Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Toti-i Zari

Sivil
  • Content Count

    222
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by Toti-i Zari


  1. Hocam kendim bizatihi aruzla uğraşmaktayım Yahya Kemale laf edenler birkere aruzla sade şiir yazsınlarda görelim, bir çok yabancı kelime kullanırken dahi anam ağladı o kadar zor birşeyki Türkçeyle aruzlu yazmak ve mana derinliğini yakalamk Yahmya kemal nasıl olduysa Aruzla bu kadar sade yazabilmiş bu onun zekasını anlatan birşey olsa gerek aruzla bu sadelik koalysa yazın!Ayrıyetten anlatım bozukluğu olsa bile gibi sadece devrik cümle bunlar aruza uydurmak içindir o şekilde kolaysa siz uydurun bakalım aruza!


  2. Geçenlerde bir sûfî kardeşten 93 yılında Türkiyeye bir zâtı ziyârete gelen İmam-ı Rabbânî Kuddise Sirruh hazretlerinin torunlarından birinin fotoğrafını gördüm.Yaklaşık yarım saat etkisinden kurtulamadım yüzü kar beyazı ama öyle bir karbeyâzıki titredim yarım saat manevi bir hal içinde oldum,Allahım dedim İmam-ı Rabbani Kuddise Sirruh hazretleri ne büyük bir insanmış. Türkiyeye geldiğinde Allah(Celle Celâlüh) ve Muhammed(Sallallahu Teala Aleyhi ve Sellem) yazan bir takım bitkiler getirmiş ve Arş-ı Ala'da yazılı gördüğü salevâtı şerifeleri vermiş.Tek o değil hala Farûkî olan Müceddidîler bulunmakta Hindistan ve Pakistanda.

    Muhyiddin İbn Arabî Kuddise Sirruh hazretlerininse cifrî ve keşfî kerâmetleri hala devâm etmektedir.Bu konuda eskilerin sakladıkları kitapları vardır, şuan bir kaçı ortaya çıktı ve inanılmaz kerâmetleri keşfedildi.Meselâ tüm selefi-reformi gibi kişilerce uydurulduğu söylenen Şeceretün Numaniyye fi Devletil Usmaniyye isimili Osmanlı Devletinin kuruluşunu ve olacak olayları anlatan bir kitabı vardır.Halbuki bu kitap uydurma olsaydı Osmanlıdan kaç sene evvel yaşamış Talebesi Sadreddin El Konevi Kuddise Sirruh hazretleri bunu şerh etmezdi.Daha bunun gibi çok kerâmeti bulunmaktadır.Bir kitabında Osmanlının yıkılıcağı ve çakır gözlü birinin başa geçeceğini yazdığı söyleniyor ama ne kadar doğrudur bilmem.AMa bizzat bir kerâmetine bu fakirde şâhid oldu.Tasavvufî bir konuda bir ismin tecellisi konusunda bir kitabında birşey yazılıydı bu isim şunun üzerinden tecelli eder şeklinde.(Bildiğim halde söylemiyorum bu fakirde sır olarak kalsın)İmam-ı Rabbanî Kuddise Sirruh Pîri Muhammed Bakî Billah Kuddise Sirruha yazdığı bir mektununu okudum ve okuyunca şok oldum, Koca Pîr şu isim bende şu üzerinden tecelli ediyor efendim yazıyordu, tek tek tecelli esnansında neler olduğunuda yazıyordu ve bunu görünce Rabbime şükrettim bu 2 büyük Velînin Kuddise Sirrahuma Kabr-i Şeriflerinin resimlerini buraya koymayı uygun buldum.


  3. fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün

     

    İmam-ı Gazâlî Kuddise Sirruh Hazretlerine

     

    Şîdsin bir muhtefî cânım Gazalî cân şehim!

    Örmetk çün meh, sözün kâfî çevirsen her gehim!

     

    Seyf oldun düştü serler, şem'asın pervâneye

    Etmedin sen kenze şenn* râhın senin olsun rehim!

     

    *=Bu kelimeyi sözlükten buldum şaraba su katmak manasındaymış bende kenz hazine kelimesiyle kullanırsam örtülü bir şekilde İlâhî aşk hazinesi ma'nasına gelir hemde ilâhî aşk şarabı diye geçer ya edebiyatta öyle bir mana versin diye burda kullandım.


  4. gökan bey bende öyle intiba bıraktınız demek ki bende bu mesajı yazma gereği hissettim.size kızarak veya yargılayarak söylemiyorum. ama ne zaman sizin açtığınız bir konuya denk gelsem, ya kitabınızdan bahsediyorsunuz ya şiirlerinizden ya da... her seferinde "bakın bunu ben yaptım ,haa bu da benim"gibi mesajlar yolluyorsunuz.kendi adıma konuşuyorum üstadın şiirleri dururken başka şiir okuma gayreti içinde değilim.yahu hem mana hemde şekil yönünden insanı doyuran içinde ruh barındıran üstadın elmas gibi şiirleri dururken,sizin, O'nu model alarak ondan esinlenerek yazıp ve yazdıktan sonra o'na bir teşekkürü çok gören şiirlerinizi okumam!!lütfen kırılmayın ama gerçekleri söylüyorum."aa ne kadar güzel yazıyorsunuz"deyip arkanızdan başka şeyler söylemek bana göre değil.

     

    mesela benim işim şairlik veya edebiyat değil.beni bir programa çağırsalar çok farklı konular üzerinde konuşuruz muhtemelen ve kimse yadırgamaz.ama sizin işiniz şairlikse ve program şiir üzerine ise ve hatta üstadı örnek aldığınızı söyleyip yazıyorsanız ondan bahsetmemeniz onun değererini düşürmez,halbuki hedefinizi en tepe noktadan seçerseniz ve benim idolum bu derseniz sizin değeriniz yükselir.ama görüyorumki siz kendinize daha düşük hedefler seçmişsiniz.

     

     

     

     

    o kişinin sizin bu yazdığınızı okuduğundan eminim.benim burda isim vermem etik olmaz.ben sadece örnek verdim.ama o ismi çok merak ediyorsanız,ondan müsade aldıktan sonra size pm den söylerim.

    Hocam Gökhan Abimizin şiirleri Üstadın şiirlerine hiç benzememektedir, çünkü o şiirde Abdurrahim Karakoç Üstadın tarzında yazmaktadır.Dolayıyısıyla Üstad onun fikriyatta Üstadıdır.Şiirde değil.Bir kaç şiirini okusaydınız bunu anlardınız.Ayrıyetten Gökhan Abi değişik bir dönemde kitap çıkarmış içinde hiç zannetmesemde belki tanınmış olma arzusu var.Bende 3 senedir heceyle şiir yazmaktayım, ben daha çok halk ve tekke edebiyatı türünü uslup seçiyorum.


  5. Muhyiddin İbn Arabi Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz Hazretlerinin Şam'dadır.Vahdet-i Vucud ile ilgili yazılarını küfr olarak itham edenler tarafından yıkılıp çöplük yapılmış, ama cifrî bir keşfinde Sin Şın'a gelince Kabrim Meydana çıkar sözünü Yavuz Selim Han Rahımehullahu Teala Hazretleri Firasetler Selim Şama gelince demek olduğunu anlamış Şeyhulİslam İbn Kemâl Hazretleri Rahımehullahu Tealanın Fetvasıyla soruşturulup kabri bulunmuş üstüne çok güzel muhteşem bir Türbe yapılmıştır.Şam'da ziyâretgahtırlar.

    İmam-ı Rabbânî Muceddid-i Elf-i Sânî E'ş-Şeyh Ahmed bin AbdulEhad El-Fârûkî E's-Serhendî Kaddesellahu Teala Esrarahul Azîzul Fettâh hazretlerininse Hindistânın Serhend şehrindedir.Onu çok seven Afgan Şâhı tarafından çok san'at bir şekilde yapılmış, ayrıyetten bu Şahta Rahımehullahu Teala Hazretin Türbesinde Eşiyle berâber medfûndur.Kabrin Civârında Tasavvuf tarihinde Hazretin nesebi Ömerul Fâruk Radıyellahu Teala Anh'den geldiği için Fârûkî denilen Hazretin 21 oğlunun soyundan gelen zatlar mevcûttur.Nakşbendiyye Tarik-i Aliyyesinin Muceddidî kolu bu zatlar tarafından Hindistan ve Pâkistanda sürdürülmektedir.

    Bu İki büyüğümüzünde Himmetleri Dâim üzerimize olsun.....


  6. İki büyüğümüz.Tasavvuf tarihinde isimleri en çok anılan 2 isim.Biri Vahdet-i Vucûd ile ismi birleşmiş Vahdet-i Vücûd Meşrebinin en tanınan ve bu meşrebi düzenliyen ismi. Muhyiddin İbni Arabi Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz.Biriyse Hicri 2.binin Müceddidi Vahdet-i Şuhûd meşrebinin kurucusu büyük veli İmam-ı Rabbani Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz Hazretleri.Himmetleri Duaları Manevi yardımları ve Şefaatleri dâim üzerimize olsun İnşâAllah-u Tekaddes....

     

    İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Kuddise Sirruh Sanduka-i Şerifi

     

    imamirabbanihazretleri7.jpg

     

     

    Muhyiddin İbn Arabi Hazretlerinin Kuddise Sirruh Sanduka-i Şerifi

     

    alakbarmuhayyideenibnar.jpg

    1 fatiha 3 veya 11 ihlası şerife ve Salavat-ı Şerifeler okuyup Ruhlarına hediye edip iltica edelim İnşaAllahu Teala.


  7. Hocam yukarıda yazdığım İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Kuddise Sirruh Mektubatından bir Mektûbu okumadınız herhalde, o benden 1000 sene sonra çıkıcaktır buyuruyor.Ayrıyetten her zulum çağında Mehdi Aleyhirrahme beklenmiştir.Bediuzzemanın Rahımehullahu Teala bâtınî ilmlerden Cifr ilmiyle çıkarttıkları tahmin mahiyetinde diye zan ediyorum.Ayrıyetten bir sohbette dinlemişti Kıyamet tarihi dahi veren Veliler olmuş ama çıkmamış çünkü bunlara keşf denilir aynen vakide olabilir olmayadabilir.Keşf konusunu İmam-ı Rabbani Kuddise Sirruh hazretleri açıklıyor.


  8. arkadaşım asıl o cemaatte öyle çeyrek tesettürlüler yoktur deve hörgücü şeklinde baışını bağlayan vr o cemaatden oolmayan bir sürü arkadaşım var

    Burada Bediuzzeman ve onun yolundan giden Hakiki Nur Cemaatini kasdetmedim, ayrıyetten Hadis-i Şerife direk şuandaki örtü şekli diye mana vermiyelim çünkü eğer öyle değilse bizi küfre kadar götürür sadece yanlış tesettürü bildirmek için yazdım ben onu.


  9. Evet ne garibtir ki Hadis-i Şeriflerle yerilmiş halkımızında argo bir atasözüyle durumlarını izhar ettiği çeyrek tesettürlüler sadece ve sadece o cemaatte mevcuttur, diğerlerinin hiçbirinde rastlanmamıştır(rastladım diyen varsa kendime tokat atıcağım)

    Bir Hadis-i Şerif:

    Ümmetimin Son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacaktır bunların başlarının üstü deva hörgücü gibi bulunacaktır Onlar cennete giremez Cennetin kokusunu bile alamazlar.(Ahmed bin Hanbel-Üsne ve Taberânî)

    Burda Efendimiz ALeyhisselam kimi kasdediyor bilmiyorum ama deve hörgücü ifadesini dikkatlice incelemenizi tavsiye ederim.


  10. Aşık Kuloğlanın Notu:Görüldüğü gibi Hazret-i Pîr Kuddise Sirruh kendinden bin sene sonra bildidiriyor.Bazı İmam-ı Rabbanî Kuddise Sirruh Hazretlerine inanan ama kehanetçiliğe bulaşmış kimseler bunu Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâmdan 1000 sene sonra gelicek dedi diyorlar ama kendinden bin sene sonra olduğu hem açık hemde Efendimizden Aleyhi ve Alihisselam bin sene sonra bu zat gelmiştir yani yuvarlak olarak 600 sene vardır İmam-ı Rabbani Kuddise Sirruh hazretlerinin keşfince....

     

    İmam-ı Rabbani hazretleri, 209. mektupta buyuruyor ki:

    İsa aleyhisselam gökten inerek, ahir zaman Peygamberinin dinine uyunca, Onun hakikati, kendi makamından yükselerek, Ona uyduğu için, hakikat-i Muhammedinin makamına gelir. Onun dinini kuvvetlendirir. Bunun içindir ki, eski dinlerde, ülülazm Peygamberin vefatından sonra bin sene içinde, yeni bir Peygamber gönderilirdi. Bunlarla, o Peygamberin dini kuvvetlendirilirdi. Onun dininin zamanı bitince, başka bir ülülazm Peygamber ile yeni bir din gönderildi. Muhammed aleyhisselam, Peygamberlerin sonuncusu olduğu için ve Onun dini hiç değiştirilemeyeceği için, Onun ümmetinin âlimleri, Peygamberler gibi oldu. İslamiyet'i kuvvetlendirmek işi bunlara yaptırıldı. Bunlardan başka, ülülazm bir Peygamber de, Onun dinine sokuldu. Onun dinini kuvvetlendirmek işi buna da verildi.

     

    Resulullahın vefatından bin sene geçtikten sonra, ümmetinden gönderilen âlimlerin sayısı az ise de, bu İslamiyet'i tam kuvvetlendirmeleri için, çok yüksek olacaklardır. Resulullah aleyhissalatü vesselam, Hazret-i Mehdi’nin teşrif edeceğini haber vermiştir. Bin sene sonra gelecektir. İsa aleyhisselamda, bin sene sonra, gökten inecektir. Bin sene sonra gelen Evliyanın yükseklikleri, Eshabı kiramın yüksekliklerine benzemektedir. Her ne kadar, Peygamberlerden sonra, en üstün Eshabı kiram ise de, sonra gelenler, bunlara çok benzedikleri için, hangilerinin daha üstün oldukları anlaşılamaz gibi olmuştur. Belki de bunun içindir ki, Resulullah, (Öncekiler mi daha üstündür, yoksa sonrakiler mi? Bilinemez) buyurdu. Yoksa (Öncekiler mi daha üstündür, yoksa sonrakiler mi? Bilmem) buyurmadı; çünkü hangilerinin daha üstün olduğunu biliyordu. Bunun için, (En üstün olanlar, benim zamanımda bulunan Müslümanlardır) buyurmuştu; fakat çok benzedikleri için, şüphe hâsıl olduğundan (Bilinemez) buyurdu. (Mektubat Tercümesi)


  11. Aşık Kuloğlanın notu 2:Ayrıyetten Muhyiddin İbn Arabi Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz hazretlerinin Durr-i Meknûn İsimli Risalesinde çok genişçe bu olağan üstü alametler anlatılmaktadır(Kendi yorumları var ama hiçbiri te'vil değil o zaman ne kadar akılcılık olmasına rağmen bu büyük alim görüldüğü gibi te'vil hastalığına bulaşmamış) Ama yine diyorum Gavs-ı Azam Kaddesellahu Teala Esrarahul Azizin vekili İmam-ı Rabbani hazretleri Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz Mehdi benden 1000 sene sonra gelicek buyuruyor.Her cemaatin Mektubat tercümelerinde bunu bulabilirsiniz.O yüzden Harun Yahya ve birkaç Kehanetçi Nûrcuya takılmayalım.


  12. Aşık Kuloğlanın notu:Kardeş ne yazıkki imanda azalma ve mutasavvıf müslimlerin azalması yüzünden müslümanlarda mucize, keramet gibi olağan üstü vak'alara tevil alışkanlığı doğdu.Sebebi bu fakirce Akılcılık, ve Manevi şeylere inançta zayıflık, ne yazıkki bazı alimlerde bunu yapmışlar, ama ehl-i sünnet alimleri bunu yasak etmiştir.

     

     

    Kıyamet alametlerinin tevili

     

     

    Sual: Bazı kimseler, hadislerle bildirilen, güneşin batıdan doğmasını, Dabbe-tül-arz denilen hayvanın, çıkıp elindeki mühürle, bu Müslüman, bu kâfir diye mühürlemesini, Hazret-i Mehdi’nin, Hazret-i İsa’nın ve Deccal’ın gelmesini tevil ediyorlar. (Bu kadar açık şeyler, harikulade haller, imtihana aykırıdır. O zaman herkes Müslüman olur) diyorlar. Hiçbir İslam âlimi, kıyametin büyük alametlerini böyle tevil etmediğine göre, bunların tevilleri yersiz değil midir?

    CEVAP

    Elbette yersizdir. Mucize ve keramet, harikulade bir haldir. Peygamber efendimizin bin kadar mucizesi görülmüştür; ama yine de, Ebu Cehil gibiler inanmamıştır. İsa aleyhisselamın da, birçok mucizesi olmuştur. Körleri iyi etmesi, ölüleri diriltmesi gibi mucizeleri görüldüğü halde, 12 kişiden başka, iman eden olmamıştır. Bu 12 kişi de, mucize gördükleri için değil, Peygamber olduğuna inandıkları için, iman etmişlerdir.

     

    Evliya-i kiramdan da, binlerce kerametler zuhur etmiştir. Bunları gören gayrimüslimlerden, iman etmeyen çoktur. Demek ki, mucize ve keramet gibi olaylar, imtihanı bozmuyor. Üstelik kıyamet alametleri görülünce iman edin denmiyor ki, aksine imtihan müddetinin bittiği, bundan sonra imanın kabul edilmeyeceği bildiriliyor.

     

    Zaten, kıyametin büyük alametleri görüldükten sonra iman etseler de, imanları kabul edilmeyecektir. Yani bunları tevil etmek çok yersizdir. İmtihan bittikten sonra, doğru cevapları açıklamak niye imtihana aykırı olsun ki?

     

    Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

    (Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış olana, [o günkü] imanı fayda vermez.) [Enam 158]

     

    Âyet-i kerimede bildirilen alametlerden üçünü, Peygamber efendimiz şöyle açıklıyor:

    (Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman ederse de, imanı fayda vermez.) [buhari, Müslim]

     

    (Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır kazanmamış olana, imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Tirmizi]

     

    Tevil edenlerin maksadı, güneşin batıdan doğması, Deccal’ın ve Dabbe’nin çıkması değildir. Maksat, Hazret-i Mehdi’nin ve Hazret-i İsa’nın gelmesini inkâr etmektir. Kendilerinin ileri sürdüğü kimselere Mehdi demektir. Böyle tevil etmeyince, kendi adamlarının Mehdi olduğuna başkalarını inandıramayacakları için, bu yola sapmışlardır.

     

    Yanlış teviller

    Sual: Kıyametin büyük alametlerinden olan güneşin batıdan doğmasını, İslamiyet’in batıdan yayılacağı, Dabbet-ül-arzın ise, Aids hastalığının virüsü olduğu şeklinde tevil caiz midir?

    CEVAP

    Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

    (Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış olana, [o günkü] imanı fayda vermez.) [Enam 158]

     

    Bir hadis-i şerifte, bazı alametlerden üçü şöyle açıklanmaktadır:

    (Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır kazanmamış olana, imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Tirmizi]

     

    Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki:

    (Şu alametler çıkmadan kıyamet kopmaz: Güneş batıdan doğar, üç yer batar, İsa iner, Duman, Dabbet-ül-arz, Deccal, Yecüc Mecüc ve Aden’den bir ateş çıkar.) [Müslim]

     

    Konumuzla ilgili bir hadis-i şerifin meali şöyle:

    (Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman ederse de fayda vermez.) [buhari, Müslim]

     

    Avrupa Müslüman olunca, iman fayda vermez mi? Güneşin batıdan doğması aklen de, ilmen de mümkündür. Tevile ihtiyaç yoktur. Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarır. Başka yörüngeye girer. Dönüşü değişince, güneş batıdan doğmuş olarak görülür.

     

    Aids hastalığına da, Kur'an-ı kerimde bildirilen hayvan olduğunu söylemek yanlıştır. Dabbet-ül-arzın, aynı zamanda konuşan bir hayvan olduğu âyet-i kerimede bildirilmektedir:

    (O söz başlarına geldiği zaman, [Kıyamet alametleri zuhur edince], onlara yerden bir hayvan çıkarırız, bu hayvan, onlara, insanların âyetlerimize kesin bir iman etmemiş olduklarını söyler.) [Neml 82, Tefsir-i Kurtubi]

     

    Bu hayvanın konuşması aklen de caizdir; çünkü Allahü teâlâ hayvana konuşma sıfatı vermeye kadirdir. (Sevab-ül kelam fi akaid-il İslam)

     

    Dabbet-ül-arz hakkında birçok hadis-i şerif vardır. (Feraid-ül fevaid), (Muhtasar-ı Tezkire-i Kurtubi), (Megaribüz zaman) ve (El kavlül muhtasar fi alamatil Mehdil muntazar) isimli kitaplardaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:

     

    (Dabbet-ül arzın deve ayağı gibi dört ayağı ve kuş gibi kanatları vardır. Başı öküz başına, kulağı fil kulağına, kuyruğu ise, koç kuyruğuna benzer.)

     

    (Dabbet-ül arz, asa-i Musa ile mümine dokunur, alnına “Cennetlik” yazılır, yüzü nurlanır. Kâfire, mührü Süleymanı vurur, “Cehennemlik” yazılır, yüzü simsiyah olur.)

     

    (İnsanlar, bu hayvandan kaçarlar. Kimi ondan korkarak namaza durur. Hayvan bunun yanına gelir, “Ey kişi şimdi mi namaz kılıyorsun” diyerek yüzünü damgalar. Böylece müminler kâfirlerden ayırt edilerek tanınır.)

     

    Güneşin batıdan doğması

    Sual: Hadis-i şerifte bildirilen kıyametin büyük alametlerinden birisi de Güneşin Batı’dan doğmasıdır. O zaman tevbe kapısı da kapanıyor. Bugün bilim adamlarına göre Güneş’in batıdan doğabilmesi için dünyanın bir an için durması, sonra da ters yönde dönmeye başlaması gerekiyor ve bu da fiziken imkânsız bir olay. Buna göre Güneşin Batı’dan doğması, Batı'da bulunan Avrupa’nın Müslüman olması demek değil midir?

    CEVAP

    Kesinlikle değildir. Allah için imkânsız diye bir şey olur mu? Bunu yapacak olan Allahü teâlâdır. Allah yapamaz denir mi hiç? Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarıp başka yörüngeye sokamaz mı? Dönüşü değişince, Güneş batıdan doğmuş olarak görülür.

     

    Peygamber efendimiz, o hadis-i şerifi Arabistan’da söylemiştir. Arabistan’a göre, Batı, Avrupa değildir, Afrika’dır. Afrika Müslüman olacak dense, biraz daha az yanlış olur. Türkiye’ye göre Avrupa Batı’dadır. Asya’ya göre de Türkiye Batı’dadır. Her ülkenin batısında başka bir ülke vardır. Batı’nın Müslüman olması demek, bütün dünyanın Müslüman olması demektir; çünkü batıda olmayan tek ülke yoktur. Dünya yuvarlaktır. Bu tevilin ne kadar mantıksız olduğu meydanda değil mi?

     

    Hadis-i şerifte, (Güneş Batı’dan doğunca tevbe kapısı kapanır, iman edenin imanı fayda vermez) buyuruluyor. Şimdi, yukarıdaki saçma tevile göre, Afrika veya Avrupa yahut bütün dünya Müslüman olunca, tevbe kapısı niye kapansın ki? Tevbe kapısı kapalı, iman edene imanı fayda vermiyor, bunlar nasıl Müslüman olacak? Öyle ya ötekine tevil bulan buna da bir kulp takar. Peygamber efendimizin hadisleri bulmaca bilmece gibi değildir. Müteşabih olanlar hariç, hepsi anlatıldığı gibidir, (Ben elma dersem, sen muz anla) cinsinden değildir.


  13. Erenler İmam-ı Rabbani Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz Hazretleri Mektûbat-ı Şerifesinden Hz.Mehdinin Aleyhirrıdvan kendinden 1000 sene sonra çıkacağını bildiriyor.İkinci olarakta tüm ehl-i sünnet alimleri kıyamet alametlerinin te'vilinin yasak olduğunu onların olduğu gibi kabul edileceğini bildiriyorlar.İsteyenler inceleyebilirler.


  14. Ahi Yûnus Emre Kuddise Sirruh konusu karışık çünki Hece ölçüsü ile yazmış, yani hece şairi.Aynı isimde Divan şairi olmaz Divan Şairlerinin her şiiri kaydedilip bir kitapta toplanır, çünkü aruzla şiir tam şiir sayılıyordu o zamanlar.Hece ile iritcali söylenirdi, o yüzden şiirden ziyade bir nevi manzum arz-ı hal ayılıyordu hece.Ve hece geleneğinde aynı Mahlası kullanmak çok yaygın.O kadar çok Yunus mahlaslı tekke şairi daha doğrusu o zamanın şiir anlayışıyla bakarsak arz-ı halicisi çıkmışki.Emrem Yunus,Aşık Yunus,Derviş Yunus, Miskin Yunus,Yunus Emre uzayıp gidiyor.Kimi Halveti Kimi bayrami Kimi Celveti uzuyor liste.Ama Hoca Efendinin Rahimehullah-u Teala tesbitincede Yunus Emre yani Horasan ehli bir Mutasavvıf Tapduk Babanın Kuddise Sirruh talebesinde o dediğin uslub var.Ayan beyan aşk, zaten o devirde vardı böyle bir uslub Osmanlının orta edvrelerinde sadece Hamzavi Melamilerinde bulabilirsin.Mesela Yunus zamanı ve Osmanlının ilk asrı haricinde Şathiyye yazanlar sadece ve sadece Bektaşilerdir, ondan önce vardı ama.


  15. Kur’an-ı kerimi nasıl anlarız

     

     

    Sual: Kur’an-ı kerimi anlamak için ne yapmalıyız?

    CEVAP

    Kur’an-ı kerimin hakiki manasını anlamak isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalı. Bu kitapların hepsi, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.

     

    Kur’an-ı kerim hiçbir dile tercüme edilemez. Herhangi bir şiirin bile, tam tercümesine imkan yoktur. Ancak izah edilebilir. Kur’an-ı kerimin manası tercümeden anlaşılmaz. Bir âyetin manasını anlamak demek, Allahü teâlânın, bu âyette ne demek istediğini anlamak demektir. Bu âyetin herhangi bir tercümesini okuyan, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin anlamış olduğunu öğrenir. Hiçbir Kur’an tercümesinden din öğrenilemez. Dinini öğrenmesi için bir kimsenin eline, en uygun tercümeyi vermek, okyanus ortasında bulunan insana bir tahta parçası vermekten daha kötüdür. Çünkü bu tahta parçası ile insan sahile çıkabilir, çıkamazsa ölür ve imanlı ise Cennete gider. Fakat tercümeden din öğrenmeye kalkışan, imanını kaybedebilir. Yahut denizde yüzenleri görüp de, (Yüzmek kolay, herkes yüzebilir) sanarak yüzme bilmeyen bir genci, okyanusun ortasına atmak, Kur’ana mana vermek yanında çok hafif kalır. Çünkü yüzme bilmeyen boğulur; fakat Kur’an-ı kerime yanlış mana veren, küfre düşüp Cehenneme gider.

     

    Zaten, bizim gibilerin, dini öğrenmek için, tefsir ve hadis okuması uygun değildir. Çünkü Kur’an ve hadisi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Bu inceliği iyi bildiği için, Hazret-i Ebu Bekir, (Kur’anı kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler) buyurdu. (Şir’a)

     

    Muteber tefsir kitaplarını da anlayabilmek için, yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Tefsir ilmini bilmeyenin hadis ve tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının, kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Halbuki, bu hastanın, önce perhiz yapması, sonra, kuvvetli yemesi gerekir. Ana ilimleri okumayan, din öğrenmek için, Kur’an tercümesi, tefsir, hadis okumaya kalkışırsa, bunları yanlış anlayarak, dini, imanı da kaybeder. Muteber tefsirler bile, ehlinden başkasına zararlı olur.

     

    Kur’an-ı kerimi anlamak için Resulullahın açıklamalarını bilmek gerekir. Sünneti de anlamak için Eshab-ı kiramın ve âlimlerin açıklamalarını bilmek gerekir.

     

    Piyasadaki Türkçe tefsirlerde, şahsi düşünceler vardır. Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, zındıkların, bid’at sahiplerinin, Kur’an-ı kerimin manasını bozmak için yaptıkları tefsirler, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, birtakım şüpheler, itirazlar hasıl olur.

    Kur’anın hakiki tefsirini yapan, doğru manasını veren, ancak onun muhatabı olan Muhammed aleyhisselam ve Onun hadis-i şerifleridir. Bu hadis-i şerifleri de, ancak Eshab-ı kiram ve müctehid imamlar anlayabilmiş, Müslümanlar da bu âlimlerin anladıklarına uymuştur. Şu halde, Kur’andan ve hadisten ve bunların tercümelerinden din öğrenmek mümkün olmaz. Her Müslüman, dinini, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından hazırlanan ilmihallerden öğrenmelidir.

     

    Bazı sapıklar, “Anlamadan Kur’an okumanın faydası olmaz, mealini okumalı” diyorlar. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: (İmam-ı Ahmed bin Hanbel, Allahü teâlânın, (Anlayarak da, anlamayarak da Kur’an okuyan benim rızama kavuşur) buyurduğunu bildirdi.) [İhya]

     

    Fıkıh ilmi

    Sual: Fıkıh öğrenmek, Kur’an meali öğrenmekten daha sevab mı olur?

    CEVAP

    Fıkıh hayatın can damarıdır. Müslümanın fıkıhsız hayatı olmaz. İmam-ı a’zam hazretleri fıkıh için (lehine ve aleyhine olanı bilmektir) diyor. Kârını zararını bilmeden iş yapana deli denir. Dinde de kârını zararını bilmemek felakettir. Fıkıh bilmeden ibadet yapılamaz, iman da korunamaz.

     

    Piyasadaki mealler birbirini tutmaz. En doğru olan mealden bile fıkıh öğrenilmez. Mesela Kur’an-ı kerimde (Namaz kılın) buyurulur, ama, nasıl namaz kılınacağı, namazın farzları, namazı bozanlar gibi hususları Kur’an-ı kerimde bulamayız. Kur’an-ı kerimi Peygamber efendimiz, hadis-i şerifler ile açıklamıştır. Hadis-i şerifleri de İslam alimleri açıklamıştır. Bunun için Kur'an-ı kerimin hakiki manasını anlamak, öğrenmek isteyen bir kimse de, meal değil, İslam âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır. Bu kitapların hepsi, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:

    Bize, tefsir kitaplarına göre amel etmek emredilmedi. Fıkıh kitaplarına tâbi olmamız emredildi. (Berika)


  16. Birleştirici olmalı

    Genelde hiç kimse, bilmediği konularda, uzmanlık alanın dışında konuşmaz. Eğer konu din ise, bilen bilmeyen herkes, fikir yürütür, “Bence böyle olmalı” der. Dini eleştirenlere bakın, dinden hiç haberi yoktur. Kulaktan duyma bilgilerle dine saldırırlar.

     

    Din cahili bazı yazarlar fırsat buldukça dine saldırıyorlar. Bölücülük yapıyorlar. Müslümana gerici diyorlar. Gerici demek bölücülüktür. Nedir bu gericilik? Saldırının şiddetini çoğaltmak için, köktendinci, fundemantalist gibi yaftalarla halkımızı bölmeye çalışıyorlar. Din cahili bu yazarlardan biri, (Köktendinciler, Kur’anı anlamak istemezler, Kur’andaki bir âyeti hatmetmeye [ezberlemeye] çalışırlar) diyor. Cahil yazar, hatmetmeyi ezberlemek sanıyor.

     

    Acaba köktendinci, doğuştan müslüman mı demektir? Niye böyle hiç kimsenin tam anlamadığı kelimelerle bölücülük yapıyorlar? (Gericiler Kur’anı anlamak istemezler. Kur’anın anlaşılmasının önüne konan ketler yüzyıllardır devam ediyor) diyor. İstemeyen gericiler kimmiş? Niye istemiyorlarmış? Kur’an anlaşılırsa onların ne zararı olurmuş? Şimdi piyasada belki de yüzü aşkın Kur’an tercümesi var. Bu tercümelerle Kur’an anlaşıldı ise, müslümanların bildirdiğinden farklı ne var imiş? Âlimler neyi gizlemiş? Böyle bir şey olmadığına göre, ne diye halkımızın huzuru bozulmaya çalışılıyor?

     

    Kur’an tercümelerinden dinin hükümlerinin hepsi anlaşılır mı? Dini bilmeyenler veya din düşmanları, (Kur’anı herkes anlar, hadislere ve âlimlerin açıklamalarına ihtiyaç yoktur) diyorlar. Bilindiği gibi, Anayasa’yı insanlar yazmıştır. Anayasayı okuyan bir kimse, orada aradığı her hükmü, her kanunu bulabilir mi? Sonra insanların yazdığı bu Anayasayı bile okuyanlar, farklı yorumlar getiriyorlar. Meclis Anayasaya uygun sanarak bir kanun yapıyor, Anayasa mahkemesi bu kanunu Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozuyor. Bir uygulama için bakanın biri, bu anayasaya uygundur derken, öteki bakan anayasaya aykırıdır diyebiliyor. Demek ki, insanların yaptığı bir Anayasa bile herkes tarafından aynı anlaşılmadığına göre Kur’an, o kadar basit bir kitap mı da herkes hemen anlasın?

     

    Hırsızlık, adam öldürmek, gasp, zina ve diğer suçların cezaları Anayasada açıkça bildirilmez. Bunlar Kanunlarla anlaşılır. Hatta kanunları da herkes kolayca anlayamaz. Kanunların iyi anlaşılması için, tüzükler, yönetmelikler çıkarılır.

     

    Bir kimsenin, Kur’andan dinimizin hükümlerinin hepsini öğrenmesi mümkün değildir. En başta namaz nasıl kılınır? Kaç rekat kılınır? Namazda neler okunur? Yanılmalar için neler yapılır? Namazı bozan şeyler nelerdir? Namazın farzları, vacibleri, mekruhları, sünnetleri nelerdir? Abdesti bozan şeyler nelerdir? Orucun farzları nelerdir? Niyetsiz oruç tutulur mu, tutulmaz mı? Niyet ne zamana kadar geçerlidir? Orucu bozan şeyler nelerdir? Zekatın farzları nelerdir? Zenginliğin ölçüsü nedir? Ne kadar malı, parası olanın zekat vermesi gerekir? Hac ve diğer ibadetlerde de durum aynıdır. Bütün bunları açık olarak Kur’an-ı kerimde bulamayız. Yalnız Kur’an diyenlerin art niyetleri böylece meydana çıkıyor. İbadetlerdeki, farzları, vacibleri, sünnetleri, mekruhları ancak Peygamber efendimizin sözlerinden öğreniriz. Kur’an-ı kerimde defalarca, (Allah’a ve Resülüne uyun) buyuruluyor. Kur’anın bir kısmına inanıp da bir kısmına inanmayanlara sözümüz yoktur.


  17. Siz hiç düşünmez misiniz?

    Sual: Kur’an-ı kerimde, birçok yerde (Akıl etmez misiniz) ifadesi geçmektedir. Bid’at ehli ile felsefeciler, bu âyetleri istismar edip, (Allah akıl edin, düşünün, derken, bizi düşünmekten, akıl etmekten, akılla Kur’anı anlamaktan, dini hükümler çıkarmaktan bizi kimse alıkoyamaz) diyorlar.

    Bu âyetlerde, akıl edin de dini hüküm mü çıkarın deniyor?

    CEVAP

    Akıl etmekle ilgili âyetlerin hiç birinde, (Kur’anı anlamak veya dini hüküm çıkarmak için akıl edin diye bir ifade yoktur.

     

    Birkaç örnek:

    (Ey kavmim, buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ücretim beni yaratana aittir. Akıl etmez misiniz?) [Hud 51]

    Resulullah efendimiz, dini bildirirken ücret istemiyor, makam ve padişahlık istemiyor. Benim bu işte dünyalık bir menfaatim yok. Ben sırf Allah rızası için yapıyorum. Bu kadarını da akıl etmiyor musunuz, düşünmüyor musunuz diyor. Akıl etmek, akıl ile hüküm çıkarmak demek değildir.

     

    (Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da Onun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.) [Nahl 12]

    Gecenin gündüzün gelişinde, ayın güneşin insanlara sağladığı faydalarda, yıldızların Allah’ın emri ile var oldukları, hareket ettikleri konusunda akıl eden, düşünebilen kimseler için alınacak ibret dersleri vardır deniyor. Yoksa aklını kullan da dini hüküm çıkar denmiyor.

     

    (İbrahim: “Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar veremeyen putlara niçin taparsınız? Size de, taptıklarınıza da yazıklar olsun! Akıl etmiyor musunuz?” dedi.) [Enbiya 66-7]

    Ellerinizle yaptığınız putların size bir fayda ve zarar vermediği meydanda iken, onlara tapmanın vereceği zararı akıl etmiyor musunuz deniyor. Yoksa aklını kullan da dini hükümler çıkar denmiyor.

     

    (Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha iyi ve devamlıdır. Akıl etmez misiniz?) [Kasas 60]

    Dünya hayatındaki şeyler ne kadar kıymetli olursa olsun, hepsi bir gün yok olacak, ama ahirette verilecek olanlar ise devamlıdır. Bunu düşünemiyor musunuz deniyor. Yoksa akıl edin de akıl ile hüküm çıkarın denmiyor.

     

    (Kur’anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?) [Kamer 17]

    Kur’anı ezberlemek için kolaylaştırdık. O halde onun öğütlerini dinleyen, onu ezberleyen yok mu? (Celaleyn)

     

    (Akıl edesiniz diye Kur’anı Arapça okunan bir Kitap kıldık.) [Zuhruf 2-3]

    Kur’an-ı kerimi herhangi bir dil ile değil, en geniş, en açık, en ahenkli olan Arapça olarak indirdik. Eğer iyi düşünürseniz, bu Kitabın ulviyetini, kendisinin bir şaheser, sözlerinin, bütün insanlığa hitap ettiğini görür, müslüman olmayı en büyük bir vazife, en yüksek bir saadet telakki edersiniz. Ey Araplar, Kur’an-ı kerim, sizin dilinizle indi. Edebiyatçıların, şairlerin sözlerine benzemediğini gördünüz. Bunun insan sözü olmadığını, İlahi bir kelam olduğunu düşünürseniz, anlarsınız. Demek ki âyetteki anlamak, bunun ilahi kelam olduğunu anlamaktır. Yoksa ahkamını anlamak değildir. Eğer öyle olsaydı, (Ey Resulüm, Kur’an-ı kerimi insanlara açıkla) buyurulmazdı. (Nahl 44)

     

    Bazıları da, (insanın namazda okuduğunu anlaması gerekir, onun için Kur’anın tercümesini okumalı) diyorlar. Böyle demek, ibadetlerin ne demek olduğunu bilmemektir. Çünkü, namazı, insanın kendisi tertip etmedi. Her ibadetin nasıl yapılacağını Allahü teâlâ Resulüne bildirdi. O da, bunları öğrendiği gibi Eshabına bildirdi. Din imamlarımız bunların hepsini Eshab-ı kiramdan öğrenerek bildiriyorlar ki: Namazda okunacak Kur’anın, Allah kelamı olması gerekir. Tercümeleri Allah kelamı olmaz. Namaz dışında her Müslüman, kendi dili ile de, dua edebilir. (Fetava-i fıkhiyye)

     

    Akla olan ihtiyaç

    Sual: Dini anlayabilmek için, başkalarının (Peygamberin, sahabenin ve âlimlerin) aklı /gözü /kabulü ile değil, kendi aklımızla idrake çalışmalıyız. Allah her kula iyiyi kötüden seçip ayırt edebilme yetisi (furkan) vermiştir. Bu yetiyi kullanmayıp Peygamber, sahabe ve âlimlerin aklı ölçü olmamalıdır. Allah aklını kullanmayanları kötülemiyor mu?

    CEVAP

    Bu ne kadar yanlış bir görüş. Resulullahı ve âlimleri ölçü almamak Kur’an-ı kerimi kabul etmemek demektir. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

    (Anlaşamadığınız bir işin hükmünü Allah’a [Kur'ana] ve Resulüne [sünnete] arz edin!) [Nisa 59] {Âlimlerin sünnete bakması ayıplanacak şey mi? Allah’ın emri değil mi?]

     

    (Bunun hükmünü Resule ve ülül-emre [âlime] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83] {Ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Resulullah da (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)}

     

    (Bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43] {Demek ki herkes Kur’an-ı kerimi anlayamıyor, ancak âlimler anlıyor. Âlimleri rehber edinmek niye ayıplanıyor ki?}

     

    (Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) [Nahl 43] {Bilmeyenin âlimlere sorması Allah’ın emridir.}

     

    (Allah’tan en çok korkan ancak âlimlerdir.) [Fatır 28] {Çünkü âlim, Allahü teâlâyı en iyi tanıyor ki, ondan korkuyor. Allah’tan korkmak büyük mertebedir. Resulullah efendimiz, (Allah’tan en çok ben korkarım) buyurdu. (Buhari) Bu âyet ile bu hadis-i şerif âlimin değerinin ne kadar yüce olduğunu göstermektedir.}

     

    (Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?) [Zümer 9] {Demek ki akıl herkeste ölçü olmuyor, bilen de bilmeyen de var. Resulullahın ve âlimlerin yanında kendi aklımızın ne önemi var? Öyle olsa idi akıl sayısı kadar din olurdu. Nitekim aklına göre Kur’anı yorumlamaya çalışanlar, sayısız grup ve fırkanın meydana çıkmasına sebep olmuşlardır. Âlimlere uyan, bilenlere soran aklını kullanmış olur. Yüzme bilmeden, herkes yüzüyor, onlar da insan diyerek deryanın ortasına atlayan kimse, çok geçmeden boğulur. Herkes haddini bilmelidir.}

     

    Hangi şeyin hak, hangi şeyin bâtıl, hangi şeyin iyi, hangisinin kötü olduğu da ancak, dinin bildirmesiyle anlaşılır. İnsanların iyi veya kötü demesiyle, bir şey iyi veya kötü olmaz. Çünkü birisine göre iyi olan bir şey, diğerine göre kötüdür. Mesela evlilikte nikah, Müslümanlara göre, lüzumlu ve iyi ise de, bazı ateistlere göre saçmadır! Bu bakımdan akıllı kimdir? Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (Akıllı olan, Allah’a ve Resulüne inanıp ibadetlerini yapar.) [İbni Muhber]

     

    (Akıllı, Allah’tan en çok korkan, Onun emirlerine en güzel uyandır.) [İbni Muhber]

     

    (Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir.) [Tirmizi]

     

    (Allah indinde en kıymetliniz, akılca en üstün olanınızdır.) [İ. Gazali]

     

    Akıl bir ölçü aletidir. Allahü teâlâya ait bilgilerde ölçü olmaz. Akıl, insandan insana değiştiği için, bazı insanlar dünya işlerinde isabet ettiği halde, bazıları yanılabilir.

     

    Aklın belli bir sahası vardır. Bunun dışındakileri ölçmeye, anlamaya gücü yetmez. Akıl insanlar arasında eşit olarak bulunmaz. En yüksek akıl ile en aşağı akıl arasında binlerce dereceleri vardır. Şu halde “Aklın yolu birdir” demek çok yanlıştır. Her işte ve hele dini işlerde akla güvenilemez. Din işleri, akıl üzerine kurulamaz. Çünkü akıl, bir kararda kalmaz. En akıllı denilen kimse, din işlerinde değil, uzman olduğu dünya işlerinde bile, çok hata eder. Çok yanılan bir akla nasıl güvenilebilir?

     

    Akledesiniz diye

    Sual: Bekara, 63,242, Nisa 82, Kehf 54, Zuhruf 3. âyetleri düşünen kimselerin Kur’anı anlayacaklarını açıkça bildirmiyor mu?

    CEVAP

    Bildirilen âyetlere bakalım:

     

    (Akıl edesiniz diye, onu Arapça bir Kur’an yaptık.) [Zuhruf 3]

    Burada vurgulanması, düşünülmesi gereken şey, Kur’an niye Arapça indi? Arapçanın diğer dillere göre bir özelliği vardır. Maksadı en iyi şekilde anlatabilen bir dildir.

    Bu âyetin tefsiri şöyledir:

    Kur’an-ı kerimi herhangi bir dil ile değil, en geniş, en açık, en ahenkli olan Arapça olarak indirdik. Eğer iyi düşünürseniz, bu Kitabın ulviyetini, kendisinin bir şaheser, sözlerinin, bütün insanlığa hitap ettiğini görür, Müslüman olmayı en büyük bir vazife, en yüksek bir saadet telakki edersiniz. Ey Araplar, Kur’an-ı kerim, sizin dilinizle indi. Edebiyatçıların, şairlerin sözlerine benzemediğini gördünüz. Bunun insan sözü olmadığını, İlâhi bir kelam olduğunu düşünürseniz, anlarsınız.

     

    Demek ki âyetteki akletmek, bunun ilâhi kelam olduğunu anlamaktır. Yoksa ahkamını anlamak değildir. Ahkamını herkesin anlaması mümkün değildir. Eğer öyle olsaydı, (Ey Resulüm, Kur’an-ı kerimi insanlara açıkla) buyurulmazdı. (Nahl 44)

     

    (Hani [Tevrat ile amel edeceğinize dair] sizden sağlam söz almıştık; Tur dağını da, üstünüze kaldırıp, "Size verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın, içindekilerden gafil olmayın, onları hatırlayın” demiştik.) [bekara 63]

     

    (Akledesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.) [bekara 242]

     

    Bundan önceki âyetlere bakıyoruz. Evlenme, boşanma ile ilgili bilgiler veriliyor. Kimlerle evlenilir, kimlerle evlenilmez gibi bir çok husus Kur’an-ı kerimin çeşitli yerlerinde bildiriliyor. Allahü teâlâ, (Ne yapmanız gerektiği bildiriliyor. Bu emirlere uyun) buyuruyor.

     

    (Hâlâ Kur’anı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından indirilseydi, mutlaka onda birçok çelişki bulunurdu.) [Nisa 82]

    Bu âyette Kur’an-ı kerimi Resulullahın yazmadığı, Allah tarafından indirildiği vurgulanmak isteniyor. Allah tarafından indiğini hâlâ anlayamadınız mı deniyor. Yoksa âyetlerden herkes hüküm çıkarabilir denmiyor.

     

    (Biz bu Kur’anda insanlar için misallerin her çeşidini açıkladık. Ama insan cedele [münakaşaya] çok düşkündür.) [Kehf 54]

    Bundan önceki âyetlerde, müşriklerin Cehenneme gideceği, son pişmanlığın fayda vermeyeceği gibi örnekler veriliyor. Allahü teâlâ, (Biz size ahirette nelerle karşılaşacağınızı açıkça bildiriyoruz, ama insanoğlu düşmanlıkta çok ileri gidiyor) buyuruyor. Bu dünyadan sonra Cennetin Cehennemin olduğu açıkça bildiriliyor. Yoksa Kur’anda her şey açıktır, çoban da her şeyi anlar, istediği gibi hüküm çıkarır denmek istenmiyor.


  18. Birkaç şey ekleyeyim şu eğitim konusunda:

    Bir gün din kültürsüzlüğü ve sözde ahlak bilgisi dersinde, dini herhangi bir tavrı veyahut davası olmayan ve benim en son ondan, kendisinden beklediğim bir kız, öğretmen dersi anlatırken kitabı masaya vurdu ve 'bu nedir hayu' diye bağırdı. Bir anda gözlerim nefretle ona döndü. Bakalım ne halt edecek?.. Öğretmen 'Ne oldu yavrum' diye sordu. Kızın cevabı beni çok duygulandırdı. Mahvıldum desem yeridir. Buyurun:

    Hocam nedir bu rezillik. Güya din dersi görüyoruz. Neden elimizde Kuran yok? Şu kitaptaki saçmalıklar nedir böyle? Bu kitaptan mı dini öğreneceğiz! Böyle din dersi olmaz!

    Ne denilebilir ki?

    Aklıma geldi de yeri gelmişken paylaşayım dedim.

    Ayrıca SİDOMA gönüldaşı sevgi ve saygıyla selamlarım. Allah razı olsun.

    Ahi aynısını bende yaşadım geçen sene, imanlılar hiç olmazsa bu Yaşar Nuri Beyaz vs zındıklarından Allah-u Tekaddes Rasulu Aleyhi ve Alihisselam Hurmetiçün Esma-i Husnâsı Hurmetiçün onları Doğru yola iletsin....


  19. Aşık Kuloğlanın notu:Adamların işi ahkâmı yani şeriatı kaldırmak, bu nasıl olur Hadis-i Şerifleri inkar ederek! Nasıl olur kafaya göre Ayet-i Kerimelere mana vererek!1400 senedir olan ve bizzat sahabe ve sahabe evladlarından nakille gelmiş şeriati inkar etmek!Adam ömrünü kadın erkek karışık geçirmiş Mezahib alimlerimizin sözlerini ve hadis-i şerifleri inkar ediyoruz hiç bir araştırma birşey yapmadan direk inkâr ediyor.Ve bu adam arapça ve felsefe(!) haricinde birşey bilmeyen bir ilâhiyatçı!Selefilere diyoruz Kur'anı herkes anlıyamaz diye köpürüyorlar!Kardeşim 250 sene önce Mısırda başlattınız bu işi herkes anlıyabilir olayını şuan adam sayısı kadar din çıktı nerdeyse, herkes başka birşey diyor bir Yaşar Nuri bir Beyaz bir Ateş sizin eserinizdir, Hâricîlerin çoktan ortadan kalkan itikadını 250 sene evvel dirilttiniz olanı görüyoruz.....

     

     

     

     

    Kur'anı herkes anlayabilirmiş

     

     

    Sual: Bir genç, “Kur'anı anlamak için âlim olmaya gerek yok herkes anlar, çoban da anlar. Atalarınızın yani mezhep imamlarının, âlimlerin yolundan gitmeyi bırakın da, Kur’an okuyun. O gayet açıktır, herkes anlar” diyor. Kur’anı herkes anlar mı? Buna nasıl cevap vermeli?

    CEVAP

    Kur’an-ı kerimi ancak Peygamber efendimiz anlamıştır. Ehli olan âlimler ise ancak ilimleri nispetinde anlar. Herkes anlayabilseydi, Allahü teâlâ peygamber göndermezdi. Binlerce, milyonlarca hadis-i şerife lüzum kalmazdı. Herkes Kur’anı anlasaydı, kapalı olanları açıklayabilselerdi ve Kur'an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ (Resulüm sadece sana vahiy olunanı tebliğ et yeter, açıklamana gerek yok) derdi. Ama öyle demiyor, şöyle buyuruyor:

    (Bu Kitabı, insanların ihtilafa düştükleri şeyi açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 64]

     

    (İndirdiğimi insanlara beyan edesin.) [Nahl 44] Beyan etmek, âyetleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir.

     

    (Anlaşamadığınız işin hükmünü Allah’a [Kur’ana] ve Resulüne [sünnete] arz edin!) [Nisa 59]

     

    Siz şimdi o gence aşağıdaki soruları sorun:

    1- Kur’anı çoban anlayabiliyor da, niye âlim olanlar anlayamadı? Hani herkes anlıyordu?

     

    2- Niye mezhep imamları, muhaddisler ve müfessirler anlayamadı da sen anladın? Peşlerinden gitmeyin diyerek, niye onların anlamadığını söylüyorsun?

     

    3- Madem ki herkes anlar, daha niye âlimlerin anladığına itiraz ediyor ki?

     

    4- Kur’anı herkes anlasaydı, çeşitli gruplar çıkar mıydı? [Demek ki herkes Kur’anı farklı anlıyor.]

     

    5- Peygamber efendimizin açıklamasından niye korkuluyor? Resulullaha olan düşmanlık neyin nesidir? Allahü teâlâ, (sadece Kur’ana uyun, sadece bana itaat edin) demiyor. Şöyle buyuruyor:

    (Allah’a ve Onun Resulüne iman edin, ona uyun ki doğru yolu bulasınız.) [Araf 158]

     

    (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

     

    (Peygamberin emrine uyun, nehyettiğinden sakının.) [Haşr 7]

     

    6- (Kur’anı çoban bile anlar, âlim olmaya gerek yok) diyerek Kur’ana inanmadığını açıkça söylemiş olmuyor musun? Niye ilmi ayağa düşürüyorsun? Ehliyetli ile ehliyetsiz, âlim ile cahil, bilenle bilmeyen bir midir? Allahü teâlâ âlimleri övüyor, onlara sorun buyuruyor. Birkaç âyet meali şöyledir:

    (Allah’tan en çok korkan âlimlerdir.) [Fatır 28]

     

    (Verdiğimiz bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43]

     

    (Bilmiyorsanız âlimlere sorun.) [Nahl 43]

     

    (Eğer onun hükmünü Resule veya ülül-emre [âlimlere] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83]

     

    (Her ilim sahibinin üstünde bir âlim vardır.) [Yusuf 76]

     

    7- Bu âyetlere rağmen, âlimlere, mezhep imamlarına düşmanlık neden? Kur’an-ı kerime el ve dil uzatmamalı, işi ehline bırakmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (Kur’anı kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesai]

     

    (Kur’ana ehliyeti olmadan mana veren, Cehennemde azap görecektir.) [Tirmizi]

     

    (Kur’anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur.) [Deylemi, M.Rabbani]


  20. Yavuz Sultan Selim(kuddise sirruh) hazretleri doğuya yaptığı seferlerle mukaddes belde ve çevresinde fitne ve fesat yayan başta Şah ismai olmak üzere bir çok sapkını katletmiştir.Bu katlin vacib olduğu şeyhulislamın fetvasıyla sabittir.Fetvasını eline alan doğunun sultanı büyük bir temizleme operasyonu gerçekleştirmiştir.Peygamber efendimizin halifelerine zevcesine ve hazreti muaviye(radıallahu anh) hazretlerine ettikleri hakaretler bu savaşlara sebep olmuştur.Detaylı bilgi için Prof D.r Ahmet Akgündüzün bilinmeyen osmanlı ve diğer kitablarına başvurulmasını tavsiye ederim.

    Kardeşin dediği gibi Mürtedin ve Zındığın katli vacibidir burda sayı 40.000 olsa bile ki abartılı o dönem için yapılan iş asla ve katha yanlış değildir.

×
×
  • Create New...