Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

HİÇ

Editor
  • Content Count

    948
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    92

Posts posted by HİÇ


  1. Başörtüsü meselesini ilk gündeme getiren Ali Babacan'ın halası Hatice Babacan ve arkadaşlarıdır.(40 sene önce) şimdi bakıldığında olaylar etraflı incelendiğinde şunu görmekteyiz:"Tesettür başörtüsünden ibaret". Bu bilinçli veya bilinçsiz yapılan hareketler bu sonucu getirmiştir.Sokağa bakıldığında başörtülü insanların yüzde kaçı hakiki manada tesettüre sahiptir(çok düşük). Başta başörtüsü var mı gerisi mühim değil tarzında bir ekol ortaya çıktı ve bunun başlıca saiki yıllardır üzerine basa basa vurgulanan başörtüsü meselesidir.

    Bir de hep söylenen “ilim öğrenmenin herkese farz olduğu” dur.Burada farz olan ilmihal bilgilerini öğrenmenin Müslümana olan farzı aynlığıdır.Diğer ilimler ise farz-ı kifayedir birilerinin bunu yapması diğer toplumun üzerinden sorumluluğu kaldırır. Mevzubahis kızların okumasıysa zaten problem yoktur ki kadının yeri evidir.Bu şartlar altında ve bu sistem içerisinde ve bu okullarda geçtik okumayı fitnenin alev alev kaynadığı bu devirde sokağa bile çıkmak yanlıştır.

     

    Üstadın Muhasebe şiirinde dediği

    “Gün doğmakta anneler ne zaman doğuracak” mısrasına muhattap olmak isteyen kendini ailesine ve çocuğuna ve ona gerekli İslam terbiyesi vermeye adasın.Bu aldatmalar neticesinde zaten toplumun her noktasına uzanmış kadın(başı açık kapalı farketmiyor kapalıların da girmediği yer yok).Sokakta erkekten çok kadın var ve işsizlik.Kadınlar evlerinde otursa işsizlik problemi de ortadan kalkar.

     

    Bu millet kalacaksa bu Fatih dirilecekse ancak böyle olur.İlgililere duyrulur…


  2. Peygamber Efendimiz sav e salavat getirmeyle alakalı bir hadisi şeriftir...

     

     

    İbni Übeyy bin Kab r.a., Resulullah(sav) e dediki: Ya Resulullah(sav), ben senin üzerine çok salavat getiriyorum. Buna vaktimin ne kadarını tahsis edeyim?

    "Dilediğin kadarını" buyurdu.

    Yine sordu:" Dörtte biri nasıl"

    Resulullah(sav) buyurdu: "Dilediğin kadar yap. Arttırırsan senin için daha hayırlıdır."

    Yine sordu:" üçte biri olsa?"

    "Dilediğin kadar yap. Arttırırsan senin için daha hayırlıdır." buyurdu.

    Yine: "Yarısı olsa"?

    "Dilediğin kadar yap. Arttırırsan senin için daha hayırlıdır." buyurdu.

    Tekrar dedi ki: Bütün vakitlerimde sana salatü selat getirsem olur mu?

    HZ.Peygamber(sav): "Bu takdirde yeter. Günahın yarlığanır." diye buyurdu. TİRMİZİ


  3. Milli Türk Talebe Birliği-MTTB

     

    Birinci Cihan Harbi sırasında, düşmanları tarafından ablukaya alınarak ortadan kaldırılmak istenen tek büyük Müslüman Türk toplumunun temelleri sarsılırken, bu iç ve dış şer güçlerine karşı, Türk Yüksek Tahsil Gençliğini organize etmek ve bu güçlerin zararlı faaliyetlerinden gençliği(n dinini, imanını ve vatanı) korumak gayesiyle Darü’l-Fünun talebeleri tarafından 4 Aralık 1916’da İstanbul’da kurulmuştur.

    İstiklâl Harbi’nin sona erip yeni Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla, İslâm Dünyası’nı parçalayıp yok etmek amacındaki bu şer güçlerin içimize mikroplarını ve bu mikropların portörlüğünü yapacak ajanlarını sokmasıyla Millî Türk Talebe Birliği’nin esas görevi başlamış oldu.

    Millî Türk Talebe Birliği, Türk Yüksek Tahsil Gençliğini, aralarda uğradığı bazı inkıtalar haricinde, başındaki idarecilerinin bilgi, beceri ve gayretleri oranında, dış güçlerin ajanları vasıtasıyla estirilen kuzey ve batı rüzgarlarından korumuş, gençliği bu memlekete sahip çıkacak bir gençlik olarak yetiştirmeye gayret etmiştir.

    Özellikle 1971 yılında Genel Başkan olan Muhterem Ömer Öztürk, Millî Türk Talebe Birliği’ni hakikî gayesini yerine getirmesi yolunda ideal bir şekilde yöneterek, iç ve dış düşmanların bütün hücumlarına rağmen Türkiye’ye damgasını vurmuş, memlekette estirilen zararlı rüzgarlara kapılmayan, maneviyatı kuvvetli, bugünlerde memleket idaresinde söz sahibi olan Müslüman Türk Gençliğini yetiştiren MTTB’yi hakiki fonksiyonunu icra eden bir teşkilat haline getirmiştir.

    Bu dönem, gençliğin sokaktan kütüpheneye ve kitaba, ilmî ve kültürel çalışmalara çekildiği dönem olmuştur.

    12 Eylül 1980 ihtilâline kadar bu gayesini devam ettiren Millî Türk Talebe Birliği, bu tarihten itibaren memleket idaresine el koyan Askerî Yönetim tarafından faaliyetten men edilmiş, kapatılması neticesinde gençliğin yetişmesine yönelik sorumlulukları ve tüzüğü gereği tüm mevcudiyeti Fatih Gençlik Vakfı’na devredilmiştir.

    Kuruluş gayesine yönelik faaliyetlerini 1971 yılına kadar aralıklı devam ettirmeye çalışan MTTB, bu tarihe kadar belli mihrakların kontrol ve desteğindeki faaliyetleri ile ön plana çıkmıştır. Bir önceki dönem Genel Muhasiblik vazifesinde iken, Türkiye Temsilcisi olarak katıldığı “Dünya Gençlik Kurultayı”nda ön plana çıkan, konferans müddetince Birleşmiş Milletler binasında Müslüman Ülke temsilcileri için beş vakit ezan okutturup, mescid açtırarak namaz kılmalarını temin eden Muhterem Ömer Öztürk'ün 26 Mart 1971 yılında Genel Başkan olmasıyla, MTTB, gerçek kimliğine bürünüp, temsil ettiği misyon için iftihar vesîlesi olmuştur.

    MTTB'nin gerçek sahiblerinin bu teşkilata sahip çıktıklarını fark eden belli mihraklar, Bakanlar Kurulu Kararı ile MTTB’ye tahsisli olan binasını 1972 Mayıs ayında el altından bedava denebilecek bir fiyata Halkevlerine satışını yapmış, ancak Genel Başkan Muhterem Ömer Öztürk’ün son andaki müdahelesiyle bu oyunları boşa çıkmıştır. Bu amaçlarını gerçekleştiremeyince, bu kez 1972 yılı sonunda sırf MTTB'yi kapatmak gayesiyle 1630 sayılı Dernekler Kanunu çıkarılmış, ancak Genel Başkan Muhterem Ömer Öztürk'ün üstün gayretleri ve kıvrak zekâsı sayesinde kanuna rağmen mahkeme kararıyla MTTB ayakta kalmıştır.

    Bu döneme kadar sadece kamoyuna yönelik ve belli mihrakların kontrol ve desteğindeki faaliyetlerinden öteye gidemeyen, Türkiye'deki güdümlü kör döğüşün bir aktörü durumunda olan MTTB, 1971'de Muhterem Ömer Öztürk'ün Genel Başkan olmasıyla, hiçbir mihrakın kontrolü ve desteği olmaksızın ve Türkiye'de bu mihrakların sahnelediği senaryoların hiçbirinin aktörü olmadan, Türkiye'nin en güvenilir teşkilatlarından biri olmuş, ama bunun yanında Gençliğin eğitimi için birbirinden değerli kurumlar, kurslar ve enstitüleri, icraat sahasına dökmüştür.

    Eğitim, Kültür ve Kütüphane gibi müdürlüklerin faaliyette zirveye çıkması, Sosyal İlimler Enstitüsü gibi Türkiye'de bir ilki gerçekleştirmesi, Spor Klubü'nün, Amatör branşlarda Türkiye'nin en büyük klüplerinden biri haline gelmesi bu dönemi özet olarak anlatmaya yeter.

    Muhterem Ömer Öztürk'ün verdiği bu rûh ve ivme ile MTTB 1980'e kadar aynı misyonunu devam ettirmiştir. Türkiye'de sol'un temsilciliğini yapan bazı fikir adamlarının dediği gibi, buna engel olmak için ise Türkiye'de bir ihtilal yapılmıştır.

    MTTB VE MUHTEREM ÖMER ÖZTÜRK

    1971'de kendisine teklif edilen, ancak reddeden MTTB Genel Başkanlığını; ma‘nevi terbiyesinde yetiştiği Sâhibü'z-zaman Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.)'un “İnşaallah hizmetiniz olur.” işaretiyle kabul eden Muhterem Ömer Öztürk Ağabey, “Burası siyasi bir kuruluştur, siyaset ise yalanla iç içedir.” kuşkusuna yine O yüce zatın verdiği “Evladım doğru konuşmak en büyük siyasettir. Yalan söylememek şartıyla ağzınıza geldiğini söyleyin.” cevâbını kendisine düstur edinmiş, 2,5 yıla yakın MTTB Genel Başkanlığı döneminde bu düsturun ne kapılar açtığını hepimize göstermiştir. 26 Mart 1971'de Genel Başkan olarak yaptığı ilk konuşma onun takip edeceği yolun ve düsturların ne olduğunu bize göstermektedir:

    “Memleketimizin içinde bulunduğu şartlar dahilinde yüksek tahsil gençliğine büyük görevler düşmektedir. Yarının ürkütücü kadrosu olan gençlik, bugünün sakat maarif politikası neticesinde maziden kopuk istikbali düşünebilme imkanı ve kapasitesinden mahrum bir tarzda yetiştirilmektedir. Eğitimimizin millî olması, mazisine lâyık, istikbaldeki vazifesine hazır, mukaddesatına bağlı gençler yetiştirmesinde, orta tahsilden itibaren talebelerle çok yakından ilgilenmek ve onları kazanmak, birer mücahit rûhuyla yetişmelerini sağlamak başlıca görevimiz olmalıdır. Asırlardır yerleşmiş ebede kadar devam edecek olan prensiplerin Anayasam olacağına sizleri şahit tutuyorum. Seçilsem de seçilmesem de, inandığım davanın neferi olarak son nefesime kadar hakka hizmet yolunda olacağım.”

    Gerek Genel Başkanlık döneminde, gerekse daha sonra, günümüze kadar, yaşadıkları ve söyledikleri ile bu davanın bir neferinden öte kumandanlarından olduğunu gören gözlere göstermiştir. İslâm düşmanlarının her türlü yolları deneyerek alternatif İslam gençliği yetiştirme yoluna gittiği bu 36 yıllık zaman dilimi bizlere hakîkati haykırıyor: Zamanımızda mazi âti arasındaki köprü ancak bu zatın muhafaza etmeğe çalıştığı köprüdür. Diğerleri hayaldir ve batmaya mahkumdur!


  4. Peygamber Efendimiz sav "ben size gecesi ve gündüzü ile apaydınlık bir din bıraktım"(Fethu’l-Bârî, 1:135) buyurmakta iken bu kadar ehli sünnet aliminin ciltler dolusu kitabı kütüphaneleri doldurmuşken bir adam çıkıyor kendi reformist düşüncelerini müslümanlara empoze etmeye çalışıyor.

     

    Ahmet Hulusi ve onun gibilerin izinden gitmek maceraperestliktir.bu dünyaya bir daha gelmeyeceğimizi unutmayalım ve adımlarımızı sağlam atalım.


  5. Es-Selamun Aleyküm ve Rahmetullah...

     

    Rapor Serisinin 10. dergisinden bir iktibas yapayım ve çenemizi kapayalım:

    FİTNE PARTİSİ

     

    Maneviyatçılık iddia eden Millî Selâmet, nam-ı diğer Millî Melâmet Partisi güdücülerinin, Erbakan başta olarak İskenderpaşa Camii imamı Mehmet Efendi'ye sözde intisapları herkesçe malûm...

     

    Eski «Rapor»larda bu derin ve gerçek Müslümanın, Erbakan ve kumpanyası hakkında bir sözünü nakletmiştim:

    — Sade «yapın» dediklerimi yapmakla kalmıyorlar; «yapmayın» dediklerimi de yapıyorlar.

     

    Bu muhterem zatın sıtkı MSP'den tamamiyle sıyrılmış ve artık kendisine sahtekârlar kumpanyasının ortadan silinip gitmesine duadan başka bir vazife kalmamıştır.

     

    İşte bu vaziyetin riyazi bir katiyetle ispatı:

     

    Mehmet Efendi Hazretleri, isimleri bizce mahfuz bir grup insana aynen demiştir ki:

    — Artık bu parti bir fitne haline geldi. Vicdanları varsa siyaseti bıraksınlar ve Ankara'yı terketsinler!

     

    Ayrıca, mağlûp olmaz bir kumandan olduğuna inanır gibi bir benlik tavrı takındığı sanılan Halid Bin Velid'e, Hazret-i Ömer tarafından edilen muameleyi bir ibret misâli diye anlatmış ve bu insanların mutlaka tutmak istedikleri makamlardan sökülüp atılmalarını şart koşmuş...

     

    Vaziyeti takdir eden dini irfan sahiplerinin görüşü:

    — Kendisini Halife kabul etmeğe kadar gidiyor ve etrafındakilerden bi'at istiyor. Böyle bir adamda Halifeliğin iç ve dış şartlarından hangisini idrak kaabiliyeti olabilir?

     

    Vaziyet budur. Ve muhterem Mehmet Efendi Hazretlerinin yüzüne karşı yalan ve mübalâğa mümkün olmadığına göre müslümanlarca gereken hareket tarzı, ümitlerini gerçek bir zuhura terkederek bu sahteciler sahtecisinden ellerini ve gönüllerini çekmektir.

     

    Dıştan gelen hiçbir düşman, İslama kıymakta bu içten gelen sahte dost kadar tehlikeli olamaz.

     

    18.06.1980

     

     

     

     

    Allah razı olsun selmanbey kardeşim mevzu sayende açıklığa kavuşturulmuş ve neticeye bağlanmştır...


  6. Bu site herkesin malumudur ki Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek adına yapılmış bir sitedir.Bu durumda burada büyük bir tezat mevcut.Üstadın defalarca uyardığı,raporlarında sayfa sayfa yazılar kaleme alıp yeri geldiğinde hakaretler ettiği(çevresindekilerle birlikte) ve şu andaki manzarayı bundan 35-40 sene önceden sezebildiği göz önünde bulunursa hayret etmemek çaba gerektiren bir durumdur.Kardeşim hem senetle konuşun demişsin hem de kendin büyüklerin sözlerini buraya aktarmışsın.Önce sen dediklerini bir belgele ve bu sözlerin söylendiği tarihleri madem kayıtlıysa tarihi de vardır onları da yaz biz de bilelim.Dediğim gibi raporlar da sayfa sayfa Erbakan'ın ve Milli Görüş ün eleştirileri mevcuttur.Bir de şu var bir insanın düşünceleri zaman içerisinde de değişebilir.Çok büyük bir veliyken küfür üzere ölen Balam bin Baura(Araf Suresi'nde geçer) kıssasında anlatıldığı gibi veya ashabı suffadan bir sahabeyken yine küfr üzere ölen Salebe örnek olarak verebilir.

     

    körü körüne bağlanmamak lazım...

     

    vesselam


  7. Necip Fazıl Kısakürek ve tiyatro aynı cümle içerisinde geçiyorsa insanların(az da olsa malumat sahibi olanların) ilk aklına gelecek olan "Bir Adam Yaratmak" adlı tiyaro eseridir."Bir Adam Yaratmak" Üstadın önemli eserlerindendendir ama bana göre bundan daha mühim tiyatro eserlerini Üstada ortaya koymuştur. Özellikle yazıda geçen Abdülhamit Han adlı tiyatro eseri Üstadın "Ulu Hakan" isimli eserinin özeti mesabesindedir.Neden peki bu eserler sahnelenmiyor da "Bir Adam Yaratmak" sahne alıyor şu sebepledir ki ismindeki uygunsuzluk yüzünden. Diğer eserlerin sahnelenmesi de birilerini rahatsız edeceğinden müsaade edilmez...


  8. Necmeddin Bey;

     

    İslâm'da hak ihtar 3 ise size aziz gaye uğrunda en aşağı 300 kere baş vurmuş olan fikir babanız mevkiindeki bu adama, en son, Adalet Bakanı Müftüoğlu'nun evindeki nihaî toplantıdan sonra takındığınız daimî ve cibillî "boş verme" tavrından, artık bu dâvayı kurtarmak değil, harcama yolunda olduğunuza inanıyor; ve dâvanın gerçek kurtuluşunu, onu yanlış ve kötü temsil edenlerden kurtulmakta buluyorum.

     

    Umumî efkâr karşısına çıkmadan bu kısa mektubumu, veda mahiyetinde size göndermeyi fikir namusu gereği bilir ve herşeyi Hakkın takdirine havale ederim.

     

    Necip Fazıl Kısakürek

     

     

    yazınızı hayretler içerisinde okudum,heyhat ne günlere kaldık...


  9. Hayreddin Karaman ın sözleri kendini bağlar.Maalesef ilahiyat profesörlerinin en büyük hastalığı "oldum" tesellisi içerisinde kendilerini her mevzuda otorite olarak görmeleri ve hatta müçtehidlik taslamalarıdır.Kimse kusura bakmasın prof. etiketi almayla fıkıh mevzusunda uzman falan olunmaz.ayrıca İslam dininin bu tür müçtehid taslaklarının vardığı hükümlere de ihtiyacı yoktur.Allah Rasulu sav efendimiz "gecesi ve gündüzü ile apaydınlık bir din bıraktığını" bizlere beyan etmekte.Fazla maceraperest olmaya gerek yok. Hayreddin Karaman ile alakalı detaylı bilgilere Üstad Necip Fazıl Kısakürk'in önsöz yazdığı Ahmed Davudoğlu Hocaefendi'nin "Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri" isimli kıymetli eserinde ulaşabilirler...


  10. "Müjdecim,kurtarıcım,efendim,peygamberim

    Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim."

     

    "Gözüm,aklım,fikrim var deme hepsini öldür

    Sana çöl gibi gelen O(sav) göl diyorsa göldür"

     

    mevzu Üstadımızın beyitlerinde çok güzel ifade edilmiş.

     

    Peygamberimize(sav) uymak işte en mühim vazifemiz,O(sav) in sünnetini tatbik etmek en önemli gündemimiz olmalı...


  11. Ruhul Beyan tefsiri gerçekten çok mühim bir eserdir.hep önümüze sunulan ehil olmayan ellerden çıkmış tefsirlerin aksine bir İslam büyüğü tarafından kaleme alınmış güzide bir kaynak eserdir.

     

    ülkemizde maalesef yıllarca ve hala sanki başka tefsir yokmuş gibi ebul ala el mevdudi(üstadın tabiriyle merdudi) nin tefhimuli kuranı,seyyid kutup un fizilalil kuranı müslümanlara sunuldu.bunlar düşünüldüğünde bu tefsirin ve yazarının bu ortamda adının zikredilmesi gerçekten çok güzel.

     

    Allah razı olsun...


  12. Kesinlikle haklısın kardeş.Sanki adamlar vatan millet uğruna savaşıyorlar.Altı üstü bi spor mücadelesi aslına bakarsan.Tamam başarılı oldular tebrikler destekledim de düşünüyorum bize ne kattılar ne kazandırdılar.Pakistan bir örnek.O çok efendi, mükemmel oyuncu hidayete de bi sözüm var sen NBA de yılda 11 milyon doların üstünde kazanıyon hala doymuyosun pişkin pişkin gülerek yardımlarınızı bekliyoruz diyosun yazık sana

     

     

     

    verilen parayı duyunca inanamadım. ne demek 28 trilyon + 500 cumhuriyet altını,bu nasıl iş,aklım almıyor,üzüldüm uzun lafın kısası.

     

    altı üstü bir spor mücadelesi dediğin gibi kardeşim ama futbolu da basketboluda öyle altın tepsilerde sunuluyor ki herşeyden geçiyoruz adeta bir maç için,sokaklara dökülüyoruz,insan yaralanıyor veya hayatını kaybdiyor ne için koskoca bir hiç. "zehiri altın kapta sunarlar" diye bir söz duymuştum bu durum da böyle maalesef.


  13. benim düşüncem şudur ki keşke Üstad "Büyük Doğu Marşı" nı bu şekliyle yazmasaydı.bu şiir tam olarak bir milli marşın yerini tutacak özelliklere sahip değil çünkü Üstad benliğini bu şiirde(bazı şiirlerinde olduğu gibi) ön plana çıkarmıştır. Necip Fazıl'ı çok seven biri olarak bu şiiri görünce kendimi kötü hissediyorum daha iyi olabilirdi diye içimden geçirmekteyim...


  14. Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam

    Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su

     

    (O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.)

     

    Fuzuli'nin Peygamber Efendimiz(sav) için yazdığı Su Kasidesi'nin(KASÎDE DER NA'TI HAZRET-İ NEBEVÎ) son beyitidir.


  15. Gençliğe hitabenin her cümlesi konferanslık mevzudur,her kelimesi hatta her harfi buram buram fikirle doludur.

     

    "Kim var diye seslenilince sağına ve soluna bakınmadan fert fert ben varım cevabını verici ve her ferdi benim olmadığım yerde kimse yoktur bilincine sahip bir dava ahlakını pırıldatıcı bir gençlik"...

     

    muazzam ölçü...


  16. Büyük Doğu Yayınevi ne yapıyor?

     

    sadece üstadın kitaplarını basıyor, basıyor, basıyor...

     

    bizler Necip Fazıl'ı seven kimseler ise Büyük Doğu Yayınevinden Necip Fazıl'ın adına layık hizmetler bekliyoruz.Büyük Doğu yayınevi kendi kabuğuna çekilmiş ve kendisine Necip Fazıl'ın yazdığı her satırı kitaplaştırma misyonunu biçmiş ve bu çizgide çalışmalarını yıllardır sürdürmüş ve sürdükmekte olan bir kurumdur.

     

    "Büyük Doğu" kelimelerinin gerektirdiği çalışmayı maalesef sergilememektedirler.

     

    onlara sorulduğunda belki(ben kabul etmiyorum) kendilerince mazeretleri olabilir ama bu kadar pasif bir duruş da çok fazla...

×
×
  • Create New...