Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Salihbey

Kafkas Cihadı

Recommended Posts

bunlar çok güzel ve bence çok özel paylaşımlar.Allah vesile olandan razı olsun.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çeçenistan’da hak ihlalleri

 

Soğuk Savaş sonrası tüm dünyada meydana gelen kargaşa ve savaş ortamının en uzun sürelisi kuşkusuz Çeçenistan’da yaşandı ve hala yaşanmakta. İlki Aralık 1994’te başlayıp Ağustos 1996’da biten, ikincisi 1999 Ekim’inde başlayan ve hala devam eden savaşlardan etkilenmeyen tek bir Çeçen yoktur.

 

Çeçen halkı için katliamlar, işkenceler, soruşturmalar ve sürgünler hiç de yabancı sayılmaz. Altmışlı yaşlarda olup üçüncü sürgününü yaşayan binlerce Çeçen bulunmaktadır. 1864 Büyük Kafkasya Sürgünü’nde zorla yerlerinden edilen 1,5 milyondan fazla Kafkasyalı içerisinde ve 1944 yılında Almanlarla iş birliği yaptıkları gerekçesiyle Stalin tarafından Orta Asya ve Sibirya’ya gönderilenler arasında yüz binlerce Çeçen bulunmaktaydı. Bu insanların önemli bir kısmı zor yolculuk koşullarında ve zorunlu yerleşimin ilk yıllarında hayatlarını kaybetmişlerdir.

 

Bu bağlamda Çeçenler adeta geçmişin tekrarını yaşamaktadırlar. Çeçenistan’da yıllardır değişmeyen bir hikaye yaşanmakta, yetişkinler yeni nesillere savaştan ve getirdiği sıkıntılardan, mültecilik dönemlerinden bahsetmektedirler. 1994–96 savaşı boyunca ve hala devam etmekte olan savaşta göç eden insanların sayısı her iki savaşta 500’er bini bulmuştur. Bu insanlar saatte dört binden fazla patlamanın yaşandığı Caharkale gibi Çeçen kentlerinden, daha emin olarak gördükleri komşu ülke ve bölgelere göç edebildikleri için kendilerini şanslı saymaktadırlar.

 

Çeçenistan’da kalmak, hayati tehlike de dahil her türlü sorunla karşılaşmayı peşinen kabullenmek demektir. Her iki savaşta kimyasal olanlar da dahil olmak üzere kullanılan silahlar, yapılan bombardımanlar 300 binden fazla Çeçenin hayatına mal olmuştur. Bu rakam bir milyondan fazla olmayan Çeçen nüfusun neredeyse üçte birlik bir kısmını oluşturmaktadır.

 

Özellikle son 12 yıl içerisinde, Çeçenistan’da yaşayan birçok kişi için “hayatta kalmak” her gün yenileri eklenen acı haberlerle birlikte ölüp ölüp dirilmek anlamına geliyor. Bu baskı çemberinde insanlar yoğun bombardıman neticesinde hayatını kaybetme ya da yaralanıp sakat kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kaçırılma, yağmalama, tecavüz vakaları, toplama kampları gerçeği ile yaygın işkence olayları ve ‘temizleme operasyonları’ adı altında gece yarısı baskınlarının getirdiği derin psikolojik izler, insanları yaşamla ölüm arasında bir tercih yapmaya zorlamaktadır. Hatta insanlar kaybolan ya da katledilen yakınlarının nerede olduğunu sorma ya da cesetlerine ulaşma imkanından da çoğu zaman mahrum kalmaktadırlar. Şansı yaver gidip de yakınlarının cesetlerine ulaşabilen aileler ise bu cesetlere ulaşmak ve dini vecibelerini yerine getirerek defnetmek için bile Rus askeri birimlerine astronomik fiyatlar ödemek zorunda kalmaktadırlar. Rusya’nın taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi’ni ihlal ederek her iki savaşta da hastaneleri, doğumevlerini, pazarları ve yerleşim yerlerini ve mülteci konvoylarını hedef alması insanların endişelerini haklı çıkarmaktadır.

Yedinci yılına giren ikinci savaş boyunca mültecilerin sayılarına dair veriler sürekli olarak değişmiştir. Kayıtların düzenli tutulamaması ve kayıt dışı mülteciliğin yaygınlığı sebebiyle net rakamlara ulaşmak, çoğu zaman mümkün olmamıştır. Verilere göre mültecilerin sayısı savaş boyunca 400 bin ila 800 bin arasında değişmiştir. Ayrıca Çeçenistan içerisinde yerinden edilen 240 bin insandan bahsedilmektedir.

 

Çeçenistan’da seyahat özgürlüğü bulunmayan insanlar bodrum katlarında ve yıkıntılar arasında yaşamaya çalışmaktadır. Su almak için çocuklarıyla sokağa çıkmak zorunda kalan insanlara bile Rus keskin nişancılar tarafından ateş açılmaktadır. Çeçenistan içerisinde evleri yıkılan ya da tehlike içerisinde bulunan insanlar sıklıkla yer değiştirmek zorunda kalmışlardır. Grozni, Vedeno, Şali, Gudermes, Argun, Urus Martan ve daha birçok Çeçen şehri defalarca asker-sivil ayrımı yapılmaksızın bombardımana tabi tutulduğundan, insanlar akrabalarının ya da tanıdıklarının bulunduğu daha güvenli şehir ve kasabalara göç etmişlerdir.

Elbette göçler kolay olmamaktadır. Zira Rusların mülteci konvoylarını ve gruplar halinde yol alan mültecileri hava ve karadan bombardımana tutmaları, onlara geçiş noktalarındaki karakollarda taciz ve saldırılarda bulunmaları sıkça karşılaşılan olaylar arasındadır. Bir istatistiğe göre Çeçenistan’da bulunan mültecilerin %90’ının en az bir ya da birden fazla akrabası hayatını kaybetmiş durumdadır.

 

Çeçenistan kuşatılmış ve baskı altında tutulan bir coğrafya olma özelliğini uzun yıllardır sürdürmektedir. Komşu ülke ve bölgelerin önemli bir kısmı Rusya Federasyonu’na bağlı iken Gürcistan’la sınırın bulunduğu kısım da ikinci savaşın başlamasının hemen ardından “Pankisi olayları” bahane edilerek çok yoğun bir güvenlik duvarıyla çevrelenmiştir. Hatta bu coğrafyaya ABD, Rusya ve Gürcistan güvenlik güçleri defalarca operasyon düzenlemiş ve güya terörist avına çıkılmıştır. Bu şekilde abluka altına alınmış bir coğrafya içerisinde, Rusya’nın bizzat 200 bine varan asker ve diğer personelinin ve Rus yanlısı Çeçen güçlerin insafında devam eden bir hayat yaşanmaktadır Çeçenistan’da.

 

Çocuklar için okul ya da eğitimden bahsetmenin neredeyse imkanı yoktur. Zira Rus bombardımanında öncelikli hedefler arasında okullar da bulunmaktadır. Kullanılacak derecede iyi olan okulların önemli bir kısmı da Rus askerlerince kışlaya ya da toplama kamplarına dönüştürülmüştür. Çok az bir kısım okullarda devam eden eğitimin kalitesi ise savaş ortamında eğitim gören öğrenci ve öğretmenlerin psikolojileri dikkate alınacak olursa kolayca tahmin edilebilecektir. Çeçenistan’da böyle bir ortamda eğitim vermeye çalışan bir öğretmen durumu şu şekilde aktarmaktadır: “Çeçenistan’da savaş ile yakın ya da uzak teması olmayan çocuk yok denebilir. Bazıları bombardıman sırasında yaralanmış, bazıları da ebeveynlerini, yakın akrabalarını kaybetmişler. Öğretmenler öğrencilerin asık yüzlerine bakarak ders anlatmak zorundalar. Oysa savaştan önce okullarımızda normal bir hayat, iyi bir eğitim ve en önemlisi mutlu çocuklar vardı.”

 

Çeçenistan’da çok fazla gündeme getirilmeyen konulardan biri de ülkedeki nükleer atık depolarıdır. Tüm ülkede kaç tane atık deposu olduğu tam olarak bilinmemekle beraber 20’den fazla olduğu tahmin eidilmektedir. Çeçenistan’da gömülü bulunan binlerce tonluk bu tehlikeli atıklar belki Rus işgalinden daha büyük bir felaket potansiyeli taşımaktadır. Uzmanlara göre yarım milyon tonu bulabilecek bu atıkların bir şekilde ortaya çıkmaları tüm Kafkasya’yı etkileyebilecek ve cehenneme çevirebilecek miktardadır.

Çeçenistan’daki hak ihlalleri maalesef Rusya’nın büyük ölçüdeki karartmalarına, uluslararası arenada devletlerin Rusya ile olan ilişkilerine ve reelpolitiğe kurban edilmekte, gerektiği gibi ele alın(a)mamaktadır. İlk savaş çıktığında dönemin ABD Başkanı olan Bill Clinton’un beyanatı bugün de Batı dünyasının arkasında olduğu düşünceleri yansıtmaktadır. Clinton: “Bu bir iç meseledir. Düzenin en az kan ve şiddetle tekrar sağlanacağını umuyoruz.” demişti. Uluslararası toplumun Çeçenistan’da yaşananlara karşı ilgisizliğe varan bu mesafeli tutumu ABD, AB ve Rusya arasındaki güç dengeleri, stratejik, siyasi ve ekonomik ilişkilerle birbirine bağlıdır. Bu anlamda Doğu Timor’daki Hıristiyan yönetime kucak açan ve bu coğrafyanın her şeye rağmen bağımsız bir devlet yapılması için efor sarf eden uluslararası toplum, hemen hemen nüfusunun %90’dan fazlasını Çeçenlerin oluşturduğu ve bağımsızlık için hemen her türlü kriteri bünyesinde barındıran Çeçenistan’ın sesine kulak vermemektedir.

 

Batı dünyasının bildik tavırlarını anlamak daha kolayken İslam dünyasının vurdumduymazlığı bu coğrafya insanını adeta kahretmektedir. Rusya’nın Kafkasya’yı kaybetmeme adına bilerek çıkardığı savaşta Çeçenistan, İslam dünyası tarafından da uluslararası arenada yalnız bırakılmıştır. İslam dünyası savaşı bitirme adına hemen hiçbir irade ortaya koymadığı gibi aynı zamanda Rusya’yı Çeçenistan’da devam eden kirli savaşa rağmen İslam Konferansı Örgütü’nün gözlemci üyesi olarak kabul edebilmiştir. İslam dünyası Kafkasya’da yapmış olduğu bu büyük hatayı derhal tamir etmeli, Rusya ile olan münasebetlerinde Çeçenistan’da yaşanan hak ihlallerini ve hepsinden önemlisi Çeçen halkının determinasyon hakkının Rusya tarafından da kabullenilmesi gerektiğini ısrarla belirtmelidir.

 

Çeçenistan’daki haksız ve orantısız güç kullanımı, işkenceler, toplama kampı vahşetleri, gece yarısı baskınları, bombardıman ve katliamlar bugün de devam etmektedir. Sayıları yarım milyona varan mülteciler bugün de her türlü mahrumiyetle yaşam savaşı vermektedir. Çeçenlerin uluslararası terörizmle ilişkilendirilme gayretleri adına, 11 Eylül sonrası Rusya tarafından propaganda malzemesi olarak kullanılsa da asıl terör eylemlerini yapanın, kullanılması yasak silahlarla Çeçenistan’ı cehenneme çevirenin hatta sınır ötesi operasyonlarla Çeçen liderleri katletmeye varan aymazlığa başvuran tarafın Rusya olduğu tüm dünya kamuoyu tarafından bilinmekte ve kabul edilmektedir.

 

Gerçekten haklıya hakkının verileceği ve Çeçenlerin hür ve özgür bir şekilde insanca yaşamlarını devam ettirecekleri günlerin yakın olmasını temenni ediyoruz.

 

Murat Yılmaz

 

ihh.org.tr

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kimliksiz kalan sen misin yoksa ben mi?

 

“Ben hayvanlar gibi yaşamaktan bıktım, böyle başkalarına muhtaç yaşamak istemiyorum artık.” diyor, İstanbul Fenerbahçe Çeçen Kampı’nda ziyaret ettiğimiz Adem amca. Yüreğim yanıyor bu sözleri duyunca. Dilimden bir “Estağfirullah” sözü çıkabiliyor ancak. Eziliyorum. Bir insana bu sözleri söyletenler arasında olmaktan korkuyorum. “Meşru olarak Çeçen olamıyorum, Rus olmayı ben kabul etmiyorum, kimliğim yok, varlığım kabul edilmiyor.” diye devam ediyor. Düşünüyorum da “Estağfirullah” kelimesinin yerini bulduğu yer burası. Hiçbir mekana bu kadar güzel yakışmazdı “Allah bizi affetsin.” Allah sana bu sözleri söyletenleri, seni bu sözleri söyleyecek duruma düşürenleri affetsin. Yok Adem amca, sen hakikaten güzel bir insansın, ben buna şahidim.

Sen ki yurdunun ikinci kez işgal edildiği 99’da imkanların tükendiği yerden imkan bulmayı ümit ettiğin yere hicret etmişsin. Dini ve milli kimliğinle artık “sen” olarak yaşayamadığın, can ve mal güvenliğinin olmadığı ülkenden en kısa zamanda geri dönmek umudu ile gelmişsin Türkiye’ye. Hani 1400 evvel bir grup insan da artık kendi kimlikleri ile yaşayamadıkları Mekke’lerini terk edip, Medine’ye sığınmışlardı. Duymuşlardı ki Medine halkı onlarla aynı değerleri paylaşıyor. Halkının “insanlığı” sayesinde adı vefakar şehir oldu Medine’nin. Yani hale bakılırsa sen senliğini yapmışsın Adem amca da, ben benliğimden bir hayli uzaklara düşmüşüm. Kendimle, toplumumla, ülkemle sana bir Medine sunamamışım. Seninle olan kardeşliğimi yabana atmışım. “Ensar” sıfatını almaktan o kadar uzaklaşmışım ki sana bu sözleri söyletir olmuşum. Ne mülteci olma hakkı vermişim, ne çalışma hakkı, ne eğitim hakkı, ne sosyal güvence, ne bir imkan…

Eğitim, sağlık, iş imkanı sağlamamaktan öte, cüzi yardımlar sıkıştırmışım eline. Bu halimle seni senden etmekten öte, ben benden olmuşum. Seni atalete mahkum etmekle, sana insanlığını kaybettiğin vehmini vermekle asıl ben kaybolmuşum. O da yetmemiş bana, bir de ben sömüreyim seni diyerek, aylarca seni orada burada çalıştırıp hakkını vermemişim. Oysa ben “İşçiye hakkını alnının teri kurumadan veriniz.” buyuran bir Nebi (sav)’e tabi idim. Meğer ne çok değişmişim.

Düşmanlarımı dost edinmişim, olmadık hesaplara girmişim, eşkıyaya boyun eğmişim de senin kimliğini, pasaportunu, varlığını tanımaz olmuşum. Ne tekrar yurduna gidebiliyorsun ne de burada kalabiliyorsun. Bu sebeple eşin Çeçenistan’da hasta olan ve sürekli kendisini çağıran annesini yedi yıldır görmemiş. Beklediği izni ancak annesinin vefatından sonra vermişim. “Çıkış izni geldi ama artık annem yok.” diyor eşin. Benim yapacak yine bir şeyim yok. Geç kalmışım.

Çeçenistan’da Ruslar tarafından türlü işkencelerden sonra öldürülen kardeşin Ömer’in annesine hapiste esirken yazdığı son mektubu gösteriyorsun bana. “Ne yazıyor tercüme eder misin?” diyorum. Anaya duyulan muhabbet ve ana yüreğini teskin etmek için yazdığı “Hayattayım!” ifadesiyle gözlerin doluyor. Ben yine “Biiznillah şehitler ölmez” diyerek seni teskin etmekten aciz kalıyorum.

Çeçenistan 91’de bağımsızlığını kazanmadan, Sovyetler döneminde yaşadığın 8 bin nüfuslu köyde bulunan bir tek Kur’an nüshasının üzerine titrediğinizi anlatıyorsun. “ Kur’an öğrenmek ve öğretmek yasaktı, dinimizi öğrenemiyor ve yaşayamıyorduk.” diyorsun. Sen tüm baskı ve zulümlere rağmen dinini öğrenebilmişsin, İslam’ın bahşettiği güzel fıtratı yansıtıyorsun. Benim diyarımda Kur’an nüshaları çok ama ben kesretten yokluklar türetmişim ki bu haldeyim. “O dönemde camiler depo, salon, sinema olarak kullanılıyordu.” diyorsun. Ben kendi camimi kendi elimle kilise yapmaya girişmişim. Ne yaman çelişki değil mi?

Çeçenistan’daki mücadeleyi anlatırken “Zenginlik, makam, mevki hatta milliyet için savaşanlar çoktan kaçıp gittiler ya da pes edip Rus yanlısı oldular. Şu an orada mücadele verenler sadece imanlı olanlar. İnsan canını o kadar kolay ortaya koyamaz. O, o kadar kolay değil.” diyorsun. Bu uğurda verilen canlar Mevla’ya teslim, ya ben ölmüş benliğimi nasıl ıslah edeyim? Sana cüzi de olsa yardımlar ulaşır belki, ya benim manevi mağduriyetlerime hangi eller yetişir? Sen biiznillah savaş sona erer de Çeçenistan’ı ayağa kaldırırsın, ya ben yüzyıllardır mazlum ve mağdur olan benliğimi nasıl geri getireyim? Sen başkasının eli ile cebren dinine, kültürüne, ahlakına, kıyafetlerine yabancılaştırılmak istenmişsin, ben kendi kendime sırt dönmüş başkası olmaya çalışıyorum. “Kim bir topluma benzeme çabasına girerse, o onlardan olur.” buyuruyor Nebi (sav). Şu halde “kimliksiz, kişiliksiz, izansız” kalan sen değilsin, o benim.

Herkes birileri ve bir şeylerle imtihan oluyor. Benim halim nice olacak, sen hesabını verirsin de ben seni bu halde bırakmanın yani ben olamamanın hesabını nasıl vereceğim? O yüzden “Estağfirulllah” Adem amca. Kendim, toplumum ve ülkem adına senin şahsında ülkemde misafir olan tüm Çeçen kardeşlerimden af diliyorum. Hakkını helal eyle.

 

Hatice Orman

 

 

ihh.org.tr

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÇİC Askeri Şura sözcüsü bildiriyor

 

 

Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Askeri Şura sözcüsü bugün verdiği bilgilere göre, Çeçenistan'ın çeşitli bölgelerde Rus işgalcilere ve işbirlikçilere yönelik ÇİC Askeri Şuraya bağlı mücahitler tarafından saldırılar gerçekleştirildi. ÇİC Askeri Şura sözcüsün verdiği bilgilere göre 3 günde meydana gelen çatışmalarda en az 8 rus işgalci ve işbirlikçi öldürülürken en az 21 kişi yaralandı...

 

Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Askeri Şura sözcüsün bugün verdiği bilgilere göre, Çeçenistan Askeri Şuranın aldığı kararlara uyarak Askeri Şuraya bağlı mücahitler küçük gruplara ayrılarak Çeçenistan'ın her bölgesinde rus işgalcilere ve işbirlikçi hainlere yönelik saldırmaya başladılar. Bu tür saldırılar hem düşmanı şaşırtıyor hem de daha çok kayıba neden oluyor. Bizler yaz boyunca küçük çapta operasyon düzenleyerek ama Kafkasyanın her bölgesinde düşmana vuracağız. Her gün rus işgalciler kan kaybedecektir. Biz artık eskisi gibi topluca operasyon yaparak kardeşlerimizi ateş altına atamayız.Askeri Şura sözcüsü: "Bizzat ÇİC Cumhurbaşkanın ve Kafkasya mücahitlerin Emiri Dokko Umarov tarafından başlatılan yeni strateji oldukça başarılı görünüyor,dedi. ÇİC AŞS devamında 3 günlük operasyonların istatistiğini de bildirdi:

 

1. ÇİC Askeri Şuraya bağlı mücahitler Çeçenistan İnguşetya sınırında BAMUT köyün yakınlarında Rus işgalci teftiş grubuna saldırarak 2 işgalciyi öldürülürken en az 5 kişi yaralandı. Mücahitler bu saldırıda bir kayıp vermedi.

 

2.Şatoy ilçesinde Rus işgalcilerin askeri konvoyuna saldıran mücahit birliği, 1 işgalciyi öldürürken 7 işgalci ağır yaralandı. Kullandıkları askeri araçlarda kullanılmaz hale getirildi.

 

3. Nojay-Yurt merkezinden 3 kilometre uzağında Rus işbirlikçi hainlere saldırı gerçekleştiren mücahit birlikleri saldırı sonucunda 3 haini öldürürken en az 7 hain yaralandı.

 

4. Açhoy-Martan ilçesinde mücahitler birlikleri tarafından Rus işgalcilere yönelik bir pusu kurarak yola döşedikleri mayını patlatarak 2 işgalciyi öldürdü ve 3 işgalci yaralandı.

 

Çeçenistan Şalja kasabasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor

 

Çeçenistan'dan gelen haberler arasında bugün saat 7:00 Rus işgalciler ve işbirlikçi hainler tarafından çembere alınan Urus-Martan ilçesine bağlı Şalja kasabasında şiddetli çatışmaların yaşandığı bildirildi. Görgü tanıkların verdiği bilgilere göre çatışmalar çok şiddetli devam etmekte...

 

Çeçenistan^dan bugün gelen haberler arsında Urus-Martan ilçesine bağlı Şalja kasabası sabah saat 7:00'da Rus işgalci güçler ve işbirlikçi hainler tarafından çembere alındı. Yaklaşık 20 dakikadan sonra kasabada şiddetli çatışmaların yaşandığı bildirildi. ÇİC Askeri şura sözcüsü henüz bir resmi açıklama yapmadı. Ancak bölgeden saat 17:00'da aldığımız bilgilere göre çatışmaların şiddetli bir şekilde devam ettiklerini bildirdiler. Yakın yerleşim bölgelerde çok şiddetli duyulan çatışmalarda henüz ne kadar kayıplar olduğunu bilinmiyor. Bölgede binlerce sivil bulunmakta. Aldığımız haberlere göre havadan ve karadan Şalja bombalanmakta. Rus işgalciler ve işbirlikçi hainler bile bir açıklama yapmadılar. yeni bilgi gelir gelmez Çeçen-Online olarak bilgilendirmeye devam edeceğiz. Allah müslümanlara yardım etsin.

 

Tsa-Vedeno'da başarılı pusu

 

Çeçenistan'ın değişik yerlerinde operasyonlarda ciddi bir artış gözleniyor. En hareketli bölgelerden olan Vedeno nun Tsa-Vedeno bölgesinde gerçekleştirilen pusu sırasında işgalci kafilesine açılan ateş sonrası 3asker ölürken yaralananlar oldu.

 

Komutan Yasir'e bağlı mücahidlerce gerçekleştirilen operasyon sabah saatlerinde gerçekleştirildi. İşgalcilerin korku içersinde hareket ettiği Vedeno bölgesinde, Tsa-Vedeno boğazından geçerken daha önceden defalarca pusuya düşürüldüğü açıklandı.

 

Borzoy bölgesinde çatışma yaşandı

 

Komutan Ramazan'a bağlı mücahitlerce Borzoy bölgesinde işgalci askerlerle çatışma yaşandı.

 

Şatoy bölgesinde Komutan Tarhan'a bağlı komutan Ramazan'ın beraberindeki mücahidler etkili operasyonlar gerçekleştirmeye devam ediyorlar.

 

 

Başarılı operasyonlarla geçen bahar ayları sonrası yaz ayları da Çeçen direnişçilerin gerçekleştirdiği operasyonlarla hareketli geçmektedir.

 

Şatoy bölgesinde işgalci askerler ve işbirlikçiler hareket ederek mücahidleri dar bir bölgeye sıkıştırmak istemektedirler. Zaman zaman mücahidlerce bu askerler pusuya düşürülürken bazen de rast gele karşılaşma olmaktadır.

 

 

İşgalci askerlerle, Komutan Ramazan a bağlı mücahid keşif grubu arasında gerçekleşen kontakta çatışma çıkmış 3 işgalci öldürülmüştür.

 

 

Çatışmalar sırasında 1 mücahid kolundan olmak üzere 2 mücahid yaralanmıştır.

 

 

ÇİC şurası aldığı kararlarla işgalci ve işbirlikçi askerlere karşı cezalandırma operasyonların devam edeceği belirtilmiştir.

 

Kavkaz Center+Ajanslar

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çeçen çocuklar tatile gidiyormuş

3211_1.jpg

Tıpkı geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yılda işgal altındaki Çeçenya topraklarında okula devam etmeye çalışan minik Çeçenler, işbirlikçilerin düzenlediği bir organizasyonla iki haftalığına Kabardey-Balkar Cumhuriyeti' ne ve Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti' ne tatile götürülüyor. Peki, tatile gidecek çocuklar nasıl seçiliyor?

 

Çeçen halkına bombalar yağdırarak veya mermiler sıkarak ya da onları tankların altında ezerek bağımsızlık ve özgürlük ruhunu köreltemeyeceğini anlayan işgalci Rusya Federasyonu ilginç yöntemleri uygulamaya koymaya devam ediyor. İcraatlerine Kremlin politikalarını destekleyecek ve Kremlin için kendi halkının kanını akıtmaktan çekinmeyecek kukla bir yönetimini atamakla başlayan Moskova yetkilileri, Çeçenlerin aralarında yaratmaya çalıştıkları kin ve nefret ortamının yeterli olmadığını düşünüyor olacaklar ki yeni politikaların uygulanması gerektiği inancını taşıyorlar. Moskova yönetiminin son numarasında ise, savaşın en büyük kurbanları olan miniklere rol biçilmiş.

 

İşbirlikçi Kadirov yönetimi Moskova' dan kendilerine verilen direktifler doğrultusunda, minik Çeçenleri okulların kapanmasının ardından son derece başarılı geçirilen bir öğretim yılı nedeniyle ödüllendirmek istiyor ve minik Çeçenleri iki haftalık yaz kamplarına götüreceğini ilan ediyor. Bu ve benzeri uygulamalar ile her ne kadar insanları kaçırıyor olsalar da, kendi halklarının kanı üzerinden zevk ve sefahat içinde yaşıyor olsalar da aslında Çeçen halkı için çalıştıkları imajını yaratmaya çalışıyorlar. Öte yandan uyguladıkları ayrımcı politikalar ile halkın özgürlük mücadelesini sorgulamasını ve bu mücadeleden kuşkuya düşmelerini sağlamayı hedefliyorlar. Hedeflerine ulaşmak için de şu günlerde henüz bazı olayların ayrımına varamayacak minik çocukları kendilerine kurban seçiyorlar. Söz gelimi, bu yıl okullarda tatile gidecek çocuklar ve gitmeyecek olanlar sınıflarda okunan listelerle ilan edildi. Bu sınıflardan birisinde yer alan 22 çocuktan 16 sının tatile gideceği okul müdürü tarafından sınıfta öğrencilere duyuruldu. Kendi adı okunmayan bir çocuk neden kendisinin götürülmediğini anlamak için ayağa kalkarak okul müdürüne:

 

-"Ben neden götürülmüyorum öğretmenim." dedi.Müdür bir an duraksadı, gözlerini çocuğa dikti ve:

 

-"Adın ne senin?" dedi. Çocuk büyük bir gururla ve yüksek sesle:

 

-"Aslan ...." diyerek adını söyledi. Müdürün o sevimsiz yüzünde kızgınlık ifadesi belirdi, gözlerini kan kapladı ve bağırmaya başladı:

 

-"Neden gelmiyorum ha! Neden gelmiyorum diye bana mı soruyorsun? Git ve babana sor!" dedi.

 

Küçük Çeçen ne olduğunu ve neden babasına sorması gerektiğini anlayamadan okul çıkışında koşarak eve gitti ve annesine tatile götürülmediğini, neden götürülmediğini sorduğunda ise müdürün babana sor dediğini söyledi. Annesi ne söyleyeceğini şaşırdı ama ağzından:

 

"-Oğlum, keşke onlar da babanın tırnağı kadar olsaydı. Boş ver zaten bu tatil değil orada ne olacağı belli olmaz." sözcükleri çıktı sadece. Eve konuşmanın ortasında giren büyük kardeş ise Aslan' a kızdı, onlar bizi götüreceklerini söyleselerdi de gitmeyecektik zaten dedi.

 

Aradan bir kaç gün geçmişti ki, yaralı olarak yurt dışına çıkan ve geri dönemeyen baba eve telefon etti. Telefona çıkan minik Aslan olayı anlattı ve:

 

-"Baba, sen ne yaptın? Neden müdür öyle dedi?" diye sordu. Sözcükler boğazına düğümlendi yaralı babanın, başından kaynar sular döküldü ve ne demesi gerektiğini bulamadı da imdadına Aslan' dan iki yaş büyük olan abisi yetişti. Telefonu elinde aldı ve babasına:

 

"-Baba, bizi tatile götürmüyorlar diye üzülmüyoruz, onlar bizi götürmek isteseler de gitmeyecektik zaten. Sen Aslan' a aldırma o daha küçük, bazı şeyleri anlamıyor. Ben senin ne yaptığını biliyorum. Annem için, diğer çocukların anneleri için Ruslarla savaştığını biliyorum. O korkak müdür senin yüzüne böyle konuşamazdı. Sen üzülme! Ama bizi ne zaman yanına alacaksın?..." dedi. Konuşma daha önceki telefon görüşmelerinde olduğu gibi devam edip sonlandı.

 

Bu minik olayda daha net anlaşıldığı gibi Ruslar ve işbirlikçileri, özgürlük savaşçılarının ailelerine psikolojik baskı uygulamaya devam ediyor. Önceleri kadınlar ya da gençler kaçırılıyordu özgürlük savaşçılarının yerleri söylensin ya da özgürlük savaşçıları teslim olsunlar diye şimdi ise hedef tahtasının çapı genişledi artık 12 yaşın altına da ateş serbest!..

 

Kaynak: Kafdağı İnternet Portalı

 

Kavkaz Center

Share this post


Link to post
Share on other sites

''OĞLUMU TERÖRİST YETİŞTİRECEĞİM!''

 

Rusların saldırılarına maruz kalarak öldürülen yüzbinlerce Çeçenin yakınları, maruz kaldıkları gizli şiddeti anlatırken "çocuklarımız asla terörist olmadı" diye sitem ederken evladları gözleri önünde öldürülen analar kin ve gözyaşıyla feryat ediyor!!

 

Çeçenistan'nın Rus yanlısı yeni lideri Ramzan Kadirov, Çeçenistan için farklı bir tablo çiziyor: Evler yenileniyor, yollar yapılıyor, tesisler kuruluyor.

 

Konserler, spor karşılaşmaları hatta defileler düzenleniyor. Ama bunlar aslında istisnasız her Çeçen’in tattığı ÇEÇEN DRAMI’nı gizleyemiyor.

 

Kremlin’in terörist diye afişe ettiği Çeçenlerin yüreklerinde kopan ama kimselerin duymadığı fırtınaların küçük bir kısmı Kavkazki Aktsent’a anlatılanlarla kendini ele veriyor.

 

Raisa Alarova bu anlatılanları derledi. Ajans Kafkas’ın çevirisiyle işte insanlık tarihine Rusya’nın utancı olarak geçecek Çeçenlerin bir gizli dünyası:

 

ÇEÇENLER HİÇBİR ZAMAN TERÖRİST OLMADI

 

"Biz Çeçenler hiçbir zaman terörist olmadık. Çeçenler sadece çok sevdikleri vatanlarının özgürlüğü için mücadele ettiler, ama bu mücadeleyi Ruslar bir eşkıyalık, bir fanatiklik olarak, şimdi de terörizm olarak adlandırdılar. Bundan dolayı benim çocuklarım kesinlikle 'terörist' olacaklar, çünkü bizden hayatta kalanların üzerinde, suçsuz yere akıtılan Çeçen halkının kanının intikamını alma sorumluluğu var. Bizler adlarımızı, soyadlarımızı, milletimizi değiştireceğiz ve intikam alacağız. Rusları, gördüklerimden, ülkeme, halkıma, kardeşlerime ve bizzat bana yaptıklarından ötürü affedemem. Benim karım 'terörist' üreticisi olacak".

 

İsa, 41 yaşında, Alhazurov köyü.

 

Yazıişleri müdürlüğümüze Çeçenya'da meydana gelen olaylarla ilgili haber ablukası olduğu halde sivillerin yaşadıkları ve savaşın vahşeti ile ilgili yeni bilgiler geliyor. Raisa Alarova'nın çatışma bölgesinde hazırladığı materyaller de buna tanıklık ediyor.

 

KONUŞMAK BİLE İSTEMİYORLAR

 

Çeçenya'dan yeni mültecilerle görüşüyorum. Onlar artık hiçbir şey hakkında konuşmak istemiyor ve yapamıyor… Onlar için hayat bitti… Onlar için dünyanın sonu geldi. Onları güçlükle bir şeyler söylemeye zorluyorum.

 

45 yaşındaki Züleyha, "Korku filmi görmüşsünüzdür. İşte Rus askerlerinin yaptıkları daha da korkunç. Bunların aslında olmadığını, korkunç bir rüyada olduğunu zannediyorsun, çünkü böyle şeyleri insan yapamaz, insanların başına böyle şeyler gelmez diye düşünüyorsun" dedikten sonra komşusu Aisa'nın başına gelenleri anlattı:

 

Aisa, Komsomolskoye'den Caharkale'ye kaçmıştı. Ama Caharkale bombalanmaya başladığında Komsomolskoye'ye geri döndü. Köyü ele geçirdiklerinde askerler onun evine girdi ve sordu: "Direnişçiler nerede? Silahlarınız nerede?"

 

Aisa, "Evimde direnişçi de silah da yok" dedi. O anda 14 yaşındaki oğlu geldi, askerler şöyle dedi: "İşte bu alçak büyüyecek ve terörist olacak, kaldırmak lazım."

 

ÇOCUĞU DOĞRAMA KÜTÜĞÜ İLE ÖLDÜRDÜLER

 

Cesedi götürürlerken Goyski köyünde Aisa ile karşılaşmıştım. Aisa ağlamıyordu, sanki taş kesilmişti. Şöyle demişti: "Benim oğlum terörist değildi, o iyi bir çocuktu… Ama şimdi çocuklar dünyaya getireceğim ve kan intikamı için onları terörist olarak yetiştireceğim…"

 

İbrahim, 39 yaşında: "Alkhan-Yurt üzerinden Rostov-Bakû yolu ile Stariye Atagi köyüne ulaştım, oradan Alhazurov köyüne ulaştım. Yeğenimi arıyordum. Devlet başkanlığı seçimi gününde köy üç halka halinde ablukaya alınmıştı, üzerinde uçaklar, helikopterler uçuyordu, insanlarla dalga geçiyorlardı. Askerler şöyle diyorlardı: "Eğer seçime katılmayacak olursanız, Alhazurov ikinci Komsomolskaya olacak." İnsanlar oy kullanmaya gitti, ama hiç kimse Putin'e oy vermedi, herkes onun üzerini çizdi. O gün Ahmad Aliyev'in iki oğlu, biri 15 diğeri 12 yaşında olan iki kardeş ısırgan otu toplamaya gitti çünkü tüm halk aç. Yanlarında, yerinde taze ısırgan yemek için ekmek ve tuz vardı. Küçük olan iyi bir ısırgan buluyor ve "Buraya gel, burada iyi ısırgan var! Çok güzel!” diyerek bağırıyor büyük parmağını gösteriyor. Bir anda keskin nişancı ateş ediyor ve parmağı kopuyor… Çocuk kan kaybından kendinden geçiyor, eve zor getirdiler, daha sonra ailesi onu hastaneye götürdü. Hastane seçimler dolayısıyla kapalıydı, yeniden eve getirdiler ve doktoru eve çağırdılar, yardım etti… İşte orada seçimler böyleydi.

 

Vaha, 47 yaşında… Caharkale civarındaki Taşkala kasabası.

 

"Federaller buraya geldiğinde pasaport kontrolü başlattılar, beni duvarın önünde durdurdular ve belgelerimi, diplomamı incelediler. Subay şöyle dedi: "Vurulmaya!" Beni bir yere sürüklediler ve bir evin bodrumuna attılar, kendileri malımı yüklenip gittiler; televizyon buzdolabı, halılar…

 

O bodrumda arkadaşım ve komşu olan, doktora adayı Sultan da vardı. Bizi yere attılar. "Ateş!" diye subay bağırdı, ancak Sultan'ın kolunda 'Orion' saati görünce "Vurmayın, saati çıkar…' dedi. Sultan saatini çıkarıncaya kadar bir subay geldi ve belgeleri kontrol ettikten sonra, vuruşu durdurdu.

 

Bizi serbest bıraktılar, Allah o subayı ve çocuklarını korusun. Sultan ile sabah dokuzda döndüğümüzde, komşularımızın, Zubayrayev ailesinin üyelerinin cesetlerini gördük: 10 kişi, şekilleri bozulmuş yaşlılar ve çocukların cesedi, yatağında tecavüze uğramış on dört yaşındaki bir kız çocuğunun cesedi, boynu kesilmiş diğer cesetler…".

 

Mariyam, 51 yaşında…

 

Komsomolskoye köyü büyük ve güzel bir köydü, artık orası yok. Bu köyün hayatta kalanları Goyskoye köyüne ve Urus-Martan'a gittiler, onlara köylerine dönme ve yakınlarının cesetlerini alıp defnetmek için müsaade etmiyorlar. Onlar yakınlarının cesetlerini defnedebilmek için hayatlarını vermeye hazırlar. Ruslar kendilerininkilerin cesetlerini ortada bırakıyorlar, çünkü inançları yok, ama Çeçen cesetlerini satıyorlar…

 

Bu baştan beri böyle idi, birinci Rus-Çeçen savaşında da, Şamil döneminde de bu böyleydi, Ruslar her zaman bu işten para kazandı. İzin verilenler gidip cesetlerini getiriyorlar. Komsomolskoye'de kimse defnedilmiyor, Alhazurov, Goyskoye ve Goytakh'da defnediliyorlar.

 

ÇEÇENLERİN ŞAŞIRTAN DİRENİŞİ

 

Bir subay ile anlaştık ve üç kişi beraberce tek bir evin kalmadığı Komsomolskoye köyüne girdik. Subay sarhoş idi ve tüm gördüklerini anlatmaya başladı. Saldırıda subay ve erlerden 1500 kişi öldüğünü, herkesin sayıları az olan Çeçenlerin gösterdiği direnişe şaşırdığını anlattı.

 

Nöbette olan 19 yaşındaki bir askere yaklaştığımda sordum:

 

- Oğlum insanca söyle, insanları neden Komsomolskoye'ye almıyorlar?"

 

- Subaylar ilk önce bizi, cesetlerin ceplerini aramak için gönderiyorlar, sık sık ceplerde para buluyoruz ve onu subaylara veriyoruz. Yüz ruble saklayabilirsek bile bizim için iyi.

 

- Sen buraya nasıl düştün?

 

- Bize göreve aldıklarını söylediler. Daha fazla burada yapamayacağım, cesetler çürüyor ve galiba oradan kimseyi tanımak mümkün olmayacak artık. Evlerin yığıntıları altında çok sayıda sivil kaldı.

 

- Eğer ailen nerede olduğunu bilselerdi, seni buradan kurtarabilirler mi?

 

- Galiba.

 

- Sana yardım edebilirim, ismini, baba adını ve soyadını söyle…

 

Avucuma yazmaya hazırlandım, ama o sırada subay geldi. Askere bağırdı:

 

"Ne diye orada duruyorsun ve çene çalıyorsun!".

 

ORGANLARI KESİLMİŞ CESETLER

 

Daha sonra görüntüsü bozulmuş, kulakları, burunları kesilmiş cesetleri gördüm. Hepsinin cepleri boşaltılmıştı.

 

Komsomolskoye köyünden bir kadın sessizce anlattı: "Paralılar yaşları 12-18 arasında değişen 18 kişiyi diri diri gömdü. Onları kendi mezarlarını kazmaya zorladılar, daha sonra oraya attılar ve sadece başları görünecek şekilde gömdüler, ayakları ile kafalarını tekmelediler. Daha sonra tank üzerlerinden geçti".

 

Zalina, 30 yaşında…

 

"8 yaşındaki Zuleyhan Abdurahmanov ailesi ile beraber Hasavyurt'tan Kurçaloy bölgesindeki Cugurtı köyüne gidiyordu. Kurçaloy ile Cugurtı arasında kontrol noktası vardı. Federaller oradan araca ateş açtılar. Annesi Madina'yı, babası Ahmed'i, teyzesi Raisa'yı BTR zırhlı aracında orman tarafına götürdüler.

 

Küçük kızın gözü önünde vurdular. Küçük kız korkudan yola doğru koştu. Askerler ona yetişti. Akrabaları Abdurahmanov ailesini aradı. Bir miktar para karşılığında, her şeyi gören bir asker küçük kızı nereye götürdüklerini gösterdi. Akrabaları bir tutam saç ve küçük kızın şapkasını buldular. Daha sonra toprağa gömülen cesedini buldular. Küçük kıza tecavüz edilmişti ve sakat bırakılmıştı."

 

Tüm bunları kime anlatıyorum? Çeçenler zaten kendileri ve yakınlarının başına neler geldiğini biliyor. Ve sadece onlar değil, Çeçenya'da neler olduğunu bilmek isteyenler de biliyor. Doğruyu bilmek istemeyen ve onun gözüne bakmayanlar ise bundan sonra da 'antiterör operasyonu' ifadesinde bulunmaya devam edecek. Ama insanlığa karşı işlenmiş suçların kendi çocukları ve geleceklerine çevrilmeyeceği konusunda onlara kim vaatte bulunabilir?

 

Ajans Kafkas

Share this post


Link to post
Share on other sites

Komutan Zaurbek'ten gelen yeni mesajı yayınlıyoruz...

 

1.Çeçen İçkeriya Cumhuriyeti Yetkililerden aldığımız Komutan Zaurbek'ten gelen yeni mesajını yayınlıyoruz. Komutan Zaurbek'in bahar aylarında bir mesaj yayınlamıştık. O mesaja gelen mektupları ve duaları bizler çeçen yetkililere ulaştırmıştık. Şimdi ise Komutan Zaurbek'ten gelen yeni mesajı yayınlıyoruz...

 

liveleakdotcom5930044no8.jpg

 

Bismillahirrahmanirrahim.

 

Essalamü Eleyküm ve rahmatullahi ve barakatuh Değerli kardeşlerim!

 

Ben ilkbaharda müslümanlara ulaşacağını umarak pek umudu yok iken bir konuşma yapmıştım. Ama, Şükür Rabbime ulaşmış ve selamlarınızı almış bulunuyorum. Hepinizden Allah razı olsun. Bizler küçücük bu topraklarda "büyük"bir istila ordusuna ve onların ideolojisine karşı mücadele vermek için uğraşan tanışmasak ta, mutlaka öbür dünyada tanışacağız, sizlerin kardeşleriyiz. Eğer sizler bizleri hatırlayıp bize dua ediyorsanız bizler sizler için borçluyuz. Allah sizleri korusun ve dünyada ve ahirette sizleri mahçup etmesin.Amin. Bugün Çeçenistan'da en güzel anlamıyla yaz mevsimini yaşıyoruz. Mücahitler hiç olmamış gibi birlik ve beraberlik içerisinde Rus işgalci güçlerine karşı mücadele vermekteler. Belki bizim burada yapmış olduğumuz işlerin sıkça sizlerin haberleri olmayabilir. Ama, inanın her gün çatışmalar devam ediyor. Her gün sizlerin kardeşlerinden biri şehit düşüyor. Ama üzülmeyin bizler burada şehit olmaya can atıyoruz. Sadece kayıp bizler vermiyor, işgalciler çok kayıp veriyor. Ancak, elinden geldiği kadar gizlemeye uğraşıyorlar. Şöyle derim: Ortalama günde 25-30 işgalci Çeçenistan topraklarında mücahitler tarafından öldürülmekte. Bu bazılara abartı olarak gelebilir, keşke diğer islam bölgelerinde verilen mücadele gibi buradaki kardeşlerimizin mücadelesini sizlere basın yoluyla gösterebilseydik. Ama ne yazıkki o imkanlarımız bugün yok. Allah büyük ve her şeye gücü yetendir O bizlere yardım ediyor. Bizler ancak ona kulluk ederiz ve ancak ondan yardım dileriz. Bu zor şartlarda her gün beş kere namazda ondan talebinde bulunuyoruz. Mücahitler sizlerden gelen mektuplar ve dualar burada anlattığımızda inanın ağlayan ve sevinçten tekbir sesleri getirenler oldu. İnanın bizleri unutmamış olmak bizlere güç veriyor.

 

Bizlere maddi destek gönderen, hatta çeyizini gönderen bacımızdan utanıyoruz. Kendileri zorluk içerisinde olduğu halde bizleri hatırlayıp bize yardım göndermişler. Allah kat kat ahirette karşılığı verir inşaallah diyorum. Kefenini gönderen Selman amcama da bizlerden selamlar olsun. Amcam benim, benimle beraber olan tüm kardeşlerimiz anlattığın gibi aramızda onu bölüştük ve yanımızda taşıyoruz. Her yaralı ilk o kefenle yarayı saracak. Allah sana uzun ömürler versin. Keşke bizim imkanımız olsaydı da bizler size her konuda yardım edebilseydik… Geçen köyümüze inmiştik ve bir nineye ziyaret ettik. Gece rüyasında bizleri görmüş ve bekliyormuş. Bizler akşam üstü evine gelince inanın her türlü hazırlığını yapmış bizleri bekliyordu. Ve dediki bize: " Ben galiba yakında öleceğim his ediyorum. Bugün Allah'tan sabah namazında ölmeden son olarak sizleri görmeye nasip et diye yalvarmıştım. Duam kabul oldu. Benim galiba dua kabul oluyor ben sizler için de birşeyler isteyim", dedi. Benim arkadaşım dediki, nine Allah'tan isteki beni şehitliğe kabul buyursun, hep istiyorum bir türlü olmuyor, dedi. Öylece yemek yedik ve yatsı kıldık dua ederken evimizin dışında bir sesler duyduk. Bir baktık evi çember altına alıyorlardı. Bizim köye geldiğimizi öğrenen işgalciler dışarıda eve baskın yapmaya hazırlanıyorlardı. Biz de hemen hazırlık yaptık ve birden çatışma başladı. Yaklaşık 45 dakika çatıştık. Çok sevdiğimiz nine ve ondan şehit olayım dua et diyen arkadaşım şehit düştü. Allah onlardan razı olsun. Bilmiyorum neden ama anlatmak içimden geldi. Son olarak şunu diyorum: Allah müslümanlara İman, akıl ve güç versin. Birbirimizden ne kadar uzakta olursa olalım ama dua ile hep beraber kalalım. Evet, unutuyordum, Allahumma solli ala Muhammad…. Gelmek isteyenler de varmış elinde başka şey gelmiyormuş yani maddi olarak. Kardeşlerim müslümanların en büyük silahı duadır. Bizler burada yetirince varız. Hatta bu yaz gelen yeni gençleri silahsızlıktan geri gönderdik bazılar bizimle beraber kaldılar. Bu demek değilki insan lazım değil, lazım ama maddi imkanları olmayınca da olmuyor. İnşaallah zaferimiz yakındır, rahat rahat buralara gelirsiniz Allah biliyor ben ve arkadaşlarımız sizlerle tanışmak istiyoruz. Sizler var oldukça bizler de var olmaya çalışacağız. Bizleri unutmayın. Sizleri seven ve sayan kardeşiniz Zaurbek. Allah hepinizden razı olsun…

 

liveleakdotcom61628148yt8.jpg

 

2.Rus haber kaynakların verdiği bilgilere göre, Vedeno ilçesinde dün şiddetli çatışmalar yaşandı. İnguşetya'dan haberler vermeye yetişmeyen Rus haber kaynakları birden Çeçenistan Vedeno ilçesinde de büyük çapta operasyon başlayınca şoke oldular...

 

Rus haber kaynaklardan gelen haberlere göre, çeçenistan'ın Vedeno ilçesinde Rus işgalcilere saldıran mücahit birlikleri yaklaşık beş saat Rus işgalcileri ateş altında tuttular. Ancah Rusların verdiği haberlere göre beş saat boyunca şiddetli yaşanan çatışmalarda 1 işgalci yaralanmış. Ve mücahitlerden 1 mücahit yaralanmış. Çeçen İçkeriya Cumhuriyeti Resmi yetkililerden operasyonla ilgili henüz bir bilgi gelmiş değil. Öte yandan Komutan Magas yine İnguşetya Karabulak şehrinde Rus işgalcilerin kontrol noktasına saldırı gerçekleştirdi ve Şehirde aldığımız bilgilere göre büyük bir patlama meydana geldi. Pek Kafkasya'dan haberlere yer vermeyen Rus basını ve yetkililer mecbur haber vermeye başladılar. Çünkü Kafkasya bu yaz adeta ateş altında kalmış ve her yerde çatışmalar ve saldırılar meydana gelmeye başlandı.

 

kaynak: YÜRÜYÜŞ DERGİSİ

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sen unutulmayacaksın

 

Tarihler 9 Temmuzu 10'nuna bağlayan gece Efsanevi Komutan Şamil Basayev çok istediği şehadete kavuşuyordu. Şehidimiz Seni asla unutmadık ve unutmayacağız. Senin yolundan bıraktığın yerden devam ediyoruz.

 

ÜMMETİN YİĞİT EVLADI... ŞAMİL BASAYEV

 

Hayatı boyunca Müslümanların yolunu aydınlacak, izzetli bir hayat ve mücadele örneği verecek olan Şamil Basayev 14 ocak 1965 yılında Vedeno şehrinde doğdu.

 

1987 yılında, Moskova'da mühendislik eğitimine başladı. Öğrencilik hayatını Rusya'da tamamladı. Sovyetler Birliğinin dağılma sürecinde başlayan bağımsızlık hareketlerine destek verdi ve Abhazya'da, Ruslara karşı özgürlük mücadelesine girişen kardeşlerinin yanında mücadeleye katıldı. Buradan Karabağ'a geçen Şamil Basayev burada da bir süre Azeriler ile birlikte Ermeni Zulmüne karşı savaştı.

 

Rus güçlerinin sivillere karşı giriştikleri katliamların en üst seviyelere ulaştığı Haziran 1995'te, yaşananları dünya kamuoyuna duyurabilmek için 150 savaşçının Budennovsk kentinde düzenlediği rehin alma eylemini yönetti. Burada yüzlerce kişiyi rehin alan Basayev ve yanındaki mücahidler tek bir rehineye dahi zarar vermediler.

 

Rusların, rehinelerin hayatını hiçe sayarak hastaneye saldırmaları ve kimyasal silah kullanmak dahil pek çok insanlık dışı yöntemi kullanmaları Uluslararası Kamuoyunda tepkiyle karşılandı. Rusların bu hareketine karşılık, rehinelere zarar verilmemesini emreden Basayev, rehineleri güvenli bir bölüme alarak, Rus kuvvetlerinin saldırılarından da zarar görmelerini önledi. Peş peşe gelişen olaylar sonucunda, Müslümanların merhametinden etkilenen pek çok Rus, İslam'ı seçti.

 

1 Ağustos 1999'da kurulan İslam Şu ra sı'nın başkanlığına getirildi.

 

1999'da Rusya'nın Çeçenistan'ı yeniden işgali üzerine, doğu cephesi komutanlığı görevini sürdürmeye başladı. Burada destansı Grozni savunmasını yönetti. Grozni savunmasında 11 bin mücahidin komutanlığını yapan Basayev, 100 binden daha fazla Rus askerine uzun süre kan kusturdular.100 bin askerlik 3 kademeli kuşatmayı mücahidlerin yaramayacağını düşünen Rus generalleri Şamil Basayev ve emrindeki mücahidlerin kahramanlıkları karşısında adeta şok oldular. Bu kuşatmayı yarmayı başaran mücahidler Rus askerlerine ağır kayıplar verdirerek dağlık bölgelere çekildiler.

 

Bu çekilme sırasında Şamil Basayev bir mayın tarlasına en önde girerek kendisini mücahidlere siper etti ve mayına basması sonucu sağ bacağını kaybetti."

 

Şamil Basayev'in bu tutumu, Çeçen mücahidlerin davalarındaki samimiyet ve kararlılıklarının bir göstergesi idi. Bu çekilme esnasında sağ bacağını cennete gönderen Basayev, uzun süren bir tedavi sonucu tekrar sağlığına kavuştu. Kopan bacağının yerine protez takılan Şamil Basayev tam 7 yıldır tek bacağı ile Kafkasya dağlarında cihadını sürdürerek, bir özgürlük mücadelesinin nasıl olması gerektiğini ve bir halkın bağımsızlığı için neleri feda edebileceğini bütün dünyaya gösterdi.

 

Aslan Mashadov'un önderliğinde yürütülen İkinci Çeçen Cihadında, Genelkurmay Başkanlığına getirilen Basayev, bu dönemde de birçok etkili operasyona imza attı.

 

Aslan Mashadov'un şehadetinin ardından, Devlet Başkanlığı görevine gelen Abdulhalim Sadullayev döneminde de aynı göreve devam eden Basayev, Sadullayev'in emrinde yürüttüğü faaliyetlerle Çeçen cihadının lokomotifi oldu.

 

Çeçenistan Cumhurbaşkanı Sadullayev'in 2006 Haziran'ında şehid olmasından sonra, Çeçenistan İçkerya Cumhuriyeti Şura Meclisi kararı ve Sadullayev'in vasiyeti ile Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen Dokko Umarov, yayınladığı bir kararname ile Şamil Basayev'i devlet başkan yardımcılığı görevine getirmiş ve kendisinden sonra devlet başkanlığı görevinin Basayev'in sürdüreceğini ilan etmişti.

 

Şamil Basayev Allah tan hakkıyla korkmaya çalışır, ibadetlerine dikkat eder diğer mücahidlere örnek olacak güzel ahlak sergilerdi. Vatanını işgal etmiş dinine, namusuna göz dikmiş kâfirlere karşı Allah ın belirttiği gibi şiddetli, Müslümanlara karşıda yumuşak kalpli ve merhametli idi.

 

O adeta günümüzün sahabesi gibiydi. Eğer Asrısaadette yaşasaydı, Resul un yanında saf tutan Ebu Bekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler, Hamzalar, Halidler gibi olurdu.

 

O nun Kafkasya nın bağımsızlığı ve halkının özgürlüğü için Allah yolunda feda edemeyeceği hiçbir şeyi yoktu.

 

O na ulaşamayan eller o na yakın insanları katletmekten geri kalmadı. Bir keresinde evi bombalanarak akrabalarından 11 kişi aynı anda şehid olmuştu. Yine O na acı verip pes ettirmek isteyen işgalci Rusya ya karşı babasını da şehid vermişti. Basayev in babası kendisini esir etmek isteyen gözü dönmüş işgalcilere karşı silahıyla direnmiş ve 80 yaşını aşkın yaşıyla şehid düşmüştü.

 

Onu yıldırmak isteyenler başaramadılar, o zulme karşı asla eğilmedi başı hep dik durdu. Topraklarının işgalden kurtulması için hiç durmadan dinlenmeden çalışıyordu.

 

Ama O, yanındaki Müslümanların şehadetlerini kıskanıyor, şehadet sırasının kendisine gelmesini çok arzuluyordu.

 

O nun hayatından pek çok şey sahabeye benziyordu. Mesela sahabeden Amr ibni cemuh u hatırlayın... Kendisi topal olan bu sahabenin hayatına bir göz atın..

 

Uhud savaşı için cihada çağrı yapıldığında üç oğlu gibi Amr ibnu Cemuh da cihad için hazırlanmaya başladı. Hâlbuki Amr o anda çok yaşlı ve bir ayağı tamamen sakat idi. Bu yüzden çocukları onun mazur olduğunu anlatıp cihada katılmamasını istediler. Bunun üzerine baba oğullarını şikâyet için Resulullah ın huzuruna çıktı ve: "Ey Allah'ın Resulü, şu benim oğullarım topal olduğumu bahane ederek beni bu hayırlı işten alıkoymak istiyorlar. Vallahi ben topallığımla cennete girmek istiyorum" dedi. Resulullah (s.a.s.) oğullarına: "Ona engel olmayın. Herhalde Allah ona şehitlik verecek" buyurdu.

 

Ordunun hareket vakti gelince Amr, hiç dönmeyecekmiş gibi hanımına veda etti, sonra kıbleye yönelip şöyle dua etti: "Allah'ım! Bana şehitlik ver. Beni şehitliği kaybetmiş olarak aileme döndürme." Savaşın kızışıp müşriklerin Resulullah ı kuşattığı sırada o tek ayağı üzerinde sıçrayarak cihada devam ediyordu. Oğlu ile beraber Resulullah ı koruyan müminlerin ön safında çarpışırken bir taraftan da: "Ben cenneti istiyorum, ben cenneti istiyorum" diyordu... O çok istediği şehadet Amr ve oğlunu, Resulullah ı ve Allah ın dinini korurken bulmuş ve Amr şehidler kervanına katılmıştı.

 

Evet, Müslümanlar !.. Şamil Basayev de halkının özgürlüğü için Allah yolunda savaşmakla beraber Allah tan cenneti istiyordu. Bir bacağını kendisinden önce inşallah cennete göndermişti, Allah katında kendisinin özürlü hükmü olmasına rağmen tek bacağı ile nice sağlam Müslüman ın yapamayacağı fedakârlıklar ve yiğitlikler yapıyordu.

 

Ve sonunda o da Amr ibni Cemuh gibi bir bacağının üzerinden zıplayarak inşallah cennete girecekti...

 

O Kafkasların kurtuluşu için Kafkas dağlarında protez bacağıyla bir o yana, bir diğer yana koşturuyor bölge Müslümanlarıyla kurtuluş mücadelesinin planlarını yapıyordu.

 

Ve tarihler 9 Temmuzu 10 nuna bağlayan 2006 yılı gecesini gösterirken inguşetya topraklarındaki Ekajeva bölgesinde çok beklediği, istediği şehadet elbisesini, patlayıcı yüklü kamyonun infilak etmesiyle giyiyordu...

 

Evet doğrusu şehadeti tüm dünya Müslümanlarını ağlatıp acı veriyordu... Ama şehadet elbisesi o na çok yakışıyordu. Çünkü o şehid gibi yaşamış ve inşallah şehidlerden olmuştu.

 

Ey şehidimiz... ey ümmetin yiğit ve kahraman evladı Şamil..

 

Tarih senin ismini direniş sayfalarına altın harflerle şimdiden yazmıştır.

 

Dünya döndükçe, mücadele var oldukça, sen her zaman anılacak ve kalplerden hiçbir zaman Silinmeyeceksin.

 

Allah seni, Firdevs cennetlerinde ağarlasın... ve seni peygambere komşu kılsın.. ÂMİN

 

Kaynak: Alkavkaz

 

Kavkaz Center

 

--------------------------------------------------------------------------

fatiha okumayı unutmayalım :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

ŞEHADETİNİN 1. YILINDARAHMETLE VE HÜRMETLE ANIYORUZ.

 

MEVLA BÜYÜK KUMANDAN ŞAMİL BASAYEVİN ŞEHADETİNİ KABUL ETSİN.

VE BİZLERİ ŞEFAATİNE NAİL EYLESİN.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İNTİHAR MI? İNFAZ MI?

 

2002 yılında, ÇEÇEN SOYKIRIMINA DİKKATLERİ ÇEKMEK için the Marmara Oteli'nde 13 kişiyi rehin alan Mustafa Yıldırım'ın, evinde tabancayla 'intihar' haberine ilginç bir açıklama geldi!

 

 

İstanbul'da, The Marmara Oteli'ni 2002 yılında ÇEÇENİSTAN SOYKIRIMINA DİKKATLERİ ÇEKMEK İÇİN basarak 13 kişiyi rehin alanlardan biri olan Mustafa Yıldırım'ın Karaman'daki evinde tabancayla intihar haberine çok yakın bir zaman önce Yıldırım'la röportaj yapan HAKK'A YÜRÜYÜŞ DERGİSİNDEN BİR AÇIKLAMA GELDİ. .

 

 

The Marmara otelini basıp 13 kişiyi rehin alan Mustafa Yıldırım'ın 'intihar ettiği' öne sürülmüştü..

 

 

Yıldırım'ın cesedi, yakınları tarafından bulundu.

 

baskinci.jpg

 

HAKKA YÜRÜYÜŞ DERGİSİNDEN AÇIKLAMADIR

 

2002 yılında rusların bazı Çeçen köylerini kuşatması ve sivil ayrımı yapmadan bombardımana başlaması üzerine bir grup Kafkas kökenli müslüman ile İstanbul'daki The Marmara otelini basarak rus turistleri rehin alıp , kuşatılan ve bombardımana tutulan köyler hakkında dikkat çekmek ve Çeçen dramını dünyaya duyurmak isteyen eylemcilerden Mustafa Yıldırım evinde kafasından sıkılan bir kurşunla ölü olarak bulunmuştur.

 

Kendisiyle bir hafta kadar önce yaptığımız konuşma neticesinde de anladığımız üzere intihar etmesine neden olacak kadar bir ruhi buhran ve sıkıntı yaşamamıştır. Daha önce yaşadığı sıkıntılı bazı durumları nedeniyle kendisinden ''akli dengesi yerinde değil'' gibi açıklamalar yapılmasıda maalesef bizleri üzmüştür.

 

Bilindiği üzere otel basma hadisesi sırasında ''Bunların akli dengesi yerinde değil'' diyerek manşet atan kartel gazeteleri , Çeçen dramının insanları getirdiği çaresiz durumu ön plana çıkaracaklarına , ülkelerinin özgürlüğü ve yapılan katliamlar nedeniyle sabrı taşan bu genç kardeşlerimizi anlama yerine karalama yoluna gitmişlerdir.

 

Yani akli dengeleri yerinde değil sözü ilk evvela kartel basınının ağzından çıkan ve ruslara hizmet eden bir ifadedir. Mustafa Yıldırım'ın ölümünün intihar olmadığını ve çalışmaları nedeniyle tehdit edildiğini biliyoruz.

 

Rusların ve işbirlikçileri olan Kadirov çetesinin Türkiye'de çeşitli kimliklerle ve ceplerinde para ile Çeçen mücahidler hakkında dezenformatif yalan haber üretmek mücahidleri gözden düşürmek için çalışmalar yapmak ve maalesef Çeçen davasını sürdüren insanları açık açık tehdit etmek gibi bir hareketle etrafta dolaşdıklarını biliyoruz.

 

Bu nedenle güvenlik güçlerinin bu konuda çalışmalar yapacağına ve FSB artıklarının Türkiye'den temizleneceğine inanıyoruz. Mustafa Yıldırım gibi bir müslümanın intihar etmeyeceğinide gayet iyi biliyoruz. En kısa zamanda suçlu yada suçluların bulunmasını ve yargı önüne çıkarılmasını istiyoruz.

 

Hakka Yürüyüş Dergisi Basınla İlişkiler

--

HAKK'A YÜRÜYÜŞ DERGİSİ

 

Allah rahmet etsin Ruhuna Fatiha...amin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

D.Umarov'dan Cevherkale'ye sürpriz ziyaret

 

 

Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Askeri Şura sözcüsün verdiği biliglere göre, Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Kuzey-Kafkasya mücahitlerin Amiri Dokka Umarov Cevherkale'ye giderek merkez cephe komutanı olan Abubakar Basayev ile bir toplantı gerçekleştirdi.

 

3481_1.jpg

 

Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Askeri Şura sözcüsün bugün verdiği bilgilere göre, Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Kuzey-Kafkasya mücahidlerin Amiri Dokka Umarov Cevherkale merkez cephe Komutanı Abubakar Basayev'i ziyaret ederek bir toplantı gerçekleştirdi.

 

Toplantı sırasında neler konuşulduğu belirtmezken yeni operasyonlar aklına geliyor. 6 Ağustos 1996'da Çeçen mücahitler yaklaşık 850 kişi 7000 işgalci rus birliklerine karşı mükemmel bir operasyon yaparak Çeçenistan'ın başkenti olan Cevherkale'ı geri almışlardı. Ve bu operasyon sonrası Rus işgalciler tamamen Çeçenistan'ı terk ederek Hasavyurt antlaşmasını imzaladılar.

 

Bugünlerde Dokka Umarovun Cevherkale'de bulunması Rus işgalcilerin ve işbirlikçi hainlerin huzurunu bozmuş görünüyor. Cevherkale'den siviller çıkmaya başladı. Hainler ailerini ve akrabalarını Moskova'ya gönderiyorlar. Çeçenistan'ın çeşitli bölgelerden Cevherkale'ye Rus işgalci birlikler getiriliyor. Cevherkale'de her köşede kontrol noktaları koymaya başlayan Rus işgalciler ve işbirlikçi hainler korkudan ne yapacaklarını bilemiyorlar. Öte yandan Dokka Umarov Cevherkale'de halkla buluşarak insanların problemlerini dinledi.

 

Dokka Umarov Abubakar Basayev ile Cevherkale Basın Binasın önünde hakla buluştu. Dokka Umarovun yanında çok iyi silahlanan özel koruma ekibi bulunduğunu görgü tanıklar anlattılar. Halk Çeçen Lideri "Bağımsız Çeçenya" sloganıyla karşıladı. Dokka Umarov halka sabır etmesini söyledi. Hiç bir güç bizi bu yoldan alıkoyamaz, zafer yakındır diyen Dokka Umarov halka bazı hediyeler dağattı. Dokka Umarov ile görüştükten sonra halk Cevherkale'ı terk etmeye başladı. En çok bu durumdan korkan ise işbirlikçi hainler oldu. Aldığımız bilgilere göre sadece bir günde Cevherkale ilçesinde hainlerin hizmetinden 250 kişi silahları koyarak istifa etti.

 

Çeçenistan İçkeriya Cumhuriyeti Askeri Şura sözcüsü Cevherkale operasyonla ilgili hiç bilgi vermezken, mücahitler yaz dönemin programıyla hareket ediyor demekle yetindi. Biz Allah yolunda mücadele eden tüm mücahitlere Alahtan sabır, iman ve küvvet diliyoruz.

 

Kavkaz Center

Share this post


Link to post
Share on other sites

KARGALARA KALAN DÜNYA

 

Akşam duydum gittiğini, omuz silktim. "Kurtuldu!" dedim.

 

Sürpriz olmadı benim için, ama yokluğunun içimde bırakacağı sızının bu derece belirgin olabileceğini düşünmemiştim. Hafızamda bir köşeye atılmış görüntüler canlandı birden. Hanımının yorgun ve yaslı yüzü, çocukların Zelim'le Çahar'ın erkenden olgunlaşmış

tavırlarını dondurduğum kareler kımıldandı.

 

Bayram sonrası hava soğumuştu birden.

 

Ben bilgisayar başında film seyrediyordum, annem börek için pırasa yıkıyordu, Şerif oğlunu uyutuyordu herhalde, Habibe işten eve dönmek üzere servise binmişti. Ayaza durmuştu ortalık "Salman Raduev tutulduğu hapishanede öldürülmüş" dediler.

Babaannem yaşayıp duysaydı bu haberi "Awey!" derdi.

 

Söyleyecek bir şey bulamamanın, kelimelerin kifayetsizliğinin ifadesiydi bu ünlem.

 

"Awey!"

 

Adını Pervomayskaya köyüne yaptığın baskınında duyduk ilk önce. Üç yüz aslanla birlikte Dağıstan'ı tutmuştun. Kıştı, ayazdı... Araklıksız bombardıman edilen Köyde çekilen görüntüleri defalarca izledim. Üç yüz onurlu gencin hangisinin komuta yetkilisi olduğu

belli değildi. Gülüyorlardı, şakalaşıyorlardı kendi aralarında. Yakınlarını sıyırıp geçen, pencere pervazlarını, kapıları delik deşik eden mermilerin tehdidini umursamıyorlardı. Sırasıyla dışarı çıkıp ateş ediyorlardı uzaktan bomba yağdıran korkakların üstüne. Onca karmaşa arasında sakin sakin yemek hazırlayan Leyla'nın görüntüleri etkilemişti beni en çok. Gözünde miyop gözlüklerle patates soyuyordu mücahitlere, sonra elini eteğine sürüp kurutuyor, kaleşnikofunu alıp kapıya koşuyordu.

 

Etrafı çınlatan bomba seslerine mücahitlerin haykırışları katılıyordu.

 

Allou Akbar! Allou Akbar!

 

Ya Hollywood yapımı uçuk senaryolara alıştığımızdan, yahut gerçek dışı kurgularla meşgul muhayyilemize bu derece açık bir gerçeği sığdıramadığımızdan Pervomayskaya'nın destanını yazamadık, filmini çekemedik, şiirini yazamadık. Onlar kırık dökük otobüslerine binip, yanlarında şehit düşen kardeşleri olduğu halde Çeçenya'ya doğru yola çıktığında, kasılmış cesetlerin başında köpekler uluduğunda, bir sis bulutu kendilerini takip eden Rus gözlerini göremez kıldığında bizim gözlerimiz de sizin şaşırtıcı kahramanlığınıza kapanmıştı artık.

Bugünlerde Yüzüklerin Efendisi'nin ikinci bölümü oynuyor sinemalarda. Binlerce biletle kapalı gişe...

 

Gençler Elflerle Horbitleri konuşuyor. "Elf ülkesi ne kadar güzeldi. Cüce ne kadar cesurdu!" Gazeteler Hülya ile Kaya aşkının son halini sekiz sütuna manşetle duyuruyor. Her köşeden Sezen'in sesi yükseliyor, mutsuz ve karanlık yüzlerde çınlıyor alabildiğine. "O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz!"

 

O hep şarkı söylüyordu zaten. Geriye dönüp baktığımda geçmişime ait her unutulmaz dönemde Sezen'in şarkıları olduğunu görüyorum.

Loş mabed köşelerinde menkıbeler anlatıyor müminler "Şeyh Hüdai su üstünde yürürdü, Ebul Vefa olacağı bilirdi. Ali Haydar Hayber'in kapısını söküp kalkan yaptı, eline aldı." Şartlandırdık kendimizi görüntülere ve seslere.

 

Gözlerimizi bağlayıp saldılar dünyanın ortasına, körebe oynar gibi oynuyorlar bizimle. Biz elimizin değdiği cüceleri cesur sanıyoruz, sanal ülkelerin güzelliğine hayran oluyoruz. Durmaksızın anlatıyorlar bize eskileri ve kendi hayallerini. Onların anlattıklarına göre şekilleniyor kafamızdaki görüntüler. Biz gerçeklere kapadık ruhumuzu. Gerçek kahramanları tanımıyor ruhumuz. Çok değil, kırk sene önce Kübalı Che Guevera'ya ağıt yakan vicdanlar Salman'ı tanımıyor. Che'nin sesini Küba'dan duyanlar Kafkas dağlarındaki bomba uğultusuna karşı tekbir getiren yiğitleri duymuyor. Che'yle öğünen zavallılar

 

Salman'ı akıl mantık terazisine vuruyor, Raduev'i ince mantık hesaplarıyla sorguluyor. "Ama böyle yapmakla yanlış yaptı" diyorlar. Bildiğim bütün küfürleri, aşağılama çağrıştıran her şeyi o soysuzların yüzüne haykırmak, haklarında düşündüğüm her şeyi dile

getirmek için bir tek fırsatım olsa... Onlara mehdiye dizecek kadar yüreği olmayanlar insafsız yargı terazileriyle onurluları tartmak cesaretini nereden alıyorlar?

 

"Awey!"

 

Salman... Senin şehit edildiğin saatlerde İstanbul'da dar bir sokağa açılan güneş görmez bir dairede huzursuzluk içinde kıpırdanmıştı eşinin kalbi. Sana dair o kadar çok ölüm haberi almıştı ki artık duyduklarıyla değil hissettikleriyle senin ölümüne kanaat getirecekti. Bu kez duyduklarının doğru olduğunu yüreğinde hissetmişti. Çocuklarına sarılıp ağlamıştı ilk defa.

 

Salman... Senin şehit edildiğin saatlerde sokaktan bozacı geçiyordu. Apartman kapısının önünde gürültü yapıyordu gençler. Ben zamaneye teslim olmuştum. Ben sıyrılmıştım endişelerden. Ben dua etmiyordum.

 

Masamın üzerinde Kerime Nadir'in Samanyolu adlı romanı vardı. Soğuktan dolayı pencereleri açamadığım için oda yoğun bir sigara dumanına teslim.

 

Senin ölüm haberini suskunlukla karşıladı soydaşların.

 

Duydun mu bilmem. Arbi'nin yeğeni Mousar kırk arkadaşıyla birlikte Moskova'yı bastı ve özgürlüğün bedelinin ne olduğunu gösterdi dünyaya. "Siz yaşamayı ne kadar istiyorsanız ben de ölümü o derece çok arzuluyorum" diye haykırdı sağır dünyaya. Adı duyulmadık bir gazla zehirlediler onu. Bembeyaz yüzlerinde selim bir ifade donuklaşıp kaldı her birinin. Dünya lanet okudu onu zehirleyenlere.

Hamzat sürgün edilmiş bir dağlı artık. Nereye gittiğini bilmeden sürüyor atını. Dağları teslim aldılar Salman, şehirler ve gündüzler hep onlarındı.

 

Şamil bir ayağının cennette olduğunu biliyor, Mashadov yorgun, Ramzan sınırdışı edilecek, Zakaev Avrupa'da koşuşturup duruyor, Seyit Hasan ancak namaz saatleri bırakıyor masasındaki kağıt yığınlarını. Egi İstanbul'da, omurgasındaki ağrı şiddetlenmiş, ayağa kalkarken daha da zorlanıyor.

 

Ve binlerce insanın üzerine kar yağıyor İnguşetya'da.

 

Yokluk açlık daha bir ölümcül artık. Sen Kafkas kışını bilirsin Salman. Dört yıl var ki soydaşların yeni yıl kutlamıyor.

. . .

Sen üzerine düşeni yaptın Salman. Artık rahat olmalısın cennette. Gariplerin efendisi orada çünkü, yüzü siyahın en aydınlığına boyalı Bilal orada. Hepsi saçılmış inciler gibi bir ayarda, aynı tazelikte. Ara orada. Babaannemi bulacaksın. Benim yerime tut ellerinden ve ona de ki; " Küçük oğulcuğunun buradakileri özlüyormuş."

. . .

Atmacalar şahinler uçtu gitti, gökyüzü bulanık ve karışık. Yıkıldı mutluluk yuvası evler, soydaşlarım dünyanın dört bir yanına dağıldı. Yollara düşmüş insanlar var her tarafta. Birer ikişer eksiliyor kalabalıklar. Doğan çocuklara hiç kimse ümit bağlamıyor. Pir Sultan haykırıyor içimde, dört duvarda yankılanıyor sesi. "Dönen dünya, solan dünya, yalan dünya. Kargalara kalan dünya."

 

Awey!

 

Hulusi Üstün

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çeçenistanın şu yönünede bakalım...

Şuan Türkiyede Çerkez,Arnavut, Boşnak gibi aynı şekilde bir Çeçenalt etnik kimliği oluştu.Her yerde görmek mümkün.Artık biz gibi yaşıyorlar.Akıcı Türkçe konuşuyorlar.

Tahminen bir 20 yıla kadar artık Çerkez,Arnavut boşnak gibi birde Çeçen Alt etnik kimliğimiz olucak.Ama Çerkes gibi Arnavut gibi Türkten daha Türk bir kimlik...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...