Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Kalemdar

Admin
  • Content Count

    996
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    45

Posts posted by Kalemdar


  1. ezber.jpg

     

    Kur'an-ı Kerim, Allah'ın insana ayrı bir değer atfedip bizzat kendi hitabını duyurduğu mucizevî bir rehber. Kutsal kitabı okumayı öğrenmek ve ezberlemek hem kulluk vazifemiz hem de başlı başına ibadet sayılıyor. Bu vazifemizi iyi bir şekilde yerine getirebilmemiz için ise ilk adımda kalbimizi hazırlamamız gerekiyor.

     

    İslam dininin en büyük mucizesidir Kuran-ı Kerim. Aynı zamanda Allah'ın insana ayrı bir değer atfettiğinin göstergesi. İnsan, ancak kutsal kitabı okuduğu ve anladığı sürece Rabb'inin kendisine olan hitabını duyabiliyor. Mübarek kitabımız Kur'an-ı Kerim, kendisine tutunanları hayra ve cennete götüren bir rehber, ferdî ve sosyal hastalıklarımızın şifa reçetesi. Bu ilâhî hitaba gönül veren bir müslümanın Kur'an-ı Kerim'e karşı vazifeleri de var elbette. O'nu öğrenmek, okumak, anlamak, yaşamak ve yaşatmak bir kulluk borcu...

     

    Kuran-ı Kerim'i öğrenmeyi kim istemez ki! Fakat pek çok insan da, ir yandan nefsi, bir yandan da şeytanın vesveselerine aldanıp bir türlü başlayacak cesareti bulamaz kendisinde. Oysa Kur'an öğreticileri, hiçbir harfini tanımadığı halde üç saat gibi kısa bir zaman diliminde okumayı sökenlerin, hatta daha kısa bir zamanda da Kur'an okumayı olduğunu anlatıyor. Demek ki ayet ve dua ezberlemek sanıldığı gibi zor değil. Pek çoğumuz, namaz kılarken çocukluk çağında öğrendiğimiz, Kuran-ı Kerim'in son on sûresini okuyoruz sadece. Hâlbuki kıraati uzun tutmak, daha uzun ve farklı sûreler okumak namazı daha faziletli hale getiriyor. Öğrenmenin yaşı olmadığı gibi sûre ezberlemenin de yaşı yok. Peki, ezber yapmak gözümüzde büyüdükçe büyürken bunu nasıl kolaylaştırabiliriz?

     

    Bütün mesele: Zihin, kalp ve dil uyumu...

     

    Biz kapağını açtıkça Kuran-ı Kerim, kalbimize kapılarını biraz daha açıyor. Hele bir de hafif sesle okunursa ruhumuzu okşuyor. Kutsal kitabı okumak, anlamak ve ezberlemenin yolu azimle bu işe yoğunlaşmaktan geçiyor. Ensar Vakfı Değerler Eğitimi Merkezi Kur'an Komisyonu üyesi Nazif Yılmaz, Kuran-ı Kerim okumayı öğrenmekle ezbere ilk adımı başarılı bir şekilde atabileceğimizi ifade ediyor. "And olsun, biz Kuran'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?" (Kamer Sûresi, 17, 22, 32 ve 40. ayetler) ayetini hatırlatarak, okuyabilmenin zor olmadığını söylüyor. Eyüp Emniyettepe Kız Kur'an Kursu öğreticisi Rümeysa Sancar'a göre ise Kuran-ı Kerim öğrenmenin ve ezber yapabilmenin kilit noktası; zihin, kalp ve dilin uyum içinde, birlikte hareket etmesi.

     

    Zihniniz, kalbiniz ve diliniz birbirine uyduğunda, "Ya Rabbi! Ben senin kitabının ayetlerini ezberlemek ve öğrenmek istiyorum, bana ezberlemeyi ve öğrenmeyi kolaylaştır." duası ile başlayabilirsiniz. Sonrasında, manevi heyecanı sağlamak için iki rekât "Hâcet namazı" kılabilir, dua ve istiğfar okuyabilirsiniz. Ezbere başlamadan önce zihni meşgul edecek bütün işlerinizi bitirmelisiniz. Buna rağmen şeytan türlü türlü sorunları ve dünyalık işleri akla getirerek var gücüyle çalışmaktan alıkoymaya çalışabilir. Vesvese tuzağına düşmemelisiniz. Ezber çalıştığınız mekân, sade ve sessiz olursa yoğunlaşmak daha kolay olur. Bir de mümkün oldukça yerinizi değiştirmeyin. Çünkü yeni şeyler görmek dikkati dağıtır, gözü ve gönlü meşgul eder.

     

    ***

     

     

    Kuran'ı ezberlemenin altın kuralları

     

     

    ezber01.jpg

    Kalbinizi ve mekânı hazırladınız. Ezber için sabah saatlerini tercih etmenizde fayda var. Ezberleyeceğiniz bölümü bir önceki akşam en az on defa okumanız işinizi kolaylaştırır. Sabah uyandığınızda ezberleyeceğiniz kısmın mealini dikkatlice okuyun. Anlamını bilmek, duygu ve zihin boyutunu canlı tutuğu gibi Kuran'ın anlaşılmasını da kolaylaştırır. Harflerin mahreç ve telaffuzlarının doğru ve düzgün olmasına, tecvit kurallarına dikkat etmek gerek. Yanlış veya tecvit kurallarına riayet edilmeden ezberlendiğinde sonradan düzeltmesi çok zor. Talim dersi almak, CD'lerden faydalanmak çalışmanızı kolaylaştırır. Ezber yapmanın bunların dışında başka altın kuralları da var:

     

    Devamlı aynı hatla yazılmış Mushaf-ı Şeriften ezberleyin. Çünkü gözler, ezberlenen bölümlerin fotoğrafını çeker ve hafızaya kaydedilmesine yardımcı olur. Aynı sayfa düzeniyle kaydedildiği için de ezberlemek kolay olur.

     

    Ezber yaparken hafif sesli okumaya özen gösterin. Görerek, okuyarak ve duyarak ezberlemek, süreci hızlandırdığı gibi hafızaya kaydı da sağlamlaştırır.

     

    Ayetleri hafif makamlı bir şekilde ve normal hızda okumaya çalışın.

     

    Ezberlemeye başlamadan önce mahreç, telaffuz ve tecvidine dikkat ederek en az on defa yüzünden okuyun. Dinleme imkânınız varsa üç dört defa dinleyin.

     

    Yüzünden okuma bitince, ezberlenecek bölümden önce birinci ayeti ezberleyin ve en az üç defa ezbere tekrar edin.

     

    İkinci ayeti ezberleyip üç defa tekrar edin. Ardından bu iki ayeti üç defa tekrar edin. Sıradaki ayeti ezberleyin, üç defa tekrar edin. Üç ayeti birlikte tekrar edin. Aynı metodu ezberlenecek bölüm bitinceye kadar uygulayın.

     

    Tamamını en az on defa tekrar ederek iyice pekiştirin. Ezberlenen bölümlerin her fırsatta özellikle namazlarda okunması pekiştirmeyi sağlar. Manasıyla beraber yapılan bu ezber çalışması; ayetlerdeki kurtuluş mesajlarına kulak vermeye, üzerinde düşünmeye, hayata taşımaya ve uygun zeminlerde insanlara ulaştırmaya vesile olur.

     

    Ezberlemeye bu surelerden başlayabilirsiniz

     

    Namazlarda İlahi Kelâm'ın daha fazla okunması, hem sevap hem de Rabb'in rızasını kazanmak için bir vesile. Peygamberimiz de namazlarında, "Namaz Sûreleri" olarak bildiğimiz kısa sureleri okumakla yetinmemiş. Özellikle tek başına kıldığı namazlarında Bakara, Âl-i İmran gibi uzun sûreleri okuduğunu hadis kitapları naklediyor. Kuran-ı Kerim'de, ne kadar çok ayet, sûre ve dua ezberleyip okursak, o derece iltifat göreceğimiz ve mertebemizin yükseleceği müjdeleniyor. Kur'an ezberlemeye Duhâ, İnşirah, Tîn, Kadr, Zilzal, Âdiyât, Kâria, Tekâsür, Hümeze ve Asr sûreleri'nden başlanabilir. , Bunları biliyorsanız; Bürûc Sûresi'ne kadar olan bölümleri de ezberleyebilirsiniz.


  2. İNFAK EDEN NİFAKA DÜŞMEZ

     

    “Ve mimmâ rezaknâhüm yünfikûn” “Ve onlar kendilerine

     

    rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler”

     

    Ayet-i Kerîmesi gereğince, iman ve namazın tamamlayıcı

     

    cüz’ü olarak infak, muttakîlerin vasfından bir farzdır.

     

    Rızık, lugatta vermek, örfte, canlıların faydalandıkları

     

    her şey, şeriatte ise, haram-helal istifade edilen şeylerin

     

    bütünüdür. Her nefsin infakı farklı şey üzerindendir.

     

    Zenginler mallarından, abidler nefsani isteklerinden,

     

    arifler kalblerindeki feyz ü hikmetten, aşıklar ise

     

    maşuk için canlarından infak ederler.

     

    İman kalb ile, namaz, ruh ve beden ile infak da mal ve

     

    can ile yapılır. İmanda necat ve beşaret, namazda münacat

     

    ve keffaret, infakta derecat ve taharet vardır. Bu

     

    vasıflar, kemal derecesiyle Hulefa-i Râşidîn’de zuhur etmiştir.

     

    Sufilere göre infakın da dereceleri vardır: Birinci

     

    mertebe sehâdır; malın bir kısmını vermekle olur. İkinci

     

    mertebe cûddur; malının çoğunu vermekle olur. Üçüncü

     

    mertebe îsâr ise, zaruret halinde olmasına rağmen

     

    gönlüne bir darlık vermeden Allah’ın kullarını kendine

     

    tercih ederek malının tamamını infak ile olur.

     

    Ebu Abdullah el Hârisür Râzî (k.s.) demiştir ki: “Allah Teala

     

    peygamberlerinden birine vahyetti ki ben filan kulumun

     

    ömrünün yarısını darlık, yarısını bollukla geçirmesine

     

    hükmettim. Hangisini evvel isterse onu vereceğim.

     

    Kendisine sor, arzusunu beyan etsin, buyurdu. O

     

    peygamber zikredilen şahsı çağırıp gelen vahyi haber

     

    verdi. Adam ailesiyle istişare etmek için izin istedi. Hanımı

     

    âkil bir kadındı; zenginliği önce istemesini söyledi.

     

    Adam ise zenginlikten sonra fakirliğin zor olacağını

     

    düşünüyordu ama hanımının sözünü tuttu ve önce

     

    zenginlik istedi. Allah (c.c.) ona bütün zenginlik kapılarını

     

    açtı. Hanımı dedi ki: “Eğer bu nimetin ömrünün sonuna

     

    kadar devam etmesini istiyorsan, Allah’ın kullarına

     

    karşı cömert ol. Kendine bir elbise aldığında bir elbise

     

    de fakire al.” Adamın ömrünün ilk yarısı böyle bolluk

     

    ve şükür içinde geçince, Allah (c.c.) o peygamberine

     

    vahyetti: “Ben o kulumun ömrünün yarısının fakr

     

    ile geçmesini takdir etmiştim. Fakat o kulum bütün nimetlerime

     

    şükretti. Şükür, nimetin artmasını ve devamını

     

    vacib kılar. Ömrünün kalan kısmını da varlıkla geçirmesini

     

    takdir ettiğimi kendisine müjdele.” buyurdu.

     

    Ehl-i hakikate göre “kendilerine verilen rızıktan infak”

     

    ibaresinden kasıt, kul ile Rabb arasında taksim edilmiş

     

    bulunan namazın hakkını tam vermektir. İlahi huzurda

     

    sükunu bozacak hususlara direnen insanı ezeli

     

    inayet kuşatır ve kendine yakınlık derecelerine ulaştırır.

     

    Hakk’ın Nebi (s.a.v.)’e “yaklaş” hitabı şeklinde cezbesi

     

    varsa, mümine de “secde et ve yaklaş” şeklinde cezbesi

     

    olur.

     

    Hali hazırda ve evvel inzal olunanlarla birlikte ahırete

     

    de yakînen/şeksiz şüphesiz iman edenlerin yakîn dereceleri

     

    üçtür: Yakîn-i haber: Bilenlerin verdikleri haberle

     

    gelen inanma şeklidir. Yakîn-i delâlet: Bir şeyin kendini

     

    görmeyip sadece işaretiyle elde edilen yakîndir. Yakîn-i

     

    ıyân: Bir şeyi görmekle temin edilen inanmadır. Ayet- i

     

    celilede ifade edilen “infak ederler; iman ederler…” beyanları,

     

    müşahede mertebesinde olmayanlar için yakîn

     

    haberdir. Sonra derece derecedir.

     

    Şeriatın zahirini bilmek ilmel yakîn mertebesidir; gayba

     

    yakînen inanan âlimlere mahsustur. Bildiğini halisane

     

    ve ihlas üzere yaşamak aynel yakîn mertebesidir;

     

    evliyaya mahsustur. Müşahedeye ermek ise hakkal

     

    yakîn mertebesidir ki bu da hicabların tamamen kaldırıldığı

     

    enbiyaya mahsustur.


  3. mevlana.jpg

     

    Mevlânâ'ya Japon ziyaretçi akını

     

    Türkiye'nin en çok ziyaret edilen üç müzesinden biridir Mevlana Müzesi. 2011'in ilk dört ayında bu rekorunu korumayı başardı.

     

    150 bin yabancı turistin ziyaret ettiği müzenin misafirlerinin çoğu ise tsunami mağduru Japonlar. Günde onlarca tur firmasının getirdiği Japon turistler, kendi inançlarına göre Mevlânâ'ya ve tsunamiden zarar gören Japonya halkına dua ediyor. Müze Müdür Vekili Dr. Naci Bakırcı, özellikle tsunamiden sonra Japon turist kafilelerinde çok ciddi bir artış olduğunu dile getiriyor. Japonlar, Hz. Pir'i en çok ziyaret eden yabancılar sıralamasında ilk sırada yer alıyor. Onları Almanlar, İspanyollar, İtalyanlar, İngilizler, Amerikalılar izliyor. Japon turistlerden Tomokko Akai, Hz. Mevlânâ'nın yüzyıllar önce söylediği barış, kardeşlik mesajlarının bugün daha çok anlamlı hale geldiğini dile getiriyor. Kikuchi Yuko ise Mevlânâ'da dua ederken huzur bulduklarını ifade ederek, "Özellikle depremde zarar görenler için dua ediyoruz." diyor. Bir önceki yıla göre ziyaretçi sayısının katlandığı müze, günlük 11 bin 500 kişi tarafından geziliyor. Bakırcı, 2011 yılının ilk dört ayındaki ziyaretçi sayısının önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 26 arttığını söylüyor. Bakırcı, Ankara-Konya hızlı tren seferlerinin haziran başından itibaren başlayacak olmasının, yerli ve yabancı turist sayısının artmasında önemli bir faktör olacağının altını çiziyor.


  4. Hadis ezberleyen gençlerin hayata bakışı değişiyor

     

    Pendik İmam Hatip Lisesi'nin 27.sini düzenlediği Hadis Ezberleme Yarışması'nın bu yılki birincisi 1.336 hadis ezberleyen Zehra Karahan. Hadisleri hem Türkçe hem de Arapça metinleri ve ravileriyle ezberleyen Zehra, artık hadisleri örnek vererek konuşuyor. Okul Müdürü Recep Dernekbaş da yarışmaya katılan öğrencilerin hal ve hareketlerinde önemli değişiklikler olduğunu söylüyor.

     

    Hafızanızda kaç hadis-i şerif var? Ya da bir konu açıldığında o konuyla ilgili kaç hadis aklınıza geliyor? İslam'ın kaynaklarından biri olan Peygamber Efendimiz'in (sas) sözleri, ciddi kriterlere tabi tutularak bugünlere gelmiş. Hadis ilminin ana konusu olan hadis-i şerifler, bizim günlük dini hayatımızın şekillenmesinde önemli yer tutuyor. Bize dinimizi öğreten Allah Resulü'nün (sas) sözlerini muhafaza etmek, hadisleri gönüllere nakşetmek için düzenlenen etkinlerden biri de hadis ezberleme müsabakaları. Pendik İmam Hatip Lisesi'nin 27.sini düzenlediği ve gelenekselleştirdiği yarışmanın bu seneki birinciliğini 1.336 hadis-i şerifi Arapça ve Türkçe metinleri, ravileri ve senetleri ile birlikte ezberleyen Zehra Karahan aldı. Hadis ezberlemeye başladıktan sonra olaylara bakış açısının değiştiğini, çevresindeki olaylara artık hadislerle tepki verdiğini söyleyen Zehra, yarışmaya dört yıldır hazırlandığını belirtti. Karahan ailesinin imam hatipte okuyan tek çocuğu olan Zehra, ablasının ve babasının kendisine destek olduğunu ifade ederek, "Öğrendiğim hadisler, sorumluluğumu artırdı. Anne-babaya saygıyı, namazın önemini hadislerle öğrendim." dedi.

     

    Hadis Ezberleme Yarışma-sı'nda 1.185 hadis ile İlhan Sügür ikinci, Merve Şensoy da 900 hadisle üçüncü oldu. Bu yıl Ezbere Hadis Okuma Yarışması'na yaklaşık 500 öğrenci katıldı. Bunlardan 260 öğrenci 40 ve üzeri hadis ezberledi. İlk 22'ye girenler, hayırseverlerin katkılarıyla umreye gönderilecek. Finale kalan öğrencilere yaklaşık 400 çeyrek altın hediye edilirken, ayrıca ücretsiz dil kursu, dershane ve ehliyet kursu gibi hediyeler dikkat çekti.

     

    Yarışma aynı zamanda eski mezunları da bir araya getiriyor. Okuldan 1989 yılında mezun olan Hakan Erdem, yarışmaya ilk yıl 200, ikinci yıl 600 hadisle katıldığını anlatıyor. Şimdilerde Eymen Ajans'ın sahibi olan Erdem, bu yarışmanın kazandırdıklarını, "Ezberlediğim hadisler, madencilerin başındaki ışık gibi yolumu aydınlatıyor." sözleriyle ifade ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda yayınlar daire başkanı olan Yunus Akkaya ise 1.500 hadisle yarışmaya katıldığını ve yarışmayı büyük bir önemle takip ettiğini ifade ediyor. Pendik İmam Hatip Lisesi Müdürü Recep Dernekbaş, yarışmanın geleneksel hale geldiğini söylüyor. Dernekbaş, öğrencilerin hal ve hareketlerinde büyük değişiklikler olduğunu, hadisleri ezberleyen öğrencilerin, ahlaken daha da olgunlaştıklarını anlatıyor. Okul, hadis yarışması vesilesiyle her yıl 250 hadis içeren "Rahmet Pınarı" adıyla bir de hadis kitabı çıkarıyor.


  5. katlanabilir.jpg

     

    Dünyanın ilk katlanabilir 'kâğıt' bilgisayarı geliştirildi

     

    Devrim niteliğindeki nanoteknoloji araştırmaları, akıllı telefonlar ve tablet bilgisayarların gelecekte esnek yapıda olabileceklerini haber veriyor. Kanada ve ABD'deki bilim insanları, katlanabilir kâğıt inceliğinde bilgisayar geliştirdi.

    Kanada'nın Ontario kentindeki Queen's Üniversitesi ile ABD'deki Arizona Eyalet Üniversitesi'nin ortak çalışmasıyla imal edilen kağıt bilgisayar, 'PaperPhone' adı verilen bir prototip akıllı telefon ve 'Snaplet' ismindeki esnek bileklik cihazında kullanıldı.

     

    'Katlanabilir iPhone' lakabı takılan PaperPhone, 9,5 santimetre uzunluğunda köşegen, esnek, kıvrılabilir bir E-Ink ekranından oluşuyor. Elektrik alanla pozisyonunu değiştiren ve ışığı yansıtan yüklü parçacıkların kullanıldığı E-Ink, arka plan ışığına ihtiyaç duymayan ve kâğıt baskıya yakın sonuç veren panel teknolojisi olarak açıklanıyor. Her şartta kullanılabilecek olan bilgisayar, cebe de rahatça sığabiliyor.

     

    Teknolojinin uygulandığı diğer aygıt ise bileklikle kullanılan 'Snaplet'. İki üniversitenin diğer çalışması olan Snaplet, kola takılabilen bir tablet bilgisayar görünümünde.

     

    Çalışmaları hakkında bilgi veren Queen's Üniversitesi'nden Roel Vertegaal, "Geleceğin bilgisayarları işte bunlar. 5 yıl içerisinde bütün bilgisayarlar bu şekilde üretilmeye başlanacak. Küçük interaktif bir kâğıt gibi görünüyor, hissediliyor ve işliyorlar. Bir cep telefonu ya da tablet bilgisayar gibi kullanabilirken kenarlarını bükebiliyor ve üstüne yazı yazabiliyorsunuz" dedi. Kağıt bilgisayar, Kanada'nın Vancouver şehrinde 10 Mayıs'ta düzenlenecek olan Computer Human Interaction (CHI 2011) konferansında ilk kez tanıtılacak.


  6. hafiz.jpg

     

    Askerliğini bitirmiş üç genç bir yılda hafız olmayı başardı

    Eyüp Işık (22) Diyarbakır, Yahya Günaydın (25) Yozgat ve İmran Üstündağ (24) Hakkârili üç genç. Onları bir araya getiren ise hafız olma istekleri. Üçü de askerliklerini yaptıktan sonra 6-11 ay arası bir sürede hafızlığı bitirmeyi başarır. Onları özel kılan şey ise bugüne kadar askerlik sonrası hafızlığa çalışan çok kimsenin olmaması.

     

    Diyarbakır, Hakkâri ve Yozgatlı üç genç, askerliklerini bitirdikten sonra normalde 2-3 yıl olan hafızlığı bir yıl gibi kısa bir sürede tamamlayarak büyük bir başarıya imza attı. Eyüp Işık (22), Yahya Günaydın (25) ve İmran Üstündağ (24), askerlik dönüşü gönül verdikleri Kur'an'ı ezberlemek için çaba sarf eder. Allah da (cc) bu gayretlerini karşılıksız bırakmaz ve onlara hafız olma imkânı tanır.

     

    Hafızlık için karar vermeleri kolay olmaz. Özellikle aileleri, askerlik sonrasında onların evlenmelerini arzu eder. Bunun için yapılan baskılar karşısında hafız olmak için çabalarlar. Üstelik ailelerinde ve çevrelerinde onlara örnek bir hafız yokken. İmran, Eyüp ve Yahya, şimdi üniversite için girişimlerde bulunuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu yıl açtığı yeterlilik sınavını da kazanırlar. Ama henüz hafızlık diplomalarını alamadıkları için mülakat sınavına giremeyecekleri söylenir onlara.

     

    Eyüp Işık, Diyarbakır'ın Kulp ilçesinden. Eyüp, Siirt Tillo'da yedi yıl eğitim alır. Okuduğu kitapları çok çabuk ezberleyen Eyüp'ün bu kabiliyetini gören hocası, onu hafız olması için teşvik eder. 2008 yılında askere gider ve dönüşte arkadaşlarının tavsiyesiyle Hafızali Kur'an Kursu'na gelir. Kur'an Kursu yöneticisi Cemil Toker, "Sen bu işi başarabilecek misin?" diye sorar ve onu geri gönderir. Ama Eyüp kararlıdır ve ertesi günü tekrar gelir. Zaten bu sırada kendi kendine hafızlık çalışmasına başlamıştır bile. Cemil Toker, 6 ayda hafızlığını bitiren Eyüp için, "Disiplinli çalışsaydı 4 ayda bitirebilecek kabiliyette." diyor.

     

    Terör nedeniyle okuyamadı

     

    Yozgat'ın Çekerek ilçesi Kahyalı köyünden olan Yahya Günaydın'ın hafız olma isteği de askerlikten sonra alevlenmiş. Yahya, ticaret meslek lisesini bitirir ve İstanbul'a gelerek iyi bir maaşla desen tasarımı ile ilgili bir işe girer. Lise yıllarında yazları ve hafta sonraları köyde çobanlık yaptığını söyleyen Yahya, askerde arkadaşlarına Kur'an öğretirken Arapça öğrenmeye karar verir. İstanbul'da İSMEK'in kurslarına katılır. İmam hatip lisesinin fark derslerini vermek için başvurur. Sınava gelenlerin tamamının hafız olması, hafızlık isteğini zirveye çıkarır. 11 ay gibi kısa sürede hafızlığını bitirir. KPSS'de iyi bir puan alır.

     

    İmran Üstündağ ise Hakkâri'nin Şemdinli ilçesi Derecik köyünden. Terör nedeniyle öğretmenlerin gidemediği köyde asker öğretmenlerin verdiği derslerle ilköğretimi bitirir. "1994'lü yıllarda 10 köyün öğrencileri yaya olarak bir köyde toplanırdı. Bütün sınıflar bir arada ders görürdük." diyen İmran'ı babası, terör nedeniyle Şemdinli'ye okumaya göndermek istemez. Ancak bir fırsatını bularak onu Erbil'e Arapça okuması için yollar. 2003'te Irak'ın işgali nedeniyle çıkan savaş, Erbil'den geri gelmesine sebep olur. İmran, Van'ın Gölpınar ilçesinde 2007 yılına kadar Arapça ve dinî ilimler okumak için kalır. 2007'de askere gider. Askerlik dönüşü ailesinin "evlendirelim" baskısına rağmen açık liseye kaydolur. Van'daki hocalarından 80 yaşındaki Abdurrahman Toğluk, bir gün ona Yasin'i ezberlemediği için kızar. "Bu kadar Arapça okudun, Kur'an'ı neden bilmiyorsun!" der. Bu sözler, İmran'ın, hafız olmak için karar almasına yardımcı olur. "2-3 ay kurs aradım. Ama kimse bu yaştan sonra hafız olabileceğime inanmadı. Benden, önce sabıka kaydı getirmemi bile isteyen oldu. Ama Cemil Hoca bana inandı, güvendi." diyen İmran, 10 ay gibi kısa bir sürede hafızlığını bitirir. Şemdinli'de halkın dindar olduğunu; ama okumuş insan sayısının az olduğunu söyleyen İmran, "Kur'an okuyan bir hoca gördüğümde içime Kur'an'ı öğrenme aşkı düşerdi." diyor. İmran'ın hayali de şimdi Şemdinli'de çocuklara Kur'an öğretmek. "Orada hangi köye gitseniz bir kurs açabilirsiniz. Yeter ki imkân olsun." diyen İmran, Kulp'un Baloğlu köyünde bir Kur'an kursu temeli atıldığını ve kendisinin bu kursu hayata geçirmesinin beklendiğini söylüyor.

     

    İmkânım olsaydı onlara araba hediye ederdim İstanbul Bahçelievler'deki Hafızali Kur'an Kursu'nun tek hocası Cemil Toker. 40'a yakın öğrencisi var kursun. Bunların 20'si hafızlığa çalışıyor. Kursun 15 Mayıs'ta bir de hafızlık töreni var. İmran, Eyüp ve Yahya için, "15 saatten aşağı çalışmadılar. Yaşlarının ileri olması belki bir avantaj oldu." diyen Cemil hocanın bir de yapmayı çok istediği bir arzusu var: "Üniversite sınavlarında başarılı öğrencilere dershanelerde araba verildiğini duyuyoruz. Askerden gelip de hafızlığa gönül vermiş ve bir yılda hafız olmuş bu kardeşlerimiz de büyük bir başarı elde etti. İmkânım olsaydı onlara birer araba hediye etmek isterdim."


  7. 2009 yılında bir helikopter kazasından vefat eden BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun ismini taşıyan Kültür Merkezi Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın katılımıyla Sultanbeyli'de açıldı.

     

    Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi açılışı öncesinde sanatçı Uğur Işılak’ın vermiş olduğu konsere vatandaşlar büyük ilgi gösterdi. Uğur Işılak konserinin ardından vatandaşlara hitap etmek üzere kürsüye gelen Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin ‘Bugün burada açılışını yapacağımız Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi ile Sultanbeyli’ye yakışır yeni kültürel ve sanatsal mekanlar oluşturduk.

     

     

    03_Mayis_2011_03_03_54_9105646014.jpg

     

    Muhsin Yazıcıoğlu kültür merkezimiz; Aydos Kütüphanesi, 350 kişilik tiyatro ve konser salonu, 170, 160 ve 150 kişilik üç sinema, 500 m2lik galeri İstanbulensis, 1000 kişilik düğün salonu ve 225 kişilik nikah salonunu içinde barındırmaktadır.

     

    Daha önce başlayan konser ve tiyatro faaliyetlerinin yanında, bu mekânda, bugüne kadar sinema salonundan mahrum kalan ilçemizi, “yedinci sanat” olarak isimlendirilen sinema ile de buluşturmayı başardık. Kültür merkezlerimizde, ilçemizdeki okullarda eğitim gören otuz bin çocuk ilk defa sinemayla tanıştı.

    Bunun yanı sıra burada, şehrimize yakışan bir kütüphaneyi halkımızın hizmetine sunmanın haklı mutluluğunu yaşıyoruz. Osmanlı’nın ilk fethettiği kalelerden birisi olan Aydos’un adını, artık bir kütüphanede yaşatıyoruz. Aydos Kütüphanesi şu anda 20 bin basılı, 7 bin dijital kitapla ilçemize hizmet veriyor.

    Sultanbeyli belediyesi olarak, sayısal kütüphanecilik sistemini kullanan ilk ve tek belediye olma özelliğini taşıdığımızı da ayrıca belirtmek isterim.’ dedi.

     

    AÇILIŞI YAPILAN MUHSİN YAZICIOĞLU KÜLTÜR MERKEZİ VE AYDOS KÜTÜPHANESİ KİMLERE HİZMET VERECEK?

     

    Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi toplam 10.805 metrekare alana sahip, nikâh ve düğün salonu, sergi salonu, kütüphane, çok amaçlı tiyatro ve konser salonu ile üç adet cep sinemasından oluşan bir kültür kompleksidir.

    Kompleksin kültür merkezi bölümü, 4605 metrekare kapalı alandan oluşmaktadır. Sergi salonu 500 metrekare, 350 koltuklu ve 4 adet kulise sahip tiyatro salonu, 300 metrekare alanı kapsamaktadır. Fuaye alanı ise iki adet idari ofisten oluşmaktadır. 50 metrekarelik alanda 40 kişilik ve 30 metrekarelik alanda 20 kişilik olmak üzere iki adet çok amaçlı sınıf bulunan komplekste, 170, 160 ve 150 kişilik olmak üzere 3 adet cep sineması vardır.

     

    AYDOS KÜTÜPHANESİ

     

    Aydos Kütüphanesi, 300 metrekarelik kütüphane salonu, 40 metrekarelik dijital kütüphane salonu ve 100 metrekarelik 2 adet çalışma sınıfından oluşmakta, aynı zamanda bilgi evi olarak kullanılmaktadır.

    Toplam 18 bin basılı, 7 bin dijital kitaptan oluşan kütüphanemiz, çocuk kitapları, müracaat kitapları, genel kitaplar, Atatürk kitapları, test kitapları ve İstanbul kitapları olmak üzere altı bölümden oluşmaktadır. Kitaplar Dewey Onlu Sınıflandırma Sistemi’ne göre düzenlenmiş olup renklendirme yoluyla sınıflandırılmıştır. Kütüphanemizdeki tüm kitaplarda RFID manyetik bantlar mevcuttur. Güvenlik, sayım ve arama işlemleri RFID bantları ve el terminali aracılığı ile hızlı bir şekilde yapılabilmektedir.

     

    Kütüphanden yararlanmak isteyenler için üyelik sistemi mevcut. Üyeler, çocuk kitapları ve genel kitaplar bölümlerinden 15 gün süre ile istedikleri bir kitabı ödünç alabilmektedir. Kütüphane içinde ders çalışmak ya da kitap okumak için herhangi bir üyelik gerekmemektedir.

    Ayrıca Sultanbeyli Belediyesi'nin dördüncüsünü düzenlediği Geleneksel Şiir Şöleni bu yıl, dünyada sadece İstanbul'da az miktarda yetişen 'İstanbulensis' çiçeği ile anılacak.Türkiye'nin dört bir tarafından gelecek 13 şair, İstanbullulara şiirleriyle bahar esintileri sunacak. Bestami Yazgan, Haydar Ergülen, Hüseyin Akın, Mustafa Özçelik, Mürsel Sönmez, Osman Sarı ve Nurettin Durman'ın kendi şiirlerini seslendireceği dinleti, 6 Mayıs Cuma akşamı Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek. Bu yılki şiir şölenini belediyenin de logosu olan İstanbulensis çiçeğinin sembolize edeceğini belirten Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, bunun nedenini Ali Çolak'ın ifadeleriyle açıklıyor: "Crocus olivieri İstanbulensis, dünyada adı İstanbul olan tek çiçek. Sultanbeyli'nin ardında, Aydos dağında yaşar, ilkbaharda açar. Bizim bildiğimiz çiğdem değil mi bu? Çiğdem ama turuncu açıyor çiçeği, altı taç yaprağı var..."

     

    Allah, her ilçeye bir Hüseyin Başkan versin...

     

    Ercan Yılmaz / HaberKültür.Net


  8. kuran.jpg

     

     

    Birçok insan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ve camilerde görevli din görevlilerinin de desteğiyle Kur'an yılında Kur'an-ı Kerim öğrenmeye çalışıyor. İzmir'de emekli olan 25 memur ile yaşları 80'leri bulan birçok insan 'Kur'an öğrenmenin yaşı olmaz' dedirtiyor. Azimle devam edilen derslerin sonunda tecvitli Kur'an okumaya geçiliyor.

     

    Kur'an-ı Kerim'i öğrenmenin yaşı yoktur. Öğrenmeye ne zaman başlanılsa geç kalınmış olmaz. Bu nedenle "Öğrenemem, yaşım geçti" demeye gerek yok. Buna en güzel örneklerden biri İzmir'de yaşanıyor. Değişik devlet görevlerinde çalıştıktan sonra emekli olan yaşları 50 ile 70 arasındaki 25 memur ile yaşları 80'leri bulan birçok insan Kur'an okumayı öğrendi.

     

    Bir buçuk yıl boyunca akşamları, İzmir Çiğli Aydınlıkevler Camii'ne giden memurlar, burada yılların açığını kapatmak için çalıştı. Her akşam ve yatsı namazı arasında, haftada 3 gün elifba'dan başlayarak Kur'an-ı Kerim'i tecvit kurallarıyla okuma dersi verildi. Bu dersi ilerleyen yaşına rağmen başarıyla tamamlayan emekli memurlardan 70 yaşındaki Rıfat Özcan, "Çok şükür geç de olsa Kur'an'ı öğrenebildik. Bugüne kadar yapamam diye hep ertelemiştim. Kur'an'ı sadece küçüklerin öğrenebileceğini sananlara tavsiyem, daha fazla geç kalmadan bir an önce öğrensinler. Bu manevi lezzeti ileriki yaşlarına bırakmasınlar." diyerek arkadaşlarının hislerine tercüman oldu.

     

    Gündelik yaşantı içinde dinî vecibelerin birçoğunu yerine getiremediklerini belirten emekli memurlar, bunların başında kutsal kitabımızı okuma ve namaz kılmanın geldiğini belirtiler. Yıllarca bu açlığı hissettiklerini, ama ihmal ve diğer sebeplerin buna engel olduğunu aktaran memurlar, şimdilerde ise bu fırsatı iyi değerlendirmek için gece gündüz demeden çaba sarf ettiklerini anlattı. Aydınlıkevler Camii imam hatibi Ömer Labçin ise emekli olduktan sonra Kur'an kursuna iştirak eden ve azimle öğrenen emekli memurlara CD destekli bir eğitim uyguladıklarını anlattı.

     

    İzmir'in Karabağlar ilçesi Yeşilyurt semtindeki vatandaşlar da 7'den 77'ye Kur'an öğrenme gayretinde. Semtteki Ulucami'nin 17 yıllık imam hatibi Nuri Zararsız'ın (45) gayretleriyle 2010'da 35 kişiyle Vatan Mahallesi ile başlayıp Esenlik ve Kazım Karabekir mahallelerindeki vatandaşların da katıldığı uygulamada, şu anda 45 kişiye her gün akşam ile yatsı namazları arasında kurs veriliyor.

     

    BU İŞ GÖNÜL İŞİ...

     

    Herkesi Kur'an öğrenmeye davet eden Zararsız, "Vatandaşlarımız, ikişer saatlik programla 4 ayda Kur'ân'ı bitiriyor. Sonra da haftada bir gün tekrar için geliyorlar. Şu anda 18'den 90 yaşına kadar vatandaşlar var. Hanımların ayrı yeri var." şeklinde konuştu. Nuri Zararsız, kursun hazirana kadar devam edeceğini ve kurallar koyduklarını anlatarak, "İlk şart, beraber güleceğiz ve beraber ağlayacağız. İkincisi, okumaya devamlı gelinmeli. Hastalık gibi çok önemli mazeret yoksa baklava gibi tatlı yiyerek birliktelik sağlayacağız." dedi. Kursiyerlerden Sadrettin Yılmaz (82), "Şimdiye kadar öğrenemedik. Babamız bizi okutamadı. Kenwdim biraz öğrenmiştim, şimdi tekrar öğrenip okumak istiyorum." dedi. Hilmi Duruoğlu (81), "Çok sıkıntılar çektim. 57 yaşından sonra öğrenmeye çalıştım." şeklinde konuştu. Karabağlar İlçe Müftüsü Emin Arık ise, "Bu camide iki senedir Kur'an okuma öğretiliyor. Geçen sene 20-30 kişiyle başladı, bu sene de başka bir grup her akşam devam ediyor. Ben de zaman zaman katılıyorum. Bu iş gönül işi. Okumaya gelenleri ve okutanları takdir ediyorum. Bu tür şeylerin diğer cami cemaatine de örnek olmasını diliyorum." dedi.

     

    Zaman

    • Like 2

  9. Hakk’ı seven aşıklar

     

    Alemleri yoktan var eden Rabbimiz, mahlukat içerisinde, insanı en şerefli ve mükerrem kıldı ve onu akıl cevheriyle bezedi. Bununla da yetinmeyip ola ki yolu şaşırırlar diye Kendisine ulaşmaları için vuslat yolunu gösteren peygamberler ve Hak Aşıkları olan ariflerle insanoğlunun yolunu aydınlattı. İnsan ,çoğu zaman hüsrana düşer unuttuğu için Rabbini, yaratılma sebebini ve tüm kulluk vazifelerini… Akıl yetmiyor anlamaya, aklı selim olana kadar bazı aşamalardan geçmek gerekiyor. Akıl, zahiri ilimleri öğrenirken batini ilimlerle desteklenirse bize kurtuluş vesilesi oluyor, bunun için de nasıl ki zahiri ilimleri ilim erbabından alıyorsak batini ilimleri de marifetullaha ,muhabbetullaha eren mürşid-i kamillerin terbiyesine girerek öğrenmek gerekiyor. Hakk’ı arayan aşıklar, bu yüzden Rabbimizi hakiki manada tanıyabilmek için tüm ilimleri öğrenmeye azm ü gayret sarfetmişlerdir. İşte bu güzel örneklerden müstesna bir Hak aşığı ; Hace Yakup Çerhi Hazretleri (ks),

     

     

    30_Nisan_2011_06_53_52_4632684588.jpg

     

    Gazze’nin Çerh köyünde doğan Hace Yakup,ilk tahsilini Herat’ta , yüksek tahsilini Mısır’da yaptı.Manevi tahsilini Buhara’da tamamladı.Mısır’da zahir ilimlerini tahsil ederken içini bir dezbe-i Rahmani kapladı.Kalktı ,Buhara yolunu tuttu.Yolda bir meczubla karşılaştı.Meczub:

     

    - Ey Yakup !Adımlarını hızlı at, kabul edilecekler zümresine girmenin zamanı geldi! Dedi ve Şah-ı Nakşibend’in huzuruna varmasına işaret etti. Hazretin huzuruna geldiğinde aralarında şu konuşma geçti. Yakup:

     

    - Beni hizmetinize kabul buyurup ders talim eder misiniz efendim?

     

    - Gidilecek zamanda mı gelinir?

     

    - Gönlünüzün bir köşesinde bize yer lütfeder misiniz?

     

    -Ne yüzden?

     

    - Siz ulu bir kişisiniz. Herkesin makbulüsünüz.

     

    - Ya herkesin makbulü olmak şeytani bir hal ise?

     

    - Size bir hadis-i şerifle cevap vereyim efendim: "Allah bir kulunu dost edinmek isterse onu herkese sevdirir, makbul eder.”

     

    - Güzel…O halde istihare edelim. O gece istihare ederler...

     

    Yakup Çerhi diyor ki; “O gece gözüme uyku girmedi. Acaba kabul olunmazsam halim nice olur, diye sabaha kadar endişeler içinde kıvrandım, durdum.Sabahleyin mahcup ve kederli huzura vardım. Hazret tebessümle: "Kabul olundun, gel ! buyurdular ve dersimi vererek Hace Alaeddin Hazretlerine havale ettiler.” Yakup Çerhi Hazreleri diyor ki; “Şimdiye kadar okuduğum ilimlerin şer’i tatbikini ,öğrendiğim güzel ahlakın nefsimde yaşanmasını ve manevi hallerin seyir ve tekamülünü Hace Alaeddin Hazretlerinden öğrendim.Hak yolun bu yol olduğunu anladım elhamdülillah.” Yakup Çerhi Hazretleri marifet ilminin uçsuz bucaksız bir derya olduğunu, bir kamil mürşidin izinden gidilmezse çok zorlu bir yolculuk olduğunu anlamış, aklının bu noktada yetersiz kaldığını görmüş ve hemen yol göstericisini aramaya koyulmuş.Bu yolculuk aslında kişinin özüne dönme çalışması … "Kendini bilen Rabbini bilir.”bilmecesini çözme çabası. Allah dostları da hiçbir menfaat gözetmeksizin sevgili peygamberimizin (sav) yolundan giderek, içinde azıcık da olsa Allah’ı bulma isteği olanları Hakk’ın sevgisine erdirmeye çalışıyorlar. Edeb ve takva libasının nasıl giyilmesi gerektiğini, yaşayarak gösteriyorlar. İnşallah biz de bu yolculuğa çıkmak için geç kalmayız, gidilecek zamanda gelmeyiz, kabul edilenlerden oluruz.Allah hepimizin yolunu açık etsin…

     

    Büyük bir Hak aşığı olan Es’ad-ı Erbili Hazretleri (ks) de bu konuda bakın ne diyor ;

     

    Adem olamaz Ahsen-i takvim ile ekrem

    Takvadır eden ehlini insan-ı mükerrem

     

    İlm ü amel etmezse eğer kalbini tenvir

    Şeytan kesilir nefs-i habisi ile adem

     

    F.Zeynep Yılmaz HaberKültür.Net

    • Like 1

  10. MÜRİD HAKKINDA BİLGİLER:

     

    MÜRİDİN NEFSİNİ KENDİSİNE TESLİM ETTİĞİ ŞEYHİN ŞARTLARI BEŞTİR

     

    1- Mânevi Zevk'e sahip olmak. 2- Dinî ilimleri iyi bilmek, 3- Yüksek bir himmet sahibi olmak, 4- (Allah'tan gelen) herşeye razı oluş (Radiye veya Mardiyye makamı) 5- İsabetli görüş ve Basiret sahibi olmak.

     

    KİMDE Kİ 5 HASLET VARDIR ONUN ŞEYHLİĞİ SAHİH DEĞİLDİR

     

    1- Dinde cahil olmak, 2- Müslümana hürmeti ortadan kaldırma, 3- Mânâsız (faydasız) konulara girmek, 4- Her şeyde nefsinin hevasına tabi olmak, 5- Dikkatsiz hal ve kötü huyluluk.

     

    MÜRİDİN ŞEYH VE İHVANINA KARŞI EDEBLERİ BEŞTİR

     

    1- Beklenenin aksi de gözükse, emre uymak, 2- Ölüm pahasına da olsa haramlardan kaçınmak, 3- Huzurda olsa veya huzurda olmasa da, diri veya ölü de olsa yakınlarının hürmetini muhafaza etmek, 4- Onların hukukunu imkân nisbetinde, kusur yapmadan korumak, 5- Aklını ve ilmini (makam ve şöhretini) bir tarafa bırakarak mürşidinin emirlerine kıymet vermek. Bunları yaparken de insaf ve doğruluk üzere olmaktır. İşte ihvan ile olan muamele böyle olmalıdır.

     

    Eğer mürşid (hakiki) bir şeyh değilse veya sayılan 5 şartında eksiği varsa ihvanın içinde kâmil olanına itimat edilir, diğerlerine (sadece) ihvanlık muamelesi yapılır

     

    MÜRİDİN DİKKAT EDECEĞİ HUSUSLAR:

     

    1- Haramları terk ederek takvayı tutmak. İfrada ve terfide gitmeden vâcipleri muhafaza etmek ve ihtiyacı olan bilgileri elde etmeye gayretle çalışmak.

     

    2- Nefsin ve takvanın kemali için gereken sebeplere (tevessül ederek) amel etmek. Meselâ, zaruret olmadıkça şüpheli şeyi terketmek gibi (vera’ sahibi olmak).

     

    3- (Mürid) Her işin başında ve sonunda uyanık (dikkatli) olmalıdır. Öyle ki kendisinin kalbî azaların hareketini kontrol altında tutmalı, niyet ve kasıtlarını gözetlemelidir. [Şöyle ki, fena bir iş yaptıklarında kalb sıkılır, iyi bir işte ise açılır (ferahlar)] Şâzelî (KS) buyurdu ki, "Kul muvafık amel yapmadıkça nifaktan kurtulmadı."

     

    4- Seni Rabbına yönlendiren ve nefsinin ayıplarını sana gösteren marifet ve ilim ehli kimselerin sohbetine devam et. Böylece, başlangıçta O'na (Rabbına) sığınır, sonunda O'na şükür eder, O'ndan gelen vâridâta razı olur, zorluklara sabreder ve kadere teslim olursun. Her şeyde, herşeyin üzerine O’nun hakkını tercih edersin. Şâzelî (KS) buyurdu ki, "Kendi nefsini sana tercih edeni arkadaş edinme. Çimkü o çok kusur bu¬lucudur."

     

    5- Yüce (maddi) makam sahipleri ve gururlu kimselerden uzak durmak. Sehl (KS) dedi ki, "Üç sınıfın arkadaşlığından sakın: 1- Yaltaklanan fakir, 2- Cahil tasavvuf ehli, 3- Gaflette olan aşırı zalim kimseler.”

     

    6- Edebi muhafaza: Şâzelî (KS) buyurdu: "Yalnız yaşayan bir der¬vişte eğer şu dört edep yoksa, onu toprakla müsavi kıl. 1- Küçüklere merhamet, 2- Büyüklere hürmet, 3- Nefsinden insaf ile kaçınmak. 4- Nefsinden yana olmayı terketmek.

     

    Şu 4 edep de intisap eden bir kimsede yoksa, onun intisabına güven¬me. 1- Zalimlerden uzak durmak, 2- Âhiret ehlini (müminleri) tercih etmek, 3. İhtiyaç sahibine iyilik ve ihsan, 4- Cemaatle beş vakit namaza devam.

    Ebu Hafs (KS) dedi ki: “Tasavvuf tümüyle edebtir. Her vaktin bir edebi vardır. Vakitlerin edebine kim devam ederse, olgunların ulaşacağına ulaşır. Bir kimse edebi terkederse, o koğulmuştur. İstediği kadar yakınlık elde ettiğini sansın, isterse vuslata erdim diye düşünsün yine kabul edilmez.

     

    7. Vakıtlara hakkını vermek. İbrahim (AS)'ın sayfalarında geldi ki, “Akıllı kimse dört vakit üzere olur: a) Bir müddet Rabbına yalvarır. Derim ki bu vakit seher ile güneşin doğuşuna kadar olan zamandır. Bir süre de nefsini hesaba çeker. Bu da ikindiden güneş batıncaya kadar olan zamandır, c) Bir süre ki bu vakti kendisine ayıplarını gösteren arkadaşını ziyarette geçirir ki o arkadaş onu Rabb’ına yönlendirir, gecede ve gündüzde hangi zamanda (hayırlı bir şey) müyesser olabileceği hususunda yardımcı olur. d) Bu vakitte nefsi ve mübah olan arzuları arasında serbesttir. Bu vakit de daha öncekiler gibi (değerli)dir.

    Vakitler tümüyle âyette meâlen buyurulan "O gece ve gündüzü bir¬biri ardına kıldı ki bunda ibret almak ve şükretmek isteyenlere (âyetler) vardır” hükmündedir.

     

    8- Âlemde yalnız kendini ve Rabbını görmendir. O’na lâyık murâkabede bulun. (Her hareketinin Allah Teâlâ'nın kontrolünde olduğunu unutma.) Allah'ın indindekmi hazine bil ve işlerinin görüneninde ve görünmeyeninde ondan infakta bulun. Ondan gayriye şevk duyma. Seni yasakladığı şeyde görmesinden ve emrettiği şeyde de görmemesinden ve kendisinden gayriye iltifat ettiğini görmesinden sakın. Bazı Arifler dedi ki: "Hak’tan yana gözüküp de halka bel bağlayanı Allah onlara muhtaç eder. Kalplerinden merhamet duygusunu çıkarır." Bütün yakın ve akrabandan müstağni (ihtiyaçsız) ol. Zira zenginlik insanlara muhtaç olmamaktır. (El Fakru Fahri sözü.)

     

    9- Hareketlerde tekellüften (güçlük çıkarmaktan) sakınmak. Efendi¬miz (SAV) mealen buyurdu: "Ben ve ümmetimin muttekileri tekellüften uzaktır." Allah-ü Teâlâ ise şu mealde buyurdu: "Sen de ki, ben sizden ücret istemiyorum. Ben külfet yükleyenlerden de¬ğilim." Tekellüfün de esası hoş görünmeyi sevmektir. Bundan da imana darbe gelir, fücur, riyâ, saygınlık arzusu ve sun’ilik (gösteriş) doğar.

    Siz her şeyde orta yol üzere olunuz (Âyet meâli) "Eğer onlar mü’minlerse Allah ve Resûlü razı edilmeye daha layık ve hak sahibidir.

     

    10- Kalbe hayat veren şeylerle kalbi mamur etmek, onun zıddı olan şeylerden sakınmak. Bu husus da dört şey karşılığında, diğer dört şeye dikkat etmekle elde edilir:

     

    a) Dünyada, garib olduğunu unutmamak Bu ise nefsin isteklerine uymamak ve kötülüklerden kurtulmayı istemekle olur. Bunun zıddı; kalbin nefsin lezzetleri ile meşgul olması ve emeline kavuşmasıdır.

    Ölüm anında yiyeceği darbeyi hatırlamak. O darbe ki, dünyadan her şeyi unutturur ve mahlûkata karşı hiç ilgi bırakmaz. Çünkü bu (ölüm) anında hiçbir şey fayda vermez. Bunun zıddı, ecelin unutulması, emelin uzunluğu. İşte bunlar rızk korkusunun anahtarıdır. Ecelin unutulması ve emel uzunluğu ise dünyada her belânın ve ahirette her mihnetin asıl sebebidir.

    c) Kalbin Allah sevgisinden boş ve yalnız kalmasını hatırdan çıkarmamak. Bu his, her dostun dostluğunu unutturur. Ancak menfaat ile dostluk belli olur. Bunu düşünen kimse ancak Allah dostu ile arkadaş olur ve ancak Allah’tan sevap umanlarla bir araya gelir. Bunun zıddı, gaflet halinin insanı kaplaması ve sayılı (dünyadaki) günlere aldanmaktır. Bu durum amel terki, onu ileri bir zamana erteleme ve ara verme, başkanlık arzusu ve bid’atın zuhuru gibi şeylerin anahtarıdır.

    d) Allah-ü Teâlâ’nın huzurunda duracağını (hesaba çekileceğini) hatırlamadır. Bu hal; hareket halinde de sükun halinde de Allah'ın huzurunda ve O’nun kontrolunda olunduğun unutulmamasını icap ettirir. O durumdaki kimse hareketinde şeriata uygun hareket eder, bütün hallerinde nefsini hesaba çekip, işlerinde Mevlâ’dan utanır. Bunun zıddı Allah-ü Teâlâ'ya karşı cüretkar olmak, O’nun kendisine iyi muamele edeceğini zannederek aldanmaktır. Eğer Rabb’ının kendisine iyi muamele edeceğini hakikaten zannetse idi, (elbette) Allah’a karşı ameli güzel ederdi (Bu durumu da şu mealdeki âyet açıklıyor: "İşte sizin Rabb’ınız hakkındaki bu zannınız sizi aşağılattırdı ve zarara uğrayanlardan oldunuz." )

    "O halde siz dinde, sonradan çıkarılan işlerden (bid’atlerden) sakının. Çünkü her sonra ortaya çıkarılan iş bid'attır. Her bid'at ise dalâlettir. Dalâlet ve sahibi de cehennemdedir.” Ayrıca batıl yolda olanların sözlerinden sakının ki onlar Allah-ü Teâlâ'dan umudunuzu kestirirler ve eğri yollara sevkederler. Halbuki "Size gereken ise eda olunacak farzların yapılması ve haramların terkedilmesı ve sünnetlere uymak ve evliyaya muhabbeti benimsemektir."

     

    KENDİSİNE İNTİSAB OLUNAN ŞEYHİN ŞARTLARI (MÜRŞİDİN ŞARTLARI):

     

    Herkese durumlarına göre nasihatcı olmak ve onları TAKVÂ ve İSTİKAMETE yönlendirmektir. Onları münker ve şehvetlerden yasaklar; on¬lar için sebat, saadet, bağışlanma, muvaffakiyetlerine dua eder. Dini konulardan imkan nisbetinde onlara öğretir, dünya işlerinde de onlara şefkatli olur da bu konuda kendi nefsi için nasıl çalışıyorsa öyle çalışır. Zira bir kimse bir topluluğun idaresine talip olursa artık o topluluğun işlerine bakmak O’nun kullarını (Zât-ı Ehadiyetine erdirmek için) üzerine vacip olur. O Allah’ın her mahlûkuna rahmet, lütuf, şefkat gözü ile bakar.Küçüklere merhametli davranır, büyüklere de saygı gösterir.

    CAMİ'UL USÛL Müellif: Ahmed Ziyaüddin (K.S.) Gümüşhanevi Mütercimi: Hüsameddin Fadıloğlu s.31-36 (alıntı)


  11. Musa ve Fir'avn

     

    Allah Teâlâ buyuruyor: "Ey İsrail oğulları! Size in'am ettiğim bunca ni'metimi ve sizi alemlere tafdîl ettiğim zamanı hatırlayın.

     

    Ve öyle bir günden korkun ki, o günde hiçbir kimse, hiçbir kimse namına birşey ödeyemez. Kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz. Kimseden bir fidye yani bedel alınmaz, onlara herhangi bir suretle yardım da edilmez.

     

    Yine hatırlayın o zamanı ki, sizin oğullarınızı boğazlayıp kızlarınızı sağ bırakmak suretiyle size işkencelerin en kötüsünü yapmakta devam eden Fir'avn hanedanından sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden gelen büyük bir imtihan vardı sizin için. (Bakara: 47-49)

     

    Fakat Biz ne dediysek de zulmedenler sözü kendilerine söylenenden başkasına çevirmişler, Biz de o zalimlerin üstüne fasıklıklarının bir karşılığı olmak üzere gökten murdar bir azab indirmiştik." (Bakara 59)

     

    Fir'avn bir gün rü'yasında büyük bir ateşin Beytü'l-makdîs'den gelip bütün Mısır'ı sardığını, oradaki kıbtîlerin cümlesini çıkardığını ve Benî İsrail'den kimseye zarar vermediğini gördü. Kahin ve sihirbazlara rü'yasının ta'birini sordu. Dediler ki:

     

    -Benî İsrail'den bir çocuk doğacak, sen onun eliyle helak olacaksın ve mülkün onun eliyle zeval bulacak.

     

    Fir'avn bunun üzerine Benî İsrail kabilelerinde doğan bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emretti. Adamlarına dedi ki:

     

    -Benî İsrail'in kabîlelerinde doğduğunu gördüğünüz yahut işittiğiniz ne kadar erkek çocuk varsa derhal katledeceksiniz. Kız çocuklarına dokunmayınız.

     

    Ebeler bu işle vazîfelendirildi. Can korkusuna bu cinayeti işlerlerdi. Rivayete göre Musa'nın da öldürülmesi için on iki bin çocuk, doksan bin de yeni doğan çocuk katlolundu.

     

    Allah bu öldürülen çocukların cümlesinin kuvvetini, Musa aleyhisselam'a tasarruf kuvveti olarak verdi. Ve bu sebeple onun mucizatını zahir ve bahir kıldı.

     

    Sonra Benî İsrail'in ihtiyarlarında da ölüm artdı. Kıbtîlerin reisleri Fir'avn'a çıkarak:

     

    -Ölüm Benî İsraîl'i silip götürüyor. Küçükleri boğazlanıyor, büyükleri ölüyor. Her halde biz de neticede aynı akıbete duçar kalacağız! dediler.

     

    Bunun üzerine Fir'avn bir sene boğazlanıp bir sene bırakılmasını emretti. Harun -aleyhisselam- yeni doğan çocukların boğazlanmadığı, Mûsa -aleyhisselam- da boğazlandığı senede doğdu.

     

    Fir'avn hanedanı bunca korkularına ve zulümlerine rağmen Allah'ın kazasından hiç bir şeyi def edemediler. Fir'avn bütün gücünü toplayıp kollarını paçalarını sıvadı, o kadar didindi, fakat Musa'nın doğmasına ve yetişmesine mâni' olamadı. Çünkü Allah nûrunu tamamlayacaktır.

     

    Bunda peygamberlerini üzen Benî İsraîl'e büyük bir bela, verilmesi pek güç bir imtihan vardı. Nefislerinin mezmüm desîseleri, zulümatı, son derece bozulan ahlak-ı ictimaiyyeleri ve peygamberlerinin Allah'dan getirdikleri emirlere alabildiğine i'tiraz etmeleri ve yapmamakta direnmeleri onları perişan etmişti.

     

    Bu ayet-i celîlede tembih olunmaktadır ki kullara sürurlu ve kederli zamanlarında gelen ni'metlere daimi şükür, musîbetlere ise sonsuz sabır ve tahammül göstermek lazımdır. Çünkü şükredilmezse nimet azaba, sabredilmezse musibet helake döner.

     

    Eğer îman gözü ile bakılır ve tedebbür edilirse görülür ki, musîbetler Allah'a duâların azaldığı, ibadetlerin terk olunduğu, ma'siyetlerin arttığı vakitlerde umumî olarak gelir ki bunu Allah, kullarının ni'met bolluğuna ve afiyet devamına kavuşmaları ve nimete şükür hali içinde kendine dönmeleri için dua etsinler, niyazlarını artırsınlar diye yapar. Eğer kullar basîretlenip uyanmazlarsa bu hal uyanıncaya kadar devam eder. Çünkü Allah'ın muradı kullarının kendisine her halleriyle rucu edip "Rabbimiz!" demeleridir. Bunu ister tav'an, yani isteyerek, gönülden desinler, ister kerhen, istemeyerek, çaresiz kalarak desinler. Şerefiyle, alnının akıyle "Rabbim" deyip Allah'a rucu' etmek mü'minlerin; zilletle, yüzünün karasıyla ve yüz üstü ateşe sürüklenip götürülürken demek de kafirlerin halidir.

     

    Kaynak: Musa ve Fir'avn / 1989 - Haziran, Sayı: 040, Sayfa: 023


  12. Salavat – ı Şerife Getirmede 42 Güzellik

     

    1.Allah ( c.c. ) ‘ ın emrine uymak ( Çünkü Allah ( c.c. ) Salavat – ı Şerife Getirmeyi Emrediyor. )

    2.Allah ( c.c. ) ‘ ın yaptığını yapmak ( Çünkü Allah ( c.c. ) ‘ da Habibine Salavat getiriyor ve Rahmet Okuyor.)

    3.Meleklere Uygunluk. ( Çünkü Meleklerde Salavat – ı Şerife Getiriyor. )

    4.Allah ( c.c. ) ‘ dan 10 rahmet kazanmak.

    5.10 Derecesi yükseltilmek

    6.10 Sevap kazanmak

    7.10 günahın silinmesi.

    8.Duasının kabulunun ümit edilmesi.

    9.Resulüllah ( s.a.v. ) ‘ ın sefaatine kavuşma sebebi.

    10.Kulun günahlarının affedilmesi ve ayıplarının örtülmesine vesile.

    11.Kulun sıkıntılarının giderilmesine vesile..

    12.Allah ( c.c. ) ! a yaklaşma vesilesi.

    13.Sadaka vermek yerine geçer.

    14.Kulun ne muradı varsa Allah ( c.c. ) ‘ dan dileği , onun yerine getirilmesi.

    15.Ruhun ve Kalbinin temizlenmesi.

    16.Kulun ölmeden Cennet ‘ le müjdelenmesi.

    17.Kıyamet gününün siddetlerinden ve deshsetlerinden kurtulma vesilesi.

    18.Resullüllah ( s.a.v. ) ‘ ın selamına cevap vermesi.

    19.Unutulduğunu hatırlamak vesilesi.

    20.Meclislerin güzel kokması sebebi.

    21.Kıyamet günü oturduğu kalktığı meclislerde Salavat – ı Şerife okuduğu için o toplantılardan pişmanlığa düşmemesi.

    22.Fakirliğin neyhi.Salavat – ı Şerife ‘ ye devam eden fakir olmaz.

    23.Cimrilik vasıfından kurtulma vesilesi.

    24.Resulüllah ( s.a.v. ) ‘ in ismi anıldığında Salavat getirmeyene yapılan beddualardan kurtulma vesilesi.

    25.Sahibine Cennet yolunu göstermesi , terk edenede cehennem yolunu göstermesi.

    26.Allah ( c.c. ) ve Resulüllah ( s.a.v. ) ‘ ın isimlerinin anılmadığı meclisdeki piş kokusundan , leş kokusundan kurtulması.

    27.Hangi kelama , hangi işe hamd ve Salavat ‘ ı Şerife ile başlanırsa , onun tamama ermesi.

    28.Kulun Sırat ‘ tan geçebilmesi.

    29.Allah ( c.c. ) ve Resulüllah ( s.a.v. ) ‘ a cefa yapmaktan kurtulur , getirmeyen insan sie Resulüllah ( s.a.v. ) ‘ a eziyet etmiş olur.

    30.Allah ( c.c. ) ‘ ın Salavat ‘ ı Şerife getirene güzel övgüler yağdırmasına vesile.

    31.Allah ( c.c. ) ‘ ın merhametinin rahmetinin sebebi.

    32.Bereketlerin bollukların sebebi.

    33.Resulüllah ( s.a.v. ) ‘ ın muhabbetinin devamının ve ziyadasinin ve katlanarak artmasının sebebi.

    34.Resulüllah ( s.a.v. ) ‘ ın Salavat ‘ ı getireni sevmesinin sebebi.

    35.Kulun hidayetinin ve kalbinin , hayatının , ruhani hayatının ve kalbinin dirilmesinin sebebi.

    36.Salavat ‘ ı Şerife getirenin isminin babasının isminin ve sülalesi ile soyunun Resulüllah ( s.a.v. ) ‘ ın yanında anılması.

    37.Sırat ‘ ta mahşerde ayağının kaymaması islam yolunda ayağının sabit kalması.

    38.Resulüllah ( s.a.v. ) ‘ ınüzerinde bulunan haklarından çok az bir hakkının ödenmesinin vesilesi.

    39.Allah ( c.c. ) ‘ ın zikri , şükrü ve iyiliğini bilmek.

    40.Kulun Rabbinden suali , duası bu arada kendi isteklerinin de Mevla tarafından görülmesine , Resulüllah ( s.a.v. ) a yaptığı duayı aracı kılması.

    41.Salavat ‘ ı Şerife rabıta üzerine okunursa Resulüllah ( s.a.v. ) ‘ ın mübarek suretinin akla yerleşmesi ve mübarek rabıtanın kolaylaşması

    42.Şeyh bulamayanların ve şeyhi olmayanın sırf Salavat ‘ ı Şerifeye davam ederek manen yetişmesinin garantisi.

     

    Kaynak: Yediulya.com

    • Like 1

  13. Verenel olsak ya!

     

    Kalbi yumuşatmanın bir yolu da vermektir. Cömertlik, her insanda olmayan bir meziyettir. Hele ki günümüz dünyasında insanlar nefisleri ardına düşmüş yollarda ‘Benim, Benim’ diye parçalanırken şu kör gözler cömert aramaktadır. “Muhtaç ki istiyordur.” diyen büyüklerin evlatları olarak bizler böylemi olmalıyız? Böyle mi öğretildi bizlere?

     

    Dolandırıcılığın, yalancılığın arttığı, şeytanın her türlü fesatlık için kol gezdiği zamanlar da, kimsenin kimseye inancı kalmadı belki ama imanın inanmak olduğunu bilerek inanacağız, teslim olacağız İslam’a.

     

    25_Nisan_2011_04_03_19_4020654559.jpg

     

    Peygamber (s.a.v.)’in en büyük özelliklerinden biriydi cömert olması. Biz nasıl ümmetiz ki cebimizden üç kuruş sadakayı çıkarırken bile etlerimiz koparılıyor gibi oluyoruz. Bu mu bizim ümmetliğimiz? Veren el olmazsak yarın mahşerde hangimizin şefaat istemeye yüzü olacak?

     

    Şu ana kadar cömertliğin sadece İslam dini açısından ele aldık ama bütün inanışlarda, bütün toplumlarda temel taşlardan birisidir. Hoşgörünün, merhametin temeli cömertlikten başlamamış mıdır? Cömertlik saadet anahtarıdır demiş Nasr-ı Hüsrev. İnsanlar mutluluğun anahtarını ararlar bir de…

    Verdikçe yumuşar kalp, verdikçe vermek ister. Zaten kalp hep iyiliği emretmez mi? Demek ki cömertlik kalbimizden gelen sesleri duymamıza da yardımcı oluyor. Bencillikle, sırf kendimizi düşünmekle, nefsinin sesini duymaya alışmış bu kulakların pasını silmeye var mısınız?

     

    Niye gönderildik? Misyonumuz ne? Vizyonumuz ne? Her kişinin olmalı değil mi misyonu vizyonu? Yoksa kişi bile olamıyoruz. Düşünüyorum, o halde varım, demiş Descartes. Hani bizler düşünüyor muyuz? Düşünmemeyi öğretiyorlar bize. Varlığın göstergesi düşünmekmiş madem; hangimiz dizilerin, desti izdivaçların karşısında varlığımızı kanıtlıyoruz. Bir tebessüm bile cömertliğin göstergesidir. Kumanda kavgası yerine, ailemize tebessüm etmek neden zor geliyor bizlere?

     

    Kalpten gelen sesleri duymamıza yardımcı olan cömertliğin sadece kıyısından bahsedebildik. Cömertliği anlamamızı, uygulamamızı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ahlaklarından birini daha ahlak edinmemizi Rabbimizden niyaz ediyorum.

     

    Haberkültür.


  14. sanalalem.jpg

     

    Günümüzde internetin birçok faydası bulunmasının yanında özellikle interneti tam olarak tanımayan çocuklar için ise zararları var.

     

    Özellikle sosyal paylaşım sitelerinde çocukların sayfalarına yazdıkları notlardan dolayı birçok sapkın kişilik bu çocuklara internet ortamında yaklaşabiliyor.

     

    Reader's Digest dergisinde yer alan habere göre, internet delikanlılığı (internet, cep telefonu gibi iletişim araçlarını kullanarak, yazılı mesaj ya da resim paylaşmak yolu ile diğer insanları aşağılamak. 13-19 yaş grubu gençler içinde bu tur şeylere oldukça sık rastlanıyor) bugünün gençleri arasında büyüyen bir problem olurken, anne-baba olarak çocuklarınızı internetteki zararlı şeylerden korumak için yapabileceğiniz bazı şeyler var.

     

    Çocuğunuzun hangi sosyal paylaşım sitelerini kullandığını öğrenin. Çocuğunuz Facebook, Twitter ve diğer hizmetlere aşina değilse, nasıl kullanacağını öğretin. Eğer çocuğunuzun başka profil sayfası varsa öğrenin.

     

    Çocuğunuzla konuşun. İnternette neler yaptığını ve niçin yaptığını tartışın. Kurallar belirleyin ve bunlar hakkında konuşun.

     

    Ekran karşısında geçirdiği zamanı sınırlandırın. Örneğin, okuldan sonra yarım saat internette dolaşmasına izin verin. Daha sonra bilgisayarı ödevleri yapması için kullandırın.

     

    Kendi ev ödevlerinizi yapın: Çocuğunuzun hangi sitelere düzenli olarak ziyaret ettiğini dolaştığınızı tespit edin. Ekstra koruma için bilgisayarınızda güvenlik çözümleri kullanabilirsiniz.

     

    Çocuğunuzun kimlerle online olarak kimlerle konuştuğunu öğrenin. Listesindeki isimlerin hepsini tanıyıp tanımadığını sorun.

     

    Telefon numarası, adres gibi kişisel bilgileri asla paylaşmamasını öğretin.


  15. Hüseyin b. Mansur Hallac'a Mürid Kimdir? diye sorduklarında şu cevabı verdi:

     

    "Cenab-ı Hakk'a vasıl olmak maksadıyla yola düştüğü andan itibaren vuslata erene kadar, sağa sola sapmadan dosdoğru yolunda gidendir."

     

    'Kaynak: ADAB Muhammed b. Abdullah el-Hani (k.s)'

    • Like 1

  16. İyi bilin ki! Pek çok edeb kuralı içerisinden birisini olsun muhafaza etmek ve tenzihi bile olsa bir tek mekruhtan kaçınmak; zikirden,fikirden, murakabeden ve teveccühten kat kat üstündür.

    İmamı Rabbani (K.S)

     

    'Kaynak: ADAB Muhammed b. Abdullah el-Hani (k.s)'

    • Like 1

  17. Şahı Nakşibend Hazretleri şöyle buyurmuştur; "Beyazid-i Bistami (k.s)'nin nihayette vasıl olduğu basamak, bizim yolumuzun bidayeti (başlangıcı) değilse marifetullah Bahaüddin'in kalbine haram olsun"

    'Kaynak: ADAB Muhammed b. Abdullah el-Hani (k.s)'


  18. Büyüklerle görüşme edepleri

     

    Mürid, mürşidi ile görüşmek istediğinde şunlara dikkat etmelidir:

     

    1. Ziyarete gitmeden önce ziyaret için müsait olup olmadığını öğrenmeli, ziyareti uygun bir zamanda yapmalıdır.

     

    2. Mürşidinin huzuruna girmeden önce abdest alıp beklemeli, şayet mürşidi meşgul ise uygun zamana kadar beklemeli, bu arada zikr-i kalbî ile meşgul olmalıdır.

     

    3. Huzura girince yumuşak bir sesle selam vermeli, yer gösterilirse gösterilen yere, gösterilmemiş ise müsait olan bir yere oturmalı, şayet sohbet ediliyorsa sohbetin manevi halini bozmadan uygun bir yere oturmalıdır.

     

    4. Yapılan sohbeti dikkatle dinlemelidir. Yapılan sohbet sanki sadece kendisine yapılıyormuş gibi kendini muhatap görmeli ve azami derecede istifadeye çalışmalıdır.

     

    5. Sohbet anında ve üstadının huzurunda otururken mümkünse yönünü ona doğru çevirmelidir.

     

    6. Mürid, şeyhinin bulunduğu yerde nafile ibadetlerle meşgul olmamalıdır. Uygunsuz hareketler yapmamalı ki feyz yolları kapanmasın.

     

    7. Şeyhini çok meşgul ederek işlerinde, sözlerinde, sual ve cevaplarında şeyhi ile çok beraber olmak için kapıyı zorlamamalı, kendisine bir şey sorulmadıkça konuşmamalı ve kendi görüşünü izhar etmemelidir. Birisi şeyhe sual sorduğu zaman onun huzurunda ondan evvel cevap vermeğe kalkışmamalıdır.

     

    8. Mürid, meclisde sesini yükseltmemelidir. Çünkü büyüklerin yanında sesini yükseltmek sû-i edebdir. Konuştuğu zaman az, öz ve sade konuşmalı, sesi anlaşılır ve alçak seviyede olmalıdır.

     

    9. Sâlik bazı vak’aları, rüyaları ve mükâşefeleri tabire kalkışmamalıdır. Gönlüne takılan ve kendisini meşgul eden manevi sıkıntıları, rüya ve manevi durumlarını müsait zamanlarında şeyhine veya halifesine anlatmalı eğer şeyh yorum yapmayıp susarsa bir şey sormadan beklemeli, yorum yaparsa ona uymalıdır.

     

    10. Onunla bir başkasına selam yollamamalıdır. Yani bir mürid şeyhine “filan kimseye selamımı götürünüz” diyemez. Çünkü bu bir sû-i edebdir.

     

    11. Sohbet veya hizmet için davet ederse, verilen emri hemen yerine getirmelidir. Verilen hizmet ve görev için nerede, nasıl, neden gibi sorular sormamalıdır.

     

    12. Uzakta ise yılda bir, yakında ise ayda bir mürşidinin sohbetinde bulunmaya gayret etmelidir.

     

    13. Misafir olarak gelen şeyhe ikram yapacağı zaman imkan nisbetinde eşyaların en iyisini kullanmalı, sofrada ilim ve takvada üstün olanların onun etrafında olmasına özen göstermeli, istirahat edeceği zaman kolay istirahat etmesini sağlamaya çalışmalıdır.

     

    Allah Teâlâ cümlemizi bu edeblerle en güzel şekilde terbiye etsin ve bizleri menzil-i maksudumuza eriştirsin, âmîn.

    İmam Abdülvehhab Şa’rânî Hazretleri “en-Nefehâtü’l-Kudsiyye” kitabında, “Bu bahsi, seyyidlerim Şeyh İbrahim Düssûkî ve Ali bin Vefa hazretlerinin sözlerinden yaptığım özetle bitirmek istedim, diyor ve buyuruyor ki: “Başarıya ulaştıran ancak Allah’dır. Şeyhine bağlılık hususunda cehd ü gayret göstermeyen kimse, sonunda mürid olup felaha eremez. Mürid öyle olmalıdır ki, mürşidi uyuyunca uyusun, uyanınca uyansın. Yani mürid her halinde şeyhinin haliyle hallenmeğe çalışmalıdır.

     

    Şeyh İbrahim Düsûkî hazretleri buyurmuşlardır ki: “Mürid şunları hatırından çıkarmamalıdır:

     

    Mürid, farz ve vaciblerini, nafilelerini eda etmekte kendisi için zaruri bilgileri öğrenmelidir.

    Sâdık müridin sermayesi muhabbet ve teslimiyettir. Müridin, inadlık ve muhalefet illetlerinden kurtulması lazımdır. Sâdık mürid olmanın bir başka şartı iddiacı olmamaktır. İsterse bu konu sadakat konusu olsun. Mürid, töhmet mahallerinden uzak durmalı, şüphe uyandıracak işler yapmamalı ve bu gibi şeylerden şiddetle kaçınmalıdır. Mürid, şeyhinden izinsiz olarak meclisde konuşmamalıdır.

    Mürid, tarikata kalbiyle ve bedeniyle bağlanıp zahiren ve bâtınen hizmet etmelidir. Daha ehlullah ahlakıyla ahlâklanmadan tarikat hakkında kulaktan dolma bilgileri her yerde konuşmamalıdır. Zamanımızda tarikat ehli diye bilinenlerin çoğu hayra koşmayı bıraktılar, işin lafını etmeğe koyuldular. Allah bunları hidayete ulaştırsın. Sâdık mürid olmanın bir şartı alelade ve düşük hareket etmemektir.

    Sâdık mürid, halkın kendisini tezkiye etmelerine, üstün görmelerine aldanmaz ve nefsini sık sık hesaba çeker. Şeyhler, nice müridlere istikamet sahibi oldukları vakitlerde icazet vermişler, çokları icazet aldıktan sonra bu istikametlerini muhafaza etmemişler ve her şeyi bozup dağıtmışlardır. Şüphesiz bu icazetlerin böyle durumlarda geçerliliği yoktur.

    Muhammed b. Abdullah el-Hânî ‘nin h.z. lerinin”ADAB” adlı kitabından alınmıştır.

    • Like 2

  19. Hubble uzay teleskobundan 'Kutlu Doğum' hediyesi

    Dünya'nın dört bir köşesinde Kutlu Doğum coşkusunun yaşandığı şu günlerde, Hubble Uzay Teleskopu'nun 'eşine az rastlanan' bir fotoğraf görüntü. Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'ya bağlı teleskop, 300 milyon ışık yılı uzaklıkta bir gülü andıran iki galaksi (gökada) çiftini görüntüledi.ABD'nin Maryland eyaletindeki Baltimore kentinde yer alan Uzay Teleskop Bilim Enstitüsü'ndeki bilim adamları, 24 Nisan 1990'da uzaya fırlatılan Hubble teleskopunun 21. yılı şerefine 'Arp 273' adı verilen gül şeklindeki galaksi çiftinin fotoğrafını yayınladı.

     

     

     

    Dünya'nın dört bir köşesinde Kutlu Doğum coşkusunun yaşandığı şu günlerde, Hubble Uzay Teleskopu'nun 'eşine az rastlanan' bir fotoğraf görüntü. Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'ya bağlı teleskop, 300 milyon ışık yılı uzaklıkta bir gülü andıran iki galaksi (gökada) çiftini görüntüledi.

     

    ABD'nin Maryland eyaletindeki Baltimore kentinde yer alan Uzay Teleskop Bilim Enstitüsü'ndeki bilim adamları, 24 Nisan 1990'da uzaya fırlatılan Hubble teleskopunun 21. yılı şerefine 'Arp 273' adı verilen gül şeklindeki galaksi çiftinin fotoğrafını yayınladı.

     

     

    galaksi-gul.jpg

     

    Arp 273, Andromeda Takımyıldızı'nda bulunuyor. UGC 1813 olarak bilinen galaksi ile onun altındaki bozuk şekilli UGC 1810 galaksisi arasındaki yoğun etkileşim dikkat çekiyor. Üstteki galaksi, alttakinden yaklaşık 5 kat daha büyük. Bilim adamları, üstte mavi bir mücevheri andıran şeritlerin sıcak ve mavi yıldız kümelerinden yayılan ışık olduğunu belirtiyor. Gül görüntüsü, aralarındaki uzaklık onbinlerce ışık yılı olan iki gökada arasında bir maddesel köprü olduğunu gösteriyor. Fotoğraf, Hubble'ın Geniş Alan Kamerası 3 - 17 Aralık 2010 tarihleri arasında elde edildi.

     

    NASA yöneticilerinden Charles Bolden, "Bu teleskop ile 21 yıldır evrendeki güzellikleri izliyoruz. Hubble'ı taşıyan Discovery uzay aracının pilotluğunu yapmıştım. Aradan geçen bunca zamandan sonra bile hala yeni Hubble görüntülerini büyük bir heyecan içerisinde izliyorum" açıklamasını yaptı. Hubble Uzay Teleskopu, 2014'e kadar gözlemlerini sürdürecek.

    (CİHAN)

     

     

     


  20. bosna.jpg

     

     

    Travnik'teki Elçi İbrahim Paşa Medresesi'nde tarihi bir gün yaşandı. Hafız olan Fadıl ve Cemila Bektaş'ın 4 çocuğundan üçü hafızlığı başarıyla tamamladı. Fatima ve Ayşe'ye diplomalarını veren Reis-ul Ulema Yardımcısı İsmet Spahiç, 20 yıl önce bir şehirde 5 hafız bile bulmanın mümkün olmadığını ifade ederek gözyaşlarına hakim olamadı.

     

    Bosna-Hersek'in Travnik kentinde yaşayan hafız çiftin 4 çocuğundan 3'ü hafızlığını tamamladı, 7 yaşındaki kızları Meryem ise şimdiden Kur'an-ı Kerim'i ezberlemeye başladı. Osmanlı'ya 70'in üzerinde üst düzey devlet adamı yetiştirdiği için "Vezirler kenti" olarak bilinen Travnik'teki tarihi Elçi İbrahim Paşa Medresesi'nde (imam hatip lisesi) hafızlığını tamamlayan 14 yaşındaki Fatima ile 11 yaşındaki kardeşi Ayşe Bektaş için diploma töreni düzenlendi. Anne ve babaları ile ağabeyleri de hafız olan Bektaş kardeşlerin diploma törenine, Bosna-Hersek Reis-ul Ulema Yardımcısı İsmet Spahiç, Travnik Müftüsü Nusret Abidbegoviç, kent merkezinden ve civar köylerden gelen çok sayıda Boşnak katıldı.

     

    Kur'an-ı Kerim ve duaların okunmasıyla başlayan diploma töreninde konuşma yapan İsmet Spahiç, bundan 20-30 yıl önce bir şehirde 5 hafız bulmanın mümkün olmadığını ifade ederek, şimdi sadece bir ailede 5 hafızın yetiştiğini, bunun da Bosna adına büyük bir mutluluk kaynağı olduğunu kaydetti. Bosna-Hersek'in zor dönemlerden geçtiğini, ancak böylesi törenlerin kendilerini çok duygulandırdığını ve aynı zamanda mutlu ettiğini ifade eden Spahiç, "Bektaş ailesini gerçekten tebrik ediyorum. Aslında bu bir rekordur, çünkü ailenin neredeyse tamamı hafız. Bu minik kızlarımız, dünyada alınabilecek en kıymetli diplomayı almayı başardı. Bundan sonra da eğitimlerini sürdürüp en iyi üniversitelerden diploma alacaklarına inanıyorum." dedi. İsmet Spahiç, daha sonra Bektaş kardeşlere diplomalarını verdiği sırada duygulanarak gözyaşı döktü.

     

    Travnik'te imamlık yapan 40 yaşındaki Fadıl Bektaş, kendisinin ve eşi Cemila'nın da hafız olduğunu söyledi. 4 çocuğu olduğunu ve eşiyle birlikte çocuklarının tamamını hafız yapmaya karar verdiklerini ifade eden Bektaş, "Şu anda 3 çocuğumuzu hafız yaptık. İnşallah en küçük kızımız Meryem de hafız olacak. Küçük kızımız şimdiden Kur'an-ı Kerim'i ezberlemeye başladı. Hafızlık, çocuklarımızın okullarına engel olmadı. Çocuklarımız, hafızlık yaparken okullarına da devam etti." diye konuştu. Baba Bektaş, şu anda hayatının en mutlu günlerinden birini yaşadığını belirterek, Kur'an-ı Kerim'i ezberlemenin dünyanın en büyük zenginliği olduğunu kaydetti.

     

    Anne Cemila Bektaş da çocuklarının hafızlık törenine çok sayıda insanın katılmasının kendilerini duygulandırmaya yettiğini belirterek, "Hafız çocukların annesi olduğum için Allah'a ne kadar şükretsem azdır." dedi. Ailenin en büyük çocuğu 18 yaşındaki Ahmed Bektaş ise kendisinin geçen sene hafızlığını tamamladığını ve şu anda Elçi İbrahim Paşa Medresesi'nde son sınıfta okuduğunu, gelecek yıl ise Saraybosna'da ekonomi fakültesinde okumayı hedeflediğini belirtti. Hafızlığını tamamlayan lise birinci sınıf öğrencisi Fatima Bektaş ve ilköğretim 6. sınıf öğrencisi Ayşe Bektaş da hem okullarına devam ettiklerini hem de hafız olmayı başardıkları için mutluluk duyduklarını söyledi.

     

    Zaman

     

     


  21. İngiliz müzesi, Osmanlı maşrapasına servet ödedi

     

    masrapa.jpg

     

     

    Dünyaca ünlü İngiliz müzesi Victoria and Albert, 16. yüzyılda İstanbul'da bir Osmanlı sultanı için yapılan yeşil maşrapayı 489 bin sterlin (1 milyon 206 bin TL) ödeyerek Ortadoğu koleksiyonuna ekledi.The Guardian gazetesinde yer alan haberde, Victoria and Albert Müzesi Müdürü Mark Jones'un "Yeşil maşrapa, dünyanın en önemli koleksiyonlarından olan Ortadoğu koleksiyonumuz için büyük bir katkıdır." ifadesine yer verildi.

     

    Zaman


  22. hatim.jpg

     

    Peygamber Efendimiz'in (sas) miladi tarihe denk gelen Kutlu Doğum programlarında Beyoğlu Müftülüğü bu yıl Anadolu'da yapılan 1001 hatim geleneğini İstanbul'a taşıyor.

     

    İlçedeki 19 camide aynı anda cüzler dağıtılıp hatimler yapılıyor. Günlük yapılan hatim sayısı Beyoğlu Müftülüğü'nün internet sitesinden cemaate duyuruluyor ve 1001 hatime ulaşılmaya çalışılıyor. Şimdiye kadar 302 hatim yapıldı. Müftülük "Kutlu Peygambere binbir hatim okumaya davetlisiniz" afişleriyle halkı Kur'an-ı Kerim okumaya çağırıyor. Beyoğlu Müftüsü Recai Albayrak, bunu bir gelenek haline getirmek istediklerini belirtiyor. Ayrıca Kutlu Doğum için kurulacak özel çadırda ise gençlere, çocuklara ve engellilere özel programlar yapılacak. 14-20 Nisan arasında Sütlüce'de Koç Müzesi'nin yanına kurulacak Kutlu Doğum Çadırı'nda ise yaşlılara, bayanlara, gençlere, çocuklara ve engellilere ayrı ayrı özel programlar yapılacak. Beyoğlu Belediyesi'nin tahsis ettiği Semt Konaklarında Peygamber Efendimiz'in güzel ahlakının anlatılacağı konferanslar verilecek. 14 Nisan'da saat 17.00'de Diyanet İşleri Başkanı'nın organizasyonuyla Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi'nde Hilye-i Şerif sergisi açılacak. Galatasaray meydanında güller dağıtılacak. Kutlu Doğum Çadırı'nda çocuklara Tiyatro Çınar ekibi Nasreddin Hoca ve Hacivat-Karagöz piyesleri yapacak. Grup Nefha ve Grup 571 konserler verecek. Efendimiz'in hayatını anlatan Siyer konularından yarışmalar düzenlenecek. Engellilere 'özel kutlu doğum aşı' eşliğinde ziyafetler verilecek. Etkinliklere katılan herkese Peygamber Efendimiz'in ve Osmanlı'nın şeceresinin olduğu posterler dağıtılacak. 20 Nisan'da ise 1001 hatime katkıda bulunanlar çadırda toplanacak ve son 11 hatim toplu olarak birlikte okunacak. Okunan hatimlerin 21 Nisan'da Büyük Piyale Paşa Camii'nde ünlü hafızların Kur'an ziyafeti eşliğinde duası yapılacak. Beyoğlu Müftülüğü, İstanbulluları Kutlu Doğum Günleri'ni birlik ve beraberlik içinde yaşamaya davet ediyor. Toplumun her kesimine ulaşarak, Kutlu Doğum'da Peygamber Efendimiz'i insanların gündemine sokmak istediklerini söyleyen Beyoğlu Müftüsü Recai Albayrak, şu bilgileri verdi: "Faaliyetlerimize belediye de çok destek veriyor. Bu ayda insanları Kutlu Doğum Günleri'nde Peygamber Efendimiz'i anmaya ve Sünnet-i Seniyyesi'ne tutunmaya çağırıyoruz."

     

    Zaman


  23. cami.jpg

     

    Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yerleşkesi içinde yapılan, Türkiye'nin ''en modern'' camisinin kaba inşaatı tamamlanırken, iç mimarisi için uygulanacak proje ise temmuz ayında belirlenecek.

     

    Diyanet İşleri Başkanlığı ile Dini ve Sosyal Hizmet Vakfı işbirliğiyle 2008 yılında yapımına başlanan cami, Eskişehir yolu üzerindeki 23 bin 125 metrekarelik alana inşa ediliyor.

     

    Türkiye'de ''4 fil ayağı üzerine oturan en büyük kubbeye sahip'' olan caminin kapalı alanında 6 bin kişi namaz kılabilecek. Açık ve kapalı alanlarla birlikte aynı anda namaz kılabileceklerin sayısı ise 30 bini bulacak.

     

    6 katlı caminin yer altında inşa edilen 4 katında, 2 bin araçlık otopark, sergi ve kültürel eserlerin satış alanları, restoran ve çocuk oyun sahası ile içinde balıkların yüzeceği, üzeri camla kapatılacak olan dev bir havuz bulunacak.

     

    Caminin tamamlanan kaba inşaatında 63'er metre yüksekliğe sahip 4 minaresi traverten mermerlerle, kubbesi ise kurşunla kaplandı. 6 ayrı giriş kapısının bulunduğu camide, 373'ü erkek, 69'u kadın olmak üzere aynı anda 442 kişinin sıcak suyla abdest alabilecek ve bu bölümünde 80 tuvalet yer alacak.

     

    Güvenlik kameralarının yanı sıra elektronik aydınlatma, ısıtma, havalandırma ve ses sistemlerinin yer alacağı camide alttan ısıtma sistemi uygulanacak.

     

    Bu arada caminin ibadete açılmasıyla birlikte bugüne kadar Kocatepe Camisi'nde düzenlenen protokol cenaze törenleri de güvenlik ve ulaşımda sağladığı avantajlar nedeniyle Diyanet Camisi'nde yapılacak. Camide cenaze namazlarının kılınacağı alana alt kattan tabutun asansörle taşınması ve tören sonrası tekrar alt katta bulunan cenaze arabasına nakli mümkün olacak. Yetkililer, caminin iç mimarisiyle ilgili firmalardan alınan proje tekliflerinin Diyanet İşleri Başkanlığı yönetimince yapılacak bir değerlendirme sonucu temmuz ayında belirleneceği bilgisini verirken, inşaatın 1.5 yıl içinde tamamlanmasının hedeflendiğini bildirdi.

     

    Zaman

    • Like 1

  24. Kaddafi barış için yol haritasını kabul etti

     

    Güney Afrika Devlet Başkanı Jacob Zuma, Libya lideri Muammer Kaddafi'nin, ülkesindeki çatışmalara son vermek için Afrika Birliği'nin sunduğu yol haritasını kabul ettiğini söyledi.

     

    Afrika Birliği ülkelerinden Güney Afrika, Uganda, Moritanya, Kongo ve Mali'nin liderlerinin, Libya'daki şiddetin sona ermesine yardımcı olmak için oluşturduğu heyete başkanlık eden Zuma, Trablus'ta saatler süren görüşmelerin ardından açıklamada bulundu.

     

    Zuma, ''Kardeş liderle (Kaddafi) görüşmelerimizi tamamladık. Kardeş liderin heyeti, sunduğumuz yol haritasını kabul etti. Ateşkese bir şans vermemiz gerekiyor'' dedi.

     

    Jacob Zuma, Afrika heyetinin, Kaddafi muhalifleriyle görüşmek için Bingazi'ye gideceğini kaydetti. Afrika Birliği'nin yol haritası, acil ateşkes, insani yardım için kanalların açılması ve muhalifler ile hükümet arasında görüşmeler yapılmasını öngörüyor.

     

    Zaman

     

     

×
×
  • Create New...