Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Kalemdar

Admin
  • Content Count

    996
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    45

Posts posted by Kalemdar


  1. 12_Temmuz_2011_18_47_25_1218377948.jpg

    Beşiktaşlı Yahya Efendi tekkesi, aziz İstanbulumuzun huzur ender-huzur mekanlarından biri. Yolu bu cennet-mekana düşüp de gönlünde dünya gailesi kalan görülmemiş olsa gerek. Gailesine düşkün olup bırakmayacakları yanına çağırmadığı da söylenilegelir halk arasında.

     

    1484 yılında doğmuş. Sultan Süleyman'ın süt Hızır as'ın ahiret kardeşi olduğu cümlenin malumu. 85 yıllık çok vazifeli bir güzel ömür sürmüş. Vefatı, 1569.

    Gönül almanın dayanılmaz cazibesini düşünürken zarif bir nüktesi geldi hatırıma Hazretimizin:

    Yahya Efendi mübarek, o devirde İstanbul'un uzağında sayılan Beşiktaş yamaçlarında satın aldığı araziyi işleyerek burada kendi eliyle ekip diktiği bağ ve bahçelerin meyvesiyle, yetiştirdiği hayvanların ürünleriyle hayatını sürdürdü. Onun bu tarzdaki yaşayışı, çevredeki gayr-ı müslimlerin ilgisini çekti, sohbetleriyle bir çoğunun hidayetine vesile oldu.

    Rivayete göre Balaban adındaki Hiristiyan çoban, koyunlarından bir kaçını kaybeder. Bir hayli arar, sonra tekkeye gelir. Yahya Efendi çobanın yorgun ve aç olduğunu görünce, kendisine ekmek, tereyağı ve bal getirir ve şöyle der:

    12_Temmuz_2011_18_48_47_5090143085.jpg

    İşte sana tereyağı,

    Mumlu bal taze nan

    Diler isen yağa ban

     

    Diler isen bala ban

     

    Beyitteki "bala ban" ifadesiyle adına telmihte bulunulan genç çoban, bu zarif insandan çok etkilenir ve gördüğü güzel muamelenin vesilesiyle Müslüman olur. Ve tabii bulunan koyunlarını da bu güzel tekkeye bağışlar.

    Tereyağı da var, mumlu bal da, taze ekmek de ama onu aşkla takdim edecek incelikte yüreklerin 'helva' yapışlarındaki muhabbet ateşine hasret kaldık.

    En çok da "Balaban"lar mahzun!

     

     

    Elif Bilge Ceylan

    HaberKültür.Net


  2. 946220110711084213856.jpg

     

    Sayıları 10 bini bulan muhalifler, başkent Kahire'deki ünlü Tahrir Meydanı'nda kurdukları kampta 3 gündür Mısır Yüksek Askeri Konseyi ile hükümeti protesto ediyor.

     

    Tahrir Meydanı'ndan sık sık 2. devrim sloganları yükselirken, göstericiler 25 Ocak devriminin sonuca ulaşmaması durumunda 2. devrimi gerçekleştirme kararlılığına sahip olduklarını söylüyorlar.

     

    Mısır Başbakanı İsam Şeref'in Cumartesi günü Mısır devlet televizyonundan tansiyonu düşürmek üzere halka hitaben yaptığı konuşma göstericilere etki etmedi.

     

    İsam Şeref'in konuşmasının ardından Tahrir Meydanı'nı dolduran protestoculara seslenen muhalefet temsilcileri, Şeref'in giderek eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e benzediği iddiasında bulundular.

     

    AA muhabirine açıklamalarda bulunan Mustafa Murad isimli muhalif, Şeref'in açıklamalarının benzerlerini Mübarek rejiminin de yaptığını savunarak, değişime kadar meydanda kalmaya devam edeceklerini söyledi.

     

    Şeref, Cumartesi günü yayımlanan konuşmasında, halk ayaklanması sırasında göstericilere karşı şiddet kullanan güvenlik görevlilerinin yargılanması sürecinin hızlandırılacağını ifade etmişti.

     

    Muhalefet, "kararlılık veya ısrar cuması" olarak nitelendirdiği gösterilerde, Mısır Yüksek Askeri Konseyi ve hükümetin, halkın taleplerini bir an önce yerine getirmesini istiyor.

     

    2. Mısır Devrim Koalisyonu da yaptığı açıklamada milyonları Salı günü Tahrir'de düzenlenecek gösteriye katılmaya davet etti.

     

    Mısır Cumhurbaşkanı adaylarından Muhammed Selim El Ava, göstericilere "Evlerinize dönün, toplum yaşantısını rahatsız etmeyin" çağrısında bulunurken, adaylardan Arap Birliği'nin eski Genel Sekreteri Amr Musa, Başbakan İsam Şeref'e "Göstericilerle bir araya gel" tavsiyesinde bulundu.

     

    Gösterilerin İskenderiye ve Süveyş kentlerinde de devam ettiği bildirildi.

     

    Tahrir Meydanı'nda bildiri dağıtan muhalifler, hükümetten yeni taleplerde bulunduklarını kaydettiler. Muhalefetin yeni talepleri arasında, sivil içişleri bakanı, İçişleri Bakanlığının yargı denetimine açılması, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının önlenmesi ile yeni gösteri ve yürüyüş kanunu bulunuyor.

     

    Mısır'ın önemli politik figürlerinden Yarın Partisi Lideri Eymen Nur, partisinin gösteri ve boykotlara destek verdiğini açıkladı.

     

    Mısır Devrimci Hareketi Merkezi ise yayımladığı bildiride, geçiş sürecinde Mısır'ı sivil bir başkanlık konseyinin yönetmesi gerektiğine vurgu yaparak, yönetimdeki Yüksek Askeri Konsey'i eleştirdi.

     

    Mısır'da 25 Ocak'ta başlayan halk ayaklanması sonucunda 1000 kişi hayatını kaybetmiş, 10 bin kişi yaralanmıştı. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ayaklanma sonucunda istifa ederek yetkilerini orduya devretmişti.

     

    Haber 7


  3. 977720110710094735921.jpg

     

     

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, CHP ve BDP'li milletvekillerinin yemin etmemesi ile ilgili olarak ''Maksat dikkat çekmekse hasıl olmuştur. Daha fazla gecikmeden yarın itibaren milletvekillerinin yemin edip siyasi sorumluluklarını üstlenip mecliste aktif faaliyete geçmeleri gerekir'' dedi.Gül, resmi ziyaret için geldiği Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da temaslarını izleyen gazetecilerle sohbet toplantısı yaptı.

     

    Cumhurbaşkanı Gül, CHP ve BDP'li milletvekillerinin henüz yemin etmedikleri anımsatılarak sorunun yarın aşılabileceği yönünde işaretler bulunduğunun belirtilmesi üzerine 12 Haziran'daki genel seçimde halkın bütün önemli siyasi akımları Meclise gönderme iradesi ortaya koyduğunu söyledi. ''Şimdi işe koyulma zamanı'' diyen Gül, CHP ve BDP'lilerin yemin etmemesi ve Meclis faaliyetlerine katılmamasının görülmek istenen manzara olmadığını ifade etti.

     

    Tutuklu yargılanan milletvekillerinin Meclise nasıl geleceği sorununun hukuk yoluyla çözüleceğini vurgulayan Gül, şöyle konuştu:

     

    ''Maksat dikkat çekmekse hasıl olmuştur. Bu konuda görüşmeler yapıldı ve görüşmelerde iyi niyetler ortaya konuldu. Daha fazla gecikmeden yarından itibaren milletvekillerinin yemin edip siyasi sorumluluklarını üstlenip Mecliste aktif faaliyete geçmeleri gerekir. İşler geciktikçe komplike hale gelir, esir alır. Bu davranış, siyasi partileri esir alır. Maksat hasıl olmuştur. Milletvekillerinin, yeminlerini edip görevlerini layıkıyla yapmalarının doğru olduğu kanaatindeyim ve bu yöndeki çağrımı yineliyorum.''

     

    CHP Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli, CHP Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu ve Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk'ün ziyaretine eşlik ettiğinin belirtilmesi üzerine Gül, Cumhurbaşkanı olarak yurtdışına geniş heyetlerle gittiğini söyledi. Yurtdışı ziyareti öncesinde tüm siyasi parti gruplarından milletvekili ismi bildirilmesinin istendiğini anlatan Gül, bu ziyaret öncesinde de Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin yazışması sonucu bu milletvekillerinin isimlerinin geldiğini kaydetti.

     

    Gül, ''Bu isimler de seçilmiş milletvekilleridir ve mazbatalarını aldılar, halkı temsil ediyorlar. TBMM içindeki çalışmalar, İçtüzük, yasa ve Anayasa kurallarına bağlı, bizim gezimize halkı temsil edenler olarak katılıyorlar'' diye konuştu.

     

    Haber 7


  4. aym.jpg

     

    Anayasa Mahkemesi'nden Hatip Dicle'ye ret

     

    Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından, hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan kesinleşmiş hapis cezası bulunması nedeniyle milletvekilliği düşürülen Hatip Dicle'nin başvurusunu yetkisizlikten reddetti.

     

    Hatip Dicle'nin avukatı Levent Kanat, Anayasanın, ''Milletvekilliğinin Meclis'te düşürülmesine karar verilen kişinin düşüm kararından sonra 7 gün içerisinde Anayasa Mahkemesine 'kararın iptali' için başvurabileceği, Anayasa Mahkemesinin de bu başvuruyu 15 gün içerisinde kesin karara bağlayacağı'' şeklindeki 85. maddesine göre Yüksek Mahkemeye başvuruda bulunmuştu.

     

    Yüksek Mahkeme heyeti, bugünkü gündem toplantısında, Dicle'nin avukatı Kanat'ın yaptığı başvuruyu, ''Anayasa'nın 79. maddesi gereğince yetkisizlikten'' reddetti.

     

    Anayasa'nın 79. maddesi, ''Seçimlerin başlamasından bitimine kadar bütün işlemleri yapma, yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konuları ile ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama görevinin YSK'da olduğunu, YSK kararları aleyhine başka bir merciye başvuru yapılamayacağını'' düzenliyor. Mahkeme ayrıca Oya Eronat'ın milletvekilliğinin durdurulma istemini de reddetti.

     

    Zaman


  5. 27248.jpg

     

    MALCOLM X KİTAPLIĞI

    Malcolm X'i nereden okuyacağız?Malcolm X'i konu alan bir çok kitap basıldı bu güne kadar. Peki hangisinin içeriği nasıl?

     

    Malcolm X, son yüzyılda yaşamış, çağa iz bırakan Müslüman öncülerden biri. Amerika'daki bir çok zenci gibi kötü yollardan geçse de sonrasında İslamiyet ile şereflenmiş, ömrünün son yıllarını ise gerçek bir Müslüman gibi yaşamış.

     

    1965'te şehid edildiğinde henüz 40 yaşında olan bu güzel insan, bugün de Müslümanlar için önemli bir yere sahip. Zenciler için verdiği özgürlük mücadelesi ve Hac ziyaretinden sonra değişen hayatıyla, ırkçılık hastalığının boyutlarını fark etme imkanını sunması bakımından başta gençler olmak üzere tüm Müslümanlara bir örnek teşkil ediyor Malcolm X.

     

    Hac dönüşü ismini Malik el-Şahbaz olarak değiştirmiş olsa da genellikle Malcolm X olarak tanınan bu güzel insanın hayatını öğrenmek için ise bir çok kaynak bulunuyor elimizin altında. Bugün bu kitapları okuyarak Malcolm X'i tanımamız, sanıyorum ki hepimiz için bir güzel bir imkandır.

     

    2851.jpg

     

     

    Kendi ağzından Malcolm X

     

    Malcolm X'in hayatını anlatan kitaplar içerisinde en bilineni şüphesiz Alex Haley'in yazdığı, İnsan Yayınları tarafından Türkçe'ye kazandırılan Malcolm X adlı kitap. Aslı İngilizce olan kitabın orjinal ismi de "The Authobiography of Malcolm X".

     

    Kitap, Malcolm X'in kendi ağzından hayat hikayesini anlatıyor. Bunları düzenleyen Alex Haley ise tüm bu hikayeyi not alarak kitaplaştırmış, bir anlamda kitabın editörlüğünü yapmış. Kitabın ilk 100 sayfasında da neden böyle bir çalışma yapmak istediğinden bahsediyor Alex Haley.

     

    Bir zaman Yeni Şafak gazetesi tarafından da promosyon olarak verilen kitabın İnsan Yayınları'nda baskısı bulunmuyor. Ancak sahaflarda kitaba rastlamak hala mümkün. Bu vesileyle İnsan Yayınları'dan bu kitabın yeni baskısını yapmasını da rica ediyoruz.

     

    Çağa iz bırakan önder!

     

    Malcolm X'in hayatını konu alan bir diğer eser, İlke Yayınları'nın "Çağa İz Bırakan Müslüman Önderler" serisi içinde yer alan Malcolm X adlı kitap. Yazarı Recep Şentürk olan kitabın ilk baskısı 2006 yılında yapılmış ve şu anda da kitapçılarda bulabiliyoruz.

     

    Kitabın henüz başında anlattığı üzere yazar, kitabı yazmaya, başından geçen bir olay sonrasında karar vermiş. 1990 yılında New York'da bir sokakta yürürken kulağına gelen ezan sesini takip etmiş ve Harlem'deki Malcolm X Camii'ne ulaşmış. Bu kitabı da, Harlem'den yükselen bu ezan sesini okuyuculara da ulaştırmak adına kaleme almış.

     

    Altı çizilecek bir çok kısımla birlikte Alex Haley'in aynı adlı eserine göre daha az kapsamlı olan kitap, Malcolm X'i yeni tanıyanlar için ise yeterli bilgi sahibi olmaya yetecek düzeyde.

     

    27249.jpg

     

     

     

    Eylemin öteki yüzü

     

    Malcolm X'in hayatını anlatan bir diğer kitap, Andrew Young'ın kaleme aldığı Malcolm X / Eylemin Öteki Yüzü adlı kitap. Kardelen Yayınları tarafından yayınlanan kitabın baskısı bulunuyor.

     

    Recep Şentürk'ün aynı adlı kitabı gibi bu da sayfa sayısı az olmasına rağmen Malcolm X'i tanımak için faydalı bir kaynak.

     

    Malcolm X konuşuyor

     

    Bir diğer eser, Malcolm X'in hayatından değil konuşmalarından bahseden bir kitap. Pınar Yayınları'ndan çıkan Malcolm X / Son Konuşmalar adlı kitap, Bruce Perry tarafından kaleme alınmış. Kitap, Malcolm X'in özellikle ömrünün son yıllarında halka hitaben ve bazı radyo programlarında yaptığı konuşmalardan oluşuyor. Ayrıca yine ömrünün son yılında Ortadoğu'ya yaptığı ziyarette edindiği izlenimler de bu kitapta yer alıyor.

     

    Bu yıl yeni bir baskı yapan kitap, raflarda bulunabiliyor.

     

    Çizgilerle Malcolm X

     

    Malcolm X ile ilgili yayınlanan bir diğer eser, bir çizgi roman. Andrew Helfer'ın senaryosu ile Randy DeBurke'un çizimleri birleşerek Malcolm X'in hayatı çizgi romana uyarlanmış. Türkçedeki baskısı ise Everest Yayınları tarafından, Malcolm X / Çizgilerle Yaşam adıyla yapılmış. 2010 yılında basılan bu kitap da raflarda bulunabiliyor.

     

    27250.jpg

     

    Türkçeye çevrilmemiş neler var?

     

    Türkçede Malcolm X hakkında yayınlanan kitapların çoğu İngilizceden çeviri olduğu gibi, hâlihazırda Türkçeye çevrilmemiş bir çok kitap bulunmakta. Beatrice Gormley'in A Revolutionary Voice (Devrimci bir ses), Manning Marable'ın A Life of Reinvention, Walter Dean Myers'ın By Any Means Necessary adlı kitapları bunlardan bazıları.

     

    Bunun yanında Malcolm X'in konuşmalarının toplandığı birçok kitap da diğer dillerde mevcut bulunuyor.

     

    Bir başka dikkat çekici kitap ise, Malcolm X'in kızı Ilyasah Shabazz tarafından kaleme alınan "Growing Up X" adlı kitap. Babası Malcolm X şehid edildiğinde henüz 2 yaşında olan Ilyasah Shabazz, bu kitapta babasından ailesine kalan aktivizmin kendi hayatına ve ailesine nasıl yansıdığından bahsediyor. Babası ile ilgili hatıraları ve düşüncelerine de kitapta yer veriyor. Kitabın kapağında da Ilyasah Shabazz'ın, babası Malcolm X'in kucağında olduğu bir çocukluk fotoğrafı var. İlgi çekici bu kitabın da bir gün Türkçede yayınlanacağını umuyoruz.

     

     

     

    İsmail Kaplan / Dünyabizim

    • Like 1

  6. 27233.jpg

     

    KİMİ YARALAR DERİN!

     

    Türki Cumhuriyetler hep gündemde olmalıTürkçe üzerine ve Türki Cumhuriyetler üzerine çalışıp didinen bir Yavuz Bülent Bakiler var. <DIV class=news_detail_content>29 Haziran 2011 Çarşamba 13:46Milletimize has bir özellik midir yoksa her millette var mıdır bilinmez. Yiğitler, iyi insanlar hep vefatlarından sonra anlaşılmış ve değer bulmaya başlamışlardır. Divan şairi Baki'nin de dediği gibi bir çok iyi insanın kadri, seng-i musallada bilinmiştir. Mehmet Akif geçmişten, Muhsin Yazıcıoğlu günümüzden bir örnek.

     

    Bir daha ya görürüz...

     

    Hocamız bizi konferansa götürürken, "Bu konferansa mutlaka gelmelisiniz, hocamız oldukça yaşlı ve hasta. Belki de bir daha görme şansınız olmayacak." demişti. Allah uzun ömürler versin. Yavuz Bülent Bakiler ömrü boyunca Türkçe'ye hizmet etmiş, Türkçe'nin yaşayan çınarlarından biri. Hukuk fakültesi mezunu olmasına rağmen daha çok bir edebiyat ve kültür adamı olarak bilinen Yavuz Bülent Bakiler'in duyarlı olduğu ve ömrünü adadığı iki ana mesele var. Bunlardan biri Türkçe, diğeri de esaretten kurtulduktan sonra bir kimlik sorunu yaşayan Türk dünyası. Bakiler Türkçe için her zaman çok çalışmış, Türkçe'nin güncel sorunları ile her zaman alakalı olmuş ve bu yolda eserler hazırlamış ve konferanslar vermiştir. Bir televizyon kanalında Türkçe'nin doğru kullanımı ile ilgili Sözün Doğrusu programını hazırlamış ve bu programın içeriğini aynı ismi taşıyan iki kitapta toplamıştır. Kitaplarda Türkçe'nin doğru ve güzel kullanılması üzerinde durulmuş, yanlış kullanımlar ve doğruları gösterilmiştir. Kitapları, modern ve gelişmiş bir imla ve söyleyiş kılavuzu şeklinde özetleyebiliriz. Yine konferanslarında Türkçe'nin nasıl katledildiğini, bir kasabadaki marketin tabelasının bile nasıl dilimize acımasızca zarar verdiğini ve yerel yönetimlerin nasıl buna bir engel getirmediğini sorgulamıştır.

     

    27234.jpg

     

    Tartışılan fikirler

     

    Yavuz Bülent Bakiler'in dil, din ve millet konusunda çok tartışılan bir görüşü de mevcuttur. Bâkiler milletlerin hayatında iki ana unsurun önemli olduğunu dil ve din bunlardan en önemlisinin ise dil olduğunu söyler. Bâkiler bu durumu şöyle açıklıyor. Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde 'Din nasihattir' buyuruyor. Biz aynı toplum içinde aynı dili paylaşmadıktan ve birbirimizi anlayamadıktan sonra nasihat etme yani dini anlatma imkanımız da olmayacaktır. Dinin anlatılması, tebliğ edilmesi için de dil birliği yani aynı dili konuşmak elzemdir. (Bakiler'in hem dili dinden öne alması hem de dil birliğini öne alıp başka dilleri baskılamaya kapı aralamak anlamına gelebilecek bu yaklaşımına sitemizin genel yayın yönetmenin de, takipçilerinin bir çoğunun da katılmadığını biliyoruz.)

     

    Bâkiler, Türkçe konusundaki hassasiyeti sebebi ile Türkçe'ye yapılan her hizmeti takdir etmiştir. Şöyle ki onu her zaman Türkçe Olimpiyatları ödül törenlerinde görmek mümkündür. Bâkiler bu konuda 'Türkistan Türklerinin yeniden kendi özlerine, köklerine dönmesinden korkanlar oralarda açılan özel okulların kapatılmasını istiyorlar. Moskova ağzıyla söze başlıyorlar' diyor. Aynı zamanda bu okulları konu alan ve Işığın Gülleri adlı televizyon programları da hazırlamıştır. Hocanın Türkçe konusundaki ustalık ve hassasiyetini anlayabilmek için onu dinlemeniz gerekli ve yeterlidir. Dinleme imkanı olmayanların ise Yalnızlık, Duvak, Seninle, Harman adlı şiir kitaplarını okumaları yeterli olacaktır. Yavuz Bülent Bakiler bu kitaplarda Anadolu'nun dertlerini, çilesini, sanatını, inanışlarını sade bir Türkçe ile ve yüreğimize işleyecek kadar sıcak yorumluyor.

     

    Türk dünyasına eğilmeli mutlaka!

     

    Yavuz Bülent Bakiler'in Türk dünyası noktasındaki hassasiyeti ve çalışmaları da takdire şayandır. Kendisi Türk dünyasını bazen resmi görevlerle bazen de şahsi çabaları sonucunda dolaşmış, buralardaki Türklerin sorunlarının devletimiz tarafından fark edilmesini sağlamış ve buralardaki izlenimlerini Üsküp'ten Kosova'ya, Türkistan Türkistan, Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır isimleriyle kitaplaştırmıştır. Yine bütün Türk cumhuriyetlerini konu alan yüz bölümlük Bizim Türkümüz adlı televizyon programını hazırlamıştır.

     

    Bu çalışmalar sonucunda kendisine Azerbaycan Gence ve Bakü Asya Üniversiteleri tarafından fahri edebiyat doktoru ünvanı ve Elçibey Araştırma Komisyonu tarafından Türklüğe Hizmet Ödülü verilmiştir.

     

    Dilim döndüğünce Yavuz Hoca'yı anlatmaya çalışsam da onun şiirlerinin tadını sizlere sunmam imkansız. Tanıyabilmek için Anamın Namazları, Anadolu, Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır şiirleri ile başlayabilirsiniz. Yavuz Hoca halen Türkiye Gazetesi'nde köşe yazıları yazmaya devam ediyor.

     

    Hamdi Enes Akçay, Kadri seng-i musallada bilinmesin diye yazdı

     

    Dünyabizim

    • Like 1

  7. gul.jpg

     

    Yemin krizi için devreye girdi, taraflarla görüşecek

     

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, CHP ile BDP destekli bağımsız vekillerin boykotuyla başlayan siyasi kriz için devreye girdi.Gül, bugün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu, yarın da bağımsız milletvekilleri adına Ahmet Türk ve Şerafettin Elçi'yi Çankaya Köşkü'nde kabul edecek. MHP lideri Devlet Bahçeli ise Cumhurbaşkanı Gül'ün davetini reddetti.

     

    Kılıçdaroğlu bugün saat 11.00'de Köşk'e çıkacak. Yarınki randevunun saati ise 11.30. NTV canlı yayınına katılan CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Gül'ün davetinin önemli olduğunu ifade ederek, "Türkiye'de çözülmesi gereken bir sorun var, sorun milli iradenin hapsedilmesi. Cumhurbaşkanı'nın daveti bu açıdan önemli." dedi. Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Şerafettin Elçi de Cumhurbaşkanı'ndan davetin dün geldiğini ve kendilerinin de kabul ettiğini bildirdi.

     

    Zaman


  8. selimiye.jpg

     

    Selimiye Cami ve Külliyesi, Dünya Mirası Listesi'nde

     

    BM Bilim, Eğitim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), Selimiye Camii ve Külliyesi'ni, ''Dünya Mirası Listesi''ne dahil etti.

     

    UNESCO'dan bugün yapılan açıklamada, Edirne'deki Selimiye Camii ve Külliyesi'nin ''Dünya Mirası Listesi''ne dahil edildiği belirtildi.

     

    2. Selim, Selimiye Camii'ni, Edirne'de Mimar Sinan'a yaptırdı. Sinan'ın 90 (bazı kitaplarda 80 olarak geçiyor) yaşında yaptığı ve "en iyi eserim" dediği Selimiye Cami,i gerek Mimar Sinan'ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli yapıtları arasında yer alıyor.

     

    Caminin yapımına, kapısındaki kitabeye göre 1568 (Hicri:976) yılında başlandı. Cami, 27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmışsa da ancak II. Selim'in ölümünün ardından 14 Mart 1575'te ibadete açıldı.

     

    Fransa'da hafta sonuna kadar süren toplantıların sonunda, Selimiye Camii ve Külliyesi'nin Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmesi bekleniyordu.

     

    -DÜNYA MİRASI PROGRAMI NEDİR-

     

    1972 tarihli UNESCO "Dünya Doğal ve Kültürel Mirasının Korunması Sözleşmesi"ne göre, dünyada "evrensel seçkin değer" ölçütlerine uyan kültürel ve doğal varlıklar, "Dünya Mirası" sayılıyor.

     

    "Dünya Mirası Listesi" adını taşıyan bu listeye girmeyi başaran yerler, dünya çapında statü, prestij, turistik çekicilik, kaynak ve teknik yardım imkanı elde ediyor.

     

    Üye ülkeler ise bunun karşılığında söz konusu yerlerin "otantikliğini ve bütünselliğini" bir Yönetim Planı çerçevesinde korumak üzere gerekli idari önlemleri alma yükümlülüğünü üstleniyor.

     

    Sözleşmenin uygulamasının izlenmesinden, 24 ülkeden uluslararası uzmanların seçilerek yer aldığı Dünya Miras Komitesi sorumlu. Listeye girecek yerleri de aynı Komite tespit ediyor.

     

    Türkiye'nin başvuruları sonucunda, Dünya Kültür Mirası Listesine, 1982 yılından bu yana İstanbul, Divriği Ulu Cami, Truva, Safranbolu, Pamukkale, Kapadokya, Nemrut, Xanthos-Letoon ve Hatuşaş girdi.

     

    Zaman

    • Like 1

  9. Etrafımızda gerçekleşen her şeyin oluşumu belli sebeplere bağlanır. Yaşamımızda birçok mucize vardır ve 'sebepler' nedeniyle birçok insan bunları göremez. Örneğin 'gölge güneş nedeniyle oluşur' düşüncesi gibi, her şeyin bir başka 'şey'nedeniyle oluştuğu mantığı, insanların çevrelerine alışkanlık gözüyle bakmalarına neden olur. Bu bakış açısıyla oluşan ülfet, birçok insanın gaflet içerisinde yaşamasının sebebidir.

     

    Yarım tuz tanesi büyüklüğündeki yumurtanın 100 trilyon hücreden oluşan, akıl ve ruha sahip bir insana dönüşmesi kuşkusuz büyük bir mucizedir. Dahası bu dönüşümün her aşaması birer mucizedir. Ancak insan, bağlı bulunduğu sebep sistemi nedeniyle bunu olağan bir olay gibi görür.

     

    Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitâr Suresi, 6-7-8)

     

    İnsanın meydana gelişi normal karşılanır ama yeni doğmuş bir bebek aniden konuşup yürümeye başlasa; bu, şahit olan her insanın aklının ihtiyarını kaldırır. Ancak Allah, yılları sebep olarak yaratır ve örneğin yaşlanma herkes için çok olağan bir durum haline gelir.

     

    Evrendeki 300 milyar galaksinin ve her birindeki milyarlarca yıldızın ayrı ayrı kendi yörüngelerinde hareket etmeleri, hatta bazen galaksilerin birbirlerinin arasından geçmeleri sanki çok olağanmış gibi karşılanır. Çünkü onları yörüngelerinde tutan ve düzeni sağlayan bir çekim kuvveti vardır. Üzerinde yaşadığımız Dünya'nın hem bu gök cisimlerinden zarar görmemesi, hem iç katmanlarındaki mağmadan etkilenmemesi çok hassas dengelere bağlıdır. Gerçekte sebep mantığına göre düşünecek olursak bu dengelerin bozulması an meselesidir. Ancak böyle bir şey yaşanmaz, yeryüzünde canlılık sürer gider. Bu, Yüce Allah'ın rahmetinin ve korumasının her an üzerimizde olması nedeniyledir.

     

    Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 32)

     

    Sebeplerin olması Allah'ın sonsuz aklını ve gücünü kavramamız için çok önemlidir. Sebeplerin her birinin birbiriyle bağlantılı oluşu da, hiçbir şeyin rastlantı sonucu olamayacağının kanıtıdır. Çünkü Allah üstün aklıyla her şeyi en küçük detayına kadar takdir eder ve düzenler.

     

    Allah hem yarattığı olayları, hem de sebepleri her an kontrolü altında tutar. Yüce Allah Kur'an'da, gölgeyi yarattığını ve ardından güneşi gölgeye sebep kıldığını bildirir:

     

    'Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır. '(Furkan Suresi, 45)

     

    Enfal Suresi'ndeki bir ayette de Allah, olacak olanı gerçekleştirmek için bir başka olayı delil kıldığını haber verir:

     

    Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar, kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir. (Enfal Suresi, 42)

     

    İnsanlar gerçekleşen bir olay karşısında yine sebep sistemi gereği, "bu sebepler bu sonucu yarattı" derler. Oysa ayetteki ifadeden çok açıktır ki, aslında bu sonuç için bu sebepler yaratılmıştır. Güneşin sıcaklığının uzay boşluğunda dağılmadan hedefe kilitlenmiş gibi ilerleyerek Dünya'ya ulaşması ancak Allah'ın dilemesiyledir. Gökleri ve yeri zeval bulurlar diye her an kudreti altında tutan, göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş kuşları boşlukta tutan, devasa gemileri suda batmadan tutan sonsuz güç sahibi Yüce Allah'tır. Ancak yerçekimi, suyun kaldırma kuvveti gibi doğa kanunları, bu durumlara sebep kılınmıştır.

     

    İnsanlara çevrelerindeki her şeyi olağan gösteren sebepler, gerçekte üzerinde derin düşünülmesi gereken iman hakikatleridir. Canlı ya da cansız Allah'ın yarattığı varlıkların özellikle detaylarındaki iman hakikatleri, Allah'ın sonsuz ilmini kavrayabilen kullarının Rabb'ine yakınlaşmasına vesile olur.

     

    Herşeyin sebeplere bağlı gibi yaratılmasındaki hikmetlerden biri de, insanın sürekli imtihan olmasıdır. İnsan hem Allah'ın yarattığı olaylar hem de sebeplerle de imtihan olur. Ve bunlar karşısında gösterdiği ahlak ile sınanır. Olaylar sebepsiz olarak yaratılsaydı, imtihan ortadan kalkardı. Allah, oluşan her mucizeyi aklın kabul edeceği şekliyle yaratır. Ve böylece kullarının gaybe imanını ve Kur'an ahlakına uygun davranışlar gösterip göstermediklerini sınar.

     

    Sebeplerin birer perde hükmünde olduğunu söyleyen Bediüzzaman'ın bu konudaki tefekkürü şöyledir: "Ey sebepler dairesinde meydana gelen işleri, hadiseleri sebeplere isnat eden gafil, cahil! Mal sahibi zannettiğin esbab, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların arkasında iş gören kudret-i ezeliyedir. Onlar ancak o kudretten gelen hakiki tesirleri ilan ve neşretmekle muvazzaftırlar... Yalnız gafil ve cahil olanlar hadiselerde ve vukuattaki hikmetleri, güzellikleri görmediklerinden, Cenab-ı Hak'tan şekva ve şikayetlere başlarlar. İşte o şekva ve şikayetlerin hedefini değiştirmek için esbab(sebepler) vaz'edilmiştir."

     

    Her olay için sebepleri en ince ayrıntılarla oluşturup, aklımızın kabul edeceği kurallar zinciri içinde yaratan Allah, dilediği her şeyi, dilediği anda ve dilediği gibi yaratmaya gücü yetendir.

     

    "Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmağa kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir." (Yasin Suresi, 81)

     

    Allah dileseydi her şeyi sebepsiz olarak da yaratabilirdi. Ancak kılınan sebepler, bizlerin aklımıza uygun olması içindir. Biliriz ki imtihan dünyasında sebepler bizim içindir, O sebeplerden münezzehtir. Yüce Allah, Tek olan, Zatında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde, asla ortağı veya benzeri, dengi bulunmayan, yoktan var edendir; O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.

     

    haberkültür


  10. Kayseri'de kurulan ikinci devlet üniversitesi olan Abdullah Gül Üniversitesine bağlı Yabancı Diller Yüksekokulu binasının temeli, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de katılımıyla 26 Haziran Pazar günü atılacak.

     

    Abdullah Gül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Hakan Asyalı, düzenlediği basın toplantısında, üniversite kampüsünün kurulacağı alanda, ilk olarak üniversiteye bağlı Yabancı Diller Yüksekokulunun temelinin, Cumhurbaşkanı Gül'ün de katılımıyla 26 Haziran Pazar günü atılacağını ifade ederek, ''Uzun bir proje ve planlama çalışmasının ardından, uygulama aşamasına gelmemiz, bizleri çok heyecanlandırıyor. Sanki Kayseri'nin yeni bir bebeği oluyor. Kampüs alanına dikeceğimiz ağaçlar, bebeğin saçları gibi büyüyecek. Binalarımız yapıldıkça, bebeğimizin kolları, bacakları da ortaya çıkacak'' dedi.

     

    Üniversitenin ilk binası olarak yapılacak Yabancı Diller Yüksekokulu binasının projesini Mimar Alişan Çırakoğlu'nun çizdiğini, projenin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından da beğenildiğini kaydeden Prof. Dr. Asyalı, şöyle konuştu:

     

    ''Proje ve planlarımızı tamamladık, sıra uygulamaya geldi. Şehrin bütün dinamikleri, üniversitemiz için büyük katkı sağlıyor. Hayırseverlerimizin de katkılarını bekliyoruz. Temel atma törenimizin yapılacağı gün, 'Kayserililer Brunch'ı da gerçekleştirilecek. Oraya katılacak hayırseverlerimizle, üniversitemize nasıl katkıda bulunacaklarını görüşüp konuşacağız.''

     

    Prof. Dr. Asyalı, temeli atılacak Yabancı Diller Yüksekokulunun, 2011 sonbaharına yetişemeyeceğini ancak 2012 sonbaharında öğrenci alacaklarını da bildirdi.

     

    Üniversite ile aynı zamanda Abdullah Gül Üniversitesine Destek Vakfının da kurulduğunu, hayırsever Mustafa Çıkrıkçıoğlu'nun da Mütevelli Heyeti Başkanı olduğunu kaydeden Asyalı, ''Vakfın gelir kaynaklarını, daha çok üniversitemize yıldız hocaları çekmek için kullanacağız. Ancak bazı önemli harcamaları da vakıf kaynaklarından yapabiliriz'' dedi.

     

    Üniversitenin yerleşkesi ve binalarının projeleri ile maketlerinin hazırlandığını bildiren Asyalı, ''Hayırseverlerimiz projelerimizi inceleyip kendi imkanları dahilinde katkı sağlayacaklardır. Hayırseverlerimiz, projelerimizi görerek daha net olarak nasıl katkı sağlayacaklarına karar verecekler'' diye konuştu.

     

    Prof. Dr. Asyalı, bir gazetecinin sorusu üzerine, ''Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ve ailesi, üniversite konusunda çok hassaslar. Gül ailesinin üniversitemize çok önemli destekleri var'' yanıtını verdi.

     

    Kayseri Fen Lisesini de üniversite kampüsüne taşımayı düşündüklerini dile getiren Asyalı, ''Kayseri Fen Lisesinin şu anda şehir merkezine uzaklık ve çevre kirliliği gibi sorunları var. Biz, Fen Lisesini kampüs alanımıza taşıyıp kanatlarımızın altına almayı planlıyoruz. Böylece, Fen Lisesinde okuyan gençlerimiz, üniversitemizde görev yapacak hocalarımızla birlikte çalışabilirler, projeler geliştirebilirler'' ifadesini dile getirdi.

     

    Üniversitenin logosu konusunda yaptıkları çalışmaya büyük ilgi olduğunu da bildiren Prof. Dr. Asyalı, ''Sayın Cumhurbaşkanımıza da çeşitli kaynaklardan logo konusunda çalışmalar intikal ediyor. Biz de kendi çalışmamızla, Cumhurbaşkanımıza gelen örnek ve önerileri aynı takvime bağlayıp en iyisini seçmek istiyoruz. Bu konuda acelemiz yok, geç olsun ama tam olsun istiyoruz'' dedi.

     

     

    Haber 7

    • Like 1

  11. cocuk.jpg

     

    Bir İbadet, Bin Mükâfat

     

    Hayat hızlı, işler yoğun, şairin dediği gibi 'ibadetler özürlü'. Çoğu kez sevapları 'acele'ye kurban ediyoruz. Oysa, yaptığımız küçük iyilikler, ibadetler konusunda göstereceğimiz dikkat ve özen Allah'ın rızasını kazanmanın vesilesi olabilir.

     

    Bazı gecelerde yastığa başımızı koyduğumuzda dünya hayatına fazla ehemmiyet verip görevlerimizi yerine getirmediğimizi düşünürüz. Bir miktar huzursuzlukla birlikte gelecek günleri daha iyi değerlendireceğimiz konusunda ikna etmeye çalışırız kendimizi. Bu düşüncelerle uykuyu karşılarız ve devam eden günler ne yazık ki bir öncekinden farklı olmaz.

     

    Biraz düşünsek, sevap kazanacağımız amelleri yapmak çok mu zor, hakikaten yapmamız gereken işlerden alıkoyar mı bizleri? Ne kadar vaktimizi alır ki namaz kıldıktan sonra tespih çekip dua etmek, namazın sünnetini terk etmemek, her vakitte abdest almak ya da saatlerce televizyon izlemek yerine birkaç sayfa Kur'an okumak...

     

    Sevabını bildiğimiz halde her nedense bazı amelleri yapmakta biraz ilgisiz davranıyoruz. Dinimiz kolaylıklar dini. Çok küçük bir amelle bile büyük mükafatlar kazanabiliyoruz. Peygamberimiz (sas), çölde susuzluktan ölmek üzere olan köpeğe su vermenin bile cennete girme vesilesi olabileceğini müjdeliyor. Küçük amellere büyük neticeler veriliyor İslam dininde. İhmalkâr davrandığımız, belki de terk etmeyi alışkanlık haline getirdiğimiz ibadetlerin mükâfatını bilmek en önemlisi. Böylelikle günlük hayatın yoğunluğundan sıyrılıp ibadetlerimizi yerine getirmekte biraz daha itinalı davranabiliriz.

     

    Fazileti büyük ameller ön sıraya alınmalı

     

    Bir ameli yerine getirebilmek için öncelikle ilim gerekiyor. Sonrasında da niyet ve iradeyle birlikte büyük sevaplar kazanabiliriz. İlahiyatçı Doç. Dr. Şadi Eren, bu kısa hayatta ebedi cenneti kazanabilmenin yolunun küçük fırsatları değerlendirebilmekten geçtiğini düşünüyor. Ona göre daha mühim olan ibadetler öne alınmalı, yani sıralama yapılmalı. Böyle olduğunda kazanç daha fazla oluyor. Küçük gibi görünse de Allah rızası için yapılan amellerin sevabı ölçülemez. Eren, "Küçük, büyük her amel, Allah katında çok faziletlidir. Herkes kendini sorgulamalı. Dünyaya ve ahirete fayda vermeyen, lüzumsuz şeyleri terk etmeli. Peygamberimiz (sas), 'Yaptığın her iyilik senin için sadakadır.' diye buyuruyor. Yerdeki çöpü almak, mümin kardeşine tebessüm etmek sadakadır. Bu bağlamda hayatımızdaki her bir iş sevap kazandırabilir. Bunları uygulamakta da hiçbir zorluk yok." diyor.

     

    Peygamberimiz'in (sas), "Her kim yatsı namazını cemaatle kılmışsa, o kimse gecenin yarısına kadar namaz kılmış gibidir ve her kim de sabah namazını cemaatle kılmışsa o kimse gecenin hepsini namazla geçirmiş gibidir." hadisini hatırlatan Eren, bu gibi hediye olarak düşünebileceğimiz işleri kaçırmamamız gerektiğini söylüyor.

     

    İlahiyatçı Dr. Emanullah Polat ise hayatın; Allah Teâlâ'yı tanıma, O'nunla Kur'anî ölçülere göre karşılıklı diyalog kurma esasına dayandığına değiniyor. Bu diyaloğu bir çeşit ticaret ve alışveriş olarak görmenin de mümkün olduğuna inanan Polat, Kur'anî ölçülere riayet edildiği takdirde her zaman kulun kârlı çıkacağını anlatıyor. Bazı amellerin yapılmasının kolay, sevabının da bol olduğunu hatırlatan Polat, bu amelleri şöyle sıralıyor: "Allah Teâlâ'yı çok zikretmek, O'nu sevenleri sevmek, abdest almak, elhamdülillah ve sübhanallah deyip Kur'an-ı Kerim okumak, hastaları ziyaret etmek ve cenazeye katılmak..."

     

    Günlük hayatta birçok davranışın sadaka olduğunu ve yerine getirdiğimizde büyük kazanım elde edeceğimizi söyleyen Polat şöyle konuşuyor: "İnsanlara tebessümle muamelede bulunmak, yolunu kaybedene yolunu göstermek, bilmeyenlere iyi ve kötü olan şeyleri anlatmak, âmâ olana yol göstermek, yolda bulunan herhangi bir engeli kaldırmak, bir Müslüman'a ihtiyacı halinde borç para vermek, sevapları gizli yapmak, kişinin kendi rızkı için diktiği meyve veya mahsulden insan veya hayvanların yemesi sadakadır." [email protected]

     

    ***

     

    Biraz dikkat, biraz özen, sevap kazan...

     

    Akşam yemeğinden sonra televizyonun karşısında geçen saatler... Aklımızda da yatsı namazı. Yorgun düştüğümüz, saatin ilerlediği bir vakitte namaza niyet ederiz. Tabii sadece farzını ve vitir vacibini kılmak üzere!

     

    Bir abdestle birkaç vakit namaz kılarız. Abdest alırken dökülen her bir damlayla küçük günahlarımızın af olacağını bildiğimiz halde...

     

    "İbadetlerin en faziletlisi, vaktinde kılınan namazdır." hadisini hepimiz biliriz ama namazı son anda kılmakta ısrar ederiz. Namaz kıldıktan sonra tesbih çekmenin ehemmiyetini bildiğimiz halde, mühim işlerimiz olduğundan dolayı tesbih çekmeden ve dua etmeden ayrılırız seccadeden. Dostlarımızla saatlerce muhabbet eder, uzun dakikalar televizyon karşısında kalabiliriz ama iki sayfa Kur'an okumaya vaktimiz yoktur.

     

     

    Vaktimizin müsait olmadığı gerekçesiyle bahaneler üreterek cemaatle namaz kılmayız. "Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan 27 derece daha üstündür." hadisi zihinlerimize işlemiştir oysa.

     

    "Her kim sabah namazını kılmışsa, o kimse Allah'ın korumasındadır." hadisine rağmen geç yattığımızdan dolayı sabah namazını ihmal ederiz.

     

    Sohbete çağrıldığımızda vaktimiz olmadığından dolayı ya gitmek istemez ya da zorlanırız. Gezmeye davet ise yorgunlukları unutturur. Peygamberimiz, "Âlimin sohbetinde bulunmak, bin rekât nafile namazdan üstündür." buyuruyor.

     

    Pahalı kıyafetler alıp lüks yerlerde yemek yiyebiliriz ama yardım istendiğinde o cömertliği gösteremeyiz. "Sadaka, malı eksiltmez aksine sarf edilen malın yerine daha iyisi verilir." hadisi gerçek zenginliği anlatıyor.

     

    Peygamber Efendimiz, "Ezanla kamet arasındaki dua asla geri çevrilmez." buyuruyor.

     

    Hadislerin müjdelediği mükâfatlar

     

    Cuma namazı için mescide ilk giden kişi bir deve, ikinci giden bir sığır, üçüncü giden kişi de bir koç kesmiş gibi sevap kazanır.

     

    Ezanla kamet arasında yapılan dua asla geri çevrilmez.

     

    Her kim bir cenaze namazına ulaşır ve namazını kılarsa onun için bir kıyrat sevap vardır ve her kim de onun defninde iştirak ederse onun için de iki kıyrat sevap vardır. Denildi ki: İki kıyrat nedir? İki koskocaman dağdır buyurdular.

     

    Dul kadına ve yoksul kimseye yardım için uğraşan, tıpkı Allah yolunda cihad eden kimse gibidir.

     

    Her kim günahlarının çok olmasına rağmen affedilmesi için, günde yüz defa "Sübhanallahi ve bihamdihi" derse deniz köpükleri adedince günahları olsa dahi bunlar silinir.

     

    Her kim sabah namazını kılmışsa, o kimse Allah'ın korumasındadır.

     

    Bütün aylar içinde üç gün oruç tutmak, bütün yıl oruç tutmak gibidir. Peygamberimiz (sas) dedi ki: La havle ve la kuvvete illa billah (güç ve kuvvet yalnızca Allah'a mahsustur) zikri, cennet hazinelerinden bir hazinedir.

    • Like 1

  12. Anayasal düzeni yıkma suçuyla yargılanıyorlar, tahliye edilemezler

    Mahkeme, CHP listesinden vekil seçilen Ergenekon sanıklarının tahliye taleplerini reddetti. Haberal ve Balbay'ın Anayasa'ya göre dokunulmazlık kazanamayacağına dikkat çekerek, Yargıtay'ın üç ayrı emsal kararını örnek gösterdi. "Kuvvetli suç şüphesi var. Kimse Anayasa'dan almadığı yetkiyi kullanamaz." denilen kararda, tahliyenin diğer tutuklular açısından eşitliğe aykırı olacağı vurgulandı. Karar için hukukçular aylar önce uyarmıştı. 367 krizinin mimarı eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu bile, "Tahliye edilemezler." demişti.İkinci Ergenekon davası tutuklu sanıkları Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay'ın milletvekili seçildikten sonra yaptıkları tahliye talebi reddedildi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Haberal ve Balbay'ın Anayasa'ya göre dokunulmazlık kazanamayacağına hükmetti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin bu konudaki üç ayrı emsal kararını örnek gösteren mahkeme, sanıkların kanuna dayanmayan bir yetki ve gerekçeyle tahliye edilmesinin diğer tutuklular açısından eşitlik ilkesine aykırı olduğuna dikkat çekti. Sanıklar hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesine göre tutukluluk halinin devamı şartlarının sürdüğü bildirilen karara, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün muhalif oldu. Sanık avukatlarının, bir sonraki mahkemeye (14. Ağır Ceza) 7 gün içinde itiraz hakkı bulunuyor. 9 sayfalık ret kararında sanık Haberal'ın "terör örgütü kurma veya yönetme, Meclis'i ve hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs", Balbay'ın ise, "silahlı terör örgütü üyesi olmak, Meclis'i ve hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek" gibi çok sayıda suçtan sanık olduğu hatırlatıldı.

     

    En son 10 Haziran 2011'de sanıklar hakkında tutukluluk halinin devamına karar verildiği ifade edilen kararda, tahliye talepleri için gösterilen gerekçeler Anayasa açısından incelendi. Anayasa'nın 83'üncü ve 14'üncü maddesine atıf yapılan kararda örgüt davalarına bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin emsal kararları örnek gösterildi. Yargıtay'ın 15 Ekim 2008 tarihli kararına göre, seçim tarihinden önce açılmış terör propagandası davası sanığı milletvekilinin dokunulmazlık kazanamayacağı kararı verdiği kaydedildi. Buna göre, "suç tarihinden sonra milletvekili seçilen sanık hakkında seçimlerden önce soruşturma başlatıldığı, bu nedenle Anayasa'nın 83'üncü maddesinin 2. fıkrasının ikinci cümlesi kapsamında ve yasama dokunulmazlığı dışında kaldığı" şeklindeki kararı aktarıldı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin iki ayrı emsal kararına da değinilen mahkeme kararında, "Emsal Yargıtay kararları dikkate alındığında, yasama dokunulmazlığının sınırı çizilmiş, sanıkların milletvekili seçilmiş olmasının seçimden önce açılmış Anayasa'nın 14. maddesinde öngörülen davalar açısından tek başına yargılamanın durdurulmasına neden olmadığı, tam aksine yargılamanın devam etmesinin gerektiği görülmüştür. Anayasa'nın 14. maddesi kapsamında bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili, Anayasa'nın 83/2. maddesinde belirtilen tanımın mefhumu muhalifinden de anlaşılacağı üzere, Meclis'in kararı olmadan tutulabilir, sorguya çekilebilir, tutuklanabilir ve yargılanabilir." denildi.

     

    'KİMSE ANAYASA'DAN ALMADIĞI YETKİYİ KULLANAMAZ'

     

    Kararın "gerekçe" kısmında da, "milletvekili dokunulmazlığı"nın hukukî anlamda incelendikten sonra hangi suçların dokunulmazlık dışında kaldığı sıralandı. Dokunulmazlık düzenlemesinin milletvekilini Meclis'te daha iyi faaliyette bulunabilmesi için getirildiğine dikkat çekilen kararda, Anayasa'nın 14'üncü maddesinin ise buna istisna getirdiğine dikkat çekildi. "Mahkememiz, Anayasa'mızdaki ve yasalarımızdaki hükümleri uygulamakla yükümlüdür." denilen kararda, şu tespit yapıldı: "Hiç kimse veya organ, kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Mahkememiz de buna dahildir. Anayasa'mızda ve CMK'nın 100. ve devamı maddelerinde tahliye nedeni olarak sayılmayan bir nedenden dolayı tahliye şartları oluşmayan tutuklu sanığın tahliye edilmesi durumunda mahkememiz, yasalarımızın tanımadığı bir yetkiye dayanarak sanığı tahliye etmiş olacaktır ki, böyle bir işlemi kimse mahkememizden beklememelidir. Dolayısıyla tahliye şartları oluşmayan tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi, Anayasa'mızın lafzına ve ruhuna uygun düşen bir karardır." Kararda Anayasa'nın 14.'üncü maddesinin de dokunulmazlığa sınırlama getirdiğine dikkat çekildi. Anayasa'nın 14'üncü maddesinin doğrudan doğruya suç tiplerinden değil, genel tanımlardan bahsettiği anlatılan kararda, doktrine göre bunların TCK'nın 4, 5, 6 ve 7'nci bölümlerinde düzenlenen suç tipleri olduğu dile getirildi. Sanıkların da bunlar arasında yer alan TCK'nın anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan yargılandığına dikkat çekildi. Bu suçlardan yargılanan sanıkların da milletvekili olduğunda yasama dokunulmazlığından faydalanamayacağına dikkat çekilen kararda, "Anayasa'mızın 14. maddesi Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı için olmazsa olmaz unsurları ortaya koymaktadır. Bu noktadan hareketle, kanun koyucu, milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına kasteden bir suçu işlemekle suçlanmasına rağmen dokunulmazlıktan yararlanmaya devam etmesini kamu yararına aykırı görmüştür." denildi.

     

    Kuvvetli suç şüphesi var

     

    Kanun koyucunun bu sanıklar için CMK'nın uygulanmasına öncelik verdiği vurgulanırken, sanıkların 12 Haziran genel seçimlerinden önce yargılanmaya başladıkları ve tutuklandıkları ceza maddelerinin de ağır ceza kapsamında olduğu ve kuvvetli suç şüphesi içerdiği belirtildi. Tutuklu sanıklar Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay'ın milletvekili seçilmekle kaçma şüphelerinin kalmadığı savunmasının subjektif bir değerlendirme olduğu ve bugüne kadar verilen tutukluluğun devamı kararlarının sadece buna dayanmadığı ifade edildi. Dosya kapsamında sanık sayısı çok olduğu için delillerin tam toplanamadığı, iddianamede Balbay ve Haberal'la irtibatlı olduğu iddia edilen sanıkların sorgusunun daha yapılmadığı, tanıkların dinlenmesi aşamasına da geçilmediği anlatıldı.

     

    Tahliye, eşitlik ilkesine aykırı

     

    Mahkeme kararının sonuç bölümünde ise tahliyelerin eşitlik ilkesine aykırı olduğu şu sözlerle dile getirildi: "Yasal bir mesnede dayanmayan 'milletvekili seçilmenin tahliye sonucunu doğuracağı' savına itibar ederek, sırf bu nedenle milletvekili seçilen sanıkların tahliye edilmesi, milletvekili seçilmeyen ve sair tutuklu sanıkların ise mevcut hallerinin devam ettirilmesi hiçbir hak ve nesafet ilkesi ve eşitlik kuralı ile bağdaşmaz. Böylesi bir tahliye kararı, sınıf ve statü dikkate alınarak, karar verilmesi anlamına gelir ki, bu durumun mahkemelerin güvenilirliğini ve adalete olan inancı derinden sarsan bir sonuç doğuracağı ve kamu vicdanını yaralayacağı açıktır."

     

     

    Başkan Şengün: Anayasa'ya göre dokunulmazlık kazanamazlar ama tahliye istiyorum

     

     

    Karara muhalif kalan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün, muhalefet şerhinde gerekirse haklarında adli kontrol uygulaması düşünülerek Balbay ve Haberal'ın serbest bırakılabileceğini belirtti. Şengün, Anayasa'nın 83. ve 14. maddeleri dikkate alındığında sanıkların milletvekili seçilmelerinden dolayı yasama dokunulmazlığı kazanmalarının söz konusu olmadığını belirten Şengün, şu görüşü dile getirdi: "Bu nedenle tutukluluk durumlarının değerlendirilmesinin Anayasa'nın 14. maddesi dışında yapılması gerekir. Şöyle ki TBMM üyeliğine yasal bir seçim sonucu ve demokratik yollardan seçilen bu kişilerin kazanmış oldukları bu nitelikleri sebebiyle kaçma, saklanma ve delilleri karartma ihtimalleri de kalmamıştır. Ayrıca CMK'nın 100/3 maddesinde belirtilen katalog suçlarda bile tutuklama varsayım olarak ifade edilmiş ve bu şekilde bu suçlamalar kesin tutuklama sebebi olarak da gösterilmemiştir. Bireysel olarak da sanık Mehmet Haberal'ın yaşına, sosyal ve mesleki konumuna ve sağlık durumuna, diğer sanık Mustafa Ali Balbay'ın toplum içerisindeki konumu da dikkate alınarak her iki sanığın tahliye edilmeleri yönünde oy kullanmaktayım."

     

     

    'Muhalefet partileri baştan yanlış yaptı, sıkıntı çıkacağını aylar önce söyledik'

     

     

    Emekli Askerî Savcı Veysi Savaş: Asıl maksat, cezaevinden kaçmaktı

     

    Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay, milletvekilidirler. Devamsızlık yapacakları için sıkıntı gibi duruyor. Yaşadıkları durum, bile bile lades demekti. Asıl maksat, halkın iradesine sunulması değil cezaevinden kaçırmaktı. Çünkü parti genel meclisi kaçıncı sıradan seçilecek gibi yerleştirirse oradan Meclis'e giriyor. Başka biri olsaydı o sıralamada o seçilirdi. Cezaevinden kaçmak için yeni bir yol oluştu. Tünel kazarak, nakil esnasında cezaevinden kaçma türlerine Meclis'e kaçma şekli oluşturuldu. Engin Alan için de aynı şey olacağını ve ret çıkacağını düşünüyorum. Bu durumlar, memleketi geriyor, gündemi değiştiriyor.

     

    Emekli Başsavcı Reşat Petek: Dokunulmazlıktan istifade edemeyecekler

     

    Hukuki çerçevede 1982 Anayasası var olduğu müddetçe seçilmelerinde sıkıntı yok. Yürürlükteki anayasa ve yasalara göre milletvekilidirler. Özlük haklarını alacaklardır ama dokunulmazlıktan istifade edemeyecek, TBMM'ye giremeyecekler. Vekillik vazifelerini bu durumda yapamayacaklar. Yemin edemeyecekler. Meclis'e gelememeleri sebebiyle devamsızlıkları sıkıntı olacak. Tutuklu olmaları mazeret kabul edilecek mi önümüzdeki günlerde tartışılacak.

     

    Emekli Hakim Albay Durmuş Türemen: Sıkıntılar olacağını aylar önce söyledik

     

    Karar, yargıya uygun. Baştan beri yanlış yapıldı. İleride daha büyük sıkıntılar olacağını 4 ay öncesinden söylemiştik. Mahkeme kararına siyasi demek, siyasi karar verilmesini isteyenlerin yakıştırmasıdır.

     

    Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk: Karar düzeltilebilir Karar, kanuni yollarla düzeltilebilir. Bu isimlerin mevkileri düşünüldüğünde kaçma ihtimalleri yok. Karar yanlıştır.

     

    Milliyet Gazetesi yazarı Taha Akyol: Ret kararını doğru bulmuyorum

     

    Reddi doğru bulmuyorum. Mahkemenin tahliye etmeye yetkisi var. Bu kişilerin kaçma durumları yok, delilleri karartma durumları yok, bu nedenle onların seçilmiş olması düşünülerek karar alınmalıydı. Her şeyden önce bu kişiler Parlamento'ya gideceklerdi. Yasama faaliyetlerine katılacaklardı. Ancak bu karar nedeniyle bu haklarını kullanamayacaklar.

     

    CHP Başkan Yardımcısı Engin Altay: Karar, hukuki garabettir

     

    Siyasal ve hukuksal tepkimizi göstereceğiz. Karar, hukuki garabettir.

     

    Demokrasi ve Parlamento'ya vurulmuş ağır bir darbedir. Şu an Balbay ve Haberal resmen milletvekilidirler. Yemin edememeleri milletvekili olamamaları anlamına gelmez. Yemin, faaliyetlere başlamak demektir.

     

    CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk: Bunu beklemiyorduk, sürpriz oldu

     

    Bu gelişmeyi beklemiyorduk. Kesinleşmiş mahkeme kararı olmadığı için Parlamento'ya girebileceklerini düşünüyorduk. Sürpriz oldu. Kararın evrensel hukuk kuralları ile bağdaştığını söylemek mümkün değil. Seçimden sonra seçim bölgemize gezi yapmayı tahliyeden sonra yapmayı planlamıştık.

     

    Sabah Gazetesi yazarı Yavuz Donat: İhtilal anayasasıyla buraya kadar

     

    Bu isimlerin aldığı oy, analarının ak sütü gibidir. Bu anayasa köhnedir. İhtilalcilerin anayasası ile bir yere gitmiyor. Bir araya gelip kanama durdurulmalı. Bazı CHP'liler karara üzülürken bazıları da Kılıçdaroğlu'na yüklenmek için bir araç görüyor.

     

    Posta Gazetesi yazarı Mehmet Ali Birand: Yargı sınıfta kaldı

     

    Sonuçları çok ağır olan siyasi bir karardır ve hatalıdır. Yargımız sınıfta kalmıştır. Bu, Türkiye'nin geleceğini ağır bir şekilde etkileyecektir.

     

    Sabah Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak: CHP, sorunu Meclis'e taşıdı

     

    Hiç kimse üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmedi. Siyasiler bütün görevi yargıya bırakmamalıydı. CHP, bu kadar ağır bir davada yargılanan birini milletvekili adayı göstererek, sorunu TBMM'ye taşımış oldu. Uzlaşma adına hükümetten bir adım bekliyorum.

     

    Milliyet Gazetesi yazarı Fikret Bila: TBMM, bir çözüm bulmalı

     

    Yargının arka arkaya aldığı kararlar siyaseti çok germiş bir durumda. Bu sorunları TBMM çözebilir. TBMM, bir çözüm çalışması yapmalıdır.

     

    zaman


  13. Çocuk eğitiminde helal Lokma

    Üç aylık çocuğunu kucağına alarak Resulullah'a (s.a.v.) gelen ve onu nasıl eğiteceğini soran bir sahabeye Efendimiz (s.a.v.) ''çok geç kalmışsın; eğitim anne karnında başlar'' buyuruyor. Günümüzde modern tıp bu bilgiyi doğrulamaktadır.GİMDES Dergisi olarak bizler de, Helal Gıda bilincinin, eğitiminin anne karnından itibaren başlaması gerekliliğini, önemini ve değerini okuyucularımıza hatırlatmak istedik.

     

    Çocuk eğitiminde çoğu kez görmezlikten geldiğimiz ,sofralarımızdan eksik etmediğimiz gazlı içecekler, çocuk ağlamasın diye eline tutuşturduğumuz içinde ne olduğunu dahi bilmediğimiz şekerlemeler, çikolatalar ve özellikle fast food konusunda anne ve babalara,'Çocuk Eğitiminde Helal Lokmanın Önemi ,Lütfen Çocuklarımızı Koruyalım' yazısı ile Dr. Hüseyin Kâmi Büyüközer uyarılarda bulundu. Büyüközer; anne ve babaların çocuklarına Helal Gıda bilinci kazandırmada, çocuk eğitiminde öncelikle ve önemle üzerinde durulması konusuna dikkat çekmektedir.

     

    Helal ve haram bilinciyle beslenmek yazısı ile Prof.Dr.H.Mehmet Günay;Emanet en genel anlamda sorumluluktan başka bir şey değildir.İnsanın yaratılışı sorumluluk temeli üzerine kuruludur diyerek,Helal,Haram,Mübah ve şüphe konularında ayet ve hadislerle bilgi vermektedir.

     

    Obezite Nedir ? Yazısında Dr.Betül Nefise İnal;Çağımızın hastalığı ve beslenme alışkanlığı ile doğrudan bağlantılı olan obezite konusunda veriler sunmakta,son yıllarda toplumda, Obez sayısının artış gösterdiğini ve bu hastalık biçiminde de giderek Amerikan toplumuna benzemeye başladığımızı belirterek bizleri uyarmaktadır.

     

    Prof.Dr.Hasan Doğruyol;Gen Mühendisliği Ürünleri Ve Genetik Kirlilik başlığı ile yazısında, Gen Mühendisliği Tekniklerini örnekleri ile açılayarak,günümüzde kullanımlarına dikkat çekmekte.Bu yeni gıda ve ürünlerde açıkça çevre ve insan sağlığını riske sokmak bir yana dünya üzerindeki milyonlarca çiftçi ve köylünün de sosyo ekonomik durumunu tehdit etmekte olduğunu haber vermektedir.

     

    Acaba Dualarımız Kabul Olmuyor mu ? Yazısı ile Fıkıh Uzmanı Fatih Kalender;Hadis-i şeriflerle duanın kabul edilmesi şartlarını anlatarak,Müslüman için en önemli hususlardan biri olan Helal Gıda'nın duaya olan etkisini belirtmektedir.

     

    Prof.Dr.Mustafa Nutku ;Helal Gıda Hatıraları ,yazısı ile özellikle yurtdışında yaşayan müslümanların Helal Gıda konusunda karşılaştıkları sıkıntıları ve çözümlerini yaşanmış canlı örnekleri ile bize sunmaktadır.

     

    Gıda Mühendisi Nejla Baş;Obezite salgını başlıklı yazısında,obezite,yani şişimanlığın bulaşıcı bir hastalık gibi tüm dünyada hızla yayıldığını belirterek, obezitenin önüne geçmek için yapılabilecekler hakkında bilgi vermektedir.

     

    Çocuk Beslenmesi Ve Çocuğa Doğru Beslenme Alışkanlığı Kazandırmak yazısında, Diyetisyen Nesrin Kır Alkan;çocuğun doğumundan itibaren yediği içtiği şeylerin önemini belirterek, çocuk beslenmesindeki önemli noktalar hakkında annelere yol göstermektedir.

     

    Prof.Dr.İsa Yüceer;Müslümanın Gıda Seçiciliği,başlığını verdiği yazısında,bir canlının bir başkasına zarar verme hakkı bulunmadığını,kendi dünyalık kazanımı için başkasının hayatında tahribat yapma hakkı kimseye verilmemiştir, büyükler yetiştirdikleri ve gıdasını sağladıkları kimselere helal gıda sunma yükümlülüğü taşımaktadırlar diyerek Müslümanlara, İslami kaidelerle sorumluluklarını hatırlatmaktadır.

     

    Kübra Esin; 'Anne Sütü İle Beslenme' konusunda ,anne sütünün çocuk ve anne üzerindeki etkilerini delilleri ile ortaya koymaktadır.

     

    Araştırma sayfasında Gıda Mühendisi Derya Özgür Öztürk;çocukların en fazla tükettiği 'Meyveli Yoğurt' konusunda bilgi vermekte.

     

    Dergimiz bünyesine yeni kattığımız,özellikle hanım okuyucularımıza fayda sağlayacağını düşündüğümüz, Helal Tarifler bölümü bu sayıda Veteriner Hekim Arzu Çakır Sarıtaş tarafından hazırlandı.

     

    haberkültür


  14. 3198.jpg

     

    Elektromanyetik Kirliliğe Kalkan Kumaş

    Dokuz Eylül Üniversitesi'nde elektromanyetik dalgaları yansıtarak olumsuz etkilerinden koruyan kumaş üretildi.

     

    Cep telefonu, bilgisayar, kablosuz modem...

     

    Hayatımızı kolaylaştıran bu cihazlar oluşturdukları elektromanyetik kirlilikle insan sağlığını tehdit ediyor.

     

    Dokuz Eylül Üniversitesi'nde elektromanyetik dalgaları yansıtarak olumsuz etkilerinden koruyan kumaş üretildi.

     

    "Kalkan kumaş" giyim ve tekstilin yanı sıra yapılarda yalıtım malzemesi olarak da kullanılabilecek.

     

    Baş ağrısı ve yorgunluk, yol açtığı en basit rahatsızlıklar.

     

    Elektromanyetik kirlilik insan sağlığını tehdit ediyor.

     

    Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü'nde insanları bu tehlikeden koruyacak kumaş geliştirildi.

     

    Elektronik Mühendisliği Bölümü'nden Yrd.Doç.Dr. Ahmet Özkurt, "Yani cep telefonları, evdeki bazı elektirikli ev aletlerinin mesela wifi internet sağlayıcılarının saldığı, modemlerin, evde kullandığımız dek telefonlar, radyo yayınlarının bandında olan sinyalleri sizin kumaşınızdan arka tarafa geçirmemek üzere yapılmış bir çalışma" dedi.

     

    Kalkan kumaşta koruyuculuk iletken malzemelerle sağlandı.

     

    Tekstil Mühendisliği Bölümü'nden Prof. Dr. Fatma Çeken de konuyla ilgili şunları söyledi: "Bunlar yüzde yüz çelik olabiliyor, yüzde yüz bakır, bakır-pamuk, çelik-pamuk karışımı olabiliyor, bunları temin ettikten sonra bunları kumaş haline getirmeye çalıştık" dedi.

     

    Kumaşın kullanım alanının oldukça geniş olduğunu belirten Fatma Çeken, giysilik, perdelik kumaşı olarak kullanılmasının yanısıra, tuğla katmanında bir yapı malzemesi olarak da kullanılabileceğini söyledi.

     

    Üniversite çatısı altında geliştirilen "kalkan kumaş", girişimcilerin ilgisini bekliyor.

     

    trthaber

    • Like 2

  15.  

    2527.jpg

    İnternette Devrim Niteliğinde Karar

    İnternette alan adları, artık kişinin hayal dünyasına bırakılacak. Com, net, org. gibi uzantılara sıkıştırılmayacak.

    Uluslararası İnternet Tahsisli Sayılar ve İsimler Kurumu ICANN (Internet Corporation for Assigned Names and Numbers), tarihi bir karara imza atarak internetteki alan adları uzantılarını serbest bıraktı.

     

    ICANN, Singapur'da düzenlenen toplantısında, bir çok değerli alan adlarının (generic Top-Level Domains - gTLDs) com, net. org gibi uzantılara hapis olduğu ve bunun gelişen internet dünyası için engel teşkil ettiği düşüncesiyle bu kararı aldı.

     

    Alan adını kişinin hayal dünyasına bırakacak karar için başvurular 12 Ocak 2012 ile 12 Nisan 2012 tarihleriarasında yapılacak. ICANN, önümüzdeki yıl içerisinde söz konusu alan adlarının alınmasına imkan tanıyacak.

     

    İnternet Kurulu Başkanı Serhat Özeren konuya ilişkin yaptığı açıklamada, ''Karar uygulamaya geçtiğinde isteyen istediği uzantılı alan adını alabilecek. Örneğin istersem www.serhat.ozeren benim internet adresimolabilecek'' dedi.

     

    Serhat Özeren, ICANN'ın kar gütmeyen bir kuruluş olduğunu anımsatarak yine de bu işin maliyeti üzerinde dikkatli çalışılması ve yüksek fiyat istenmemesi gerektiğini kaydetti.

     

    Özeren, ICANN'ın merkezinin ABD olduğunu ancak alacağı kararlarda uluslararası bir duruş sergilemesini gerektiğini belirterek, özellikle gelişmekte olan ülkelerin internet dünyasından daha çok faydalanabilmesine imkan sağlamasının önemine işaret etti.

     

    trthaber

    • Like 1

  16. Tasavvuf Haza Edeptir!

     

    Kalplerin sahibi yüce Allah" dikkat edin kalpler ancak Allah'ı zikir ile huzur ve sükuna kavuşur" buyurmuştur. (Rad,28)

     

    Kalp Allah'ı nasıl zikreder? Selim bir kalp nasıl olur? Küçücük varlığıyla koskoca vücudu nasıl iyi ya da kötü yapar? Bunların cevabını ancak Allah dostlarından alacağız. Ne zaman hakiki evlat olmayı başarabilirsek o zaman kalbimiz Allah'ı zikre başlayacak o zaman selim bir kalp olacağız. Ne kadar inanırsak o kadar kul o kadar evladız, ne kadar varsak o kadar inanırız. Bir mürşid-i kamil bütün duyguları baştan aşağı değiştirir tüm duygularda Allah'ın lafzı gizlenir, gizli olan ne varsa kalbe sel olur akar gider biz anlamasak da kalp anlar, vücut anlar, duygu anlar Allah'ı zikreden kalp ancak edep yolundan geçer, kalbi kurtaracak en büyük edep ise tasavvuf'tadır, tasavvuf tamamıyla edeptir. Edeb-i hayat: 'Allah dostunu yana yakıla sevebilmektir' tasavvuf öyle bir yol ki küçük edeplere büyük ikramiyeler dağıtıyor.İşte onlardan biri belki en incesi, en nahifi, en zarifi:

     

    Kutbul aşıkin ,Kutbul Arifin Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s):

    Aziz şehid Esad Erbili (k.s) Hazretlerinin elinde büyüdü. Fıtratı manevi ilim yolu olan tasavvufa çok uygundu. Sami Efendi sünneti seniyyelere itina gösterek yaşardı "hiç kimse kendi kazancından daha hayırlı bir yiyecek asla yememiştir" hadisi şerifine uyarak ailesinden kendisine intikal eden serveti kabul etmeyen mübarek bir zattı. Salihlerle sohbet etmek Allah'tan korkmanın alametidir" Salihleri anmak Yaradanımızı sevdiğimizin alametdir Mürşid-Kamille ulaşacağız Rabbimize, Peygamber efendimiz (s.a.v)'i mürşidimizi severek tanıyacağız.

     

    Onu görenler inceliğine hayran kalırdı

     

    Onun güzelliğin karşısında ezilmeyen gönül olmazdı; Onun edebin karşısında tüm edepsizlikler utanırdı. Tasavvuf baştan başa edepten ibarettir ya ona bakan gözler tamamiyle edep görürdü. "ihlas ile amel"eden bedeninin, etrafa ziyalar saçan gözlerinin isabet ettiği vücut tir tir titrerdi, cezbesine dayanamayıp bayılanlar bile olurdu. Kendini Allah'a ve Allah'ın kullarına hizmete adamış bir Hak eriydi o ks

     

    Dileyenler ne güzel dilemiş dileklerini. Biz de bu güzel duayı ödünç alıyor ve can ü gönülden amin diyoruz

     

    "Kavuştu birbirine şems ile kamer

    Mevlayı zikretti büsbütün damar

    Şehrimize kuruldu bir azim fener

    Teveccüh isteriz Sami efendim

     

    Nur oldu girince ,memleket çarşı

    Hürmetle gidildi üstada karşı

    Gözleri seyreder baktıkça Arş'ı

    Teveccüh isteriz Sami efendim"

     

    Ayşe Seda Yüksel

    HaberKültür.Net


  17. 27085.jpg

    1 Temmuz'da kabri başındayız

     

    Erzurum'dan ne de çok hattat çıkmış. Bunlardan ikisi dede ve torun hattatlardan Ömer Şevket Özdem ve Nurullah Özdem.

     

    27086.jpg

     

    Akraba hattatlar

     

    Türk-İslâm sanatları içinde her zaman gururla övündüğümüz Türk Hat Sanatı tarihimizde binlerce hattat geldi geçti. Sayılarını Allah bilir. Kimi iz bıraktı, kimi namını bıraktı, kimi ekol oldu, kimi köprü oldu...

     

    Büyük üstadlarımızın hüsnü hat sanatına kazandırdıkları büyük hizmetlerin ne adını koyabiliriz, ne de yadını bitirebiliriz. Şeyh Hamdullah Efendi, Ahmed Karahisârî, Hâfız Osman Efendi, İsmail Zühdî Efendi, Mustafa Râkım Efendi, Mahmud Celâleddin Efendi, Mehmed Şevkî Efendi, Yesâri Mehmed Esad Efendi, Sami Efendi ve Hâmid Aytaç... Allah hepsinden razı olsun. Mekânları cennet olsun, himmetleri daim olsun.

     

    Bilindiği üzere tarihimizde baba-oğul (Yesâri Mehmed Esad Efendi ve oğlu Yesârizâde Mustafa İzzet Efendi), ağabey-kardeş (İsmail Zühdî Efendi ve Mustafa Râkım Efendi, Ömer Vasfî Efendi ve Mehmed Emîn Efendi) ve dayı-yeğen (Mehmed Hulûsî Efendi ve Mehmed Şevkî Efendi) gibi kan bağları olan hattatlar vardı. Günümüzün önemli hattatlarından Özçay Kardeşler yani Mehmed Özçay ve Osman Özçay'dan sonra "Akraba Hattatlar Silsilesi"ne iki isim daha eklendi. "Dede ve Torun Hattatlar" Merhum Erzurumlu Ömer Şevket Özdem ve torunu Nurullah Özdem. Onlar bu silsilenin son halkası gibi. Devamı gelir inşallah.

     

    Besmele ile başlayan meşk aşka dönüştü

     

    1926 senesinde Erzurum'un Aşkale ilçesine bağlı Taşağıl köyünde dünyaya gelen Ömer Şevket Efendi yirmi yaşlarında Alvarlı Muhammed Lütfî Efendi (Efe) Hazretlerine intisab etti. Kur'ân-ı Kerîm'i hıfz etmek için önce Konya'ya daha sonra İstanbul'a hicret etti. Görev aldığı caminin içindeki bir köşeye yazdığı Besmele-i Şerife onun hüsnü hat sanatına başlamasına sebeb oldu.

     

    27087.jpg

     

    Hattatlık fedakârlık isteyen bir sanattır

     

    İlk kez Hallâczâde Muhammed Şevket (Pektaş) Efendi'den ders alan Ömer Şevket Efendi önce sülüs ve nesih'den başladı. Sonra ta'lik hattı meşk etti. Hocası onu Üstad Hâmid Aytaç ve Mustafa Halim Özyazıcı ile tanıştırdı. Uzun bir zaman bu iki isimden dersler aldı. 1954 yılında Sultanahmed Camii'nde yapılan bir merasimle Şevket Pektaş ve Hâmid Aytaç imzasıyla Halim Efendi'nin elinden icazetnamesini aldı. İcazet duasını Gönenli Mehmed Efendi okudu. 1965'te memleketi Erzurum'a döndü. 1978'de imamlıktan emekliye ayrıldı. Daha sonra Hacca gitti. Yüzlerce Hilye-i şerif, dua, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden oluşan levhalar, ayrıca 17 cüzü tamamlanmış bir Mushaf-ı Şerif yazdı."Bu sanatın tadına varan kişi bir daha bırakamaz, her zaman iyiye ve güzele ulaşmak için kendini zorlar ve neticede kıymetli eserler doğar. Hattatlık fedakârlık isteyen bir sanattır" derdi. 7 Ocak 2003'te Erzurum'da vefât etti. Allah gani gani rahmet eylesin.

     

    Torun Hattat Nurullah Özdem

     

    Bugün Şevket Efendi yok ama onun ismini taşıyan bir torunu var. Gönlünü adeta Hüsnü Hat sanatına kaptıran, kabiliyetli ve mütevazi kişiliği ile istikbâlde yüksek mevkilere gelebilecek biri olan Nurullah Özdem, Şevket Efendi'nin torunudur. Bugünlerde hiç durmadan çalışan bu genç hattat dedesinden aldığı feyz ile hüsnü hatta başlamış. 1984 senesinde Erzurum'da dünyaya gelen Nurullah Özdem, 1998 yılında dedesi Şevket Efendi'den hat dersleri almaya başlamış. Bir zaman dedesinden meşk etmiş. Dedesinin 2003'te rahmet-i Rahman'a kavuşmasından sonra 2004 senesinde Üstad Hasan Çelebi'nin seçkin talebelerinden Hattat Davud Bektaş Hoca'ya intisab etmiş. 2005 senesinde Atatürk Üniversitesi Resim Bölümünden mezun olduktan iki yıl sonra yani 2007'de sülüs ve nesih icazetini almış ve yazmaya başlamış. Halen yazmaya devam ediyor. Allah uzun ve bereketli ömürler versin.

     

    27088.jpg

     

    Erzurumlu hattatlar

     

    Yaşayan Erzurumlu hattatlar arasında; Üstad Hasan Çelebi, Turan Sevgili, M.Fuad Başar, Ömer Faruk Özoğul, Muhammed Mağ, Yusuf Bilen ve Abdullah Aydemir gibi isimler var. Bunlar benim âcizâne bildiğim Erzurumlu Hattatlar. Hepsine selâm olsun.

     

    Hat severlere iki haber

     

    Hat sanatımızın dehâlarından Hattat Mustafa Râkım Efendi'nin türbesi Cuma akşamları ziyarete açıktır. Aklınızda bulunsun. Duyanlar duymayanlara söylesin.

     

    "Yâd-ı Üstâd" 1 Temmuz 2011 Cuma günü büyük hattatlarımızdan üstad Sami Efendi'nin vefâtının 99.yılı sebebiyle Fâtih Câmii haziresindeki kabri başında hediyelerimizi vermek üzere hazır bulunacağız. Arzu eden buyursun efendim.

     

    Dünyabizim

    • Like 2

  18. RewIstanbul.jpg

     

    Bu yıl 7.'si gerçekleştirilen Uluslararası Geri Dönüşüm, Çevre Teknolojileri ve Atık Yönetimi Fuarı REW İstanbul, 23 ülkeden 307 firmanın katılımıyla başladı. İlk gün ziyaretçi akınına uğrayan fuarda, çevre teknolojilerine ilişkin yenilikler bir arada sergileniyor.

     

    İFO Fuarcılık tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı'nın desteğiyle bu yıl 7.'si gerçekleştirilen Fuarda katılımcı olarak yer alan Eskişehirli bir firma ürettiği "palet geri dönüşüm teknolojisi" ile, hemen her sektörde kullanılan ahşap paletleri geri kazanarak, her 3 ağaçtan birinin kesilmesinin önüne geçiyor. Yine bu firmanın geri dönüşümden elde edilen malzemelerle ürettiği suni çim, pek çok ünlü futbol kulübünün antrenman sahasında kullanılıyor. Fuarda stand açan Konya merkezli bir başka firma ise kendi icadı olan makine sayesinde her ebattaki tüm kullanılmış lastikleri, 15 saniye içinde geri dönüşüme hazır hale getiriyor. REW İstanbul'da dikkat çeken standlardan birinde ise Kızkulesi, Sultanahmet camii gibi objelerin elektronik atıklardan yapılan resimleri ve yine elektronik atıktan yapılan büyük bir at arabası sergileniyor.

     

    70'e yakın yabancı firmanın doğrudan katıldığı, 23 ülkeden toplam 307 firmanın yer aldığı fuarı, Almanya Hessen Eyaleti Ekonomi, Ulaşım ve Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Steffen Saebisch, beraberindeki heyetle birlikte ziyaret etti.

     

    Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi'nde 3 salonda birden gerçekleştirilen REW İstanbul 2011, çevre teknolojilerinin yanı sıra, sektörün önemli gündemlerini konu alan panellere de ev sahipliği yapıyor. Zaman


  19. 27046.jpg

     

    Âlem bir kere daha öldü

    "Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir" (Hadisi Şerif)

     

    Nakşibendi yolunun büyüklerinden İsmail Çetin Hocaefendi cuma sabahı vefat etti.

     

    İsmail Çetin Hoca Efendi, 9 Mayıs Pazar günü rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmıştı. O zamandan bu yana Isparta Gülkent Devlet Hastanesinde yoğun bakımda tedavi görüyordu.

    16 Haziran Cuma günü sabaha karşı, ağır olan hastalığına daha fazla dayanamamış ve dünya hayatına gözlerini yumarak Dâr-ı Bekâ'yı irtihal etmiştir.

     

    Geride onlarca telif eser, binlerce talebe bırakan Hoca efendi, aynı gün ikindi namazı sonrası Isparta'da kendisinin yaptırdığı Dilara Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından defnedilmiştir.

     

    Üstad İsmail Çetin hazretleri ömrünü İslam yolunda harcamış bir zat idi. Miladi 1942 senesi, Mart ayında, Diyarbakır'ın Hazro ilçesinde dünyaya teşrif eden Üstad İsmail Çetin rahimehullah, akrabalarından 20 âlime yetişmiş ve yetmişten fazla âlimden istifade etmiştir. Bunlar içerisinde Bediüzzaman Saidi Nursi Hazretleri gibi bir Müceddidi Azam ve Seyyid Abdulhakim el-Hüseyni Hazretleri gibi zamanının büyük evliyası da vardır.

     

    Haberkültür


  20. Ruh nasıl beslenir?

    Bedenimiz sürekli bakım yapıp temizlediğimiz, acz içinde bir şeydir. Ya ruhumuz; ona ne kadar özen gösteriyoruz?..

     

    Mümin, Allah'ın ruhundan üflediği insan. Dolayısıyla Allah'ın sıfatlarını üzerinde taşımak için ciddi çaba içindedir.Ruhunda Allah aşkını yaşamak isteyen müminler, "Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın..." (Maide Suresi, 35) ayetiyle bildirildiği üzere kendilerini Allah'a yakınlaştıracak yolları ararlar. Yaşamlarındaki asıl amaçları Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak ve sonsuz yaşamda kurtuluşa ulaşabilmektir. Allah'ın beğendiği ahlâkı tam olarak yaşamaya çalışır, yaşadıkları her anı Allah'ın yarattığını bilir ve O'ndan razı olurlar.

     

    Herşey Allah'ın birer tecellisidir; müminler birbirlerindeki güzel özellikleri de Allah'ın yaratma sanatının tecellileri olarak görürler. Allah'ın beğendiği ahlâkı yaşayan müminlere de bu nedenle sevgi duyarlar. Allah'ın sınırları içinde Kur'an'a uygun yaşayan, nefsinin tutkularından değil vicdanından yana tavır gösteren müminleri kardeşleri gibi görürler. Gördükleri her güzel özellik Allah'ın üstün ahlakının tecellisi olduğundan, sevginin asıl muhatabı olan Allah'a olan sevgileri sürekli artar. Bu sevgi imanlarını ve ruhlarını derinleştirir.

     

    Ruhu derinleşen mümin güzelliklerden ve nimetlerden daha fazla haz alır, Allah'ın kadrini gereği gibi takdir eder. Yüzeysel insan, dünyadaki nimetleri, Allah'ın katından bir rahmet olarak yarattığı güzellikleri göremez. Dolayısıyla cennetteki kusursuz güzelliklerden zevk alabilmesi de mümkün değildir. Kişinin öncelikle dünya hayatında bu ahlaka sahip olması, ruhunu beslemesi, derinleştirmesi ve ruh zenginliği kazanması gereklidir.

     

    Dünya hayatı bir 'kuşluk vakti' kadar kısadır. Çok kısa bir ömür vardır ve hızla geçen bu zaman, Allah'a yakınlaşmak, ruhu derinleştirmek için tek fırsattır. Göz açıp kapama süresi kadar olan dünya hayatı yanında, ahiretteki sonsuz yaşam feda edilebilir mi? Dolayısıyla Allah'ın verdiği ruhu dünya hayatının boş hedefleri peşinde müsrifçe harcamak yerine, gerçek yaşam için en güzel şekilde hazırlamak gerekir. İnsan kendisine zulmeden pisliklerden kurtulduğunda pırıl pırıl imana kavuşur.

     

    Bediüzzaman da bu konuda şu sözleri söyler: "Ey nefsim ve ey arkadaşım! Aklınızı başınıza toplayınız. Ömür sermayenizi ve hayat kabiliyetinizi hayvan gibi, hatta hayvandan daha aşağı bir derecede şu geçici hayata ve maddi lezzetlere harcamayın. Yoksa sermayece en üstün hayvandan elli derece yüksek olduğunuz halde, en aşağıda olanından elli derece aşağı düşersiniz." (Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, s. 126-127)

     

    "Mide dolunca fikir uyur, hikmet ölür ve azalar durur." der Lokman Hekim.İmtihanın gereği olarak zayıf yaratılmıştır insan; uykusu gelir, acıkır, yorulur Kişi, kendisindeki zayıflıklara karşı iradesini kullanarak Allah'ın buyruğu üzere hareket etmeli. Zaaflarını yenerek Allah'ın hoşnutluğu amacıyla kendisini kontrol edebilen insan, ruh terbiyesinin ilk adımını atmıştır. Yapması gereken; nefsini besleyerek et yığını bir beden olmaktan çıkmak, ruhunu beslemek, onu, kavuşmayı umut ettiği cennete uygun hale getirmektir.

     

    Allah'a gereği gibi kulluk ve ibadet edebilmek için en başta ruhumuzu iyi yönde beslememiz, et yığını olmaktan çıkmamız gerekir. Nefsimizi beslersek et ve kemiğe dönüşürüz, ruhumuzu beslersek insan oluruz. Allah'ın üflediği ruh, O'nun nuruyla aydınlık; kalan herşey karanlıktır

     

    Fuat Türker

    HaberKültür.Net


  21. 16_Haziran_2011_11_52_01_2165643573.jpg

     

    O meczubu bir daha görsem.

    Gece kalbim kadar karaydı,belki kalbim gece kadarO zamanlar böyleydi tabi, belki gecenin nurunu fark edemeyişimden, belki de gecenin sahibini göremeyişimden, taaa ki O'nu buluncaya kadar... O, kara kaşlı kara gözlü yarimi uğruna kurban ettiğimdi. O, nihayetinde karanlık ölümlerden aydınlık doğuma doğru sürükleyendi beni

     

    Sabahın ilk ışıklarıyla parfüm kokularının görünmezliği altında kendi kokumdan kaçtığımın ayrımında bile değilken yola çıkıyorum, yokuş aşağı inerken kendi krallığım sanki tüm dünyaya meydan okuyordu, baston yutmuşçasına dik duran bedenim herkesten farklı olduğunu düşünürcesine salınıyordu yolun ortasında ,kendimi süzüp övünüyordum yakışıklılığımla Attığım her adımı attıranı görmeden hem de...Bana bu duyguları yaşatan iş dünyama girmek üzereyken daha da bir dikleşiyor omuzlarım ve gururla süzülüveriyorum içeri,işte tüm gözler yine üzerimde.Kahretsin yine çok yakışıklıyım anlaşılan, genç kızların bakışlarıyla son sürat giden bir araba gibi durması imkansız gibiydi,durmayı isteyen var mıydı sanki?

     

    Çalıştığım işyerinde patron benmişim gibi herkes ağzımdan çıkan sözleri bekliyordu. Kariyerimin o kadar zirvesindeydim ki birkaç yerden iş teklifleri geldi, ben bu şımarıklıkla nasıl övüneceğimi düşünürken telefonum çaldı ve 'O' akşam yemeği için beni bekleyeceğini söylüyordu. Akşam, işten çıkıp sözleştiğimiz yere gittim.

     

    Lüks bir restorantta yemeğimizi yiyip konuşuyorduk fakat aklımı meşgul eden bir şey vardı :Kapının girişindeki meczup Üzeri başı yırtık, önünde içi boş bir kutu Belli ki bir dilenciydi, para atmak istedim ama o parayı cebime koymamı istedi kızarak, sonra:

     

    - "İsra 97"dedi,

    - Anlamadım! dedim.

    - Anlamazsın zaten, dedi.

    - Neden? dedim

    - İçine sor, kalbine, dedi.Neydi bu? Ne demekti? Gözlerine baktım bir şey vardı onda sanki bana bir şey anlatmak istiyordu

     

    Başka ne alırsınız efendim diyen bir sesle dalmış olduğum düşüncelerden bir nebze de olsa sıyrıldım..O'na sordum , ne demek istedi? Meczubun benden farkı ne idi de beni bu kadar düşündürdü? Der demez gülmeye başladı, ne saçmalıyorsun diyerek... hayatımı birleştireceğim insan bile beni anlayamazsa kim anlayacaktı dedim kendi kendime

     

    Günler geceler geçiyor ve o meczubu düşünmeden edemiyordum, sıkılıp bunalmaya başladım bu benim krallığım değil,? Sahte olan bir şeyler var, bu krallığı var eden biri olmalı.. neydi bu neyin nesiydi? Hayatımı sorgulayacak kadar önemli bir şey mi söylemişti bana o akşam gördüğüm dilenci ,niye bu kadar abartıyordum?Örümcek ağı gibi beynimi sarmıştı bu düşünceler. Artık bir bilene danışma zamanı gelmişti,iş yerinde soruyorum soruyorum yok bir bilen,yok bir akıl verentanığım herkese sordum, anlattım gülüp geçtiler bildikleri bir şeyde yoktu.

     

    O güne dek ezan sesi hiç ihtişamlı gelmemişti,sanki ilk defa duyuyor gibiydim gözlerimi kapayıp biraz dinledikten sonra, beni çağıran sese doğru gittim işte o ses : beni 'İsra 97' ye götüren sesti... imam okuyordu: "Allah'ın yol gösterdiği kimsedir doğru yola erişen,O'nun saptırdığı kimselere gelince, böylelerini O'na karşı koruyacak kimse bulamazsın;biz onları Kıyamet Günü varacakları yer cehennem olmak üzere yüzleri yerde körler dilsizler ve sağırlar olarak toplayacağız ve ne zaman ateş yatışır gibi olsa onu hemen harlı alevlerle onlar için canlandıracağız" İSRA suresi 97.ayet Firavunlaşan nefsime sesleniyordu ayet

     

    Ne güzel bir davetti bu, ne güzel bir çağırıştı,yeni dünyanın bundan güzel başlangıcı olabilir miydi? gözyaşlarım durmadan akarken, hıçkırıklarım kesilmezken, secdeye nasıl kapanacağımı bilemedim burnuma gül kokuları gelmeye başladı, hani en güzel koku senindi deyip güldüm kendime Rabbimi bulma maceramın baş kahramanı o meczup'tu..sonra öğrendim ki dilenci deyip hor gördüğüm mübarek meğer Hızır Aleyhisselam imiş..

     

    Rabbimi bilenleri ,Rabbimi tanıyanları aramaya koyulmalıydım,tabi öncesinde bir milat vardı yaşanacak,benim en büyük miladım olacaktı,yeniden doğuş gibi,yeniden nefes alıyor gibibeni hiç bir zaman mutlu etmeyip kandıran kariyerim yerini;denize karışan suyun kendisinde varlık görmemesi gibi büyük bir tevazuya bırakmıştı,güzelliğim yaratanının güzelliğinde bir an evvel kaybolmak için çırpınıyordu,Allah yoluna kurban edilen bir sevgili de vardı tabi ardımda kalan,her şeyimi bırakıp aczimi anlayarak cihat için yollara koyuldum Ama nasıl nerde?bulmalıydım onları, diye düşünürken rastladıım o nur yüzlü dosta ve hiç yargılamadı beni küçümsemedi işlediğim günahlardan dolayıtanır tanımaz elimden tutup bırakmam dedi, seni buldum artık bırakmam!

     

    Onu ve dostlarını çok sevdim .. sevdikçe onların gönlünde ki sonsuz sevgiyi bende içime çektim.

     

    Artık gururla basmıyordu ayaklarım.Hz. Süleyman'ın karınca ordusuna basmaktan korkup "Yarabbi bilmeden hata edersem beni bağışla!"dediği gibi tüm yaratılana merhametli olmayı öğrendim .

     

    Şimdi öyle bir hale geldim ki şeyhimden başkasını görmüyor gözüm,Öyle bir sevgi ki,O'nsuz Yaradanını bulamıyor özüm.

     

    Yusuf Karakoç

    HaberKültür.Net

    • Like 1

  22. davutoglu.jpg

     

    Suriye'den gelen sığınmacıların sayısı giderek artarken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin bu ülke vatandaşlarına kapılarını asla kapatmayacağını bildirdi.

     

    Kamplarda kalan sığınmacıları ziyaret etmek üzere Hatay'a giden Davutoğlu, "Suriyeli kardeşlerimize herhangi bir şekilde kapı kapatmamız, (sığınmacı sayısının) 10 binden sonra durması gibi bir şey söz konusu değil." dedi. Davutoğlu, buna rağmen konunun hassasiyetini anlatırken, "Ancak tabii bu çok büyük bir dalga haline dönüştüğünde, bu bölgesel ve uluslararası bir mesele olayına dönüşme potansiyeli de taşır. O bakımdan gönlümüz ve hedefimiz böyle bir göç dalgasının artarak devamını engelleyecek sürecin bir an önce başlaması. Yani reformların bir an önce devreye girmesi." diye konuştu. Bakan, sayının artması durumunda meselenin uluslararası boyut kazanacağına dikkat çekti.

     

    Davutoğlu, bölgedeki Türk büyükelçilerini ve bazı önemli başkentlerdeki büyükelçileri Ankara'ya çağırdıklarını da hatırlatarak, onlarla sadece Suriye konusunu değil, bütün Ortadoğu'daki gelişmeleri ele alacaklarını kaydetti. Bugün yapılacak toplantılardan elde edilen bulguları Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan ile paylaşacağını dile getirdi. Bakan Davutoğlu, Suriyeli sığınmacıların durumunu yerinde incelemek üzere Hatay'ın Yayladağı ilçesindeki kampları ziyaret etti. Hatay Valisi Celalettin Lekesiz ile birlikte Suriyelilerin geldiği Güveççi köyü sınırını gezen Bakan Davutoğlu, çadır kentte göç dalgasının başladığı ilk günden bugüne kadar yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldı.

     

    ESED'İN TEMSİLCİSİ ANKARA'DA Başbakan Erdoğan'ın salı günü Suriye lideriyle yaptığı telefon görüşmesinin ardından Esed'in özel temsilcisi Hasan Türkmani ve Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Abdülfettah Ammura dün Ankara'ya geldi. Suriyeli yetkililer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi. Görüşmede Suriye'deki gelişmeler ile Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin durumu ele alındı.

     

    Zaman

    • Like 1
×
×
  • Create New...