Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

müznib

Editor
  • Content Count

    471
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    16

Posts posted by müznib


  1. samyeli bence çok hoş çalışmalar yapmışsın. bu yaptıklarını imzasız yayınlama imkanın yokmu illamda olması şartmı ? biz yine Allah razı olsun deriz beğenlerde mutlaka diyecektir emin ol (bu arada tabi yapmayabilirsinde yine Allah razı olsun sonuçta emek vermişsin oda senin hakkındır).


  2. En son Mükemmel Bir Namaz İçin Namazda Huşûya Götüren 155 Etken ~ FEYZULLAH BİRIŞIK Kitabını okudum.

     

    Şuan ise ÇÖLE İNEN NUR -ÇÖLE VE BÜTÜN ZAMAN VE MEKÂNA- ~ NECİP FAZIL KISAKÜREK Kitabını okuyorum.

     

    Peşine okuyacağım Kitap ise HAYAT DENGEMİZ ~ S. Muhammed Saki Erol Adlı Kitabıdır...


  3. Selamun Aleyküm öncelikle;

     

    Cübbeli Ahmet Mahmut Ünlü Hocamız iyi hoca, hoş hoca Ehl-i Sünnet çizgisinde olan bir hocamız. sohbetini zevkle dinlerim. haz alırım. zevk duyarım. tefekkür ederim. yalnız "fatih altaylı" gibi bir küfür yobazının programına çıkması beni endişeye sevk ediyor! bunlardan

     

    * birincisi; kullandırılıyor olma ihtimali.

     

    * ikincisi ise; bu kadar ilimden yoksun bir halkın karşısında çok ilmi konuları fatih altaylının pis pis kahkaha ve alaycı soru tarzı ile halkın huzurunda cevap vermesi dini baside indirgemesi.

     

    * üçüncüsü ise; Adnan hoca olsun islamoğlu hoca olsun son zamanda da Bediüzzaman Hz.leri hakkında bazı konuşmalar yapması bence yanlış halk ne yapacağını kime inanacağını şaşırır böyle durumlarda.

     

    tamam adnan hoca ve islamoğlunun sapık görüşleri olabilir buna bişi demiyorum ama fazlaca gündemde tutması bence yanlış! sebebi şu; diğeride tutup başka kanallarda onu karalıyor v.s derken kim neye, niçin, ne şekil inanacağını kestiremiyor.

     

    bilmiyorum, bilemiyorum umarım doğru eksende yürüyordur ve yine umar ve umut ederim bunun altından bişi çıkmaz ergenekoncular boş durmuyor malumunuz. (Bu ülke 28 şubatın minyatürünü dahi kaldıramaz artık.)

     

    Cenab-ı Rabbü'lalemin bizleri doğru yoldan ayırmasın. sapıtan ve saptıran kullarından eylemesin İnşaAllah (amin).

     

    acizane görüşüm bu eksendedir.


  4. 25 - 26 Yaşıma kadar odun gibi yaşadığıma çok pişmamın.. şimdimi 28'e doğru yol alıyorum. keşkelerim çok ama! İnşaAllah yeni bir sayfa açtım kendime, tertemiz ve pak Rabbim muvaffak eylesin (amin)...

     

    Dua'larınızda bu kardeşinizede yer veriniz emi...


  5. Evet bunu bende iş arkadaşlarıma söyledim hatta dedim bunu diyanetmi hutbenin sonuna eklemiştir? yoksa vaaz'mı eklemiştir diye? her ikiside olabilir dediler. demekki diyanet bunu hutbenin sonuna eklemiş.

     

    Bundan 2 hafta öncesine kadarda Amcam Hac'dan geldi ziyaretine gittim köylümüz olan birde hafız abimiz var Miraç'dan söz açıldı derken şu söz beni çok düşündürür ve etkiler dedi. o söz işte üstadın vecizesi olan; "ölüm güzel şey budur perde ardından haber, hiç güzel olmasaydı ölürmüydü Peygamber (s.a.v.). sözü idi ..

     

    ister istemez üstadımız geçince biryerde duygulanıyorum ..


  6. KİM OLDUĞUMUZU SORANLARA

     

    Yeryüzünün davacıları, Habil neslinin çocuklarıyız. Hakkımızda verilecek bütün beşeri mahkumiyet kararlarını tiksintiyle yırtıyor ve ancak ilahi hükümler karşısında boyun eğeceğimizi şimdiden ilan ediyoruz. Bizi, yaratılmışların en şereflisi olmakla ödüllendirip, halifelikle görevlendiren Rabbimizin hükümleri karşısında, çağdaş putperestlerin mürteci ve yobaz olmakla itham etmesini kayda değer bulmuyoruz. Biz, canlarını Allah(cc)’a adayarak, kimseye diyet borcu olmadan yaşayıp ölümü güzelleştirenleriz. “Özgürlük bahşedilmiş bir hak değildir, gerektiğinde bedeli ödenerek kazanılmalıdır” diyen ve “milli özgürlük” adına kavga veren gönüllü iman erleriyiz. Alnımıza laik ya da demokrat olma damgası vurdurmayacak; Allah(cc)’a, kıyamete, mahşer ve hesap gününe olan imanımızla, zamana, devire, devrin şartlarına ve dayatmalarına meydan okumaya devam edeceğiz.

    Şair değiliz, dünyanın şiirle değişebileceğini sanacak kadar ahmak hiç değiliz. Bu ülkede milletimizin imanından başka hiçbir şeye inanmıyor, güvenmiyoruz. Dün bu milleti kazma kürek ile savaşmaya mahkum eden namussuzlar, bugün o savaşın kahramanlık destanları üzerinde mukaddesata küfrederek saltanat sürmektedirler. Bunun hesabını vermek zorundadırlar. Dinsizlikleri herkesin malumuyken ağızlarından “şehadet” kelimesini düşürmeyen, bütün kutsallarımızı birer birer sömürüp kirleten bu türedilere mabedimizi daha fazla çiğnetmeyeceğiz.

    “Cennet ucuz, cehennem lüzumsuz değildir; zalimler için yaşasın cehennem” denilerek teselli olunan günler geride kalmış, millet tarafından kendilerine verilen mühletin sonuna gelinmiştir. Kuyruklarından korkmaya devam edenlere söyleyecek sözümüz, onlarla yürünecek yolumuz yoktur. Artık millet için milletle beraber olma zamanıdır. “lütfen”li günler geride kalacak, iktidar kim olursa olsun muktedir olan yalnızca millet olacaktır. Durmak yok! Susmak yok! Allah(cc)’ın gazabından korkmayanların önce milletin öfkesini tatmaları için kimse affedilmeyecek, kimseye merhamet gösterilmeyecektir. Milli hainler için, Türk’ü dinsizleştirmek gibi tüm zamanların en aşağılık senaryosunun aktörleri için vatanın her köşesinin, her taşın dibinin, her inin en kuytu yerinin cehenneme çevrileceği günler yakındır.

    Seçilmişinden atanmışına herkes; bütün siyasiler, bürokratlar, yargı ve ordu mensupları sahip oldukları her şeyi bu millete borçlu olduklarını hatırlamak zorundadırlar. Ülke kaynaklarını yandaş menfaat çevrelerine peşkeş çeken, koltuk karşılığında etliye sütlüye karışmama sözü veren, Hakka ve millete değil düzenin eli sopalı bekçilerine verilecek hesaptan çekinen satılmış muhterislere lanet olsun! Milletin bedduası üzerlerinden eksik olmayacak, ilahi adaletin gazabı yakalarını bırakmayacaktır. Bu ülke dünyanın bütün mazlumları için emin bir belde haline gelinceye kadar mücadelemiz sürecektir. Biz ölümsüzlüğe yürüyor ve Hakkın yolunda olan bütün yeryüzü davacılarını selamlıyoruz…

     

     

     

    Mehmed Reşid AKTÜRK

     

    Şair değiliz, dünyanın şiirle değişebileceğini sanacak kadar ahmak hiç değiliz.

    merak etmeyiniz bizlerde hiçmi hiç değiliz. yalnız siz sadece şiiri görüpte bu ülkede şuan olan olayları görmüyor iseniz buda sizin kanımca azcık ahmaklığınız...

     

    umarım yeni "azmendi" gurupları değilsinizdir! ve umarım ki gerçek islam bilincini taşıyanlarsınızdır.


  7. Yılbaşı neyimiz olur?

    Arif Nihat ASYA

     

     

     

     

     

    noelbaba.jpg

     

     

     

     

     

    Yılbaşı neyimiz olur? Ramazan bayramımız mı, kandilimiz mi, Kurban bayramımız mı?Ki, hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi, efendi yıllardı.

     

     

     

    Bu bahsi bu kadarla geçiyor ve Noel Baba‘ya geliyorum: Memleketimize, herhâlde, Beyoğlu‘ndan giren, Haliç‘i atla***** Fâtihlere, Aksaraylara, sonra Rumeli‘ye ve Boğaz‘ı aşarak önce Kadıköylere, Modalara ve sonra Üsküdarlara ve oradan Anadolu‘ya geçen bu bunak, neyimiz olur? Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı yoksa Avrupalılıktan pîrimiz mi?

     

     

     

    Biz Muharremlerle, Martlarla başlayan yıllar da biliriz…

     

     

     

    İstanbul’un Tepebaşı’ndan Adana’nın Tepebağı’na kadar her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir, necidir?

     

     

     

    Bir fotoğrafına bakarsanız Havârîlere, öteki resmine bakarsanız Rasputin‘e benzeyen bu iskambil papazı, aramızda nenin nesidir? Bunu hiç merak ettiniz mi?

     

     

     

    Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduğunu:

     

     

     

    O, Haçlı Seferleri‘nden kalma bir kılınç artığıdır. O zaman silâhla giremediği yerlere, şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler topla***** girebiliyor.

     

     

     

    O, evimize girerken eşeğini kapımızın arkasına bağlayan bir Piyer Lermit‘tir. Kardeşlerini Mukaddes Savaş‘a hazırlamaktan geliyor.

     

     

     

    O, adıyla sanıyla bir misyonerdir ki kılığını değiştirmiş ve bizi avlamaya, kucağında getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan, çocuklarımızdan başlamıştır. Bu cömertliğinin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz, fedâkârlığının sebebini düşünmediniz mi?

     

     

     

    Bırakın, onun hakkından ben gelirim: İşte sakalını çekince gördünüz, sakalı elimde kaldı ve altından Lücifer (şeytan) çıktı. Bilirsiniz ki, câsuslar da kıyâfetlerini ekseriyâ böyle değiştirirler. Bu, mezar beğenmeyen hortlağa ya yerini gösterin, yahut bırakın; Haç’ın da çarmıha gereyim onu.

     

     

     

    Tehlikeyi sezer de kendiliğinden gitmeye kalkarsa çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız. Muhakkak bir şeyinizi çalmıştır.


  8. SİZ GREBENE'Yİ BİLİRMİSİNİZ?

    OZAN ARİF BODUR

    Nedir Grebene?

     

    Bir masal kahramanı mı?

     

    Hayır!

     

    Batı dünyasında yayın yapan bir mecmuanın adı mı?

     

    Hayır!

     

    Peki, İsmini hiç duymadığımız bir ülkede yetişen tropikal bir bitki mi?

     

    Hayır!

     

    Nedir öyleyse?

     

    Türk İnsanın kalbi ile teni arasına ilahi bir rutujla yerleştirilen, bir direniş bir mukavemet ruhudur Grebene…

     

    Kuttul Ammare’nin, kaynağı, Çanakkale’nin cevheri, Dua tepenin madeni, membaadır Grebene…

     

    Örgütlenmiş, eğitilmiş, öğütlenmiş bir Türk milletinin düşman karşısında sayısı ve niteliği ne olursa olsun, neler yapabileceğini en kısa şekilde anlatan, karşılıksız bir aşkın, vatan millet sevdasının öyküsüdür Grebene…

     

    Zafere giden yolun hiçbir zaman çokluğa, asayişe, silahlara, cephaneye veya büyük ikmal maddelerine sahip olmak değil, niteliğe, maneviyata, azim ve bilgiye sahip olmak olduğunu anlatan, bir destandır Grebene…

     

    Mareşal Fevzi Çakmak son anlarına kadar, Grebene destanını okur, not alır tashih eder, soranlara ise manalı manalı bakarak;’’ Grebene, vatandır ‘’derdi…

     

    Evet, Grebene; vatandır!

     

    Şimdi…

     

    Hep birlikte Arnavutluk’un güneydoğusuna, Yunanistan’ın kuzey bölgesinde bulunan Grebene’ye ve O’nun eşsiz ama unutulmuş kahramanının huzuruna gidiyoruz…

     

    BİR ATEŞ PARÇASI: BEKİR FİKRİ BEY!

     

    1903 yılında Harbiye’den mezun olan Bekir Bey, tayin olduğu kıtasıyla birlikte Yemen’e giderek, üstün hizmetler sergilemiş ve 3 sene gibi kısa bir süre de Yüzbaşılığa terfi etmişti…

     

    1907 yılı Makedonya da ki Türkler için gerçekten zor geçiyordu. Çeşitli Balkan hükümetleri ve Avrupalı güçlerden destek alan bazı eşkıya çeteleri burada yaşayan Türklerin köylerini basarak akıl almaz yöntemlerle onları katlediyor, zulüm ve baskılarının dozunu da her geçen gün artırıyorlardı…

     

    Bekir Bey, bu yörede ki halkın gelenek ve görenekleri ile dillerini çok iyi bilmesinden dolayı kendi memleketi olan Grebene kazasında ki Nizamiye Taburuna tayin olunmuş, ivedi bir biçimde maksatlı olarak Türk köylerini yakıp yıkan ve Türkleri öldürmekten zevk alan eşkıya çetelerini ele geçirmek ve etkisiz hale getirmekle memur edilmişti. Bu isabetli bir karardı. Çünkü Bekir Bey, aynı zamanda bu yöre de yaşayan seçkin ve kalabalık bir Türk ailesinin tanınmış bir ferdiydi. Bu bağlamda aldığı tedbir ve kararlar kısa süre de sonuç verecek şekilde etkili olmuştu. Tam da Türk halkı rahat bir nefes almaya başlamıştı ki Balkan hükümetleri ve ajanları Osmanlı Hükümeti nezdinde etkili olarak Bekir Bey’i Alasonya’ya tayin ettirmişlerdi.

     

    Bu sırada Resneli Niyazi Bey, dağa çıkmıştı. Yönetimde etkin olmaya başlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti Alasonya’ya gönderilen Bekir Yüzbaşı’nın Grebene’ye dönerek teşkilat kurmasını istemişti.

     

    İş başına koyulan Bekir Bey,5 Temmuz 1908 de tüm Grebene halkını toplayarak bir miting tertip etmişti.Gayelerini ve yapacakları harekâtı kasaba halkına tek tek anlatan Bekir Bey,gerilla savaşı konusunda eğitebileceği 400 kişilik gönüllü bir kuvvet kurmuş,Türk köyleri arasında hızlı ve net muhabere sağlama adına telefon haberleşme hatları döşemişti.Halkı eğitmenin şart olduğunu çok iyi bilen genç subay, bölgede görev yapan, memur ve asker ailelerinden destek alarak halk mektepleri açmış ve Türk toplumunu her konuda bilinçlendirmişti..

     

    Tehlikeyi önceden sezen Bekir Bey ve arkadaşları Türk köylerinin bazı noktalarına daha şimdiden silah gömmeye başlamıştı…

     

    1911 yılında Grebene Jandarma Komutanlığına atanan Bekir Bey, bu çalışmalarını daha da hızlandırmıştı. Balkan topraklarında ki tüm Türk toplulukları arasında bir gevşeklik hali mevcutken Grebene de meydana gelen bu dayanışma ve birlik havasından rahatsız olan Balkan devletleri, Bekir Yüzbaşı’nın peşini yine bırakmamıştı. O’nu görevinden ve bölgeden ayırmak için her türlü filmi çeviren bu devletler, sonunda yine bu vefakâr subayı başka bir yere sürgün etmek için tayin emri çıkartmayı başarmışlardı.

     

    Bekir Bey’in bu tayin emrine cevabı net ve kesin olmuştu.Başkente çektiği telgrafta ‘’hükümetinizin beni bu görevden almaya gücü ve kudreti yoktur’’diyen Bekir Bey’e en büyük destek yine arkasında ki Türk kitlesinden gelmişti. Aynı doğrultuda ki mesajlar başkent İstanbul’a akıyordu. Büyük Kabine bütün önemli işlerini bırakıp Bekir Bey’i sürmeye çalışa dursun O’nun verdiği direktifler ile örgütlenen Türk halkı, gevşememiş, tedbiri elden bırakmamış en önemlisi çözülmemişti…

     

    GREBENE DESTANI

     

    26 Eylül 1912 de Balkan Harbi diye tarih sayfalarımıza geçen, facianın başında Karadağ savaş ilan edince, Kozana’da ki 13.Kolordu Kumandanın uyarıları ile kendine gelen hükümet yetkilileri, Bekir Bey’i derhal Grebene ve Havalisi Jandarma ve Gönüllü Taburu Komutanlığına atamıştı.

     

    Daha önce yaptığı hazırlıklar ile asker sivil herkesin gönlünde taht kuran Bekir Yüzbaşı, Balkan Savaşına belki de en hazır şekilde giren askeri kitlenin başında bulunuyordu. Bu günleri çok öncesinden gören Bekir Bey, daha önce köylerin bazı noktalarında ki gizli depolara sakladığı silahların, özel mesajları çıkarılmasını sağlayarak, Türklere dağıttırmış, hemen akabinde de sıkı bir eğitim programı ve küçük çaplı askeri tatbikatlar yaptırmıştı.

     

    İşte bu moral gücünden dolayı, düşman kuvvetleri Grebene’ye girmek istediğinde adeta duvara toslamış gibi olmuştu. Koca bir düşman tümeninin bir avuç Türk’ün karşısında suya atılan şeker gibi eriğini görenler şaşkına dönüyorlardı…

     

    Siyasi, çalkantılar ve siyasi bölünmüşlük içinde Balkan harbine hazırlıksız bir şekilde yakalan koskoca Batı Ordumuz, gaflet ve akılsızlık yüzünden çöküp, Yanya bile düşerken, Bekir Bey’in Kuvve-i Seyyare diye adlandırdığı, bu bir avuç Türk, Bırakın sadece kasabaları olan Grebene’yi korumayı Atina’ya sekiz saat mesafe de bulunan Miçova’ya kadar bile inerek, düşmanı şaşkına çevirmişlerdi…

     

    17 Aralık 1912 de Binbaşı olan Bekir Bey, zamanla 600 kişiyi bulan kuvveti ile düşman tümen ve alaylarını adeta perişan ediyordu. Bu başarıların etkisi öyle güçlü olmuştu ki bir süre sonra Bekir Bey, hakkında dedikodu ve efsanelerle dolu anlatımlar bölgenin en ücra köşelerinde dilden dile dolaşmaya başlamıştı. Düşman ordusu tarafından Cani, hunhar, kurşun işlemeyen, efsunlu bir ihtiyar gibi gösterilen ve dünya gazetelerinin sayfalarına bu tiplemelerle taşınan Bekir Bey, bölge de konuşulan dillerin haricinde üç önemli Batı dilini çok iyi konuşan ve yazan, bilgili, aydın, cesur, ateşli bir Türk genci idi…

     

    MİLLETVEKİLLERİNİN İHANETİ!

     

    Balkanlarda ki genel durum O’nun da hassas konumunu etkilemişti. Arnavutluk’a çekildikten sonra can yoldaşı Hacı Şükrü Bey ile birlikte Avlonya,Brindizi hattını kullanarak,Romanya’ya gitmişti.Çok özel bir düşüncesi vardı;Romanya da yaşayan Türk dostu Ulahları tahrik ederek Romanya hükümetinin Osmanlı’ya yardımcı olmasını sağlayacaktı.Bükreş’te çok güzel bir muamele görmüştü.Ancak bir biri ardına konferanslar düzenleyen ve konuşmalar yapan Bekir Bey,kibar bir şekilde Romen Hükümeti tarafından ülkeyi terk etmeye davet edilmişti.İstanbul’a gelen Bekir Bey,Edirne’nin tehlikeli durumunu görerek derhal muhasaraya katılmıştı.

     

    Bekir Bey’in aklı fikri baba ocağı, Balkan topraklarındaydı. Bir aralık özel yetiştirdiği fedaileri ile birlikte, Arnavutluk’a giderek, oradan düşman gerilerine sızıp Osmanlı ordusuna bir çıkış yolu açmayı düşünmüştü. Fikri hükümetçe, uygun görülmüştü. Yine, Çaprak fişek kuşanan Bekir Bey, sıcak bölgeye inmiş, işi adresinde çözmeyi düşünmüştü ki Osmanlı Meclisinde vekillik yapan Arnavut asıllı birkaç milletvekilinin ihanetine uğramıştı. Yakalanan Bekir Bey, idama mahkûm edilmişti. Osmanlı Hükümetinin müdahalesi ile serbest bırakılan Bekir Bey, İstanbul’a dönmüş ve İttihat Terakki Cemiyeti içinde çalışmalarına devam etmişti.

    O BİR SARIKAMIŞ ŞEHİDİ!

     

    Bekir Bey’in siyaseti pek kavrayacak bir yapısı yoktu, durağan ve girift işler O’nun temiz ve askeri mizacına çok tersti.İşte bunun için 1914 Senesinde 1.Dünya Savaşı patlak verince, derhal cephe hizmeti istemişti. Kafkas Cephesinin açılması üzerine 34.Tümene kumandan olarak tayin edilmişti. Yaptıkları dilden dile dolaşan Grebene efsanesi mesleğe yine hızlı dönmüştü. Öyle ki 16 Ekim 1914 de yaptığı hizmetlere karşılık, Yarbaylığa terfi etmişti.

     

    Bulunduğu cephe, dünya savaşının en zor yerlerinden biri, Türkün beyaz cehennemi Sarakamıştı. Erleri ile birlikte tüfek-kılıç kuşanarak arslan yelesi giymiş gibi kükreyen, en ileri hatlara korkusuzca atılan Bekir Bey, Aralık 1914 de Yerköy de bir çatışma anında yaralanarak vefakâr arkadaşı, Dr.Fevzi Eget’in kollarında şehit düşmüştü. Bugün Erzurum da ki şehitlikte 6 numaralı ebedi istirahat yerinde metfun bulunan bu kahraman 32 yaşında iken vatana daha nice hizmetlerde bulunabileceği bir çağda çok sevdiği vatan toprağına gark olmuştu…

     

     

     

    ÖNEMLİ NOT: Yarbay Bekir Fikri Bey’e ve Grebene’ye ait olan bu bilgiler, Tarihi Araştırmalar ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı tarafından yayınlanan Balkanlarda Tedhiş ve Gerilla ‘’Grebene’’adlı eserden ve Bekir Bey’in evlatları olan Su İşleri Müdürü Kemal Grebene ve E.Amiral Muzaffer Grebene’nin bu eser için yazdıkları kısa biyografiden derlenerek hazırlanmıştır.

    kaynak:haberiniz.com


  9. Evet kendi davasında yüzde yüz rayına oturan bir MHP nin derdindeyim

     

    Sizin %100 ünüzü ben %99 ile yorumlayarak! farzedelim ki mhp %99 rayına oturdu ve Millet iradesi bu sefer sizi seçti hemde %60 ile iktidardasınız!

     

    evet şimdi gelelim asıl konumuza!

     

    çözüm öneriniz nelerdir?

     

    Evet Ülkemizin huzuru, barışı, kurtuluşu ve felahı için! İslam Aleminin kurtuluşu için!

     

    çözüm öneriniz nelerdir ?


  10. Mutluluğun formülü 40 ayette saklı…

     

    İsra 37 : Kibirli olma, alçakgönüllü davran.

     

    Müddesir 1-5 : Kendini fazla abartma.

     

    Tekvir 25-27 : Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma.

     

    Bakara 156 : Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma.

     

    Beled 5-6 : Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme.

     

    Hucurat 10 : Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma.

     

    Muhammed 7 : İyiliği karşılık beklemeden yap.

     

    Rum 21 : Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster.

     

    Vakıa 83-87 : Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş.

     

    Bakara 263 : Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme.

     

    Furkan 63 : Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine, öfkenin dinmesini bekle.

     

    İnşirah 1-3 : Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle.

     

    Maun 4-5 : Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyeceklerini iyi tart.

     

    Mücadele 7 : Hiçbir sırrın sonsuza kadar gizli kalamayacağını unutma.

    Rahman 7-9 : Çıkarcı olma. Adil davran.

     

    Tekasür 1-2 : Kibrine yenilip hep daha fazlasını isteyerek hayatını zehir etme.

     

    Tevbe 40 : En zor zamanda bile kesinlikle ümitsizliğe kapılma.

     

    Fatır 19-22 : Senden iyi durumda olanlara bakıp üzüleceğine, senden zor durumda olanları görüp rahatla.

     

    Fecr 27-28 : En sevdiğin şeyleri, başkalarıyla paylaşmanın keyfine var.

     

    Hakka 33-35 : Hayatının vazgeçilmezleri olsun. Onları küçük çıkarlar için asla feda etme.

     

    Haşr 10 : Muhatabına güvenmek istiyorsan, önce sen güvenilir ol.

     

    Kalem 1-2 : Yazdıklarının ve yaptıklarının peşini bırakmayacağını unutma. Gücünü insanların yararına kullan.

     

    Münafıkun 4 : Bencil olma, tebrik etmeyi bil.

     

    Saff 2 : Yalandan uzak dur.

     

    Yusuf 32-33 : Modern hayatın çarpıklaştırdığı kadın-erkek ilişkilerinin, hayatını esir almasına izin verme.

     

    Ankebut 41 : İyi bir dostun, paha biçilmez olduğunu aklından çıkarma.

     

    Al-i İmran 92 : İyilik yapma arzunu, şarta bağlama. Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır, asla unutma.

     

    En'am 50 : Önyargılarla hayatı kendine zehir etme.

     

    En'am 60 : Bildiklerinle açıklayamadığın şeyler, hayatının kâbusu olmasın.

     

    Felak 1-5 : Korkuların tutsağı olarak yaşamaktan vazgeç.

     

    Hacc 46 : Kendini, hep daha iyiye ulaşmak zorunda olduğuna koşullama.

     

    İbrahim 42 : Merhametli olmaktan asla vazgeçme.

     

    İsra 23 : Anne ve babana 'off' bile deme.

     

    Nisa 149 : Kendini sürekli övmekten uzak dur.

     

    Yunus 12 : Vazgeçilmez olmadığını kabul et.

     

    Enfal 56 : Sözünüzde durmamanın utanç verici olduğunu aklından çıkarma.

     

    Furkan 43 : Heveslerini kendine ilah edinme.

     

    Necm 3 : İnanma duygunu diri tut.

     

    Nisa 58 : Karar verirken, vicdanının sesini duymazlıktan gelme

×
×
  • Create New...