Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Ali NFK

Bediüzzaman Bir Ehl-i Sünnet Büyüğüdür!

Recommended Posts

Bediüzzaman Bir Ehl-i Sünnet Büyüğüdür!

 

KALBİNDE İslâm, İman, Kur’ân, Ümmet, Şeriat, Sünnet, Mukaddesat sevgisi olan her Müslüman Bediüzzaman Said Nursî hazretlerini sever ve sayar, onu minnet ve teşekkürle anar. Çünkü bu muhterem zat, bütün ömrünü bu saydığım değerlere hizmet ile geçirmiştir ve Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla büyük fütuhata nail olmuştur.

 

Yakın tarihimizde Müslümanlar çok kara günler gördüler, çok ağır zulüm ve baskılara maruz kaldılar, çok eziyetler ve işkenceler çektiler. İşte o karanlık zulüm devrinde Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bu halkın imanını kurtarmak için hasbeten lillah çalışıp çabalamıştır.

 

Ne kadar esef edilse azdır... Zamanımızda böyle mübarek bir zatın aleyhinde bulunan birtakım Müslümanlar görülmektedir.

 

Onlar merhum Üstad hazretlerini karalamak için çeşitli iftiralara baş vuruyor, yanlış yorumlar yapıyor.

 

Bendeniz bu yazımda elimden geldiği kadar Üstad hazretlerinin bazı özelliklerini anlatmak ve sıralamak istiyorum.

 

Birincisi: O bir Ehl-i Sünnet büyüğüdür. Kesinlikle hiçbir bid’atle, bozuk akide, fikir ve görüşle ilgisi yoktur. İtikatta sünnîdir, amelde sünnîdir.

 

İkincisi: Üstad hazretleri dinde reform, yenilik, değişiklik yapılmasına karşıdır. İslâm’ı bir bütün olarak kabul eder, İslâm’ı Ehl-i Sünnet imamlarının anladığı ve anlattığı şekilde anlatır ve öğretir.

 

Üçüncüsü: Zamanımızda bazı diyalogçular, İslâm’ın esaslarından, temellerinden, usûlünden tâvizler (ödünler) veriyorlar; “Üç ibrahimî din vardır, Ehl-i Kitab da Cennet’liktir, onlarla aramızda Âmentü konusunda ihtilâf yoktur...” şeklinde konuşuyorlar. Bu gibi yanlış ve bozuk fikir ve inançların Bediüzzaman hazretleriyle ilgisi yoktur. İslâm’dan tâviz vererek yapılan diyaloğu dinimiz kabul etmez. Böyle tâvizli bir diyalog, yapanın imanını tehlikeye atar.

 

Dördüncüsü: Üstad hazretleri dinde orta yolda cadde-i kübrada olmuş, cumhur-i ulemânın izinden gitmiştir.

 

Beşincisi: Üstad hazretleri Kur’ân’ın temel prensiplerinden olan “Allah katında din İslâm’dır” inancına sımsıkı bağlıydı. Onun bu inançtan ödün verdiğini iddia etmek büyük bir iftiradır.

 

Altıncısı: Üstad hazretleri İslâm’a, imana, Kur’ân’a hizmet konusunda Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) ahlâkı ve metodu ile çalışmıştır. İhlâs sahibi olmuş, Yaratan için yaptıklarından dolayı yaratıklardan ücret, maaş, hattâ hediye bile kabul etmemiştir.

 

Yedincisi: Üstadı, Cemalüddin Afganî taraftarı olarak göstermek hatâdır, iftiradır. Ondokuzuncu asrın sonlarında ve yirminci asrın başlarında Afganî’nin içyüzü bilinmiyordu. Şiî olduğu halde taqiyye yaparak kendisini Sünnî göstermesi, İranlı olduğu halde Afgan göstermesi (Bu yalanlar ve kendini gizlemeler Müslüman kardeşlerini aldatmak değil midir?), Masonluğun en azgın grubuna mensup olması, Halife-i Müslimîn Sultan Abdülhamid’i, bir İngiliz ajanı ile birlikte tahtından indirmek için çalışması ve daha başka kusurları, günahları ve bozuklukları bilinmiyordu.

 

Sekizincisi: Üstad hazretleri tarih boyunca birkaç kişiye nasip olmuş keskin bir zekâya, harikulâde bir akla, derin bir firasete, akılları hayrete düşüren güçlü bir hafızaya sahipti. Ondört yaşında şer’î ilimlerden icazet almıştır. Mâneviyat ve tasavvuf sahasında da derecesi yüksekti. Her gün ezkar ve evrad ile meşgul olurdu. Son derece yüksek bir ahlâka sahipti. Kötülükleri affeder, kendisine eziyet edenlerin hidayetine dua ederdi.

 

Böyle bir zatın aşırılıklara kaçması, cumhur-i ulemânın yolundan ayrılıp çıkmaz sokaklara, dar patikalara sapması mümkün değildir.

 

Diyalogçuların Bediüzzaman hazretlerini istismar etmekten vaz geçmeleri tavsiye ve temenni edilir.

 

Vehhabî meşrebli, aşırı uçlarda bulunan, gulüvve sapan, ifrat veya tefrite kaçmış kimselerin Üstad hakkındaki yersiz tenkitlerine kesinlikle kulak verilmemelidir.

 

27 Mayıs 1960’tan sonra bazı insî şeytanlar Üstad’ı karalamak için, merhum Şeyhülislâm Mustafa Sabri’nin yazmış olduğunu iddia ettikleri düzmece bir reddiye yayınlamışlardı. Merhum Eşref Edib beyin gayretleriyle ve araştırmasıyla bu risalenin sahte ve düzmece olduğu kesinlikle isbat edildi. Çünkü, içinde zikr edilen bir kaynağın basım tarihi, Mustafa Sabri’nin ölümünden sonrasına aitti!..

 

Kendilerini Nurcu gibi gösteren bazı kimseler, bozuk diyalog akideleri uğrunda Bediüzzaman’ı kullanmasınlar. Bediüzzaman’ın bozuk, sapık, aşırı inanç ve görüşlerle ilgisi yoktur.

 

Tekrar ediyorum: Bediüzzaman orta yolda giden, cumhur-i ulemâ cadde-i kübrasında yürüyen bir Ehl-i Sünnet büyüğüdür. Onda, bu târife aykırı düşen bir özellik ve noksanlık yoktur.

 

Mehmet Şevket Eygi - Milli Gazete

Share this post


Link to post
Share on other sites

m sevket beyın bu konuda savunma yapmasını anlıyorum ancak saydıgı maddelerden 7. sinde ,sultan abdulhamıdin tahtan ındırılısıyle ve ulu hakana karsı ıttıhatcılerın safında olması gerçegını görmemek cok yanlış.ayrıca bu sebeple bır donem de ıstanbula girememesiyle abdulhakim arvasi hazretlerin de hem fikir oldugu da bir gerçekdir

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sekizinci maddede;"Üstad hazretleri tarih boyunca birkaç kişiye nasip olmuş keskin bir zekâya, harikulâde bir akla, derin bir firasete, akılları hayrete düşüren güçlü bir hafızaya sahipti." deniyor.

 

Yedinci maddede de Afgani'nin gerçek anlayışı ortaya koyuluyor.

 

Eger sekizinci madde doğruysa Bediüzzaman'ın bu gerçekleri görmesi gerekir ki anlaşılıyor ki zamanında görememiş ayrıca o zaman adeta bir moda akımı haline dönüşen Ulu Hakan muhalefeti de bilinmekte.

 

Afgani hakkında en doğru politikayı Ulu Hakan uygulamıştır keza yanında tutmuş ve kontrol altında olmasını sağlamıştır. Ancak feraset sahibi olmayan bir takım zevat Ulu Hakan'ı anlayamamış veya ona güvenmemiştir ancak daha sonraları görüyoruz ki Ulu Hakan'a güven duymayan ve onunla beraber hareket etmeyenler kendi aralarındaki her türlü görüş farkına rağmen kendi aralarında birlik olmayı gayet iyi başarmışlar.

 

Burada asıl üzerinde durulması gereken nokta daha sonraki süreçte mütedeyyin ve muhafazakar kanatta bulunan isimlere hayal kırıklıkları yaşatan şahıslarla oluşturulan işbirliğidir. Ki bugün şahsı manevileriyle kanaat önderi pozisyonunda bulunan bir çok ismin bu denli hayırla yadediliyor oluşu, iste bu hayal kırıklıkları, satılmışlık ve yenilmişliklerine karşı yürüttükleri mücadeleden kaynaklanmaktadır.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Eger sekizinci madde doğruysa Bediüzzaman'ın bu gerçekleri görmesi gerekir ki anlaşılıyor ki zamanında görememiş ayrıca o zaman adeta bir moda akımı haline dönüşen Ulu Hakan muhalefeti de bilinmekte.

 

eğer bir insanda keskin zeka,harikulade bir akıl,derin bir firaset ve akılları hayrete düşüren güçlü bir hafıza mevcutsa,bu,onun ehl-i gayb veya 'batını bilmesi gerekir' şeklindeki eleştirilere maruz bırakamaz.öyle bir kural olsaydı,insanlığın en tepesindeki peygamber efenndimiz(a.s) sahabiler içine sızan münafıkları tesbit ederdi.biz bediüzzaman hz.lerinin yukarda sayılan tüm özelliklere haiz olduğunu biliyoruz.elmasa çamur bulaştırmakla değeri düşürülemez,elmas her zaman elmastır.üstad ,'son devrin din mazlumları'kitabında bu konuya şöyle değinmekte.

hususiyle evvela ittihat ve Terakki cereyanının karşısına dikiliyor. (Jön

Türk) tipinin heykelleşitirdiği her türlü maymunvâri taklit ve züppeliğe muhaliftir.

Onlara şöyle hitap ediyor :

SİZ DİNİ İNCİTİYORSUNUZ; ALLAHIN GAYRETİNE DOKUNUYORSUNUZ! ŞERİATİ

ALAYA ALIYORSUNUZ! BU GİDİŞİN SONU ÇOK FECİ OLACAKTIR!

Fakat buna ve daha nice Şeye rağmen bir aralık ona kapılmaktan nefsini koruyamayacaktır

 

HÜRRİYET :

Hürriyet adlı, kimsenin aslını ve özünü bilmediği ve esasta Türk ruh nizamını bozmak ve İslâm

birliğini parçalamak gibi bir gaye güttüğünü anlamadığı cereyan, «Eski Said» derecesinde

Bediüzzaman'ı da içine alıyor ve ona, şeriata bağlılığına ve ittihatçılara aykırılığına rağmen,

Abdülhamîd Hân'a da zıt bir rol oynatıyor. Bu devrede Said Nursî, tarafını tam tâyin edemez ve

hem ittihatçılara, hem Abdülhamîd'e bağlı bazı çizgiler arasındaki tezatı-göremez vaziyettedir.

Biricik dâvası islâm olduğu hâlde onu «ağyarını mâni ve efradını cami», yâni bütün zıtlarını

uzaklaştırıcı ve yakınlarını kucaklayıcı şekilde ele almaktan uzaktır.

Evvelâ Derviş Vahdetî'nin «Volkan» isimli gazetesinde, kendisi bu basit adamın çok üstünde

olduğu hâlde birtakım yazılar yazıyor; sonra 31 Mart Hâdisesine karışıyor, fakat hâdiseyi

körükleyenlerden değil de fikirde kolaylaştıranlardan ve böylece bilmeksizin 31 Mart tertipçisi

ittihatçılara imkân verenlerden oluyor. iş çığırından çıkınca da âsi askerleri yatıştırmaya çalışıyor

ve onları itaate getirmekte hayli başarı gösteriyor.

Bediüzzaman, 31 Martçılarla beraber Divan-ı Harp huzurunda muhakemeye çekildi. Onbeş kadar

sarıklı da idama mahkûm ve bu hüküm hemen infaz edilmişti. Asılanlar, mahkeme binasının

bahçesinde, darağacında sallanırken Bediüzzaman'ı bu manzara içinden geçirerek hesaba çektiler.

Divan-ı Harp Reisi Hurşit Paşa sordu:

— Sen de şeriat isteyenlerden imişsin; öyle mi?

Said Nursî, eşkiya reisinden daha korkunç Paşaya şu cevabı verdi:

— şeriatın tek hakikatine bin vücudum olsa fedaya hazırım! Çünkü şeriat biricik saadet sebebi,

adalet örneği ve fazilet temsalidir. Fakat benim şeriat isteğim, âsi askerlerin dileğine uymaz.

Benim o türlü dileklerle hiçbir alâkam olamaz!

Ve Said Nursî beraet ediyor, Beraet kararı bildirilince mahkemeye teşekkür etmiyor, salondan asık

yüzle çıkıyor, arkasında "»kalabalık bir halk yığını, Sultanahmede' kadar yaya yürüyor ve yolda

kendi kendisine defalarca mırıldanıyor:

«— ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!»

 

 

Afgani hakkında en doğru politikayı Ulu Hakan uygulamıştır keza yanında tutmuş ve kontrol altında olmasını sağlamıştır. Ancak feraset sahibi olmayan bir takım zevat Ulu Hakan'ı anlayamamış veya ona güvenmemiştir ancak daha sonraları görüyoruz ki Ulu Hakan'a güven duymayan ve onunla beraber hareket etmeyenler kendi aralarındaki her türlü görüş farkına rağmen kendi aralarında birlik olmayı gayet iyi başarmışlar

 

bu planı tertipleyen ittihat ve terakki zihniyeti ulu hakanı tahttan indirene kadar gayet sıkı bir şekilde "dirsek temas"halinda çalışmışlardır.ama ulu hakan düşürüldükten sonra gayeleri ortaya çıkan ittihat terakki kendi içinde bölünmüştür.bunun en büyük misali filozof rıza tevfiktir.rıza tevfik'in gerçekleri görüp döndükten sonra ,"Abdulhamid'in ruhaniyetinden istimdat"şiirini yazmıştır.adeta tarihin köşe taşı olan bu şiir yüzünden üstad necip fazıl'da neşrettiği için türklüğe hakaretten ceza almıştır.buyrun o şiir.

 

 

 

Nerdesin şevketli Abdülhamîd Hân?

Feryadım varır mı bârigâhına?

Ölüm uykusundan bir lâhza uyan!

şu nankör milletin bak günahına!

 

Tarihler adını andığı zaman,

Sana hak verecek ey koca sultan!!

Bizdik utanmadan iftira atan

Asrın en siyasî Padişahına!

 

Divâne sen değil, meğer bizmişiz,

Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz.

Sade deli değil, edepsizmişiz,

Tükürdük atalar kıblegâhına!

 

Milliyet dâvası fıska büründü

Rida-yı diyanet yerde süründü,

Türkün ruhu zorla âsi göründü,

Hem Peygamberine, hem Allahına.

 

Sonra cinsi buruk, ahlâkı fena,

Bir sürü türedi, girdi meydana

Nerden çıktı bunca veled-i zina?

Yuh olsun onların ham ervahına!

Share this post


Link to post
Share on other sites

ittihat ve terakki cemıyetının homejen bir yapı olmaması ,ki degildir zaten,sonuç itibariyle nitelikleri ne olursa olsun ulu hakan muhaliflerinin,ortak gayelerının gerceklesmesınde bır çatı örgüt görevi görmüstür.itc nın ıcındeki gurublar ve hizibler cemiyetin kurulusundan yıkılısına kadar mücadeleye devam etmislerdir.bir kısım muhalifler de bunlaarın arasında ıslamcı sahsıyetler de vardır,bedüizzaman da bunlardan biridir ,yer almıstır.

 

bediüzzamanın eski said döneminde ulu hakan muhalıflerı ıcerısınde yer alıp daha sonra o dönemin bir çok sahsı gıbı hatasını anlaması ve pisman olması bizim eski said dönemini eleştirmememızı gerekdırmez.zaten genel olarak bizim yeni saidle bir sıkıntımız yok dolayısıyla ulu hakan muhalifleri dunya görüsleri ne olursa olsun gerek dış politikayı gerekse de tanzimat dönemini okuma ve yorumlama konusunda aynı yaklaşıma sahibdirler.islamcılarda aynı hataya düşmüslerdir

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bediüzzaman Hzlerinin mübarekliğini şu anda dünyanın dört bir yanında yapılan tebliğ faaliyetleriyle görebiliriz..

 

Allah ondan razı olsun...

 

Ayrıca Abdulhakim Arvasi Hzleri ile kavgalı olduğu gibi bazı iddaar söylenirdi biz üniversitede iken..

 

Bunlara hiç inanmadım inanmakta istemedim..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şeyh Abdülhakim, Birinci Şuâ?da geçen bazı Kur?ân ayetlerinin cifir ve ebced açısından yorumlanmasını tenkid etmişti. Kastamonu Lâhikasında Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur?daki bazı meselelere itiraz yönelten Seyyid Abdülhakîm Arvâsî ile ilgili şöyle demiştir:

 

?Şahsım için mucib-i hayrettir ki, o itiraz eden zât, benim silsile-i ilimde en mühim üstadım olan Şeyh Fehim?in (k.s.) tilmizi (talebesi) ve en ziyade merbut olduğum (bağlandığım) İmam-ı Rabbânî?nin (r.a.) bir talebesi olduğu halde, herkesten ziyade kusurlarıma, eski karışık hayatlarıma, taşkınlıklarıma bakmayarak bütün kuvvetiyle imdadıma koşmak lâzım iken, maatteessüf, ondan tereşşuh eden bir itiraz, bazı zayıf arkadaşlarımıza fütur ve ehl-i dalâlete bir senet hükmüne geçtiğini çok teessüfle işittik. O ihtiyar zattan, çabuk bu su-i tefehhümü (yanlış anlaşılmayı) izale etmek için tamire çalışmasını, hem duasıyla, hem tesirli nasihatiyle yardımını bekleriz.?

 

kaynak: sorularlarisaleinur.com

 

(Burada geçen ihtiyar kelimesi bir aşağılama olarak algılanamaz. Zira son cümlesi saygı ve sevgi çerçevesini belli ediyor bediüzzamanın. Ayrıca belirtmek lazımdır ki Bediüzzaman da Üstan Necip Fazıl gibi çok sert üsluplu biridir. Dolayısıyla bu cümleleri sarf etmesine şaşmamak gerekir.)

Share this post


Link to post
Share on other sites

...

 

''Bediüzzaman Said Nursi de Afgani’yi İttihad-ı İslam meselesinde selefim diye tanımlayarak “siyasette muktesit meslek”i ondan öğrendiğini belirtmiştir. (Nursi 1996, 105) Bediüzzaman, siyasette muktesit meslek kavramı ile aşırılıklardan kaçınmayı kastetmiştir. O, Doğu aşiretlerinin suallerine verilen cevaplardan oluşan “Münazarat” isimli eserinde siyasilerden ehl-i ifrat ve ehl-i tefrite rast geldiğini belirtmiştir. (Nursi, 1996, 123-124) Ehl-i ifrat, İslamiyet’in kıvamı Türkleri dalaletle niteleyip, istibdadı hürriyet zannetmekte ve Kanun-u Esasiyeye itiraz etmektedirler. Ehl-i tefrit ise dini bilmedikleri halde ehl-i İslama insafsızca itiraz etmekte ve dindarlardaki taassubu haklılıklarına delil göstermektedirler. Bu iki düşünceye karşılık Bediüzzaman’ın tavrı ise çok nettir. “....Hücum edenler bazıları ‘Haydo, Haydo’ derlerdi, bazıları, ‘Haydar Ağa, Haydar Ağa’ derlerdi. Ben Haydar derdim, şimdi de Haydar diyorum.” (Nursi, 1996, 125) ''

 

-Ahmet Danışmaz- (koprudergisi.com) 'Cemaleddin Afgani' başlıklı yazısından alıntı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bi' yapıştımı çıkmaz!

Gene bidat gene bidat ehli.

Bediüzzaman bas bas bağırıyor Ehl-i Sünnet diye hala neyin davası?

Afgani itinin maskesi düşmezden evvel Bediüzzaman yazılan gibi düşünmüştür doğru. Belirtelim ki Afgani çok suratlı bir eşşek olduğu için herkese farklı surat göstermiştir. Daha birçok alim veya İslam büyüğü diyelim Afgani konusunada yanılgılarını belirtmiştir. Senin bu yaptığın, Üstadın eski şiirlerini ve yazılarını referans alarak Onu dinsiz göstermekle birdir. Aynı pis mantık.

Bidat çığırtkanlığına gerek yok.

Hoş, insan bir kere bu b*k çukuruna girince kolay çıkamıyor. Bozuk itikadınıza devam ediniz ancak bilinizki her Eşşek kafalıyı övdüğünüzde yahut gündeme getirdiğinizde bir misli hiidet artımı olarak cevap bulacaksınız. Siteden atılmak pahasına...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Birşey daha dikkatimi çekiyor:

nedamet durmadan Üstad'ın dini çizgisine taban tabana zıt açıklamalar yapıyor. Hayır mıdır Allah bilir.

Bidat Ehlini bir kenara bırakalım da Bediüzzaman için hatırlatalım ki Büyük Doğu Mecmuasında Üstad, Risale-i Nurdan parçalar yayınlamıştır.

Dedim ya insan eğri yola girmesin, halimiz maf...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Birşey daha dikkatimi çekiyor:

nedamet durmadan Üstad'ın dini çizgisine taban tabana zıt açıklamalar yapıyor. Hayır mıdır Allah bilir.

Bidat Ehlini bir kenara bırakalım da Bediüzzaman için hatırlatalım ki Büyük Doğu Mecmuasında Üstad, Risale-i Nurdan parçalar yayınlamıştır.

Dedim ya insan eğri yola girmesin, halimiz maf...

Allah razı olsun..Yazılarınız ve yorumlarınızı şevk ve heyecanla okuyorum.

 

Bediüzzaman Hzlerinin değerini azaltmak için devamlı surette O büyük zatı Ehl-i Bidat şahıslarla aynı yoldaymış gibi gösterme gayreti yenide değil.Cemalettin Efgani, Reşit Rıza, Seyyid Kutup vs son asrın Reformist ve delalet ehl-i alim kırıntıları ile Üstad Hzlerinin aynı yolda olması imkan dahilinde değil..

 

Neden diye soradcak olursak yukarıda saydığım Ehl- i Sünnete mugayir kişiler lider olarak İbn-i Teymiyyenin Reformist, Zamanına göre yenilikçi fikirlerini kendi çağlarının kurtuluş reçetesi olarak görmüşlerdir..oysaki Bediüzzaman Hzlerinin Teymiyye hakkındaki görüşü alenen bellidir:

 

"lbni Teymiye ve lbni Kayıme'l-Cevzî gibi zâtlar Muhyiddîn-i Arab (k.s.) gibi azîm evliyâya karşı fazla hücum ettikleri ve güyâ mezheb-i Ehl-i Sünneti Şîalara karşı Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) Hz. Ali'den (r.a.) efdaliyetini müdâfaa ediyorum diyerek, Hz. Ali'nin (r.a.) kıymetini çok düşürüyorlar. Hârika fazîletlerini âdileştiriyorlar…" (Mektubat, s. 1997, s. 353)

 

Teymiyye hakkında bu şekilde görüş bildiren Bediüzzaman Hzleri onun yolundan gidenleride 2. Said döneminde ciddiye almaz ve almamıştır......

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah senden de razı olsun gönüldaş.

Bediüzzamanın Teymiyye ilgili yorumunu arıyordum da bulamıyordum. Buldum...

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Alıntı ne demek diye düşünüver. Düşündün mü? Hah şimdi eşekler çiftliğimize buyur. :pc: Veya küfürlerinden, beddualarından, tehditlerinden arın evvela. Sonra git Sezai Karakoç’un İslam’ın Dirilişi adlı kitabını oku. Afgani’nin maskeleri düşmüş ama Karakoç bugün hala ne diye övüyor bu adamı? Bence ona da uyarı da bulun. Sonra Hamza Türkmen’i var bu işin. Abdurrahman Arslan’ı. Bir yığın Müslüman köşe yazarı… E kim düzeltecek bunca adamın itikadını? Kollarını sıva Harun ordu gibi Eşşek yanlısı mahşerde karşında kol kola… Mehmet Akif de başta… :) Üstad’ın dizi çizgisine taban tabana zıt açıklamalar başlıklı yazı dizimi de gözden geçir. :D

Share this post


Link to post
Share on other sites

Alıntı ne demek diye düşünüver.

Sen Külteri kardeşimin yazısını okumadın galiba...

 

eşekler çiftliğimize buyur

Seni Bağlılar köşemize bekleriz.

 

Sonra git Sezai Karakoç’un İslam’ın Dirilişi adlı kitabını oku. Afgani’nin maskeleri düşmüş ama Karakoç bugün hala ne diye övüyor bu adamı? Bence ona da uyarı da bulun. Sonra Hamza Türkmen’i var bu işin. Abdurrahman Arslan’ı. Bir yığın Müslüman köşe yazarı… E kim düzeltecek bunca adamın itikadını? Kollarını sıva Harun ordu gibi Eşşek yanlısı mahşerde karşında kol kola… Mehmet Akif de başta…

Allah hepsine doğru yolu göstersin. Hidayet Allahtan... Bize düşen uyarı...

 

Üstad’ın dizi çizgisine taban tabana zıt açıklamalar başlıklı yazı dizimi de gözden geçir.

Bence sen gözlerini ovuştur. Yahut okumayı öğren. :pc:

Share this post


Link to post
Share on other sites

''Mutasavvıf'' Mahmud Esad Coşan, Teymiyeye yapılan tenkitlerin onu yanlış anlamaktan kaynaklandığını söylüyor.

 

 

Ben Teymiye'yi tanımıyorum, bilmiyorum; ama derdim şu her önüne gelen kişiye çok yüzeysel eleştiriler getiriyoruz; Üstad bir şey dedi diye falancanın üzeri hemen çizilmez. Okuyup anlayıp, tefekkür cehdinden sonra eleştirmek gerek ki Büyük Doğu gençliğinin yapması gereken budur; yok öyle hazırcılık, kolaycılık.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Efendim hemen belirteyim ki İbn-i Teymiyyenin küfür konusunda ne derece ilerlediğini (ilerleme mi dersiniz yoksa acınası bir aşşağılanış mı bilemem) ilk Necip Fazıl dan duymuyoruz. Üstad Hazretlerinden önce hatta kaç yüz yıl önce o eşşeğin dalaleti hakkında hükmü basmış alim vardır.

Çok tekrarlar olduk bu sitede şu lafı, (üzülelim):

İtikadı bozuk olan yani Ehl-i Sünnet dışı olan her fikir bozuktur!

Vahhabilik konusunda bende çok geniş ve bütün konuyu kaplayıcı belgeler mevcuttur. İsterseniz verebilirim. Orada İbn Teymiyyeden incilerde* okuyabilirsiniz.

Çok değer verdiğim Esad Coşan'ın ise Teymiyyeyi kabul etmesi mümkün değildir. Sıfatından ötürü...

Vesselam...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aslında burada eleştirilen Teymiyyeden öte onun fikirleridir.Çünkü fikriyat kişilerden dahada büyük bir tehlike arz eder.Teymiyye ölmüş gitmiştir.İyisiyle kötüsüyle Allaha hesap verecektir.Ancak açtığı çığır maalesef ölmemiş modernizmle birlikte farklı bir boyut kazanmıştır.Bir nevi mutasyona uğramıştır.

 

Evet Teymiyenin başlarda özellikle Tasavvuf hakkında güzel şeyler dediğini Abdulkadir Geylani Hzleri ile alakalı yazdığı kitapdan anlıyoruz.Ancak özellikle yaşadığı coğrafya ve zamanın siyasi - sosyal olayları (Moğol istilası sonrası bir devir) görüşlerinde ciddi kaymalar oluşturmuş.

 

Mesela Teymiyyenin yaşadığı dönem ve coğrafyada ciddi bir Şii propagandası mevcut.Özellikle Şiilerin taasupu aşan, nesneleri putlaştıran inançları halk arasında aşırı ilgi görmeye başlamış, Hasan Sabbah etrafına topladığı çapulcularla terör estiriyor.Buna mükabil Moğol kasırgası İslam alemini yakıp yıkmış.Haçlı tehlikesi başgöstermiş ve Ehl-i Sünnet müslümanlar resmen fetret dönemini yaşıyor.Teymiyye ise Harranlı Sünni bir ailenin çocuğu ve döneminin bu olumsuz durumuna isyan etmiş.

 

İlk icraatlarından biri talebeleriyle birlikte Şiilerin etrafında tavaf yaptıkları bir kaya parçasını yok etmek olmuş.Evet bu davranışı doğrudur.Zira İslamda kaya ağaç vs gibi nesneler putlaştırılamaz.Lakin o dönemki Teymiyyenin aynı davranışı Hacerül esvede gösterdiğini düşünün aynı olumlu tepkiyi verebilirmiydik.

 

Tamam belki Hacerül esvede karşı bir olumsuzluğu olmamış ama benzer bir şekilde Allah Resulunun kabirleri ziyaret etmesi sünnetine şirk demesi, bunu yasaklatmaya çalışması ise onun ifrata kaydığını göstermektedir.Ölmüş veya yaşayan evliyalardan yardım istenmesi mevzuu birçok İslam alimi tarafından İslama uygun ve gerekli olduğu vurgulandığı halde tabuları yıkıyorum mantığı ile bunlara karşı çıkmış, icmadan ayrılarak fitneye sebeb olmuştur.

 

teymiyyenin ayağının bastığı her toprağa kendi ayağını basan talebesi İbn-i kayyımın ise resmen Hz Ebubekire iftira atarcasına Cehennemin ebediliğini tartışma konusu haline getirmesi (31 ayet ve İSlam alimlerinin hepsinin icmasına rağmen) nasıl bir iyi niyetle karşılanabilir.

 

Velhasılkelam Teymiyye Şiilere karşı gösterdiği HAKLI tepkiyi ifrata götürerek bunu Ehl-i Sünnet müslümanlarada karşı göstermiştir.Zaten başka yerde açıkladığım gibi Bediüzzaman Hzleride Mektubatta Teymiyyeyi İbn-i Arabi gibi bir evliyaya düşmanlık etmekle ve HZ Alinin kıymetini düşürmekle tenkit etmiştir.

 

Dediğimiz gibi mesele Teymiyye veya Reşit rıza, Mevdudi, Abduh, Efgani vs meselesi değildir.Mesele bu kişilerin oluşturdukları yanlış İslam düşüncesidir.Mücadelemiz şahıslara karşı değil fikirlere karşıdır.

 

Başka forumlardada bulundum.Ve çğu Selefi gençlerin forumlarıydı.Dikkatimi çeken birşey bu tip hakikatleri ne kadar yumuşak dille anlatırsak anlatalım küfür yiyip banlanmak oldu sonumuz.:pc:)En yumuşak mevzularda bile bu şekilde önyargılı, saldırgan bir tutum içinde olmaları zaten hak yolda olmadıklarının bir göstergesidir..Yinede tebliğe devam etmeli Ehl-i Sünnet islamını anlatmalıyız.Zira bizim işimiz onlardan daha zor.Çünkü onlar (Selefiler ve benzerleri) herşeyi akılla açıklamaya çalışırlar ve İnsanoğlu aklın gücüne yeniktir.oysaki İslam akıl değil nakil dinidir.Biz ise (mesela tasavvuf erbabı) akla değil kalbe hitap etmeye çalışır.Kalp ise aklın entrikalarına kapalıdır.Bu yüzden bir Rabıta olayını, Vahdetül vucudu, tevessül neselesini akılla açıklamamız zor ancak Kalp gözü açık olanlara kolay anlatabiliriz.

 

Diyeceğim o ki yolumuz uzun ve güç..

Share this post


Link to post
Share on other sites

TeymiyeninKitabul Arş isimli müsvettesini okumadan onu övenler ne cahil ya adam o kitapta şiirimde dediğim gibi göğe put dikmiş, hemde elli ayaklı....

Share this post


Link to post
Share on other sites
Amenna, bediuzzaman ehli sunnet itikadindadir. Bu kesindir, ama maalesef onun guyya yolunda gidenler icin ayni sozleri sarf edebilirmiyim bilemicem.

 

Evet bilemeyeceğin kesin de o halde ne diye yorum yaparsın?

Çok şükür imanımı kurtardım mı diyorsun ki başkasının imanı hakkında yorum yapıyorsun?!

Share this post


Link to post
Share on other sites
Evet bilemeyeceğin kesin de o halde ne diye yorum yaparsın?

Çok şükür imanımı kurtardım mı diyorsun ki başkasının imanı hakkında yorum yapıyorsun?!

Ben birçok Nurcu ayrıca şucu olan tipten Teymiyyeyi övücü, mezhepleri yerici söz işittim. Yani bu bilinebilecek bir iştir. Beni şahsen Bediüzzamandan sonrası ırgalamıyor. Ne cemaat tanırım ne o ne bu. Allah razı olsun Risaleleri okutan, okuyan, açıklayan, tanıtan birçok mümin var. Yoksa bir grup olarak bir cemaat olarak ele alırsak okadar bozuk insanlarda var ki somayın gitsin. Hakiki müminleri tenzih ederek söylüyoum.

Vesselam...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet ne garibtir ki Hadis-i Şeriflerle yerilmiş halkımızında argo bir atasözüyle durumlarını izhar ettiği çeyrek tesettürlüler sadece ve sadece o cemaatte mevcuttur, diğerlerinin hiçbirinde rastlanmamıştır(rastladım diyen varsa kendime tokat atıcağım)

Bir Hadis-i Şerif:

Ümmetimin Son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacaktır bunların başlarının üstü deva hörgücü gibi bulunacaktır Onlar cennete giremez Cennetin kokusunu bile alamazlar.(Ahmed bin Hanbel-Üsne ve Taberânî)

Burda Efendimiz ALeyhisselam kimi kasdediyor bilmiyorum ama deve hörgücü ifadesini dikkatlice incelemenizi tavsiye ederim.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Evet ne garibtir ki Hadis-i Şeriflerle yerilmiş halkımızında argo bir atasözüyle durumlarını izhar ettiği çeyrek tesettürlüler sadece ve sadece o cemaatte mevcuttur, diğerlerinin hiçbirinde rastlanmamıştır(rastladım diyen varsa kendime tokat atıcağım)

Bir Hadis-i Şerif:

Ümmetimin Son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacaktır bunların başlarının üstü deva hörgücü gibi bulunacaktır Onlar cennete giremez Cennetin kokusunu bile alamazlar.(Ahmed bin Hanbel-Üsne ve Taberânî)

Burda Efendimiz ALeyhisselam kimi kasdediyor bilmiyorum ama deve hörgücü ifadesini dikkatlice incelemenizi tavsiye ederim.

 

 

Allah bilr ama kIYAMET GİTTİKÇE YAKLAŞIYOR GALİBA BAŞLARINDA DEVE HÖRGÜCÜYLE DOLAŞANLAR O KADAR ÇOĞALDIKİ !

ALLAHIM GÜNAHLARIMIZI AFFET

selam ve dua ile

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...