Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Dervish

Kürt Açılımı Hakkında

Açılım Hakkındaki Düşünceleriniz  

45 members have voted

You do not have permission to vote in this poll, or see the poll results. Please sign in or register to vote in this poll.

Recommended Posts

Bunu yıllar önce rahmetli Özal yapmaya çalışıyordu. Ömrü yetseydi Musul ve Kerkük'ü ülke sınırlarımız içine katacağı söylenir. Bu yüzden ömrünün yettirilmediğide söylentiler arasındadır.

 

Ak Parti Hükümeti ile Kürt Açılımı'nı nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Ben gayet olumlu bakmaktayım. Yıllarca Kürtlerin haklarını savunduklarını söyleyip terörist eylemlere imza atan pkk nın elinden bu açılım sayesinde bütün kozları alınacak.

 

Çok sancılı bir sürecin olacağını düşünüyorum. Bu süre zarfında nice faili meçhuller olacakır. Tıpkı geçenlerde göğüslşerine sıkıldıktan sonra kafatasları ezilen 2 kişiye olanlar gibi. Birçok provakatif eylemde olması muhtemel tabi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

kesinlikle yanlış. olmayan bir sorundan başına iş çıkarıyor hükümet. daha doğrusu herkesin başına iş çıkarıyor. kürtlerin bu ülkede hiçbir hakkı kısıtlanmıyor. ama müslümanların hakları bal gibi kısıtlanıyor. buna ses çıkaran yok. neden? çünkü müslümanlar terörist değil. her eline silah alana ayrıcalık verirlerse o zaman ayrıcalık isteyen herkes terörist olur. çok yanlış bir adım. büyük israil projesinin ayaklarından biri. hükümet nasıl farkedemiyor şaşıyorum. ayrıca yarın lazlar laz açılımı, çerkesler çezkes açılımı, abazalar abaza açılımı isterse ne olacak? bunun altından kim nasıl kalkacak? şahsen ben laz filan olsaydım bu işe kesinlikle tepki gösterirdim. öyle ya kürtleri muhatap alan hükümet, lazları neden muhatap alıp imtiyazlar vermiyor? ayrıca türkler ne olacak? bu ülke herşeyden önce müslüman türk kanlarıyla sulanmadı mı? diğer milletler soylarını nasıl devam ettirdiler? görülen o ki en sonunda ezilen yine müslüman türkler olacak. hem de atalarının kanlarıyla sulanan öz vatanlarında.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu açılımı bende olumlu görmekteyim.

 

Aslında bu tür siyasi hamleler her alanda gelmeli. Mesela Yani anayasanın oluşturulması bence Kürt açılımı ile paralel. Diyanetin özerk bir yapıya kavuşturulması ve dini vakıfların gelirlerinin Özerk bir diyanet kuruluşuna aktarılması gibi...Aslında bu tür açılımlar veya insan hakları zeminli açılımlar, diğer hakları da beraberinde getirir.

 

Ergenekoncular bu işe karşıysa eğer, hiç beklemeyin bu işe olumlu deyin. :)

Share this post


Link to post
Share on other sites
kesinlikle yanlış. olmayan bir sorundan başına iş çıkarıyor hükümet. daha doğrusu herkesin başına iş çıkarıyor. kürtlerin bu ülkede hiçbir hakkı kısıtlanmıyor. ama müslümanların hakları bal gibi kısıtlanıyor. buna ses çıkaran yok. neden? çünkü müslümanlar terörist değil. her eline silah alana ayrıcalık verirlerse o zaman ayrıcalık isteyen herkes terörist olur. çok yanlış bir adım

 

Kardeşim, çektiğimiz bunca acıdan sonra bu öfkeni anlayışla karşılıyorum. Ancak meselenin tüm yönleriyle ele alınıp, muhasebe ve murakabesi yapılması gerekir. Bunun neticesinde de varacağımız nokta bize bakalım neler gösterecek.

 

Eli silahlı olan militan şeyler kesinlikle Müslüman Kürt halkını temsil etmiyorlar. bilinir ki, yıllar yılı o çoğrafyalarda köy yollarında, şehirler arası yollarda şurada, burada yakılanyıkılan bir çok canlar var. Ben hatırlıyorum. ilkokul yıllarımızda haberlere bakamaz hale geldiydik. Mesela bir münübüsün içinde kadın ve çocuk demeden hepsinin birden bir köy yolu üzerinde yakılmasını gördüğüm ekranlardaki o korkunç şeyler hale gözlerimin önünde sanki. Bu militanlar, Allahsız bir ideolojileri ile beyinleri yıkanmış bu nasipsizler Kürt halkının çoğunluğundan yüz bulamadıklarından, kendilerine bir zemin yapamadılar bu insanları. Ayrıça PKK'nın geçmişi de nerelere dayanıyor, bir araştırmak lazım. Hani diyorum, Kürt açılımını PKK'lılarla Kürt halkının arasına kurulan bir set olarak düşünmek gerekir. Bu seti Kürt halkının da canı gönülden beklediğine inanıyorum. Evet, bütün her kesime, bir diğerini rahatsız etmemek şartıyla, insan olması dolayısıyla bütün fıtri haklarının verilmesi dileğiyle... Bakalım Ergenekon ne der bu işe. PKK da işlerini yarıyordu ama...

 

Ah kardeşim, ben Doğu Karadeniz bölgesindeyim. Benim büyüklerimi bir dinlesen var ya, küçük dilini yutarsın.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hacegan rumuzlu kardeşim, bakınız haklısınız çok canlar yandı, çok ocaklar söndü. peki değerli kardeşim sadece canı yanan kürt kökenli vatandaşlar mı? türklerin ya da diğer milletlere mensup müslümanların canları yanmadı mı? bakınız, yapılan bu düzenlemeler "geri adım" olarak görülüyor. trt-6 açıldığında ne demişti dtpli bir milletvekili hatırlayalım: "dili kabul ettiler, toprağı da kabul edecekler." şu sözü görüyor musunuz? yani demek istiyor ki bizde pkk belası oldukça adım adım hedeflerimize ulaşacağız. ki öyle de görünüyor. bence bu iş böyle çözülmez. yani çeşitli ırklara imtiyazlar vererek olmaz. geçmişte zulüm yapılmış diye kürt kökenli vatandaşlar başkalarından üstün tutulamaz. şu anda zaten ayrım yok. bu işler ancak büyük israile zemin hazırlar. vaktinde osmanlı balkanlardaki kendine bağlı devletlere de imtiyazlar verdi. ancak bu, parçalanmayı engelleyemediği gibi yine "geri adım" olarak görüldü.

bence böyle çok ırktan insan barındıran devletlerde herhangi bir ırktan bahsedilmesi doğru değil. yani türklük de öne çıkarılmasın kürtlük de. o zaman iş kökünden çözülür. tabi bununla birlikte tüm halkımızın yoğun bir din eğitimine tabi tutulması gerek. lakin mevcut sistemde bu mümkün olmadığı için ak partinin yaptığı bu gibi düzenlemeler hiçbir işe yaramaz ve meseleyi daha karmaşık hale getirir.

hükümet kürt açılımı yapacak, ama adam askere gidince "ne mutlu türküm diyene" diye bağırmaya mecbur edilecek. peki ak parti bunu önleyebilir mi? tabiki hayır. bir işi ya tam yapacaksınız ya da hiç bulaşmayacaksınız. devletin tüm kurumlarında değişiklik yapamayacaksa ak parti bu işe hiç bulaşmasın. çünkü hiçbirşey değişmez. bu da işin bir başka boyutu.

ayrıca belediye seçimlerinde dikkat ettim de ak parti elindeki birçok doğu ilini dtp ye kaptırdı. bu da çok ilginç.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu süreç ve sürecin seyri bazı sıkıntılara/sancılara sebebiyet verse bile -ki bu doğaldır- hükümetin bu meseleye uzun zaman sonra, belki de ilk defa bu kadar ciddi ve uzun vadeli hassasiyetle yaklaştığı kanısındayım.

 

Herkes konuşuyor, konuştu ve konuşacaktır. Burada da konuştuk, tartıştık ve değişik fikirler beyan ettik. Herkesin beklentisi, tepkisi, çekincesi, ümidi, korkusu olabilir. Haklılık payıda vardır bütün bunların.

 

Ben, bu konuda bir tarafa tarafa olmak veya sırf yazmak için yazmak istemiyorum ve istemem.

 

Fakat şu ifadeyi her zaman kullanırım ve her müslümanın da kullanması gerektiğine inanırım:

 

Kendimiz için istediğimizi başkaları (müslümanlar) için de istemeliyiz. Müslümanın, müslüman için hak istemesi ve onun hakkını gözetmesi gerekir. Siyasi, kültürel, ekonomik vs. her konuda müslümanca düşünmeli ve müslümanca hareket etmeliyiz.

 

İnşallah diyelim ve hayırlı olmasını temenni edelim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ne açılımınden bahsediliyor anlayamıyorum.

Bulunduğumuz topraklra Türkiye Cumhuriyeti'nin toprakları... Ve hepimizin bu vatanın nimetlerinden istifade ediyoruz.

Sen Kürtsün, sen Lazsın, sen Ermenisin, sen Rumsun gibi bir ayrım neresinde yapılıyor bu ülkenin ben bilmiyorum.

Çocuklarınız okullara alınmıyor mu ?

Bu devletin hastahanelerinde tedavi mi olamıyorsanız?

Kasapdan manavdan alışveriş mi yapamıyorsunuz Kürt kimliğiniz ile ?

Yapmayalım lütfen.

Kürt dediğimiz kişilerin MECLİSTE DAHİ SÖZ HAKKI varken hiç kimse alenen bir ayrımcılıktan söz edemez! Kabul edemem bunu.

Çürük elmaları kendi ellerimizle besliyoruz...

Bu sepetin kurtları tabii bitmez!..

Kürtçe konuşmaksa artık ulu orta kanalı meclisi kalmadı isteyen istediği yerde Kürtçe terimleri kullanabiliyor...

Olmadık nedenler ile bu ülkeyi nolur karıştırmayalım... Bizim çok daha mühim meselelerimiz var...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Açılım, ılımlı İslam, esneklik vs vs gibi sözcükleri çok seviyoruz toplum olarak.

Neyin kapanmışlığı var da onu açıyoruz anlayabilmiş değilim.

Bu ülkede zamanında Kürtler ezilmişlerdir. Haksızlıklara uğramışlardır. Bunu çok açık net şekilde kabul etmek gerek. Fakat bugün hiçbir Kürt çıkıp da biz2.sınıf insan muameleris görüyoruz, eziliyoruz vs gibi şeyler asla ama asla söyleyemezler.

Bir Türk olarak(Ki bir Kürt de olabilirdim bu konuda asla faşistlik yapmam) bugün ezilen de benim mağdur olan da.

Vergimi veriyorum bugün ezildiğini iddia eden Kürtler vegi mi veriyor?

Elektirk, su, telefon faturlarımı yatıyorum. Bugün ezildiğini iddia eden Kürtler fatura mı yatırıyor?

Üstüne 15 20 çocuk yapacaksın. Bunlara da yeşil kart alıp bedevadan yaşayacaksın... Ben bunları da yapmıyorum.

Hangi lokanta, kafe, kahvahane, mağaza vs gibi işletmelerin kapıosında Kürtler giremez diye yazı gördünüz.

Şu zamanda Kürtlerin aşağılanıp ezildiğini gösteren somut ne örnek var Allah aşkına?..

Ee sonra da eziliyoruz...

Yok böyle şey.

Dil desen dilin serbest. Puşi desen takman serbest.

Derdin ne öyleyse?..

Açık açık desene devlet istiyorum diye.

Lafı evelemenin gereği mi var.

Erdoğan bu saçmalıkla kendi sonunu hazırlamaktadır.

Kürtlerin faşist zihniyetteki Türkçüler tarafından aşağılanmasına, dışlanmasına, ötekileştirilmesine şiddetle ama şiddetle karşı çıkan biri olarak bu açılımın Kürtlere hak vermekten ziyade vatan bütünlüğünden taviz vermek olduğunu düşünüyorum.

Ve unutmamak gerek ki taviz tavizi doğurur.

Ahhh şu Avrupa Birliği sevdamız ahh. Başımıza neler açtın böyle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Böylesine mevzuuların çok hassas terazide tartılıp, muhasebe ve murakabesi yapılması gerekir. Bir tezin, bir de antitezi olur. Eleştirilerde antitez nedir onu görmak lazım... Hakikatleri görmekten, onlarla karşı karşıya gelmekten korkmamalıyız. PKK ne için kuruldu, PKK'yı kim kurdu? Bu militanlar nereden açık buldu da, zehirli bir yılan gibi bedenimize sarıldı? Kendilerine toplumsal bir zemin arayışında olan bu militanların şehir yapılanmasına karşı hangi terör örgütü kuruldu? Sonra o terör militanlarını kim tasviye etti? Pkk bir maşaydı; herkesin maşası... Bu süreçte olan Kürt halkına ve dolayısıyla bize oldu. Ülkemizde topyekun bir hak savaşı var. Diyanetin özerk bir kuruma dönüşüp, dini vakıfların bu diyanete bağlanması... acilen yeni anayasanın yapılması... Askerin devlet yapısı içerisindeki vaziyeti...

Şu şemdinli olayında kitapçıda patlayan bir bomba... Askerle milatan aynı karede... Sonra savcının esaslı yargılama süreçi ve bir idianame... Savcının görevden alınması; HSYK tarafından... Çorba, çorba... Anlıyacağınız yıllardır doğuda olanlardan sadece Kürtler mi sorumlu? Bizim beyaz Türklerde onlar kadar militan... Militanlığın ırkı olmaz. Osmanlı insanına sen ben davası yakışmaz. Bizden ayrılan 120 tane devlet var. Bunlar barış içinde yaşıyordu. Ama şimdi Osmanlıya hasret. Bakın biz asıl Kürtlerle çarpışmadık, asıl o kadar şehitimizin kanına sadece Kürt militanlar değil, bizim beyaz Türkler de dahil Almanlar, ingilizler, israilliler... girdiler... Onlarla çarpıştık. Müslüman Kürtlerle elele verip bu oyunu bozmanın zamanı geldi ve geçiyor... Türklerden de , Kürtlerden de bir hukuki bir yoldan militanları ayıklamak şart... Oyuna gelmeyelim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bende hemen hemen olumlu bulanlardanım yalnız açılırken can simidi , iğne, ve birde paletlerini yanlarına almaları gerekir kanısındayım aksi takdirde yüzmeyi bilsede boğulma ihtimali olabilir, paletleriyle hızlı ilerlesede kramp ayağına girebilir. olmazsa olmaz bu üç objeyide bulundurmalılar.

hızlı ve güvenli bir şekilde karşıya geçmek için .

 

Vatanımıza, Milletimize hayırlı olsun . tam destek ..

Share this post


Link to post
Share on other sites
Şu şemdinli olayında kitapçıda patlayan bir bomba... Askerle milatan aynı karede... Sonra savcının esaslı yargılama süreçi ve bir idianame... Savcının görevden alınması; HSYK tarafından... Çorba, çorba... Anlıyacağınız yıllardır doğuda olanlardan sadece Kürtler mi sorumlu? Bizim beyaz Türklerde onlar kadar militan... Militanlığın ırkı olmaz. ....... Bakın biz asıl Kürtlerle çarpışmadık, asıl o kadar şehitimizin kanına sadece Kürt militanlar değil, bizim beyaz Türkler de dahil Almanlar, ingilizler, israilliler... girdiler...

 

burada şunu belirtmek istiyorum: millet olarak bizler bu ülkede kürt olmayan herkesi türk olarak nitelendiriyoruz. ben de eskiden böyle sanırdım ve hayret ederdim. müslüman bir türk vatanına nasıl ihanet eder diye kendime sorup duruyordum. müslümanlığından vazgeçtim bir insan kendi atalarını nasıl silip atar vatanı nasıl satar diye düşünürdüm. meğer vatanı satanların şeceresi çok farklıymış. bizim türk sandıklarımız ya yunan ya ermeni ya rum kökenli "dönme" lermiş. bunu anlayınca bir nebze olsun rahatladım. zira satılmış olanlar türkler değil, ecnebilermiş. şimdi türkün militanı var demek ne kadar doğru? tabiki bir milletin %100'ü iyi olacak diye bir kural yok, ama işi detaylı araştırmalı.

belirtmek istediğim diğer nokta, doğuda kürtlere zulmedenlerle doğu anadoluda, iç anadoluda, bilumum anadolunun her köşesinde türklere zulmedip, islam'a hakaret edenler aynı kişilerdir ve türk menşeli değillerdir. bakın geçenlerde ölen türkan saylanı sıradan vatandaşa sorsanız türk zanneder. ama biraz araştırınca bilinenin tersi olduğu anlaşılıyor. bu yüzden uyanık olmalı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Merhaba Arkadaşlar;

Misafir olarak geziniyordum sitede, Ustadın yazılarıyla, siirleriyle zaman gecirirken bu konuyla karsılastım. Bu sitede üstadı sevenlerin din cercevesinde güncel konuları tartısıyor ve fikir alısverisi icerisine giriyor olmaları gercekten memnun etti beni...

Ben bu konuda fikirlerimi sunmadan önce kürt kökenli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumu söylemek istiyorum, Yazdıklarınızı bastan sona okudum hepinizin haklı olduğu yönler var. Ama birkaç düşünceye katılmıyorum, katılmadığım konular arasında mawera11 arkadaşımın "bu vatan topraklarının müslüman türk kanıyla sulanmadı mı?" sözü, Arkadaşım dedem'in amcası çanakkalede şehit düştü. Ruslara karşı doğuda türk ordusuyla beraber savaşan halkı ne cabuk unuttuk? Osmanlı'da türk-kürt-çerkez-rum-ermeni vs. ayrımcılığı yoktu, Osmanlıda Müslüman ve olmayanlar olarak iki sınıf vardı. Yıllardır beraber yasayıp beraber savaşıp beraber öldük. Hepimizin kanı aktı. Üzerimize oyun oynanıyor ve hepimiz oyuna geliyoruz. Artık uyanmak lazım. PKK denen sözde kürtlerin hakkını savunan örgüt çıkar çıkmaz önlemler alınsaydı, bunların hiçbiri yaşanır mıydı? PKK kürtleri koruyan bir örgüt olsaydı erzincan katliamını yapar mıydı? Daha gecenlerde saldırdığı karakola gelen kursun kadar halkın üstüne de bombalar ve kurşunlar yağdı, bunlar kürt değiller miydi? Okuduğunuz için teşekkürler sadece düşüncelerimi yazmak isdedim, ins. kardeşlerimin kalbini kırmamışımdır... Hadi Allaha Emanet...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet oyunlar oynanıyor uyanmak lazım. çok doğru bir söz. eyvallah diyorum. bir de ilave yapmak istiyorum, bence kürt sorunu şu sorunu bu sorunu demek yanlış. doğru olan "türk dayatması"ndan vazgeçilmesidir. o zaman iyi niyetli kişilerin eminim bir problemleri kalmayacak. ancak şu söz yanlış mı -> "ayrıca yarın lazlar laz açılımı, çerkesler çezkes açılımı, abazalar abaza açılımı isterse ne olacak? bunun altından kim nasıl kalkacak? şahsen ben laz filan olsaydım bu işe kesinlikle tepki gösterirdim. öyle ya kürtleri muhatap alan hükümet, lazları neden muhatap alıp imtiyazlar vermiyor?" tamam müslüman olan kürt kökenli vatandaşlarımızı kardeşimiz olarak gördük. ya diğer kardeşlerimiz ne olacak? türkiyede yaşayan her kardeşimize imtiyaz vermeye kalkarsak bu işin sonu nereye varacak? kardeşlerim, bir devletin 50 tane resmi dili 50 çeşit politikası olmaz. olamaz.

Alagoz rumuzlu arkadaş, peki kürt kökenli bir müslüman olarak türklere hiç müteşekkir değil misin? türkler bu ümmetin ağabeyi değil mi? ağabey dedim de yanlış anlamayın "ileride giden" , "önden giden", "öncülük eden" manasında dedim. yani türkler olmasaydı acaba bunca yıl kimliğinizi koruyabilirmiydiniz? size kızmıyorum keşke tüm kürt kökenli vatandaşlar sizin gibi bilinçli ve sağduyulu olsalar. ama ne yapalım kardeşim, bu konuyu samimiyetle tartışanların belki 100 misli provoke edenleri var.

son olarak tekrar söylüyorum, meseleye "kürt sorunu" penceresinden bakılması yanlış, "türk dayatması"ndan vazgeçilmeli. bu olursa türkiyedeki tüm farklı ırkların problemi 1 seferde ve kökünden çözülmüş olur.

selametle..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kesinlikle türkiyede kürt sorunu olduğunu kabul etmiyorum lakin en fazla gücendiğim de bu oyunlara zihnimizi bile alet etmeleri.

Yapmayın Allah ınızı severseniz bizim ülkemizde kürt sorunu mu var!?

Resmen kürt sorunu adı altında pkk komploloru var hesabın içinde.

Elbetteki devlet kadar kafamız basmyabilir bazı konularda doğrudur, fakat halk olarak kör olarak da yaşamıyoruz.

İş adamları kürt sorunu çözülürse teşvike gerek kalmaz yatırımlar patlar..demiş (zaman)

Ne sorunu ALlah ınızı severseniz biz çok mu aptal duruyoruz..Sorun olan bir takım hainler!..Ülkemizde nefes almamıza tahammül edemeyen zorbalar....Kürtler değil...

birilerinin niyeti sırf kaos çıkarmak bunun başka adı yok.Türk kürt diye diye bakınız şu kendimizi rahat ,hissettiğimiz fikir sarhoşluğu yaşadığımız yerde bile türk kürt bilmem ne diye yazılar yazıyoruzya valla ne yalan desek az kalır biz bile bu kaosa farkında olmadan bulaşmışız...

Bİ dolu kürt tanıdığım var üstelik bazı iş adamlarıda müşterimiz en ufak bir kargaşa hasıl olmamış aramızda yıllar yılı.biz osmanlı döneminde binlerce kültürlerle bir arada yaşamış osmanlı torunlarıyız ,birileri bunu bile köreltmeye çalışırken, bu konuyu burda kapatsak ve hiç şu güzelim sitede yazılmamış açılmamış konu olarak görsek...

Biz yeni nesilsek bu gibi şeylere pabuç bırakmayalım arkadaşlar...

Kimse masum rolüde oynamasın,kürt sorununu halletmek maksatlı aracı olarak görülen,gövde gösterisi yapanlara da başbakanımızın zaman ayırması da ayrıca bir can sıkıntısı olmuştu zaten bugün bana.Burdada konuyu görünce pehh dedim.........

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kürt Açılımı yapmak,biz bu kürtleri ezdik,eziyoruz hadi gelin de biraz bağrımıza basalım artık demek.Yok öyle birşey.

Amerika'daki zenciler gibi,Hitler'in Yahudileri gibi herhangi bir boykota maruz mu kaldılar?

Hayır.Türklerden farksız,tüm hak ve özgürlüklerine sahipler.

Dillerini,kültürlerini mi yasakladık,engelledik?

Hayır.İstedikleri gibi Kürtçe konuşabiliyorlar.Üstüne bir de Devlet kendisi Kürt kanalı kurdu.

Ne istiyorlar peki bunlar?

Dağdan ineni vuracaksın,dağa çıkanı vuracaksın,çıkmayanı kollayacaksın.

Bu Kürt sorununa da artık şovenist bakmanın zamanı geldi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kuzey Irak'ta kurulan Amerikancı Barzani liderliğindeki Kürdistan Devletinin himaye işi Türkiye'ye havale edilmiş görünüyor...Sam amca ve de Tom amcanın isteğiyle Kürt meselesi Amerikan menfaatleri doğrultusunda halledilmesi isteniyor. Yoksa Kürd'ün kaşını gözünü seven yok.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arkadasım ben zaten Kürt sorununun olduğunu kabul etmeyen ama aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinde Türk ve Kürtlerin birbirine karsı yıllardır soğutulmaya çalışıldığını savunan biriyim. mawera11 arkadaşımın dediği söze bende katılıyorum ayrı gayrı işler yapılmaya başlandı mı bunun sonu gelmez artık herkes imtiyaz ve hak peşinde koşmaya başlayacaktır. PKK çıktığında belli bir maddi desteği olmadığı için Kürt köylerine saldırmış onlardan erzak vs tüm mallarını gasp etmiştir. Buna aslında cok basit bakılabilinir ama ardındaki gerçek çok acı. PKK denen sözde Kürt örgütü Kürtlere işkence edip mallarını çaldıktan sonra bizim ordumuz da Kurtleri yardım ve yataklıktan yargılamaya başladı. Peki soruyorum size; Siz olsaydınız ne yapardınız? Orduyu haksız bulmuyorum, Allah yardım ve yataklık yapanların belasını versin ki onlar yüzünden 10 milyon nufuslu bir halka çamur kolaylıkla atılabildi. Bir arkadaşım demiş ki dilleri mi yasaklandı? Yasaklandı kardeşim hemde öyle bir yasaklandı ki evin içinde annen, babanla konuşman bile suç sayılıyordu. Demek istediğim o dur ki kardeşlerim; Benim gibi kürtlerin istediği aramızdaki bu kavganın bitmesi. mawera11 kardeşim keske herkes bizim gibi oturup rahatca tartışabilse, İstirham edersem herhangi bi video sitesinden, reklam olmasın diye adını vermiyorum sen biliyorsundur hangisi olduğunu, Ahmet Kaya denen sanatçının bir şarkısını açıp altındaki yorumları okur musun? Biz o kadar basit insanlarız ki, Dış gücler aramıza anlamını dahi bilmediğimiz 3-5 kelime atar(koministlik,sosyalistlik vs.). Biz bunların anlamını bile bilmeden birbirimizin kanını akıtırız. Halbuki hepimiz birbirimizi din kardeşi olarak çağırsak, ırk-dil-renk vs. hiç bir ayırım koşulunu takmadan. işte o zaman hiçbir problem kalmaz. Osmanlıda Kürtlerin ayaklandığını, olay çıkardığını söyleyecek biri var mı aranızda?? Çünkü Osmanlıda çerkezine,kürdüne,türküne ve lazına(unuttuğum varsa bağışlayın) müslüman diye hitap ediliyordu. Geri kalanına azınlık olarak hitap ediliyordu. Emin olunuz ki kurtuluş İSLAM'da... Allaha Emanet Olun...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Pkk ile Müslüman ve samimi Kürtler bir değil... Bu meseleyi yok kabul edip gerçeklerin üzerine bir şal örtemeyiz. Gerçekler acıdır...

 

Suçluları sadece bir ırkın içinde aramayın ve hatta bu meseleyi bir ırk meselesi görmeyin. Şiddetten, kandan, eroyin ticaretinden, kaçakcılıktan nemalanan bir yapı var karşımızda. PKK bu yapının sadece bir kolu. Adamlar karşımıza geçmişler, bize oyun oynuyorlar. Ne zaman görecez gerçekleri, ah ne zaman?..

 

Bakın, lütfen parçaları birleştirelim, parçada kalmayalım. Başbakanın DTP lideri ile görüştüğü gün olacak, Diyarbakır'da bir grup pravokasyon hareketlerine başladılar bile. Peki polislere de saldırarak gerçekleştirdikleri bu eylemi kimler organize etti. Yurtsever Demokratik Gençliği... Pkk'nın deşifresi için yapılan bir operasyonda KCK isminde bir derin yapılanma ortaya çıkarıldı. İşte bu gençlik de bu yapının bir kolu... Şu son HSYK krizinde Ergenokon savcıları ile birlikte, işte bu KCK davasına bakan savcıları da değiştirmek istediler... Kriz bu yüzden çıkmıştı HSYK'da ve Hükümet direndi buna... İşçi Partisinin yayın organı Aydınlık dergisi bu yüzden HSYK üyelerini kahraman ilan ettiler... İşçi partisi lideri kimdi? Doğo Perinçek... Ergenekondan yargılanıyor, hatırladınız değil mi? Pki Ergenokondan daha kimler yargılanıyor? Yahu yıllardır acısını çektiğimiz başörtüsü yasakçıları ile bu pkk yandaşları aynı davadan yargılanmadılar mı? Daha ne diyeyim... O kadar faili mechul cinayetler... Şimdi yukarıda verdiğim parçaları bir birleştirin bakalım ne çıkacak karşımıza?.. Hangi ırka mensuplar çıkacak?.. Durun, durun ben söyleyeyim: Dindar diye bildiklerimiz, ulusalcılar, milliyetçilerde bazı kişiler, Pkk, Kürtler, Türkler, yabancılara, papazlar, şunlar ve bunlar...

 

Bakın, bir Karadenizli olarak Adnan Kahveciler, Recep Yazıcıoğlular verdik bu yolda... Siz hiç merhum Kahveci'nin meclise sunduğu dosyayı okudunuz mu?

 

Ha bu arada Şu Sivas olaylarında kimlerin provakasyon yaptıkları malum... Aziz Nesin ile birlikte Aydınlık dergisi... Hemen beşine Başbağlar... Sonra şehit 33 asker... Eşref Bitlis, uğur Mumcu ne biliyordu acaba? Yahu Türkan Saylan kimlere para yardımında bulunuyordu? Peki ÇYDD kimlerden finasman sağlıyordu. Görüyorsunuz değil mi bağlantıları?

 

Siz hale bu işi bir ırkı indirgeyin, siz hale deyin ki, onların tüm hakkları var, daha ne istiyorlar? Arkadaşlar Gözcü gazetesi olacak, lütfen dünkü manşetine bir bakın? Bakalım ne göreceksiniz orada? Deniz Baykal zamanında kimler yardımıyla girdi meclise de şimdi başbakana laf yetiştiriyor. Bu insanlar ne nasıl bir şey böyle? Yahu bazı komutanların şunların, bunların şehitlerimiz hakında söyledikleri o iğrenç şeyleri duymadınız mı Allah aşkına?..

 

Yeni anayasa, diyanetin özerk bir yapıya kavuşturulması, eğitim sisteminin tekrar yapılandırılıp tevhidi tedrisat anlayışının üzerinde biraz durulması, dini vakıfların asli görevlerine döndürülmesi vs. O kadar çok ki hakklarımız. Senelerce Doğuda yaşanan bunca şeyden sonra bırakalım, bakalım da önümüze sondukları çözümü görelim, bunu olsun yapalım... Bilgi sahibi olalım da sonra bir hükümde, bir yargıda bulunalım...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kürtler çıkıp da adam gibi bir PKK'yı desteklemiyoruz,biz Türkiye vatandaşıyız ve halimizden memnunuz diyor mu?

Nerde....

En iyi Kürt bile oyunu DTP'ye verir çünkü hakkıdır kendi etnik partisidir.Lakin DTP Pkk'nın meclis kolundan başka bir halt değil.

İyi Kürtleri ayıracak mıyız? O zaman çıkacaklar meydana korkmadan konuşacaklar.PKK'ya karşıyız diyecekler.Demiyen,kendi ırkına has özgürlük naraları atan,üstüne bir de insan haklarından,özgürlükten dem vuran kürt yurtseverleri (!) silahla susturalım!

Bu kadar!

Share this post


Link to post
Share on other sites
Kürtler çıkıp da adam gibi bir PKK'yı desteklemiyoruz,biz Türkiye vatandaşıyız ve halimizden memnunuz diyor mu?

Nerde....

En iyi Kürt bile oyunu DTP'ye verir çünkü hakkıdır kendi etnik partisidir.Lakin DTP Pkk'nın meclis kolundan başka bir halt değil.

İyi Kürtleri ayıracak mıyız? O zaman çıkacaklar meydana korkmadan konuşacaklar.PKK'ya karşıyız diyecekler.Demiyen,kendi ırkına has özgürlük naraları atan,üstüne bir de insan haklarından,özgürlükten dem vuran kürt yurtseverleri (!) silahla susturalım!

Bu kadar!

 

Hah! İşte... Gerçekçi bir yorum olmuş. Bazılarının yaşam hukukuna, eğitim-öğretim olanaklarına riayet şart fakat şu akl-ı selim noktasına varabilmemiz, öyle görülüyor ki daha hayli zaman alacak. Nedense Kürt'ler konusunda bu ara bir kısım insan ''pembemtrak'' düşüncelere sahip.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir zamanlar hakları kısıtlanmış olabilir, ancak şu anda çok rahatlar. Bazı illerde kürtler gösteri yapar,pkk'yı savunur,Abdullah Öcalan için meydanlarda naralar atarlar. Bizzat yakînen biliyorum-şehir ismi vermiyeceğim kimse alınmasın-bazı şehirlerde Türk bayrağı asamazsınız,her hafta gösteriler olur. Bunları rahatça yapabiliyorlar mı?evet, peki ne oluyor? hiç bir şey.

Ancak unutmayalım ki,bir sene olmadı henüz bir haber çıkmıştı,hatırlarsınız. Bir Polis memuru kürt çocukları bir güzel pataklamıştı. Kürtçe konuştukları için,küfür ediyorlar sanmışlar vs..bu çocuklar elbet polise taş atar. Sorun yine aynı,dikkat edersek nasyonalizm fitnesi bir çok meselede kolayca bulup,çıkartabiliriz. Sorun bir millet olamamak. Ümmet olamamak.

Mesajımda Hem bahsettiğim Kürtlerden olmayan kardeşlerimizi hemde alakası olmayan Polis memurlarımızı tenzih ederim. Son olarak Bediüzzaman Hazretlerinin sözüyle bitiriyorum ;

"müslüman olan Türk kardeşimi,Kürt kardeşime yeğlerim"

Share this post


Link to post
Share on other sites

öncelikle şunu söylemliyim: Ben bu projenin adına "kürt açılımı" denmesini pek doğru bulmuyorum.

Doğu Anadolu kalkınma projesi yada buna benzer bir tanım kullanılsaydı bence daha güzel olurdu. Tahmin ediyorum, şimdi bazı arkadaşlar diyecekler "efendim yapılacak olan icraatlar önemli, projenin adı şu olmuş ya da bu olmuş ne önemi var." hemen açıklıyayım; siz projenin adını tam anlamıyla manasını vermeyen bir ad koyarsanız, daha projeye başlamadan eksik bir şeyler var demektir. Eksik olanda bence şudur; "kürt açılımı" derken, kürtlerin ve türklerin eşit haklara sahip olmadıkları, türklerin kürtlerden daha çok hak ve özğürlüklerinin oluğu ve bu proje sayesinde bu eşitsizliğin ortadan kaldırılacağı ima edilmektedir. Bu da bence kesinlikle yanlıştır. Çünkü; bu ülkenin vatandaşı olan herkes YASALARA göre eşit sayılmaktadır. Yani gerekli şartlar(yaş ve üniversite mezunu vb.) oluşduğunda milletvekili, başbakan, bakan, cumhurbaşkanı, belediye başkanı vb gibi devlet kurumlarında çalışabilir. "kürt açılımı" denmesini bu yüzden uyğun bulmuyorum.

 

gelelim projenin içeriğine;

ortada gerçekten büyük bir problem var. Ve bu problemin yan etkileri oldukça ağır bedenler ödemeye bu milleti yıllarca mecbur etti.Bu büyük problemi aşmak, kardeş kanının akmasını durdurmak ve ülkemizi güzel günlere taşımak adına önemli bir adım atıldığı inancındayım.

Bu problemin ortadan kaldırılması için yapılacak en önemli şey doğu anadolu bölgesinin ekonomik ve eğitim alanında kalkınmasını sağlamaktır. problemin ana mahiyeti budur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

efendim benim naçizane fikrim tam manasıyla bir temele oturmadan saman alevi tarzında bir atılımdır. bu gün kürt kardeşlerimize daha fazla hak verilse gıkım çıkmaz ama açılımdan önce neye göre , kime göre açılım yapılacak onu bilmek gerekir. fikriyatı maalesef ki ilk zamanki saflığını koruyamayan hükümetin herkesi memnun etme hevesiyle giriştiği bu hamle zamansız ve eksiktir.... eğer açılım yapılacaksa önce mukaddes dinimizin ülkemizdeki en büyük simgelerinden olan aya sofya ile yapılmalı.... baş örtüsü hala daha giremiyor üniversiteye .... bunun açılımı yapılmalı... tammamiyle kendi aciz fikirlerim ışığında yapmış olduğum yorum hiç kimseyi bağlamamaktadır... saygılarımla arz ederim....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Abdurrahman Dilipak - Vakit

2009-08-27

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

AH BENİM GÜZEL MEMLEKETİM..

 

Geçen gün feleğinden çemberinden geçmiş birilerinden yeni bir mail adım. Bu kadar da olur mu derken, basında Ersöz-Bayık buluşmasına ilişkin iddiaları okuyunca, o zaman bu iddialar da niye gerçek olmasın ki diye düşünmeye başladım..

Şeyh ve fahişenin birlikte çalıştığı bir örgütten söz ediyoruz. Apo kadrolu bir eleman ise, Yeşil niye PKK’lılarla halay çekmesin ki!

Sahi Apo’nun Şam’da kaldığı dairenin altında kim oturuyordu, üstünde kim oturuyordu? Pilot Necati kimdi, Kesire kimdi, babası ne iş yapıyordu?

İtalya’daki P2 Locasına ne kadar da benziyor..

Susurluk’ta yaşananları aklımızın bir kenarında tutalım. Kurt ve kuzu aslında ortak olabiliyor..

Erkaya herkesi fişlerken, danışmanlık yaptığı adamları tanımaz mı?

İşe bakar mısınız Korkmaz Yiğit, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’nın adamı, herkesi fişleyen paşamız ise Korkmaz Yiğit’in danışmanı..

Ne anlama geliyor şimdi bu?! Bu iddiaları gündeme getiren Orakoğlu aleyhine açtıkları dava beraatla sonuçlanmış..

Ulusalcı paşamızın ailesi ile davalık olduk biliyorsunuz. Son olarak Paşamızın yeğeni ile ilgili de ilginç bilgiler gelmeye başladı.. Yeğen şimdi Amerika’daymış.. Bulgaristan’da ve Türkiye’de epey işler çevirmiş iddiaya göre...

Erkaya Yapı İnşaat Sanayi unvanıyla Sencer Erkaya tarafından 1989 yılında kurulan ve inşaatın yanı sıra prefabrik bina üretimini de amaçlayan firmamız 1990 yılında Mehmet Güngör'ün katılmasıyla İnşaat ortaklığına dönüşmüş, 1992 yılında İnter İnşaat ve Prefabrik A.Ş. ismini almış..

Dan Brovn’un son eseri Melekler ve Şeytanlarda İllimünati örgütü ile Papalık arasındaki bir hesaplaşma konu alınmış. CERN’deki deney de bu olayla ilişkilendirilmiş.. Hikaye, Papanın manevi evladının, aslında Papanın katili olduğu ile ilgili.. Papayı korumakla görevli güvenlik biriminin başı da öbür tarafın adamı. Ama hep bir iyilik meleği gibi davranıyorlar..

Dünyada buna benzer şeyler ilk defa olmuyor. Bu iddialar demek ki, sadece romanlar ya da film senaristlerinin hayallerinde oluşmuyor. Aslında, sonuçta hayal gerçeğin anası değil mi?

“Sayın Dilipak, aşağıda sizlere anlatacağım konu bundan uzun bir süre önce bir görevli tarafından bana anlatılmıştır. Bugün bu bilgiyi sizlerle paylaşmak ihtiyacı duydum. Neden mi bugün? Hani birileri size linç girişiminde bulundu ya. Hani birileri 40 yıllık birikiminizi elinizden aldı ya. Biliyorum siz ev için üzülecek biri değilsiniz. İsyanınız Ülke’deki Adaletin ne hallere düştüğü içindir. Ancak bu yazıyı okuduğunuz da ‘Ülke’min aydınlığa çıkması için vermiş olduğum mücadelenin bedelini ödedim’ diyip, torunlarınıza iftiharla anlatacağınızdan eminim. Anlatmak istediğim olay şöyle:

PKK ile çatışmaların en yoğun olduğu bir dönem de Şark görevim (..) il’ine çıktı. O şehir de bulunan arkadaşlarımı telefonla arayarak bana ev bulmalarını rica ettim. Arkadaşlarım (…) ile görüşmüşler, teknik personel (Bilgisayar, telsiz, video, dürbün, yazılı doküman) olduğumdan dolayı bana lojman tesis edilmiş. Bir müddet sonra atandığım il’e giderek arşiv bölümünden göreve başladım. Arkadaşlarımla kaynaşmam uzun sürmedi. Benim gibi teknik eleman olan ve çevre de nöbet tutan arkadaşlar hariç diğer arkadaşlarım devamlı operasyona gidiyordu. Birkaç gün evlerine gelmedikleri de oluyordu. Bazı akşamları şehir PKK teröristleri tarafından taciz ateşine maruz kalıyordu. İşin en ilginç yanı ise bu taciz ateşleri daha ziyade arkadaşların operasyonda olduğu güne denk geliyordu. Bazen teröristlerin yeri önceden tespit ediliyor, operasyon başlıyor malum yere varıldığından teröristlerin kısa bir süre önce orayı terk ettikleri tespit ediliyordu. Kimi zaman operasyona giden arkadaşların pusuya düştüğü de oluyordu. Sanki aramızda bir iletişim vardı. Hatta zaman, zaman birbirimize kuşkuyla baktığımız da olmuyor değildi. Neredeyse birbirimizi ajan olmakla suçlama konuma gelirdik. Herkes tedirgindi. İşi hafiyeliğe döktük, Arkadaşlar bir araya geldiğimizde içimizdeki ajan birilerinin olduğunu düşünerek onu tespit etmeye çalışıyorduk. Oysa arkadaşlarla aramızdaki bağ, kardeşlikten daha öteydi. Fakat yaşanan olaylar ister, istemez bizleri farklı düşünmeye sevk ediyordu.

Göreve başladığımın ilk günleriydi. Bir gün saçı, sakalı birbirine karışmış, şalvarlı, poşulu bir kişi gelerek kimseyle konuşmadan, izin almadan direkt olarak arşive girdi. Ben müdahale etmek amacıyla kalktığımdan arkadaşım oturmam için beni ikaz etti. Bir süre sonra çıkıp gitti. Arkadaşıma kim bu adam dediğimde, sus kim olduğunu biz de bilmiyoruz. Bizlere bu kişinin kimliği hakkında soru sormamamız ve konuşmamamız gerektiği söylendi dedi. Aldı beni bir merak PKK ile ilgili bütün bilgilerin bulunduğu bir arşive ismini dahi bilmediğimiz bir kişi elini kolunu sallayarak nasıl girebilirdi. Kimdi bu adam? Sadece ben değil diğer arkadaşlar da ismini dahi bilmiyordu. Bu kişi uzun aralıklarla da olsa gelip giderdi.

Yanılmıyorsam Ekim ayı idi, çok sayıda PKK’lı teröristin (…) Dağında olduklarına dair bir istihbarat bilgisi alındı. Helikopterlerin de katılacağı Geniş kapsamlı bir operasyon hazırlığı yapıldı. Operasyon da teknik cihazlar da kullanılacağında ilk kez ben de operasyona katıldım. Dağın çevresi sarıldı, teröristler yanmakta olan büyük bir ateşin etrafında halay çekiyordu. Yanımda bulunan dürbünle izlemeye başladım. Gördüklerime inanamadım. Dürbünü benimle birlikte olan arkadaşıma vererek, bak halay çekenlere tanıyacak mısın dedim. Heyecanla dürbünü elimden alarak izlemeye başladı. Bir müddet baktıktan sonra büyük bir panik içerisinde bana dönerek bu adam, o dedi. Demek yanlış görmemiştim bu adam arşivimize girip çıkan kişinin ta kendisiydi. Halay çekiyordu, hem de Şemdin Sakık ile kol kola. Nihayet içimizdeki haini bulmuştuk. Artık kaçışı yoktu, ya yakalanacak, ya da çatışmada ölecekti. Yakalanma anını sabırsızlıkla beklerken, o an çok garip bir olay gelişti. Operasyonunun yapılmaması için emir geldi. Biz operasyon yapmadan geri döndük. Sebebini de bir türlü anlayamadık. Ben arkadaşıma gördüklerimizi yetkililere anlatalım mı dediğim de, kes sesini senin gördüğünü başkaları görmüyor mu dedi. Demek ki benim ve arkadaşımın bilmediği bir şeyler yaşanıyordu. O şehirde görev yaptığım süre zarfında uzun aralıklarla da olsa o adamla karşılaştım. İsmini dahi öğrenemedim ama o hainin suratını hiç mi hiç unutamadım. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra emekli oldum. Derken Ergenekon Terör Örgütü ile ilgili operasyonlar başlatıldı. Mesleğim gereği gelişmeleri yakinen takip ediyordum. Bir akşam televizyon ekranında onun fotoğrafını gördüm. Evet bu adam arşivlerimize girip çıkan, dağda Terörist Şemdin Sakık ile halay çeken adamdı. İsminin Mahmut YILDIRIM, kod adının da YEŞİL olduğunu o akşam öğrendim. Meğer ben yıllarca PKK’lı Mahmut Yıldırım’la (Yeşil) beraber görev yapmışım da haberim yokmuş. Durum bu Sayın Dilipak. Derin Güçlere, çetelere, darbecilere karşı mücadele veren namuslu insanlar bir şekilde bedel ödemedi mi? Arı kovanına çomak sokmanın bir bedeli olmalıydı. Ve size o bedeli ödettirdiler. Bundan böyle görevini yapmış ve zafer kazanmış bir Asker gibi alnınız açık, başınız dik olarak yaşayabilirsiniz. Dualarımız sizler için. Allah’a emanet olunuz. Saygılarımla.” İsim, imza yok..

Aslında Apo da, Yeşil de kurban. Hepimiz kurbanız.. Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinde kendilerine iktidar ve servet üreten bir çetenin kurbanıyız..

Ha bu arada Tuncay Güney de mail attı, o da geçmiş olsun diyor.. Aslında herkes her şeyi biliyor, ama bıçak ağızları açmıyor. Korku dağları tutmuş..

O kadar çok arayan var ki.. Hepsine teşekkürler. Sağolun, dua edin inşallah. Allah (cc) hayırlar versin.

Ha bu arada birileri, gazete niye Dilipak’a sahip çıkmıyor filan diyor da, isteyen Erkaya ailesinin hacze gelen avukatına sorabilir.. Avukat “anlaşalım” dediğinde, ben karşı çıktım. Hayır direneceğim, mücadele edeceğim ve kazanacağım dedim. Yoksa o gün bu borcu hemen ödemeye hazır orada birkaç işadamı arkadaş da vardı. Reddettim.. Hayır, henüz yolun sonuna gelmedik. Kimseden (Allah’tan başka) bir yardım beklediğimiz de yok, kabul de etmeyiz. Gazete içinde bu sorunu çözmek konusunda bir sorunumuz da yok.. Henüz yolun sonuna gelmedik. Göreceksiniz ben bu işten kârlı çıkacağım..

“Hasbünallahi ve niğmel vekil ve niğmel mevla ve niğmel nasiyr..”

Selam ve dua ile..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Seyyid Ahmet Arvasi ve Doğu Anadolu Gerçeği SEYYİD AHMET ARVASİ VE DOĞU ANADOLU GERÇEĞİ

 

Mustafa KUVANCI

Eğitimci-Yazar

 

 

Bugün çok ciddi bir Doğu sorunuyla karşı karşıyayız. Özellikle bölgede ortaya çıkarılan terör, millet olarak hepimizi derinden yaralamaktadır.

 

Seyyid Ahmet Arvasi, 1985 yılında başlayan ve bugüne kadar gelen, binlerce insanımızın ölmesine, binlerce insanımızın evsiz, yurtsuz kalarak göç etmesine sebep olan, önlemek için yapılan harcamaları bir ülkeyi inşa edecek kadar para tutan hain terörü önceden görmüş ve 1986 yılında yayınladığı “Doğu Anadolu Gerçeği” adlı eseriyle problemi ortaya koymuştur.

 

O dönemde birkaç çapulcu, eşkıya hareketi olarak değerlendirilen PKK terörünün aslında dış destekli olduğunu Arvasi bu eseriyle ortaya koymuştur. Eserinde, terörü önlemek ve milli bütünlüğü sağlamak için alınması gereken tedbirleri de belirtmiştir.

 

Doğu Anadolu Gerçeği ilk olarak 1986 yılında Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü tarafından yayınlanmıştır. 12 Eylül Harekatı sonrası hapse atılan, MHP davasından Askeri Mahkemece yargılanan ve beraat eden Arvasi’nin bu kitabını zamanın genelkurmay başkanlığı taltif ederek Güneydoğu bölgesinde teröre ve bölücülüğe çare olarak dağıttırmış, okutturmuş ve tavsiye etmiştir. (1)

 

S. Ahmet Arvasi’nin Doğu Anadolu Gerçeği adlı kitabı başlı başına ele alınarak bir tez çerçevesinde değerlendirilirse, 8 başlık altında ortaya koyduğu “Doğu meselesinin faktörleri’nden 8 ayrı kitap çıkarmak mümkün olacaktır. Biz burada kendimizce önemli gördüğümüz bir iki maddeyi ele almaya çalışacağız.

 

Arvasi, kitabının giriş kısmında şöyle der: “Esefle belirtelim ki, bugün ülkemizde ister istemez bir şark meselesi vardır. Devletimizin ve milletimizin düşmanları, bu konuyu istismar ederek vahim boyutlara ulaştırmak için ne mümkünse yapmaktadırlar.

 

Kitabımızı yazarken meseleyi bir antropolog, bir etnolog, bir tarihçi, bir dilci gibi değil, bir eğitimci ve eğitim sosyologu olarak inceleyeceğiz. Türkiye’de şark meselesine vücut veren olumsuz faktörleri ortaya koyacak ve problemin çok boyutlu olduğunu göstermeye çalışacağız.”

 

Arvasi daha sonra bu faktörleri şöyle sıralıyor:

 

1. Tarihi faktörler: Yerli ve yabancı ilim, siyaset ve fikir adamlarının bu bölgede yaşayan vatandaşlarımızın kökeni hakkında öne sürdükleri teoriler.

2. Kültür Faktörü: Bu bölgede konuşulan ağızlar, farklı inançlar, milli kültüre yabancılaşma ve bunu farklılık olarak kullanan güçler.

3. Sosyal faktörler: Bölgedeki konargöçer halk aşiretler, aşiret sistemi ve bunun doğurduğu sebepler.

4. Coğrafi faktörler: Sert arazi yapısı ve sert iklimin sonucunda ulaşım ve irtibat sorununun milli irtibatı zayıflatması

5. Ekonomik faktörler: Bölge halkının üretim alanında geri kalması ve komşu ülkelerle ticari ilişkiler.

6. Psikolojik faktörler: Kürtlük kompleksi.

7. İdari ve Siyasi faktörler: Bazı idareci ve siyasetçilerin hatalı davranışları, tecrübesiz ve yetersiz kadroların hataları ve oy avcılığı uğruna yapılan hatalar.

8. Milletlerarası çatışmalar ve Emperyalizmin oyunları: Türkiye ve Ortadoğu üzerine oynanmak istenen emperyalist oyunlar.

 

Seyyid Ahmet Arvasi kitabını bu başlıklar altında sürdürüyor. Her başlığı açıklıyor, örnekler veriyor. Ama az önce de söylediğimiz gibi bu başlıkların her biri kendi içinde bir kitap oluşturacak seviyededir.

 

Biz, kitaptan bazı bölümleri Arvasi’nin gösterdiği istikamette yorumlayacağız.

 

Arvasi, Kürtlerin bir Türk boyu olduğunu, Batılıların ileri sürdükleri gibi ayrı bir kavim olmadıklarını belirtir. Bunları ifade ederken de birçok batılı kaynağı delil olarak gösterir. Ayrıca Kürt kelimesinin ilk kez Yenisey (Elegeş mezar taşları) yazıtlarında geçtiğini ifade eder. Bu kitabe şöyledir:

 

“Kürt El-kan Alp Urungu, altunlug keşigim bantım belde. Elim tokuz kırk yaşım. (Kürt ilhanı Alp Urunguyum. Altunlu okluğumu bağladım belime. Elim/ devletim otuz dokuz yaşımda öldüm.) (2)

 

Kürtlerin kökeninin Medler’e, Guttiler’e, Karduklar’, Mervanoğulları’na vs. dayandırılamaya çalışıldığını halbuki bu milletlerin dillerinde “Kürt” kelimesinin hiç geçmediğini, ayrıca Kürt aşireti olarak ifade edilen Zaza, Kurmanç, Lur ve Kalhur ağızlarında da böyle bir kelimenin olmadığını ifade eden Arvasi, “Kürt” kelimesinin Türk boyları arasında kullanımını da bize aktarır:

 

Kazakçada ..... kürt ..... kalın kar yığını

..... Kürtlük..... yeni yağmış kar

Kazan Tatarcasında..... Kört..... kar yığını

Çuvaşçada..... kürt..... kar yığıntısı

Uygurcada ..... körtük..... kar yığını

Kırgızcada..... Körtük..... kar yığını

Yakutlarda ..... Kürtçük ..... kar yığını

Tarançilerde..... kürt..... yeni yağmış kar

Şor Türkçesinde ..... Kürt..... çığ

 

Arvasi, Osmanlı döneminde “Kürdistan” kelimesinin bilinçsizce kullanıldığını, o dönemde sınırları belli bir Kürdistan olmadığını ifade eder. Gerçi belli bir dönem sonra bu tabir özellikle kullanılır hale gelmiştir. Ama kanaatimizce Osmanlı döneminde kullanılan Kürdistan kelimesinin Kürt halkının yaşadığı bölge olarak kullanılması söz konusu değildir.

 

Yukarıdaki Türk boylarında Kürt sözcüğünün anlamlarına bakarsak bunu daha rahat anlarız. Hepimizin bildiği gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kışlar uzun sürmekte, kar yağışı fazla olmaktadır.

 

Ben üniversiteyi Van’da okudum, iyi bilirim. Kasım ortalarında yağan kar, nisan sonuna kadar şehir merkezinden kalkmazdı. Hatta Van’ın Bahçesaray ilçesi (eski adıyla Müküs) on bir ay kış, bir ay yaz yaşar. Hepimiz TV’lerde görmüşüzdür. Aylarca yolu açılamaz. Sürekli kar yağışı vardır. Aylarca ulaşılamadığı için Vanlılar Bahçesaray ilçesine “Müküs Gezegeni” derler.

 

Eskilerden duymuşuzdur adam boyu karların yağdığını, bugün küresel ısınma nedeniyle eski kar yağışı yok belki, ama o zamanlar özellikle doğu ve güney doğuya iyi kar yağarmış. Böyle bir kar yığını altında kalan bölgeye Türk lehçelerindeki Kürt kelimesinin anlamıyla Kürdistan demek belki o dönemlerde doğru bir ifadeydi.

 

Arvasi, Kürtçe diye bir dil olmadığını, bölgede konuşulan ağızların Türkçe-Farsça-Arapça kırması garip bir ağız olduğunu ifade ederek önemli bir noktaya dikkat çeker:

 

“Herkesin rahatça müşahade edeceği üzere bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzda yaşayan halkımızın çoğunluğunun konuştuğu dil kesin olarak Türkçedir. Ancak, yol ve okul götüremediğimiz ve kültür merkezlerimizle irtibat sağlayamadığımız bazı vatan topraklarındaki vatandaşlarımız, bazen Kurmançi, bazen Zazaki, bazen Gorani, bazen Sorani, bazen Lorani denen ve hepsine de ortak olarak Kürtçe tabiri yakıştırılan ağızla konuşmaktadırlar. Ancak hemen belirtelim ki bu ağızları konuşan gruplar birbirlerini anlamamaktadırlar. Hepsinde ortak olan tek şey: “Yek, dü, se, çar, penç…” diye başlayan ve devam eden Farsça sayı sistemidir. Oysa etnolojik araştırmalar göstermiştir ki en ilkel dilin bile kendine mahsus bir sayı sistemi vardır. Herkes rahatça müşahede etmektedir ki emperyalistlerin ve bölücülerin “Kürtçe” diye tabir ettikleri ağzın böyle bir hususiyeti yoktur. Bu durum bile zorlama bir dil ihdas etme gayretlerini ortaya koymaya yeter. Bize göre Kürtçe tabir edilen ağız, kültür temaslarımızın emperyalizme dönüşmesinin acı bir meyvesidir.” (3)

 

Arvasi, Kürtçe diye tabir edilen ağızdaki bazı kelimelerle bunların Türkçe karşılığını vererek “Kürtçe, Hint Avrupa dil grubundandır.” İddialarına da cevap verir. İşte birkaç örnek:

 

Aşiret ağzı..... Türkçe

Acar..... acar (yeni)

Baci..... bacı

Bibi..... bibi (hala)

Bizav..... buzağı

Bori..... boru

Çakuç..... çekiç

Dengiz..... deniz

Donguz..... domuz

Dışıman..... düşman

Eze..... teyze

Guleş..... güreş

İsot..... ıssı ot (biber)

Kantır..... katır

Kırtık..... kırıntı

Lepe..... lapa

Nene..... nene (nine)

Pembuk..... pamuk

Pıçuk..... küçük

Sobe..... soba

Vare..... var (gel)

Vardek..... ördek

 

Bunlar bizim Doğu Anadolu Gerçeği adlı eserden aldığımız sadece birkaç örnektir. Arvasi yöre halkının sesine de kulak verir ve şöyle der:

“Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzda uydurma ve Türkten ayrı bir millet ihdas etmek isteyen hainlere bir Doğu Anadolu çocuğu olan ve 17. asırda yaşayan Ercişli Emrah’ın şu mısralarını hatırlatmak gerekir:

 

Bize Emrah derler, Karakoyunlu

Yiğitler içinde yiğit oyunlu

Kaz gibi pısmazık, erkek boyunlu

Biz Türküz, Türklükten fermanımız var.”

 

Arvasi, bu bölgedeki tehlikenin farkına ilk varan Osmanlı padişahının Yavuz Sultan Selim olduğunu belirtir ve alınan tedbirlerden bahseder. Bu tedbirlerden en önemlisi şüphesiz bölge halkının eğitilmesidir. Arvasi bu noktada şunları söyler:

 

“Esefle belirtelim ki imparatorluk dönemi dahil, ülkemizde asırlar boyunca bütün cemiyeti içine alan, planlı, programlı ve hedefleri belli bir talim ve terbiye teşkilatı yoktu. Dolayısıyla kuvvetli ve başarılı bir dil ve din eğitimi gerçekleşmiyordu. İş, mahalli idarelere ve halka bırakılmıştı. Bu yüzden birçok vatan evladı daha yakın olduğundan dini talim ve terbiye için İran’a, Irak’a, Suriye’ye ve Mısır’a gidiyordu.”

 

Arvasi’ye göre bu ülkelere, din eğitimi almaya giden Türk gençleri misyonerlerin cirit attığı okullarda eğitim görmüş ve birçok konuda beyni yıkanmış olarak ülkeye dönmüştür.

 

Arvasi’nin işaret ettiği bu nokta çok önemlidir. Hatta bana göre Doğu meselesinin temelidir. İngiliz casusu Hampher anılarında şöyle diyor: “1710 yılında Sömürgeler bakanlığı beni Müslümanları parçalamak için gerekli bilgileri toplamak ve casusluk yapmak üzere Mısır, Irak, Hicaz ve İstanbul’a gönderdi. Aynı tarihte aynı vazifeyle dokuz kişiyi daha görevlendirdi. Bize lazım olacak para, bilgi ve haritaların yanında bir de devlet adamlarının, kabile reislerinin ve alimlerin listesi verildi. Ben önce İstanbul’a geldim. Asıl vazifemin yanında Türkçeyi de çok iyi öğrenmem gerekiyordu. Londra’da Farsça, Arapça, Türkçe dil eğitimi almıştım ama bu dilleri o halklar gibi konuşmalıydım. (4)

 

Hampher anılarının ilerleyen bölümlerinde diğer ajanlarla birlikte Osmanlı topraklarında yaptıkları bölücülük ve kafa karıştırıcılığı faaliyetlerini anlatıyor. Özellikle Muhammed bin Abdülvahhab Necdi ile tanışmasını, onu muta nikahının mübah olduğuna ikna etmesini, şarap içmenin mahzuru olmadığına ikna etmesini ve bunun gibi İslam’ın temel prensiplerinden uzaklaştırarak Vahhabiliği kurdurmasını ve Arapların Osmanlı’ya karşı kışkırtılmasını nasıl planlayıp gerçekleştirdiğini anlatıyor.

 

Hampher bir örnektir. Bu çalışmayı yaparken bir kitap geldi aklıma. 1993 baskılı, Yrd. Doç. Dr. İlknur Polat Haydaroğlu’nun “Osmanlı İmparatorluğunda Yabancı Okullar” adlı çalışması. Arvasi’nin değindiği eğitim meselesine bu kitaptan alıntılar yaparak devam edelim.

 

Osmanlı’da ilk yabancı misyoner okulu 1853’te İstanbul’da kurulan Saint-Benoit Fransız okuludur. Bu okulu Saint-George, Saint-Luis, Saint-Pierre, Notre Dame de Sion, Saint-Joseph…. İzlemiştir. 1853-1925 arasında İstanbul’da 72 Fransız okulu vardır.

 

1917 tarihli bir belgede de bu tarihte İstanbul’da İngilizlere ait 83 okul ve hastane olduğu ifade edilir.

 

1904 tarihinde Osmanlı topraklarında 465 Amerikan okulu vardır. Bu okulların bugünkü Türkiye sınırları içerisindeki dağılımına bir göz atalım.

 

İstanbul..... Robert College (1863)

İstanbul..... Gedikpaşa Girls School

Adapazarı..... Girls Hing School

Bursa..... Girls Hing School

İzmir..... American Collegiate İnstitute For Girls

İzmir..... İnternational College

Kayseri..... Talas Boys School

Kayseri..... Talas Girls School

Sivas..... Girls Hing School

Merzifon..... Anotolia College

Merzifon..... Anotolia Girls School

Harput..... Euphrates College (1859)

Harput..... Girls Hing School

Diyarbakır..... Protestant School

Mardin..... Teachers School

Mardin..... Girls Hing School

Bitlis..... Girls Boarding School

Van..... Boys School

Van..... Girls School

Erzurum..... Girls Boarding School

Erzurum..... Boys Boarding School

Antep..... Seminary for Girls

Maraş..... Central Turkey College For Girls

Adana..... Seminary For Girls

Saimbeyli..... Hodjin Hom School For Girls

Tarsus..... Saint Paul’s İnstitute For Boys

Urfa..... İndustrial Training School

 

Dikkat ederseniz Amerikan okullarının büyük bir çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde kurulmuştur. Bir tek Amerikalının yaşamadığı bu topraklarda Amerikalılar herhalde bizim kara kaşımıza, kara gözümüze hayran oldukları için okul açmamıştır. Nitekim adı geçen eserde yapılan inceleme sonunda bu okulların üç şeye önem verdikleri tespit edilmiştir:

 

1. Eğitim: Modern eğitim sistemiyle hiçbir fedakârlıktan kaçınılmaksızın eğitim verilmiş, bu yönüyle Türk eğitimine ve diğer devletlere örnek olmuşlardır.

2. Siyasi faliyetler: Azınlıklar sorununa eğilmiş, onları desteklemiş hatta azınlık sorunlarının çıkış nedeni olmuşlardır. Özellikle Ermeni sorununda etkileri büyüktür.

3. Dine ve mezhebe din kardeşi kazandırma girişimi: Yazara göre bu düşünce okulların başlangıçtan beri en büyük hedefidir ve Osmanlı’nın çöküşünde başlıca etkendir.

 

Üçüncü maddeyle ilgili bir not aynı eserde şöyle yer alıyor:

 

“1928’de Bursa Amerikan okulunda üç kız Hıristiyan olmuş, bir arkadaşlarının milli eğitim müdürlüğüne şikayeti ile durum ortaya çıkmış, basının Amerikan okulları aleyhine yaptığı yayın neticesinde okulun izni iptal edilmiştir. Hayat Dergisi 2 Şubat 1928 tarihli sayısında “Hıristiyanlaştırma Faciası” diye olayı duyurmuş ve şu soruyu sormuştur: “Neden bir tek Amerikan ailesi dahi olmayan Bursa’da bir Amerikan okulu bulunmaktadır?” (5)

 

Bu “Neden?” sorusunun temeli aslında bizim konumuzdur. Bugünkü “Kürt sorunu” diye önümüze sürülen mesele, aslında İngiltere, Amerika, Fransa, İtalya ve Almanya gibi ülkelerin 1700’lü yıllardan beri uyguladığı bu eğitimdeki haçlı seferinin sonucudur.

 

İ. Polat Haydaroğlu bu “Neden?” sorusunun hepimizin bildiği cevabını bakın nasıl veriyor:

 

“Yabancı okulların siyasi faaliyetleri doğrultusunda günümüzde de huzursuzluğu hissedilen “Kürtleri” etkileme çabaları okulların zararlı çalışmalarından sadece biridir.

 

Selçuklular döneminden başlayarak Osmanlı devletinde Anadolu’da sistemli bir Kürt-Türk ayrımı yapılmış değildi. Kaynaklarda zaman zaman “Kürt beyi” ve “Kürdistan” deyimine rastlanmaktadır. Ama Osmanlı topraklarında sınırları belli “Kürdistan” diye bir birim yoktur.

 

Yabancı devletlerin Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için İmparatorluğa bağlı halkaları kışkırtmaya başladıkları 19. yüzyılda artık ayrı bir birim olduklarını düşünmeye başladılar. Yine bu dönemde siyasi alana bir “Kürdistan” deyimi getirildi. Osmanlı İmparatorluğu 1831’de yapılan sayımda ve daha önceki tahrirlerde İslamiyet dışında Kürtler ve Türkler diye bir ayrım yapmış değildi. 19. yüzyılın ikinci yarısında konsolosluklar ve okullar Anadolu’ya yayılmaya başladığında onların düzenlediği raporlarda cemaatlerden söz edilirken Kürt, Türk, Arap gibi kısımlara ayrıldığı görülmektedir.

 

Avrupalılar koruyuculukları altında Kürtleri de bir azınlıkmış gibi ele aldılar. ….. Kürt olduğu öne sürülen halkın yaşadığı bölgelerde başta İngilizler olmak üzere Amerika ve Fransa’nın da okul açtığı görülmektedir. Örneğin Diyarbakır ve Bitlis gibi yerlerde okul açılması yalnız ekonomik nedenlerle açıklanamaz. Bu, bir rastlantı da değildir. Bütün bu çabaların sonunda Kürtler için çalışan dernekler yanında basın yoluyla da faaliyetler sürdü.

 

II. Meşrutiyet döneminde basın sansürünün kalkmasıyla sayıları artan gazeteler arasında iki Kürtçe gazetenin bulunması dikkat çekicidir. İstanbul’da haftalık olarak yayınlanan bu iki gazetenin birinin ismi “Kürt” adını taşımakta olup Süleymaniyeli Tevfik Bey tarafından, “Kürdistan” adını taşıyan ise Bedirhanzade Ahmet Süreyya Bey tarafından yayınlanmıştır.” (6)

 

Tekrar Seyyid Ahmet Arvasiye dönelim ve son bir alıntıyla konumuzu bitirelim:

 

“Bir öğretmen arkadaşım anlatmıştı. 1950’li yıllarda Doğu Anadolu’da bir ilk öğretmen okulunda Türkçe öğretmeni olarak çalışıyormuş. Sınıfına bir idareciyle birlikte Amerikalı bir barış gönüllüsü gelmiş. Barış gönüllüsü, bir müddet verilen dersi dinledikten sonra, bir hayli güzel konuştuğu Türkçesiyle Öğretmenden izin isteyerek öğrencilere bazı sorular sorup soramayacağını bildirmiş. Öğretmen “buyurun” demiş. Barış gönüllüsü de sınıfı dolduran masum Doğu Anadolu çocuklarına şu soruyu sormuş:

“Çocuklar, siz Türkçeden başka bir dil biliyor musunuz?”

Çocuklar cevap vermiş:

“Şimdilik bilmiyoruz. Ama okulumuzda İngilizce, Almanca, Fransızca okutuluyor. Biz de öğrenmeye çalışıyoruz.”

Barış gönüllüsü, sorusunu açmak zorunda kalmış:

“Öylesi değil… Mesela siz, evinizde başka bir dil konuşmuyor musunuz?”

Çocuklar şaşkın:

……..?

Barış gönüllüsü artık gizlemeye gerek duymamış:

“Canım, mesela Kürtçe bilmiyor musunuz?”

Öğretmen, idareci ve öğrenciler iyice şaşırmışlar. Barış gönüllüsü riyakar bir tebessümle zehirli dişlerini göstermiş:

“Niçin şaşırdınız? Kürtçe bir dil değil midir?”

 

Evet, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bugünkü yaşadığımız sıkıntının nedenleri büyük ölçüde yukarıda adını saydığımız ülkelerin yaptığı bölücü misyonerlik faaliyetleridir.

 

Bugün ülkeleri barış getirme vaadiyle istila eden Amerika, gelecekte Türkiye’yi istila etmenin alt yapısını 1862 yılında Harput kolejiyle oluşturmaya başlamış, bugün artık belli bir kıvama getirmiştir.

 

Ülkemizdeki Kürt sorunu bugün o hale gelmiştir ki Türk insanı artık Doğu ve Güneydoğu’yu verip bu beladan kurtulma düşüncesine sokulmuştur.

 

Yine öyle bir duruma getirilmiştir ki, ülkemizde tüm Kürtler hain olarak algılanır olmuştur. Bu durum bir iç savaşın kaçınılmaz olduğunun göstergesidir. Terör masum insanların canına kıymakta, canlı bombalarla kalabalık meydanları hedef almakta, evinde sessiz sedasız oturan insanların arabalarını ateşe vermektedir. İşte bu durum Türk insanının gözünde tüm Kürtleri suçlu duruma sokmakta ve iç savaşın ayak seslerini duyurmaktadır.

 

Bugün özgürlük isteyenlerin hangi özgürlükten bahsettiklerini hiçbir zaman anlayabilmiş değilim. Birkaç yıl önce bir esnafın dükkanına gitmiştim, alışverişimi yaparken yaşlı dükkan sahibinin yanındaki yaşlı misafiriyle sohbetine kulak misafiri oldum: Dükkan sahibi soruyordu misafirine:

 

“Bak, sen Muş’tan gelmiş, burada iş yeri açmışsın, kaç yıldır dükkanın var Balıkesir’de?”

“Yirmi yıldır.”

“Peki, sen dükkan açarken kimse sana sen Muşlusun, burada dükkan açamazsın dedi mi?”

“ Demedi.”

“Şimdi niye burada dükkan açtın diyen var mı?”

“Yok.”

“Peki, ben şimdi gitsem, Muş’ta dükkan açmak istesem açabilir miyim?”

“Açamazsın, seni orada çalıştırmazlar.”

“Kim, devlet mi?”

“Hayır, Muş halkı, esnafı….”

“Peki, siz daha ne özgürlüğü istiyorsunuz, hangi özgürlükten bahsediyorsunuz, size burada bu kadar özgürlük verilmişken daha ne özgürlüğünden dem vuruyorsunuz?”

Misafirin söyleyecek sözü kalmamıştı artık!

 

Ülkemizde durum budur. Bu konuda elbette söylenecek çok söz vardır. Buraya aldığımız konu Arvasi’nin çerçevesinden sadece küçük bir kesitti. Sorunun ortaya çıkış yoluna değindik. Çözüm yollarını elbette devletin ilgili birimleri düşünüyordur…

 

__________________________

 

1. Hakkı Öznur, Seyyid Ahmet Arvasi, Alternatif Yay. S. 39, Ank. 2002

2. W. Radloff, Arberiten der Orchun, Expedition Atlas des Alterthümer der Mongolei, Saintpetersburg, 1893

3. Seyyid Ahmet Arvasi, Doğu Anadolu Gerçeği, s.32, Burak Yay, İst. 1993

4. M. Sıddık Gümüş, İngiliz Casusunun İtirafları, Hakikat Kitabevi, İst. 2004

5. Yrd. Doç. Dr. İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, s. 138, Ocak Yay. Ank. 1993

6. Yrd. Doç. Dr. İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, s. 138, Ocak Yay. Ank. 1993

 

Balıkesir Aydınlar Ocağı Seyyid Ahmet Arvasi Anma Programı Konuşma Metni

Kaynak site:http://www.hikayeler.net/yazilar/100679/seyyid-ahmet-arvasi-ve-dogu-anadolu-gercegi/

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...