Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

HİÇ

Editor
  • Content Count

    948
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    92

Posts posted by HİÇ


  1. selamunaleykum;

     

    arkadaşlar sizden bir ricam olacak, bir yazı çalışmam var da ramazan ile ilgili. ramazanla ve ramazanla alakalı mevzularda ehli sünnete muhalif kalem oynatanları bildiğiniz kadarıyla buraya yazar mısınız?

     

    örnek olarak geçen sene abdülaziz bayındır isimli din tahripçisi millete fazladan oruç tutuyorsunuz demişti. saat süresi bakımından fitne ortaya çıkarmıştı. bunun gibi dökümanlara ihtiyacım var.

     

    şimdiden Allah razı olsun...

    • Like 1

  2. Benim anlamadığım yanlış olan ne? Cemaatlerin önceki seçimlerde akp'yi desteklediklerini hepimiz biliyoruz, o zaman kimse çıkıp neden akp'yi destekliyorsunuz demiş miydi? Şimdi birileri çıkıp chpliler, laik kesim dedi falan demesin, neden bahsettiğimiz malum. Yanlış olan cemaatin bir partiyi desteklemesi mi mhp'yi desteklemesi mi?

     

    Asıl merak ettiğim bu açıklama akp lehine aynı üslupla, aynı şekilde yapılsaydı eleştiri alacak mıydı akplilerden?

     

    Hani "Maneviyat bahçemize dadanmış domuz sürülerini, sırtlanları, hain köpekleri, kurnaz tilkileri, leş kargalarını, kanımızı, canımızı, değerlerimizi, zenginliklerimizi emmeğe yeltenen sülükleri, asalakları silkele, sırtından at, kamburunu düzelt, el ele ver, gücünü topla, maneviyatını düzelt, iyileri bul, onlarla birleş, işbirliği yap, yanlışı düzelt!" deyince kimin alınması gerekiyor acaba? Bu üsluptan rahatsız olunursa çok klişe olacak ama yarası olan gocunur denir.

     

    Seçim bence akp ile mhp arasında, chp diğer tarafta. Akp'nin rakip olarak mhp'yi gördüğünü, bu yönde hamleler yaptığını hepimiz görüyoruz. Mhp meclise girmezse chp kaç alırsa alsın akp ye ne yapabilir ki? Bundandır ki kasetler, karalamalar almış başını gidiyor, biri meydana çıkıp mhp'ye sahip çıkılması çağrısında bulununca da ağır eleştirilere, hakaretlere maruz kalıyor.

     

     

    kendime adıma konuşuyum, bu zamana kadar bir kaç seçim de oy kullanma hakkım vardı ama hiçbir partiye oy atmadım ve Allahın izniyle Allahın sistemine muhalif yani hakkın idaresine karşı halkın idaresine çanak tutmayacağım. demokrasi batıldır ve her batıl batmaya mahkumdur. Üstad Türkiye'nin Manzarası isimli eserinde "Bizim partimiz yoktur ve olamaz ancak bazı ehveni şer hesaplarımız olabilir ki o da ölümü peşinen kabullenip zahmetsizini aramaktan başka birşey değildir. Montajı yapılmamış ve her an yapılmaya hazır makine parçaları gibi fert fert olabiliyor muyuz, ona bakalım". Müslüman kesime en büyük ihanet siyasetin içine erbakan vasıtası ile çekilerek yapılmıştır. 70 lerin MTTB bünyesinde yetişmiş Üstadın tabiriyle alacadan sütbeyaza inkilap etmiş, Allahu Tealanın emirleri ve Rasulullah sav in sünnetinden başka hiçbir ölçüyü kabulm etmeyen Türkiye çapında 225 şubesi ve 100.000 lik kadrosuyla o gençl,k topluluğu siyasetin potasında erimiş şimdi demokrasi ve cumhuriyetle barışık ne idüğü belirsin bir hal almıştır.

     

    politika müslüman için çıkmaz sokaktır bizi hedefe götürmekten uzaktır. Yol,Allah Rasulu sav in ve onun eşsiz ashabının nurlu ve kutlu yoludur...

    • Like 2

  3. Allah razı olsun kalemdar kardeş ölümü hatırlattığın için.

     

    Bir kimse her şeyi inkar edebilir lakin ölümü asla. Eninde sonunda toprağın altına girecek ve ameliyle başbaşa kalacak...

     

    Allah hayırlı bir ömür, hayırlı bir ölüm ve sonrasının da bizim açımızdan hayırlı olmasını nasip eylesin ve o sonuca götürecek rızasına uygun amel işlemeyi hepimize nasip eylesin inşallah...

    • Like 1

  4. Arkadaşlar!...

    Şu an için sağduyulu olun ve kendi işinize gücünüze bakın!...

    Nureddin Çoşan Efendi (ki daha çok O'nun yaptığı açıklama) hakkındaki düşüncelerinize ses ve suret vermeyin ve içinize gömün... Gömdüğünüz (gömeceğiniz) yere; içinize dönerken (kendimize göre) kabahat noktasında meşgul olmak için yeterli sayıda malzeme de muhtemelen gözünüze ilişecektir... Onlara meşgul olun... Ve işinize gücünüze bakın!...

     

     

    İyi o zaman kimse hakkında konuşmayalım özellikle İslami kesim içerisinde bulunan ve cemaat liderliğine soyunmuş kişiler hakkında hele söz ederken ince eleyip sık dokuyalım. Öyle ya vardır bir bildikleri...

     

    Arkadaş gerçek manada tasavvuf erbabı bir kimse, İslam adına uğraştığını didindiğini söyleyen bir kimse Allahın ve Rasulu sav in ölçüsünden başka bir ölçü kabul edemez. Halka değil Hakka inanır ve hakiki kurtuluşu hakka kölelikte bulur. Metodun peygamber metodunun bu olduğunu bilir. İnsanları demokrasiye teşvik etmez...

     

    Normal bir vatandaş çıksa böyle bir konuşma yapsa kimsenin umrunda olmaz, lakin İslam adına boy gösterip de müslümanları yanlışa teşvik eden kim olursa biz onun hakkında konuşuruz...

     

    Kimse de kusura bakmasın...


  5. Şimdi ebkem kardeşim, müslüman demek İslam dini ile müşerref olmuş insan demektir. Bir insan ki kelimei şehadet getirince müslüman olur. bu kelimei şahadet öyle bir kabuldür ki İslamın getirdiği Allah Rasulu sav in bildirdiği her hususu tereddütsüz kabule giden bir akitnamedir. İslam kendisi zaten başlı başına bir sistem bir rejimdir. Hem ferdin hayatını hem de toplum ve devlet hayatını düzenlemiştir. Allahın ve Rasulu sav in hüklümleridir. Hakimiyet Hakkındır düsturu olmazsa olmazdır müslüman için. Buna mukabil mevzu bahis demokrasi ve diğer bütün insan yapımı sistem ve rejimlerin hepsine evet alerjim var ve de olmalı. Bu konuda böyle düşünmek gerekmez mi? Bir müslüman ki İslami usullerin tatbik edildiğini, hiç değilse kalbinden geçirmeli ona özlem duymalı onu arzulamalı. Başlangıç noktası bu düşünce. İstememiz lazım hiç değilse gönlümüzden geçirmemiz lazım.

     

    Temeli İslamla atalım üstüne başka fikirlerle kat çıkalım fikri de bana göre yanlış. Senin temelin İslam olsun başka fikre ne lüzum var. İslam öyle üst düzey bir dinin ve sistemin adıdır ki diğer bütün batıl fikirlerin velev ki bünyesinde doğru düşünceler olsa bile o zaten İslam bünyesinde mevcut çıkacaktır. Senin temelin İslam olsun 7 kat semavat sana bodrum kat gibi gelir…

     

    Demokrasi bir hiçtir fikrine katılıyorum. Yalnız kimsenin kafasında gözünde de gözümüz falan yok. Biz ortaya fikrimizi sunarız ve ideal fikre ve mefkureye hasret çekeriz. Bunun haricinde kimse ile alıp veremediğimiz yok tabi o kimseler Allahu Tealaya, Kainatın Efendisine sav, Ashabı Kirama ve İslam büyüklerine dil uzatmadığı takdirde…

     

    Merhum hocaefendilerden yanlış hatırlamıyorsam Fuat Çamdibi hoca bu zamanda İslam ancak bu kadar yaşanır sözünün insanı 2 türlü küfre düşüreceğini söylüyor Allah muhafaza buyursun. Birincisi “hiçbirinize çekemeyeceğinizden fazla yük yüklemem” buyuran Allahu Tealaya haşa bir zalimlik fikridir ki Allahu Teala neden bizden yaşayamayacağımızı istesin. İkincisi de bu İslam hükümleri kıyamete kadar baki olacağına göre Allahu Teala bu zamanı haşa bilmiyor muydu ki bizden bu hükümlerin tatbikini istesin” . Dikkat etmek lazım. Bu din bu devirde de yaşanır, yaşayan örnekler var. Allah bize de bu hedef yolunda çaba sarfetmeyi nasip eylesin…

    • Like 1

  6. hakikaten ilginç bir açıklama...

     

    üstad 60 ihtilalini anlatırken yoğurttan hükümete mukavvadan bıçak saplanmıştır demekte. Adnan Menderes merhum hiçbir şey yapmasa ezanı asli şekline çevirmiş olması inşallah kendisine beraat olacaktır. Benim Gözümde Menderes isimli kitabında Üstad olayı detaylı ele almıştır. malum ibretlik "vadenin son demi" ve "ya ol ya öl" yazıları hafızalara kazınmıştır. adnan menderesin yanlışları da olmuştur yalnız bu durum 60 ihtilalini ve getirdiklerinin doğruluğunu ortaya koymaz çünkü hiçbir şey getirmemiştir.

     

    maksat islama hizmet edenleri ve islam kelimesini ağzına alanları ipe çekmek olduğu için elbette add bu ihtilalden memnun olacaktır...

    • Like 1

  7. Müslümanın mezhebe bakışını ehli sünnet çizgisinde özetleyeyim.

     

    -Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür (Yukardaki yazıda da yazarı ve bu risale geçmekte)

     

    -Mezhepleri birleştirmek yani telfik-i mezahib İslama içinden vurulan en büyük darbelerdendir. (Reşid Rıza ki bu fikrin savunucularındandır, bu adamın telfik-i mezahib isimli şer yumağı kitabını Prof. Dr. Hayrettin Karaman Türkçeye çevirerek hangi amaca hizmet ettiğini Üstadımız Necip Fazıl ın ifadesiyle laboratuvar katiyyetiyle bizlere ispatlamıştır)

     

    -Mezhepler sağlam kulplardır, şu ahir zamanda fitne fesat devrinde büyüklerin yolundan ayrılmamalıyız.

     

    -Ehli sünnete göre 4 hak mezhep vardır. hanefi, maliki, hanbeli, şafi. bunlar içerisinde hz. ebubekir ra a hz. ömer ra ve hz. osman ra ve diğer ashabı kiramdan herhangi birine dil uzatmayan, Allah rasulu sav dil uzatmayan, Allaha ortak koşmayan her kim varsa ve adına ne deniyorsa başımızın tacıdır.

     

    -Ezher şeyhinin verdiği fetva bizim diyanetin, üstadın tabiriyle cinayetin verdiği fetvaya benzer. müslümanları bağlayıcı bir tarafı yoktur. fetva verenin kendini bağlar bizi enterese etmez. ezher in de reform çizgisinde olduğunu bilmeyen yoktur. içlerinde muhakkak düzgün kimseler de vardır. Allah onlardan razı olsun...

     

    -Caferiye ve zeydiye şii mezhebidir yukarda belirtilmiş. ameli noktalarda benzerlikler de vardır ama adamların itikadı bozuksa, inançları bozuksa onları da hak mezhepmiş gibi göstermek, ehli sünnet müslümanlarına karşı yapılan gözbağcılığından başka birşey değildir.

     

    -müslümanların gözü açık Allahın izniyle, bunların ve bu fikirlerin son kullanma tarihi geçti artık...

    • Like 1

  8. Şunu da ilave edeyim;

     

    Salebe daha sonra pişman oluyor ve zekatını tam olarak vermek istiyor ama Peygamber Efendimiz sav onun zekatını kabul etmiyor. Allah rasulu sav in irtihalinden sonra Hz. Ebubekir ra a veriyor o da Allah rasulu sav in kabul etmediğini ben de kabul edemem diyor. Hz. Ebubekir ra dan sonra Hz. Ömer halife olunca ona gidiyor ve o da kabul etmiyor.

     

    Akıl yakıcı bir vakıa...

    • Like 1

  9. Elimizde üstad gibi bir hazine var kıymetini bilmiyoruz. Şu anki iktidarın büyük çoğunluğu üstadın öyle veya böyle öğrencileridir. Hepsinin üstünde emeği var. Böyle bir proje olursa ve Üstad doğru anlatılırsa kıymetli sonuçlar doğuracakır...

     

    Düşüncesi bile heyecan verici...

    • Like 1

  10. Ağzı olanın konuştuğu gibi eli kalem tutan herkes de Necip Fazıl hakkında yazı yazıyor. Herkes kendi fikrini desteklemek için Üstadı kendine malzeme yapıyor. (bu tabiri kullanmayı istemezdim) . Bu yazar şayet gerçekten Üstadı tanısa böyle Üstada uzak bir yazı kaleme almazdı. Üstadın savunduğu tek bir fikir vardı o da İslamdı. Üstadın 100 ciltlik külliyatının özünde bu düşünce vardır. Bunun en bariz örneği ki Necip Fazıl hakkında yazı yazma cüretini gösterecek herkesin de muhakkak bildiği "İdeolocya Örgüsü" isimli eserdir. Bu eser Üstadın hayalindeki devlet yapısını şekillendiren kıymetli bir kiatptır. Ve bu kitapta geçen devlet islam devletidir. Bu nasıl görülmez bilinmez. Tek bir açıklaması var bu yazıyı yazan körü körüne bir demokrasi sevdalısı, Üstadı büyük ihtimal kaldırımlar şairi olarak tanımlayan güruha yakın ki bunun haricindeki ihtimaller açıkçası uzak görünüyor. Kasıtlı olarak yazılmış bir yazı. Üstad demokrasi için uğraştı siz de demokrasiyi sevin, demokrasiyle barışık olun, başka sistemlere heves etmeyin fikirlerini empoze için yazılmış bir yazıdır. Mevzuyu daha fazla uzatmıyorum. Kafasında soru işareti olan İdeolocya Örgüsü nü açsın okusun. Üstadın bu beyiti de olayın ve üstadın fikrinin özetidir.

     

    Her fikir,her insan,tek mevsimlik vesselam.

    Zaman ve Mekan üstü biricik Rejim,İslâm.

    • Like 2

  11. İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin adıyla dilimize çevrilen kitabında Roger Garaudy, Yahudi asıllı devlet adamı, düşünür ve yazarların ağzından Hitler’in Yahudilere karşı yaptığı soykırıma Siyonist liderlerin yardımcı olduğunu gözler önüne seriyor.

     

    Roger Garaudy’nin kitabında yer alan bilgilere göre, Ortadoğu’da bir Yahudi devleti, yani şimdi İsrail’i kurmak için o dönemin Siyonist liderleri gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak Nazilerle işbirliği yapmışlar ve milyonlarca Yahudi’nin göz göre göre öldürülmesine çanak tutmuşlar.

     

    Garaudy’nin Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları arasında çıkan kitabında, Yahudi asıllı dünyaca ünlü hanım filozof Hannah Arendt’in, Siyonist liderlerin Hitler’le suç ortaklığı yaptığını ve bunun inkâr edilmez bir gerçek olduğunu şöyle haykırdığı açıklanıyor: “Yahudilerin kendi kendilerini katlettikleri ‘tezimi’ herkes hemen anladı ve tekrarladı.”

     

    Garaudy, Hannah Arendt’in Eichmann in Jerusalem/Eichmann Kudüs’te, s. 141) kitabını kaynak gösteriyor ve Hannah Arendt, Kudüs’te Eichmann davasını takip ettikten sonra kesinlikle şu kesin sonuca varıp şu gerçeği bütün dünyaya ilân ettiğine dikkat çekiyor:

     

    “Hakikat şu ki, eğer Yahudi halkı gerçekten örgütsüz ve lidersiz olsaydı, kaos hüküm sürer ve çok daha fazla sefalet olur, fakat kurban sayısı dört buçuktan altı milyona kadara ulaşmazdı. Freudiger’in hesaplamalarına göre, eğer Yahudiler, Yahudi Konseylerinin talimatlarına uymasalardı, yüzde ellisi kurtulurdu.”

     

    Ben Guryon’un itirafı

     

    İlahi Mesajlar Toprağı Filistinİsrail devletinin kurucu babalarından Ben Guryon’un da 7 Aralık 1938’de İşçi Partisi’nin Siyonist yöneticileri önünde meydan okurcasına yaptığı itirafta bu inanılmaz gerçeği aynen kabul ediyor: “Şayet ben Almanya’nın bütün çocuklarını İngiltere’ye getirerek tamamını, onları İsrail Toprağı’na naklederekse ancak yarısını kurtarmanın mümkün olduğunu bilseydim, ikinci şıkkı tercih ederdim. Zira bizler sadece o çocukların hayatını değil, İsrail halkının tarihini de göz önünde bulundurmalıyız.”

     

    Garaudy, Yahudi’nin Yahudi’ye ettiği bu insanlık dışı davranışı bir başka İsrailli devlet adamının ağzından da şöyle veriyor:

     

    İsrail Adalet Bakanlığı da yapmış olan Shamuel Tamir, Kastner Davası’ndaki ifadesinde şöyle diyordu: “1944 Temmuz ortasına, günde on iki bin ölümün başlamasından altı hafta sonrasına kadar, Yahudi Ajansı veya Siyonist bir yetkili tarafından, kitle hâlinde sürgünlerin başladığını ve yarım milyon insanın çoktan imha edildiğini duyurmak için, resmen tek kelime edilmedi.

     

    Yahudi Ajansı o sırada Macaristan Yahudilerinin kaderi ve sürgünler hakkında en iyi ve en doğru bilgilere sahipti. Daha önce Mahkeme önünde de ispat edildiği gibi, bu konuda İngiliz sansürü de yoktu… Bir buçuk ay boyunca Bay Sharett ve Yahudi Ajansı ellerindeki haberleri bilerek ve kasten çöpe attılar.” Sözlerini şöyle sürdürdü: “Niçin bu korkunç haberler Ben Guryon, Sharett, Weizmann ve bütün resmî yöneticiler tarafından çöpe atıldı? Çünkü Filistin’de halk Macaristan’da olup biteni ve liderlerinin taş kalpliliğini bilseydi, toprağımızda bir fırtına kopar ve iktidar onların ellerinden giderdi. Ve onlar için en önemli olan, öyle görünüyor, iktidardı.”

     

    İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin kitabından insanın kanını donduran şu bilgileri de okuyoruz:

     

    Haham Michael Dov Weissmandel, 15 Mayıs 1944’te, Lublin yakınlarında bir mahzene saklanmışken, Yahudi Ajansı’na şu mesajı ulaştırıyordu: “Sizler, bizim Filistinli ve diğer bütün ülkelerdeki kardeşlerimiz, bütün Krallıkların siz bakanları, bu on binlerce cinayet karşısında nasıl sessiz kalabiliyorsunuz?...”

     

    Yahudi Ajansı yetkilileri, Haham Michael Dov Weissmandel’in kendilerine gönderdiği şu net kurtarma plânlarını bile onlara iletmiyorlardı: “Auschwitz ölü yakma fırınlarının bir hava bombardımanıyla tahrip edilmesini istiyoruz. İlişikteki haritada görüldüğü gibi onlar rahatça görülebilecek durumdadır. Böylesi bombardımanlar kâtillerin işini geciktirecektir. Daha da önemlisi, batı Macaristan ile Polonya arasındaki demiryollarını ve Karpatlar civarındaki köprüleri bombalamaktır. Diğer işleri bırakın ve bunları yapın! Sizin ihmaliniz yüzünden her gün on bin kişinin ölmekte olduğunu hatırlayın!

     

    Siz, ey İsrail oğulları, yoksa aklınızı mı kaybettiniz? Etrafımızdaki cehennemi görmüyor musunuz? Paranızı kim için saklıyorsunuz? Ya kâtil ya da çıldırmış olmalısınız sizler!”

     

    Haham Weissmandel, onların ne gibi mazereti olduğunu merak ediyordu: “Acaba haberiniz mi yok?”

     

    Fakat Kastner Davası’nda, Yahudi Ajansı’ndan Menachem Bader’e soruldu: “Haham Weissmandel’in bu mektubunu aldınız mı?” Cevap verdi: “Bu tür mektupları her gün alıyorduk.”

     

    Macaristan Yahudilerine reva görülen

     

    Siyonist yöneticilerin Nazilerle işbirliğinin en çarpıcı örneği, Siyonist Teşkilât Başkan Yardımcısı Rudolf Kastner örneğidir: “Macaristan Yahudilerinin sürgünü sırasında Eichmann onunla görüşmeler yapmıştır. Bu iki adam bir uzlaşmaya varmışlardır. Buna göre, Eichmann birkaç bin Yahudi’nin Filistin’e gitmesine ‘yasa dışı olarak’ göz yumacak (gerçekte ise onların trenleri Alman polisi tarafından durdurulacaktı); buna karşılık da yüzbinlerce Yahudi’nin Auschwitz istikametinde sevkedildiği kamplarda ‘düzen ve sükûnet’ hüküm sürecekti. Bu anlaşmada sözü edilen birkaç bin sağ kalacak kişi seçkin kimseler ve bizzat Eichmann’ın tabiriyle ‘en iyi biyolojik materyel’ olan Siyonist gençlik üyeleriydi. Eichmann’ın dediğine bakılırsa, Dr. Kastner bir “fikir” için dindaşlarını feda etmişti ve bunun böyle olması iyiydi. Eichmann Davası’na bakan üç hâkimden biri olan Benjamin Halevi, Kastner Davası’nda başkanlık kürsüsündeydi. Kastner, Eichmann ve diğer yüksek düzeydeki Nazilerle işbirliği etmekle suçlanmıştı. Halevi, Kastner’in ‘ruhunu şeytana satmış olduğu’ kanaatine varıyordu.”

     

    Kurbanlık koyunlar gibi…

     

    Siyonist lider Kastner, Siyonist hedefler için “yararlı” 1 684 kişiyi Filistin’e gönderme hakkını elde etmek için, Eichmann’a 476 bin Yahudi’nin direniş göstermeden gideceği garantisini veriyordu. Çünkü kendisi yani Kastner, imha edilmek üzere gönderildiklerini onlardan saklayacak ve onları bunun sadece basit nakil işi olduğuna inandıracaktı. Hâkim Halevi devam ediyor: “Macaristan gettolarının Yahudi kitleleri, başlarına gelecekten habersiz sürgün trenlerine kuzu kuzu bindiler. Kendilerinin sadece Kenyermeze’ye nakledildikleri yalan haberine tamamen güvenmişlerdi… ‘Seçkin’ bir kesimi kurtarmak için Yahudilerin çoğunluğunun hayatını feda etmek Kastner ile Naziler arasındaki anlaşmanın esasını oluşturuyordu. Hâlbuki ‘Yardım Komiteleri’nin yöneticileri vazifelerini yapmış olsalardı, binlerce Kluj, Nodvarod veya diğer tarafların Yahudileri sınırdan (Romanya’ya) kaçabilirlerdi.”

     

    “Haaretz” gazetesinde Dr. Moshe Keren, 14 Temmuz 1955’te şöyle yazıyordu: “Kastner Nazilerle işbirliği etmekten dolayı sanık sandalyesine oturtulmalıdır…” Ama Yediot Aharonot akşam gazetesi (23 Haziran 1955), bunun niçin yapılamayacağını çok iyi izah ediyordu: “Eğer Kastner yargılanacak olursa, bu davanın ortaya çıkaracağı gerçeklerden ötürü, milletin önünde tam bir yıkıma uğrayacak olan hükümet üyelerinin tamamıdır.”

     

    “O Yahudiler zaten değersizdi!”

     

    Garaudy, İsrail devletini sadece “seçkin” ve “zengin” Yahudilerle kurabilmek için Siyonistlerin kendi dindaşlarına reva gördükleri acımasızlığı eserinde bir bir gözler önüne seriyor. İnsanı insanlığından utandıran bu vahşete ve bu anlayışa aşağıdaki satırlarda bir Yahudi hâkim tarafından verilen hükmü okuyunca artık söyleyecek hiçbir sözümüz kalmıyor. İşte Kastner’i aklayan hâkimin sözleriyle ilgili olarak kitapta anlatılanlar:

     

    Ancak Kastner “tam zamanında” öldü ve İsrail Hükümeti davayı temyize götürdü. Yüce Divan üyelerinin çoğunluğu tarafından Kastner “aklanmak”la kalınmadı, bir de kendisine arka çıkıldı. Hâkimlerin çoğunluğu adına kararı okuyan Hâkim Shlomo Chessin’in temel tezi şu idi: “Macaristan Yahudileri, uzun zamandan beri ağaçta kurumuş kalmış bir dal idi… Ne fiziken, ne de zihnen direniş yapabilecek güçte değildiler…”

     

    Dünya çapında bir düşünür

     

    Eskiden Fransa’nın dünya çapında ünlü komünist düşünür ve siyasilerinden iken sonradan Müslüman olan Roger Garaudy’nin Batı ülkelerinde fiilen yasaklanan “İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin” kitabında sadece Siyonist-Nazi işbirliği anlatılmıyor. İsrail devletinin kurulabilmesi için Osmanlı Devleti’nin nasıl çökertildiği de gözler önüne seriliyor.

     

    İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin, Irak’tan başlayıp Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü içine alıp Mısır’a kadar uzanan ve adına “Verimli Hilâl” denilen tarihî toprakların üç bin yıllık macerası da gözler önüne seriliyor. Eserde, medeniyetler kavşağı ve insanların birbiriyle dostça buluştuğu bu toprakların Osmanlı’nın yıkılışı ve ardından da İsrail devletinin kurulmasından itibaren nasıl cehenneme dönüştürüldüğü belgeleriyle ortaya koyuyor.

     

    Ayrıca kitaptan İsrail devletini daha Napolyon döneminden itibaren sırf Osmanlı’yı yıkmak ve Doğu’yu sömürgeleştirmek için Batı’nın kurdurmaya çalıştığını öğreniyoruz.

     

    Batı’dan güçlü bir destek alan İsrail’in “Nil’den Fırat’a kadar uzanan Vaat Edilmiş Toprak” idealini büyük bir sabırla, fakat sinsice adım adım nasıl gerçekleştirmekte olduğu da bu eserde bütün çıplaklığı ve güncelliğiyle ortaya konuyor.

     

    http://www.haber7.com/haber/20110530/Siyonistlerden-Yahudileri-oldurttuk-itiraflari.php


  12. öncelikle kusura bakmayın yorumunuz bana biraz bağnazca geldi. yazıda ifade edilen islamla demokrasinin yan yana yer alabileceği ve hatta alabildiğidir...siz ifadenizde islamla berbaber tutmussunuz..ben yan yana ifadesini beraber olarak algılamadım islamla demokrasi zaten ayrı kulvar birisi yonetim sekliyken diğeri din şekli ve demokrasinin islami hak ve özgurluklere mudahelesi söz konusu olmadığı sürece de islam ve demokrasi tabiki yan yana olabilir, olmalıdır da. aslında peygamberimiz ashab döneminde de demokrasi adıyla olmasa da demokratik uygulamarın yer aldığını soyleyebiliriz misalen efendimzden sonraki halife secimlerinin sura kararıyla olması demokratik bir uygulamadır uzatmak istemiyorum düşüncem bu şekilde

     

     

    İslam zaten başlı başına bir sistemdir. Hem fert hayatını hem cemiyet hayatını belirli bir düzen dahilinde ele almıştır. Peygamber Efendimiz sav ve ondan sonraki raşit halifeler (r.a.e) de bunu devlet bazında tatbik etmişlerdir. Bu şu manaya gelmez. Onların uygulamaları demokrasi ile paralellik arzeder veyahut yan yana olabilir. İslam başta da belirttiğim gibi kendisi zaten bir devlet sistemidir. Demokrasi de yönetim şeklidir islamda yönetim şeklidir. Bence anlayamadığınız nokta burası. size tavsiyem demokrasinin ne olduğunu araşırmanızdır.


  13. Üstadın doğum yıldönümü münasebetiyle daha önceden özetlemiş olduğum bazı kitaplarından parçalar alarak böyle bir yazı hazırladım,umarım beğenirsiniz.Allah Üstada rahmet eylesin…

     

     

    ULU HAKAN SULTAN İKİNCİ ABDULHAMİD HAN

     

    Hüküm:

    Tarihin son zamanlarda çözer gibi olduğu ve Abdülhamid’in zerrece alakası bulunmadığını tesbite başladığı 31 Mart hadisesi,bizzat revşinden,oluş ve akış tarzından anlaşılacağı gibi Padişahı düşürme vesilesi bulmak için İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından hazırlanmış hain bir tertiptir ve bu hakikat binlerce vesika bir tarafa bedahet halinde sabittir.

    Bu eserin muharriri,1947 yılında Rıza Tevfik’e ait “Abdülhamid’in Ruhaniyetinden İsdimdat” isimli manzumeyi “Büyük Doğu” da yayınladığı için ilk hapsine girdiği zaman hastanede yatmakta olan ve mahkeme naibi tarafından ifadesi alınan Rıza Tevfik aynen şöyle demiştir:

    “31 Mart hadisesini İttihatçılar hesabına körükleyenler arasında bizzat ben ve Selim Sırrı Tarcan bulunuyırduk!”

    Eğer 31 Mart Abdülhamid’in eseri olsaydı,Hünkar derhal hareketin başına geçer ve emrindeki Hassa kıtalariyle birlikte Selanik üzerine çullanırdı.

     

    Ulvi Tablo:

    O sırada ulvi bir tablo…Evvelce portresini çizdiğimiz saray tüfekçilerinin başı,sadakat heykeli Tahir Paşa,huzura çıkıp yere kapanıyor ve ağlarcasına yalvarıyor:

    “Şevketlim,bu gelenler derme çatma çapulcu güruhundan ibarettir ve Padişah kurtarmaya gidiyoruz diye kandırılmışlardır.İzin ver,onları saray kuvvetlerinin en küçük birliğiyle karşılayıp darmadağın edeyim ve zincire vurup huzurunuza getireyim!”

    “Hayır Paşa,ben nefsim için tek damla Müslüman kanının akmasına razı değilim!”

     

     

    SAHTE KAHRAMANLAR

     

    Ali Paşa:

    İsmi Mehmed Emin.7 kere Hariciye Nazırı,5 kere Sadrazam oluyor.Balı kavanozun camından yalama kahramanı ve Hristiyanlık aşığı en büyük İslam düşmanı.Davit Paşa isimli bir Katolik Ermeniyi vezir yapıyor(Osmanlıda ilk).Bir gün Ali Paşa Ermeniyi iftara davet ediyor.Ermeni diyor ki:”Ah şu Müslümanlığa benim ne büyük meylim var,isteğim var!Oruç ne güzel şey!Ermenilerin beni taşlamayacaklarını bilsem Müslüman olurum!” Ali Paşa diyor ki:

    “Biz seni Müslümanlığı sevdiğin için vezir yapmadık,Hristiyan olduğun için yaptık”

    Kaynak:Lutfi Tarihi,Ahmed Rasim Tarihi

     

    Fuad Paşa:

    Büsbütün faciadır.Fuad Paşa Avrupa gezisinde Abdulaziz’e refakat etti fakat yolda ayrıldı ve Nis’ te öldü.Öleceği zaman Papaya bir mektup yazıyor ve Mustafa Reşit Paşa’dan beri gelen cereyanın ilk mahsülünü veriyor.Papadan Hristiyan olmayı ve ölünce Hristiyan usulluyle gömülmesini vasiyet ediyor.Ve ölüsü öyle kaldırılıyor.İstanbul’a da Müslüman ölüsü diye getiriliyor,İslami merasimle gömülüyor.

    Kaynak:İbnül Emin Mahmud Kemal/Son Sadrazamlar

     

     

    İMAN VE AKSİYON/ÖZLEDİĞİMİZ NESİL

     

    Aradığımız gençte;

    1)Vecd ve aşkla yanmanın vasfı

    2)Sır idraki ile duymanın vasfı

    3)Kainat ve nefs muhasebesi ile düşünmenin vasfı

    4)Eşya ve hadiseye hakimiyet ve şecaatle davranmanın vasfı

    5)Her türlü fedakarlık ve disiplinle ileriye atılmanın vasfı

    6)En derin merhamet içinde en keskin şiddet seviyesine ermenin vasfı

    7)Büyük aksiyon dehasıyla işe ve hamleye girişmenin vasfı

    8)O’nun ahlakıyle ahlaklanmanın ve başka hiçbir yol tanımamanın vasfı

    9)En nadide zevk ve estetikle süslenmenin ve dış alemi süslemenin ve her kıymeti içte bilmenin vasfı.

     

     

    MOSKOF

     

    Meternih:Avrupa siyasetinin en hakim kafalarından biri olan,memleketi Avusturyayı,birinci plana geçiren ve meşhur Viyana Kongresini parmaklarında oynatan Prens Meternih,tanzimatın cüce kahramanlarından Ali Paşa’ya şöyle yazıyor:

    “İdare şeklinizi intizam altına alınız ve ıslah ediniz.Lakin Batı Medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza,adet ve hayat tarzınıza uymayan kanunları alıp iktibas etmeyiniz!Zira Batı memleketlerinin kanunları,hükümetinizin temelini teşkil eden kanunların dayanağı bulunan usul ve kaidelere asla benzemeyen kaideler üzerine kurulmuştur.Batı memleketlerinde esas olan şey Hristiyan kanunlarıdır.Siz Türk kalınız!Lakin madem ki Türk kalacaksınız,İslamiyete yapışınız!..........................

     

     

    SOSYALİZM,KOMÜNİZM VE İNSANLIK

     

    Üç Ayaklı Sehpa:Komünizm bir ayağı Marks,bir ayağı Engels ve bir ayağı Lenin’den ibaret 3 ayaklı bir sehpa.

    Marksla beraber Engels,kendi mücerret hakikatlerini filozof Hegel’i tahrif ederek temelleştirirler.Marks bu mücerret dünyayı içtimai ve iktisadi tatbik yollarında planlaştırır.Lenin ise,aynı dünyanın deli vecdi içinde,aksiyoncu olarak meydana çıkar,ihtilalini yapar ve devletini kurar.

     

     

    PEYGAMBER HALKASI

     

    Adalette Hz. Ömer ra.;

     

    Kanaati ve adaleti öz nefsine her şeyi esirgemek suretiyle getirmekte eşsiz.”Beytulmal” den aldığı 2 dirhem gündelikten ibaretti,olanca geçim vasıtası.Dünya,bütün nimetleriyle ona geldikçe,o dünyadan bütün gönül servetiyle kaçtı.Hırkasında bir rivayete göre 12,bir rivayete göre 21 yama…

     

     

    SON DEVRİN DİN MAZLUMLARI

     

    İskilipli Atıf Hoca/Keramet

     

    Yatsı namazından sonra Atıf Hoca yatağına oturdu ve müdafaasını yazmaya başladı.Bir aralık günlerdir uykusuz,sabahlara kadar namaz ve niyazla vakit geçiren Atıf Hoca hafifiçe daldı…

    Atıf Hoca’nın uykusu uzun sürmüyor.Tahir Hoca müdafaasını yazmakta devam ederken Atıf Hoca birdenbire gözlerini açıyor.Yüzünde harikulade derin ve ince bir tebessüm.

    Tahir-ul Mevlevi’nin gözleri hayretle va alabildiğine açık.Sanki 24 saat içine sığacak büyük kerameti şimdiden sezmiştir.

    -“Ne o,Hocam,çabucak uyanıverdin?”

    Atıf Hoca gayet sakin:

    -“Uykudan murad hasıl oldu!”

    -Yani?

    -Yani,beklediğim rüyayı gördüm!

    Tahirul Mevlevi haşyet ve dehşetle ürperiyor:

    -Ne gördün?

    Atıf Hoca yatağında doğrulmuş ve müdafaasını karaladığı kağıtları elinde büzmüştür:

    -KAİNATIN FAHRİNİ(SAS) GÖRDÜM.BANA “YANIMA GELMEK DURURKEN NE DİYE MÜDAFAA YAZMAKLA UĞRAŞIYORSUN” dedi

    -Ne diyorsun?

    -Beni idam edecekler!Allahın Sevgilisine(sas) kavuşacağım………

     

    Heyet karanlık dolu gözlerle gelip yerini aldı.Reis elindeki kağıdı zabıt katibine uzattı:

    -Kararı okuyunuz

    Bir sürü laftan sonra birdenbire çınlayan cümle:

    -Babaeski Müftüsü Ali Rıza ile,Müderrislerden İskilipli Atıf’ın idamına….

     

     

    İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ

     

    Türkün Muhasebesi

    Şu yüzden ki biz Avrupalının kendi familyasından sandığı bir millet değiliz.İstediğimiz kadar ondan olduğumuzu iddia edelim,onun kılığına bürünelim ve harfleriyle yazı yazalım,Avrupalı bu iddiamızı,hatta bu iddiada muvaffakiyetimizi alkışlarken,için için bize gülecek,bizden tiksinecek ve tuzağa kendi ayağıyla düşen bu safdil avı kaçırmamak için her şaklabanlığı yapacaktır.

     

    Ana Kaynak:İslam

    İnsan kafasının eşya ve hadiseler üzerindeki tecessüs ve hakimiyet hakkını tatmin cehdiyle hareket eden Garplıya karşılık,eğer atom bombasını bizim dünyamız icat edemediyse,kabahati,sadece iyi Müslüman olamayışımızda arayalım!...

    İslam,müsbet bilgiler manzumesini,dünyaya değer verdiği nispette kıymetlendirir.Nasıl dünyanın değeri hakikatte sıfır,fakat ahirette ekim sahası olmak bakımından namütenahi ise,müsbet bilgiler de,ruh değerleri önünde adi ve sefil oyuncaklar tezgahı,fakat ebedi hayat işçilerinin hamle ve hareket vasıtası olarak hudutsuz kıymettedir.

     

    Beklediğimiz İnkilabın Yönleri

    İslam inkilabının ruhunu dökeceği kalıp gençliktir.

    Ne bugünkü murakabesiz,rehbersiz,gayesiz ve şahsen mesuliyetsiz gençlik,ne dünkü çürümüş ve kokmuş,şaşırmış ve ihtilaca düşmüş nesiller;ne de evvelki günkü,aşksız ve vecdsiz,ruhsuz ve heyecansız,sadece kitapların ve mevzuların başlıklarına takılı ve kakılı softacıklar nesli…İslam inkilabını kadrolaştırmaya memur gençlik,Sahabiler ve onların gerçek bağlılarından başka kendisine hiçbir ruhi örnek kabul etmeyecek;ve bu ruhu,baştan başa yepyeni,fakat aslına uygun olarak,nefsinde ve dünyada maddeye nakşedecektir.

     

    Çilemiz ve Davamız

    Genç adam düşün!Evvela,insanoğlunun düşünmekten büyük haysiyeti olmadığını düşün!

    Seni karartmak isteyen tesirler evvela sende mücerret fikir istidadını,yani varlık şiarını körletmekle işe girişti.Bunu düşün!

     

     

    MÜMİN-KAFİR/VECDİMİN PENCERESİNDEN

     

    Ey Müslüman,sana düşen nimetse çile.Uyumamak ve düşünmeye memur olmak.Bu çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin,yatağını ve yorganını satardın!

    Her fert,kendi içinde en büyük topluluğu taşır.

    Fert sebep,cemiyet netice.

     

     

    DÜNYA BİR İNKİLAP BEKLİYOR

     

    Yeni Türk gençliği!İnşallah sen ve ben,birbirimize yeteriz!

    Sana maya tutturmak,şekil vermek,seni,nakilleri sökülmüş bir elektrik santrali halinde tarihinin ve cedlerinin ruh dinamosuna bağlamak için tam 28 yıldır,karanlık zindan köşelerinde ,gaz sandığından farksız masalarda,döşemesi patlak idarehane koltuklarında kan kusarcasına çırpındık.

    Nihayet sen,oldun!Allahın fazlıyle oldun!Benimki bağlı olduğum Büyük Kapı yoliyle elime verilen bir avuç tuzu,şaraba döndürülen nesillerin üzerine atmaktan ileriye geçmez.Bir avuç tuzun bir fıçı şarabı sirkeye çevirdiğini bilirsin.Oldun!Fakat kendi iç bünyende zümre zümre birbirine girmek gibi,şeytani illetlerin en tehlikelisine düşmekten korunamadın!

    İyice bilmek lazımdır ki,bütün şubeleriyle küfrün,boğazlamak üzere her an bıçağını bilediği,ne şu,ne bu birlik,dernek,ocak,ne Süleymancı,ne Nurcu,ne İmam Hatipli vardır;sadece Müslüman vardır;Müslümanlık ve Müslüman!...

    Evet,ey yeni gençlik!Sana düşen,bu tayfun ve kasırga asrında Nuh’un yeni gemisini kızağa konyaktır.

    Hak yardımcın olsun!...

     

     

    MÜDAFAALARIM

     

    Atatürk’e Hakaret Davası(1967)

    Malatya da verdiği “Sahte Kahramanlar” konferansında Atatürk’ten hiç bahsetmeyişi ele alınarak Malatya Savcılığı tarafından dava açılmıştır.

     

     

    VELİLER ORDUSUNDAN 333

     

    Şakiyk(Belhi);

    İbrahim Ethem’e sordu:

    -Geçim noktasından siz ne yaparsınız?

    İbrahim Ethem cevap verdi:

    -Bulunca şükrederiz,bulamayınca sabrederiz.

    Şakiyk atıldı:

    -Horasan’ın köpekleri de böyle yapar.

    -Ya siz ne yaparsınız?

    -Bulunca dağıtırız,bulamayınca şükrederiz

     

    HESAPLAŞMA

     

    İnkilap.Bu kelimenin cıcığını çıkardılar.Kağıdı yak,karbon olsun;karbona inkilap de!

    Size öyle bir tohum bırakmak nasip etti ki,Allah,mutlaka ağacını yetiştirmek borcu altındasınız!Bu borcu idrak ederek buradan ayrılalım.Onun da bütün ipuçlarını verdim,yollarını görüyorsunuz.Bunun ağacını yetiştireceksiniz!Siz ve arkanızdaki nesil.Çünkü biz uzun vadeyi de hesaba katıyoruz.Bizim şipşak fotoğrafçılığı ile alakamız yok.Bir ağaç ki,ciğerinizin kanıyla üzerine şöyle yazacaksınız:”Allah ve M…….

     

     

    TÜRKİYENİN MANZARASI

     

    Netice;

    Bizim partimiz yoktur ve olamaz!Ancak bir takım “ehven-i şer” hesaplarımız olabilir ki, o da ölümü peşinen kabullenip zahmetsizini aramaktan başka bir şey olmaz.

    Bizim davamız,ucuzlukla halledilir nesnelerden değildir!Montajı yapılmamış,fakat her an yapılabilir makine parçaları gibi,fert fert olabiliyor muyuz;ona bakalım!

     

     

    O VE BEN

     

    Ve Kapı Açıldı

     

    Yıl 1934 ve necip fazıl, sathî ve yalan "çile"olan günlük sıkıntılardan asli çileye girer. Artık "o" dediği Abdülhakim Arvasi'yi tanımış ve kapısı ona açılmıştır. İşte bundan sonra necip fazıl, gerçekten çiledeki insan olmuştur. O, "ulu nazar"a uğradıktan sonra kendinde olan değişikliği şu cümlelerle anlatır:

     

    "hayatımda öyle bir gün doğdu ki, kundaktan patiğe, emzikten kısa pantolona, oyuncaktan boyunbağına, karalama defterinden polis hafiyesi romanına, beştaştan iskambil kağıdına ve ayva tüyünden kır saça kadar, anne, baba, dadı, mektep, arkadaş, kitap, hoca, tabiat, şehir, cemiyet, kimden ne aldımsa hepsini geri verdim. Ruhuma istifledikleri hazırlop dünya bir sarsılışta yıkıldı gitti.Bu devrilmenin ardından ancak mutlak hakikat doğrulabilirdi. Her şeyi o türlü kaybettim ki Allahı kazandım"

     

     

     

    nfkkfn mayıs 2006

    • Like 4

  14. NECİP FAZIL

     

    Neyleyim buz tuttu öfkem,kalk da haykır:

    Ey mücerret fikri yüklenmiş gafiller

    Ciddiyetsizlik,gaflet artık yasaktır

    İzleyin yol belli Peygamber ki önder

    Pusludur yol,yılma Allah el-Hakimdir

     

    Fırtınaydın, dinmedin yaktın,kavurdun

    Aç dimağlar,aldı üstün fikri senden

    Zulme hiç durmaksızın yumruk savurdun

    Izdırap çektim, senin çektiklerinden

    Lezzetin al cenntetin kabrinde ÜSTAD...

     

    Failatun Failatun Failatun

     

    nfkkfn 2006


  15. Yazılanları yorumları okudum ve bu husus ile alakalı kureyşi ile aynı görüşleri paylaştığımı beyan ederim. bu ülkede sistem argümanları ile gelmiştir ve bunuı pek çok farklı noktada halka dikte etmiştir. bunlardan biri de "müzik ruhun gıdasıdır" fikridir. müzik ve müziğin her türlüsü nefsin gıdası olup ruhun gıdası Kuranı Kerim okumak ve onu dinlemektir.

     

    olayın özü budur, fazla söze gerek yoktur...


  16. İMÂM-I A'ZÂM EBÛ HANÎFE (R.A.)'İN ZÜHD VE TAKVALARI

     

    İbnü'l-Mübârek (rh.a.) şöyle anlatır: "Kûfe'ye ilk ge­lişimde, "Burada zühd ve takva yönüyle herkesten üstün bir dereceye sâhib olan kimdir?" diye sordum. Herkes beni imâm-ı A'zâm (r.a.)'e gönderdi. Değerli sohbetlerinde bu­lunduğum sırada sözü edilen özelliklerin izlerini defalarca gözlemledim. Hattâ bir câriye almayı istediği hâlde şübheden uzak olan cinsi öğrenmek için on seneden fazla bu işi bilenlerle istişarede bulundu. Kendisinden daha zâhid ve dîndâr bir kişi nasıl bulunabilir? Çünkü sınırsız mala kavu­şabilmeye vesîle olan makam ve mevkî, defalarca kendi­sine sunulup teklîf edildiği hâlde asla kabul etmedi. Hattâ herkesin can attığı böyle makam ve mevkîleri kabul etmedi­ğinden, ezîyet ve tehdîdin çekilemeyecek neticelerine karşı sabır ve sebat gösterdi. Şiddetli sıkıntı içinde mesleğinden zerre kadar sapmadı.

     

    Hafs (rh.a.) der ki: "Ebû Hanîfe (r.a.)'in otuz sene sohbetinde bulunduğum hâlde içinde gizlediği şeyin aksini yaptı­ğını asla görmedim. Kalbine gelen bir şübheden kurtulmak için gerekirse bütün malını infâk ederdi. Bir seferinde ortaklarından birine, ayıbını göstermek kaydıyla satış yapmasını şart koşarak gönderdiği bir elbisenin ayıbı gösterilmeyerek satılmasından dolayı kendi akçesi içine karışan otuz bin dirhemi tamamen infâk etmiş, sonra da adı geçen ortakla da ortaklığı bitirmiştir."

     

    Mekkî b. İbrâhîm, Hasan b. Salih, Nadr b. Muhammed ve Yezîd b. Harun'dan nakledilenlerden, İmâm-ı A'zâm (r.a.)'in ömrünün sonuna kadar bütün şübhelerden kaçındı­ğına dâir görüş birliği olması, o asırlarda bulunan binlerce âlim arasında takva yönünden bir benzerinin bulunmadığı­na delâlet eder.

     

    (İbn-i Hacer El Heytemî (r.h.), İmâm Ebû Hanîfe (r.a.), 186-187 s.)

     

    21 Mayıs Mevtana Takvimi

     

    www.mevlanatakvimi.com


  17. Aşk korkuya peçedir,korku da aşka perde,

    Allahtan nasıl korkmaz, insan onu sever de?

     

     

    Üstadın özellikle birinci mısrada anlatmak istediğini açıklayacak birisi var mı?

     

    Allahtan nasıl hem korkulur hem sevilir?

     

    Teşekkürler...

     

     

    Aşk korkuya peçedir

     

    Aşk korkuya peçedir ile bana göre demek istenen Allah ve Rasulu sav aşkıyla dolu olan bir kimsenin hiçbir durumda hiçbir kimseden ve olaydan korkmayacağı belirtiliyor. Örnek vermek gerekirse Allahu Tealanın halilim dostum dediği İbrahim as Nemrud tarafından ateşe atılacağında Cebrail as Cenabı Hakkın huzuruna gelip diyor ki; semavattaki bütün melekler halilin İbrahim as için gözyaşı dökmekte. Buna mukabil Cenabı Hakk Cebrail as a git o zaman bir isteği varsa yerine getir buyuruyor. Cebrail as da İbrahim as a geldiğinde İbrahim as "Allah ne güzel vekildir o bana yeter" buyuruyor ve tam manasıyla Allahu Tealaya olan aşkını ve tevekkülünü abideleştiriyor. Ve o ateş Allahu Teala nın emriyle İbrahim as a serin ve selametli bir yer oluyor. Tam yedi gün bu ateşte yaşıyor ve hayatımın en güzel yedi günüydü buyuruyor İbrahim as. (Allahu Teala şefaatine nail eylesin). Bir diğer örnek de Allah Rasulu sav in ashabından Dırar bin Ezver ra tır. Kendisi Hz. Ömer zamanında Bizans ile sınır boylarında çarpışan bir fırkanın komutanıdır. Bir gün arkadaşlarıyla Bizansa esir düşüyor ve Bizans İmparatoru Heaklius (Hrakl) un şam daki çadırına götürülüyor. Hrakl Dirar ra a "Arapların fırka komutanı Dirar sen misin?" diye soruyor. Hz. Dirar ra "Allah ve Rasulu yolunda sizinle harbeden Dirar benim" buyuruyor gayet gür ve celalli bir sesle". Bunun üzerine Hrakl "Bu sert sözleri bırak, kendini ordunun başında mı sanıyorsun?" deyinde Hz. Dirar ra "seni nasıl hiçe saydım, karşımda 70 tane Hrakl olsa onları da böyle hiçe sayarım, bana yapacağın en büyük kötülük canımı almandır o zamanda varacağım yer huzuru Rasulullah sav dir." deyince çadırda bulunan saray erkanının tepkisiyle Hz Dirar ra ın vücudu kılıç darbelerine maruz kalıyor. İmparatorun generallerinden General Mika rahmetullahi aleyh müslüman olmuş ve orada kendini gizleme zarureti altında(can korkusu taşıdığı için). Olaya müdahele edip diyor ki:"Bunu burada böylece öldürmeyelim, siz bunu bana verin ben iyi edeyim sonra halkın gözü önünde gereken cezayı veririz". Kabul ediyorlar bu fikri ve ona veriyorlar o da uygun bir zaman kolluyor ve Hz. Dirar ra ı ve arkadaşlarını serbest bırakmıştır. Dirar ra da fırkasının başında Bizansa karşı savaşa devam etmiştir. Bu iki örnek aşk korkuya peçedire örnektir.

     

    Korku da aşka perde

     

    Korku da aşka perde ile anlatılmak istenen Allahtan korkan ve Allahu Tealayı hakkıyla seven bir kimse artık diğer bütün dünyevi aşk ve hevesleri geri planda bırakmıştır. Öncelik Allahta ve Rasulu sav dedir. Bu aşklar bütün aşk ve sevdaların önünde olmak zorundadır.

     

    Allahtan Nasıl Korkmaz İnsan Onu Severde

     

    Burada da insanın havf ve reca arasında olmasına vurgu yapıyor. Bu husus İslami kaynak kitaplarda anlatılır. Kuranı Kerimde Allahu Tealanın kullarını azapla korkutması bunun örneğidir. Aynı zamanda Allah Rasulu sav hazretlerinin bir annenin yavrusua olan merhametini belirtip Allahu Tealnın yarattığı kullarına bunun misli misli merhametli ve onlara karşı rahmetli olduğunu beyan etmesi de Cenabı Hakkın sevgisinin ve rahmetinin bilinen örneklerindendir.

    • Like 2

  18. ''islam Ve Demokrasi Yan Yana Olabilir''

     

     

     

     

    Yüzyıllar boyunca bu coğrafyada bir başkent olarak merkezi konumda bulunan İstanbul, bugün de dünyanın kültür ve hoşgörü başkenti; değişimin, dönüşümün, demokrasinin ve finansın uluslararası merkezi konumuna yükselmiştir. Şunu burada özellikle vurgulamak istiyorum: Türkiye, halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bir asırlık parlamenter sistem ve demokrasi deneyimi, bugün Türkiye'yi, 'İslam ile demokrasi yan yana olabilir mi?' tartışmalarının tam da merkezine konumlandırmıştır. Türkiye, mevcut rejimiyle, demokrasi tecrübesiyle, bugün ulaştığı ileri demokratik standartlarla, değişimi yöneten iradesiyle, İslam ile demokrasinin yan yana olabileceğini tüm dünyaya başarılı şekilde göstermiştir.''

     

     

     

    habervaktim

     

     

    şimdi olay kapsamlı ele alınmalı ancak şunu söyleyim Üstadın laiklik ile alakalı değerlendirmesi geliyor aklıma. İslamı laisite matmazeli ile evlendiremezsiniz diye. bence aynı durum demokrasi ve islam için de geçerli. İslamı hiçbir insan yapımı sistemle beraber tutamazsınız. İslam başlı başına bir sistemdir. Allahu Tealanın kanunları, Rasulullah sav in kanunlarıdır. hem fert hayatını hem devlet hayatını sistemleştirmiştir. Hiçbir fikrin kapsama alanına girmez, bütün fikirleri kapsar...

    • Like 1

  19. Bunları bir kadının ağzından duymak, saf niyetli dillerden dinlemek, Kuran_ı Kerim'de ayetleri okumak insana hoş geliyor. Ancak bir erkeğin kadını "Bana itaat etmiyorsun!" diye eleştirmesiyle kadının erkeği daha az takvalı ya da az bilgili diye küçük görmesi arasında ne fark var? Yazıyı okurken bu soru geldi aklıma.

    Bu konuda; özellikle yukarıda geçen Hadis-i Şerif'i örnek göstererek bir çok erkek nefsani bulduğum itaat ettirebilme arzusuyla çıkıyor karşımıza. Erkek bunu sırf Allah rızası için mi istiyor kadından yoksa kendi nefsi için istiyor mu bunu düşünmeli tartmalı. Hem deniyor ki kadın tatlı dille istediğini yapabilir, yaptırabilir bu durum erkek için de kadının ona itaat etmesini sağlama anlamında geçerli olmalıdır. Bu tür şeyler ne kadar şart olsa dahi (kadının erkeğe itaat etmesi de erkeğin karısına güzel davranması da) karşılıklıdır, reaksiyon etkisi verir. Hı vardır itaat etmeyen kadın onu bir erkek çeker o onun takvasıdır belki, vardır kadın kocası sırf nefsi için itaat bekler gene de itaat eder Allah rızası için güzeldir. Yazı da bir yerde kadın itaat etmiyor boşansın demiş kadının böyle bir yetkisi yok benim bildiğim kadarıyla İslam'da.

    Daha çok şey denebilir bu mevzuda yazıya eklemeler yapılabilir.

     

     

    Olay elbetteki iki tarafın da karşılıklı anlayışlı olmasından geçmekte. peygamber efendimiz sav hz. ali ra ve hz. fatıma ra. yı nikahlarken "ya ali seni fatımaya köle olacaksın, ya fatıma sen de aliye cariye olacaksın" buyurmakta. kadının ve erkeğin vazifeleri, sorumlulukları, vs... dinimiz tarafından belirlenmiş.bu hükümleri biz koymadık bize ancak itaat etmek, tatbik etmek düşer. evli biri olarak Allahu Tealaya bana saliha bir hanım verdiği için dua ne kadar şükretsem azdır. (maşallah diyelim nazara kalkandır). ben bu dünyada hanımımdan razıyım cenabı hak da ahirette kendisinden razı olsun inşallah...

     

    evlenecek olanlar, evlenmeyi düşünenler de ellerini kaldırıp dua ederken salih erkekler ve saliha kadınlar için dua etsinler. Allah büyük, gönlünüze göre biri çıkıyor işte.Elhamdulillah...

    • Like 1
×
×
  • Create New...