adles 12 Report post Posted November 23, 2008 Sezai Karakoç'u Okuma Kılavuzu Sezai Karakoç, "ancak birkaç yüzyılda bir yetişen" önemli bir entelektüel, bir mütefekkir. Türk şiirinin yaşayan en büyük ustasının düşüncesi ve eserleri geçen hafta bir sempozyumda konuşuldu. Biz de külliyatı 60 kitabı geçen Karakoç'u tanımayanlar ve yeniden okumak isteyenler için mini bir kılavuz hazırladık. Şair ve yazarlara "Sezai Karakoç'u nasıl okumalı?" sorusunu yönelttik. Türk şiirinin yaşayan en büyük ustası Sezai Karakoç. Sadece şair değil. Rasim Özdenören'in ifadesiyle "ancak birkaç yüzyılda bir yetişen" önemli bir entelektüel, bir mütefekkir. Geçtiğimiz hafta düzenlenen "Şair ve düşünür Sezai Karakoç" başlıklı sempozyumda bütün konuşmacılar, Türkiye'nin dünyaya göstereceği en büyük değerinin Sezai Karakoç olduğunu ifade etti. Karakoç, "Mevlânâ, Yunus Emre döneminden Şeyh Galip'e uzanan İslam klasiklerinin altın zincirinin günümüzdeki en önemli temsilcilerinden biri"ydi ve onunla aynı çağda yaşamak büyük bir talihti. Sezai Karakoç'u ne kadar tanıyoruz? İslam/Türk dünyasının yaşayan en önemli düşünürü olan Sezai Karakoç, fikir ve sanatta "Diriliş Akımı"nın kurucusu olarak tanınıyor. 1933 Diyarbakır/Ergani doğumlu. 1950-55 arası Ankara Siyasal Bilgiler'de okudu. İlk şiirlerini Mülkiye dergisinde yayımladı. O yıllarda Osman Yüksel Serdengeçti'yle ve Necip Fazıl Kısakürek'le tanıştı. "İslam milletinin ve İslam medeniyetinin dirilişi" davasını savundu. İlk sayısını Nisan 1960'ta çıkardığı ve yayınını aralıklarla otuz üç yıl boyunca sürdürdüğü Diriliş Dergisi çevresinde çok sayıda genç aydının; fikir ve sanat adamının yetişmesine öncülük etti. 60'tan fazla kitaba imza attı. Henüz 19 yaşında iken yazdığı Monna Rosa isimli şiiri dilden dile, nesilden nesile aktarıldı. Şiir bir kitapta toplanana dek (1998, Diriliş Yayınları) fotokopilerle çoğaltıldı. Karakoç'un, Monna Rosa adlı ünlü kitabı da dahil, daha önce çıkmış dokuz şiir kitabının tümü bir arada 2000 yılında yayımlandı. Karakoç, bütün şiirlerini "Gün Doğmadan" adını verdiği yedi yüz sayfalık kitapta topladı. Sezai Karakoç deyince Diriliş akla gelir. Kendi ifadesiyle "Diriliş, aslında bir edebiyat akımından çok, bir hakikat akımıdır. (...) Yeniden inanmak, yeniden düşünmek, yeniden duymaktır. Diriliş, İslam'dan ayrılışın sona erişi, ona yeniden kavuşmanın başlangıcıdır." Sezai Karakoç, amblemi "güller açmış gül ağacı" olan Diriliş Partisi'nin de kurucusudur. Partinin amacı şöyle açıklanmaktadır. "Amaç üç kelimeyle özetlenirse hakikat, adalet ve fazilettir". Karakoç, halen Yüce Diriliş Partisi'nin başkanlığını yapıyor. Hiç evlenmeyen Karakoç, İstanbul'da yaşıyor. Vaktinin bir kısmını Cağaloğlu'ndaki bürosunda geçiriyor. Sezai Karakoç'un Diriliş Yayınları arasında çıkan eserlerinden bazıları şöyle: Şiir: Gün Doğmadan Çeviri Şiir: Batı Şiirlerinden, İslam'ın Şiir Anıtlarından. Düşünce: Ruhun Dirilişi, Kıyamet Aşısı, Çağ ve İlham I-II-III-IV, İnsanlığın Dirilişi, Yitik Cennet, Makamda, İslam'ın Dirilişi, Gün Dönümü, Diriliş Muştusu, İslam, Diriliş Neslinin Amentüsü, İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü, Düşünceler I, Dirilişin Çevresinde, Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi I-II-III, Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı I-II, Unutuş ve Hatırlayış. [email protected] Kuramsal yazılar en son okunmalı Doç. Dr. Turan Karataş: Sezai Karakoç okumak isteyenlerin beğenileri, birikimleri ve ilgileri bakımından çeşitli tercihler/sıralamalar yapılabilir. Karakoç'un şiirini okumak isteyenler için en iyi yol, Monna Rosa'dan başlayarak kronolojik bir okuma yapılmasıdır. Burada küçük bir ayrıntı, Gün Doğmadan kitabı değil de, kitapların müstakil baskıları tercih edilebilir. Düzyazılarda izlenecek yol benzer olabilir. Evvela ilk yazılar ve bunların içinde öncelikle günlük yazılar (Farklar, Sütun, Sûr, Gündönümü, Gün Saati) okunmalıdır. Sonra denemeler bilhassa Yitik Cennet, İslam, İslam'ın Dirilişi, İnsanlığın Dirilişi okunmalıdır. Edebiyata yatkın/ aşina okur, elbette Edebiyat Yazıları I, II ve III; Yunus Emre, Mevlânâ ve Mehmed Akif kitaplarını okuma listesine almalıdır. Kuramsal yazılar, politik/siyasi denemeler en son okunabilir. Gençler önce Monna Rosa'yla tanışmalı Haydar Ergülen (Şair): Sezai Karakoç'un 'Gün Doğmadan' adıyla tek ciltte toplanan şiir kitapları, aslında doğru okuma sırasını da gösteriyor. Bu sıralama "Şahdamar (Sesler/Körfez" üçlemesiyle "Hızırla Kırk Saat/Taha'nın Kitabı/Gül Muştusu" üçlemesini karşılaştırmak, aralarındaki uzaklıktan çok yakınlıkları, ilginç benzerlikleri keşfetmek bakımından da yararlı olabilir. En başta ne okunması gerekiyor diye sorarsanız da "Monna Rosa" derim, çünkü o şiirin gençleri hem şiire, hem de Sezai Karakoç şiirine yakınlaştıracak bir şiir olduğunu biliyorum. Nerden biliyorum, elbette kendimden. Sezai Bey'in 'Balkon', 'Karayılan', 'Ötesini Söylemeyeceğim', 'Liliyar' şiirlerini okurken, elime bir de "Monna Rosa" fotokopisi geçmişti, Eskişehir'de ortaokuldaydım, o günden sonra Sezai Karakoç benim vazgeçilmez şairlerimden biri oldu." Parçadan bütüne giderek okumak Ömer Erdem (Şair): Ben bugün okusaydım... Kendi ilgi alanıma yakın kitabı seçerdim. Eğer şiire merak duysaydım önce bir şiiri seçer, günlerce onun evrenine girmeye çalışırdım. Mesela Köşe şiiri olabilirdi bu. Okurdum onu, yeniden yeniden okurdum; ezberlerdim. Mısraların üzerine düşünürdüm. Şiirdeki estetik yapı olduğu kadar iç dünyayı yakalamaya çalışırdım. Arkadaşıma okuturdum, onun sesinden gözlerimi yumar, dinlerdim. Şiirdeki müziği duymaya çalışırdım. En az bir kez kendi el yazımla şiiri yeniden yazardım. Eğer nesre ilgi duyuyorsam Ruhun Dirilişi'ni okurdum. Nesire geçmiş şiirsel düşünce yanında yorum derinliğini yakalamaya çalışırdım. Parçadan bütüne gitmek, bir kitabı veya yazıyı özümsedikten sonra şairin veya yazarın geniş dünyasına yönelmek uygun geliyor bana. Külliyata şiirden başlanmalı Ali Ayçil (Şair): "Sezai Karakoç'tan her bahsedişimizde doğal olarak bir Karakoç külliyatından da bahsediyoruz. Genç okur, bu külliyatın kalbi olan sayfalardan, şiirden başlamalı. Ve ben olsam, Karakoç şiirini başından sonuna yayınlanış sırasıyla okur, araya herhangi bir düşüncenin girmesine müsaade etmeden kendimi bu şiirlerle baş başa bırakırdım. İnsan, kendisini şiirin imasına açık hale getirebildiği, bir şiirle aracısız temas kurabildiği oranda, bir şairin düşüncelerini kavrayacak zihin açıklığına kavuşabilir. Şiiriyle yüzleşilmemiş bir şairin düşüncelerine sarılmak akla yatkın gözükmüyor. Şiirinden sonra şiir çevirileri, hikâyeleri ve edebiyat yazıları okunmalı. Bütün bunlar Karakoç külliyatının çekirdeğidir; okur şairin kalbiyle buralarda merhabalaşır. Bu kalp kapısından girince, yeni kapılar aralanacak nasılsa." Türkçenin lezzetini duyabilmek için... Can Bahadır Yüce (Şair): Sezai Karakoç şiirini okumaya nereden başlanması gerektiğini soran birine, lirik şiirlerden başlamasını önerirdim. En iyi seçim Körfez/Şahdamar/Sesler kitabı galiba. "Balkon"un, "Kapalı Çarşı"nın yer aldığı bu kitap, yalnız Sezai Bey'in değil, bütün şiirimizin bazı en iyi dizelerini içinde barındırıyor. Körfez/Şahdamar/Sesler, hem şairinin hem de çağdaş Türk şiirinin ruhunu okura duyurabilecek güçte bir yapıt. Bu 'genelleme'nin yanı sıra bir de değişmez gerçek var: Sezai Karakoç şiirine giriş yapmak isteyen her okur, şairin düzyazılarını da okumalıdır. Hem şiirlerin ardındaki büyük dünyayı sezebilmek hem de Türkçenin lezzetini duyabilmek için. Karakoç'un Sütun yazılarını, Çağ ve İlham serisini, şiir üzerine düşüncelerini okumayan birinin onun şiirine de tam nüfuz edebileceğini sanmıyorum. Yeni başlayanlar için Diriliş Neslinin Amentüsü Şaban Abak (Şair): Öncü bir mütefekkir ve dava adamı olarak üstat Sezai Karakoç'un önce düşünce eserleri bir bütün halinde okunup özümsenmeli, sonra şiire geçilmelidir. Yeni başlayanlar için Diriliş Neslinin Amentüsü veya İslam'ın Dirilişi adlı eserlerden biri ile başlayıp İslâm, İnsanlığın Dirilişi, Yitik Cennet ve Sütun ile devam etmeyi önerebiliriz. Toplum, devlet, devlet kurumları ve siyasetle doğrudan ilgili konulara öncelik tanıyanlar ise Fizik Ötesi Açıdan Ufuklar ve Daha Ötesi ile (üç cilt) Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı (iki cilt) ve "Çıkış Yolu" adlı ilk kez 1995-2003 arası basılan eserlerden başlayabilirler. MURAT TOKAY... 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
mukarrabin 103 Report post Posted November 23, 2008 Konular tek başlık altında toplanmıştır..yeri gelmişken..şiirleri, estetik ve mana keyfiyeti için olabildiğince ilgili başlıklar altında toplamaya gayret edelim.. saygı ve selamlarımla.. MONA ROZA Mona Roza, siyah güller, ak güller Geyvenin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah, senin yüzünden kana batacak Mona Roza siyah güller, ak güller Ulur aya karşı kirli çakallar Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa Mona Roza, bugün bende bir hal var Yağmur iğri iğri düşer toprağa Ulur aya karşı kirli çakallar Açma pencereni perdeleri çek Mona Roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla Mona Roza, ben bir deliyim Açma pencereni perdeleri çek... Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Bende çıkar güneş aydınlığa Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi Seni hatırlatıyor her zaman bana Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mumun ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallar da durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ellerin, ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi Ellerinden belli oluyor bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi Ellerin, ellerin ve parmakların Zaman ne de çabuk geçiyor Mona Saat onikidir söndü lambalar Uyu da turnalar girsin rüyana Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar Zaman ne de çabuk geçiyor Mona Akşamları gelir incir kuşları Konar bahçenin incirlerine Kiminin rengi ak, kimisi sarı Ahh! beni vursalar bir kuş yerine Akşamları gelir incir kuşları Ki ben Mona Roza bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında Hayatla doldurur bu boş yelkeni O masum bakışlar su kenarında Ki ben Mona Roza bulurum seni Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım sığmaz öyle her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza Artık inan bana muhacir kızı Dinle ve kabul et itirafımı Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı Alev alev sardı her tarafımı Artık inan bana muhacir kızı Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Meyvalar sabırla olgunlaşırmış Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Altın bilezikler o kokulu ten Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne Bir tüy ki can verir bir gülümsesen Bir tüy ki kapalı gece ve güne Altın bilezikler o kokulu ten Mona Roza siyah güller, ak güller Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Aaahhh! senin yüzünden kana batacak! Mona Roza siyah güller, ak güller -------------------------------------------- akrostişle yazılmış en güzel şiirmi bilemem ama akrostişle yazılmış en güzel aşk şiiri olduğu kesin..kıtaların baş harfleriyle muazzez akkaya ismi çıkıyor ki bu isimde şairin üniversitede aşık olduğu hanımmış.. selam ve dua ile... Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Monra Roza başka... Vâr olun "Karakoç"lar vâr olun... Quote Share this post Link to post Share on other sites
kevser 4 Report post Posted November 27, 2008 ÇAY Baş köşeyi kim aldı kime verdin Bir bardak soğuk su gibidir onlar Ellerinin uzandığı her masada Taş gibi çay Bizim içtiğimiz çayda çaydır Çarpık dudaklı ezik gözlü allı mavili çaylar Vadilerden renkli yağmurlar gibi gelir İçtiğimiz çay Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir Judy Garland gibi çay Kan gibi çay Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda Oçaylar dağları bin parça eder ve getirir Yaşamayı çağıl çağıl getirir Oçaylardan su içenlerin gözleri Benim çay bardağımda senin gözlerin olur Senin gözlerin sizin çay bardaklarınızda onların gözleri Çay Quote Share this post Link to post Share on other sites
kevser 4 Report post Posted November 27, 2008 BEN KANDAN ELBİSE GİYDİM HİÇ DEĞİŞTİRSİNLER İSTEMEDİM Kendinden bir şeyler kattın Güzelleştirdin ölümü de Ellerinin içiyle aydınlattın Ölüm ne demektir anladım Yer değiştiren ben değildim Farklılaşan sendin Sendin bana gelen aynalarla Sendin bana gelen sendin Artık ölebilirdim Bütün istanbul şahidim Ben kandan elbiseler giydim Bundan senin haberin var mı.............. Quote Share this post Link to post Share on other sites
eda 6 Report post Posted December 20, 2008 YÜREK YANGINLARI Ansızın bir duman yükselir gülüm, Bu ruhsuz kentin ufuklarında... Ve... Yangınlarda gönüller... Kavrulan bedenindir, kış ikindilerinde.. Ve... Bin yalana adanmış taptaze yürekler... Ağıtlarım sanadır, zamanadır, Ve... Sendeki banadır, gülüm!.. Bir bir boyun büker fidanlarım, Dallar tomurcuklanmaz, çiçeklenmez baharlar.. Ve.. Meyve vermez artık ağaçlar.. Bu hasat mevsimidir gülüm!.. Ve... Biçilen yüreklerdir, Aysız gecelerde, Hiç ekilmemiş topraklardan... Ah!.. Yine yangınlarda yüreğim!.. Ah!.. Bu aysız geceler!.. Bu bereketsiz toprak, bu ruhsuz şehir!.. Gülleri hep kokusuz, kokuları gülsüz şehir!.. Ah! O insanları nursuz şehir!.. Biliyorum yangınlarda yüreğin!... Ağıtlarım zamanadır gülüm, feryatlarım sana.. Ve isyanım; sendeki banadır.. Bilirsin; baş eğmişsem, bu yalnızca Rahman' adır.. Ve... Şikayetlerim, asla O' ndan degil, O' nadır.. Yemin olsun ki, zamana, sana ve sendeki bana, Ve... ilk başta Yaradan' a.. Yemin olsun ki; vaat edilen elbet olacak gülüm!.. İşte o gün: Ebâbil Kuşları' nın kanatlarında yürekleriniz, Şehri teslim alacak, Ebrehe' nin ordusundan... Şehri ve zamanı... Ve... Özbenliklerini, nefsin sultasından... Ve bitecek yangınlar gülüm!.. Bitecek ve ateşler gül bahçesine dönecek... İşte o gün, ben olamasam da sende, Bil ki... Şükürlerim Rahman' adır... Ve bu seslenişim, sana ve sendeki bana ve zamanadır... Sezai Karakoç Quote Share this post Link to post Share on other sites
adles 12 Report post Posted December 20, 2008 -Taha'nın Dirilişi- Dört melek ve Kur'anla Dirildi Taha Onulmaz bir ölümle Kavuran bir felçle Öldüğü halde Dört melek ve Kur'anla Dirildi Taha Cebraille Mikâille Üç Sûr ve İsrafille Azraille bile Dirildi Taha Yatağında bozulmuş bir bağ gibi Kavrulmuş yapraklar gibi Dağılmış ve kendi kıyametini Ve kendi onulmaz mahşerini yaşamışken Nemrudun ateşinde yanmışken Firavun suyunda boğulmuşken Dört melek ve Kur'anla Peygamber soluğuyla Dirildi Taha Açtı sofrasını Mikâil Nimetler sofrasını Bal zeytin ve nardan Su getirdi dağlardan pınarlardan İlkin dudağını ıslattı bengisuyla Tahanın Geçti bir eleğimsağma omuzlardan Taşıyan o gülümsemesini Hızırın Hızır güldü Kur'anı Cebrail açtı Sofrayı Mikâil açtı Ölümü öldürdü Azrail Sûrunu üfledi İsrafil Dirildi Taha İşte böyle dirildi Taha Durun anlatayım size melekler Tahayı nasıl dirilttiler Anarak İsanın doğumunu Anarak Muhammed Mustafanın doğumunu Melekler Tahayı dirilttiler Quote Share this post Link to post Share on other sites
ebruli 0 Report post Posted January 12, 2009 ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır işte belki de şu günlerde bir nebze olsun içimizi rahatlatır bu dizeler... Quote Share this post Link to post Share on other sites
adles 12 Report post Posted January 30, 2009 Ötesini Söylemeyiceğim Kırmızı kiremitler üzerine yağmur yağıyor Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz Yağmur yağıyor ve bazı tahtalar vardır Suyun içinde gürül gürül yanan Dudağımı büküyorum ve topladığım çalıları Bekçi Halilin kız kardeşinin oğluna ait Daha doğrusu halasından kendisine kalacak olan Arsasındaki yıkık duvarın iç tarafına saklıyorum Hiç kimsenin bilmesine imkan yok İmkan ve ihtimal bile yok sizin bilmenize Bay Yabancı Ve yağmur yağıyor ben bir şeyler olacağını biliyorum Ellerime bakıyorum ve ellerimin benden bilgili Bir hayli bilgili olduğunu biliyorum Bilgili fakat parmaklarım ince ve uzun değil Sizin bayanınızınki gibi ince ve uzun değil Annemi babamı karıştırmayın işin içine İnanmazsınız ama onların şuncacık Şuncacık evet şuncacık bir alakaları bile yok Sizin def olup gitmenizi istiyorum işte o kadar Ali de istiyor ama söylemekten çekiniyor Halbuki siz insanı öldürmezsiniz değil mi? Gidiniz ve öteki yabancıları da beraber götürünüz Tuhaf ve acaip şapkalarınızı da beraber götürünüz emi Boynunuzdaki o uzun ve süslü şeritleri de Kirli çamaşırları tahta döşemelerin Üzerinde bırakmamanızı yalvararak istiyeceğim Yalvararak istiyeceğim diyorum Medeni Adam Siz bilmezsiniz size anlatmak da istemem Kardeşim Ali gömleğinizi mutlaka giyecektir Halbuki ben Bay Fransız sizin gömleğinizi Hatta Matmazel Nikolun o kırmızı ipekli gömleğini Hani etekleri şöyle kıvrım kıvrımdır ya Bile giymek istemem istemiyeceğim Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz Kibrit gibi iç içe sıkışmış tahtadan Hem şu bildiğiniz usule de lüzum yok Tepesi demir askerleriniz babamı alıp götürmeseler O zaman siz görürsünüz Bay Yabancı Ağaçların tepesine çıkabileceğimizi Ben ve kardeşim Alinin anlayabileceğinizi umarım Siz uyuduktan sonra odanıza girebileceğimizi -Ben bunu ispat edeceğim- Hani sizin şu yüzü kurabiye bir bayanınız var ya Beyaz ve yumuşak Hani tepesinde ikisi kısa biri uzun üç tüy var Onu siz başka yerlerden getiriyordunuz Sayın Bayanınızın gözleri çakmak çakmak yanıyordu Siz ötekini Bay Yabancı gizli gizli öpüyordunuz Elinizle onu belinden tutuyordunuz sonra öpüyordunuz Siz bizi görmüyordunuz Biz ağacın tepesinden seyrediyorduk Siz onu çok öpüyordunuz Ötesini söylemiyeceğim Bay Yabancı Ben siz belki bilmezsiniz on yaşındayım Annem böyle konuşmak ayıptır dedi Annem o kadına şeytan diyor Bizim kediler de ona tuhaf tuhaf bakıyorlar Siz şeytanı çok seviyorsunuz galiba Bay Yabancı Siz şeytanı niçin bu kadar çok öpüyorsunuz Kabul ediyorum sizinki bizimkinden daha güzel Ama bizimki sizinkinden daha efendi daha utangaç Onu hiç görmedim o bize hiç gelmiyor Hele yağmur onu hiç deliğinden çıkarmıyor sanıyorum Ben yağmuru çok seviyorum Bay Yabancı Sizin ıslak saçlarınızı hiç sevmiyorum Tunusluların saçlarına benzemiyor sizin saçlarınız Bizim saçlarımıza benzemiyor sizin saçlarınız Ben karayım beni de amcamın oğlu seviyor Sizin o kadını sevmiyor Süleyman Süleyman benden başka kimseyi sevmiyor Ben de onu seviyorum Onu ve bizim evi seviyorum Bizim evin her tarafı tahtadandır Ayrıca matmazelin üzerine Bir akrep atabileceğimi de düşünün Tam karnının beyaz yerinden tutarsanız bir şey yapmaz Ama onu Matmazel bilmez ki o tam kuyruğundan tutar Sizin Matmazel bir ölse siz onu bir daha göremezsiniz Halbuki bizim ölülerimizi teyzem görüyor Onlarla konuşuyor onlara ekmek veriyor Onlar ekmek yiyor anladın mı Bay Yabancı Matmazel bir ölse ona kimse ekmek vermez Onun için gidip şapkalarınızı da beraber götürün Melekler bir demir parçasının üzerine oturmuşlar Her biri bir damla atıyor aşağıya İşte yağmur bunun için yağıyor Ben bunun için yağmuru seviyorum Yağmur bizim için yağıyor Çalılar için Süleymanın tabancası için Kalkıp gidin kırmızı kiremitler üzerine Bizim tahta evin üzerine yağmur yağıyor ... Quote Share this post Link to post Share on other sites
trradomir 206 Report post Posted February 21, 2009 Kaside-i Bürde (Kaside-i Bâned Suâd) Tercümesi Burada da serzeneceğim biraz, içimde kalmasın. Tamam çeviri muhteşem de, niye karıştırdın havai fişeği oraya üstad ya, keşke aslını koruyarak çevirseydin, en azından bu yeni-yetme icadları tertemiz Saadet Asrında yazılan bir esere karıştırmasaydın. Küstüm valla, haberin olsun. Quote Share this post Link to post Share on other sites
beyaban 1 Report post Posted April 8, 2009 RÜZGÂR Uçurtmamı rüzgâr yırttı dostlarım! Gelin duvağından kopan bir rüzgâr... Bu rüzgâr yüzünden bulutlar yarım; Bu rüzgâr yüzünden bana olanlar... O ceviz dalları, o asma, o dut, Gül gül, mektup mektup büyüyen umut... Yangından yangına arda kalmış tut. Muhabbet sürermiş bir rüzgâr kadar. Quote Share this post Link to post Share on other sites
kurşunkalem 56 Report post Posted April 12, 2009 SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE Gelin gülle başlayalım atalara uyarak Baharı kolayarak girelim kelimeler ülkesine Bir anda yükselen bir bülbül sesi -Erken erken karlar ortasında Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta- Bana geri getirir eski günleri ...Paslanmış demir bir kapı açılır Küf tutmuş kilitler gıcırdarken Ta karanlıklar içinde birden Bir türkü gibi yükselirsin sen Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken Söyleyemediğim ateşten kelimeleri Şuuraltım patlamış bir bomba gibi Saçar ortalığa zamanın Ağaran saçın toz toprağını Bana ne Paris'ten Newyork'tan Londra'dan Moskova'dan Pekin'den Senin yanında Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu Geceme gündüzüme Gözlerin Lale Devrinden bir pencere Ellerin Baki'den Nefi'den Şeyh Galib'den Kucağıma dökülen Altın leylak *** Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma Kimi ırmaklardan yansıma Kimi kayalardan kırpılma Kimi öteki dünyadan bir çarpılma İçi ölümle dolu Dönen bir huni Doğarken güneş Kesilmiş ölü yüzlerden Bir mozayik minyatürlerden Dokunur tenimize Soğuk bir azrail ürpertisiyle ay Ve birden senin sesin gelir dört yandan Menekşe kokulu sütunlardan Komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan Gözlerine ait belgeler sunulur Ey aşkın kutlu kitabı Uçarı hayallere yataklık eden Peri bacalarının yasağı Gönlümün celladı acı mezmur Bana bıraktığın yazıt bu mudur Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi Senden bir gök Senden yıldızlar ördüler Ateş böcekleri O gece dört yanıma Ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı Sen bir anne gibi tuttun ufukları Ve çocuklar gülle anne arasında Seninle güller arasında Tuhaf bir ışık bulup eridiler Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler Aramızdaki sırra Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar Gençlik monologları Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından Bana getiren Yasamız vardı Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben Quote Share this post Link to post Share on other sites
NFK-Fan 285 Report post Posted April 24, 2009 MECNUN İLE RAHİP Bir gün de bir dağ ıssızlığında Hurma dallarından bir manastırda Bir rahibe rastladı Mecnun Sordu: Neyi bekliyorsun Yol geçmez kervan geçmez burada Rahip dedi: Bekliyorum, bir gün Buradan geçecek olanı Bütün insanlığa yol götürecekleri Seçecek olanı Bekliyorum dedi rahip Burdan Başında bir bulut Geçecek olanı Ruhunda muştu umut Geçecek olanı Rahip dedi bekliyorum Parmağıyla ayı İkiye bölecek olanı Göklere yükselip Cenneti cehennemi bilip Dönecek olanı Kıyamet saatinin Tiktaklarını Kulaklara İşittirecek olanı Bekliyorum ölüler diyarının Diriliş anahtarını Mahşer kanatlarını Cebinde taşıyanı. Mecnun sordu İyi ama Ne zaman gelecek O Bilmiyorum dedi rahip Ama Kıyamete dek sürse Bu bekleyiş Değer. «Peki. İşaretler?» dedi Mecnun. «İşaretler belirdi: Gök işaret verdi Yer işaret verdi Onu çağırıyor Bilerek bilmeyerek İnsanlığın hali Hilkatin dudakları Çatladı susamaktan O Rahmet Kevserine Ağaçlar kurudu Sarardı yapraklar O Merhamet Yağmurunu Bekleyip durmaktan Ve ölmüş tabiat Bir hayat bulutu Umuyor o Rahmet Rüzgârından Mecnun dedi bakıyorum Bir rahip olduğun halde Tasvir yok hücrende Tasvir yok dedi rahip Ve olmayacak da Bütün putları devirecek İnsanı yeniden Tanrı'ya erdirecek O ortaksız Tek Tanrı'ya Döndürecek olanı Bekleyen kulun Durduğu yerde Mecnun dedi Teşekkür ederim Keşke ben de görseydim O Kılavuzu Ben de önünde Diz çökseydim Rahip dedi: Üzülme Senin gönlün Peşin müminidir O'nun Bir gün O'nun ümmeti En çok anacak seni Anlatacaklar hikâyeni En ünlü şairleri Seni saf aşkın Örneği diye gösterecekler Kaybolmuş mezarından Ölümsüz çiçekler Güller menekşeler derecekler Ve onları serecekler Umutsuz gönüllerin önüne Onlarla ölmüş ruhlara Diriliş sunup can verecekler Sen aşk alevisin Hayat kılıcısın Asılı ölümün tepesine Ve canlanış kıvılcımısın Sönmenin olduğu her yerde Leyla İle Mecnun'dan Quote Share this post Link to post Share on other sites
nurulhak 22 Report post Posted May 10, 2009 Doğuda bir baba vardı Batı gelmeden önce Onun oğulları batıya vardı ... Batılılar ! Bilmeden Altı oğlunu yuttuğunuz Bir babanın yedinci oğluyum ben Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden Babam öldü acılarından kardeşlerimin Ruhunu üzmek istemem babamın Gömün beni değiştirmeden Doğulu olarak ölmek istiyorum ben Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var : Karşınızdakini değiştirmek Beni öldürseniz de çıkmam buradan Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki Fakat değişmeyecek ruhum Onu kandırmak için boşuna dil döktüler Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı Bu acıdan yer yarıldı gök yarıldı O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı Batı bu sütunu ortadan kaldırmaktan aciz kaldı MASAL-Sezai KARAKOÇ Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted May 11, 2009 - İnsanları yığınlaştırıp köleleştiren komünizm, insani bir özellik taşımayan kapitalizm ve ikisinin genel çerçeveleri olmaktan başka bir şey olmayan sosyalizm ve liberalizm çağımızın karanlığı, zulmüdürler. - Nazizm, kapitalizm, komünizm insanlığa mutluluk değil, felaket getirdiler. Çağımızda denenmedik şimdi tek yol kaldı. Eskiden denenmişti ve deneyen insanlık bölümü iki dünya mutluluğuna ermişti. Sezai Karakoç Quote Share this post Link to post Share on other sites
sarıkamış 0 Report post Posted June 26, 2009 Leyla Köşesi Bir de bakalım Leyla köşesinden Aşkın kadın adlı penceresinden Bırakmıştı kendini yazılmış olana Susmak ve konuşmamak denen cana Evlenmişti ve görünüşte mutlu Şimdiden memnun ve gelecekten umutlu Fakat bir eksiklik ufacık bir nokta Kalbi kurcalıyordu hala Mecnun ne olmuştu neredeydi Nasıldı ne yapıyordu hali neydi Geceleri loş gölgeler arasında Kum tepelerinde ay yarasında Mecnuna benzeyen hayaller olurdu Bu anlarda sanki kalbi dururdu Bitmiş olan bir daha mı başlayacak Ne çare başlayan başlamamış Bitmiş bitmemiş olacak Gibi gelirdi Ona Ürküntü geçmiş ama erememişti huzura Karanlık bitmiş fakat erememişti huzura Ay tutulmuş tutulmuş kurtulmuştu Gçnlu zaman zaman tutmuştu mustu Gün kırmıştı siyah çerçevesini Yarmıştı ışıkta ötesini berisini Baskın korkusuyla ürperen çadırların Bugün düzen ve güven, ama yarın!! Yarına bir güvence olmayan Neye yarar böyle bir şimdiki zaman Acıyla da olsa dopdolu olan hayat Boşalmıştı zemberegi boşalmış bir saat Gibi. Dönmüştü bomboş bir kagıda Agızdaki tad benzemiyor eski tada Irmak kurumuş rüzgar esmiyor Yakıcı güneşi bir parçacık bulut örtmüyor Arzu ve korku iki karanlık duygu Yüreginde birbirini kovalayıp duruyordu Ya bir gün geri dönerse Mecnun Yine altüst olursa ortalık bütün Daha mi iyi olur daha mi kötü bilmiyordu Bir umut vardı gönlünde eksilmiyordu Sonra kızıyordu kendine kınıyordu kendini Kapamak istiyordu içinde eskinin kepengini Eski oldu diyelim ama neydi yeni Ve nasıl eskitmeli eskimiyeni Nasıl öldürmeli ölmeyeni Nasıl diri sayarsın ölü olanı Eski bir zehirdi belki ama yeni Andırıyordu tatsız tuzsuz bir yemegi Beklemek neyi bekledigini bilmeden Gün günü ay ayı kovalarken Beklemek bir vaktin dolusunu Öç alan kaderin zalim oyunu Her şey akılla kurulu akılla düzgün Ama aklın içinde olmalı baharat gibi Bir parça delilik Oysa mecnun almış bütün deliligi gitmiş Kupkuru bir hayat kalmış ve adeta oyun bitmiş Arzulanan zenginlik, at kumaş ve ziyafet Yetmez olur insana bir gün elbet İnsan hep birşey umar bekler Ne oldugunu bilmez fakat Fakat sonradan duruldu Leyla Tevekkülle huzuru buldu Leyla Ruhta kopan fırtınalar dindi Gökten gönle sükunet indi Anladı ki acı tatlı soguk sıcak Geçmiş ve gelecek ayrılmak ve kavuşmak Hep aynı varoluşun dönüşümleri Aydınlanışları ve sönüşümleri Her şey havada döner durur Sonunda Tanrı varlıgında yok olur Ruh hürdür vücut esir Ruh baldır beden zehir Ruh hürdür Tanrı aşkıyla Baglı degil yer ve zaman kaydıyla Farketmez gelse gelmese Kays (Mecnun) Ona Gitse gitmese Ona Leyla Tanrı katında buluşmuşlardır Hakikat yurduna kavuşmuşlardır Quote Share this post Link to post Share on other sites
rabia BDG 18 Report post Posted October 5, 2009 EY YAHUDİ Nihayet Mescid-i Aksa'yı da yaktın ey yahudi Asırlardır insanlığın ruhunu yaktığın gibi ey yahudi Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey yahudi Göğe çıktığına inanır inanmaz Büyük Peygamberin göğe çıktığı yeri yaktın ey yahudi Mescid-i Aksa'yı yaktın ey yahudi Daha doğrusu yaktığını sandın ey yahudi Senin yaktığın gökteki Mescid-i Aksanın ancak gölgesidir ey yahudi Senin yaktığın Mescid-i Aksanın ruhu değil, Taş, toprak ve ağaçtan işaretidir ey yahudi Ölüler gibi donmuş bizlere de Belki Mescid-in ateşinden bir köz düşer de Buzlarımız çözülür ey yahudi Sen vaktiyle peygamberlere ihanet ettiğin gibi Şimdi de Onların en büyüğünün miraca çıkış noktasına Göğe yükseliş noktasına ihanet ettin Sen asıl kendi kurtuluşuna ihanet ettin Mescid-i Aksanın ruhu yakılmaz Yakılan ancak taş ve topraktır Sen asıl kendini yaktın ey yahudi Sen ancak kendi ruhunu ateşe attın Cehennemleştirdin kendini ey yahudi Kudüs'ü aldıktan sonra Gazzede yapmadığın işkence kalmadıktan sonra Demek Mescid-i Aksayı da yaktın ey yahudi Utanmazlığını en son uca çıkardın Tanrıdan çekinmediğini İnançsızlığını Kara yürekliliğini Zulüm aşkını Bir kere daha ilan ettin Hakettiğin cezayı en şiddetli bir şekilde çekeceksin ey yahudi Sen kutsal Kudüs'ün ruhuna ihanet ettin Peygamberlerin dediği bir kere daha olacaktır. Sana haber verilen cezalar bir kere daha gelecektir başına Sen Süleyman Peygamberin ruhunu incittin ey yahudi Davut Peygamberin ruhunu sarstın ey yahudi Zebura ihanet ettin ey yahudi Tevratın ve Zeburun Musanın Davutun Süleymanın Ve bütün kitapların ve bütün peygamberlerin Gelmesini bekledikleri Geleceğini haber verdikleri Ve bütün kitapların ve bütün peygamberlerin Evrene, insana, yere, göre ışık saçan Büyük Peygamberin ayak bastığı yere İmam olup bütün peygamberlere Namaz kıldırdığı yere İhanet ettin, aklınca hakaret ettin ey yahudi Hakettiğin cezayı en şiddetli bir şekilde çekeceksin ey yahudi Büyük Peygamberin haber verdiği gibi Sen cezanı çekerken En vahşi taşların arkasına saklansan bile Taşlar olduğun yeri haber verecek Çünkü sen taşı bile yakacak kadar kinlisin ey yahudi Sana hiç bir zarar vermemiş bir ümmet için Sıkıştığın her sefer seni kurtaran Seni koruyan Acımasından ötürü senin kendisine sığınmanı kabul eden Kerim, cömert, mert bir ümmet için İnsanlığın son ümidi bir ümmet için En büyük kini duymaktasın O fakir de olsa uludur O mazlumdur Sen onun ululuğunu ve mazlumluğunu, hakikat taşıyıcılığını kıskanıyorsun ey yahudi Bir gün gelecek azgınlığın sona erecektir Kutsal Kudüs kurtulacak Mescid-i Aksayı bu ümmet altından ve zebercetten ve yakuttan Yeniden yapabilecek bir kudrete erecektir O gün Tanrının azabı senin için şiddetli olacaktır Biz istesek bile seni ondan kurtaramıyacağız ey yahudi Bize bu yapılanı yapan sen değilsin Biz kendi cezamızı çekiyoruz Sen de bir gün kendi cezanı çekeceksin ey yahudi Sana yeryüzü lanet edecektir Sana gökyüzü lanet edecektir ey yahudi En kısa zamanda tövbe yolunu tutmazsan ey yahudi Sezai KARAKOÇ / 1969 Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted July 21, 2010 Necip Fazıl heyecan, Sezai Karakoç sükûttur. Necip Fazıl nârâ, Sezai Karakoç kor ateştir. Nobeli çoktan hak etmiştir. Fakat Nobel almamak Sezai Karakoç için bir eksiklik değildir. Nobel vermemek bu kurum için bir ayıptır. Aynı ayıbı, Necip Fazıl, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Cemil Meriç’te de işledi. Nobel almak için ateist...lik, yerli düşünceye düşman olmak gibi bir gizli gündemleri ümit ederiz ki yoktur. Sezai Karakoç, İslam kültürünü, Kâab bin Züheyr’i, Şeyh Galib’i, İmamı Rabbani’yi, Abdülhakimi Arvasi’yi bildiği gibi Camus’u, Kafka’yı Kierkegarad’ı, İonescu’yu, Dostoyevski’yi, Puşkin’i, Marx’ı, Hegel’i vs. o ülke entellektüellerinden çok güçlü şekilde anlar ve tahlil eder. Rahim Er 2 Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 19, 2010 PİNG-PONG MASASI Beyaz iplik sert iplik ve tak tak Yuvarlak top küçük top ve tak tak Ping-pong masası varla yok arası Ben ellerim kesik varla yok arası ...... Öpüçüğüne eyvallah ve tak tak Beraber sinemaya ... evet ... ve tak tak Ping-pong masası varla yok arası Öküzün gözü veya dananın kuyruğu Kadifekale veya Sen nehri Ha Sezai ha ping-pong masası Ha ping-pong masası ha boş tüfek Bir el işareti eyvallah ve tak tak Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi Ne kadar güzel ne kadar sıcak Tak tak tak tak tak tak tak SEZAİ KARAKOÇ Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 19, 2010 Hasretin Çığlığı Gözlerimi de götürdün benden giderken, Özlemin sığmıyor artık gecelere; Zaman zaman durdu sanki takvimlerde. Denizler çok sakin, güneş çok masum, Ellerinde kayboluyor bir mazlum. Sesin çınlıyor kulağımda her yerde, Elemimden gözlerime çekilmiş perde. Nerelerdesin hangi batık kenttesin kimbilir? İste bütün kötülükler kendiliğinden silinir. Seni arıyorum güneşin battığı her yerde, Eminim ordasın ama görünmüyorsun bir zerre. Virane olmuşum iklimler küsmüş sana, İsmini duyduğumda hayat gülüyor bana. Yalan senden başkası dünya, hayat yalan; omzumda bir sevdalı var durmadan ağlayan. Rüyaymış meğer seninle yaşadıklarımız, umrunda değilmiş meğer sevdamız. madem öyle çek git istediğin yere, masum bir tebessüm bırak gözlerime, Ellerimin değdiği her yere sevdamı yazarım, Lazım olur belki bir sevdalıya mezar kazarım. Eğer bir gün özlersen gözlerimi ufka bak, Gayri senden tek isteğim var. İstersen son kez arkana bak Malum malum bak ki ölmem için yüreğimi yak. Virane olmuşum iklimler küsmüş sana, Sezai Karakoç Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 20, 2010 Veda Silahlara veda Geceye rüyaya ve sana Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden Düzenlerin çıkmazına Çizdiğim resmin Saat kulesi ağlıyor Ağzım o çeşit yok Şişe bu çeşit var Sen bir gece gelsen Güneş doğmasa Gitmeden yine gelsen Bu yeni geleni Bu bize bakanı Sana bir anlatsam Güneş doğmasa Sandıkların içini göstersem sana Çizdiğim resmin Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde Bir rafa koyabilsen Olup biteni ve onları Sabaha kadar konuşsak O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam Ateşi karı tüfeği çeksem Ocağa pencereye kapıya Kemana veda Yağmurda şeytan ve şapkası Silahın ölümünü kutluyorum Tren kaçırmış gibiyim Sana veda Sezai Karakoç 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 20, 2010 Sessiz Müzik Sen kış güneşi misin Yakarsın ısıtmazsın Bir ırmağın ortası yoksa Seni mi hatırlayacağım Bu dünyada olup bitenlerin Olup bitmemiş olması için Ne yapıyorsun Sizin evin duvarları taştan Dumanı da mı taştan Seni kız arkadaşlarından Sevinç gözyaşları içinde Öpen olmayacak mı Ezberlediğin şiir Beklediğin adam Sezai Karakoç 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 20, 2010 İlk Yanlış trenden indin seni şehrin aynasından geçirdiler Sana baktım yıllarca hep aynı özlem penceresinden Yürüyen ve kaçan yalın ve çocuksu özlem penceresinden Denize karsı küçüle küçüle giden evleri İnce ince karşılardın olağan karşılardın Şen dünya içinde sen dünya içinde bir avuç şen dünyaydın sen Bahar bilgisi güneş rengi at soluğu ve sen Seni çağırıyorum geç gel ağlayan son bakireler içinden Kadınlar taş heykeller gibi gelip gecer sarı kayalardan Hangisine baksam sen kımıldar sen seslenirsin içerlerden Çekil karşımdan sultanı cariyelerde aramak körlügü diyorum Körlük güneşe ve gözlerime doğru gelen Sen bir el uzanışıyla aydınlanan yeni ay mısın Geyik resimleriyle kabarık her köşen Geyik derisinde akan ilk nehir Bir el uzanışıyla İlk sokağın ağzında kaybolursan ağlayacağım Leylaklarla akrepler gözlerine bakıp insan olurlarsa Çocuk cennetinde günahların ilkini sen işliyorsun demektir Suna Parlayan denizler gürültüsüz şiirler kapanan kapılar sana gök taşlarını getiriyorlar Seni sayıklıyor Denemesi yanlış yapılmış ilk ok Sezai Karakoç Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 27, 2010 Ruhumuzun içinde kar yağar Anamızdan doğduğumuz geceden beri Heybemizi emektar makinelere yükleriz Fikirlerimizi tıfıl vinçlere İri buğday tanelerinin trenleri yürüttüğünü bilmeyiz Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız Biz kirli ve temiz çamaşırları aynı minval üzere katlarız Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız.. SEZAİ KARAKOÇ 2 Quote Share this post Link to post Share on other sites
ebkem 89 Report post Posted May 12, 2011 "Ruhu ve gönlüyle Diriliş'in manevi kalesinde bizimle buluşmuş arkadaş! Bizden kopmamış, bizi fetret dönemlerinde terk etmemiş olan dost! Gönülleri birbirinden ayırmak yerine birbirine kaynaştırmaya çalışmış, Yol'u nefs taşlarıyla tıkamış, onun genişliğince geniş, doğruluğunca doğru, iyiliğince iyi, güzelliğince güzel, yüceliğince yüce olmayı kendine hedef bilmiş kardeş! Diriliş, bir kez daha kendi iç hicretinden geri dönüyor!" "Diriliş, kimi zaman kendi iç alemine çekilir, orada yenilenir, tazelenir ve genç, dinç bir enerji halinde, düşünceler ve davranışlar alanına geri döner. Kimi zaman söz, kimi zaman yazı, kimi zaman davranış biçiminde ortaya çıkar. Fakat, hang, kılık ve biçimde görünürse görünsün, hep aynı özün, aynı ruhun, aynı cevherin taşıyıcısı olmaya çalışır." "Ruh kalesini yeniden inşa edelim. Tarihin en zalim zelzelesiyle yerle bir olmuş gerçek medeniyet sitesinin yeniden kurulmasına taş taşıyalım. İnsanlığın, fizikötesinden başlayarak her plandaki depreminin sebep olduğu yıkılışları onarmasında elimizden geldiğince katkıda bulunalım. Yıkıcılığın değil, yapıcılığın adamı olalım. Cezbemiz, şuurumuz, kötülük izinde değil, iyilik çığırında olsun. Tutkumuz, gerçek medeniyetin dirilişi doğrultusunda olsun. Göğsümüz, ideal alemin soluğuyla dolsun. Ruhumuz, kutsal ruhla güçlensin, desteklensin." Tarih, tabiat, zaman ve insan ilişkileri, yeniden, hilkat ve fıtrat kanunlarına uyacak şekilde düzenlensin tutumumuzla. Aşkımız, Nemrud'un ateşine ateş değil, Hz. İbrahim'in gül bahçesine su taşımak aşkı olsun." Diriliş Mektubu Karakoç dehşet isimdir, severim kendilerini. Şu an bir devrim yapacak kuvvetteyim yani, öyle böyle değil. Tüm seyircileri teker teker muhatabım kabul eder ve güzide yazıyı kendilerine ithaf ederim. Bir ara da şu ınkılabı gerçekleştiriveririz nasipse. Quote Share this post Link to post Share on other sites
penaltiyitacaatanayarsiz 19 Report post Posted May 14, 2011 ~ Yağmur Duası ~ İyi ki bilmiyor kalabalıklar Yağmura bakmayı cam arkasından Geciktiğimi ihtar ediyor. Sezai Karakoç okumaya başlamam lazım. 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites