Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Abdulhamid

Serseri

Recommended Posts

Serseri

 

Yeryüzünde yalnız benim serseri,

Yeryüzünde yalnız ben derbederim.

Herkesin dünyada varsa bir yeri,

Ben de bütün dünya benimdir derim.

 

Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,

Aradım bir ömür, arkadaşımı.

Ölsem dikecek yok mezar taşımı;

Halime ben bile hayret ederim.

 

Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;

Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,

Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,

Gölgemin peşinden yürür giderim...

 

1924

 

 

geçen gün bu şiiri ilkk defa aykut kuşkaya'nın bestelemiş olduğu haliyle sitemizden indirip dinledim.şiir harikulade güzel olmuş.ama dikkatimi başka bişey çekti.aykut kuşkaya şiirin 2.kıt'a sının son mısrasındakı ''halime ben bile hayret ederim''cümlesinde bi değişiklik yapmış.ordaki ''hayret'' kelimesi ''lanet'' olarak değiştirilmiş.bu konuda bilgisi olan arkadaşlar yazarsa sevinirim.zira üstadın şiirlerinde bi harf bile olsa değişiklik yapmak kimsenın haddine değil.saygılarımla..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şöyle izah edelim:

 

Bahse mevzu mısra, üstadın eski şiir kitaplarında "Halime ben bile lanet ederim" şeklinde geçmektedir ki, Ben ve Ötesi kitabı bu hadiseye emsal teşkil eder. Daha sonra bu mısra bugün Çile'de yer aldığı şekle çevrilmiştir, yani "Halime ben bile hayret ederim" olmuştur. Bu konuda açılmış bir başlık vardı diye hatırlıyordum, hafızam beni yanıltmıyormuş. http://www.n-f-k.com...?showtopic=1443 adresindeki konuda üstadın mısrayı değiştirme sebebini okuyabilirsiniz.

 

Bu arada Kuşkaya üstadın uygun gördüğü şekilde lanet yerine hayret deseydi dilini eşek arısı mı sokardı, o da bir merak konusu olarak kafalarda yaşayacaktır.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gençlik şiirlerinden biri olmasının yanında o dönemini de en iyi yansıtan şiirlerinden biri Serseri... Umutları, hayalleri, arayışları, fikirleri, hissettikleri, düşünceleriyle baş başa yaşayan yalnız bir adamın, çevresindeki kalabalığa olan uzaklığını, ne kurabildiği ne de yıkabildiği dünyasını, pek fazla rastlanmayan bir hayatın kapısını çalışını resmeden, Üstadın kafa tutan çılgın şiiri...

 

Serseri başlı başına bir romandır esasında. Yalnızlığın romanı... Kahramanının, ne sevinçle geçen gecesi ne de heyecanla beklediği sabahı vardır. Ne kışın gelmesi ne de yazın kapıyı çalması ona üşüme ve ısınmayı haber verir. Bekleyeni yoktur; yokluğuyla üzüldüğü ise henüz tanımadığı biri, bir ömür aradığı arkadaşıdır. Kimseye yar olmadığı gibi, kendisine de hiç görmediği bir yabancı kadar uzaktır. Yeryüzünde yalnız o derbederdir ki yeryüzü de yalnız ona aittir. Ardından gittiği tek şey bir rüyadır ve onun da ne olduğunu bir tek kendi bilir. Yıllar sonra yazacağı "Pansiyon Yolu" adlı hikayede de belirteceği gibi, "Ruhum bomboş... İçinde temizlik işçilerinin çalıştığı bir tiyatro sahnesi kadar boş..." Durumu tam da budur. Yine aynı hikayede söyleyeceği gibi, gideceği istikamet olmadan arabaya malik bulunmanın faydasızlığı içindedir. Henüz Allahın izniyle Abdülhakim Arvasi Hazretleriyle tanışmamıştır, demek de yerinde olur. Yakında gideceği Paris, bütün ihtişamı ve sefaletiyle kucaklarını açmış onu beklemektedir. İçinde bir yıl kalacağı ve büyük acılar çekeceği şehir... Keder ağacının en sağlam dalları onu sıkı sıkıya sardığı için, mutluluktan üşüme gibi bir derdi yoktur. "Kederin gözlerini uyku kapatır." diyen Şekspir onun uykuyla arasının iyi olmadığını bilmez. Sekiz yıldır yaşadığı şehirde tanıdığı tek bir kimse bile olmayan, hayalinde romanlar yazan, şehrin her karışında ayak izi bulunan, insanların mutluluklarıyla sevinen, kederleriyle hüzünlenen, taştan duvardan evlerle arkadaşlık kuracak kadar yalnız bir adam olan Beyaz Geceler'in kahramanı ona ne çok benzer. Seksen küsur sayfalık öykünün de, üç kıtalık şiirin de insanda bıraktığı izler aynı derinlikte gibidir. Beyaz Geceler, Serseri'nin öyküsü; Serseri de Beyaz Geceler'in şiiridir bir bakıma. Yağmurun yağması, çatının da çinko olmasına bir ömrün bazen bir gece kadar sürmesini eklersek, ortaya aşağı yukarı şöyle bir sonuç çıkabilir : İnsan, bir elinde Beyaz Geceler, diğer elinde de Serseri bulundukça, uykusuz geçecek bir geceye hazır olmalıdır.

  • Like 3

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest ziyaretçii

Necip fazıl çok büyük bir üstad çok büyük ve iyi bir şairdir hakkında söylenen her lafa dikkat edilmesi gerektiği fikrindeyim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gençlik şiirlerinden biri olmasının yanında o dönemini de en iyi yansıtan şiirlerinden biri Serseri... Umutları, hayalleri, arayışları, fikirleri, hissettikleri, düşünceleriyle baş başa yaşayan yalnız bir adamın, çevresindeki kalabalığa olan uzaklığını, ne kurabildiği ne de yıkabildiği dünyasını, pek fazla rastlanmayan bir hayatın kapısını çalışını resmeden, Üstadın kafa tutan çılgın şiiri...

 

Serseri başlı başına bir romandır esasında. Yalnızlığın romanı... Kahramanının, ne sevinçle geçen gecesi ne de heyecanla beklediği sabahı vardır. Ne kışın gelmesi ne de yazın kapıyı çalması ona üşüme ve ısınmayı haber verir. Bekleyeni yoktur; yokluğuyla üzüldüğü ise henüz tanımadığı biri, bir ömür aradığı arkadaşıdır. Kimseye yar olmadığı gibi, kendisine de hiç görmediği bir yabancı kadar uzaktır. Yeryüzünde yalnız o derbederdir ki yeryüzü de yalnız ona aittir. Ardından gittiği tek şey bir rüyadır ve onun da ne olduğunu bir tek kendi bilir. Yıllar sonra yazacağı "Pansiyon Yolu" adlı hikayede de belirteceği gibi, "Ruhum bomboş... İçinde temizlik işçilerinin çalıştığı bir tiyatro sahnesi kadar boş..." Durumu tam da budur. Yine aynı hikayede söyleyeceği gibi, gideceği istikamet olmadan arabaya malik bulunmanın faydasızlığı içindedir. Henüz Allahın izniyle Abdülhakim Arvasi Hazretleriyle tanışmamıştır, demek de yerinde olur. Yakında gideceği Paris, bütün ihtişamı ve sefaletiyle kucaklarını açmış onu beklemektedir. İçinde bir yıl kalacağı ve büyük acılar çekeceği şehir... Keder ağacının en sağlam dalları onu sıkı sıkıya sardığı için, mutluluktan üşüme gibi bir derdi yoktur. "Kederin gözlerini uyku kapatır." diyen Şekspir onun uykuyla arasının iyi olmadığını bilmez. Sekiz yıldır yaşadığı şehirde tanıdığı tek bir kimse bile olmayan, hayalinde romanlar yazan, şehrin her karışında ayak izi bulunan, insanların mutluluklarıyla sevinen, kederleriyle hüzünlenen, taştan duvardan evlerle arkadaşlık kuracak kadar yalnız bir adam olan Beyaz Geceler'in kahramanı ona ne çok benzer. Seksen küsur sayfalık öykünün de, üç kıtalık şiirin de insanda bıraktığı izler aynı derinlikte gibidir. Beyaz Geceler, Serseri'nin öyküsü; Serseri de Beyaz Geceler'in şiiridir bir bakıma. Yağmurun yağması, çatının da çinko olmasına bir ömrün bazen bir gece kadar sürmesini eklersek, ortaya aşağı yukarı şöyle bir sonuç çıkabilir : İnsan, bir elinde Beyaz Geceler, diğer elinde de Serseri bulundukça, uykusuz geçecek bir geceye hazır olmalıdır.

 

 

 

Ne hoş bir anlatı, izah..Sizin ve SiyahCeket'in şiir tahlillerini beğeni ile okurdum. Edebi bir zevk içinde kalırdım dakikalarca. Daha malesef rastlamıyoruz. Her neyse bunu da hayli beğeni ile okudum çok naif bir uslup maşallah.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...