Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

barani

Sivil
  • Content Count

    126
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by barani


  1. Cemaat ırkçılığı

     

     

    Bedeniz, birçok akranım gibi, mevcut cemaatlerin hepsiyle şu veya bu şekilde ilintisi olmuş bir insanım. O yüzden de hiçbir cemaatin hayat içindeki işlev ve fonksiyonları nedeniyle- vazgeçilebilir olduğuna inanmadım. Elbette ki her insan ancak kendi mizacına yakın olanda karar kılar. Bu fıtrîdir hem de meşrudur.

     

     

    İrşad makamına ulaşanlar açısından problem yok. Onlar birbirlerini tanır, bilir ve hürmet ederler. Ama yazık ki onlar arasında var olan hürmet ve saygı tabana inmez.

     

     

    Her cemaat lideri veya kurucusu, sağlam bir metanet, samimi bir taraftarlık, aşkın bir vecd ve bağlılık oluşturmak için, saliklerinden kaynağa ve öze imtisal bekler. Bu her cemaatte kesinlikle vardır ve bir parça da makuldür.

     

     

    Makuldür çünkü insan kalbi, ancak sürekli bir telkin ve tezkir ile sabitül hal olabilir. Nitekim Kuranın uslubu da böyledir. Namazın farziyetine bir tek ayet yetebildiği halde 130 küsur ayette Kuran, namaz kılmamızı telkin eder

     

     

    İnsan gibi onur sahibi bir varlığa, bu kadar hatırlatma, zahir bir bakışla haysiyet kırıcı bir haldir aslındı. Zira adam olana bir kere bir şey söylenir. Hâlbuki Kuran bazı kavram ve emirleri sürekli tekrarlıyor. Demek ki insan tabiatı sürekli bir ikaz ve tembih ile ancak bir hal üzere kalabiliyor.

     

     

    Cemaat kurucuları da bunun idrakindedir elbette. Olmasalar zaten cemaatleri de olmaz. Çünkü insanlar, dane-i hakikat bulunmadan birilerinin etrafında toplanmazlar. Mademki, bir cemaat vardır, muhakkak orada bir hakikat-i uzma da vardır Dolayısıyla hiçbir cemaat, diğerini küçümseyemez, hakikatten mahrum sanamaz O zatların telkinleri de kendi muhabbetlerini oluşturmak içindir, diğerlerine düşmanlık beslemek için değil

     

     

    * * *

     

    Medyada Said Nursi ismi etrafında başlayan tartışmalar münasebetiyle, Sıradışı programının yapımcısı ve sunucusu Turgay Güler kardeşim, beni konuyu tartışmak için programa çağırdı. Ben de ona, Nur cemaat ve Said Nursi adına konuşacak yetkiye sahip değilim. Hem cemaate de mensup değilim. Onun talebelir var, salikleri var, beni okutacak kadar risalelerden haberdar insanlar var onları çağır dedimse de ben seni onu az çok bilen bir gazeteci olarak çağırıyorum deye ısrar etti.

     

     

    Gittim. Niyetim, bildiğim kadarıyla, rejimin, Said Nursiye karşı neden bu kadar insafsız davrandığının gerekçelerini anlatmaktı. Ama öyle absürt, öyle tuhaf mailler geldi ki, bir ara cidden kızdım ve nerede ise itidalimi kaybedecektim.

     

     

    Be kardeşim, biz Said Nursi ile diğer cemaat liderlerinin mukayesesini yapmıyoruz ki. Said Nursi gündemde, onun ismi etrafında kıyamet kopuyor, biz de bunun nedenlerini izah etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de eserlerinden ve fikirlerinden söz ediyoruz

     

     

    Bunu yaparken, Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin küçük düşürmek gibi bir derdimiz yok ki hâşâ! Üstelik bendeniz, ilk dini tahsilimi, onun açtığı membalardan aldım. İlk hocam, Mehmet Süngü adında Süleyman Efendi (KS)nin rahle-i tedrisinde yetişmiş bir zattır. Hala da her memlekete gittiğimde bulur, yaşımız birbirimize yakın olmasına rağmen elini öperim.

     

    Bendeki emeği yüksektir. Şimdi, hangi haysiyet sahibi mümin, bizi imamsız, Kuransız bırakmamak için hayatını feda etmiş böyle hocalar yetiştirmiş o mübarek zatı dışlayabilir. O olmasaydı, uzun süre bu ülke insanları cenazelerini kaldıracak imam bulamayacaklardı

     

     

    Abdülhakim Aravasi ile Bediuzzaman fikir kavgası yapmışlar. Bu, ikinsin problmedir. Benim ne haddim ki ikisinin arasına gireyim. Keza Necip Fazılın hangimiz üzerinde hakkı yoktur? Onun yolundan giden Salih Mirzabeyoğlunun bir hakikati yoktur kim diyebilir?

     

     

    İskenderpaşa cemaati olmasaydı, o okulda iman hakikatleri yanında bu ümmetin siyasi işlerinin de görecek şu kadroları kim yetiştirecekti? Bugünkü iktidarda onların manevi gayreti yoktur kim diyebilir?

     

     

    Ve bugün hayatı her bir tarafından sarmalayan, Kuranın özünün anlaşılmasını sağlayan tasavvuf ehli zatlar olmasaydı, hele Menzilde o makam oluşturulmasaydı, o bölgelerde meydana gelecek galeyanı kim yatıştırabilirdi

     

     

    Bu cemaatlerin her biri bir hakikate istinaden ayaktalar ve varlıklarını koruyorlar. İçinde öz ve manevi beylik kokusu bulunmayan kovana arı gelmez.

     

     

    İşte Fethullah Hoca, işte Adnan Hoca, işte Şeyh Nazım Kıbrisî Hangisini yok sayabilirsiniz? Hangisini yok sayarsanız, hayatın bir alanını, rengini kaybedersiniz

     

     

    Ben cemaatleri, bir ordunun alay ve bölüklerine benzetiyorum. Bir ordu, kolordular, tugaylar, alaylar, bölükler, takımlar ve mangalara bölünür ki her bir zerresi hay ve diri olsun. Her bir nefer diğeriyle ilişkili ve bağlantılı olsun. Nasıl ki bu bölmeler, ayırımlar, birbirine hasım olmak için değildir, aksine birbirine daha çok yardım edebilmek ve birbirinin imdadına daha seri yetişebilmek içindir Öyle de, İslam, mensuplarının mizaç ve algı kabiliyetlerine göre kümelenip, hayatı bütün yanlarıyla kucaklamalarını temin etmek için mezhep, meşreb ve mesleklere; yani cemaatlere bölünmelerine imkân tanımıştır. Bu da büyük bir rahmettir.

     

     

    Ama maalesef, insanlarımız cemaat olgusunu, tıpkı, insanların ırk ırk, kabile kabile yaratılmasındaki hikmeti unutup, yardımlaşma yerine, ötekini yutarak beslenen bir ırkçılık faşizmine dönüştürdükleri gibi, diğer cemaatleri red etme gerekçesi yapıyorlar

     

     

    Ben biliyorum, Bediuzzamanın Süleyman Hilmi Tunahanı övdüğünü Onun da ona hürmet ettiğini Ben biliyorum Menzil şeyhlerinin Risale-i Nurun iman dersi gibi okunmasını tavsiye ettiğini Ve biliyorum, Bediuzzamanın, Risale-i Nur 12 tarikatin muhassalasıdır dediğini

     

     

    Bediuzzamanın sena edilmesi, Tunahan hazretlerini küçültmez ki! Kim, Mahmud Efendinin, Muhammed Raşid hazretlerinin hakikatini inkar edebilir? Erenköydeki nuraniyyeti kim karartabilir? Eden kendisine gece yapar

     

     

    Her cemaatin, kendi taraftarının ilgisini çekmek, bağlılığını canlı tutmak için telkinde bulunmaya hakkı var. Ama hiç birinin ötekinin hakikatine dil uzatma hakkı yoktur. Dil uzatanın Allah dilini önünde sonunda koparır.

     

     

    Allah sayısız dil ve elhan ile zikredilmesinden memnun olmasaydı, böyle insanları çeşit çeşit mi yaratırdı sanıyorsunuz? Hatta her bir insan kendi zatında münferit olduğuna göre, hiçbir insanın İlah algısı asla diğerinin algısıyla birebir aynı olmadığına göre, demek Rabbül âlemin, her bir insanın gözünden farklı bir şekilde mahiyetini temaşa etmeyi sevmiş ki bunu böyle yapmış

     

     

    Cemaatler ve mensuplar da öyle bakmalı. Mesela, Nazım Kıbrisi hazretleri olmasaydı, belki milyonlarca insanın İslam ile buluşması mümkün olmayacaktı. Belki Enver Ören olmasıydı, bir yığın insanın iman dairesine girmesi mümkün olmayacaktı Aynı şekilde Bediuzzaman, Fethullah Hoca, Adnan Hoca, Muhammed Raşid, Abdülbaki, Mahmut Hoca, Esat Hoca, Topbaş efendi, Muzaffer Ozak ve daha ismini anamadığım mürşitler, hocalar, şeyhler meşayihler bunlar olmasalardı, bu asrın başında bir anda tepemizden inen karanlıktan kim bizi aydınlığa çıkaracaktı?

     

     

    Allah inanların velisidir. Onları zulmetten aydınlığa çıkarır ayetinde olduğu gibi, onların her biri, bu asrın başında batının desiseleriyle içine düşürüldüğümüz Tağut karanlığından bizi çıkarıp aydınlığa taşıyan Rahmani eller oldular. Bir mümin bir âleme bedel iken şu az kurtardı bu çok kurtardı deme hakkımız var mı? Hangisinin hakikati yoktur veya şu şundan fazladır veya eksiktir diyebilirsiniz.

     

     

    Ben Bediuzzamanın meşrebini severim, siz Tunahan hazretlerinin Öteki Arvasinin yolundan gider, bir başkası da tarikat yolunu sever. Kimisi Kadiridir kimisi Nakşi, kimisi Halvetidir, kimise Melami. Kimisi Cerrahi

     

     

    Hepimiz Allah bir peygamber hak diyoruz. Hepimiz, İslamın o büyük cadde-i kübrasında gittiğimize göre, beis yok. Kimimizin arabası hızlı kimimizin yavaş olabilir; ama gidiyoruz işte elhamdülillah. Onlar bizi fitneler çağında bu yola ilettiler. Allah ömürlerine ömür, maneviyatlarına feyiz katsın Her meşrebin mutlaka bir dane-i hakikati vardır ki insanlar orada toplanıp hayat buluyorlar. Hangisine dil uzatsanız, gaybın eli dilinizi koparır

     

     

    El-Hakku yalu vela yula aleyh Zaman en büyük müfessirdir, her şeyin ve herkesin hakikatini zahir eder. Ve dünya adildir; kimsenin hakkını kimsede bırakmaz

     

     

    O yüzden, siz siz olun, cemaatinize sevginizi, diğer cemaatlere buğz etme üzerine bina etmeyin. Siz hak üzere iseniz, başkasının sapıklığı size zarar vermez. Siz sapıklık içinde iseniz, başkalarına küfrederek, hakikate varamazsınız. Cemaat ırkçılığı en az kavmiyetçilik/ırkçılık kadar murdar ve merduttur

     

     

    Mehmet Ali Bulut / Haber 7

    [email protected]


  2. Kaşar Nurü Öztürk son günlerde İmamı Azam'ı diline doladı.

     

    İmamı Azam'ı geçenlerde "açılımcı", "......." Hülya Avşar'a anlatıyordu!!!

     

    Hülya da

     

    -ki 28 şubatçı hülya, o devirde türbanlı konuklarını proğramından kovuyordu-

     

    Ciddi ciddi anlarmış gibi Kel'i dinliyordu.Beyni kafasından kel adamı... (tabir yasaklı sevdam'ın).

     

    Eskinin 28 Şubatçısı şimdinin demokrat açılımcısı Hülya...

     

    Her halukarda şeriat düşmanı Hülya ile Kel'in ortak paydası ne olabilirdi ki ?

     

    ...

     

    "Zaman gelecek ensesi kalın, tasasız insanlar din adına hüküm verecekler" manasında bir hadis...

     

    ...

     

    İstanbul'daki gönüldaşların bu tür toplantı ve konferanslara gitmesi lazım.

     

    Her taraftan ehli sünnete vurulurken bari bunu yapalım.

     

    ***


  3. imamazam.jpg

     

    İnsanımızı Fırka-i Naciye-Kurtuluş Yolu çizgisinden saptırmak için İmam-ı Azam Hazretlerinin şahsını ve mânâsını hedef alan,Ehl-i Sünnete tuzak kuran ve demagoji yoluyla aldatan sözde aydınlara söyleyecek sözümüz var!..

     

    Altay Derneğinin Düzenlemiş olduğu İmam-ı Azam Konferansı 18 Ekim Pazar günü Tarık Zafer Tunaya Kültür merkezinde olup tüm halkımız davetlidir.


  4. Allah razı olsun, Rıhle çok kaliteli yayın yapıyor... Öncelikle biliyorsunuz ki iyi niyet var hedef Allah rızası; böyle olunca eleştiriler uyarılar yerini buluyor, insan kendini ciddi bir muhasebeye çekiyor acaba şu yorumda hatalı mıyım diye. Güya din adına en müptezelinden nefis kabartıcı ahkam kesmeler, dışlamalar, hakaretler yok onda yok...

     

    İnsan başını sıçan kafasından ayıran tek hassa... Ha tüfeği olmayan asker, ha öfkesi olmayan fikir!

     

    Kollarımız, kuvveti nasıl sinir cümlemizde bulursa, herhangi bir dünya görüşü de, sinir cümlesini fikir öfkesinde ele geçirir. Fikir öfkesi, düşünüş tarzlarının asabî cihazı, manivelâsı, icra müessiridir. Zihin onun sayesinde dinamizmaya kavuşur, yıldırımlaşır, kudrete erer, cansız bir ölçü kalıbı olmaktan kurtulur. Tek kelimeyle fikir öfkesi, kıymet hükümlerimizin hamle ve irade kaynağı... Onsuz fikir, duvarda veya sandıkta, evde veya dükkânda, kalabalıkta veya tenhada, ikide bir ötmekten başka hikmeti olmayan aptal bir guguklu saattir.

     

    Fakat öfkesiz fikir ne kadar acıklı bir manzaraysa, fikirsiz öfke de o nisbette merhamete lâyık bir levha... Ruhî teessürlerini herhangi bir görüş sistemine irca edemeden, rasgele bağıran çağıran, kıran döken, tepinen dövünen bünyelere, haklı olarak hasta der, geçeriz.

    Harikulâde muvazene, öfkesiz fikirle fikirsiz öfkenin arasında yerini bulan, müşterek bir akıl ve sinir nakiliyetinde...

     

    Bazı kalemlerdeki öfke edası bir takım hantal mizaçların hoşuna gitmiyor. Onlar, ifadede itidal, ruhta rükûdet taraflısı... Böylelerine acımak lâzım. Zira onlar, görülmesi kolay olan öfkeyi görüyorlar da, görülmesi kolay olmayan fikri görmüyorlar. Böylelerine, suyu içilip tanesi bırakılan hoşaf misalini mi hatırlatmalı?...

     

    (5 Mayıs 1944)


  5. Sayın Sedat Peker, Vakit Gazetesinde çıkan "Ajandadaki dehşet notlu" haberle ilgili bir basın açıklaması yaptı.

     

    "Gazetenizin 07 Ağustos 2009 tarih Cuma günlü baskısında 'Ajandadaki dehşet not' başlıklı çıkan habere göre; Eski Kaçakçılık ve Organize Suçlar şube Müdürü Adil Serdar Saçan'a ait olan bir ajandada, Mahmut Ustaosmanoğlu'nun damadı Hızır Ali Muratoğlu isimli Allah (cc) dostunun benim tarafımdan öldürüldüğü yazıyormuş...

     

    Adil Serdar Saçan'ın nasıl bir insan türü olduğunun kararını bütün Türkiye halkı zaten biliyor... Böyle bir insanın karalamasından çıkan şeyi bana nasıl mal edebilirsiniz?..

     

    Bizim Allah (cc) dostlarına karşı sadece gösterdiğimiz saygı ve hürmet vardır... Onların da bir tek hayır dularına talibizdir"


  6. Sigara ve İkinci Kadın

     

    okan şahin

     

    Aşağı yukarı 8 ya da 9 yıl önceydi, şoförler derneğinden yazılı bir evrak almam gerekiyordu. Yazılı evrakı hazırlayıp bana verecek olan yaşlı bir amcaydı. Evrakı bana hazırlarken sigara uzattım kendisine, almadı; iki gün sonra 8 yıl olacak bırakalı dedi ve ikramımı geri çevirdi. “Amca sen hala bırakmamışsın” dedim. Sigaraya olan alışkanlığının içmediği halde bu kadar sene sürmesini ve ondan uzaklaştığı günleri saymasına şaşırmıştım.

     

    Aradan 7 yıl kadar bir zaman geçti şoförler derneğinin altındaki sigortacıdan arabanın sigortasını yaptıracam. Yıllar önce karşılaştığım amcayı yine gördüm. İnsanların simasını unutmamak gibi bir özelliğim var. İlkokul arkadaşlarımı şimdi bile görsem hatırlarım. Amcaya 7 yıl önceki sigara ikram etmemi ve iki gün sonra sekiz yıl olacak demesini anlattım ki “dediğin olay eski 17 gün sonra 15 yıl olacak” dedi ve beni yeniden şaşırttı. 15 yıl önce acil hastaneye kaldırıldığını, hemşirenin bir sözünün vida gibi beynine girdiğini, o sözü kafasından çıkarabilirse yeniden sigaraya başlayacağını anlattı.

     

    Sigara alışkanlığı olanların ve bıraktıktan sonrasında da gün, ay ve yıl saymalarını biliriz. Tiryakiler daha iyi bilir. Öyle garip bir alışkanlık yapar ki zihni saniye bile meşgul etmediği zaman olmaz. Ondan ayrılma düşüncesi bile bu lanete alışkanlığı olanları korkutur. Garip bir durum yani.

     

    Yine sigarayı bırakan kalp hastası bir insanın sigara üzerine konuşmalarına sohbet ortamın da getirdiği bir yaklaşım beni düşündürdü. Sigara ile yan yana gelen bir olgunun nasıl böyle bir gerçeklikle anlamlandırılmış olması bana ilginç geldi. “Metres gibi insanın bir saniye bile aklından çıkmıyor” demişti düşünceli düşünceli...

     

    Burada hangisi hangisinin yerine geçiyor buna sizler karar verin. Ama bir gerçek var ki “sigara alışkanlığı ve ikinci kadın” bir erkeğin hayatın da olmazsa olmaz şeylerden. Tabi alışkanlığı varsa bu tür şeylere. Sigara bu iki alışkanlık içinde biyolojik olarak en tehlikelisi tabiki. İkincisinin ise bir gerçekliği olmasa bile gerçek ya da değil erkek yaşamında diline doladığı ve bir saniye bile hatırasını aklından çıkarmadığı tarafı var. Yani ikinci kadın da alışkanlık yaptı mı sigara gibi varlığı ya da yokluğunda zihni bir türlü bırakmaz.

     

    Erkeklerin dünyasında kadın bir hayal olarak vardır. Hiç bir zaman da o hayali yakalayamaz. Bütün aşklarında meçhul bir kadını zihninde ürettiği o şablonun içine yerleştirir. Hiç bir kadın da bu şablonun içine yerleşecek kadar kusursuz olamadığı için erkek düşüncesinde yanılgı başlar ve yeni arayışların içine yönelir. Bu anlamda ikinci kadın gerçekte yoksa bile hayalde hep vardır.

     

    İstekler dünyası herkesin içinde olabileceği, davetsiz bir şekilde içine düşülebileceği bir alandır. Böyle olunca isteklerimizin davranışlarımızın karşısında daha derin çağrışımları vardır. Çünkü davranışlar çok zaman isteklerin olduğu yerde değildir. Bu anlamda istemek bir yerde olmanın, sahip olmanın gerçek nedeni hatta kendisidir.

     

    Bakmayın siz tek eşliyim ben diyenlere; zihinlerindeki ikinci kadın çok canlıdır. Bunları gerçekte yaşamasalar bile konuşmalarında, davranışlarında, dinledikleri müziklerin efkar basmasında hep bir kadının hatırası ile alev olurlar.

     

    Allah da erkeğin ikinciye olan düşkünlüğünü bildiğinden adaletli olunamayacağını söylüyor. Hatta Peygamber'e Ahzab süresinde, elindeki kadınların dışındaki kadınların güzelliklerinin kendisini etkileyeceğini ve bunun için elindekilerle yetinmesini öğütlüyor.

     

    İkinci kadın olgusu toplumsal bir olgu olarak erkek ya da kadın çok insanın gündeminde. Kadının güzelleşmede sınır tanımaması, durmadan değişmek istemesi, yaşlılığın korkutması bir bayan için kenara bırakılmanın tehlikesi olduğundan hep ikinci kadını oynaması, erkeğini elinde tutabilmek için mücadele etmesi gizli ya da açık da olsa ikinci kadın kıskançlığından geliyor sanırım.

     

    Aslında kadınlar erkeklerin hayatında hayallerindeki ikinci kadın olmak isterler. Bağımlılık yapan sigara gibi onların akıllarından hiç çıkmamak ve bütün erkek yaşamında varoluşlarını göstermek isterler. Bu sözler bütün genellemeler gibi yanlış olabilir hatta istisnası belki de bunları hiç düşünmemiş de olabilir. Ancak güzellik kadın doğasının kadın olma gerçeği ise ve aynanın karşısında ki ve onun aksinde yansıyan sözler kadın çelişkisini ya da doğasını gösteriyorsa başka benzetmeler de yapılabilecektir onların üzerinden.

     

    Her kadın da prensestir tabi ki. Kendisi için savaşan erkeği sever ve bekler, birinci kadın olarak ve ikinci kadın düşleriyle…

     

    cemaat.com


  7. Osmanlı Soyunun Son Şahzedesi Son VeliAhd'ı Osman Ertuğrul Osmanoğlu Rahmet-i Rahmana kavuştu. Allah (c.c.) başta Peygamber Efendimiz (sav) olmak üzere gelmiş geçmiş tüm büyük zatların yüzü suyu hürmetine ve özbe öz Dedesi Olan İkinci Abdulhamid'in ve yine Dedelerinin yüzü suyu hürmetine gelmiş geçmiş günahlarını affetsin ve Kabir azabı çektirmesin İnşaAllah-u Teala (Amin)

    Ruhuna El Fatiha

    Ecdada olan görevi edebinden ..

    Değerli Üstadımız gereğeni yapmış. Hakk Teala kabul buyursun. Son Osmanlı Şehzademizinde Ruhu Şad olsun ..

     

    Amin amin amin...

    ...

     

    Garib şehzadeler !

     

    : ((


  8. bıktık şu Mustafa İslamoğlunu Karalama Kampanyalarından be!! içimde Mustafa Hocaya karşı daha fazla bir sevgi oluşuyor bu tip kampanyaları görünce. Cübbeli Hoca peygamber mi?! HAŞA!! bu mütedeyyin sitelerde sürekli bu iki ismin karşı karşıya getirilmesinden de bıktım! Mustafa İslamoğlunu karalamayı bırakın da 1 defa olsun aynaya bakın.! bakın bakalım sizin yaşadığınız nasıl bir İslam! ya da İslama benzer bir yönü var mı hayat tarzınızın. kendinize bakın biraz da kendinize!!

     

    Niye kardeş ?

     

    Zoruna mı gitti ?

     

    -----

     

    Üstad'tan kopan mavera'cılar gibi O'ndan itikaden de kopmamak için ehli sünneti baltalayanları sürekli deşifre

     

    edeceğiz.Allah katında bu bir vazifedir ve ecri vardır inşallah.


  9. selamun aleyküm

     

    eğer uygulama yanlış ise bizde durdurabiliriz

    lakin uygulamanın yanlışlığının mesnetinide bizimle paylaşırsanız bizde ikna olmuş oluruz

     

    İLYAS

     

    Aleyküm Selam İlyas Hocam

     

    Mesneti hususunda bilgi verilmedi.

     

    Lakin yukarda belirttiğim şekilde tahminde bulunabilirim:

     

    Sayılar mühim...

     

    "Görev" alan sanal gönüldaş çekeceği tevhidi çekmez ise

     

    Ya da eksik çeker ise

     

    Netice elde edilemez.

     

    Sayıyı tutturmak, tutturduğundan emin olmak...

     

    Yüzyüze, en iyisi...En doğrusu,-belki de- tek doğrusu...


  10. Üstad biraz espritüel yaklaşmış sevdim bu röportajı (:

     

     

     

    -Kim kurtaracak Türk’ü bu dertten?

     

    -Sadece ordu... Ümidim ve kanaatim bu...

     

     

    Bunu anlayamadım neden sadece ordu?

     

     

    Üstad, hiçbir zaman "demokrasi" yi kutsamadı.

     

    İlahi nizam'ın başyücelik devetinin tesisi için hiçbir zaman "halkın oyu" na itibar etmedi.

     

    Partici hiç değildi.

     

    Amma "orducu" idi...

     

    Mücerret ordu "altun ordu" mefhumunu sürekli vurgulamıştır.

     

    Mareşal Fevzi Çakmak'tan "son bir yeniçerilik" dahi istemiştir.

     

    Kumpasların içindeki Anadolu'da iğfal edilmiş, zayıf düşürülmüş halkın ihtilalinin namümkün olduğuna kanaat getirmiştir.

     

    Ve buna dur! diyecek tek teşkilat de "ordu" dur.

     

    Müsbet veya menfi tarafıyla tek teşkilat...

     

    ***

     

    Hala da öyledir !


  11. BAŞYAZI

     

    AÇIKLAMA

     

    Hakikat Gazetesi işte bunun için Sayın Süleyman Demirel'i desteklemekte, bu mücahide yardım etmeği dini vazife, bir ibadet bilmektedir.

     

     

    *****

     

    HÜKÜM

     

    "Bu memlekette teokratik idareye yer yoktur!" söziyle inkar ve tevil kabul etmez şekilde islamiyeti kasdeden bir başbakanı korumak, onu mÜmin saymak ve ona mason diyenleri küfürle suçlamaktır ki ,en büyük ve mutlak küfrün ta kendisidir!!!

     

    Onbeşinci devre yirmisekizinci yıl

    13 ocak 1971 Büyük Doğu arka kapak

     

    Not: Hakikat gazetesi (bügünkü Türkiye Gazetesi) H.Hilmi Işık-Enver Ören tarafından güdülen gazetedir.hAKİKAT GEZETESİNİN BAŞYAZI ve açıklamasına üstad HÜKÜM ünü vermiştir."mutlak" kelimesi dergide kalınlaştırılarak yazılmıştır.(barani)


  12. MiddleEast-450-Qatar.jpg

     

    Katar mühim bir ülke...Bir ehli sünnet türk müslümanı olarak bulunduğumuz her ortamı artı hanemize devşirmeliyiz.Özellikle ortadoğu, Arabistan-Pakistan çizgisi misyonumuz için mühimdir.

     

    Onların bizim hakkımızdaki yargılarını da kınamamak gerekir.Herşey ortada...

     

    Biz de varız ve gelecek bizim! şuurunda olduğumuzu bilsinler yeter.

     

    Oradaki sakat anlayışaları da bildirirseniz yerinde olur : Lawrance misalinde olduğu gibi...

     

    Ayrıca, şii oranı ne kadar, var mı ? Sufiler , vehabiler vs.


  13. Malcom%20X.jpg

     

    Yapım : 1992, ABD

    Tür : Biyografi / Dram

    Yönetmen : Spike Lee

    Oyuncular : Denzel Washington (Malcolm X)

    Angela Bassett (Betty Shabazz)

    Albert Hall (Baines)

    Al Freeman Jr. (Elijah Muhammad)

     

    Senaryo : Spike Lee, Arnold Perl

    Görüntü yönetmeni : Ernest Dickerson

    Müzik : Terence Blanchard

    Yapımcı firma : 40 Acres & A Mule Filmworks

    Süre : 3 saat, 22 dakika

    Gösterim tarihi : 25 Mayıs 1993

     

    Türkce alt yazili...

     

    livevideo.com dan izlenebilir.


  14. JİN

     

     

    Dr. Hakkı Açıkalın

     

     

    "Jin" kelimesi Kürt dilinde "kadın” mânâsına geliyor. “Kadın”ın Yunanca’daki karşılığı “Γυναίκα-Yineka". Sankritçe "gunneka" kelimesi "inek" mânâsına; Türkçe’deki “inek” kelimesi de buradan mülhem. Uluslararası Tıb terminolojisindeki “Gynécologie” (Jinekoloji) yani “kadın hastalıkları bilimi” kavramı da aynı aileden.

     

    İngilizce “Jinn” kelimesi, İslâmî bir kavram olan “Cin”in karşılığı; Fransızlar “Djin” diyorlar. Zira “Demon” (Daimonas) kelimesi “cin” kavramını karşılayamıyor.

     

    "Jun" kelimesi Farsça "Put" mânâsına.

     

    "Jiyan" Farsça "kızgın, kükreyen” mânâsına.

     

    "Jaune" (Jon) Fransızca “sarı” mânâsına.

     

    "Jeune" (Jön) Fransızca “genç” mânâsına.

     

    "Jeûner" (Jöne) Fransızca “oruç tutmak.”June” (Cüun) İngilizce, “Juni” Almanca, “Iunie” Romence, “June” (Jün) Fransızca, “Iouniou” (Yuniu) Yunanca, “Iunius” Latince “Haziran” mânâsına.

     

    "Cinnet" Arabça "çıldırma”, “Genius” (Ciniyıs) İngilizce “Dehâ-dâhi” mânâsına.

     

    Kadın, cin, put, kızgın/kükreyen, sarı, genç, oruçlu, Haziran, cinnet, fehâ, dâhi!

     

    "Femina" Latince "Kadın”, “Femme” (Famm) Fransızca “Kadın”, “Woman” İngilizce “Kadın”, “Femmina” İtalyanca “Kadın”.

     

    "Fem" Arabça" "Ağız”, “Φήμη" (Fimi) Yunanca "Şan-Şöhret”, “Φίμωσις" (Fimosis) Yunanca "Ağzını tıkama”, "Φυματίωσις" (Fimatiosis) Yunanca "Verem".

     

    Kadın, Ağız, Şan-Şöhret, Ağız tıkama, Verem!

     

    Geçenlerde uzun ve karmaşık bir rüya gördüm:

     

    Kendi kendime konuşuyorum: “Leylâk kokuları... Leylâk kokuları bir insanı bu kadar etkileyebilir mi? Nedir bu gizli kimya, ki elimi ayağımı birbirine dolaştırıyor, dizlerimin bağını çözüyor. Her tarafım Lila”

     

    Âniden, 11-12 yaşlarında bir oğlan çocuğu çıkıyor karşıma:

     

    "Leylâklardan, annenden ve Yunan aktris İrini Papa’dan hareketle “kadın”ı tarif et!” diyor.

     

    "En câhil olduğum mevzu budur” diyorum.

     

    Beni ölümle tehdit ederek konuşmaya zorluyor. Büyük bir korku içinde cevap veriyorum:

     

    "Kadın mefhumunun bende ilk uyandırdığı nesne ebruli renkte, ters dönmüş (başaşağı) bir leylâk fiğürü.”

     

    Daha sonra şöyle:

     

    "Echidna (Yunan mitolojisinde kapalı bir varlık, oklu kirpi), sonra Asur Kraliçesi Şamram (Semiramis), Pers kedisi, sığırcıklar, melez, zırh ve mask!”

     

    "Devam et" dedi, çocuk.

     

    Dedim ki: "Mevcut hâkim ideoloji tarafından nevrotik hâle getiriliyormuş, sanal süreçlerin aktrisi oluyormuş. Onun için her şey imgeden ibaretmiş, görüntüleri çarpıtarak algılıyor, farklı merceklerden süzüyor, bu nedenle gerçek tecelliler hâliyle asıllarından farklı bir biçimde yansıyormuş. Bu tesirler onu gitgide somut olgu ve hâdiselere yabancılaştırıyormuş, toplumdışı bir varlık hâline geliyormuş. Böyle tanımları ben değerlendiremiyorum. Yine mefhumları tercih ediyorum. Meselâ “likorinos” diyorum yani “kurtburnu”. Meselâ “Kuzgun Kılıcı” diyorum; “Contemplation” (Dalınç) diyorum. “Siyah bir deri montun iç cebine ite kaka sıkıştırılmış günlük bir gazete” diyorum. “Ten rengi çoraplar içindeki flu ayak parmakları” diyorum. “Difransiyal Fizik”, “Elmalı Venüs”, Pantufleli İhtiyar”, “Kerrakeli Bir Deli”, “İrtifâ” ve “Ya basta” (Yeter!) diyorum.”

     

    Ve çocuğu bir şiir okuyarak kovabildim:

     

     

     

    BİR BENEKLİ KURT ŞİİRİ

     

     

     

    Kızıl kışlara boğulduğunda Marple Sirope

     

    Aşk kaba kuyruklu bir benekli kurttur

     

    Sanattan düşmüş bir ihtiyar bekler yolda

     

    Tammus efendilerinin sahtiyan kadehlerini

     

    Zerâfet kasından yer kurşunu gönül

     

    Ve maske düşer...

     

     

     

    Sağ ayağını kunduz tuzağına kaptırır alatav ergen

     

    Aksi suya düştüğünde bir sarî bâkirenin

     

    "El’ân kemâkan" diye haykırır Dehr

     

    Ebrulî bir aynaya saklanır Apatsza

     

    Mâsum bir fahişe yıkar ayaklarını Ayazma’da...

     

     

     

    Gaflet vantuzlarıyla öper çalıları

     

    İdoller devrilir ayaklanır ifşâat

     

    Şerbetli topuğundan kıvrımlı sokakların...

     

     

     

    Avucundaki tuzu ateşe attığında Esther

     

    Beyaz bir dişi deve ıhar

     

    Demirhindi tüccarının eşiğine...

     

     

     

    Somon dudaklarından öpüldüğünde bir Jericho gülünün

     

    Kaybolan kumların vâveylâsı kopar

     

    Hazine dairesinde iğneli vatosların

     

    Kudurur samyelinin yaladığı kayalar

     

    İhtiyar ölür dirilir bir deli vaşak...

     

     

     

    Baharât râyihası karışır

     

    Kudret narının zehrine

     

    Neden yalnız genç kızlar zeytin sağar

     

    Diye hayıflanır bir palikarya

     

    Sübyancılar onaltı yaşında bir Macar kızının

     

    Yüreğini çıkarır St. Paul kuyusundan...

     

     

     

    Son lâhzada damlar ılık bir sıvı

     

    Kanı donar hırdavatçı kalfasının

     

    Hâmile bayılıp düşer

     

    Bir gümüş çatalın dişleri kırılır

     

    Sincabî bir yetimin feminde...

     

     

     

    Son yemek yenir kuşanılır armura

     

    Altından bir ustura keser işâret parmağını

     

    Muhteris bir karadulun Duha vakti

     

    Tahiyyatta yakalanır güzeller güzeli bir cadu

     

    İncil Kilisesi’ne sığınır

     

    Gece kalpazan gündüz puşt

     

    Ayyuka çıkar hınzır bir kedi

     

    İntikam gelir dayanır kapısına

     

    Kızıl göğüslü bir “Jin”in...

     

    www.duralidurmaz.blogcu.com

×
×
  • Create New...