ToKSiN 6 Report post Posted July 21, 2005 ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar... O, rûkü olmasa, dünyada eğilmez başlar, Vurulmuş temiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın. Herc u merc ettiğin edvara ya yetmez o kitab... Seni ancak ebediyyetler eder istiab. "Bu, taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle, Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan; Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan; Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına, Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran... Sen ki İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; Sen ki; a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber. Mehmet Akif ERSOY 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Ahmet 2 Report post Posted July 21, 2005 S.a Şiirin tam hali alttadır. Çanakkale Şehitlerine Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!" Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında, Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ! Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil, Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam, Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak, Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm. Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi; "O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi. Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek. Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar... Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. "Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına; Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât! Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber. Quote Share this post Link to post Share on other sites
ToKSiN 6 Report post Posted July 21, 2005 Alıntı yaptığım sitede yazmıyordu kısaltılmış olduğu. Şiiri de tam bilmediğim için. İlk defa tam kendimi vererek okumuştum. Saol Ahmet abi düzeltiğin için hatayı. Selametle... Quote Share this post Link to post Share on other sites
symbol 0 Report post Posted July 22, 2005 - Elinize sağlık, teşekkürler paylaşım için. - Üstadın yüreğine sağlık böyle güzel şiirler yazdığı için. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Ahmet 2 Report post Posted July 22, 2005 Şiirin öyküsüne göre Vatan Şairi Çanakkale'den gelen haberler sonucu böyle bir eseri olayları görmeden kilometrelerce uzaktan yazmıştır. Ama anlattıları yaşananlarla paralel. Olayları birebir yaşayan biri bu kadar güzel anlatamaz, tasvir edemez her halde. Bu şiirde tıpkı üstadın Sakarya şiiri gibi klasiktir. En sevdiğim bölümü altta yazdığım mısradan başlayan veşiirin sonuna kadar devam eden bölümdür: Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek. Quote Share this post Link to post Share on other sites
FEDA-I 0 Report post Posted July 23, 2005 Mehmet Akif Ersoy'un Hayatı (1877 - 1936) -------------------------------------------------------------------------------- İstiklâl Marşı şâiri. Asıl adı Mehmet Ragif olan Mehmet Akif 1877 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tâhir Efendidir. İlk tahsiline Emir Buhâri Mahalle Mektebinde başladı. İlk ve orta öğrenimden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefâtı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp Baytar Mektebini birincilikle bitirdi. Tahsil hayâtı boyunca yabancı dil derslerine ilgi duydu. Fransızca ve Farsça öğrendi. Babasından Arapça dersleri aldı. Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder. Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn'da edebiyat dersleri vermiştir. 1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi. Âkif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarda kendi kendini yetiştirerek tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sâhasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat âlemine girişi daha fazla 1908'de İkinci Meşrutiyetin îlânıyla başlar. Bu târihten itibaren şiirlerini Sırât-ı Müstakîm'de yayınlanır. 1920 târihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı'nı yazdı. Meclis 12 Martta bu marşı kabul etti. 1926 yılından îtibâren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükce Kur'ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemmiyetini anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini zannetti. Lübnan'a gitti. Ağustos 1936'da Antakya'ya geldi. Mısır'a hasta olarak döndü. Hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. İstanbul'a geldi. Hastanede yattı, tedâvi gördü. Fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 Aralık 1936 târihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Mezarlığındadır. Mehmed Âkif milletini ve dînini seven, insanlara karşı merhametli bir mizaca sâhip, şâir tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, edebî bakımdan kıymetli şiirlerin yazarı meşhur bir Türk şâiridir. İstiklâl Marşı şâiri olması bakımından da "Millî Şâir" ismini almıştır. Şairin en büyük eseri Safahat genel adı altında toplanan şiirleri şu 7 kitaptan oluşmuştur: 1.Kitap: Safahat (1911) 2.Kitap: Süleymaniye Kürsüsünde (1912) 3. Kitap: Hakkın Sesleri (1913) 4. Kitap: Fatih Kürsüsünde (1914) 5. Kitap: Hatıralar (1917) 6. Kitap: Asım (1924) 7. Kitap: Gölgeler (1933). -------------------------------------------------------------------------------- Mehmet Akif Ersoy'un Şiirleri -------------------------------------------------------------------------------- >> Âtiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak... -------------------------------------------------------------------------------- >> Ayrılık Hissi Nasıl Girdi Sizin Beyninize? -------------------------------------------------------------------------------- >> Azmine Sarıl -------------------------------------------------------------------------------- >> Bayram -------------------------------------------------------------------------------- >> Bir Gece -------------------------------------------------------------------------------- >> Birlik -------------------------------------------------------------------------------- >> Birlik Bağı -------------------------------------------------------------------------------- >> Bülbül -------------------------------------------------------------------------------- >> Çanakkale Şehidlerine -------------------------------------------------------------------------------- >> Canan Yurdu -------------------------------------------------------------------------------- >> Cenk Marşı -------------------------------------------------------------------------------- >> Durmayalım -------------------------------------------------------------------------------- >> Edirne -------------------------------------------------------------------------------- >> Eser -------------------------------------------------------------------------------- >> Ey Yolcu -------------------------------------------------------------------------------- >> Fatih Camii -------------------------------------------------------------------------------- >> Fatih Kürsüsü’nden -------------------------------------------------------------------------------- >> Gitme Ey Yolcu -------------------------------------------------------------------------------- >> Hasta -------------------------------------------------------------------------------- >> Hürriyet -------------------------------------------------------------------------------- >> Hüsran -------------------------------------------------------------------------------- >> Istigrâk -------------------------------------------------------------------------------- >> İstiklâl Marşı -------------------------------------------------------------------------------- >> Kocakarı ile Ömer -------------------------------------------------------------------------------- >> Korkma! -------------------------------------------------------------------------------- >> Kosova -------------------------------------------------------------------------------- >> Mahalle Kahvesi -------------------------------------------------------------------------------- >> Meyhane -------------------------------------------------------------------------------- >> Müslümanlık Nerde -------------------------------------------------------------------------------- >> Necid Çöllerinde -------------------------------------------------------------------------------- >> Oğlum, Bu Temenni Neye Benzer, Bana Bak -------------------------------------------------------------------------------- >> Olmaz ya... Tabii... -------------------------------------------------------------------------------- >> Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi -------------------------------------------------------------------------------- >> Resim İçin -------------------------------------------------------------------------------- >> Ressam Haklı -------------------------------------------------------------------------------- >> Sabah İskambil Atar Kahvede, Akşam Domine... -------------------------------------------------------------------------------- >> Süleymaniye Kürsüsünden -------------------------------------------------------------------------------- >> Şark -------------------------------------------------------------------------------- >> Şehitler Abidesi İçin -------------------------------------------------------------------------------- >> Tebrik -------------------------------------------------------------------------------- >> Ümidin Her Zaman Haib -------------------------------------------------------------------------------- >> Uyan -------------------------------------------------------------------------------- >> Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı? -------------------------------------------------------------------------------- >> Zulmü Alkışlayamam -------------------------------------------------------------------------------- Quote Share this post Link to post Share on other sites
gardenya 11 Report post Posted January 18, 2006 Bu şiiri ben de çok severim,bir ara Safahattan bişeyler yazayım ben de,gerçekten çok güzel şiirler var. Bem de şu mısrayı çok severim: Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Quote Share this post Link to post Share on other sites
razilpaker 0 Report post Posted February 22, 2006 çanakkalede oluyan bu kardeşiniz bu şiiri bilmese bir dakika tahammül edemez çeker giderdi hakikaten Akif harikulade anlatmış Quote Share this post Link to post Share on other sites
sevdayolcusu 6 Report post Posted June 20, 2006 Geçmişten adam hisse kaparmış...Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? ''Tarih''i ''tekerrür'' diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi MEHMET AKİF ERSOY Quote Share this post Link to post Share on other sites
sevdayolcusu 6 Report post Posted June 23, 2006 "Hic bilenle bilmeyen bir olurmu?" (Kuran-i Kerim) Olmaz ya... Tabii... Biri insan, biri hayvan! Oyleyse <<cehalet>> denilen yuz karasindan Kurtulmaya azmatmeli bastan basa millet. Kafi degilmi, yoksa bu son ders-i felaket? Son ders-i felaket neye mal oldu? Dusunsen: Beynin eriyip yas gibi damlardi gozunden! "Son-ders-i felaket" ne demektir? Su demektir: Gelmezse eger kendine millet, gidecektir! Zira, yeni bir sadmeye(carpma) artik dayanilmaz; Zira, bu sefer uyku olumdur, uyanilmaz! Coskun, koca bir sel gibi, daim beseriyyet, Mustakbele kosmakta verip seyrine siddet. Daglar, ucurumlar, ona yol vermemek ister... Lakin o, ne yuksek, ne de alcak demez orter! Akvam(kavimler, milletler) o buyuk nehre katilmis birer irmak... Elbet katilir... Hangisi ister geri kalmak? Bizler ki bu muthis, bu muazzam cereyanla Ugrasmaktayiz... Bak, ne kadar cilginiz anla! Ugras bakalim, yoksa isin, hey saskin! Kursun gibi sur'atli, denizler gibi taskin Bir caglayanin menba-i dehhasina(gayet dehsetli) dogru Tirmanmaya benzer, yuzerek, baska degil bu! Ey katre-i avare(zavalli damla), bu cusun, bu hurusun Ahengine uymazsan, emin ol, bogulursun! Yillarca, asirlarca suren uykudan artik, Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yik! Bir baksana : gokler uyanik, yer uyaniktir; Dunya uyanikken uyumak maskaraliktir! Eyvah! Bu zilletlere sensin yine illet... Ey derd-i cehalet, sana dusmekte bu millet, Bir hale getirdin ki, ne din kaldi, ne namus! Ey sine-i islam'a coken kapkara kabus, Ey hasm-i hakiki, seni oldurmeli evvel: Sensin bize dusmanlari ustun cikartan el! Ey millet uyan! Cehline kurban gidiyorsun! islam'i da <<batsin!>> diye tutmus yediyorsun! Allahtan utan! bari birak dini elinden... Gir les gibi topraklara kendin, gireceksen! Lakin, ne demek bizleri Allah ile iskat(susturmak)? Allahtan utanmak da olur, ilim ile... Heyhat! 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
isyanlı sükut 4 Report post Posted June 24, 2006 Eyvah! Bu zilletlere sensin yine illet... Ey derd-i cehalet, sana dusmekte bu millet, dünyadaki en büyük sorun cehalet.yıllar önce söylenmiş mısralar bize yol göstermişken biz hala cehaletle uğraşıyoruz.. Quote Share this post Link to post Share on other sites
serdengeçti 10 Report post Posted August 7, 2006 Zulmü Alkışlayamam Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!.. - Boğamazsın ki! - Hiç olmazsa yanımdan koğarım. Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle, Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu? MEHMET AKİF Quote Share this post Link to post Share on other sites
cihat 28 Report post Posted August 7, 2006 Ayrılık Hissi Nasıl Girdi Sizin Beyninize? Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam, Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlıyamam, Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize? Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize? Birbirinden muteferrik bu kadar akvamı, Aynı milliyetin altında tutan islam'ı, Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir. Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir... Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez.. Son siyasetse bu! Hiç böyle siyaset yürümez! Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan; Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan. Siz bu davada iken yoksa, iyazen-billah, Ecnebiler olacak sahibi mülkün nagah. Diye dursun atalar: 'Kal'a içinden alınır.' Yok ki hiç bir kişiden... Millet-i merhume sağır! Bir değil mahvedilen devlet-i islamiyye... Girdiler aynı siyasetle bütün makbereye. Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; Toplu vurdukca yürekler, onu top sindiremez. Bırakın eski hükümetleri meydandakiler Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa eğer. işte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti! işte Irak'ı da taksim ediyorlar şimdi. 30 Muharrem 1331 27 Kanunuevvel 1328 1913 Mehmet Akif Ersoy işte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti! işte Irak'ı da taksim ediyorlar şimdi. ileri görüşlülük işte budur!.. 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
serdengeçti 10 Report post Posted August 7, 2006 Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; Toplu vurdukca yürekler, onu top sindiremez. En güzel yeri bence burası Quote Share this post Link to post Share on other sites
MReSiD 3 Report post Posted August 9, 2006 esselamu aleyküm İTİRAF Safahat`ımda,evet,şi`r arayan hiç bulamaz; Yalınız,bir yeri hakkında <Hazin işte bu!> der. Küfe?Yok.Kahve?Hayır.Hasta?Değil.Hangisi ya? Üçbuçuk nazma gömülmüş koca bir ömr-ü heder! safahat(137) 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Gulhiz 0 Report post Posted October 16, 2006 Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım; Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı, Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı. Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl... Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl Muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım; Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım! Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd, Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd, 0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu Ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu. Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi; Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi! -Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin; Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ? 0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun; Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun, Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen, Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen. Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın, Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın. Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda; Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda, Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır? Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır? Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım: Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım! Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda; Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda! Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı, Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı! Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu, SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu. Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın; Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın! Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun; O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun! Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın; Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın! Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş! Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın! Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem... Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (*) [safahât, Yedinci Kitap] Quote Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted March 18, 2007 Çanakkale Şehitlerine Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!" Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında, Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ! Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil, Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam, Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak, Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm. Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi; "O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi. Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek. Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar... Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. "Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına; Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât! Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber. MİLLİ ŞAİRİMİZİN ÇANAKKALEYİ ANLATAN BU ŞİİRİNİ OKUMADAN GEÇMEYELİM, BU BİZİM MİLLİ-MANEVİ TOPARLAYICI BİR ŞİİRİMİZDİR. BUGÜN ZAFERİMİZİN YIL DÖNEMİ OLMASI HASEBİ İLE ....YAŞAYALIM VE YAŞATALIM... Quote Share this post Link to post Share on other sites
Achar 116 Report post Posted March 18, 2007 Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar... Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! O rükû olmasaydı eğilmezdi o başlar :rolleyes: 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
mürid 20 Report post Posted June 25, 2007 Geçen akşam eve geldim. Dediler: -Seyfi Baba Hastalanmış, yatıyormuş. -Nesi varmış acaba? -Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah. -Keşki ben evde olaydım... Esef ettim, vah vah! Bir fener yok mu, verin... Nerde sopam? Kız çabuk ol... Gecikirsem kalırım beklemeyin... Zîrâ yol Hem uzun, hem de bataktır... -Daha a'lâ, kalınız: Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız. Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde; Boşanan yağmur iliklerde, çamur ta belde. Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak, "Gel!" diyen taşları kurtarmasa, insan batacak. Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine, Boğuyordum müteveffâyı bütün âferine. Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek, Düştü artık bize göllerde pekâlâ yüzmek! Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim, Çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim! Çok mu yüzdük bilemem, toprağı bulduk neyse; Fenerim başladı etrâfını tektük hisse. Vâkıâ ben de yoruldum, o fakat pek yorgun... Bakıyordum daha mahmurluğu üstünde onun: Kâh olur, kör gibi Çarpar sıvasız bir duvara; Kâh olur, mürde şuâ'âtı düşer bir mezara; Kâh bir sakfı çökük hânenin altında koşar; Kâh bir ma'bed-i fersûdenin üstünden aşar; Vakt olur pek sapa yerlerde, bakarsın, dolaşır; Sonra en korkulu eşhâsa çekinmez, sataşır; Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, üryan, Sokulup bir saçağın altına gûyâ uyuyan Hânüman yoksulu binlerce sefilân-ı beşer; Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler; Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı; O kopan râbıtanın, darmadağın yavruları; Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler: Evi sırtında, sokaklarda gezen âileler! Gece rehzen, sabah olmaz mı bakarsın, sâil! Serserî, derbeder, âvâre, harâmî, kâtil... Böyle kaç manzara gördüyse bizim kör kandil Bana göstermeli bir kerre... Niçin? Belli değil! Ya o bîçâre de râhmet suyu nûş eyliyerek, Hatm-i enfâs edivermez mi hemen "cız!" diyerek? O zaman sâmi'anın, lâmisenin sevkıyle Yürüyen körlere döndüm, o ne dehşetti hele! Sopam artık bana hem göz, hem ayak, hem eldi... Ne yalan söyliyeyim kalbime haşyet geldi. Hele yâ Rabbi şükür, karşıdan üç tâne fener Geçiyor... Sapmıyarak doğru yürürlerse eğer, Giderim arkalarından... Yolu buldum zâten. Yolu buldum, diyorum, gelmiş iken hâlâ ben! İşte karşımda bizim yâr-ı kadîmin yurdu. Bakalım var mı ışık? Yoksa muhakkak uyudu. Kapının orta yerinden ucu değnekli bir ip Sarkıtılmış olacak, bir onu bulsam da çekip Açıversem... İyi amma kapı zâten aralık... Gâlibâ bir çıkan olmuş... Neme lâzım, artık Girerim ben diyerek kendimi attım içeri, Ayağımdan çıkarıp lâstiği geçtim ileri. Sağa döndüm, azıcık gitmeden üç beş basamak Merdiven geldi ki zorcaydı biraz tırmanmak! Sola döndüm, odanın eski şayak perdesini, Aralarken kulağım duydu fakîrin sesini: - Nerde kaldın? Beni hiç yoklamadın evlâdım! Haklısın, bende kabâhat ki haber yollamadım. Bilirim çoktur işin, sonra bizim yol pek uzun... Hele dinlen azıcık anlaşılan yorgunsun. Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın... Üşüyorsan eşiver mangalı, eş eş de ısın. Odanın loşluğu kasvet veriyor pek, baktım Şu fener yansa, deyip bir kutu kibrit çaktım. Hele son kibriti tuttum da yakından yüzüne, Sürme çekmiş gibi nûr indi mumun körgözüne! O zaman nîm açılıp perde-i zulmet, nâgâh, Gördü bir sahne-i üryân-ı sefâlet ki nigâh, Şâir olsam yine tasvîri otur bence muhâl: O perîşanlığı derpîş edemez çünkü hayâl! Çekerek dizlerinin üstüne bir eski aba, Sürünüp mangala yaklaştı bizim Seyfı Baba. -Ihlamur verdi demin komşu... Bulaydık, şunu, bir... -Sen otur, ben ararım... -Olsa içerdik, iyidir... Aha buldum, aramak istemez oğlum, gitme... Ben de bir karnı geniş cezve geçirdim elime, Başladım kaynatarak vemeye fincan fincan, Azıcık geldi bizim ihtiyarın benzine kan. -Şimdi anlat bakalım, neydi senin hastalığın? Nezle oldun sanırım, çünkü bu kış pek salgın. -Mehmed Ağa'nın evi akmış. Onu aktarmak için Dama çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün. Ne işin var kiremitlerde a sersem desene! İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene. Hadi aktamıyayım... Kim getirir ekmeğimi? Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi? Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası: Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası! Yoksa yetmiş beşi geçmiş bir adam iç yapamaz; Ona ancak yapacak: Beş vakit abdestle namaz. Hastalandım, bakacak kimseciğim yok; Osman Gece gündüz koşuyor iş diye, bilmem ne zaman Eli ekmek tutacak? İşte saat belki de üç Görüyorsun daha gelmez... Yalınızlık pek güç. Ba'zı bir hafta geçer, uğrayan olmaz yanıma; Kimsesizlik bu sefer tak dedi artık canıma! -Seni bir terleteyim sımsıkı örtüp bu gece! Açılırsın, sanırım, terlemiş olsan iyice. İhtiyar terliyedursun gömülüp yorganına... Atarak ben de geniş bir kebe mangal yanına, Başladım uyku teharrîsine, lâkin ne gezer! Sızmışım bir aralık neyse yorulmuş da meğer. Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık gideyim, Önce amma şu fakîr âdemi memnûn edeyim. Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede; Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde! O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî: Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi! Bu şiire ilk kez türkçe okul kitabımda rast gelmiştim. Şiir okumayı seven bir çocuk olarak bir çırpıda okuyuverdim. Çok ta hoşuma gitmişti.O eğitim yılı boyunca her kitabı açışımda okudum bu şiiri. Ben de bu şiirin böyle küçük bir anısı var paylaşmak istedim. Sevgilerimle. Quote Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted July 9, 2007 İSTİKLÂL MARŞI Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Çatma; kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl... Hakkıdır, hakka tapan, milletimin istiklâl Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın afakini sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş! yurduma alçakları uğratma, sakın. Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana vadettiği günler hakkın. Kim bilir belki yarın... belki yarından da yakın. Bastığın yerleri «toprak!» diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda, fışkıracak, toprağı sıksan şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli, Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar - ki şahadetleri dinin temeli- Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli, O zaman vecdile bin secde eder - varsa - taşım. Her cerihamdan, ilâhi boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruhu mücerret gibi yerden naşım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır; hakka tapan, milletimin istiklâl. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Davud 5 Report post Posted July 13, 2007 Medeniyet dediğin açmaksa bedeni;Desene hayvan senden daha MEDENİ 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Ziyad_e 1 Report post Posted August 1, 2007 Müslüman her gencin -başta nefsim- Safahat kültürüne ve ruhuna sahip olması dileğiyle, en sevdiğim bölümlerden birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum: "Her lahza boğuşmakla geçip devr-i hayatı, Bir şey olacak gaye-i hüsranı: Mematı(Ölümü)!!! VARLIKTAN onun inliyerek ölmek nasibi, Bunlar işte beşerin en avare garibi!..." M.Akifimiz bunu mülhidler için yazmış ama günümüz Müslümanlarını anlatıyor diye kendi adıma çok üzülüyorum, inşallah Hakkı hakkıyla idrak ederiz artık;VARLIK elbisesinden soyunarak.. ..... "Gözüm ki kana boyandı; şarabı neyleyeyim? Ciğer ki odlara yandı; kebabı neyleyeyim!!! Ne YAR'e yaradı cismim ne bana, bilmem hiç, İLAHİ: Ben bu bir avuç türabı(toprağı) neyleyeyim!..." .... Duygusuz olmak kadar dünyada lakin dert yok, Öyle salgın ki mel'un kurtulan bir ferd yok!!! Kendi sağlam;ruhu ölmüş,hissi ölmüş milletin, İşte en korkuncu, hüsranın,helakın,haybetin!.. Ey ölüm renginde topraktan hayat ila edilen, Bir yığın toprak da olsak,sade çiğnenmek neden!!! Dilerim İslamlık ve dolayısıyla insanlık adına bişeyler yapanlardan oluruz... Quote Share this post Link to post Share on other sites
SİTARE 8 Report post Posted August 31, 2007 Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı? Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felahı! Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun! "Yandık!" diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun Esmezse eğer bir ilahi nefha, yakında, Yâ Râb, o cehennemle bu tûfan arasında, Toprak kesilip, kum kesilip Alem-i İslam; Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm; Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i, En sonra, salîb ormanı görmek Haremeyn'i!... Bin üç yüz otuz senedir, arz-ı Hicaz'ın Âteşli muhîtindeki sûzişli niyazın Emvâc-ı hurûş-âver olurken melekûta; Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta? Sönsün de, İlahi, şu yanan me'şal-i vahdet, Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet? Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban? Enfâs-ı habîsiyle beş on rûh-i leîmin, Solsun mu parlak yüzü Kur'ân-ı Hâkim'in? İslam ayak altında sürünsün mü nihâyet? Yâ Râb, bu ne hüsrandır, İlâhî, bu ne zillet? Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ? Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ! Cânî geziyor dipdiri...Can vermede mâsûm! Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm? Lâ yüs'el'e binlerce suâl olsa da kurban; İnsan bu muammâlara dehşetle nigeh-ban! Eyvâh! Beş on kâfirin îmânına kandık; Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık! Mâdâm ki, ey adl-i İlahi yakacaktın... Yaksaydın a mel'unları...Tuttun bizi yaktın! Küfrün o sefîl elleri âyâtını sildi: Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi! Kalmışsa eğer bir iki ma'bed, o da mürted: Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed! Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar, Bir geryede bin ailenin mâtemi çağlar! En kanlı şenâatle kovulmuş vatanından, Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan! İslamı elinden tutacak, kaldıracak yok... Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok! Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi? Ağzım kurusun...Yok musun ey adl-i İlahi! (Safahat-Üçüncü Kitap) Quote Share this post Link to post Share on other sites
SİTARE 8 Report post Posted September 10, 2007 ORDUNUN DUASI Yılmam, ölümden, yaradan, askerim; Orduma "Gazi" dedi Peygamberim. Bir dileğim var, ölürüm isterim: Yurduma tek düşman ayak basmasın! Âmin! deyin hep birden yiğitler, "Allahuekber!" gökten şehitler. Âmin! âmin! Allahu Ekber! Türk eriyiz, silsilemiz kahraman... Müslümanız, Hakk'a tapan Müslüman. Putları Allah tanıyanlar, aman, Mescidimin boynuna çan asmasın. Âmin! desin hep birden yiğitler, "Allahu Ekber!" gökten şehitler, Âmin! amin! Allahu Ekber! Millet etti mi ordum sefer, Kükremiş aslan kesilir her nefer. Döktüğü kandan göğe vursun zafer, Toprağa bir damlası boş akmasın. Âmin! desin hep birden yiğitler, "Allahu Ekber!" gökten şehitler, Âmin! âmin! Allahu Ekber! Ey ulu Peygamberimiz nerdesin? Dinle minaremde öten gür sesin! Gel, bana yâr ol ki cihan titresin. Kimse dönüp süngüme yan bakmasın... Âmin! desin hep birden yiğitler, "Âllahu Ekber!" gökten şehitler, Âmin! âmin! Allahu Ekber! Quote Share this post Link to post Share on other sites
Tarık 0 Report post Posted September 11, 2007 Ne muthis siirler... Yarabbim Mekani cennet olsun Quote Share this post Link to post Share on other sites