. Saygılarımla...

     

    Allah razı olsun bilgilerinizi paylaştığınız için. Çok güzel beyin fırtınaları yaşanıyor konuların altında Allah nazardan saklasın.

     

    Ayrıca;

     

    Kusura bakmayın siteyi çok sık takip edemediğim için önceden açılan başlıkları bilmiyorum ve böyle yeni konularla işgal ediyorum. Yönetime biraz zahmet veriyoruz artık hakkınızı helal edin.

     

    Saygılarımla...


  18. Bu şiir hakkında yorumlarınızı alabilir miyim? "Zeybek" ile kastedilen nedir?

     

    O Zeybek

     

    Zeybeğimi, birkaç kızan, vurdular;

    Çukurda üstüne taş doldurdular.

    Bir de, ya kalkarsa diye kurdular...

    Zeybeğim, zeybeğim, ne oldu sana?

    Allah deyip, şöyle bir doğrulsana!

     

    Zeybeğim, kalkamaz, dirilemez mi?

    Odası mühürlü, girilemez mi?

    Şu ters akan sular çevrilemez mi?

    Ne günedek böyle gider bu devran?

    Zeybeğim, bir sel ol, bir çığ ol, davran!

     

    Kır at zincirlenmiş, ufuk sahipsiz...

    Han kayıp, hancı yok, konuk sahipsiz...

    Baş köşede sırma koltuk sahipsiz...

    Kızanlar, dört yandan, hep abandınız!

    Zeybeğin kanına ekmek bandınız!

     

    Bilemem, susarak ölmek mi hüner?

    Lisan çıldırıyor, dil nasıl döner?

    Ondan son iz, uzak, uzak bir fener...

    Öldü mü? Çatlarım yine inanmam!

    Gizliye yanarım, ölüye yanmam!

     

    Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne?

    Tesbihi dökülmüş, aranır nine;

    Balonu yok, ağlar çocuk haline...

    Zeybeğim, dünyayı aldın götürdün!

    Bir öldün de, beni binbir öldürdün!

     

    Beyni tırmık tırmık, pençelere sor!

    Mevsim niçin ölgün, bahçelere sor!

    Sor; çukuru nerde, serçelere sor!

    Ağla, bir dinmeyen hasretle ağla;

    Zeybeksiz yolları gözetle, ağla!

     

    1964


  19. arkadaşlar yine biraz vaktinizi alacağım, hakkınızı helal edin.

     

    Üstadın "Zarf" şiiriyle ilgili karanlıkta kalan hususları aydınlatmamda yardımcı olursanız sevinirim.

     

    Şafakta, namaz vakti bana uzatılan zarf;

    Kelime bu zarftadır, gerisi sadece harf...

     

    Burada anlatılmak istenen nedir? "Zarf" "kelime" ve "harf" ile kastedilmek istenenler nelerdir?

     

    Saygılarımla...


  20. öncelikle teşekkürler.

     

    Birincisi; Rakip kelimesinin esma ül-hüsnâdan olduğunu bilmiyordum, öğrenmiş oldum.

     

    İkincisi; sormuş olduğum soruyu manasız bulmanız da bana manasız geliyor açıkçası. Üstad gibi kelimelere çeşitli anlamlar yüklemekte usta birinin bence o ismi seçmekte bir başka kastı daha vardı. bunun için belki bilen vardır diye görüşlerinize başvurdum.

     

    ben "gözünün üstünde niye kaş var" acayipliğinde bir soru sormadığımı düşünüyorum.

     

    saygılarımla...


  21. kim kimden etkilendi tartışmasını gereksiz buluyorum. zira iki şairin de seveni çoktur. kaldı ki ben iki şairimizi de severek okurum.

     

    ama etkilenmenin olmadığını iddia eden gerekçenizi pek açıklayıcı bulmadım.

     

    bir kardeşimiz ikisinin de ayrı ayrı Allah ile olan etkileşimidir demiş ve bir dostumuz da bu fikre katılmış. böyle bir şeyi nasıl iddia edebiliriz? bu fikrinize temel teşkil edecek bir fikriniz var mı? bence bunu bilemeyiz.

     

    ben kafiyesini hecesini didik didik etmedim, sadece kulağımın hissettiğini belirttim. bence bir etkilenme söz konusu. tabi ki hece sayısı vs. hepsi aynı olacak diye bir şey yok. öyle olsa etkilenmeden ziyade "taklit" olurdu zaten. kaldı ki iki şairimiz de "taklit"e ihtiyacı olmayan şairlerdir.

     

    benim fikrim kim kimden etkilendi bilmiyorum, ama farkında olmadan bir etkileniş söz konusu.

     

    fikirlerini paylaşan değerli kardeşlerimize teşekkür ediyorum.

     

    saygılarımla...


  22. Orada kastedilenin "yaradan" olmadığını O'nun mekândan münezzeh olduğu ve bunu da üstadın çok iyi bildiği için düşündüm. netlik kazanmış bir konu değil henüz kafamda.

×
×
  • Create New...