Muvazene 190 Report post Posted July 20, 2007 Miralay mütekaidi 87’lik Hasan Sabri Beyefendi, torunu 25’lik Birsen’in suratına kezzap döküp yüzünü hurdehaş ve gözlerini kör etme suçundan Ağır Ceza Mahkemesi huzurundadır: Reis sordu: -Müdafaanız, hazır mı ? -Değil, Reis Bey! -Müdafaa yapmayacak mısınız ? -Kanunun suç saydığı hareketimi bu vasfından kurtarmak için ne söyleyebilirim? -Sizi bu harekete zorlayan sebeplerin neler olduğunu söyleyebilirsiniz! -Ne çıkar, Reis Beyefendi; bunlar mahkemece kabul edilebilir şeyler olmadıktan sonra ?... -Hafifletici sebepler olabilir. -Böyle bir gayret, bana yöneltilen suçu kabul etmemek olur. Bense onun cürüm değil fazilet olduğunu iddiasındayım. Kendimi müdafaaya nasıl tenezzül edebilirim ? -Müdafaanız bu kadar mı? -Hepsi bu kadar … Avukat parmağını kaldırıp yerinden fırladı: -Muhterem başkanım! Sanık, yaşadığı ruh haleti bakımından nefsini savunmak istemiyorsa, bu nokta, belki masumiyetinin ayrı bir delilidir. Bu hal, mahkemeyi hissiz bir karara götürmekte amil olamaz. Sanığın, hadiseden birkaç ay evvel torununa yazdığı bir mektubu ele geçirmiş bulunuyoruz. Müsaade ederseniz okunsun ve müdafaaların en parlağı halinde dosyaya konulsun… Mahkeme başkanı, kendisine uzatılan mektubu alıp bir göz attı, sağında ve solundaki üyelerle küçük bir fısıltıdan sonra mektubu zabıt kâtibine verdi: -Okunsun! Zabıt Kâtibi, virgül ve nokta tanımayan donuk bir tekerleme ile okuyor: -Torunum Birsen !... İşte, felaket senin isminden başlıyor. 50’lik annenin adı Jale, 75’lik anneanneninki de Fatma… Bak, anneannenden sana kadar gelen iç nesil birbirinden, isimlerine kadar ne keskin ifadelerle ayrılıyor, ben 87 yıllık hayatımda, belki modası geçmiş bir örnek şeklinde feraceyi, sonra hayatın malı olarak kapalı çarşafı, derken açık robu, peşinden “ Tango-çarşaf” dedikleri kılığı gördüm. Arkasından manto, tam açık Avrupalı robu, gittikçe kısalan etek, mayo, bikini-mayo ve nihayet mini etek… Bu sonuncusu, benim gördüklerimi görene ve inandıklarıma inanana ölüm darbesi kadar ağır gelmeliydi. Sabahlara kadar ellerimi açıp Allaha “ canımı al ve bu manzarayı bana gösterme “ diye ettiğim dua kabul edilmedi. Ölemedim! Evet, anneannenden başlayıp yine onda devam eden kapalı, açık ve tango-çarşaf, annende büsbütün açık kostüme ve sende mini-eteğe kadar ulaştı. Muazzam terakki… Çizgileri bu derecede keskin hiçbir terakki grafiği gösterilemez. Anneanneni, birici dünya harbi mütareke yıllarında, cephe dönüşü tango-çarşaf içinde gören ve tokatlayan ben, annendeki açık roba, ancak, arkasındaki nesillerin getirmeye başladığı felaket yüzünden tahammül edebildim. Ama sende her şey değişti. 87 yaşında, senin getirdiğin son örnekledir ki, öküz arabasından otomobile ve (jet) uçağına kadar neslimin zaman çerçevesine sığdığını gördüğüm korkunç inkılâpların manasını sezer gibi oldum. Dünya ve insanlık, sonsuz bir mesafe hattı üzerinde, fezanın dipsiz bir noktasına doğru kaymakta ve ruh, ahlak, din, edep gibi mefhumları, gittikçe küçülen ve sönen yıldızlar gibi gerilerde bırakmaktadır. Felsefe tahsili gören senin, ne demek istediğimi anlayacağın ümidi içinde, dili 5- 10 kelimelik bir kurbağa lûgatçesine indirilmiş, dimağî cihazı iptal, hazım cihazıyla tenasül cihazı ise ihya edilmiş bir “kuşak” tan geldiğine göre hiçbir şey anlayamayacağın korkusunu da içimde taşıyorum. Her neyse !.. Beni anlamaktan ziyade kararımı bilmen yeter! Ben bu devirde en sönük bir kıvılcım taşıyan bir babanın bile takdir edebileceği hakikat olarak, kız evlada sahip olmayı, kanser illerinden daha felaketli görüyorum! Kız evlat sahibi olanlar, varsın, başlarına toprak çalsın! Ben bu felaketi annende biraz, sendeyse yüzde yüz tattım. Ne yapayım ki, hem annende, hem de sende, kız evlat sahibi olmak nasibimi değiştirebilmek elimden gelemezdi. Öyle bir hengame ki, bu küfür devrinde kız evlatlarını diri diri gömen ve mukaddes dinimizle cinayetleri durdurulan babalara şimdi sorabilirsiniz : “ İşlediğiniz korkunç cinayetlere 14 asır sonra özür biçecek bir devir gelebileceğini tahmin edebilir miydiniz? “ Dinimizde yeri olmayan böyle bir özrü, günahların en büyüğü olduğunu bile bile kabullenmekte ve din gayesi yolunda kullanmakta, bilmem affı kabil bir nokta var mıdır ? Yoktur ! İnsanı bu çapta alçak bir özrün yanına kadar getiren kötülük şartlarından Allah’a sığınmaktan başka yapılacak şey mevcut değildir. Ama ben bunu da tam yapamadım ve tesellimi bulamadım. Bu halleri görmemem için gözlerime toprak dolmalıydı; o da olmuyordu. Allah bu manzarayı seyretmeye beni mahkûm etmişti. Ne senin sürdüğün, ne de annenin sürdüğü iğrenç hayat üzerinde durmaya değer ! Ne annenin içkisi ve kumarı, ne senin “ Ye-Ye”ciliğin ve esrarkeşliğin bana fazla bir acı verebilir. Şu, suratınızda tek rikkat ve merhamet çizgisi bırakmayan inkâr ve ihtilaç halinizi, ruhi sefalet ve şenaat hayatınızı örnekleştirmek, içtimaileştirmek gayretinizdir ki, taşıdığı sosyal mana bakımından beni çıldırtıyor! Bu işin temsilcisi mini etektir; ve yarım asırdır yukarıya doğru çekile çekile bayraklaştırmak istediği manaya doğru yükselen örtü, nihayet mini etekle gayesine varmıştır. Her kadını her erkeğin malı kabul edici sosyal bir vitrin…Ayrıca bu vitrinde, kadın vücuduna ait hiçbir mahrem nokta tanımamak gibi bir sosyal ölçü.. Beni kıvrandıran, inleten nokta, mini etekte her şeyin içtimai bir manaya gittiği, cemiyet meydanında aleni bir kıymet hükmüne misal olduğu ve ferdi sınırı aştığıdır. Eğer sen, anadan doğma çıplaklar diyarına gitsen ve onlardan olsan, bu kadar acı duymazdım. Bu şekilde sen, batan bir cemiyette batış sebebini heykelleştiren örnek tiplerden oluyorsun demektir ve bütün felaket, işte körüklediğin bu içtimai mana üzerindedir. Kanımdan böyle bir son örnek fışkırdığını göre göre ölümü bekleyemem ! Sana, her şey bir tarafa, sadece eteklerini diz kapaklarından aşağıya indirmeni ve öbür günahlarını, günah olduklarını bilerek ve biraz utanarak işlemeni, hiç değilse gizlemeyi bilmeni ihtar ederim ! Mini etek, günah utancını atmanın ve gizliliği kaldırmanın sembolü olmuştur ki, diz kapaklarının üstünde açtığı dört parmak mahrem yere karşılık ruhlarda yırttığı ve kanattığı mıntıka bakımından belaların en büyüğü makamındadır. Ben her an bu manayı torunumun diz kapakları üstünde bir nişan gibi seyrederek yaşayamam ! Hiç değilse onu yaşatmam ve neslimi kuruturum. Beni anlayacaksan anla ve şu pek basit işi kabul et! Eteklerini diz kapaklarından bir iki parmak olsun, aşağıya indir ki, ben nefes alabileyim, nefes aldığımı hissedebileyim…” Miralay mütekaidi, 87’lik Hasan Sabri Beyefendi birden doğrularak haykırdı: -Ve suratına kezzap döküp eve mıhlanmaya mecbur ettim kahpeyi… Siz de beni zindana mıhlayın ki, bu cemiyeti seyretmekten kurtulmuş olayım… ( 1967 ) 2 Share this post Link to post Share on other sites
serdengeçti 10 Report post Posted July 20, 2007 Demek ki adamcağızın başka çaresi kalmamış.Onu o halde dışarıya çıkmasına daha fazla katlanamamış.Biz bu davranışa hak verebiliriz.Bizim hissettiklerimizi anlamayanlar böyle bir şeyi duyduklarında hemen damgayı basarlar.Çünkü karalamak için malzeme arayan çok.O kişinin şahsına değil yaşadığı ortama başlarlar sataşmaya.Onun için her halimize tavrımıza çok dikkat etmeli temsil ettiğimiz şeyleri de düşünmeliyiz. Share this post Link to post Share on other sites
e.bekir 0 Report post Posted July 20, 2007 Aynadaki Yalan' da da kot pantolondan, " çıplak olmaktan daha beter bir duruma getiren kıyafet" olarak bahsediyordu... Direk başlığa bakınca aklıma geldi, inşallah içerikle ilgisiz olmamıştır... Share this post Link to post Share on other sites
trradomir 206 Report post Posted July 20, 2007 Alakasız değil aslında e.bekir kardeşim... Tamamen aynı mevzular... Aynı rezillik... Üstadın da dediği gibi külli bir açıklık, insanda cinnet intibaı bırakacağından mini eteğin veya vücudu olduğu gibi teşhir eden diğer giysilerin yaptığı tahribatı, ahlakî tereddiyi gerçekleştirme kudretinden uzaktır. Yazık... İptidaileşen, tabana alçaldıkça yükseldiğini sanan bu ahmak tip varlığını devam ettirdiği sürece, tereddimiz de eksi sonsuz noktasına varıncaya kadar devam edecek. Allah yardımcımız olsun, Allah uyanıklık nasip eylesin. E.Bekir kardeşimin bahsettiği kısmı da ben alayım. Aynadaki Yalan'da yer alan bahsedilen kısım... Naci'nin konuşmasından iktibas: "Hani şu (blucin) dedikleri, balıkçı pantolonu vârî, Moskof ve Amerikan melezi sıkı kılıf var ya?.. Şu, dizden yukarı ön tarafının rengi kasten uçurulmuş ihtilâlci pantolon?.. Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf?.. Öyle uygun ki, solcu kızın mizacına!.. Ve... Ve mahsus bakımsız saçlardan, boyasız dudaklara, en basit mimiklerden en hurda muaşeret tavırlarına kadar her hareketin ölçüsünü kaydeden bir lûgaritma tatbikçiliği... Şunu demek ister: «Ben kendimle, ferdiyetimle meşgul değilim! Nefsimden habersizim ve olduğum gibiyim. Yahut: «Güneş altında toprağa uzanmış, kıçını yalayan bir köpek kadar tabiiyim!»... Ne alçak samimiyet hilesi!.. Lûgaritma icabı... Bütün dâva, güzellik ve dişilik büyüleri peşinde gezmekten başka tasası olmayan zavallı burjuva kızının tersi olabilmek... Bu ters oluşun baştan başa hesaplı üslûp ocağını kurmak... Ne o?.. Ne bakıyorsunuz şaşkın kellelerinizle suratıma?.. Günümüzün solcu bakireleri işte bunlar!.. Şu Mine hanıma da bakın!.. Hem bacaklarının dizden yukarı kısmını alabildiğine açar, hem de üzerine bir takım mürekkep lekeleri, toz toprak sürülmesine aldırmaz. Bu, vücudunun güven noktalarını görmemek midir, inadına göstermek midir?.. Evet, Emine'den dönme Mine! Sen yok musun sen......" Share this post Link to post Share on other sites
mukarrabin 103 Report post Posted June 30, 2009 Beni anlamaktan ziyade kararımı bilmen yeter! Ben bu devirde en sönük bir kıvılcım taşıyan bir babanın bile takdir edebileceği hakikat olarak, kız evlada sahip olmayı, kanser illerinden daha felaketli görüyorum! Kız evlat sahibi olanlar, varsın, başlarına toprak çalsın! 7-8'li yaşlarımda yaşadığım korku!... 90'lı yılların başında annemin üçüncü çocuğuna gebe kalışını öğrenmem ve içimde sakladığım kabul edilmemiş bir dua!... Belki o zaman için tam manası ile idrak edemediğim zaman, mekân ve insan kaynaklı endişeler, korkutan düşünceler ve yakarışlar... Kızkardeşimin doğumu ile boşa gittiğini sandığım yalvarışlar... 87’lik Hasan Sabri Beyefendi ve 7'lik ben... Arada ki 80 yıllık fark... Hem tasa sahipleri hem müsebbibleri için... İhtiyar ve çocuk arasındaki yıl farkının hadiseler arasında geçen zamana verin ve hayret etmekten ziyade hak verin... Kimileri beni, düşüncelerinin kabulden en uzak kıyılarına itebilir yahut Hasan Sabri Beyefendi'yi kimileri zindanlara atabilir... Ne diyelim: Zaman mı utansın yoksa harcı olmadığı halde şeytan yahut büyük şeytan mı?... Şeytanın aklına gelmedik binbir türlü hilelerle kıymetüstü kıymetini ve büyük şerefini ayaklar altına alan, aldıran insan utansın!... Yalnız adı insan olan insan!... Ama nerdeee?... Share this post Link to post Share on other sites
mawera11 0 Report post Posted July 1, 2009 yazı çok güzel ve çok da acıklı. her baba böyle cesur olsaydı cemiyet bu hale gelmezdi. ne dersiniz acaba bazı babalar da bu durumdan hoşnut mu ki toplum bu rezilliğin içerisinde sürünüyor? Share this post Link to post Share on other sites
dafne 3 Report post Posted July 13, 2009 kezzap dökeceğine öğretmeyi,anlatmayı deneseymiş keşke... Share this post Link to post Share on other sites
Mcht 3 Report post Posted July 13, 2009 Kezzap dökmek ona merhamettir dafne :) Share this post Link to post Share on other sites
Kureyşi 61 Report post Posted July 13, 2009 Mahkeme ve Miralay mütekaidi 87’lik Hasan Sabri Beyefendi... aslanı kediye boğduran bir sistem.. Share this post Link to post Share on other sites
derinden 1 Report post Posted July 13, 2009 kezzap dökeceğine öğretmeyi,anlatmayı deneseymiş keşke... Katılıyorum ama askeri bir ailenin genel sorunları hele ki savaş zamanlarında maalesef aile ikinci planda kalabiliyor öğretebilecek zaman da olmamış olabilir :S ama miralayın bir ifadesi var ki akıl oynatır kız çocuklarını cahiliye devrindeki gibi gömmeyi meşrulaştırmış ve onlara hak verir gibi olmuş bu işe karşı olunması günahsız bir yavrunun ölümü hakettiği cahil bir düşünceydi kimse bilemez o yavrunun ileride ne olacağını, doğduğunda kestiremez ancak ona verilen terbiye, ahlak ve dini yaşam belirler ilerki yaşamını, herkes nalıncı keseri gibi kendine yontuyor bu tip hadiseleri birazda aile ve çevreyede dokunmak lazım kızını içkiden ve kumardan ayırabilmesi gerekirdi torunununa kezzap dökmek kısmi bir çözüm, balık baştan kokar... Share this post Link to post Share on other sites
dafne 3 Report post Posted July 14, 2009 Kezzap dökmek ona merhamettir dafne :) merhamet anlayışınız enteresan,peygamberimizin hayatında ben böyle bi olay duymadım ,okumadım... Share this post Link to post Share on other sites
kurşunkalem 56 Report post Posted December 14, 2009 Kadın tüm hassaslığı ile yaratılmış ve örtünme emri de onların yine incitilmemeleri için emrolunmuştur. Elbette ki kitabın kezzap silahını takdir ettiğimizden bu konu hakkında destek yanlısı değilim, fakat herkesin ruhun da "bence en azından" kardeşi, ablası ,yahut tanıdığı ya da sevgilisi bile bu çerçeveye girebilir, bir kezzap anlayışı hakimdir. Çünkü görürüz ki, "ya benimsin ya toprağın" gibi sahiplenmek, en aptalca hareketin karşılığın da meydana gelen cinayetler de, çok da kezzaptan ayrıştırıcı değildir. Dedemiz, gördüğü mini etek manzaraların da, çıldırırcasına kendini görmemek için hapse tıktırmaya razı olmuş... Ben ise şu an mini eteği bırak, tesettür adı altın da giyinik çıplakların halini gördüğüm her saniye aynı fkriyatla aynı temennide bulunuyorum... Önceleri, Ayşe, Fatıma, Ahmet, Ömer vs.isimleri konulan,şimdiler de ise bu isimlerin yerine dizilerdeki karakterlerin isimlerinin çocuklara verildiğini görmek, hapis hayatı fikriyatına neşter vuruyor üstelik. ASRI SAADET, ASRI SAADET...... Share this post Link to post Share on other sites
mumin 414 Report post Posted August 29, 2012 Sene 1967, vaziyetin vehametini kavramış Hasan Sabri Beyefendi, çare için, cemiyetten kaçmak için zindanı tercih ediyor. Sene 2012, tahribatın, tafrifin zirve yaptığı, açıkça fuhşun kanuni destek gördüğü devir.. Dağa mı çıkmalı? Share this post Link to post Share on other sites
Guest Meryem Report post Posted May 16, 2016 Bu hangi kitabından alıntı ben bunu okudum da hangi kitap olduğunu çıkaramadım necip fazıl in burada anlatmak istediği mini eteklileri kexzap döküp yakmak vs değil buna islam da izin vermez lakin burada o bilinci ve suursuzlugu yakıp yıkmak gerektigini vurgulamis Share this post Link to post Share on other sites