Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

asyam

Üye
  • Content Count

    129
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by asyam


  1. çocuk: anne, muallimlerimiz sürekli ALLAH'tan bahsediyor...

     

    annesi: oğlum siz muallimleri değil dersleri dinleyin..

     

    Kastamonu'da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. "Bize Hâlıkımızı tanıttır, muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar" dediler. Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah'tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.

    (Şualar'dan)

     

    Bununla birlikte okuyunca komecik geldi bana :rolleyes:


  2. Benim en son okuduğum roman; Amin Maalouf/ Doğunun Limanları.

    Biraz bilgi vereyim, kızmasınlar :rolleyes:

    Bu yazarın okuduğum ikinci kitabı. En bilinen romanı Sermerkant' tır. Semerkant da çok güzel tarihi bir romandı fakat ben Doğunun Limanların' dan kendimi alamadım. Roman bir Osmanlı Padişahının kızının torunu olan İsyan' ın Anadolu' dan çıkıp Beyrut' tan geçip, Fransa ya kadar uzanan trajik hikayesini anlatıyor.. Doğunun bağrından kopup gelmiş bir doğulunun kimlik arayışı içine girdiği o dönemde nasıl Direniş Örgtüne mensup olup yetmeyip bir de kahraman oluşunu anlatır..

    Bu yazarın romanlarının en ilgi çekici yönü ise tarihte o tanıdık bildik 'önemli' şahsiyetlerin yaşantısal eylemlerine değinmesi. Ve genel itibariyle bu tarz tarihi okumayı daha çok sever insanlar fakat o zaman da yazarın güvenilir olup olmadığı kuşkusu doğar yani anlatılan kişi bire bir uyuyor muydu, öylemiydi sorusu. Ve malesef cevap bulunamaz.. Sadece Maalouf' un hümanist bir yaklaşım diyebileceğimiz tutumu, dil, din, ırk, ayrımı yapmayışı bir nebze insanı rahatlatır yada rahatlatmaz :D

    En nihayetinde romanlarının okunmasını tavsiye ederim.


  3. Bir Tereddütün Romanı adlı eserini aldım rafımda, okunmayı bekliyor...

     

    Size bu romanı okumanızı tetikleyecek bişi söyleyeyim o halde. Roman, hastahane odasında, hastanın yardım çağrı amaçlı kullanılan bir butona (basması gereken bir durumda) basıp basmama tereddünden bahsediyor..muşş.

    Size bu kötülüğü neden yaptım hiç bilmiyorum! :rolleyes:


  4. Üstadımızın O VE BEN eserinde (bende sigara içip günah boyutunu çok düşündüğüm için aklıma çivi gibi çaktım) Abdulhakim Arvasi Hazretlerinin üstada söylediği ''Sigara mübahtır.Günde 9 yada 11 sigara iç'' sözünü kitaba koyması sigarayı tesahup etmediğini açıkça belirtir.

    :D

     

    Valla arkadaşlar ben muhalefet olmak için söylemiyorum fakat içmediğim halde merakımdan araştırmıştım ve Ahmed Şahin Hocanın bu konu da ki yorumu gayet açık, net geldi. Şöyle ki; sigaranın dolaylı yollardan insanı zehirlediğine kani olduğumuza göre ve yılda bilmem kaç milyon insan sigaradan dolayı hayatını kaybediyorsa bu haramdır çünkü insanın kendi eliyle canına zarar vermesi bir nevi intihardır.

    Ben de buna inanıyorum.

    Ve her sigara kullanan sevdiklerim için üzüntüm üstad Necip Fazıl için de geçerli tabiki. :rolleyes:

    Allah taksiratını affetsin inşaallah..


  5. Selamlar

    Burada madem dualar mevzu bahis bir dua siparişi versem zahmet olmaz değil mi_? Yarın, daha doğrusu haftasonu için özel duaya muhtacım. Bu fakiri anarsanız duanızda karşılıklı dualaşmış oluruz emin olunuz.

     

    Kendinize iyi bakın.

    Sen bize iyi bak Rabb' im sıkıntılı kullarına!


  6. Hey Allah' ım..

    Buna benzer potlar ilk değil o camiada. Mesela Cumhuriyet gazetesiydi sanırım manşetinde "Bu yil da hac mevsimi kurban bayramina denk geliyor." demesi. Sonra bi de şey vardı bir öğrenci yurdunda çocuklara iki rekat öğle namazı kıldırılıyor.

    Hem cahil hem de ihbar mahiyetinde ki bu haberleri, insanı; "bu insanlar nerede yaşıyor?" diye düşündürtüyor..


  7. Bende düşünmüşümdür bu konuyu acabaa bir yavrum olsa hangi adı versemde o da büyüdüğünde çok sevse adını diye :) şaka tabii.. Ben erkek olursa diye bir isimim vardı amma sevgili karındaşım, ablacığım birden Fazıl koymak istemiş yenidoğanın adını. Ben öğrendiğim de kafa kağıdı çoktan çıkmıştı çocoğun.. Yapcak bişi yok iki Fazıl fazla gelir artık!

    Neyse zaten kız olursa anne koysun erkek olursa baba koysun fikri gayet adil..

    Kız olursa asya yani dünyanın en büyük en yüksek dağlarını içinde bulunduran kıta! Nefeslerin kesildiği yer! Çok karizma canım :)

    Bana yüksek yerler çok deruni gelir..


  8. Gayet iyi teşbihler tebrik ederim ama küçük ayrıntıları da atlamamak lazım öyle değil mi? mesela şu kısımlar:

     

    - Baci ,baci dalan gudik dırmanir.

    1. dal: sırt

    dalan: sırtına

    2. gudik: köpek (biliyorum siz tilki kürkünden yola çıktınız ama demek ki bizim dadaş tilkiyi uzaktan köpek sanmış)

     

    Evet Has Dadaşça sınavını geçtiniz, MEB onaylı sertifika almaya layık oldunuz. Palandöken dağlarından itinayla toplatılmış bir dipfiriz dolusu kar da hediyemiz olsun size, baktıkça bizi hatırlayın emi. Biliyorum sevincinizi tahmin etmemek elde değil Reyhan hanım.. :)


  9. Ben de zat-ı alilerinin takipçisiyimdir. Konunun tozunu almak birde eğer sevenleri var ise haberdar edeyim dedim, müsait olunduğu bir cumartesi gününde ki her cumartesi var Pendik M. Akif Kültür Merkezinde gidip yazı ve şiir atölyesine katılabilirler. 10:30-12:30 saatleri arasındadır.. Çok zevkli geçiyor emin olabilirsiniz ben bayadır gidemiyorum sınav sebebiyle. Şu dediğim lafa bak her cumartesi sınav yapılır mı be kara vicdanlı. Kara vicdanlııı kara vicdanlıııı sevv.... :) :)

     

    Saygılar


  10. Afşar Timuçin' nin dili dolambaçsız, sade, sanki(!) bir çırpıda söylenmiş izlenimi veren, ki bence değil, maamaafih insanı fol yok yumurta yok yada bayram değil seyran değil enişte.....yi örnek verebileceğim fakat lâkin lafı fazla uzatma gibi bir terbiyesizliğe daha fazla müsade etmeden kısaca bir iki kelime edip; durup dururken depresyona sokacak potansiyele sahip şu şiirini -isterseniz- okuyun desem çok iyi olacak zannındayım. (halâ!) eheheh

     

     

    Şimdi belki benim gibi yalnızsındır.

     

    Uçan kuşları gözlemektesindir tek başına.

     

    Çamların yeşiline dalmış gitmiştir gözlerin,

     

    radyo dinliyorsundur ya da susarak

     

    bir kitabı okumaya çalışıyorsundur kim bilir.?

     

    Sonsuz güzellikte bir aşk düşünüyor olabilirsin..

     

    Belki de anılarını deşiyorsun,bir olmazı,

     

    bir açmazı derinden derine kurcalar gibi..

     

    Bir kahve içmeyi,bir elma yemeyi kurarak

     

    saatine bakıyor olabilirsin uykulu gözlerle..

     

    Çocukların oyununa dalmış gitmiş olabilirsin

     

    Mahpus gibi,tutsak gibi,belki kök gibi,

     

    yarını olmamak gibi bir duygu içindesindir..

     

    Belki de kendini bağışlamıyorsundur

     

    Benim hiç bilmediğim bir şeylerden ötürü

     

    Kırık trenler gibi öylece kalakalmışsındır..

     

    Kalkıp gidip çekirdek almayı düşünüyorsundur

     

    Ya da uyumak istiyorsundur her şeyi unutmak için..

     

    BELKİ SENDE ,

     

    BENİM GİBİ..

     

    ÖLESİYE

     

    YALNIZSINDIR..


  11. İKİNCİ KEZ OKUDUM.BAZI KONULAR İÇİN HERKESİN MUTLAKA OKUMASI GEREKEN BİR KİTAP....

     

    Bu konu da çok haklısınız bende ikinci defa okumayı istiyorum, sorumlu olduğum dini eserlerden vakit bulabildiğim sürece. Gerçi yine de bir mazeret sayılmaz ama..

    Ben bu kitapta Reyhan hanımın değindiği kısım; “İslam Tasavvufu ve insanlığın beklediği nizam” yardımcı kaynak mahiyetinde bu konuyu özellikle tekrar etmek istiyorum eminim çevremde inatçı bazı kimselere alıntı yapacağım düşünmesine vesile olcağım çok kişi mevcuttur..

    Yanlış hatırlamıyorsam tesettür konusuna da değinilmişti.. Hatta buraya alınsa ne güzel olur..kesinlikle tekrar!! (son söz kendimeydi)


  12. Burma bıyık toton Recai Bey' in mekâlelerini, elimde her zaman karşılığı olmayabilen bir sözlükle, ki bu yüzdendir çoğu kez çalamatara Allah kurtara bir kaariliğim söz konusu olsa bile okumak çok zevkli ve lezzetli..

    Bu arada benimde, böyle oflaz bir adamın izdivacına mani olan sarı bukleliye teşekkür etmek geldi içimden :) Teşekkür..

     

    Edinmek istediğim, hatırımda tuttuğum kitaplar arasındadır elinizdeki kitabı. Burada da yer verdiğiniz için teşekkür ederiz..


  13. cemrp3.jpg

     

     

    Resmi görür görmez YAVUZ SULTAN SELİM dediniz içinizden değil mi? Ama yanlış. Pala bıyıklarıyla, kulağında tek küpesiyle Yavuz Sultan Selim ile özdeşleştirdiğimiz bu resim O'na ait değil !

     

    Peki kimin, işte Iskender Pala'nın yazısı.

     

    Yavuz'un resimlerini çizenlerden çoğu onu burma pala bıyıklı ve tek kulağında küpe ile çizerler. Pala bıyıklar ile Yavuz'un tarihî kimliği arasında zihinlerde hemen bir bağ kuruluvermesi insanlara bu resimleri hoş gösterir.

     

    Eh, durum böyle olunca kulağındaki küpeye de bir efsane uydurulmasında ne mahzur olabilir ki?!..

     

    Hani kutsal toprakları aldığı zaman oradaki idarecilerin kullandığı Hakimü'l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hakimi) sıfatını uygun görmeyip kendini Hadimü'l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hizmetkârı) ilan etmiştir ya, buna bir ilave de halk yapmış ve orada gördüğü kulağı küpeli siyahi köleleri örnek alarak kulağına küpe taktırdığını ve bununla kendisini din uğrunda bir köle mesabesinde telakki ettiğini imaya yöneldiğini uydurmuştur.

     

    Oysa Yavuz'un minyatürlerinde hiçbir zaman pala bıyık veya küpe yoktur. Tarihî bilgiler onun kişiliğinde sadelikten yana olduğunu ve giyiminde de çok sade tercihlerde bulunduğunu söylerler.

     

    Nitekim Topkapı Sarayı'ndaki en sade kaftan onundur. Mısır seferi dönüşünde Edirne'de kendisini karşılayan tek şehzadesi Süleyman'ın süslü elbiselerini görünce ona, "Bre oğul, sen böyle giyinirsen anan ne giyecek!" diye ikazda bulunması da bunu pekiştiren bir tarihî gerçektir.

     

    Keza aynı seferden gelişinde İstanbul'a gireceği sırada büyük bir zafer kutlaması tertipleneceğini duyunca israfı önlemek üzere bir gece vakti gizlice Topkapı'ya girdiği de bilinir.

     

    Bütün bunlardan daha önemlisi Yavuz'un küpe taktığını söyleyen hiçbir tarih satırı, hiçbir belge yoktur.

     

    Küpeli uydurma resimlerde ise resimdeki kişinin başında beyaz tülbent içinde kırmızı bir başlık ve üstünde de krallara benzetilmiş bir tac vardır. Bu tür kızıl börk ve tacı İran şahları kullanır. Osmanlı sultanları tac giymezler.

    Sonuç şu, küpe takmak gibi bir hafifliği, azametiyle öne çıkan Osmanlı sultanına, hele de Yavuz gibi celalli bir adama yakıştırmak yanlıştır. O zaman da akıllara bir soru takılır:

     

    Kimdir bu küpeli, taclı adam? Söyleyelim; Yavuz'un "Paymal eyleyelim kişverini sürhserin" diye üzerine yürüdüğü Sürhser (Kızılbaş) Şah İsmail'indir ve başındaki kızıl börk ile tac da Kızılbaşlığın simgesidir.

    Ne garip tecelli; Yavuz Çaldıran'da, Şah İsmail de resimlerde birbirlerine külahları ters giydirmişler.


  14. Arif Arslan: "Tolstoy Müslümandı"

    "Tolstoy İstanbul'a gelmek ve buradan hacca gitmek üzere yola çıkmıştı. Fakat ne yazık ki ömrü vefa etmedi!.."

     

    Lev Nikolayeviç Tolstoy'un derlediği hadis-i şeriflerin, yazdığı mektuplarının yer aldığı küçük bir kitabı düzenlediniz, aslı Rusça olan kitabı Azerice'den Türkçe'ye çevirdiniz. Nasıl başladı bu macera?

    Azerbaycan'da doktora yapıyordum. Bir Şubat gecesi, kitabı Azerice'ye tercüme eden Profesör Telman Hurşidoğlu Aliyev ve Vakıf Tehmezoğlu Halilov ile sohbet ediyorduk. Vakıf Bey'in evindeydik. Bana "Tolstoy'un Müslüman olduğunu biliyor muydun?" diye sordular. "Yo, bilmiyordum?" dedim.

    Sonra?

    Onlara "Tolstoy'un Müslüman olduğunu nereden biliyorsunuz, nasıl öğrendiniz?" gibi sorular sordum; bana Tolstoy'un, Peygamberimizin hadislerini derlediği bu kitapçığı gösterdiler. Artı, Bayan Yelena Vekilova'ya yazdığı mektuplardan bahsettiler. Ben de, mektupları okumadan buna inanmanın zor olduğunu söyledim. Benim yerimde kim olsa aynı şekilde düşünürdü.

    Vekilova'ya yazılan mektupları gördünüz ve hazırladığınız kitapta da yayınladınız. Peki ne diyorsunuz, Tolstoy Müslüman mı?

    Tolstoy Müslümandır. Sofya Andreyevna adında bir kadınla aralarında, 1909 yılının 13 Mart'ında şöyle bir konuşma geçiyor. Tolstoy diyor ki "Bir anneden mektup aldım [Yelena Vekilova] Yazıyor ki: Çocuklarımın babası Müslümandır, bense Hıristiyanım. İki oğlum var [boris ve Qleb], biri öğrenci, diğeri subay. Her ikisi de İslam dinine geçmek istiyor.'" Bunun üzerine Bayan Andreyevna "Belki de oğulları çok eşli olabilmek için Müslümanlığa geçmek istiyorlardır" diyerek alay ediyor.

    Tolstoy nasıl karşılık veriyor?

    Tolstoy sinirleniyor: "Ne var yani?! Bizde çok eşliler yok mu sanki?! Muhammed her konuda Hıristiyanlardan üstün. 0, insanı Tanrı saymıyor, kendini Tanrıyla bir tutmuyor. Müslümanların Allah'tan başka ilahı yok ve Muhammed onun peygamberi. Tam da olması gerektiği gibi."

    Bayan Andreyevna şaşırmış olmalı?

    Sanırım. Sonra, Bayan Andreyevna "Pekala, hangisi daha iyidir, Hıristiyanlık mı, Müslümanlık mı?" diye sorunca, Tolstoy şu cevabı veriyor: "Benim nazarımda çok net bir biçimde Müslümanlık daha iyidir, daha Üstündür."

    Vay canına?..

    Şimdi siz söyleyin, Tolstoy Müslüman mı, değil mi?

    Allah bilir. Bayan Andreyevna ile Tolstoy arasında, 1909'da geçmiş bu konuşma, hangi kaynaktan alıntı?6 yıl boyunca Tolstoy'un özel doktorluğunu yapmış Slovak asıllı Duşan Petroviç Makovitski'nin kitabından. Makovitski, dostları Tolstoy'u ziyaret ettikleri sıralarda konuşulanları not etmiş. Ve 1904-1910 Yıllarında Tolstoy'un Yanında adlı hacimli bir kitap hazırlamış. Bu kitap, 1979'da Moskova'da yayınlanmış. Dört cilt. Bahsettiğimiz konuşma, III. ciltte geçiyor.

    Doktor Makovitski...

    Tolstoy'un kimseye eyvallahı yoktu. Defalarca aforoz edilmişti. Okullardan kaçmış ya da atılmıştı. Hukuk fakültesinden, tıp fakültesinden atılmış... Fakat dünyanın en büyük yazarlarından biri. İslamiyet'i övmesi, Hz. Muhammed'e sevgi beslemesi, hususi bir anlam taşıyor olmalı. Bir Hıristiyan ya da ateistin Hz. Muhammed'den saygı ve sevgiyle bahsettiğine rastladınız mı hiç? Niye sevsin?

    Gerçekten çok enteresan.

    1909'da, İktisat dergisinin Fatih Murtazın adlı yazarı, Tolstoy'a din hakkında 5 soru gönderiyor. Tolstoy da bu soruları cevaplıyor. 9 Ocak 1910'da, cevaplar ulaşıyor, Fatih Murtazın'a. Derginin 11. sayısında yayınlanıyor. Tolstoy cevaplarla birlikte, bir de Her Gün İçin Bir Hadis adlı, kendisinin hazırladığı bir seçme hadisler risalesi gönderiyor. Bu risalede yer verdiği metinde Tolstoy "Bu ilahi ezgiler, hangi dinden olursa olsun, herkes için gerekli" diyor.

    Yani bir bakıma, Tolstoy, İslam'ı tebliğ ediyor?

    Ayrıca, dergide yer alan cevaplarından birinde de, Arapça bilmediği için, İslam'ı Rus Müslümanlardan, sufilerden öğrendiğini ifade ediyor. Almanya'dan bir okur, bana Tolstoy'un, müzede yer alan ve kendi yorumlarının da bulunduğu bir hadis derlemesi olduğunu haber verdi. Kitap, bizim yayınladığımızdan daha hacimliymiş. Her Güne Bir Hadis kitabı olması muhtemel yani.

    Sözünü ettiğiniz sufiler kimlermiş acaba?

    Profesör Sibgatullina'ya göre, Tolstoy'u İslam hakkında bilgilendirenler, Naksibendiler. Bahauddin Vaisov adlı bir şeyhe bağlılar. Şeyh, Tolstoy'un devlete ve kurumsal yapılara ilişkin sorgulayıcı tavrına da katkıda bulunmuş olabilir. Tolstoy'un inzivaya çekilmesinde, Şeyhin ve sufilerin etkisi olduğu söyleniyor. Bu hiç de akla aykırı değil. 13-19 Nisan günlerinde Profesör Sibgatullina, bir konferans için İzmir'e gelecek, isteyen gidip kendisiyle de görüşebilir.

    Kanıtlarınız bunlar mı?

    İnanın bana, yüzlercesi var. Tolstoy, İktisat dergisine verdiği cevaplardan birinde, Muhammed Abduh, Cemaleddin Efgani, Reşid Rıza gibi dönemin Müslüman fikir adamlarıyla temas kurduğunu da kaydediyor. Nitekim, Tolstoy Hindistan'a gidip Abdullah El-Sühreverdi ile buluşuyor. Sühreverdi de ona bir Hadis kitabı hediye ediyor. Tolstoy da bugün bizim Türkçe'ye çevirdiğimiz hadis-i şerif derlemesini o kitaptan yapıyor.

    Tolstoy'un Müslümanlarla ilk karşılaşması...

    Kazan Üniversitesi'nde okuduğu yıllarda, 1844-1848 yılları, Kadiri ve Nakşibendi gruplarıyla görüşüyor Tolstoy. Onlarla içli dışlı oluyor. Hattâ sarık ve cüppe de giyiyor. 0 zaman henüz çok çok genç. 18-20 yaşlarında.

    Hazırladığınız kitaba itiraz edenler de oldu.

     

    "Tolstoy Müslüman değildir" diyenler... Hattâ bu konuda bir kitap da yazıldı?..

    "Tolstoy'un Cevabı" adlı kitap, bizim kitabımıza karşı olarak yazılmış fakat, Tolstoy'un Müslümanlığını daha net bir biçimde ortaya çıkarıyor. Bu arkadaş, bizim internette rastladığımız fakat yayınlamakta tereddüt ettiğimiz mektupları da yayınlamış. 0 mektupta Tolstoy "Lütfen beni bir Müslüman olarak kabul edin, çok yoruldum, artık huzura kavuşmak istiyorum" diyor. Tolstoy'un, çağdaşı olan Abdullah El-Sühreverdi'nin kardeşine yazdığı ve kendi cebinde bulunan mektubu da yayınlamışlar. 0 mektupta da Tolstoy İslamiyet'i övüyor.

    Tolstoy'un derlediği hadislerin orijinal adı, "Muhammed'in, Kur'an'a Girmemiş Sözleri", bu başlık, bir Müslüman tarafından yazılacak bir ibareye benzemiyor pek?

    Tolstoy'un, İslam'ı derinlemesine bilmemesi muhtemeldir ve tabiidir. O, sanırım, Kur'an'ın Cebrail tarafından indirilmesinden sonra, Peygamberimizin onları kendi kelimeleriyle kayda geçirdiğini sanıyordu. Bir Rus Edebiyatçının, İslam ilahiyatı metodolojisini bilmemesi mümkün yani. Kaldı ki, metnin, düşmanca bir duyguyla kaleme alınmadığı çok belli. Bir başka ihtimal de şu: Elimizdeki metnin çeviri olmasından kaynaklanan bir anlam kayması da söz konusu olabilir. Belki de Tolstoy, Hadislerin, Kur'an'ı açıklayıcı niteliğini hesaba katarak derlemesine bu adı vermişti.

    Tolstoy'la karşılaşmak, sohbet etmek ister miydiniz?

    Tolstoy'u rüyamda gördüm.

    Öyle mi? Nasıldı?

    Çok mutluydu. Ben de ruhunun ferahladığına hükmettim.

    Kaç kere gördünüz?

    Bir kere.

    Ne yapıyordu?

    Çok güzel bir mekanda, emin bir yerde, yeşil bir ovada oturuyor ve gülümsüyordu.

    Konuştunuz mu?

    Hayır.

     

    Tolstoy hacc yolunda öldü

     

    Tolstoy bir Müslüman olarak mı öldü yani?..

    Tolstoy, 20 Kasım 1910 sabahı, Astapovo'daki ıssız bir tren istasyonunda vefat etti. Benim de kabul ettiğim görüşe göre, İstanbul'a, buradan da Mekke'ye gidecek, Hacc vazifesini yerine getirecekti. Ömrü vefa etmedi, maalesef.

    Ne?!

    Yeni ihtida etmiş Rus bir Müslüman'dan, Tolstoy'un Bulgaristan, Sofya'ya gitmediğini, İstanbul'a, Eyüp Sultan'a gelip, buradan Hicaz'a gitmek üzere yola çıktığını öne süren bir mektup aldım. Bu arkadaş, Tolstoy'un yaşam öyküsünün çok saptırıldığını belirtiyordu. Araştırmalarıma göre, Tolstoy'un pek de iyi geçinemediği, ilk yıllardan itibaren kavgalar ettiği eşinin bu saptırmalarda payı büyük. Düşünelim, Tolstoy niye Bulgaristan'a gitsin? Orada ne bulacaktı? Hiç.

    Bilemiyorum, belki de?..

    Tataristanlı Türkolog Prof. Dr. Elfine Sibgatullina, Tolstoy'un İstanbul'da yaşayan bazı alimlerle yazıştığını belirtiyor. Ve bu mektupların örneklerinin Tataristan'da bulunduğunu belirtiyor. Ben, Bayan Sibgatullina ile bağlantı kurdum ve bana Tolstoy'un İstanbullu Müslüman alimlere yazdıklarının birer özetini iletti. Tolstoy, İstanbul'daki alimlere şöyle diyor: "Sizleri çok takdir ediyorum. Sizlerle tanışmak, konuşmak, dertleşmek isterim. Ayrıca bu yazışmalardan büyük bir memnuniyet ve gurur duyuyorum..."

     

    Röportaj: Murat Menteş, Gerçek Hayat, Sayı: 285, 7 Nisan 2006, s.20-21.


  15. YİĞİDİ GAM ÖLDÜRÜR

    Yiğidi gül ağlatır gam öldürür

    Nice namert ava çıksa

    Tuzak kursa kurşun atsa

    Yiğidi çökertmez kahır

    Bir dem yar hüzünle baksa

     

    Yiğidi gül ağlatır gam öldürür

    Düşman yılan olup soksa

    Dokuz kavim taşa tutsa

    Yiğidi çökertmez kahır

    Bir dem yar hüzünle baksa

    Yiğidi gül ağlatır gam öldürür

     

     

    Bu zatın şairlik tarafını bilmezdim. Daha çok dizilerde çeşitli görevlerde adını görmüşlüğüm vardı, özellikle bu şiirini öle sanıyorum bestelenmiş halini Zara seslendirmişti ve çok beğenmiştim. Gayet güzel şiirleri varmışşş

    Teşekkürler

×
×
  • Create New...