Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Ü.Y.

Editor
  • Content Count

    416
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    5

Posts posted by Ü.Y.


  1. Yetmez Dervish yetmez...

     

    Ne kadar isterdim onu biraz olsun anlayabilmeyi... Yazılarını, yorumlarını hayranlıkla okuduğum, yazdıklarının altına imzamı atmak istediğim Trradomir.. Hey gidi.. Bir elinde iğnesi, bir elinde pamuk şekeri ... Admine yazdığı şiiri ise ezberimde :D

    Efendim.. Onu bunu bilmem ama, yaygaracı kalemşör size yakıştı. Özellikle son günlerde... Her neyse... Bunun üzerinde fazla durmak istemiyorum... Aman aman:)

     

    Vakıf'ın ve sizlerin bu sözlerinizden sonra yapacağı bir şeyler olabilir.. Özür gibi.. Nihayetinde ben Vakıf'ı göremiyorum forumda. Bu saatlerde gelmiş olması lazımdı. Akşamları, Balaban, Vakıf, ben burada oluruz...Şuan yok.. Yoksa uzaklaştırıldı mı?? :D Umarım onu özür dilemeden, en azından bir kaç söz söylemeden uzaklaştırmamışsınızdır! Aman ! Yazık olur...

     

    Bir şeyi itiraf edeyim.. Pür Neşenin yazdıklarıyla az kalsın karambole geliyordum... Yazdıklarına öyle inanmışım ki, fotoğrafı görmeden ona arka çıkacaktım neredeyse. O kadar inandım anlayacağınız. Sonra merak ettim, arkadaşımınkinden gireyim dedim. Baktım, kalpler falan var.. Ben de hala anlamıyorum. Orada pür neşenin arkadaşını bekliyorum ya, ondan... Neyse efendim, neşeden sonra yazılan yazılara baktım, olayı halaaa anlamadım, ta ki asyam'a:

     

    - Ya asya yolla şu fotoğrafı. diyene kadar. Durumu anlattı...Ve ben de şakayı anlamış oldum..

     

    Bunun üzerine, "bir şakayı anlamayacak kadar kıt, salak, aptal... diyebilirsiniz... :D Ne derseniz deyin... Fakat ben o an basiretimin bağlandığını düşünüyorum... Zannediyorum Vakıf da böyle bir şey yaşadı...

     

    Rabbim şaşırtmasın..

    Dua ile.

     


  2. Zaten rahmetli Turgut Ozal kurdugu ozel timlerle harekatlarini dagda degil halkin icinde sehirlerde kucuk yerlesim birimlerinde yapmistir.

     

    Ben de öyle biliyorum. Zaten ilk defa bir polis karakolunu ya da jandarmayı -yanlış olmasın- basmışlar. Bunun üzerine sorulan soruların karşılığı olarak

     

    -Üç Beş çapulçu...

     

    Bu üç beş çapulcu nerede olursa olsun; dağda da içimizde de büyüdü, etkilerini de sürdürmekte.


  3. Tesettürün tanımı açıktır. Tekrar buraya yazmakta fayda görüyorum.

     

    Tesettür: Tesettür, el yüz dışında bütün bedenin örtülmesi demektir. Bunu sağlayan her türlü giyim kuşam tesettürdür. Bir de bu giyim bol olsun, beden hatlarını belli edecek darlıkta olmasın...

     

    Buna bağlı olarak , pantolon ise işin takva kısmı diye düşünüyorum... Takva ehli insanlar etek, onun üzerine pardesü vs vs giyer. Hatta pardesünün üstüne şal alan ablalarımızı da görüyorum. Fakat takva sadece bu değildir. Bir kızın -çok afedersiniz- ipliden kısa kolluya geçmesi ve "artık Rabbim için böyle giyeceğim." demesi; "kısa kolludan uzun kolluya geçeceğim, Hak için" demesi bu kızın takvasını gösterir... Ve bunlar -sizin de takdir edeceğiniz gibi- birden olmaz.

     

    Sirval olayına gelince:

    Silvar, asla pantolon olamaz; o bir dondur.

     

    Tesettürde bir diğer önemli nokta dikkat çekmeyecek şeylerin giyilmiş olması değil midir? GÜNÜMÜZDE O donu neyin altına giyerseniz giyin -emin olun- dikkat çekecek, kendini belli edecektir...

    Tesettürün tarifine baktığımızda, beğenmediği modelleri giymeye mecbur bırakan bir model zorlama söz konusu değildir..

     

    Her şey açık ve net aslında.

     

    Biz daha fazları yerine getiremezken, 5 vakit namazı tam anlamıyla kılamaz, Kur'anımızı harikulade okuyamazken, bu konu daha sonra mevzu bahis olmalı bence...


  4. Günümüzde din mi kültürü kapsıyor, yoksa kültür mü dini kapsıyor?

     

    Günümüzde ikisinin de birbirini kapsadığını düşünüyorum.Fakat namazımıza, orucumuza.. kısacası ibadetlerimize dikkat eden bir millet dahi olsak, düğünlerden, derneklerden, kutlamalardan geri kalmayız, kalamayız. Çünkü düğün-dernek olayı, bizim kültürümüzde var... Millet olarak seviyoruz. . Biliyoruz ki o gün güzel bir gün... Kim tutabilirki bizi. :unsure: Burada kültür,tercihler sanki biraz daha ön planda olmuş oluyor...

     

    Ailemden örnek vereyim. Karadenizliyiz. Yaşantıya, helal harama büyük ölçüde dikkat eden, muhafazakar bir babaya sahip olsam da, benim düğünlerde horon oynamam onun çok hoşuna gidiyor. Hele horonu kırdırırlarken kendimi kaybedişim onu çok güldürüyor. :) Bir diğer örneğim de poster meselesi. Kadın- erkek hiç farketmiyor, şarkıcı posteri asmış değilim. Mümkün mü? :) Ama Alex, Carlos baş köşededir. Onlara laf yok. :D


  5. büyükdoğu abi maaşaAllah yeğenlerin pek tatlıymış.Artık onları da sıkı bir Cimbomlu yaparsın ilerde :)

     

    Heh, hazır Cimbom demişken elimde nefis bir fotoğraf vardı, onu da sizinle paylaşayım... Benden Hasib ve Büyükdoğu ' ya :unsure:

     

    img0549cu9.jpg


  6. Hadi bakalım 101. hatırayı kim yazacak acaba :unsure: ? Merakla bekliyor olacağım.

    (Vakıf ve Ü.Y., ikinizde mail adresime 101'i atarsanız bende buraya yarısını birinizden yarısını diğerinizden kopyalayıp yapıştırırım. Sırf sizi düşündüğümden :) )

    :D

     

    50 / ŞEYTANIN BİR OYUNU

     

    Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor:

     

    Resul-i Ekrem salllallahu aleyhi ve sellem ile birlikte

    yemek yiyeceğimiz zaman,

    Allah'ın Elçisi başlamadan önce

    elimizi yemeğe sürmezdik.

    Yine birgün onunla birlikte yemek yiyecektik.

    Derken küçük bir kız çıkageldi.

    Sanki biri onu arkasından itiyordu.

    Hemen elini yemeğe uzattı;

    fakat Resul-i Ekrem kızın elini tuttu.

    Daha sonra bedevi geldi;

    o da arkasından itiliyormuş gibiydi.

    Resul-i Ekrem onun da elini tuttu

    ve sonra şöyle buyurdu:

    "Şeytan,

    besmele çekilmeden başlanan bir yemeğe

    katılmayı pek sever.

    O, yemeğe katılmak için bu kız çocuğunu getirdi.

    Fakat ben elini tuttum.

    Ardından şu bedevi sayesinde yemeğe katılmak için

    onu alıp getirdi;

    onunda elini tuttum.

    Nefsimi kudretiyle elinde tutan

    Allah'a yemin ederim ki,

    şeytanın eli,

    bedevi ve kızın elleriyle birlikte avucumdaydı."

    Sonra Hz. Peygamber besmele çekip yemeğe başladı.

     

    Müslim, Eşribe 102; Ebu Davud, Et'ime 15.


  7. ...

    Naci'nin mizacında her türlü "dır!" ve "tır!" , nefretle kovulması gereken birer yobaz narası...,

     

    O "Allah vardır!" ve "Peygamber haktır!" dan ve bunlara bağlı icaplardan başka hiçbir mevzuda "dır!" ve "tır!" nidalarına yer vermek istemez. Herangi bir doktrinin çabucak çatlatılabilecek kalıbında donmaya razı olmaz ve meçhule hürmeti en soylu bir usul haysiyetiyle korumak davasını güder. Halbuki "dır!" "tır!" hükmü, kaçınılması gerektiği kadar, aranılması ve bulunması da lazım bir zaruret...

     

    Öyleyse?... Mutlak arayıcılığnda hakikat çilesi aşkına bu hükme yerinde vücut verebilmenin çetinliğine erebilmeli... Gerçek idrak çilekeşlerinin şiarı, asli "dır!" ve "tır!"lardan kaçınmaktadır.

     

    Bir mısraı Kainatın Efendisi tarafından alınıp "hadis" olmak şerefine eren dünyanın en mesut şairi Lebid, bu sırrı ne güzel çözer ve Peygamber muradına kavuşturur.

     

    Hadis meali:

     

    - Söz odur ki, Lebid söylemiştir: Allahtan başka her şey batıl.

     

    Şimdi bir sürü Türkçe ve Frenkçe kitap arasında tezini hazırlarken kaygısı şu: Hakkı yüceltir ve batılı batırırken, hakikatın sert bir nefesle bile yırtılacak incecik kanatlarını zedelemek, ulaştığı ve erdiği noktalardaysa en canhıraş tebliğ ve iddia tavrını muhafaza edebilmek... Yani "dır!" ve "tır!"ın yerini emniyet ve sıhhatle bulmak...

     

    Defterinin kapağına özene bezene yazdı:

     

    "İslam Tasavvufu ve insanlığın beklediği Nizam"

     

    ...


  8. Martin Henglein , Robert Tisserand, Münih’li Prof. Hanns Hatt da kim oluyormuş ya:) ! Böyle bir konu için Fransa'ya, İngiltere'ye, Almanya'ya gitmeye hiç mi hiç gerek yok..

     

    İsterseniz II. Beyazid zamanında yaptırılan külliyeye kadar uzanalım... Edirnedeki bu olağanüstü darüşşüfanın mimarı Hayreddin'dir.Üç bölümden oluşur:

    Birinci bölümde poliklinikler, özel diyet mutfağı ve personel odaları bulunmaktadır.

    İkinci bölüm ilaç deposu ve üst düzey personele aittir.

    Üçüncü bölümde 6 kişilik ve 4 yazlık yatak odası ile bir müsiki sahnesi bulunur. Burada on kişiden oluşan musiki topluluğu tarafından haftada üç gün musiki konserleri verilirdi. Evliya Çelebi burada "hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def'i sevda olmak üzere" on adet hanende ve sazende gulam(genç) ayrıldığı, bunların üçü hanende, biri neyzen, biri kanuni, biri musikari,biri cengi santuri, biri udi olup haftada üç gün hastalara ve delilere büyük kubbenin altında musiki faslı verdiklerini; neva, rast, dügah, çargah ve suzinak makamlarını çaldıklarını bildirmektedir.Mevsim çiçeklerinin gül, karanfil, sümbül, reyhan ve misk-i rum koku ve renklerinde de tedavi yapıldığını yazmaktadır.

     

    Binanın her tarafından dinlenebilen bu konserler kadar; su sesi ve güzel kokulardan yararlanarak ruh hastalarının tedavisi yoluna gidilirdi. Bu noktada önemli sayılan bir olgu; aynı yılarda Avrupa'da delilik denilen hastalık durumlarında hastanın "Şeytandır" gerekçesiyle yakılmasıdır.. (!)

     

    Biz gittik, gördük, bu bilgileri de oradan deftere not ettik...Defterime yazmışım; En etkilendiğim yer:

    Temsili mankenlerin birini bir odaya oturtmuşlar, eline yazma tutuşturmuşlar. Önüne de kara sevdalı yazmışlar ... :unsure:

     

    Oradaki ziyaretçi defterini de baştan sona okuyup, deftere bir kaç satır da bizler yazdık. Sözü fazla mı uzattım ne? :) Anlayacağınız, sınır ötesine gitmeye lüzum yok. Hele ki üstadları bizdeyken...


  9. "Ulan dinsizzz!" diye haykıracaktım ki fırsat vermedi :unsure: Kendisinin de belirttiği gibi, hakiki bir dinsiz... Dobra bir kadın. Böylesini de görmedim hani...

    Siyasetten iki kelam etmiş, becerememiş sanki :D Bir sürü de yazım hatası. Yazarım diye geçinen, orada burada imza dağıtan, kitaplarında ise bol bol küfre yer veren bir .... eee... biirrr?? ... ( Ne desek dostlar ? ) :)

    Bkz. İki Genç Kızın Romanı

     

    Ebediyete dek bağaracağız:

     

    Allah-u Ekber!

     


  10. Tesettür, el yüz dışında bütün bedenin örtülmesi demektir. Bunu sağlayan her türlü giyim kuşam tesettürdür. Bir de bu giyim bol olsun, beden hatlarını belli edecek darlıkta olmasın.

     

    Bu tarifle tesettüre baktığımızda, beğenmediği modelleri giymeye mecbur bırakan bir model zorlama söz konusu değildir. Mühim olan, arz ettiğim ölçüde örtünmeyi sağlamaktır. Bunu kimileri mahalli alışkanlıklarına uygun giyimle sağlar, kimileri de kendi çevrelerinin yadırgamayacağı beğendikleri daha yeni giyimlerle temin eder. Mühim olan, el yüz dışında bol bir giyimle bütün bedenin örtülerek bakışların rahatsız ediciliğinden korunmuş olmaktır.

     

    Pantolona gelince: İfade edildiği gibi, yukarıdan aşağılara sarkan bir giyimle kabasından kapatıldığı takdirde pantolon mahzurdan kurtulur. Yeter ki, tunik dedikleri diz kapaklarından aşağı sarkan pardösü gibi giyimle kabalar kapatılmış, görüntü darlığı söz konusu olmaktan çıkarılmış olunsun.

     

    Tesettür konusunda şu bakışı hatırdan çıkarmamak gerektir. En iyiye, en iyi ile başlanmaz. Tam aksine eksiklerle başlanır, sonra tamamlanarak en iyiye doğru ilerleme sağlanır. Zaten hiçbirimiz dinî hayatımıza en mükemmeliyle başlamış değiliz. Dinî hayat Kur'an öğrenmeye benzer. Hiç kimse Kur'an'a kusursuz okuyuşla başlamaz. Başlamalar hep yanlış okumalarla olur. Ama zamanla yanlışsız okumaya ulaşmak mümkün hale gelir. Bu konuyu şöyle de ifade edebiliriz. İnsan kendi nefsi için takvayı tercih etmeli, en mükemmeliyle başlamayı istemelidir. Başkalarının ise sadece başlamasını kafi bulmalı, kusurlarını sonra düzeltebilir diye ilgi göstermeli, tebrike layık bir başlangıç diye yorumlamalıdır. Bilmem demek istediğimi diyebildim mi? Yoksa çok mu kapalı oldu, bir şey anlaşılmadı mı?

     

     

    Ahmet Şahin Hocam'ın ellerinden öpüyorum. Yüreğine, kalemine, üslubuna sağlık hocam.


  11. Bir daha bak istersen Ümran kardeşim, birşey daha olmalı?

    ...

    ALİ

     

    * Atatürk, 1 Şubat'ta Bursa'da bir grup gericinin (!), ezan ve kametin Türkçe okunmasını bahane edip, gösteri yapması üzerine Ege gezisini yarıda keserek Bursa'ya geldi...

     

    O kadar çok şey yaşanmış ki bu ayda... Yüreğime inecek abi.


  12. İyi de alınan kanın ne idüğü belirsiz olması biraz tuhaf kaçmıyor mu? Bir çok hastalığın müsebbibini öğrenmek için zaten kan testi yapılıyor, öğreniliyor.Kan veren kişinin kanını inceliyorlardır elbette. (?) Tabii temkinli davranmayan, dikkatsiz hemşirelere emanet etmemeliyiz kendimizi. Bu konuda titiz davranan sağlık kuruluşları var.

×
×
  • Create New...