Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Demet Keskin

Üye
  • Content Count

    325
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    2

Posts posted by Demet Keskin


  1. HANIM BIR KARPUZ GETIRIRMISIN..

    Hanım bana bir karpuz getirir misin ?

    Evvel Zaman içinde ...Memleketin Birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görün...ümlü bir adam yaşarmış? Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış ' Bu gençliğin sırrı nedir' diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya.. ama sorular sık , soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.

     

    Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.

     

    "Bu davette size sırrımı açıklayacağım demiş. Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş. Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş. Herkes konu ne zaman açılacak diye merek ederken Adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş:

     

    - "Hatun, şu kilerden bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!.." Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da:

     

    " Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet" demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş. Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.

     

    Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin demiş, Başka istemiş?. Bu böylece üç dört sefer daha tekrarlamış.

     

    Neyse misafirleri ve de siz Aziz okuyucuları sıkmamak için !!! Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş?. Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedecik sormuş. "Eeee ?.

     

    Arkadaşlar iste benim gençliğin sırrı burada anladınız mı??

     

    Herkes birbirinin yüzüne bakmış. Kimse bişey anlamamış.."Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!" Dedecik gülmüş."Efendiler" demiş "O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile "aman be adam , deli misin nesin şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca.." demedi.

     

    Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte ben bütün gençliğimi bu hanımıma borçluyum. Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız. İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız. Demiş.


  2. EVLILIGIN BITTIGINI DÜSÜNENLERE, YENI EVLILERE VE BEKARLARA !!! ÇOK GÜZEL MUTLAKA OKUYALIM

     

    OKUDUĞUNUZA DEĞECEK....

     

     

    Bir kadın anlatıyor:

    Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim.Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı

     

    Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı.

    Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu.Oysa kocamın sakinliği,

    başka bir deyişle vurdum duymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni

    aşktan almış, uzaklaştırmıştı.

     

    Sonunda kararımı ona da açıkladım: Boşanmak istiyordum.

     

    Şaşkınlıktan gözleri açılarak niye? diye

    sordu.

     

    Gerçekten belli bir sebebi yok dedim, sadece yoruldum.

     

    Bütün gece ağzını bıçak açmadı.

    Düşünüyordu.

    Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da

    artırmaktan başka bir işe yaramıyordu:

     

    işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim.

     

    Ondan ne bekleyebilirdim ki!

     

    Sonunda sordu: seni caydırmak için ne yapabilirim?

     

    Demek ki söyledikleri doğruydu:

    insanların mizacı asla değiştirilemiyordu.

     

    Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu.

     

    İşte mesele tam da bu dedim. Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.

     

    Diyelim dağın tepesinde

    bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp

    vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâlolacak. Bunu benim için yapar mısın?

     

    Yüzümü dikkatle inceledi ve Sana bunun cevabını yarın vereceğim dedi.

     

    Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.

     

    Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu.

    Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı.

     

    Sevgilim diye başlıyordu,

     

    O çiçeği senin için koparmazdım

     

    Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.

     

    Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım

    var.

     

    Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden

    önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.

     

    Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.

     

    <Sâdık arkadaşının her ayki ziyaretinde sebep olduğu,karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.

     

    Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikây eler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.

     

    Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem,merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.

     

    Ama seni benden daha fazla seven biri varsa,

     

    evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım birtanem.

     

    Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu.

     

    Göz yaşlarım mektuba düşüyordu.

     

    Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.

     

    Koşarak kapıyı açtım.

     

    Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi.

     

    Artık çok iyi biliyordum:

     

    beni ondan daha çok kimse sevemezdi.

    O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim..

     

    Bu gerçek aşktı.

     

    İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o

    heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya

    devam ettiğini göremeyebiliyoruz.

     

    Oysa aşk hep vardır.

    Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil

    Belki sıkıcı, tekdüze, hatta

     

    belki yüzsüz. Ama hep oralarda bir yerdedir.

     

    Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir.

     

     

    Bir zaman

    sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır.

     

    Hayat tam da böyle bir şeydir.

     

     

    Boşanmak istiyorum cümlesini bundan evliğimin 7 ayında söylemiştim.16 yaşımda evlendim ben ailemi çok özlüyordum.eşim bana sadece şunu söyledi öldürde öyle git.şimdi evliliğimin üzerinden 23 yıl geçti.Şimdi anlıyorum ki ben ailemi değil eşimi özlüyormuşum.buradan değerli eşim NURİ KESKİN BEY'E hayatıma anlam kattığı için teşekkür ederim.


  3. ‎'Üstüme Gelsene Hayat..Ne canımı yakacak kudrete sahipsin, Ne kanımı akıtacak bıçağa. Yazılanı kaderim der yaşar,Alnım açık,başım dik giderim. Ben Yaradandan ötürü, Seni Bile Severim. Elinden geleni ardına koyma hayat. Ben yine de sana GÜLÜMSERİMM...!!

     

    Sırtından vuranlara kızma;Onlara güvenip arkanı dönen sendin..Arkandan konuşanlara darılma ;Onları insan yerine koyan da sendin...

     

    Ve bir seyyahın zulasında bir dahaki dönüşe götürülür umutlar. Beklemekse eğer yazgımız, hazanın sonunda elbet bahar olacak...

     

    ULaşamayacağın kadar yüksekte sandığın kişiLer, asLında eğiLemeyeceğin kadar aLçaktadır...

     

    Zulmeden Kişi Bu Zulmün Bana yapıldığını sandı; Bana yapılan zulüm geldi geçti...Ama vebali Onun boynuna kaldı...

    MİRAÇ KESKİN

     

    Bir insanın akıllı olmasına birşey dediğimiz yok. Yeter ki; aklını başkalarına kabul ettirmeye çalışmasın. (Eflatun)

     

     

    ALLAH'ım Gül Gibi Görünüp Diken Gibi Batanlardan ve Dost Gibi Görünüp Yılan Gibi Sokanlardan Beni -Bizi Koru...amin.

     

     

    Marifet nedir bilir misin? Taşlara bakan gözlerin çiçekleri görmesidir.." Mevlana


  4. bayrak0nv.jpg

    AL BAYRAĞIMIZ DA; AY VE YILDIZ

    BİZ GEREKTİĞİNDE TARİH YAZARIZ

    ŞEHİTLERİMİZİN KANINI YERDE KOYMAYIZ

    İTE KÖPEĞE ORTAMI BIRAKMAYIZ,

    - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

    SUSTUK DİYE KORKTUK MU SANDINIZ ?

    SABRIMIZI YETERİNCE TAŞIRDINIZ

    VATANIMA YAN BAKAN GÖZLERİNİZİ OYARIZ

    KANA SUSAYANI KENDİ KANINDA BOĞARIZ !!!

    - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

    MİRAÇ KESKİN

    21.06.2010 / 03:21


  5. Eyvallah kıymetli kardeşim...

    Hamiyetli nazarınız için müteşekkirim...

    Bu sessiz sitenin surur bahşeden yüzü olduğunuzu beyan ederim...

    En kalbi mukabelemle amin der, esenlik dileklerimle niyaz eylerim efendim...

     

     

    teşekkür ederim ahiret kardeşim güzel iltifatlarınıza.Bazen dile getirmek istiyorum duygularımı.Saygılar sunarım.


  6. - Sen, orucu, şaşılacak acayip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil !

    Oruç, insana can bağışlar. Gönül lütfeder. Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş !

     

    Sen, göklere çıkmak, Mirac etmek sevdasındaysan, şunu bil ki;

    Oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır. HZ MEVLANA


  7. teşekkürler kardeşim şu küçük çoçuk kadar olamıyoruz inanın.2oo6 yılında bir çok olumsuzluklar yaşadık ailece.bunun öncesi değil sadaka kolumda yarım kilo bileziğin zekatını bile vermekten acizdim.sonra Allahü teala varlığıyla kendime getirdi.şükürler olsun zekat vermeyi sadaka vermeyi öğrendim.sıkıntıların ne kadar zor olduğunu öğrendim.çok zordu o günler.allah zengini fakir etmesin kapısından başka kapıya yalvartmasın.bu sıkıntılı günlerden sonra bir kumbara yaptım kendime içine gün içerisinde bir simit parası kadar para atıyorum yarabbi bu kimin gerçekten ihtiyacı varsa bu kişye nasip et diye dua ediyorum.inanın o paralar hiç bitmiyor içinde.


  8. Bazen yenik düştük zamana,

    esiri olduk anlamsız koşturmaların...

    Fakat adını yüreğimize yazdığımız dostlarımızı hiç unutmadık...

    İSMİNİ ANMASAKTA BİZ DOSTLARIMIZI YÜREĞİMİZDEN ÇIKARMAYIZ..

     

    YÜREĞİMİZDEN ÇIKARMADIĞIMIZ DOSTLARIMIZA HAYIRLI CUMALAR DİLER;

    DUALARIMIZI HEDİYE EDERİZ.

    • Like 1

  9. Sessizce avuçladım toprağı

    Halimin fakirliğine mütebessim bir şekilde yağan ibretli karı ve esen fırtanayı

    Hissettiğim samimi duyguları, latifleşen ruhumda ki firkat anını sukut eden o yarı

    Yüreğimde dinmeyen narı, alıp götüren hicranı ve sessizce hüzün zerkeden hissiyatı....

     

     

     

    Yüreğine sağlık manevi kardeşim.Feyzin hiç tükenmesin.Bu güzel dizeleri bizlerle paylşatığın için ayrıca teşekkür ederim.


  10. "Ey Dilim! Sen Benim Hem Servetimsin Hem Felaketim.. Beni Bahtiyar Eden de Sensin Berbad Eden de.." (Hz. Mevlana)

     

    'Bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi bir miras bırakamaz." ''İbn As radıyallahu anh.'' (Tirmizi)

     

    "Gerçek demokrasinin şöyledir ki, tefsiri; Halk Hakkın esiridir, devlet halkın eseri..." (Necip Fazıl KISAKÜREK)

     

    "Akıllı kimse nefsini sorguya çeken ve ölümden sonrası için çalışandır." (HADİS-İ ŞERİF)

     

     

    Hırsı bırak, kendini boş yere harcama! Şu toprak altında çırak da bir, usta da. Hz.Mevlana


  11. İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta

    birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç

    armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı.

     

    Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını

    huzuruna çağırdı. İstediği; birer karış yüksekliğinde, altından,

    birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında

    bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.

     

    Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına

    gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.

     

    Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü

    bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin

    tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden

    çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver."

     

    Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel

    gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar

    insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle

    incelediler ama aralarında bir fark göremediler.

     

    Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu

    ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr

    olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi.

    İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç,

    hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.

     

    Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce

    heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.

     

    Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı.

     

    İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı.

     

    Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı.

    Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor,

    oradan öteye gitmiyordu.

     

    Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı:

     

    "Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.

     

    Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir.

     

    En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.

    Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim."


  12. Ben bülbül olmuşum dostun gülüne

    Karganın konduğu daldan bana ne

    Aradım özümde buldum mevlayı

    Mecnunun gezdiği çölden bana ne

     

    Gönlüme yazılmış cananın adı

    Canan imiş aşıkların muradı

    Her şeyden üstündür sohbetin tadı

    Arının yaptığı baldan bana ne

     

    Uyulur mu ikrarsızın sözüne

    Gidilir mi cehaletin izine

    Varmak istiyorum aşk denizine

    Mandanın yattığı gölden bana ne

     

    Dertli Daimi'yim yardır sevdiğim

    Gerçek aşıklara pirdir sevdiğim

    İkilikte değil birdir sevdiğim

    Ben beni bilirsem elden bana ne (alıntı)

×
×
  • Create New...