Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Ali NFK

Mehmet Akif Ve İslamiyet Anlayışı

Recommended Posts

Diyanet değil, Cinayet yahut denaet işleri... Hz. Necip Fazıl (R.aleyh)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Amiyane bir tabirle ''Kur'an dan ilham almak'' sözü neden hadisleri ve içtihadları göz ardı etmek olsun ki? Merkeze Furkan'ul Beyan'ı koymak ve ondan esinlenmek reformculuğun bir emaresi midir?

 

Aslında ciddi anlamda bu konulara girmek istemiyorum ama; söylenen sözle, neye niyet edildiğini de tam olarak analiz edemiyoruz diyebilirim.

 

Hayatının her evresinde Efendimizi (şiirlerinde, naatlarında, hutbelerinde) zikretmiş, onu mevzu bahis etmiş bir Akif'ten bahsediyoruz sevgili arkadaşlar, değil mi? Yani Peygamber Şairi diye anılan birisinden.

...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sayın büyükdoğu kardeşim,

Ehl-i sünnet alimleri buyuruyorlar ki:

"Kur’an-ı kerimi tam olarak yalnız Resulullah anlamıştır. Çünkü muhatabı Odur. Kur’an Ona gelmiştir. Ondan başkası tam anlayamaz. Onun için Allahü teâlâ buyuruyor ki:

(İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.) [Nahl 44]

 

İmam-ı Şarani hazretleri de buyuruyor ki:

Hadis-i şerifler, Kur’an-ı kerimi açıklar. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıkladı. Diğer âlimler de, mezhep imamlarının sözlerini açıkladı. Namazların kaç rekat olduğunu rüku ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekat nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk bilgilerini, Peygamber efendimizin açıklaması olmadan Kur’an-ı kerimden anlamak mümkün değildir.

 

İmran bin Husayn hazretleri, (Bize yalnız Kur’andan söyle!) diyene, (Ey ahmak, Kur’an-ı kerimden her şeyi anlamak mümkün mü? Mesela namazların kaç rekat olduğunu bulabilir miyiz?) buyurdu.

Hazret-i Ömer’e de, (Farzlar seferde kaç rekat kılınır? Kur’anda bulamadık) dediler. Cevaben, (Allahü teâlâ bize Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur’an-ı kerimde bulamadıklarımızı, Resulullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekatlık farzları, iki rekat olarak kılardı. Biz de öyle yaparız) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)

Kur’an-ı kerimde, Resulullaha ve âlimlere uymamız emrediliyor. (Al-i İmran 31, Haşr 7, Nahl 43)

 

Peygamber efendimiz de, (Âlimlere tâbi olun) buyuruyor. (Deylemi)

**

 

Bir insanın neden Kurandan ilham alamayacağı bu yazılardan anlaşılır. Mehmet Akif'in şiirinde bu ifadenin nasıl kullanıldığına bakarsak, İslamı asrın idrakine söyletebilmek için doğrudan doğruya Kurandan ilham almanın ne demek olduğu da ortaya çıkar. Kurandan ilham alması gerekenler almıştır ve ortaya mezhepler çıkmıştır. Yeniden Kurandan ilham almak, mezhepleri es geçmek ve reformcu bir bakışa sahip olmaktır. Ki dediğim gibi, Abduh ve Efgani'nin de görüşleri bu yöndedir. Mehmet Akif de bu insanlardan beslendiği için bu görüşü benimsemiştir.

 

Mehmet Akif'in Peygamber efendimizi sevmesi, zikretmesi, ona şiirler yazması, hata yapmayacağı anlamına gelmez takdir edersiniz ki. Her Müslüman Peygamber efendimizi sever. Doğru yolun sapık kolları da sever, sevmiştir. Mesela bildiğiniz gibi Hamidullah'ın İslam Peygamberi isimli bir kitabı vardır (ki bu kitaptan Hayrettin Karaman "çok değerli bir eser" diye bahseder ki kitabın mahiyetini biliyoruz Üstadın bir yazısından) Yani bir insanın Peygamber efendimizi sevmesi, onun için şiirler, kitaplar yazması, yanlış bir yolu seçmiş olmasına engel değil gördüğümüz gibi. Ehl-i sünnete uyarsak, hakiki manada peygamberimize ve Kuran'a da uymuş oluruz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Reyhan kardeşim, iyi niyetinizden asla şüphem yoktur. Lakin; yinede merhum Akif'i reformcu adledemem/adletmem. Hatası/eksiği yoktur demiyorum kesinlikle, vardır çünkü beşerdir..

 

Bu konuyla alakalı son cevabımdır, çünkü başa döneceğiz ve bizlere faydası olmayacak. Yinede konuya olan ilginizi ve çabanızı takdir ettim.

...

Share this post


Link to post
Share on other sites

<< İçten kırmak, eksiltmek, yontmak ve dıştan yapıştırmak, eklemek, yamamak... İşte, bugünkü varış noktalariyle, olanca tabiyeleri, reformcuların!.. Mehmed Akif’in – heyhât ki, o da kendini reformculara kaptıranlardandır – sandığı gibi: “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı...” Değil de, yine aynı vezinle: “ İslam idrakine söyletmeliyiz asrımızı...” >>

 

Sayın Reyhan;

Edebiyat Mahkemeler'nde Üstad, Mehmet Akif'i çok güzel anlatmıştır. Babıali eserinde de Üstad'a milli marş için başvurduklarında, Üstad, Mehmet Akif'i işaret ederek böyle bir marşın yazıldığını belirtir ve ilk anda bu işe karşı durur. Daha sonra bu vesileyle Büyük Doğu Marşı çıkar. Nasıl ki Seyyid Kutup'ta Üstad ihtiyatlı olmuşsa, aynı ihtiyatla Mehmet Akif'e de yaklaşmış. Ama bunun yanında, sizin de belirttiğiniz gibi Akif'in bazı yanlış noktalarını da söylmekten çekinmemiştir. Abduh, Afgani gibilere yaklaştığı sertlikte yaklaşmamış üstad, Akif'e...

 

Fikirim;

Evet, Akif'in benim de katılmadığım ve dahası anlam veremediğim yönleri var. Mesela yaşadığı zamanı en mahrem noktalarına kadar çözememiştir. 'Ancak Bedrin asklanları bu kadar şanlı idi' gibi

mısrasını nasıl yorumlamak gerekir, beni zoralayan noktalardan biri.

İtikad meselesinde Abduh ve benzereleri gibi fikri olmuşmudur, duymadım. Bu yüzden ona karşı ihtiyadımı sürdürüyorom. Yoksa Reyhan kardeşimin söyledikleri ortada, doğrusu bunlar. Ama ihtiyat....

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,

 

öncelikle sayın reyhan kardeşim sizleri vakit bulursanız eğer,erzurum 'mustafa kemal'! üniv.sinin ilahiyat fakültesi bölümünü gezip dolaşmaya,hocalarla bir hasbihal etmeye davet ediyorum.siz bu duruma yetkin değilseniz bir yakınınıza sorunuz kendisi size erzurumdaki ortamla diğer bir çok üniv.arasındaki farkı söyleyecektir.şimdi kimse gülmesin ama burdaki uhuvvet başka hiç bir yerde yok,yada ben öyle düşünüyorum.yani demek istediğim hocalar size hoca-öğrenci ilişkisi içinde yaklaşmıyor,abi kardeş oluyoruz vesselam.

 

mehmet akif olayında size bazı sorular sormak istiyorum?

 

-acaba mehmet akif namaz kılarmıydı?

-cevabınız evet ise hangi mezhep imamına göre kılardı?

-eğer mezhep imamlarından birine uymuyorsa,nasıl kılardı,neye göre kılardı.?

 

şimdi müsadenizle diş dolgusu meselesini özetlemek istiyorum.

 

diş dolgusu bazılarının dediği gibi değildir.yani tam olarak öyle değil.dinimiz kolaylık dinidir,onu laçka yapmamak şartıyla,oysa bazı gruplar dişinde dolgu olan birinin,gusl abdesini,normal abdestini ve namazını imam malıkı meshebıne göre kılması gerektiğini savunuyor.çünkü bu üçünün bir bütün olduğunu dolayısıyla her üçünde de taklit yapılması gerekliliği vurgulanıyor,bizim hocaysa :) ömer nasuhi bilmen ilmihaline dayanarak şöyle diyor,eğer hanifi mezhebindeyseniz dişinizde dolgu var da bu hükmü bilmiyorsanız sorumlu değilsiniz,eğer hükmü biliyorsanız sadece abdest alırken bunu (gusl abdestide dahil) kalbinizden geçirmeniz yeterlidir,namazıda imam maliki mezhebine göre niyet ederek kılmanız gerekmez.

 

sayın reyhan kardeşim,ben size yada bir başkasına muhalefet etmek için bunları yazmıyorum,sadece başka bir kaynağın görüşlerini aktarıyorum ki,bahsettiğim hoca aynı zamanda üniv.camilerinden birinde imamlık yapmaktadır.yani ben sözüne itibar ediyorum,fakat gelin görünkü bunca farklılık,görüş ayrılığı beni huzursuz ediyor.ben şimdilik burda bitirmek zorundayım,yarın cumadan sonra tekrar görüşmek üzere selametle.

ama bahsettiğim gruplar gerçekten çok uç noktalarda yaşıyorlar.

 

neyse selametle.

Share this post


Link to post
Share on other sites
selamlar,

 

öncelikle sayın reyhan kardeşim sizleri vakit bulursanız eğer,erzurum 'mustafa kemal'! üniv.sinin ilahiyat fakültesi bölümünü gezip dolaşmaya,hocalarla bir hasbihal etmeye davet ediyorum.siz bu duruma yetkin değilseniz bir yakınınıza sorunuz kendisi size erzurumdaki ortamla diğer bir çok üniv.arasındaki farkı söyleyecektir.şimdi kimse gülmesin ama burdaki uhuvvet başka hiç bir yerde yok,yada ben öyle düşünüyorum.yani demek istediğim hocalar size hoca-öğrenci ilişkisi içinde yaklaşmıyor,abi kardeş oluyoruz vesselam.

 

mehmet akif olayında size bazı sorular sormak istiyorum?

 

-acaba mehmet akif namaz kılarmıydı?

-cevabınız evet ise hangi mezhep imamına göre kılardı?

-eğer mezhep imamlarından birine uymuyorsa,nasıl kılardı,neye göre kılardı.?

 

şimdi müsadenizle diş dolgusu meselesini özetlemek istiyorum.

 

diş dolgusu bazılarının dediği gibi değildir.yani tam olarak öyle değil.dinimiz kolaylık dinidir,onu laçka yapmamak şartıyla,oysa bazı gruplar dişinde dolgu olan birinin,gusl abdesini,normal abdestini ve namazını imam malıkı meshebıne göre kılması gerektiğini savunuyor.çünkü bu üçünün bir bütün olduğunu dolayısıyla her üçünde de taklit yapılması gerekliliği vurgulanıyor,bizim hocaysa :) ömer nasuhi bilmen ilmihaline dayanarak şöyle diyor,eğer hanifi mezhebindeyseniz dişinizde dolgu var da bu hükmü bilmiyorsanız sorumlu değilsiniz,eğer hükmü biliyorsanız sadece abdest alırken bunu (gusl abdestide dahil) kalbinizden geçirmeniz yeterlidir,namazıda imam maliki mezhebine göre niyet ederek kılmanız gerekmez.

 

sayın reyhan kardeşim,ben size yada bir başkasına muhalefet etmek için bunları yazmıyorum,sadece başka bir kaynağın görüşlerini aktarıyorum ki,bahsettiğim hoca aynı zamanda üniv.camilerinden birinde imamlık yapmaktadır.yani ben sözüne itibar ediyorum,fakat gelin görünkü bunca farklılık,görüş ayrılığı beni huzursuz ediyor.ben şimdilik burda bitirmek zorundayım,yarın cumadan sonra tekrar görüşmek üzere selametle.

ama bahsettiğim gruplar gerçekten çok uç noktalarda yaşıyorlar.

 

neyse selametle.

 

Diş mevzuunda verdiğiniz bilgiler oldukça noksan. Hatta yanlış anlaşılmaya bile vesile olcak şekilde. Abdest alırken kalbimizden neyi gecirecez? Hanifilere göre bu durumda yararlanılması gereken mezhep sizce hangisi, Şafi mi, Hanbeli mi? Ayriyetten vakit abdestlerinde de diş dolgusu ile ilgili niyetleri de aklımızdan mı gecirecez, yada sadece gusulde geçerli değil mi, niyet? Hem niyet nasıl olcak? Sizin söylediğinizi uygulayanlar yanılırlar gibi geliyor bana...

 

Dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mevzuu (diş dolgusu) ile alâkalı olduğu için Abdulhakim Arvasi hazretlerinin Rabıta-i Şerife kitabından Üstadın sadeleştirmesini ekleyelim:

 

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?showtopic=206

 

mehmet akif olayında size bazı sorular sormak istiyorum?

 

-acaba mehmet akif namaz kılarmıydı?

 

-cevabınız evet ise hangi mezhep imamına göre kılardı?

 

-eğer mezhep imamlarından birine uymuyorsa,nasıl kılardı,neye göre kılardı.?

 

Kıymetli kardeşim,

 

Mehmet Akif'in namazını hangi mezhebe göre kıldığını bilmiyorum. Mesele bundan öte, sorulan bir sual üzerine Mehmet Akif'in hatalı bir yönünü işaret etmek. İhtiyat mevzuunda da arkadaşlarımız haklıdırlar. Ki mesele Mehmet Akif'ten de öte, doğru yolun sapık kollarına bir şekilde kapı açanların nasıl bir fikir muhtevasına sahip oldukları üzerinde de durmaktadır.

 

Selam ve saygıyla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah'ın Kitab'ından Ayrılmamak

 

 

Şu anda elimizde orijinal tek Kutsal Kitap Kur'ân'dır. Kur'ân; insan ve yaşa­dığı toplumla ilgili mükemmel hükümler ihtiva eden Allah'ın kelâmıdır. Hz. Mû-sâ'ya verilen Tevrat'tan günümüze kadar komple hayat tarzını açıklayan, Kur'ân dışında ikinci bir Kitap göremiyoruz. İncil'de Peygamberlerin hayatı ve Zebur'da hikmetli sözler bulunmaktadır.

 

Kur'ân'ın farkı; çok değişik olarak dizayn edilmesi, hayatın bütün yönlerini ihtiva etmesi ve kıyamete kaöar taklid edilemez ve değişmez/son Kitap olması. Müs­lümanlar Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) döneminde olduğu gibi onu anlayarak o-kumalı, üzerinde konuşmalı ve hayata hakim kılmalıdırlar.

 

Allah Teâlâ buyurdu:

 

"Allah'ın size ulaşan (kurtarıcı) ipine/Kur'ân'a sımsıkı yapışın ve parçalanıp bölünmeyin! Allah'ın verdiği (her türlü) nimeti hatır­layın;

 

Hani siz birbirinizin düşmanlarıydınız da Allah kalplerinizi uzlaştırdı ve O'nun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz.

 

Ateş çukurunun kıyısındaydınız da Allah sizi oradan kurtardı.

 

Hidâyeti bulaşınız diye Allah size âyetlerini böyle açıklar..." (ÂIü İmrân 3/103).[2]

 

 

 

1/279- Yezid b. Hayyân et-Teymî anlatıyor:[3]

 

(Arkadaşlarımdan) Husayn b. Sebra ve Ömer b. Müslim ile birlikte Zeyd b. Erkam'a (Radıyaiiaha anh) gittik. Yanına oturur oturmaz Husayn şöyle dedi:

 

ıEy Zeyd! Sen gerçekten büyük hayırlara nail oldun; Rasûlullah'ı (Saiialiaha aleyhi ve seiiem) gördün, hadisini {yani sözlerini) dinledin, onun safında (kâfirlere karışı) savaştın ve onunla birlikte namaz kıldın. Sen gerçekten bü­yük hayırlara nail oldun. Ey Zeyd, bize Rasûlullah'tan (Saiialiaha aleyhi ve seüem) duyduğun şeyleri naklet!..'' Zeyd b. Erkâm (Radıyaiiahuanh) dedi ki:

 

'Ey Kardeşimin oğlu, vallahi yaşım ilerledi, vaktim geldi ve Rasûlullah'tan duyup ezberlediğim bazı şeyleri unuttum. Size anlattığım kadarıyla kabul edin, bunun dışında beni fazla zorlamayın!

 

Bir gün Rasûlullah bize, Mekke ile Medine arasındaki Hum denilen su kenarında konuşma yaptı. Sözlerine Allah'a hamd ve sena ederek başladı, nasihat etti, bazı şeyleri hatırlattı ve sonra şöyle buyurdu:

 

"Ey insanlar, dikkat edin! Ben, kendisine neredeyse aziz ve celil olan Allah'ın elçisi (yani ölüm meleği) gelecek ve onu kabul edecek yaşta bir kişiyim. Size iki sorumluluk bırakıyorum;

 

Birincisi, içinde hidayet ve nûr olan Allah'ın Kitab'ıdır. Allah Teâlâ'nın Kitab'ına tutunun, iyi yapışın!" dedi, ona sahip olmaya teşvik etti ve sözle­rine şöyle devam etti:

 

"İkinci olarak da Ehl-i beytime sahip çıkın! Ehl-i beytimin hakları konusunda size Allah'ı hatırlatırım... Ehl-i beytimin hakları konusunda size JUbh'ı hatırlatırım... Ehl-i beytimin hakları konusunda size Allah'ı hatırlatı-

 

Husayn, Zeyd b. Erkam'a dedi ki:

 

'Ey Zeyd' Rasûlullah'ın Ehl-d beyti kimdir, onun hamsindeki eşleri nü?' Zeyd: 'Eşleri Ehl-i beyttendir, fakat (onlarla birlikte) kendisine sadaka/zekât

 

;i haram olan diğer akrabaları da Ehl-i beyttendir.' 'Onlar kim?'

 

'Ali, Akîl, Ca'fer ve Abbas soyundan gelenler...' "Onların pepsine mi sadaka/zekât vermek haram kılındıT 'Evet...'[4]

 

 

 

2/280- Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radıyaiiahu anh):[5]

 

Rasûlullah (Saiiaiiaha aleyhi ve seikm) şöyle buyurdu:

 

"Sîze iki ağır (emânet) bırakıyorum; Onlardan biri diğerinden daha

 

O da gökten yere uzanmış bir ip (kurtarıcı) olan Allah'ın Kitab'ıdır.

 

(İkincisi,) Ehl-i beytimden yakın akrabalarıma karşı (sorumluluk ikisi benimle (cennetteki) havzın başında buluşuncaya kadar hiç ayrılmayacaklardır."[6]

 

 

 

3/281- Haris b. Abdullah el-A'ver'den:[7]

 

Mü'minlerin emîrine gidip, akşam[8] duyduğumu/duyduklanmı[9] sormayı tasarladım ve yatsıdan sonra gidip yanma girdim. (Rivayetin devamını zikretti...)

 

Sonra Mü'minlerin Emîri (Hz. Ali)[10] (RadıyaiiaManh) dedi ki:

 

Rasûlullah'ın (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiemj şöyle dediğini işittim:

 

"Bana Cibril geldi ve:

 

'Ey Muhammed, senden sonra ümmetin ihtilâfa düşecektir' deyince sordum:

 

"Ey Cibril, kurtuluş nerede?" Cibril (Aieyhisseiâm):

 

'(Kurtuluş) Allah Teâlâ'nın Kitab'ıdır, ki Allah onunla her zor­banın belini kırar, kim ona yapışırsa kurtulur ve kim de onu terk ederse iki kere[11] helak olur. Onun kelâmı (ihtilâflar için) çözüm­dür. O kendisiyle eğlence yapılan bir kitap değildir. İnsan dilleri onun gibisini tasarlayamaz, yapamaz ve onun enterasan (tavsiye­leri) tükenmez. Onda sizden öncekilerin haberleri bulunur, o ara­nızdaki ihtilaflar için kesin çözümdür. Sizden sonra olacak haberler de onda bulunur...'[12]

 

[2] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 2/2.

[4] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 2/2-5.

[3] Sened:

 

Sahih: Misned, IV/366-367, H.no: 19162; Benzer rivayet için bk. IV/371, H.no: 19209: ıiBteısMt Pczâilü's-sahâbe, 36-37; Timıizî, Menâkıb, 31, H.no: 3788 (Tirmizî, hadisin "hasen-g0t&r oUağunu belirtti: ziyadesi ile hem Zeyd hem de Ebû Saîd el-lhin*den (Kadiyallahü anh) nakledilmiştir); Dârimî, Fezâilü'l-Kur'ân, 1, H.no: 3319; Nesâî, «mmumm-l-kübrâ, V/45, 51, 130, H.no: 8148, 8175, 8464; İbn Huzeyme, IV/62, H.no: 2357; ..İfctffc Hmmeyd, s.114, H.no: 265; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, 111/66, H.no: 2681; V/166, 182-183, 186, H.no: 4969, 4980-4981, 5025, 5027, 5040; Hâkim, III/118, 160-161, 4S76 (Hâkim, hadisin Buhârî ve Müslim'in şartına/râvisine uygun olarak sahih olduğu iefanş. Zehebî ise sükût etmiştir), 4711 (Hâkim, bu rivayetin ise Buhârî ve Müslim'in pHBMftâvisine uygun olarak isnadının sahih olduğunu belirtmiş. Zehebî ise muvafakat etmiş-Btkyfcakî, es-Sünenü'l-kübrâ, VII/30; X/113.

 

Heysemî hadisin bir kısmının Sahih'te, kısmının da Tirmizî de nakledildiğini, senedlerinde zayıf olan Hakîm b. Cübeyr'in bulunduğunu söyler. Mecma', K/163-164;

 

Hadisin şâhidleri:

 

a-Huzeyfe b. Esîd el-Gıfârî'den (Radıyallahü anh) nakledilen hadis biraz önce metnine verdiğimiz rivayet gibidir. Bk. Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, 111/67, 180, H.no: 2683, 3052; Heysemî, hadisi Taberânî'nin naklettiğini, senedinde Zeyd b. Hasan el-Enmâtî'nin bulundu­ğunu, Ebû Hâtim'in bu râvi hakkında "münkeru'l-hadis" dediğini, İbn Hıbban'ın sika saydı­ğını, diğer râvilerinin ise sika olduklarını belirtir. Bk. Mecma', K/164-165;

 

b-Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radıyallahü anh) müstakil rivayeti için bir sonraki 2/280. ha­dise bk.

 

c-Câbir'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. Tirmizî, Menâkıb, 31, H.no: 3786 (Fakat bu rivayette Veda Haccında arefe gününde Kasvâ isimli devesinin üzerinde insanlara hitap ederken söylediği ifade ediliyor).

 

Bu hadis 904/10313.hadisiıı ekinde tekrar edilecektir.

 

[5] Sened:

 

Sahih:Müsned, HI/14, H.no: 11046 Benzer rivayet için bk. 111/26, H.no: 11154; 111/59, H.no: , H.no: 11073 Hadisin lafzı şöyledir:

 

(Allah katına) çağrılma ve ona icabet etme vaktim yaklaştı. Size iki ağır (e-•mâmmşı tanıtıyorum. (Biri) aziz ve celil olan Allah'ın Kitab'ı (Kur'ân), (diğeri de) neslim. 'MtâCm Btab'ı semadan yeryüzüne uzatılmış/sarkıtılmış bir (kurtuluş) urganıdır. Neslim ise aülkammdir. Latif ve Habîr olan (Allah) bana haber verdi ki: "Bu ikisi Havz'da bana ula-.p—p» hmdar birbirinden asla ayrılmayacaklar. " Bu ikisi hakkında ümmetimin ardımdan ne .liUfcmsfaf edeceklerine bir bakın!"

 

A* EbîŞeybe, VI/133, H.no: 30081; İbnü'1-Ca'd, Müsned, s.397, H.no: 2711; Ebû »292, 303, 376, H.no: 1021, 1027, 1140; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, 111/65, H.no: JKHfe S-Mu'cemü'l-evsat, IH/374, H.no: 3439; IV/33, H.no: 3542; el-Mu'cemü's-sağîr, P"*"» 232, H.no: 363, 376; Heysernî: "Taberânî Evsafında rivayet etti. İsnadında hakkında liillüüif aâflen râviler bulunmaktadır" der. Bk. Mecma', IX/163.

 

Hafis, Atıyye el-Avtî ve Ebû İsrâîl İsmail b. Ebû İshâk el-Mülâî sebebiyle hasendir. IMnkı» rivayetlerinin senedinde Muhammed b. Talha da vardır.

 

Anyye b. Sa'd b. Cünâde Ebu'l-Hasen el-Avfî el-Cedelî el-Kûfî (v. 111/729) hakkında İm Ifaoer "Saduktur, çok hata yapar, Şîî ve miidellisti" der. Bk.Takrîb, Trc.no: 4616; Zehebî ıık: "Jayıf saydılar" der. Bk.Kâşif, Trc.no: 3820. Onun Şîî oluşu Hz.Ali sevgisinden başka bir p» ârgfldir. Ahmed b. Hanbel'in Fezâilü's-sahâbe isimli eserinde Hz.Ebû Bekir ve Ömer'in ri ile ilgili Atıyye'nin rivayetlerini görmek mümkündür.

 

"Her peygamberin gökyüzü ehli ve yeryüzü halkı için ikişer veziri vardır. Benim se­madaki vezirlerim Cebrail ve Mikâil (Aleyhimesselâm), yeryüzündeki vezirlerim ise Ebû Be­kir ve Ömer'dir (Radtyallahü anhiimâ)"

 

"Yüksek derece sahibi (cennetlikler) onları (ılliyyîni) hemen altlarında görecekler. Tıpkı semânın ufuklarında doğan yıldızları gördüğünüz gibi. Ebû Bekir ve Ömer de onlardan­dır ve nimete nail olacaktır."

 

Bk. Fezâilü's-sahâbe, İlk hadis: 1/164, H.no: 152; İkinci hadis: 1/168-171, H.no: 162, 164, 166-169; Dârimî bir, Tirmizî otuz iki, Ebû Dâvûd on üç, İbn Mâce yirmi dört ve Ahmed b. Hanbel seksen rivayetini nakleder. Tirmizî hadislerinin bir kısmını "hasen", bir kısmını da "hasen-sahih" saymıştır. "Hasen" saydığı rivayetler için bk. Sünen, Salât, H.no: 477; Cum'a, H.no: 551-552; Ahkâm, H.no: 1329; Fiten, H.no: 2174; Zühd, H.no: 2351; Sıfatü'l-kıyâme, H.no: 2431, 2440; Sıfatü'l-cenne, H.no: 2523; Sıfatü cehennem, H.no: 2590... "Hasen-sahih" saydığı rivayetler için bk. Sünen, Birr, H.no: 1955; Zühd, H.no: 2381; Sıfatü'l-cenne, H.no: 2524-2535, 2558; Sıfatü cehennem, H.no: 2574... Heysemî, Atıyye'nin Yahya b. Maîn tara­fından sika, diğer âlimlerce de az bir zafiyetle zayıf sayıldığım belirtir. Bk. Mecma', 1/270. Bennâ da Atıyye hakkındaşunları nakleder. Hulâsa'da: "Sevrî, Hüşeym ve İbn Adiy zayıf; Tirmizî ise hadislerini hasen sayar" denilirken Tehzîb'de: "Ebû Hatim ve İbn Sa'd: "Zayıflı­ğına rağmen hadisleri yazılır" dedikleri" kayıtlıdır." Bk.Bülûğu'l-emânî, XXII/105.

 

Ebû İsrâîl İsmail b. Ebû İshâk Halîfe el-Mülâî el-Absî (v. 169/785) ise zayıftır. Bu zât için Ahmed Muhammed Şâkir 1/120, H.no: 974.hadisin tahricinde "zayıftır" der. Heysemî'nin bu râviye değinmediğini (bk. Mecma', 1/230), bu sebeple de büyük bir hataya düştüğünü, Ebû İsrail'in sahih hadis ricalinden olmadığını belirtir. İbn Hacer: "Saduktur, hafızası/ezberi kötü­dür, Şiîlikte aşırı gittiği iddia edilir (gulat-ı şia)" der. Bk.Takrîb, Trc.no: 440; Zehebî ise: "za­yıf sayıldı" der. Bk.Kâşif, Trc.no: 370. Tirmizî ve Dârimî bir, İbn Mâce üç, Ahmed b. Hanbel ise on üç rivayetini nakleder. Tirmizî bu zât hakkında: "Hadis âlimlerine göre kuvvetli biri değildir" der. Bk.Sünen, Salât, H.no: 198;

 

Muhammed b. Talha b. Musarrif (v. 167/783) hakkında ise İbn Hacer: "Saduktur, hatala­rı vardır.Yaşının küçüklüğü sebebiyle babasından duyduğu hadisleri münker saydılar" der. Bk.Takrîb, Trc.no: 5982; Zehebî ise: "Nesâî'nin kuvvetli değildir", İbn Maîn'in "hadisinden sakınılır, (bir keresinde de "zayıftır")", Ebû Zür'a ve diğer âlimlerin ise "saduktur" dediklerini nakleder. Bk.Kâşif, Trc.no: 4925. Bu râvinin rivayetlerinden dördünü Buhârî, üçer tanesini Müslim, Tirmizî, İbn Mâce ve Dârimî, birini Ebû Dâvûd, yirmisini Ahmed b. Hanbel nakle­der. Tirmizî hadisi için "hasen-sahih" hükmü verir. Bk.Sünen, Salât, H.no: 181;

 

Fakat hadis şâhidleri ile sahih li gayrihi olur.

 

a-Câbir b. Abdullah'tan (Radıyallahü anh) şahidi:

 

Tirmizî, Menâkıbj 31, H.no: 3786 (Tirmizî, hadisin "hasen-garib" olduğunu belirttik­ten sonra bu konuda Ebû Zer, Ebû Saîd, Zeyd b. Erkam ve Huzeyfe b. Esîd'den (Radıyallahü anh) de rivayetlerin bulunduğunu ifade eder.)

 

b-Zeyd b. Erkam'dan (Radıyallahü anh) şahidi için bir önceki 1/279.hadise bk.

 

c-Zeyd b. Sâbit'ten (Radıyallahü anh) şahidi:

 

Bk. Müsned, V/181-182, H.no: 21470; V/189-190, H.no: 21547 (Bu rivayetler de hasendir. Çünkü, Şerîk ve Kasım b. Hassan el-Âmirî isimli râviler, İclî, İbn Hıbbân ve İbn Şahin tarafından sika, Buhârî tarafından da meçhul addedilmiştir); Taberânî, el-Mu'cemü'l-iebîr, V/154, H.no: 4923; Suyûtî, Taberânî'ye nisbet ettiği Zeyd b. Sâbit'in (Radıyallahu anh) naklettiği hadis için "sahih" işareti koymuştur. Bk.el-Câmiu's-sağir, H.no: 2631. Münâvî ise Heysemî'nin "hadisin ricalinin sika olduklarını" söylediğini naklettikten sonra, Ebû Ya'lâ tarafından da beis bulunmayan bir isnadla nakledildiğini, Hafız Abdülaziz b. el-Ahdar'ın "Bu hâdisenin Veda Haccında gerçekleştiğini, İbnü'l-Cevzî gibi bunun mevzu olduğunu iddia edenlerin hataya düştüğünü"; Semhûdî'nin "bu hususta hadis rivayet edenlerin sayısının yir­miyi aştığını" söylediğini belirtir. Bk.Feyzu'l-Kadîr, 111/19-20. Heysem! hadisi Ahmed b. HanbePe nisbet ederek isnâdımn ceyyid olduğunu söyler. Mecma', IX/162-163; Bennâ hadisi Taberânî ve Ebû Ya'lâ'nm da naklettiğine işaret eder. Bk.Bülûğu'l-emânî, XXII/104-105.

 

Zeyd b. Sâbit'ten (Radıyallahu anh) gelen bu rivayet 906/10315.hadiste zikredilecektir.

 

d-Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu anh) şahidi:

 

Heysemî hadisi Bezzar'a nisbet ederek isnadında zayıf olan Salih b. Mûsâ et-Talhî'nin bulunduğunu söyler. Mecma', IX/163; d-Hz.Ali'den (Radıyallahu anh) şahidi:

 

Bezzâr, ffl/89, H.no: 864; Heysemî isnadında zayıf olan Hâris'in bulunduğunu söyler. Mecma \IX/163;

 

Ebû Saîd el-Hudrf nin (Radıyallahu anh) bu rivayeti 907/1031 ö.hadiste tekrar edilecektir.

 

[6] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 2/5-7.

 

[7] sened:

 

Zayıf: Müsned, 1/91, H.no: 704; Tirmizî, Fezâilü'l-Kur'ân, 14, H.no: 2906 (Tirmizî, hadisin isnadının meçhul olduğunu Haris hakkında bazı tenkidlerin bulunduğunu belirtir); Tirmizî'deki lafız şöyledir:

 

Haris b. Abdullah el-A'ver: " Bir gün mescide girdim. Bir de baktım ki insanlar bir takım sözlere/hikâyelere dalmışlar. Bunun üzerine Hz.Ali'nin huzuruna çıkıp: "Ey mü'min­lerin emîri! Halk bazı sözlere/hikâyelere dalmışlar, ne dersin/buyurursun? dedim. "Gerçekten böyle mi yapmışlar?" deyince ben de "evet" cevabını verdim. O da: "Allah Rasûlü'nün şöyle buyurduğunu işittim: "Dikkât edin! Yakında bazı fitneler olacak" dedi. "Peki, bundan kurtu­luş yolu nedir?" soruma ise şu cevabı verdi: ... Hadisin benzerini rivayet etti." Ayrıca bk. Dârimî, Fezâilü'l-Kur'ân, 1, H.no: 3334-3335.

 

Zehebî, "Haris b. Abdullah el-A'ver el-Hemdânî, şîîdir. Hadiste "leyyin" sayılır. Nesâî, kuvvetli olmadığını söyledi" der. Bk.Kâşif, Trc. no: 859; İbn Hacer ise "Şa'bi, bu râvinin görüşünü yalanlamıştır, Rafızî olmakla suçlanmıştır. Hadisinde zayıflık vardır" der. Bk.Takrîb, Trc. no: 1029.

 

[10] Bu zatın Hz.Ali (Radıyallaha anh) olduğu Tirmizî'deki rivayetten anlaşılıyor. Ayrıca Ahmed b. Hanbel bu hadisi Hz.Ali'nin (Radıyallahü anh) müsnedi/hadisleri içinde naklediyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

bir süredir bazı başlıkları özellikle takip ediyorum site içerisinde... bu başlıkların ortak özellikleri 'islami çizgide tanınan bazı isimlerin eleştirilmesi'...

ama özellikle hemen hemen hiç bir başlıkta yorum yapmadım. açıkcası yapılan yorumların yüzde doksanını da hayretler içerisinde okudum... acımasızca eleştirler yapılıyor dahası bu eleştri dozunu karalamaya kadar götüren yorumlar var.

canımı en çok sıkansa şu, burada içimizde belki bir iki kişi vardır bilemiyorum onları tenzih ederim, islam adına konuşma daha doğrusu konuşmaktan ziyade kendi fikriyle kafaları bulandırma yoluna giden bazı yorumlar görüyorum... arkadaş, kimsin sen! bir konu hakkında bilgi almak isteniyorsa tarihi belgeler işte ortada, sadece tarihi belgeler değil, günümüzdeki bir çok insan için de yorumlar yapılıyor, işte kayanaklar videolar yazılar vs.

amaaaaaa dikkat!!!! konuşulan isimler sonuçta bu dine hizmet eden ve alim sıfatına yakın isimler ya da ciddi yazarlar çizerler.... başka forumlara bakın.. necip fazıl için 'belgelerle' konuşulan çok olumusz yazılar da var.. yok mu? noluyoruz arkadaşlar... kendi içimizde bu kadar bölünmek parçalanmak niye? her denilene inanıp yorumlamak niye.. bir çoğumuz çok genciz.. kanlarımız deli akıyor anlıyorum fakat biraz nefes almak lazım yahu... bu kadar hızlı koşmamk lazım, okuduğumuz iki kitaplla kendimizi 'bir halt' bilmek ve ahkam kesmek bizi sadece küçük düşürür...

hangimiz bu kadar eleştirdiğimiz insanlar kadar bu dine bu vatana hizmet etmişiz???

 

sözlerim meclisten dışarı.. herkes payına düşeni alır,ben de dahil.... aman dikkat... ayaklar kaymaya çok meyilli....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ayvaz kardeşim Ehl-i Beyt-i Rasulullah-u Teala Aleyhisselam konusuna girmişsin, evet dediğin gibi Ezvacıda ehl-i beyte dahildir, ama soyunu devam ettiren Al-i Abadır ve Haseneyndir, suan Ehli beytten sadece Haseneynin Radıyallahu Teala Anhuma soyu devam etmektedir, suan için ehli beyt Seyyidler ve Şeriflerdir.Ehl-i Beytin en büyüğüde alimlerce Al-i Abadır vesselam, o yüzden ehl-i beyt denilince Hz.Aliyyel Murteda, Hz.Fatımetüzzehra, Hz. Hasenul Mucteba ve Hz. Huseynuş Şehid Aleyhimurrıdvan hazaratı anlaşılmaktadır.Şuanda Al-i Abanın soyu devam etmektedir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

اَلإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً أفْضَلُهَا قَوْلُ لاَ إِلهَ إِلاَّاللَّهُ وَأدْنَاهَا إِمَاطَةُ اْلأذَى عَنِ الطَّرِيقِ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ اْلإِيـمَانِ

 

İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.

 

Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58.

 

مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِلِسَانِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أضْعَفُ اْلإِيـمَانِ

 

Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.

 

Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.

 

 

 

اَلْمُسْلِمُ أخُو الْمُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ مَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حَاجَتِهِ وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

 

Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.

 

Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.

 

إِنَّ اللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأمْوَالِكُمْ وَلـكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأعْمَالِكُمْ

 

Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.

 

كَافِلُ الْيَتِيمِ لَهُ أوْ لِغَيْرِهِ أنَا وَ هُوَ كَهَاتَيْنِ فيِ الْجَنَّةِ وَأشَارَ بِالسَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى

 

Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: “Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız” buyurmuştur.

 

Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.

 

 

 

كُلُّ ابْنِ آدَمَ خَطَّاءٌ وَخَيْرُ الْخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ

 

Her insan hata eder.

 

Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.

 

53 - Yezid İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: " Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah'ın Kitabı'dır. Semâdan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim'dir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün"

 

Tirmizî, Menâkıb 77, (3790).

 

55 - Mikdâm İbnu Ma'dîkerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helâl denmişse onları helâl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz" diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir"

 

Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2, (12).

 

59 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ın kitabıdır. En güzel yol da Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in yoludur. İşlerin en kötüsü de dine aykırı olarak sonradan çıkarılanıdır. Size vâdedilen mutlaka yerine gelecektir. Siz Allah'ı aciz bırakamazsınız."

 

Buhârî, İ'tisam 2, Edeb 70.

 

 

 

 

914 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana:

 

" Kur'ân'ı bana oku!" dedi. Ben (hayretle):

 

"- Sana indirilmiş bulunan Kur'ân'ı mı sana okuyayım?" diye sordum. Bana:

 

" Evet, ben onu kendimden başkasından dinlemeyi seviyorum!" dedi.

 

Ben de ona Nisa süresini okumaya başladım. Ne zaman ki, "Her ümmete her şâhid getirdiğimiz ve ey Muhammed, seni de bunlara şâhid getirdiğimiz vakit durumları nasıl olacak?" mealindeki âyete (41. âyet) geldim.

 

" Dur!"dedi. Durdum ve dönüp Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a baktım. Bir de ne göreyim, iki gözünden de yaşlar akıyordu."

 

Buharî, Fedâilu'l-Kur'ân 32, 33, 35; Müslim, Musâfırin 247, (700); Tirmizî, Tefsir, Nisa, (3027, 3028); Ebü Davud, İlm 13, (3668).

Share this post


Link to post
Share on other sites
Ayvaz kardeşim Ehl-i Beyt-i Rasulullah-u Teala Aleyhisselam konusuna girmişsin, evet dediğin gibi Ezvacıda ehl-i beyte dahildir, ama soyunu devam ettiren Al-i Abadır ve Haseneyndir, suan Ehli beytten sadece Haseneynin Radıyallahu Teala Anhuma soyu devam etmektedir, suan için ehli beyt Seyyidler ve Şeriflerdir.Ehl-i Beytin en büyüğüde alimlerce Al-i Abadır vesselam, o yüzden ehl-i beyt denilince Hz.Aliyyel Murteda, Hz.Fatımetüzzehra, Hz. Hasenul Mucteba ve Hz. Huseynuş Şehid Aleyhimurrıdvan hazaratı anlaşılmaktadır.Şuanda Al-i Abanın soyu devam etmektedir.

 

Doğrudur kardeş ben pek bilemiyorum. Bilmem onlara yardım edebilirmiyim. Lakin yukarıda geçen hadislerin birinden baya etkilendim. Bir yetime yardım etmeye keşke gücüm yetse...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamun Aleyküm arkadaşlar…

 

Fikir alışverişinde bulunmak bir yere kadar isabetlidir. Ancak bana göre bu konular oldukça hassas ve yarım yamalak bilgilerle veya okunulan bir iki kitap dahilinde değerlendirilmemesi gereken meseleler. Böyle bir başlık altında yalnızca çeşitli iktibaslar yaparak, konuda yetkin kişilerin görüşlerini birbirimize aktararak zihinlerimizdeki soru işaretlerini giderelim. Daha ileri gidilirse tehlikeli olabileceğini düşünüyorum.

 

Alıntılar hariç aranızda Afgani okuyan var mı merak ediyorum? Öyle derinlemesine yorumlar yapılmış ki… Bir Urvetu’l Vuska’ya dokunananız? Kalbinin kirleneceğini öne sürenleri biliyorum. Fazlasıyla ak ve pak ki o kalpler, Mehmet Akif’in mezhepsiz olabileceğini dahi tasdik etmeye hazır durumda… Ben de Afgani okuyorum. Abduh ve Reşit Rıza’ya Allah’tan rahmet diliyorum. Ve İslam’a yaptıkları hizmetten, ömürlerini bu uğurda harcadıklarından dolayı Allah hepsinden razı olsun diyorum. (Mezhebime ne oldu şimdi?) Ve herkesi bu güzel insanları doğru tanımaya ve okumaya çağrıyorum... (Sitede 'sapık'lar türedi, eyvah!) Diğer yandan Akif’in mezhebi nedir, var mıdır ki acaba diye düşünebiliyorsanız, Afgani okuyup onun hangi fikirlerini benimseyip benimseyemeyeceğinizi de akledebilirsiniz sanıyorum. Bunun için hiç kimsenin kılavuza ihtiyacı yoktur. Ne Necip Fazıl’a ne de diğer yazar ve düşünürlere… (Onların yorumlarıyla öğrendiklerinizi tartmak ayrı şey.)

 

Buyukdogu’ya sonuna kadar katılıyor ve ben de susmak istiyorum.

 

Mehmet Akif mezhepsiz mi, reformist mi?

 

Tartışılması gereken bu değil, bu soruda takılı kalan zihniyettir...

 

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Selamun Aleyküm arkadaşlar?

 

Fikir alışverişinde bulunmak bir yere kadar isabetlidir. Ancak bana göre bu konular oldukça hassas ve yarım yamalak bilgilerle veya okunulan bir iki kitap dahilinde değerlendirilmemesi gereken meseleler. Böyle bir başlık altında yalnızca çeşitli iktibaslar yaparak, konuda yetkin kişilerin görüşlerini birbirimize aktararak zihinlerimizdeki soru işaretlerini giderelim. Daha ileri gidilirse tehlikeli olabileceğini düşünüyorum.

 

Alıntılar hariç aranızda Afgani okuyan var mı merak ediyorum? Öyle derinlemesine yorumlar yapılmış ki? Bir Urvetu?l Vuska?ya dokunananız? Kalbinin kirleneceğini öne sürenleri biliyorum. Fazlasıyla ak ve pak ki o kalpler, Mehmet Akif?in mezhepsiz olabileceğini dahi tasdik etmeye hazır durumda? Ben de Afgani okuyorum. Abduh ve Reşit Rıza?ya Allah?tan rahmet diliyorum. Ve İslam?a yaptıkları hizmetten, ömürlerini bu uğurda harcadıklarından dolayı Allah hepsinden razı olsun diyorum. (Mezhebime ne oldu şimdi?) Ve herkesi bu güzel insanları doğru tanımaya ve okumaya çağrıyorum... (Sitede 'sapık'lar türedi, eyvah!) Diğer yandan Akif?in mezhebi nedir, var mıdır ki acaba diye düşünebiliyorsanız, Afgani okuyup onun hangi fikirlerini benimseyip benimseyemeyeceğinizi de akledebilirsiniz sanıyorum. Bunun için hiç kimsenin kılavuza ihtiyacı yoktur. Ne Necip Fazıl?a ne de diğer yazar ve düşünürlere? (Onların yorumlarıyla öğrendiklerinizi tartmak ayrı şey.)

 

Buyukdogu?ya sonuna kadar katılıyor ve ben de susmak istiyorum.

 

Mehmet Akif mezhepsiz mi, reformist mi?

 

Tartışılması gereken bu değil, bu soruda takılı kalan zihniyettir...

 

Selametle...

Midemi bulandırdın. Duam Abduh ve Reşit Rıza ile mahşerde kol kola Resulullahın karşısına geçmeniz!

Rehbere ihtiyacın yoksa Üstad'la ne işin var?

Nerden türediniz bit gibi. Nerden çıktı bu meshepsizlik sevdası?

Kaç defa dedik ve Üstad'ımız da dedi. Mehmet Akif ne olursa olsun Kalbimizin baş köşelerinde. Ancak bu olayları neşterleyip doğruları anlamamıza engel değil.

Ben Akif'i çok severim. Ve daha öncede belirttikki İslamiyyet aşkından şüphe etmiyoruz. Üstadda bunu birçok makalesinde dile getirdi.

İnsanın önem sırası değişik. Ben Ehl-i Sünnet olmaya son derece önem veriyorum. Üstad'ım da böyle. Ve bunun gibi son devride sayısız alim var. Mesheplerden banane diyenlere için tekrarlıyorum:

İmamı-ı Rabbani Hz. Buyurdular ki ''Meshepsizlik küfre giden köprüdür''.

Arkadaşın teki İslami kişiliklerin haksızca yerilmesinde bile bahsetmiş. Kimin haddine! İtikadı bozuklardan bahsediliyorsan kalemimin son damla mürekebine ve kanımın son damlasına kadar savaşırım.

Akif'in Kuran'ı türkçeleştirme meselesi ibretliktir ve oda hatasını anlayıp yaktırmıştır.

Ancak galiba mesele ne o ne bu ne şu.

MESELE DİREKT OLARAK İTİKAD VE EHLİ SÜNNET...

Yazık...

Yolsuzluğunuz size kalsın.

Bide ne okumuşta konuşuyorlar diyor.

Bide başlığı açanın zihniyyetinden bahsediyor!

Neyse Üstad Hazretlerinin meşhur bir lafıyla çekiliyorum:

CEVABIMIN ŞİDDETİNDEN SUSUYORUM!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah'a dayan saye sarıl hikmete râm ol

Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol

Allah'a dayan gâyene tevfikini versin

Kur'an'a sarılmazsan eğer yese düşersin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mahşerde bir mümini böyle tasavvur edebiliyor, üstüne duamdır diyebiliyorsunuz. Beddua etmeyiniz buyrulur… ‘Sizin mezhebiniz’de bu böyle değil mi? Allah selamet versin… Kendimi tutmak ve daha fazla yorum yapmamak zorundayım. Ettiğiniz hakaretleri, ağır ithamları, bedduaları… Bir düşünün bence. Diğer lakırdılarınızı kaale dahi almıyorum...

 

Sivrisinek olsak İngilizleri değil, birbirimizin kulaklarını sağır edecek hale gelmişiz...

 

Allah'a emanet...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arkadaşlar lütfen sakin olalım. Amacımız kimseyi itham etmek değil, bir mesele üzerinde fikir teatisinde bulunmak. Eğer burada ortamı karşılıklı atışmaya çevirirsek hiçbir şey elde edemeyiz. Lakin şunu da vurgulamamız lazım ki, Üstadın da üzerine basa basa değinmiş olduğu doğru yolun sapık kollarına mensup kişileri (Abduh, Efgani, Teymiye vs.) kabul etmiyoruz. Kabul etmeme sebeplerimiz Üstadı okuyanlarca malûmdur. Mesele itikat çatışmasına doğru yol aldığı için kilitlenmiştir. Saygılarımla...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest
This topic is now closed to further replies.

×
×
  • Create New...