Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

yunuscoskun

Sivil
  • Content Count

    508
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    1

Posts posted by yunuscoskun


  1. öncelikle selamun aleyküm, yunus abi gerçekten çok teşekkür ederiz bu teşvik için.

    Ve aleyküm selam rica ederim inşallah devamı gelecek...

     

    Daha öğreneceğimiz çok şey var belkide, ama hazineyi keşfetmekte çok güzel.. :) çok teşekkür ediyorum bu ziyeretin için. arkadaşlarımında dediği gibi yine bekleriz :) şiir yazmayı, okumayı, paylaşmayı severim. bende yeni üye oldum ve çok şey öğreneciğimden eminim. yunus abi, sınıfta bahsettiğin siteyi kuran abiylede tanışmak isteriz.

     

    Karşılaştığım ve okumaya doyamıycağım bu bilgi hazinesi için çok teşekkür ederimm :)

    B.İ.A.İ.H.L. SENİ VE GELEBİLCEK OLAN HERKESİ BEKLİYOR YUNUS ABİİ :)

     

    İnşallah tam yerinde olduğunu anlayacaksın... Dilediğin gibi yaz ve dilediğin gibi faydalan...

    Betül kardeşim sizinle işimiz bitmedi aksine yeni başlıyor... Siz bu gün kardeş yarın ablasınız ve durmak yok koşturmaca yeni başlıyor...

     

     

    İnşallah yunus abi yeniyiz ama öğrene öğrene birşeyler başarmak isteriz bizde... :)

    5000 üstünde başlıktan faydalan faydalanabildiğin kadar... Haydi bakalım sahne sizin...

     

     

    Görsellik isteyen arkadaşlara bursadaki ender fotolardan birisini sunuyoruz... Pek görsellik ifade etmiyorum ama trabzonlu olan benim diğeride değerli edebiyat hocası sedat bey...

     

     

    20z89xh.jpg


  2. Vurdu gol oldu....

    Paşam attı paşamın golüyle n-f-k.com 1-0 önde....

     

    Paşam bizzatihi ben sedat hocayla irtibatlıyım her konuda görüşüyoruz. Kendisi sağolsun emrah kısakürekle hatta suat ak beyin oğlu emre akla da tanışmamıza vesile oldu... Müdür bey ve diğer öğretmen büyüklerimiz bu konuda bize çok büyük destek oldular... İnşallah seni görmekten ötürü çok büyük memnuniyet duyacaklar... Seni aslında biraz tanıyorlar ama gördüklerinde daha da sevecekler... Böyle bir abileri olduğu için gurur duyacaklar eminim...


  3. Barani kardeş selam söyledi...Dedi ki: Caddede yürürken bir bacımızın Çarşaf-ı şerif'inin birileri tarafından çekiştirildiğini görürseniz ne yaparsınız ?

     

    a)Üzülürüm,kahrolurum

    b)Gider dava açarım

    c)Yaptıklarının yanlış olduğunu anlatırım

    d)Allah ne verdiyse girişirim

    e)Hiçbiri

    F)Hepsi

    Benzer olay üstüne yahudiyi vurup deviren sahabe misali bir hareket iktiza eder...

     

    AZDAN ÇOK GİDER. ÇOKTAN AZ GİDER!

    böyle bir hadise ile karşı karşıya kalmaktan ALLAHA SIĞINIRIM. ağır imtahan. büyük imthan!!

    MERHAMETTEN YOKSUN Bİ ADAM OLURUM !

    Mikroba merhamet hastaya merhametsizliktir... NFK


  4. Tebrik ederim Yunus kardeşim, çok kıymetli bir işe imza atmışsınız. İlk attığınız adımda Üstad'ın kıymetini bilen bir grupla karşımaşmış olmanız da ayrı bir güzellik. Sanıyorum bu konudaki ilk girişiminiz bu? Gençlere ulaşmanın en iyi yollarından biri okullar. Bu girişim sayesinde idealist öğretmenlerle de tanışma fırsatını yakalamış oluyorsunuz.

    İnşallah devamı gelir, sıradaki okul hangisi? :)

    Bir de mümkünse bu tür faaliyetleri fotoğraflayabilirseniz, faaliyetin görselliğe dökülerek kültür muhtevalı sitelere haber olarak gönderilmesini sağlayabiliriz :) Tabi mekanın, kişilerin fotoğrafının çekilmesi için gerekli izni aldıktan sonra.

    Mesela bu ziyaretten güzel bir haber olur. www.n-f-k.com sitesi gönüllüsü Yunus Coşkun, Üstad'ı ve Üstad hatırasına yayın yapan en kapsamlı siteyi anlatmak için Bursa Anadolu İmam Hatip Lisesini ziyaret etti, ziyarete ilgi büyüktü, ve sizin izlenimlerinizin de yer alacağı bir haber tam da www.dunyabizim.com sitesi için biçilmiş kaftan olurdu:) Onlar bu tür haberleri yayınlıyorlar. Öğrencilerle, öğretmenlerle Üstad'a dair yaptığınız diyalogları da eklerdiniz.

    Okula sitede yer alan Üstad arşivini götürebildiniz mi Yunus kardeşim? Özellikle Üstad'ın filmleri sinevizyonda öğrencilere toplu olarak seyrettirilebilir, eğer okul daha önceden böyle bir şey yapmadıysa ve ellerinde filmler yoksa.

    Bu faaliyetin devamı inşallah gelir Yunus kardeş, hatta ziyaretine gittiğiniz okullara öğrencilere dağıtılmak üzere sitemiz tarafından verilen kalem vs. türü hediyeler de götürebilirsiniz inşallah ileride :)

    Başka nerelere gitmeyi düşünüyorsunuz, sırada belirlediğiniz bir yer var mı, okullar dışında cezaevlerine de gitmenizi tavsiye ederim. Allah razı olsun.

     

     

    http://www.baihl.k12.tr/

    Metafor kardeşim bu ilk gidişim biraz plansız talas paldras oldu. O yüzden bir çok şeyi yapamadım. Çat kapı selamün aleyküm ben geldim dedim. 5 sınıfa ayrı ayrı girip üstadın farklı bir yanını anlattım. Gayet güzel oldu. Kitaplarla beraber tüm site arşivide gider inşalah... Ayrıca şu var mayıstaki anma etkinliklerinin ihalesini de aldık... zamanla kantin ve çeşitli inşaat ihalelerinide alırız diye düşünülmesin... Biz gönüllere talibiz.. Onlarda ailemize katılmaya başladılar ve ben onları çok sevdim inşallah mayısta bir çok kardeşimizle beraber gideriz... İleride nerelere giderim bilemiyorum ama hep beraber kararlaştırmamız iyi olur. Fotoğraflar var aslında müdür beyle , sedat hocayla çekilmiş ama bunları henüz ben elime geçiremedim. Bursada şu an. Ama şu var bu girişim bizim için bir örnek teşkil edip arkadaşların aklındaki acabaları silmiştir... Müdür bey ve sedat hoca çok kadirşinas kişilerdi bu deli yabancıyı kabul ettiler... Ama öğrencilerde pırlantaydı doğrusu...Hepsi başımın tacı

     

    Emin ol yunus abi bizde çok memnun kaldık inşallah daha güzel hatıralarımız da olur mayıs ayında Tekrr gzl vakitler geçirme temennisiyle...

    Herkesi bekleriz Bursamıza :)

    Betül kardeşim sizinle işimiz bitmedi aksine yeni başlıyor... Siz bu gün kardeş yarın ablasınız ve durmak yok koşturmaca yeni başlıyor...


  5. Efendimizin , evliyaların ve nice büyük insannın kendi dilinden dökülen yakarışları vardır. Duaları vardır... Ya sizin rabbinize dualarınız ne şekildedir... Kendiniz için ve çevreniz için en çok nasıl dua edersiniz... Ama bu duayı rabbimiz size vermiş olmalı... Yani duyduğunuz bir dua değil...

     

    Benim bir kaç aydır dilime dolanan bir dua vardır... Bu münasebetle tüm nfk.com ailesine armağanım olsun...

     

    Allah sizden razı olmadan sizin canınızı almaz inşallah... AMİN


  6. Est. yunus abi önemli değil. Ben öyle anladım demek ki. Keşke bir smayl filan eklemiş olsaydınız, daha hoş olurdu. :) Ajana bakma sen rolanti ayarları bozuk bu günlerde. :)

     

    Gökhan çakmaz da yangına körükle koşmuş. Yanlış anlamaya çok müsait bir ortamda düşüncelerimizi ifade ediyoruz. Böyle şeylerin olmasından daha tabii bişey olamaz herhalde. Boşver sen gökhan kafana takma, biz aramızda hallederiz yunus abimizle. Di mi yunus abi? :)

    Pembegül olayı çözmüş.... bu aralar dilime pelesenk olan bir sözle olayı bağlıyoruz....sözün özü

     

    Pembegül vurdu gol oldu...

    yani tam üstüne bastınız efendim...:)


  7. Ünlü siyaset silim ve tarih profesörü Mete Tunçay, CHP'nin 20 yıl Güneydoğu'da örgütlenmeyiş nedeni ile birlikte İstiklal Mahkameleri'ndeki iki asker kaçağı kardeş için verilen şok kararın ayrıntılarını anlattı.

    İlgili Haberler

    'Asılacak oğlunu babaya seçtirdiler'

     

    Abdülhamit ve Menderes'in ortak yanlışı

    “Takrir-i Sükûn Cumhuriyet’in kimliğini belirledi. Takrir-i Sükûn’dan üç gün önce daha özgürlükçü olan Cumhuriyet, üç gün sonra sonra ‘diktatöryal cumhuriyet’ oldu.”

     

    “Biri eski bakan, iki İttihatçı on beş yıla mahkûm oldular. Halkın içine mahkûm olarak çıkamayız deyip karara itiraz ettiler. Tekrar yargılandılar ve asıldılar.”

     

    “Atatürk’e soruluyor “Doğu’ya okul mu, yol mu?”, “Yol yapın, ordu girebilsin” diyor. Zaten Kürtler Meclis’e gelmesin diye CHP 20 yıl G. Doğu’da örgütlenmedi.”

     

     

    NEŞE DÜZEL: Takrir-i Sükûn Kanunu, Cumhuriyet’te neyin bitişidir ve neyin başlangıcıdır?

     

    METE TUNÇAY: Cumhuriyet’in ilanı o kadar önemli bir şey değildir. 29 Ekim 1923 sembolik olarak tabii önemlidir ama... Cumhuriyet’in ilanının bir hafta öncesiyle bir hafta sonrası arasında hiçbir fark yoktur. Ama Takrir-i Sükûn’un üç gün öncesiyle üç gün sonrası arasında dehşet bir fark vardır.

     

    Takrir-i Sükûn’un öncesiyle sonrası arasında ne fark var?

     

    Bu kanunun uygulanmasıyla her şey, bütün hayat değişiyor. Cumhuriyet’in kimliği belirleniyor. Meclis’tekiler kuzu gibi oluyor, hükümet ne isterse yapıyor. Takrir-i Sükûn öncesinde daha özgürlükçü olan Cumhuriyet, Takrir-i Sükûn Kanunu’ndan sonra diktatöryal bir cumhuriyet oluyor. Eleştiriler yapabilen bir basın varken, gazeteciler Diyarbakır’daki İstiklal Mahkemesi’ne gönderiliyor. Hatta o sırada genç bir politikacı olan Avni Doğan’a da savcılık görevi düşüyor. Avni Doğan, İçişleri Bakanı’na mektup yazıyor. Ben o mektubu Türk Tarih Kurumu’nun Atatürk Merkezi’nde buldum ve kitabımda kullandım.

     

    İstiklal Mahkemesi Savcısı mektupta ne diyor?

     

    İçişleri Bakanı’na özetle şunu diyor: “İsmet Paşa bu adamların asılmasını, cezalandırılmasını istiyordu. Ama Atatürk’ten başka bir haber geldi. Bunların affedilip işlerine dönmeleri isteniyor. Maalesef aramızdan bazıları sanıklara bunu açıkladı. Size yalvarırım, yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal. Biri cumhurbaşkanı, diğeri başbakan. Ne söylerseniz onu yapacağım ben.” Ve, Atatürk’ün istediği oluyor. Gazeteciler özür dileme telgrafı çekiyorlar ve affediliyorlar. Bizde cumhuriyet lafı, demokrasiyle birlikte düşünülür ya... İşte bu doğru değildir. Cumhuriyet sadece devlet başkanlığının, saltanatın babadan oğla geçmediği bir sistemdir. İyi ki Atatürk’ün çocuğu yoktu...

     

    Cumhuriyet’in kuruluşundaki İstiklal Mahkemeleri tam olarak ne tür mahkemelerdi?

     

    Milli Mücadele sırasında asker kaçaklığını önlemek için milletvekillerinden kurulan mahkemelerdi önce bunlar. Yakaladıklarına bazen sopa atar bazen de ibret-i âlem olsun diye bir, ikisini asarlardı. Takrir-i Sükûn’dan sonra kurulan İstiklal Mahkemeleri ise tam bir felaket oldu. Cumhuriyet devrimlerini ilan etme cesareti zaten bu mahkemeler kurulunca gösterildi. İşe, şapkayla başlandı. Rakamlar, saat, alfabe değiştirildi.

     

    Şapka nedeniyle çok kişi asıldı mı?

     

    Türkiye’nin her yerinden 20-30 kişi asıldı. 1926 yılına gelindiğinde... İzmir’de Atatürk’e suikast teşebbüsü ortaya çıkarıldı. Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy dahil olmak üzere muhalefet tutuklandı. Mahkeme başkanı, Karabekir’i serbest bıraktıran Başbakan İsmet Paşa’nın bile tutuklanmasına karar verdi. Atatürk araya girdi de İnönü kurtuldu. İstiklal Mahkemelerinde korkunç şeyler yaşandı.

     

    Atatürk’ün haberi olmadan İsmet Paşa tutuklanabilir mi?

     

    Haberi olmadan olmaz tabii.

     

    İstiklal Mahkemelerinde neler yaşanıyor peki?

     

    Mesela biri bakanlık yapmış olan iki İttihatçı sanık on beş yıla mahkûm oluyorlar. “Biz memleketin içine sanık ve mahkûm olarak çıkamayız. Mahkûmiyet kararına itiraz edelim” diyorlar. İtiraz üzerine yargılama yenileniyor ve bunlar bu kez idama mahkûm edilip asılıyorlar. Kısacası bu süreç, İttihat Terakki’nin hesabını görme sürecidir. O sırada yurtdışında olan Rauf Orbay da Atatürk’e suikast girişiminden on yıla mahkûm oluyor. Ülkeye Atatürk’ün vefatından sonra dönüyor. İsmet Paşa bütün bu eski muhalifleri topluyor ve Rauf Bey Londra Sefiri, Kazım Karabekir de tekrar milletvekili ve Meclis Başkanı oluyor.

     

    Halk, İstiklal Mahkemeleri hakkında neler düşünüyordu?

     

    Herhalde halk dehşet duyuyordu.

     

    İstiklal Mahkemeleri hakkında fikirlerini söyleyebiliyorlar mıydı?

     

    Hayır söyleyemiyorlardı. İstiklal Mahkemelerinin, İskilipli Atıf Hoca örneğinde olduğu gibi ‘zulüm’ denebilecek icraatları var. Hoca, Frenk Taklitçiliği ve Şapka isimli bir kitap yazıyor ve bir sene sonra şapka devrimi yapılıyor. Adamı bir sene önceki kitabından ötürü asıyorlar. Mesela... Bir adamın iki çocuğu asker kaçaklığından yargılanıyor. İstiklal Mahkemesi, adama, “Oğullarından birini idam edeceğiz, birini de askere göndereceğiz. Hangisini asalım, seç” diyor.

     

    Hangi evladın idam edileceği kararını babaya mı verdiriyorlar?

     

    Evet. Adamın bayıldığı anlatılıyor.

     

    Atatürk’ün en çok çekindiği kişi kim?

     

    Karabekir’den de, Orbay’dan da çekineceğini sanmıyorum.

     

    O zaman niye muhalefeti bu kadar sert bir biçimde tasfiye ediyor?

     

    Onların arkasındaki halktan çekindi. Terakki Perver Fırka’nın tüzüğünde, “bizim partimiz efkâr ve itikat-ı diniye saygılıdır” diye bir laf vardı. Bu, irticaya destek olarak gösterildi ama Terakki Perver Fırka aslında liberal bir hareketti. Kazım Karabekir, bazen Cuma’ya gidiyor olsa da, M. Kemal kadar Batı’ya açık biriydi. Cebesoy, kendisiyle ilgili Nutuk’ta anlatılanları yalanlar.

     

    Atatürk, Nutuk’ta Cebesoy için ne diyor?

     

    “Ankara istasyonuna omzunda filintayla çeteci kılığıyla geldi. Koca cephe komutanı Çerkez Ethem’in maiyetine girmiş gibiydi” diyor. Cebesoy, Atatürk’ün ölümünden sonra yayımladığı anılarında, “Bu tamamen yalan. Beni Moskova’ya niye sürdüler biliyor musunuz? Kazım Karabekir Paşa’yla ben, Milli Mücadele için İstanbul’a karşı Doğu’da mücadele etme azmindeydik. M. Kemal ise İstanbul’la ilişkileri yumuşak olan İsmet Paşa’yı ve Fevzi Çakmak’ı kullanmayı tercih etti. Biz olduğumuz sürece M. Kemal İstanbul’la uzlaşamazdı” diyor.

     

    Sizce bunlar gerçek mi?

     

    Ben bu iddiayı inanılır buldum. Kazım Karabekir kendi anılarında, Cebesoy kadar ileri gitmedi. O, Atatürk için sadece, “Onu, Sakarya’da mareşal yaptılar. Aslında o, Sakarya’da ‘çekilme’ emri vermişti. Fevzi Paşa, çekilmeyi erteletti ve sabaha Yunanlılar çekildi. Bizimki mareşal oldu” diyor.

     

    Bazıları Nutuk’a, tartışılmaz, mutlak bir metin gibi bakıyor. Niye sizce?

     

    Nutuk, ne yazık ki 1919-1938 dönemine bir temel çerçeve getirdi. Bu çok sakıncalı şey. Nutuk’a inanacak olursak, Karabekir nankör ve hain biri. Halbuki Karabekir, “Milli mücadelenin ilk zaferi, Doğu’da benim sağladığım zaferdir” diye yırtınıyor. Ama Nutuk’ta Milli Mücadele sanki Birinci ve İkinci İnönü’yle başlıyor.

     

    Ordu, Atatürkçü bir kurum ve herkesin de Atatürkçü olmasını istiyor. Atatürkçülük nedir?

     

    Atatürkçülük, toplumun Batı’daki gibi bir toplum olması için, modernleşmesi için gerekirse toplumun zorlanmasını savunan bir anlayıştır. Çünkü doğrunun ve iyinin ne olduğunu onlar bilirler. Mesela başı örtmek geriliktir. Onun için başı örtmeyeceksin ve başı örtülü karısı olanı orduda tutmayacaksın. Atatürkçülüğe göre, dini gizli yaşayabilirsin ama ibadetini görünür hale getirmeyeceksin. Cuma’ya gitmeyeceksin. Namazını evinde kılacaksın. Düşünün... İsmet Paşa öldükten sonra, onun mütedeyyin bir tarafının olduğu anlaşıldı. İsmet Paşa dini, hiç kullanmadı. Bir yere gittiğinde, “Biraz Allah’tan, Peygamber’den bahset dendiğinde, ‘Allahaısmarladık’ diyeceğiz ya” dedi.

     

    Atatürk, Cumhuriyet’i bir tek parti rejimi olarak kurdu. Tek parti rejimi ile Atatürkçülük arasında nasıl bir bağ var?

    Aynı şey. Bulgaristan’da, “Dimitrov, Bulgaristan’ın yetiştirdiği en büyük adamlardan biridir” diye yazıyordu. Tarihçi arkadaşıma, “Bizde olsa hemen ‘en’ kelimesi kullanılır. Siz neden en büyük demediniz” diye sordum. “Olmaz” dedi. “Dimitrov’a en büyük demekle, bu Jivkov eşeğin biridir mi demek istiyorsun?” dedi. Bu cevabı, bana müthiş bir aydınlanma oldu.

     

    Nasıl bir aydınlanma?

     

    Çünkü sonradan gördüm ki, Atatürk’ün büyüklüğü, İsmet Paşa’ya muhalefet olarak ortaya atılıyor ilk defa. İsmet Paşa, cumhurbaşkanı olunca, doğal olarak paraya pula kendi resmini koyduruyor. Muhalifler, “Atatürk büyüktü sana ne oluyor?” demeye başlıyorlar. “Atatürk büyüktü” demek, “sen büyük değilsin” demek oluyor. Bir süre sonra İsmet Paşa ve Halk Partisi uyanıyor ve “tabii Atatürk büyük ve bizim partimizi o kurdu” diyorlar. Böylece bir açık arttırma ve Kemalizm ululaması başlıyor.

     

    Atatürkçülük’te demokrasi, insan hakları yok. Bugün Atatürkçülük dediğimizde ‘demokrasisiz’ bir yapıdan mı söz ediyoruz?

     

    Evet.

     

    Atatürk’ün kurduğu ‘tek parti’ rejimini ordu bugün hâlâ savunuyor mu?

     

    Resmen savunmuyor ama... Orduda, ana muhalefette ve yüksek bürokraside paylaşılan bir anlayış bu. Kökeni ne olursa olsun, ister din eğitimi almış, İmam Hatip’i bitirmiş olsun, ister din eğitimi almamış olsun, üniversiteye hak edenin girmesi gerekir. Ama İmam Hatipliler daha çalışkan çocuklar diye korkuyorlar ve onları bastırmak istiyorlar. Ülkedeki hâkimiyetlerini sürdürmek için de, “biz kontrol etmezsek, dinciler her şeyi değiştirir” diyorlar.

     

    Ordu, Atatürk’ün ölümünden sonra onun bazı konuşmalarını sansür etti mi?

     

    Meclis’te yapılan konuşmalar örtülemezdi ama en azından bazıları öne çıkarılmadı. Mesela Milli Mücadele’nin İslam milletinin mücadelesi olduğu gibi sözlerini öne çıkarmadılar. Aslında çok ilginç bir şey var ve bunun üzerine hiç gidilmedi. 1940 yılına kadar Halk Partisi’nin Güneydoğu’da teşkilatı yoktu.

     

    Bugün de milletvekili yok... CHP Doğu’da niye örgütlenmedi?

     

    Başlangıçta Urfa teşkilatı varmış ve kapatılmış. Düşünün, ülkede tek parti var ülkenin bir bölümünde örgütlenmiyor. Milletvekilleri oralara tayin ediliyor. Mesela Selanikli olan Naci Yücekök Muş Milletvekili yapılmış. Adam Muş’u görmemiş. Bütün bunlar, Kürtleri kontrol etmek için yapılıyordu. Orada parti teşkilatı olsa, partinin kongresine ve Meclis’e Kürtler gelecek.

     

    Atatürk Kürtlere özerklik vermekten ne zaman vazgeçiyor?

     

    Atatürk, Kürtlere, mahalli muhtariyet vermekten söz ediyor. Kendisinin yeteri kadar güçlü olduğunu anlayınca, bundan vazgeçiyor. Mesela Atatürk’e, “Doğu’ya okul mu yapalım, yol mu” diye soruyorlar. “Yol yapın, ordu girebilsin” diyor. Nitekim yol yapılıyor Doğu’ya. Atatürk, Doğu’da bir hayli bulunmuş. Diyarbakır’da evi var. Kürtleri yakından tanıyor. Mustafa Kemal’in özelliği ne diye hep düşünmüşümdür.

     

    Özelliği nedir sizce?

     

    1919’da Samsun’a indiğinde böbrek sancıları tutuyor ve Havza’da kaplıcalara gidip bir ay kalıyor. O sırada ‘memleketin sahiplerine’ mektup yazıyor. Mustafa Kemal, kimin, memleketin sahibi olduğunu biliyor. Doğu’daki Kürt beyleri, şeyhler de var mektup yazdıkları arasında. “Efendi hazretleri sizinle şurada teşerrüf etmiştik. Ben o hatırayı hep zihnimde taşıyorum” türünden mektuplar yazıyor.

     

    Yani...

     

    Bu memleketi hareket ettirecek manivelalar kimlerin elinde Mustafa Kemal biliyor. Onun bu memlekete hâkim olması şaşırtıcı değil. Hangi ipi çekeceğini biliyor o. M. Kemal, bir taraftan da dehşet küstah biri. Fikrinizi sorup, özgür cevap verdiğinizde hakaret ediyor. Ancak ona boyun eğenlere yaşam hakkı tanıyor.

     

    İsmet Paşa boyun eğdi mi?

     

    Herhalde. Eğmediği zaman başbakanlıktan atıldı.

     

    İsmet Paşa’nın orduyla ilişkileri neydi?

     

    O da ilginç. Bir, iki yıl önce çıkan güncesini okurken biraz da irkildim. Büyük Taarruz’u yazıyor ve kendisinin neler yaptığını anlatıyor. Cephe komutanı adam. Biz, bunu o kadar Atatürk’e mal etmeye alışmışsız ki... Aslında Atatürk, Nutuk’ta 19 Mayıs öncesini hiç anlatmıyor. Atatürk’ün Sadrazam İzzet Paşa’nın kabinesinde bakan olmak istediği dönem bu.

     

    Atatürk’ün iki yönü var. Bir siyasetçi, bir de asker yönü değil mi?

     

    Evet ama, siyasette de asker gibi davranıyor, önce karşısındakini bölmeye çalışıyor. Karşısındaki cepheyi bölüp, bir kısmını esir alıyor, öbür kısmını da ortadan kaldırıyor. Mesela sol muhalefete karşı bunu yapıyor. Yeşil Ordu diye bir cemiyet kuruluyor. Atatürk Yeşil Ordu’yu bilmediğini söylüyor ama doğru değil. Bunu başından beri biliyor. Yeşil Ordu’cuların bazılarına, “Bırakın bu Yeşil Ordu’yu, siz düpedüz komünist olun” diyor. Türkiye’de Büyük Millet Meclisi döneminde 17 Ekim 1920’de ilk kurulan parti Türkiye Komünist Fırkası’dır. Yeşil Ordu’yu önce bölüyor, sonra yok ediyor.

     

    Bu ülkede asla kaldırılmayan, memurların dokunulmazlığını sağlayan bir ‘geçici’ yasa vardır. Bu Cumhuriyet’in koyduğu bir yasa mıydı yoksa Osmanlı’dan kalma bir yasa mıydı?

     

    Osmanlı’dan kalma bir yasadır bu.

     

    Neden memurlar, hukukun dokunamayacağı bir konumda tutuldu?

     

    Geleneksel yönetimin gereği olmalı bu. Bugün modernlikten bahsederken, çağdaş demokrasinin temel ihtiyacı olarak, ‘şeffaflığı ve hesap verebilirliği’ öne çıkarıyoruz. Ordu için bu çok zordu.

     

    Devlet görevlilerinin işlediği bilinen ama bu suçlardan yargılanmadığı olaylar oldu mu?

     

    Atatürk’ün son zamanlarında yaverliğini yapan biri vardı. İstanbul’da metresini öldürdü. Deli raporuyla serbest bırakıldı. Birkaç ay sonra da milletvekili seçildi. Bundan daha iyi örnek olur mu?

     

    Bugünkü devlet ve hukuk anlayışımızla Cumhuriyet’in kuruluşundaki anlayışlarımız arasında farklar var mı?

     

    Cumhuriyet’in kuruluşunu, hep bitmiş tükenmiş, işgal altına girmiş bir ülkenin ayağa kalkması diye düşünmek lazım ama... Atatürk’ün zamanında da liberalizm olabilirdi. Tam tersi, Osmanlı Meşrutiyeti’nin ve Birinci Türkiye Millet Meclisi’nin havasından ve o kavramlardan geriye gidildi. Kürt isyanı falan bahane edildi. Şunu bilmek lazım. Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası’ndakiler mürteci değillerdi. O fırka sürdürülebilirdi. Ama çok kötü bir sistem olan terk parti sistemi tercih edildi. Zaman zaman bu sıkıntıyı Atatürk de hissetti.

     

    Neyi hissetti?

     

    1930’da Fethi Okyar’a “Benim gençliğim Abdülhamit istibdadına karşı mücadeleyle geçti. Şu hale bak. Bugün gözümü kapatacak olsam, arkamda bırakacağım şey bir diktatörlük manzarası” dedi.

     

    “Başka türlü olamazdı” deniyor. Olamaz mıydı?

     

    Biraz daha cesur davranabilseydi... Halktan korkmasaydı, olabilirdi. Ama halkın geri olduğunu düşünüyor.

     

    Halktan korkuyor mu?

     

    Karışık bir duygu içinde. Herhalde hem hakir görüyor, kızıyor, hem de endişe ediyor. Mayıs 1919’da Kaplıca’dayken tuttuğu defterde, “Ben bu kadar okumuş yazmış, yüksek fikirlere erişmiş bir adamım. Şimdi kendimi halkın derekesine mi indireceğim? Yok... Yapmam gereken şey, halkı benim seviyeme getirmek” diyor. Halkı kendi seviyesine getirmek, o kadar kolay yapılacak bir şey değil. Bunu yaptığında, diktatörlük falan oluyor işte o zaman. Ama şunu da söylemek gerekir. M. Kemal’in hakikaten büyük bir prestiji var toplum üzerinde. Sürekli dayak yemiş bir toplum, ilk defa zafer kazanmış bir komutanı çok seviyor. Toplum ona tapıyor.

     

    Son soru... Darbecilik neden bizim ordunun yerleşik bir parçası haline geldi?

     

    Sonuç veriyor da ondan. Uzun yıllar Harbiye Nazırı olan Mahmut Şevket Paşa’nın Babıâli Baskını’yla 1913 yılında İttihatçılar tarafından sadrazam yapılması çok önemlidir. Babıâli baskını, darbecilerin 1960 darbesinden önceki, ilk elbiseli provasıdır. Sonra 1960 oldu ve arkası geldi. Ama bundan sonra darbelerin yapılamayacağı görülüyor. Çünkü darbelerin eskisi gibi sonuç veremeyeceği anlaşılıyor.

     

     

     

    TARAF


  8. İncinmek hele ki ailemin bireylerinden incinmek gibi bir huyum yoktur... Ayrıca incinmeyi gerektirecek sözleri görmedim hatırlayamıyorum... Ne bileyim hafıza mı kaldı bende... Zaten bu gün benim en mutlu günüm.... Bursada şahane bir gün geçirdim... Hakkınızı siz helal ediniz... üslubumun yanlışlığından ötürü... Yakında yeni kardeşlerimiz gelecek hazır olun... vesselam


  9. BİR GENÇLİK VE BİR GENÇLİK

     

    Bir gençlik var.

    Haya edep iman timsali.

    Bir gençlik var.

    Gavurdan daha gavur gibi.

     

    Bir gençlik var.

    Ruhu elmas gibi ışıldar , parlar.

    Bir gençlik var.

    Ruhu kömür gibi karalar bağlar.

     

    Bir gençlik var.

    Aklı ilim , irfan ve davada.

    Bir gençlik var.

    Akıl diye bir şey yok kafa boşta.

     

    Bir gençlik var.

    Nur neslinden bir nefer.

    Bir gençlik var.

    Deyme kafirlere beş çeker.

     

    Bir gençlik var.

    Yaşam pınarı berrak ve temiz.

    Bir gençlik var.

    Cehennem çukuru yürekli ve aciz.

     

    Bir gençlik var.

    Yalansız ve yüce.

    Bir gençlik var.

    Yalandan öte cüce.

     

    Bir gençlik var.

    Ateşi , aşk ateşi yakmış bedeni,

    Bir gençlik var.

    Kalacağı yer ateş , ateşin dibi.

     

    Bir gençlik var.

    Mümine kedi , kafire arslan.

    Bir gençlik var.

    Şeytana kedi , aleme azman.

     

    Bir gençlik var.

    Rehberi kur'an ve peygamber.

    Bir gençlik var.

    Sanki pusulasız yol alan gemiler.

     

    Bir gençlik var.

    Haktır her sözü.

    Bir gençlik var.

    Haramda dört gözü.

     

    Bir gençlik var.

    Babası sallar alemi.

    Bir gençlik var.

    Yanmış çoktan gemileri...

     

    Bu şiir İpekçilik anadolu imam hatip lisesi öğrencilerine özel yazılmıştır... Onlara hediyemdir...


  10. Bursaya adımımı atıp sedat hoca ile tanışmak istemiştim. Kendisi bu okulda görevli bir edebiyat öğretmeni ve üstad aşığıydı. Belki bir kaç kişiye üstadı anlatma şansımız olacaktı. Bu vesile ile yeni bir yerde görecektim... Ta ki sıcak ötesi öğretmenleriyle , ruhu kaynayan imanlı gençleriyle bu okula girene kadar...

    2 günde 5 sınıfa yaklaşık 150 öğrenciye üstadı ve sitemizi anlattım... Muhteşem kitle karşısında ayaklarım titredi ama iman dolu gözler beni ferahlattı... Kendileri üstadı sanki sünger gibi çekiyorlardı. Bu harika ortamda benim birşey yapmama aslında gerek yoktu. NFK-FAN'ı anlatmam kafi geldi. Şimdiden büyük hayran kitlesi oldu. Aslında pek alışılmamış bu ziyaret onlara da hoş dakikalar yaşattı. Onları çok sevdim. İnşallah onlarda beni sevmişlerdir. Müdür bey ve müdür yardımcısı olan güzel beyefendi bize hiç zorluk çıkartmadılar aksine dahasını da istediler... Üstadın güzel yönlerini 40 dkya sığdırmak imkansızdı ama bir parça bir şeyler aktarmak istedim... Ve onlarda siteye katılma konusunda çok istekliydiler... Sitede ve okulda bana büyük destek olan samyeli mahlaslı şeyma elkit kardeşimize özel bir teşekür ederken sedat hocaları ki muhteşem bir insan çocuklara üstadı nakış gibi işleyen birisi onun büyük yardımlarıyla bu ziyareti gerçekleştirdim...

    O kadar mutlu ve memnun oldular ki bir daha gelmemizi mayıs ayındaki üstadı anma toplatılarına slaytlarla beraber ve kalabalık bir ekiple gelmemizi istediler... Yakında inşallah bir çok kişiyle sitemizde olacaklar... Sedat hoca ve samyeli kardeşimiz sınıflar arası bir üst kurul kurarak üstada ve sitemize yönelik bilgilendirme ve projelerle katkıda bulunacaklar...

    Velhasıl kelam nur yüzlü iman dolu öğrencileriyle bursanın gözbebeği bu okuld güzel günlerim güzel anlarım geçti. Hepsine teşekür ederim.

     

    Sedat hoca meğerse öğrencilerine 3 yıldır üstadın farklı eserlerini sahneletiyormuş bilmiyorduk... Nice faaliyetleri varmış bilmiyorduk.. Artık bunlarda sitede yer alacak.... Arkadaşlar artık halk sizi bekliyor... yürüyün gençlerle beraber....

     

    Bunlar sedat hocanın deyimiyle ayağa kalkacak olan sakarya neslidir... sahip çıkmak gerek... Yönetimede haber vermediğim için özür dilerim... Ama harika geçti... mayıs için çantalar hazırlansın.... Bursaya gidiyoruz...!!!


  11. Bak Yunusum, evvela her başlığın altında aynı geyik dönmüyor. Biz hangi başlıkların altında yazıp çizdiğimizi gayet iyi biliyoruz. Bu hususta merak etme hassasiyetimiz senden az değil çok şükür. Bizim atışmalarımızın geyik kısmına bugüne dek bir şey demeyip de şimdi kalkıp, elinde bir geyikölçercihazı varmışcasına geyik ölçerliğine soyunup da ültimatom vermeni sana yakıştıramadım. Ciddi adam bulmak muradına da benim geyiğimin bitmesiyle ulaşamazsın söyleyeyim. Ki burada bizi gayri ciddi göstermen de gözümüzden kaçmadı doğrusu. Merak etme Yunusum, biz nerede ciddi nerede gayri ciddi olacağımızı bilir ona göre konuşuruz. Adamına göre yani.. Hoş bu konularda beni birinin ikaz etmesi iktiza ederse o vakit yönetici kadromuz devreye girer zaten. Yani sana kalmaz bu bahis de.. Ciddi mevzularda kalem oynatacaksan sahne senin ve senin gibi düşünenlerin, görelim ciddiyet lakırdısının aslını astarını. Bir de, vebal mevzuu patlatmışsın ki beni hayretlere gark etti, onu da söyleyeyim. Yunusum, bu hususta kraldan çok kralcı olmana lüzum yok. Akl-ı selim sahibi herkes neyi okuyacağını, neyi okumayacağını bilir değil mi? Aksi halde akl-ı selimden bahsedemeyiz. Ben kimseyi zorla polemiğe de çekmiyorum, yazdığım yazıları okuması için alnına silah da dayamıyorum. Understand? Karışmayacağın mevzuları önceden kestirmen güzel. Bu da bir istidat, devam ettir gözüm.

     

    Anlıyorum ajanzadelerden mitajanı kardeşim haddini bil sus diyorsun susarız nasıl istersen. Yeterki isteyin Sahne sizin ne isterseniz yaparsınız hadsizlik , çapsızlık ve bunun gibi şeyler yaptığım için özür dilerim... Ben zannettim ki bir müslüman bir müslümanı uyarabilir..(hakaret olmadan) Bende geyik yapıyorum hemde sizden çok bunu göreme gibi bir sakatlığım var... Tez zamanda geçmesi temennisiyle... Kraldan çok kralcılığa gelince krallık rejimi mi kalmış ki kralcı olalım... hakçıyız o kadar işte... sözlerinden tek bir şey bile beni incitmemiştir... Müslümandan gelen her şey başımın üstünedir...vesselam


  12. Hatırlar mısınız sokak aralarındaki o koşturmacaları kale direklerinin kalecinin boyuna göre ayarlandığı ve golün sınırsız bir aşk ile kutlandığı o maçlar... 7 devre 15te biterdi... heyecan doruktaydı ama maç 90 dk değildi... Mesela bizim maçlarımızı yaptığımız sahada tarihi skorlarımız vardı 20-2 20-3 gibi takımın adı yıldız spor benim mevkiim kale... arkadaşların deyimiyle kaleci eldivenli çocuk... o günler unutulmaz... ya siz siz unuttunuz mu ?

    Sizdende hatıralarınızı alalım....Saygılarımla


  13. SENİN HİKAYEN

     

    Kalemi ben elime almadan başladı hikayen

    Küçük bir çocuktun , yalansız ve asi,

    İsyanın dünyaydı ve tüm hayata,

    Rüyaların vardı hayata dair,

    Kardan beyaz rüyalar ,

    İnsanların pisliklerine rağmen ,

    Masumca kurduğun rüyalar.

    Kimbilir neler vardı içinde ,

    Belki bir ev , birde çocuk,

    Hemde nur yüzlü elleri yumuk yumuk,

    Ufacık evinde kaynayan tencere,

    Bir kapı üçte pencere,

    Hayat bundan ibaretti,

    Gözündeki lüks sadece bu idi.

    Yılların ondan aldıklarına ,

    O imanıyla bakmakta.

    Her geçen günün ruhu

    Bıraktı gözlerine nemli buğu,

    Hayat senden tek isteğim.

    Bu yağmurlar sultanını koruman.

    Onun eline bir diken batsa,

    Benim yüreğime düşen ateşi duyman.

    Birgün gelecek yaşlılık çökecek bedene,

    O gün hasret ile dalacak gözler dalacak göklere,

    Sen çok uzaklarda yaşarken beni,

    Hatırlayacağını umarak yaşarım seni ,

    Dualar gökten yağmur gibi yağsın,

    O yağmurlar yağmur yüzlümü sarsın…

     

    (Bu şiirler birine yazılmış veyahut itlaf edilmiş değildir... Derin melankolimin sonucudur...)


  14. Hoplayı ver çekirge, zıplayı ver çekirge, benim canım çekirge, bıdı bıdı bıdı çekirge...

     

    Bana pire diyen pempe

    Saçların bitsiz değil mi

    Bitlerini çağıran cenge

    O yağlı saçların değil mi

     

    Ajan oğlan der mazallah

    Bitlerin bitlenir inşallah

    Çekirgeye bile eyvallah

    Pempen asıl mor değil mi

     

    mitajanı

    klasik pembegül ve ajan kapışması sürerken yeni kardeşimizin yeni şiirlerinin hayırlı olmasını temenni ediyorum... Yetenek var belli biraz ciddiyet , biraz üstadın şiirlerini incelerse ortaya tadından yenmez güzellikte eserler çıkar inşallah... Vesselam

×
×
  • Create New...