Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Demet Keskin

Üye
  • Content Count

    325
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    2

Posts posted by Demet Keskin


  1. TÜRK POLİSİ

    Hayran Türkiye'miz Sabrınıza,

    Hayran Vatan Aşkınıza

    Birlik Oldunuz Yanlışların Karşısında

    Arka Sokaklar Kötülüğe Kucak Açmışken

    Adaletin Alnına Çalmışlarken Lekeyi

    Yağmur Oldunuz Yağdınız

    Sağnak Sağnak

    Değerisiniz,Variyetisiniz Siz Türkiye'nin

    Bin Destanı Vardır Şerre Karşı

    Ey Bu Dava Uğrunda Yükselenler!

    Vatan Uğrunda Şehit Olmaya Hazırlanın

    Göğsünüzü Kabartınız,Omuzlarınızı Dik Tutunuz

    Uğrunda Can Verdiğiniz Vatan Sağolsun...

    13 yaşındaki oğlum Kadir Rahman Keskin.Kocaeli'nde birincilik derecesi alan şiiri.


  2. ....BİTTİ BURAYA KADAR-MİRAÇ KESKİN....

     

     

    Hüzün türküleri mırıldanarak ayrılık çiçeklerini sulamak

    Ve için parçalansa da AŞK'ı rafa kaldırmak......

     

    Nasıl bir şeydir bilir misin?

    Sen böyle zor bir şeyle baş edebilir misin?

     

    Var mı ki sende bu manevi cesaret?

    Ve sevdiğini söylebilecek o kocamannnnn yürek....

     

    Sen sevginin kutsiyetini bilemezsin

    Ve bununla asla aslaa baş edemezsin....

     

    Yakışmaz yüreğine aşkın adı

    Ve sürdüremezsin bu aşk davasını....

     

    En sık kullandığın kelime ELVEDA

    Ve ben alışkınım bu saçma vedalara....

     

    Yürek sınırlarım belli açık değil herkese

    Ve sen ASLA adım atamazsın bu kutlu beldeme....

     

    Hiç bir şeye layık değilsin bu DÖNEKLİĞİNLE

    Ve hiç bir şey elde edemezsin bu gel-gitlerle....

     

    Hançer misali sözlerin etkilemiyor beni

    Ve varlığım eritiyor,bitiriyor seni.....

     

    Asıl acı çeken sensin eminim adım kadar

    BİTTİ sevgili müsvettesi BİTTİ işte buraya kadar.....

     

     

    MİRAÇ KESKİN

    10.11.2009 / 02:24 (kızım)

    • Like 1

  3. Adam,bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü.

     

    Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü:

     

    -Ohh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez.

     

    Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve “baba haritayı düzelttim,artık sinemaya gidebiliriz”dedi.

     

    Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hala hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu cevabı verdi:

     

    - Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı.

     

    İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ.


  4. Çok eskiden köyün birin de bir yaşlı evliya ve fukara oğlu yaşarmış bu köyün

    hemen karşısın da da çok ama çok yüksek bir de dağ varmış ve bu dağın tam

    tepesin de için de bir yılan bulunan bir kuyu var imiş ne zaman bu yaşlı

    evliyanın başı derde girse bu yılanın yanına gider ve yılan da ona bir altın

    lira verirmiş gel zaman git zaman artık yaşlı adam oraya çıkamaz hale gelmiş

    ve bir gün oğlunu yanına çağırmış ve demiş ki bak oğlum o dağın tepesin de

    bir kuyu var oraya git kuyudan bir yılan çıkacak benim oğlum olduğunu söyle

    ve sana vereceği emaneti al ve bana getir demiş oğlu da tamam baba deyip

    koyulmuş yola kuyunun başına gelince yılan çıkmış oğlan anlatmış her şeyi

    yılan da uyuya inmiş ve bir altın vererek bunu babana götür demiş oğlan da

    için den söyle düşünmüş eğer ben bu yılanı öldürürsem kuyudaki bütün

    altınları alır ve çok zengin olurum demiş ve yerden aldığı bir taşı yılana

    fırlatmış taş yılanın kuyruğuna gelmiş ve can havliyle oğlanı ısırmış derken

    epey zaman sonra oğlan zehirlenerek ölmüş adam iyileşmiş ve doğru yılanın

    yanına gitmiş her şeyden haberi olan adam başlamış yılana anlatmaya işte

    öyleydi böyleydi o cahildi falan

    filan demeye ve demiş ki gel tekrar eskisi gibi dost olalım. yılan şöyle

    cevap vermiş "yooooookkkkkk olmazzzzzzzzz bende bu kuyruk acısı sende de bu

    evlat acısı varken biz artık dost olamayız"...


  5. İskoçya'da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming'di adı. Günlerden bir

    gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir

    de baktı ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp

    duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi

    çocuğu bataklıktan çıkardı ve acili bir ölümden kurtardı. Ertesi gün

    Fleming'in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat

    indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. ‘‘Oğlumu

    kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum’’ dedi. yoksul ve

    onurlu

    Fleming ‘‘Kabul edemem!’’ diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada kapıdan

    çiftçinin küçük oğlu göründü. ‘‘Bu senin oğlun mu?’’ diye sordu aristokrat.

    Çiftçi gururla ‘‘Evet!’’ dedi. Aristokrat devam etti: ‘‘Gel seninle bir

    anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer

    karakteri babasına benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur.

    ‘‘ Bu konuşmalar sonunda Fleming'in oğlu aristokratın desteğinde eğitim

    gördü.

    Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming'in oğlu Londra'daki St. Mari's Hospital

    Tip Fakültesi'nden mezun oldu ve tüm dünyaya adini penisilini bulan Sir

    Alexander Fleming olarak duyurdu. Bir süre sonra aristokratin oğlu zatürreye

    yakalandı. Onu ne mi kurtardı?

     

    Penisilin!

     

    Aristokratin adi: Lord Randolp Churchill.

    Oglunun adi: Sir Winston Churchill.

    Kurtaran doktor: Çiftçinin oglu Sir Alexander Fleming.

     

    Paraya gereksiniminiz yokmuş gibi çalışın.

    Hiç acı çekmemiş gibi sevin.

    Hiçbir şey beklemeden verin.

    Karşılığı nasıl olsa gelecektir...


  6. Arkadaşım Gayle dört yıldan bu yana kansere karşı

    yaşam mücadelesi veriyordu.

     

    Diğer arkadaşlarımla birlikte onu ziyarete gittiğim bir gün çocukluk düşlerimizden söz ediyorduk. Gayle başını pencereye doğru çevirdi. Gözleri çok uzaklarda, sesi sitem dolu “Ben, kumandalı, kırmızı bir oyuncak arabamın olmasını isterdim hep, ama doğum günümde ne istediğimi söylersem; dileğimin gerçekleşmeyeceği korkusuyla hiç kimseye söyleyememiştim bunu. Bu nedenle de asla radyolu, kırmızı bir oyuncak arabam olmadı.” dedi.

     

    Gayle’i ziyaretimden bir kaç gün sonraydı. Çok sevdiğim

    dondurmayı almak için sırada beklerken birden dondurmacının vitrinindeki kırmızı oyuncak arabayı gördüm.

     

    Yanına da bir not iliştirilmişti:

    "Dondurmanızı alırken vereceğimiz kuponu doldurmayı unutmayın, belki de çekiliş sonunda bu kumandalı araba sizin olabilir."

     

    Hemen Gayle’in sözleri geldi aklıma. Bir kaç hafta boyunca sürekli dondurma alıp , verdikleri kuponları doldurdum. Hiç bir çekilişte de kazanamadım. Bu kırmızı arabayı mutlaka Gayle’e almalıydım.

     

    Dördüncü haftanın sonunda artık çekilişte kazanmaktan ümidimi yitirmiştim.

     

    Dükkan sahibi ile konuşarak bana bu arabalardan bir tanesini satmalarını rica ettim.

     

    Dükkan sahibi dört haftadır hergün dondurma alıp, kuponları doldurduktan sonra büyük bir heyecanla çekiliş sonuçlarına

    baktığımın gözünden kaçmadığını söyledi.

     

    Ardından da gözlerimin içine bakarak:

    "Söyler misiniz, neden bu kadar çok istiyorsunuz bu arabayı? "diye sordu.

     

    Gözlerimden süzülen yaşlara aldırmadan ona arkadaşımdan

    söz ettim. Çok etkilenmişti. "İstediğiniz oyuncak arabayı verdiğiniz adrese göndereceğim" dedi. Yazdığım çeki masanın

    üstüne bırakarak , büyük bir mutlulukla evime geldim.

     

    Ertesi günü Gayle’i ziyarete gittiğimde gözleri ışıl ışıldı.

    Elindeki kırmızı oyuncak arabayı göstererek küçük bir çocuk heyecanıyla: "Bak" dedi. "Bunca yıl bekledim ama nihayet

    dileğim gerçekleşti, hem de tam istediğim gibi !"

     

    Ertesi günü postacı bir zarf uzattı elime.

    Açıp okumaya başladım:

     

    "Sevgili Bonnie, annem ve babam da kanserdi ve ikisinide,

    altı ay gibi kısa bir sürede kaybettim. İkisi içinde çok çabaladım ama doğrusu dostlarımın sevgisi ve cömertliği olmasaydı hiç bir şey yapamazdım. Gerçek dostlarım olduğu için kendimi hep şanslı hissettim. Gayle’de senin gibi bir dostu olduğu için çok şanslı. En iyi dileklerimle. Norma"

     

    Dondurma dükkanının sahibiydi mektubu yazan.

    Benim masasına bıraktığım çek de zarfın içindeydi...

     

    ________________________________


  7.  

     

    Bir gün padişah iki tane köle satın aldı. Kölelerden biri çok temiz yüzlü inci dişli biriydi, nefesi gül gibi kokuyordu. Diğeri oldukça çirkindi, dişleri çürümüş ağzı kokuyordu. Padişah o güzel yüzlü köleye ihsanlarda bulunarak onu hamama gönderdi.

    Dişleri çürümüş ağzı kokan köleyi yanına çağırdı. Kendini çok beğendiğini fakat arkadaşının kendisi hakkında çok kötü şeyler söylediğini belirterek, onun da arkadaşının kötü huylarını söylemesini istedi. Fakat köle arkadaşına toz kondurmadı hep onu övücü sözler söyledi. Padişah ne yaptıysa bir türlü o köleye arkadaşı hakkında kötü bir söz söyletemedi.

     

    Nihayet ikinci köle hamamdan geldi. Padişah onu da sınamak için huzuruna çağırdı. Onu övücü sözler söyledi.

     

    “Sıhhatler olsun ne kadar zarif ve latif olmuşsun. Keşke öbür kölenin sayıp döktüğü kötü huyların da olmasa ne . olurdu.” dedi ve onu da diğer köle gibi denemek istedi.

     

    Bunun üzerine köle kızdı, köpürdü ve arkadaşı hakkında kötü şeyler sayıp dökmeye başladı. Biraz konuştuktan, arkadaşının kötülüklerinden bahsettikten sonra padişah onu susturdu:

     

    - “Yeter artık ikinizin de özünü, aslını anladım, onun ağzı kokuyor, senin ise için kokmuş, bundan sonra sen o doğru sözlü ve güzel huylu kölenin emrindesin haydi git.” dedi.


  8. •Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.

    • Daha büyük evlerde ama daha küçük ailelerle yaşıyoruz.

    • Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı.

    • Uzmanlıklar arttı ama sorunlar çoğaldı.

    • İlaçlar çoğaldı ama hastalıklar arttı.

    • Az kitap okuyor ama çok televizyon seyrediyoruz.

    • Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik.

    • Para kazanmayı öğrendik ama yuva kurmayı beceremedik.

    • Hayata yıllar ekledik ama yıllara hayat katamadık.

    • Uzaya ulaştık ama ruhun derinliklerine gitmiyoruz.

    • Atomu parçaladık fakat önyargılarımızı yıkamadık.

    • Çok yazıyor ama az gelişiyoruz.

    • Daha çok plan yapıyor ama daha az sonuç alıyoruz.

    • Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı öğrenemedik.

    • Gelirimiz arttı ama karakterimiz zayıfladı.

    • Tanıdıklarımız çoğaldı ama dostlarımız azaldı.

    • Çabalarımız arttı ama mutluluklar azaldı.

    • Dünya Barışı diyor ama silahlanmada yarışıyoruz!

    • Evlerde çift maaşın birleştiği, ama çiftlerin ayrıldığı,

    • Güzel evlerin güzel yuva olamadığı,

    • Vitrinlerin dolu ama gönüllerin boş olduğu günlerde YAŞIYORUZ...!

    • Like 1

  9. SEN VARSIN

    Gönül tezgahında şiir dokudum

    İplik iplik nakışında sen varsın

    Aşk yolunun kanununu okudum

    Madde madde yokuşunda sen varsın

     

    Fikir vadisinden bir ırmak geçer

    Eğilir selviler suyundan içer

    Bağrında ay doğar zambaklar açar

    Sessiz sessiz akışında sen varsın

     

    Öz suyusun hayat denen şişenin

    Nedenisin keder ile neşenin

    Sevda cephesinde şehit düşenin

    Donuk donuk bakışında sen varsın

     

    Hep senin renginde görünür bahar

    Yaprakta yeşilin gülde kokun var

    Yama yama kalbimdeki yaralar

    Sıra sıra dikişinde sen varsın

     

    Gidip de yorulma çok uzaklara

    Sen; seni gel benim içimde ara...

    Umut güneşimin mor bulutlara

    Girip girip çıkışında sen varsın

     

    ABDURRAHİM KARAKOÇ

     

    • Like 1

  10. cicekler31600x1200.jpg

     

    DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

     

    "Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin." --- Köy öğretmeni Şefik Sınıg'in son sözleri.

    Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

    Bütün çiçeklerini getirin buraya,

    Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,

    Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer

    Bütün köy çocuklarını getirin buraya,

    Son bir ders vereceğim onlara,

    Son şarkımı söyleyeceğim,

    Getirin, getirin...ve sonra öleceğim.

     

    Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

    Kir ve dağ çiçeklerini istiyorum,

    Kaderleri bana benzeyen,

    Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları

    Geniş ovalarda kaybolur kokuları...

    Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri

    Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,

    Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

     

    Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

    Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini

    Bacımın suladığı fesleğenleri,

    Koy çiçeklerinin hepsini, hepsini,

    Avluların pembe entarili hatmisini,

    Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,

    Aman Isparta güllerini de unutmayın

    Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.

    Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

     

    Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

    Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,

    Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,

    Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,

    Ne güller fışkırır çilelerimden,

    Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,

    Korkmadım, korkmuyorum ölümden,

    Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

     

    Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

    Baharda Polatlı kırlarında açan,

    Güz geldi mi Kop dağına göçen,

    Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,

    Muş ovasından, Ağrı eteğinden,

    Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden

    Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,

    Eğin türkülerinin içine gömün beni.

     

    Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

    En güzellerini saymadım çiçeklerin,

    Çocukları, öğrencileri istiyorum.

    Yalnız ve çileli hayatimin çiçeklerini,

    Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,

    O bakımsız, ama kokusu essiz çiçek.

    Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,

    Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

     

    Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

    Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,

    Ölmemek istiyorum, yasamak istiyorum,

    Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,

    Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,

    Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,

    Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,

    Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

     

    Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

    Okulun duvarı çöktü altında kaldım,

    Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,

    Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,

    Çile çektim, yalnız kaldım, ama yasadım,

    Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,

    Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.

    Simdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,

     

    Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

    • Like 1

  11. Bakmayın yüzümün karanlığına,

    Biraz ''BİLAL'den, biraz ''ÖMER''dendir,

    Belki de günahımın eseridir,

    Örtüm ''FATIMA''dan, ''SÜMEYYE''den emanettir,

    Hor görmeyin! sadakatim aslımın gereğidir,

    Ağlasa da örtüm o benim ''ŞEREFİMDİR''

    Bir ezan sesinde inliyorsa mekan,

    ''BİLAL''ler ölmemiş dirilmiştir ve bir ses duyulursa,

    ''UKBA''dan,'' MUS'AB'' tevbesinin sesidir,

    Ağlıyorsa 'arz/da' her bir yürek, ''PEYGAMBER''e özlemin ifadesidir.

     

     

    Eğer sevda, sevgiliye kendini adamaksa

    Eğer sevgi, kardelen çiçeği gibi hürriyete açmaksa

    Şehadet en büyük aşk, şehid en büyük aşık ise

    Kendimi yoluna adıyorum . . .

    ``YA RASULALLAH``

     

    ‎"Şüphesiz Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Oruç tutanlar Kıyamet günü o kapıdan Cennete girecektir. Oradan onların dışında kimse giremez. 'Oruçlular nerede?' diye seslenilir. Oruçlular kalkar o kapıdan girerler. Onlar girince kapı kapatılır, başka hiç kimse oradan girmez."[Hz. Muhammed (s.a.v.) inşallah girenlerden nasip eyle yarabbim...... AMİN..

    • Like 1

  12. Fakîrleri sevmek ve onlara iyilik etmek ve islâmiyyete uymak lâzım olduğu bildirilmekdedir:

     

    Şerefli mektûbunuz ve latîf yazılarınız geldi. Allahü teâlâya hamd olsun! Okuyunca, fakîrlere sevginiz ve bağlılığınız anlaşıldı. Çünki bu sevgi, seâdetin sermâyesidir. Onlar, Allahü teâlânın celîsleridir, hep Onunla birlikdedirler.(Onlarla birlikde olanlar şakî olmaz) buyuruldu. Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem), kâfirlere gâlib gelmesi ve işlerin kolaylaşması için, muhâcirlerin fakîrleri hurmetine düâ buyurduğu, bildirilmekdedir. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) muhâcirlerin fakîrlerinin şânlarını bildirmek için, (Saçları karışmış çok kimse vardır ki, kapılardan kovulurlar. Allahü teâlâya yemîn etseler, yemîn etdikleri şeyi elbette yaratıp verir) buyurdu.

     

    Ey mesûd insan! Kıymetli mektûbunuzda, (Dünyâ ve âhıretin sâhibi...) yazmışsınız. Bu söz, ancak Allahü teâlâ için söylenir. Elinden hiçbirşey gelmiyen bir köle, nasıl olur da, herhangi bir bakımdan sâhibi ile ortaklığı arayabilir? Sâhib olmak yolunu tutabilir? Hele âhıretde. İster hakîkat olarak, isterse mecâz olarak düşünülsün, mâlik ve sâhib yalnız Allahü teâlâdır. Hak teâlâ, kıyâmet günü, (Bugün, mülk kim içindir?) buyurur. Cevâb olarak yine kendisi, (Kahhâr, Gâlib olan bir Allah içindir) buyurur. O gün kullar için, korkudan sığınmakdan başka birşey yokdur. Pişmânlıkdan, şaşkınlıkdan başka birşey yapamazlar. Allahü teâlâ, o günün şiddetini, kulların sıkıntısının çokluğunu bildirmek için, Hac sûresinin birinci âyetinde meâlen, (O günün zelzelesi çok büyük şeydir. O gün kadınlar memedeki çocuklarını unuturlar. Hâmile hâtûnlar çocuklarını düşürürler. İnsanlar serhoş olmuşlar sanılır. Onlar serhoş değildir. Fekat, Allahü teâlânın azâbı çok şiddetlidir) buyuruldu.

     

    Fârisî iki beyt tercemesi:

    Sorulur o gün işlerden, sözlerden,

    Kalbi titrer Nebîlerin korkudan.

     

    Enbiyânın şaşırdığı bir yerde,

    Günâhlara özr bulmak nerede?

     

    Nasîhatların başı şudur ki, islâmiyyetin sâhibine (aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye) uymak lâzımdır. Resûlullaha uymıyanlar, âhıretde azâbdan kurtulamaz. Bundan sonra, dünyânın süslerine düşkün olmamak, varlığına ve yokluğuna aldırış etmemek lâzımdır. Çünki, Allahü teâlâ dünyâyı sevmez, ona kıymet vermez. Bunun için, kulun dünyâlığı olmakdansa, olmaması dahâ iyidir. Dünyânın kimseye fâide vermediğini ve elden çabuk çıkdığını herkes bilmekde, hattâ görmekdedir. Dünyânın malına, mevkı'ine düşkün olanların, bunlara kavuşmak için uğraşıp da, ânsızın hepsini bırakıp gidenlerin hâlini görerek ibret alınız! Allahü teâlâ, bizi ve sizi, Peygamberlerin en üstününe (aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm) uymakla şereflendirsin! Âmîn...


  13. Bir Gönül İnsanı Portresi

    Her derdin dermanını veren bir Rabbimiz varken yüreğimizde; nokta koymak niye? Hayatta insan hep kendiyle körebe oynuyor.. Ne kırdığını farkediyor ebeyken,ne kırıldığını asıl sebebini farkediyor sobelenirken..

    Ahlar yerleşiyor dudaklara kimi zaman. Rabbim iyiki dertli gönüller vermiş bizlere esasen.. Gamsız,duygusuz,dertsız gönülleri ne yapalım ki..Dertlerimizle Rabbimize daha cok yakınlaşmıyormuyuz oysa.. Neden arzumuz dertsiz gönüllere sahip olmak ki..

    Bu yüzden nokta koyma çabamiz kendimizden kaçısımız olabilir mi acaba? Bize derdi yakıştıran,bizi dertlerle huzunlerle olgunlaştıran Derdi veren Rabbimizin dermanıda verecek olduğunu bilmiyormuyuz sanki..yüreğimizin merhemi olacak yürekleri karşımıza çıkaracak O değil mi? Bunu bilip nasıl nokta koyuyoruz cümle sonularına nokta koymak insanoğluna yakışmaz ki bir kere biz virgüllerin ve uç noktaların sahibiyiz ! Yaşanılan şeye ne hata demek düşer bize nede doğru..

    Rabbim taktir edecek neyse hakkımızda en doğru.. Bize dua ve tevekkülden gayri ne var..

    Yüreklerin kısmeti varsa bir yerde o er geç bulacak nasılsa..

    Bizim olana olma deme hakkımız yok..

    Taktir Rabbimizin her zaman.. Hüzne tercüman olan gözyaşlarımız anlatıyor bazen herşeyi.. Onuda tek anlayan yürekten bir derya olup akan sevgidir bence.. Seviyorsak anlayışlı olmalı,seviyorsak hüküm koymamalıyız bizler..

    seviyorsak seviyor gibi davranmalıyız.. Bu yüzden hiç bir zaman suçu işleyeni bulma çabasında olmamalıyız.. Buraya kadarmış diyip bitirmek bir şeye noktayı koymak bizim işimiz değil.. O Rabbimimizin işi ! Hiç bir şeyin sonunu Ondan başkası bilemez.

     

    Her Daim Dua Ve Ümit İle..


  14. Küçük çocuk, annesi nakış işlerken dizlerinin dibinde oturup onu seyretmeyi çok

    severdi. Bir keresinde aşağıdan annesine doğru bakıp sordu: Anneciğim, ne

    yapıyorsun?

    Annesi, tatlı ve şefkatli bir sesle cevap

    verdi:

    Nakış işliyorum yavrum. Bu kasnaktaki kumaşın üstüne güzel

    desenler işlemeye çalışıyorum.

    Küçük çocuk:

    Ama yaptığın şey,

    hiç güzel görünmüyor, karmakarışık

    Gerçekten de çocuğun oturduğu yerden

    bakınca, annesinin elinde tuttuğu kasnağın altındaki ipler, birbirine giriyor,

    kasnağın üstünde görülen sanatlı işlemelerden ise, hiçbir eser görünmüyordu.

    Çocuğun bu sözüne annesi gülümseyerek:

    Gel kızım, yanıma otur da, birlikte bakalım bu nakışa.

    Annesi gibi kasnağa üst taraftan bakan çocuk, şaşkınlıktan ve hayranlıktan ne diyeceğini bilemedi.

    Kasnağın üstünde harikulâde bir çiçek resminin nakşedildiğini gördü.

    Peki ama bu büyük farklılığın sebebi neydi? Alttan bakınca karmakarışık, üstten

    bakınca harika nakışlar. Nasıl böyle olabiliyordu? Annesi onun bu merakını şu

    sözleriyle giderdi:

    Yavrum, alttan bakıldığında nakış karışık ve

    anlaşılmaz görünüyordu. Çünkü sen nakışın üst tarafına daha önceden çizili bir

    plan olduğunu göremiyordun. Bu benim yaptığım bir dizayndı. O çiçeği işlemek

    için, benim bu çizimi ve planı takip etmem gerekiyordu. Şimdi benim tarafımdan

    baktığında ise, ne yaptığımı daha iyi görebiliyorsun.

    Küçük kız yıllar geçip büyüdüğünde, başına gelen her iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin olaylar karşısında, hep bu yaşadığı olayı hatırladı. Hayatının bir nakış gibi, İlâhî bir kudret eli tarafından dantel dantel işlendiğini, kendisine karışık, anlamsız, kötü gibi görünen olayların, aslında İlâhî bir planın nakışları olduğunu, ortaya çıkacak bütünün ve kompozisyonun hârikulade bir resim teşkil edeceğini hissederek hâlinden pek de şikâyetçi olmadı.


  15. Kullarım Benden Ne İstiyorlar?

     

    Allah'ın (c.c.) özel olarak görevlendirdiği melekler topluluğu, bir grup insanın... bir araya gelerek Allah'ı (c.c.) zikrettiğini görürler. Sonra bütün melekler, hep birlikte kanatlarını açarak, insanları kanatlarıyla örterler. Böylece yer ile gök arası melek ile dolar. Allah'ı (c.c.) anıp öven topluluk dağılıncaya kadar onlarla beraber olurlar. İnsanlar dağılınca melekler göğre yükselirler. Allah (c.c.), her şeyi meleklerden daha iyi bildiği halde meleklerine sorar:

     

    - Nereden geliyorsunuz?

     

    - Dünyada yaşayan bazı kullarının yanından geliyoruz. Onlar bir araya gelmişler ve Seni (c.c.) tespih ediyorlardı Ya Rabbi.

     

    - Kullarım bir araya gelmiş ne diyorlardı?

     

    - "Subhanallah" diyerek Seni (c.c.) övüyorlar, "Allahu Ekber" diyerek Seni (c.c.) en büyük olarak kabul ettiklerini söylüyorlar, "La İlahe İllallah" diyerek Senden (c.c.) başka ilah olmadığına şahitlik ediyorlar, "Elhamdülillah" diyerek de Sana (c.c.) hamd ediyorlar Ya Rabbi.

     

    - Onlar beni görmüşler mi ki beni bu şekilde övüyorlar?

     

    - Hayır Ey Rabbimiz, Seni görmediler.

     

    - Ya beni görselerdi, ne yaparlardı?

     

    - Şayet Seni (c.c.) görselerdi, Sana (c.c.) daha çok ibadet ederler, Seni (c.c.) daha çok överlerdi.

     

    - Benden ne istiyorlar?

     

    - Senden (c.c.) cennetini istiyorlar.

     

    - Cenneti görmüşler mi?

     

    - Hayır Ey Rabbimiz, Cenneti görmediler.

     

    - Ya cenneti görselerdi, ne yaparlardı?

     

    - Şayet cenneti görselerdi, onu daha çok isterler ve onun için daha çok çalışırlardı.

     

    - Neden korkuyorlar?

     

    - Cehenneme girmekten korkuyorlar.

     

    - Onlar cehennemi görmüşler mi?

     

    - Hayır Ey Rabbimiz, Cehennemi görmediler.

     

    - Ya cehennemi görselerdi ne yaparlardı?

     

    - Şayet cehennemi görselerdi, ondan daha çok korkar ve kaçarlardı.

     

    Sonunda Allah (c.c.) şöyle buyurdu:

     

    - Sizi şahit tutuyorum. Ben bir araya gelip beni öven ve hamd eden o kullarımın hepsini affettim. Onları istedikleri cennete sokacak ve korktukları cehennemden uzak tutacağım.

     

    Bunu üzerine bir melek söz alarak:

     

    - Ey Rabbimiz, Onların hepsi seni övmek için bir araya gelmiş değillerdi. İçlerinde onlardan olmayan günahkâr bir adam da vardı. O adam bir işi için oraya gelmişti.

     

    Allah (c.c.) bunun üzerine şöyle buyurdu:

     

    - Onu da affettim. Onlar öyle bir topluluktur ki, onlarla beraber olanlar da onların sayesinde kurtuldular!

     

    (Kaynak: Kütubu Sitte Muhtasarı : 1941)

    • Like 1

  16. YOLDAN GÜZEL GEÇMEK

    Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeye karar verdi. İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi.

     

    Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti: Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu.

     

    Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerine hepsi aynı şikayette bulundu: Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu.

     

    Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı:

     

    'Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı.'

     

    Kral gülümseyerek cevap verdi:

     

    'O altınlar sana ait delikanlı.'

     

    'Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı.'

     

    'Evet' dedi kral. 'Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü, yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir.'


  17. Hepimizin hikâyesi aynı!

    İçimizdeki tenhalıktan,dışımızdaki kalabalığa gider geliriz. Yalnızlıkları yüklenip kendimize döndüğümüzde ise, artık kalabalık içimizde yürümektedir.

    Aynada görünen suretimizden çıkıp, pergelin sabit ayağını kalbimize sabitleyip, muhite doğru bir seyahate hepimizin ihtiyacı var.

    Bakışlarımızı ve dikkatimizi aldatıcı, oyalayıcı sahte tezahürlerden çekmeden; idrak edici bir fark edişe sahip olmadan; ne Yunusun vârisi olabiliriz ne de yeni bir hamlenin, dirilişin öncüsü

    Bunu artık anlamak, idrak etmek ve bir yerden başlamak gerekiyorsa; önce ağlamamız lazım!Gözyaşı bizi yüreğimize götürür.

     

    Yoklayalım, yüreğimiz yerinde mi?..


  18. Cennet de Nasıl Ağaç Dikilir?

     

    Peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki,

     

    - Cennetde ağaç yokdur. Oraya çok ağaç dikiniz!.

     

    - Oraya ağacı nasıl dikelim dediklerinde,

     

    -Tesbîh, tahmîd, temcîd ve tehlîl okuyarak) buyurdu.

     

    Yanî, (Sübhânallahi velhamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber) diyerek Cennete ağaç dikiniz buyurdu.

     

    Bir hadîs-i şerîfde,

     

    -Bir kimse, Sübhânallahil'azîm ve bihamdihi derse, onun için Cennetde bir ağaç fidanı dikilir, buyurdu.

     

    Görülüyor ki, Cennet ağacı, dünyâda harfler ve sesler şeklinde, bu kelimeye yerleşdirilmiş olduğu gibi, Cennetde, bu kemâller ağaç şeklinde bulunmakdadır. Bunun gibi, Cennetde bulunan herşey, dünyâdaki ibâdetlerin, iyi işlerin netîceleridir. Allahü teâlânın kemâllerinden herhangi biri, bu dünyâda, iyi sözlerde ve iyi işlerde yerleşdirilmiş olduğu gibi, bu kemâlât, Cennetde, lezzetler, nimetler perdesi altında meydâna çıkar. Bunun içindir ki, oradaki lezzetleri, nimetleri Allahü teâlâ beğenir. Bunları tadmak, Cennetde sonsuz kalmağa ve Allahü teâlâya kavuşmağa sebeb olur. Zevallı Râbi'a (rahmetullahi aleyhâ) eğer bu inceliği anlamış olsaydı, Cenneti yakıp yok etmeği düşünmezdi. Ona bağlılığı, Allahü teâlâya bağlılıkdan başka sanmazdı!

    Kaynak: Mektubat, İmam-ı Rabbani, 1. Cilt 302.Mektup

     

    Tevekkül


  19. Seven Uyudu Ama Sevilen Ayakta ! ♥

    Bir gece namaz kılmak için seccadesini serer

    Namazını bitirdikten sonra şöyle bir... duada bulunur ;

    Ya rabbi (c.c) şu vakitte bir çok kimse uyudu,bir çoğu sevdiğine gitti,bende sana geldim,çünkü benim sevdiğim sensin.

    Sonra zikire başladı ve seccade üzerinde zikir çekerken uyuyakaldı.

    Bir hırsız girdi evine biraz sonra,bakındı sağına soluna...,oldukça az ve eski eşyalarn olduğu fakir birinin eviymiş bu ev diye düşündü

    Ama bir kaç parça eşya almadan çıkmak olmaz diye düşündü

    Torbasına doldurduğu bir kaç parça eşya ile tam evden çıkacakken birde baktıki kapı yok ! Az önce girdiği kapı hiç biryerde yoktu,her yer duvardı

    Aldıklarını bıraktı ve tekrar çevresine baktı,kapı orada duruyordu

    Tekrar torbasına doldurdu eşyaları ve tekrar baktı ki kapı yine yoktu !

    Bu işlemi tam 3 kez tekrarladıTam o esnada duvarlar dalga dalga yarılarak dediki ;

     

    Ey hırsız ! Seven uyudu ama sevilen ayakta !

     

    Hırsız kelime-i şehadet getirerek müslüman oldu...

×
×
  • Create New...