trradomir 206 Report post Posted February 19, 2010 Falih Rıfkı ile ilgili aşağıdaki alıntıyı yapıp kaçacağım. Alıntı kaynağı Dr. Rıza Nur'un Hayat ve Hatıratım adlı eserinin 4. cildi. Valla olay öyle bir facia ki dalga bile geçemiyorum, varın siz düşünün! Mustafa Kemal'in İstanbull'a gelmesini yazan 6 Hazîren 1928 tarihli Milliyet'te Falih Rıfkı'nın da bir makalesi var. Falih Paris'i gezmiş yazıyor. Bu adamın cehaletini ve halini göstermek için bu makaleden şu satırları alıyorum. Çünkü gülünç şeyler. Möble alacakmış, mağazaları gezmiş, diyor; «Fransa'da Lui adına numara koymak âdettir. Onaltıncı Luı gibi. Bu Lui galiba bir antikacı olacak. Çünkü eski eşyalardan bahsedildikçe onun ismini işitiyorum.» Zavallı!... Sade Rüştiye tahsili gören biri, işte böyle olur. Bunlar muharrir olabilir mi? Fransa'da bütün Avrupa'da sade Lui'ye değil, diğer kral adlarına da numara koyarlar. Bu bizim Birinci Murad, İkinci Murad gibidir. Fransızlar'da Beşinci Şarl, Onuncu Şarl da vardır. Bu adam ne kadar derin cahildir. Dünyadan haberi yok. Fakat matbuat sahasında nasıl gezinir? Bilmiyorsun, bari sus! Atma!... Onaltıncı Lui antikacı değil, Fransız padişahı. Onun zamanında mobilyada bir sistem vücuda gelmiştir. Bu tarza Onaltıncı Lui tarzı derler. Sanay-i nefisede meşhur bu kadar basit bir şeyi de bilmiyor. Sen, Ah Falih Rıfkı! Meb'ussun, Mustafa Kemal'in yâranındansın. Türk mukadderatına hükmediyorsun!... Allah seni kahretsin. Bu adam (Monmartar) denilen Paris'in fuhuş âlemini de gezmiş. Bir makalesinde de bu mahalleye «İlâhi mahalle» diyor. Bununla da zihniyeti, ahlâkı anlaşılır. E... Çocukluğunda böyle yetişmiştir. Yalnız bu iki cümle bu adamın derece ve mahiyetini anlatmağa kâfi. İktibas edilen satırların istihza gayesiyle yazılmış olmasını isterdim, çünkü bu eblehin genel yayın yönetmenliği yapabildiği bir ülkede yaşıyor olmak bana fazlasıyla giran geliyor. ama gelin görün ki adam bunu ciddi ciddi yazabilmiş, hakikaten büyük maharet. Kitabında dalga geçme kabiliyetinin hayli iyi olduğunu gördüğümüz Rıza Nur bile öyle dumura uğramış ki, doğru dürüst alay bile edememiş. Yahu ne diyeyim, resmen yazamıyorum. Kabahat bu embesilde değil, bunu medihkâr olsın diye sadık bendegân kadrosundan o mevkilere getiren efendilerinde... Bugünün seviyesiz matbuatına bile şükretmek gerek galiba. Elemanın ilahiyat anlayışı ise beni hiç şaşırtmadı, biz onun ne olduğunu Üstad'la diyaloglarından iyi biliriz nitekim. Quote Share this post Link to post Share on other sites
mukarrabin 103 Report post Posted February 19, 2010 Hayrete lüzum yok, der hayret... Kendi memleketinden, kendinden haberdar olmayanın dünyadan bihaber olmasında, haberi olduğu şeyleri de haber yapmasında şaşılacak ne var, diye ekler... Aşkın bir şaşılık ve şaşkınlıktaki şaşkınlara şaşırmak ne şaşılası iş... Allah Allah!... Hayret ama hayrete hayret!... Quote Share this post Link to post Share on other sites
yavuzlenk 26 Report post Posted February 19, 2010 Falih Rıfkı(Atay),mütareke günlerinde Ayasoya’ya çan takılması bahsini lakayt ve ulvi duygu ve heyecandan uzak bir ifade ile şöyle anlatıyor: ‘(…)Osmanlı seçkinleri,bir ümide benzer her düşünceyi, ‘Mısır gibi bir sömürge olmak’ fikrini bile zihinlerine uğratmazlardı.Şehrin havasında daha şimdiden bir sahip değiştirme hali vardı.İkide bir caddeler kalabalık…Çığlıklı bir kaynaşma…Gazeteye koşan bir havadis verir: ‘-Ayasofya’ya çan takacaklarmış!.. ‘Ayasofya’yı kırtarmak için yokuştan çıkanlara bakardım.Yalnız halk idi.Kravatsız,ütüsüz,başıbozuk…’ (Falih Rıfkı Atay,Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri s.20) Bunların kafa Çankaya'da rakı-leblebi eşliğinde yalaklanmaya basıyor sadece. Quote Share this post Link to post Share on other sites
mitajanı 103 Report post Posted February 19, 2010 Bunların kafa Çankaya'da rakı-leblebi eşliğinde yalaklanmaya basıyor sadece. Hihihi. Alemsin yavuzlenk. Ama doğru, adamlar yalakalıklarına göre taltif ediliyorlarmış. Bizim Rıfkı iyi çalışmış demek ki.. Quote Share this post Link to post Share on other sites
pembegül 5 Report post Posted February 20, 2010 Eeeee Falih Rıfkı gibi bir bedbahttan beklenmeyecek cümleler değil. Tabiki üzülmek ve ibret almak lazım. Yine de komik tabiki :) Quote Share this post Link to post Share on other sites
Hâcegân 226 Report post Posted February 21, 2010 Tam yeridir manzara koyalım... ''... Gözleri batık yuvaları içinde fıldır fıldır oynayarak şöyle dedi: 'Gısmet olursa on ciltlik bir (tesvir) kitabı bastırmak istiyorum. Tesvirde çok para var! He, he, he...' Tefsire (tesvir) diyen adamın anlayış derecesini hayal edin! Diğer bir yayın evinin sahibi ile bir mütercim arasında geçen konuşmadan: 'Sayın Naşir bey, acaba İbn Abidin hazretlerinin ''Şifaül-alil'' adlı eserini basmayı düşünür müsünüz?' 'Ne dediniz ''Şifa'' mı? Gozel, çok gozel!... Şifalı bitkilerle ilgili kitaplar şu sırada çok satılıyor. Hemen basalım ''Şifa''yı... Möhterem okuyucular şifalarını bulsunlar, biz de üç beş guruşluk dünyalık bulalım...' Şifa-ül-alil! dini bir eserdir ve şifalı bitkilerle alakasızdır.'' Vesikalar Konuşuyor'dan... Quote Share this post Link to post Share on other sites
Hâcegân 226 Report post Posted February 21, 2010 Eeeee Falih Rıfkı gibi bir bedbahttan beklenmeyecek cümleler değil. Tabiki üzülmek ve ibret almak lazım. Yine de komik tabiki :) Fal,h Rıfkı deyince Aklıma geldi... (…) Yağmurlu bir havada, elimde Falih Rıfkı’nın “Çankaya”sı, yüreğim tarifsiz ve tarafsız bir hoşluk duygusu, attım kendimi Pera Palas Oteli’ne… İkilemleri, şamataları, zevzeklikleri, korkutmaları, avutmaları geride bırakıp, kendi özgür irademle başladım okumaya… Okudukça tanıdım, tanıdıkça sevdim “Tek adam” olma günlerde Beyoğlu’nda bütün korumaları atlatıp, çok eskiden, yani beş parasız genç bir zabitken, gittiği biraneyi araması, bulamayınca acayip kederlenmesini sevdim. Ahmet Hakan Coşkun/Hürriyet 11.10.2007 Quote Share this post Link to post Share on other sites
yavuzlenk 26 Report post Posted February 21, 2010 Ahmet Hakan denilince nedense aklıma iki harf gelir.O ve U.Garip. Quote Share this post Link to post Share on other sites