Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Metafor

Editor
  • Content Count

    203
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by Metafor


  1. Üstün yeteneğine rağmen Necip Fazıl şiirin teorisiyle de yakından ilgilenmiştir. Şiire dair yazıları, bilhassa "Çile" kitabının girişindeki "Poetika"sı onun sanatının teorisine ne derecede vakıf olduğunu gösterir. Üstad, çok iyi bilmektedir ki tesadüf ile güzel bir eser gün ışığına çıkmaz. Yüz bin maymun yazı makinelerinin başına oturup yüzlerce yıl tuşlara vursalar, Shakespeare'in Hamlet'inin bir sayfasını yazamazlar.

     

    Mehmet Niyazi hocanın bu teşbihi, Üstad'ın konferanslarında da geçen maymun-taklitçilik misalini hatırlattı. Bir tarafta eser veren, ruhundaki ateşi telif ederek kağıda döken bir yazar, diğer tarafta iktibasçı, (ç)alıntılayarak bir şeyler karalamaya çalışan maymunlar. Bu maymunlar yüzlerce yıl tuşlara vursalar hocanın dediği gibi ortaya bir kelime bile çıkamaz.


  2. Tebrik ederim Yunus kardeşim, çok kıymetli bir işe imza atmışsınız. İlk attığınız adımda Üstad'ın kıymetini bilen bir grupla karşımaşmış olmanız da ayrı bir güzellik. Sanıyorum bu konudaki ilk girişiminiz bu? Gençlere ulaşmanın en iyi yollarından biri okullar. Bu girişim sayesinde idealist öğretmenlerle de tanışma fırsatını yakalamış oluyorsunuz.

    İnşallah devamı gelir, sıradaki okul hangisi? :)

    Bir de mümkünse bu tür faaliyetleri fotoğraflayabilirseniz, faaliyetin görselliğe dökülerek kültür muhtevalı sitelere haber olarak gönderilmesini sağlayabiliriz :) Tabi mekanın, kişilerin fotoğrafının çekilmesi için gerekli izni aldıktan sonra.

    Mesela bu ziyaretten güzel bir haber olur. www.n-f-k.com sitesi gönüllüsü Yunus Coşkun, Üstad'ı ve Üstad hatırasına yayın yapan en kapsamlı siteyi anlatmak için Bursa Anadolu İmam Hatip Lisesini ziyaret etti, ziyarete ilgi büyüktü, ve sizin izlenimlerinizin de yer alacağı bir haber tam da www.dunyabizim.com sitesi için biçilmiş kaftan olurdu:) Onlar bu tür haberleri yayınlıyorlar. Öğrencilerle, öğretmenlerle Üstad'a dair yaptığınız diyalogları da eklerdiniz.

    Okula sitede yer alan Üstad arşivini götürebildiniz mi Yunus kardeşim? Özellikle Üstad'ın filmleri sinevizyonda öğrencilere toplu olarak seyrettirilebilir, eğer okul daha önceden böyle bir şey yapmadıysa ve ellerinde filmler yoksa.

    Bu faaliyetin devamı inşallah gelir Yunus kardeş, hatta ziyaretine gittiğiniz okullara öğrencilere dağıtılmak üzere sitemiz tarafından verilen kalem vs. türü hediyeler de götürebilirsiniz inşallah ileride :)

    Başka nerelere gitmeyi düşünüyorsunuz, sırada belirlediğiniz bir yer var mı, okullar dışında cezaevlerine de gitmenizi tavsiye ederim. Allah razı olsun.

    --

    Ek olarak, aşağıdaki fotoğrafı Bursa İmam Hatip Lisesinin web sitesinden aldım :) Sahnenin solunda NFK yazdığına göre, Üstad'ın bir piyesi sahneleniyordu muhtemelen.

     

    resim_906326464.JPG

     

    http://www.baihl.k12.tr/


  3. Kardeş, mesele 15 yılı aşkın olarak Kuran tefsiri yapmak değil, mesele Filistin'e konvoy düzenlemek de değil. Üstad'ın bir de Doğru Yolun Sapık Kolları kitabını okuyunuz. Siz Allahu teala'nın haram kıldığı bir şeye helal derseniz, o iş 'herkes hata yapabilir' sınırını aşar artık. Müslümanların bu düşünceden kurtulması lazım artık. Hadis'te belirtildiği gibi bu ümmet 73 fırkaya ayrılacak, sadece biri kurtulacak. O da Peygamber efendimizin ve eshabının yolundan giden. Doğru yoldan ayrılan o 72 fırka da zaten hep efendimizin sünnetinden ayrıldığı, "hatalı" yorumlarda bulunduğu için sapıttı. Bu meseleleri çok tartıştık. Lütfen daha önce açılan başlıkları okuyunuz.

    Cübbeli hocanın tatil yapma meselesini solcu medya kasten çarpıtmıştır. Hoca tatil yapmaya gitmiştir, doğrudur, lakin işin arka planı şudur ki, hocayı bir arkadaşı davet etmiştir, hoca bu davete icabeten hanesiyle birlikte gitmiştir. Hocanın arkadaşı o görüntüleri gizlice kayıt altına almış ve yüklü paralarla medyaya satmıştır ki medyanın eline de İslam'ı temsil eden birine çamur atacak malzeme geçmiştir. Hoca bunu bizzat kendisi anlatmıştır. Hoca milyar dolarlar vererek, paralar savurarak yapmamıştır o tatili. Böyle şeyler olacağını bilseydim asla gitmezdim de demiştir hoca. Tatile gitmek günah mıdır, İslami edeb ve sınırlar aşılmadıktan sonra tatile gitmek günah mıdır, cevabı herkesçe malumdur. Konuyu daha fazla uzatmanın lüzumu yok. Lütfen siz de Allahu teala'nın rızası içün peygamber efendimizin yolundan ayrılan sapık kollar ile peygamber efendimize bağlı olan doğru kollar arasındaki farkı öğreniniz. Kuran tefsiri yapmak da bir marifet değildir ayrıca. Yanlış tefsir ettikten sonra binlerce sayfa tefsir yazsa ne yazar.


  4. Site tanıtımı için de şöyle bir şey söyleyeyim. Geçenlerde munir kardeşimiz ayraçla ilgili bir başlık açmıştı. Ayraç dışında da bir çok ürün üzerine Üstad ve site adıyla ilgili kombinasyonlar oluşturulabilir. Yönetimin bu hususla ilgili bir fikri olduğunu bilmekle birlikte işi görselliğe dökeyim dedim. :D

    Tişört, şapka, kalem, anahtarlık, kupa, ajanda gibi ürünlerin üzerine site adı ve Üstad'ın şiirleri, vecizeleri, fikirleri yazılarak hem sitenin yapmış olduğu yarışmalarda üyelere hediye edilebilir hem de derneklerin, gençlik kuruluşlarının etkinliklerinde, toplantılarında, kitap fuarlarında dağıtılabilir. :D Tabi bunların baskısı epey maliyetlidir, bu işle uğraşığ da baskı işini üzerine almak veya yardım etmek isteyen birileri de çıkabilir.

     

    Aşağıdaki gibi bir tişörtü kim giymek istemez :)

     

    resim_530846321.jpg

     

    Anahtarlık

     

    resim_310463734.jpg

     

    Kupa

     

    resim_963967530.jpg

     

    Kalem

     

    resim_529563247.jpg

     

    Ajanda

     

    resim_746626456.jpg


  5. İyi güzel diyorsun da Dervish kardeş, tiyatro seslendirmek için stüdyo ortamı, kaliteli ses kaydı için lazım olan alet edevat, tiyatro eserindeki insan dışındaki sesleri verebilmek için türlü ses efektleri (mesela Kanlı Sarık piyesi için patlayan silah, top, savaşan insan sesleri vs) ve tiyatroyu seslendirecek elemanların bir arada toplanması lazım :D Tüm bunları ayarlayabiliyorsan beni de çağır geleyim :D Bir radyoda tüm bu imkanlar olduğu için radyonun bu işi yapabilmesi çok daha kolaydır. Tabi tek bir kişi bir karakteri, diğer tek bir kişi başka bir karakteri seslendirir, sonra hepsi ardı ardına birleştirilir falan diyorsan da denemek lazım :)

    Radyolarda yayınlanmasının avantajı şu ki, Üstad'ın eserleri çok daha fazla kişiye ulaşmış olur.


  6. Hayırlı olsun, böyle bir başlığın açılması iyi oldu. Yunus kardeşimize de teşekkür ederiz.

    Üstad'ı adını hâlâ duymamış, duysa da sanat, fikir, dava okyanusundan zerre tatmamış, tattıysa da anlamamış çok fazla genç/insan var. Gençlere ulaşmanın en iyi yollarından biri okullar. Bir proje olarak diyorum ki, sitemizdeki arkadaşlar bulundukları muhitteki okullara, dershanelere, derneklere, vakıflara, gençlik teşkilatlarına, kısaca içinde gençlerin olduğu mekanlara giderek bir Üstad sunusu yapmak istediklerini söyleyebilirler. Yani sitemizin kitap dağıtım projesi gibi, Üstad'ı görüntülü olarak tanıtmak için yapılan bir proje olarak düşünebiliriz bunu. Çok uzun bir sunu olmayacak bu. Üstad'ın ve diğer sanatçıların seslendirdiği şiirler, birkaç nükte, vecize, fikir deryasından bir katre, hatta kameraya alınan filmlerinin vurucu bölümlerinden birkaç sahne bir sunu yapmak için hemen hemen yeterlidir. Hatta Üstad'ın beyaz perdeye aktarılan filmlerinin de öğrencilere seyrettirilmesi sağlanabilir. Şimdi artık okullarda bu tür etkinliklerin yapılabilmesi için her türlü teknik donanım var. Üstad'ın bir Reis Bey, bir Siyah Pelerinli Adam filmlerini izleyen beyinlerin ne kadar etkileneceğini bir düşünün. İngilizce derslerinde dil geliştirmek için yabancı dilde film seyrettiren öğretmenler, bir gen. için asıl mihrak noktası olan ruh ve fikir cephelerinin gelişmesi için de bu filmleri izletmeliler. Evet, evet, bir film izletme projesi de işin içine dahil edilebilir.


  7. Ayrı mesele değil kardeş, tamamen bununla alakalı bir mesele. Mesela birkaç taktik tavsiyesinde bulunabilirsiniz. İşin nasıl'ı ve ne şekilde'si hakkında yol gösterebilirsiniz. Onlar da değerlendirmeye alır ve ellerinden geleni yetkilerini de kullanarak yaparlar. Benim aklıma bir şey gelse söylerim ama bir tavsiye gelmiyor aklıma. Her şey güzel ülkemizin güzel gönüldaşları için :D


  8. Kardeş, tamam, iyi güzel de, yazmak istemeyen yahut sadece okumakla yetinmek isteyenleri yönetim nasıl yazmaya teşvik etsin? Rağbeti nasıl artırsın? Mesela sizin başlığınıza yorum yazmaya nasıl yönlendirsin insanları? Yönetimin belli başlı görevleri vardır, siteyi hertürlü imkanı kullanarak daha fazla kişiye duyurmak ve site vesilesiyle Üstadın tanınmasına katkıda bulunmak başta gelendir. Sitede Üstadla ilgili yazıları okuyup da fikrini beyan etmekten çekinen veya ne bileyim yazma ihtiyacı, iştiyakı duymayan üyeyi yönetim ne yapsın ki yazmaya yöneltsin? Bu konuda fikrinizi beyan etmenizi rica ediyorum :D Elbette ki yönetim tavsiyenizi dikkate alacaktır. Yönetimin buna çare bulması lazım demişsiniz de, bunun çaresi nedir sizce? Üstadın şiirinde geçtiği gibi, bir çare otu mu bulmak lazım? Selametle.


  9. Hafakan kardeşimizin orada bahsettiği kişi M.İslamoğlu. Hafakan kardeşimizin yazılarından bildiğim kadarıyla kendisi M.İslamoğlu'nu hiç sevmez, Cübbeli Ahmet hocaya da büyük sevgisi vardır Türker kardeşim. Ayrıca bu başlığın gidişatını tam takip edebildiyseniz gene orada bahsedilen kişinin İslamoğlu olduğu rahatlıkla görülebilir. :D Selametle.


  10. 1.Mezhepsizlik. Fıkıh mezheplerinin put olduğunu iddia etmek, onları bid'at olarak görmek.

     

    2. Sünneti bütünüyle veya kısmen inkâr etmek.

     

    3. Fıkhı inkar etmek.

     

    4. Edille-i erbaanın üçünü (Sünnet, icmâ-i ümmet, kıyas-ı fukaha) din hükümlerinin kaynağı olarak kabul etmemek.

     

    5. Ashab-ı kiram radiyallahu anhüm ecmain hazeratını din konusunda âdil kabul etmemek.

     

    6. Kur'ân-ı kerimi re'y, heva ile tercüme etmek, meallendirmek, tefsir etmek.

     

    7. Dinde reform istemek ve yapmaya kalkışmak.

     

    8. Dinde yenilik istemek ve yapmaya teşebbüs etmek.

     

    9. Ehl-i Kitab'ın, ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğunu ilan etmek ve bu bâtıl itikadı yaymak.

     

    10. Bir tek hak ibrahimî din olduğu halde "üç ibrahimî din vardır, üçü de haktır" demek.

     

    11. Tevhid ile Teslis inancını bir tutmak.

     

    12. Hazret-i Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin risaletini, dinini, tebligatını, Kitabını, şeriatını red, inkâr, tekzib edenleri temize çıkartmak, onları kardeş bilmek.

     

    13. İmanın altı şartından biri olan kaderi inkar etmek.

     

    14. Cuma namazından sonra kılınan sünnet namazlarını ve (ihtiyaten kılınan) zuhr-i âhir namazını inkar etmek ve bunların kılınmaması için çalışmak.

     

    15. Sûfileri, tarikat ve tasavvuf Müslümanlarını müşrik, kafir, bid'atçi ilan etmek.

     

    16. Feminizm denilen bâtıl ideolojiyi hak olarak kabul edip ilahî İslâm dinini ona uydurmaya çalışmak.

     

    17. Mütevâtir ve sahih hadîsleri inkar etmek.

     

    18. Arapça olan Ezan-ı Muhammedînin başka bir dille okunmasını istemek ve okumak.

     

    19. İslâmiyeti, müsteşriklerin (doğu bilimcilerin, oryantalistlerin) metod ve zihniyetleri ile yorumlamak, anlatmak.

     

    20. Telfik-i mezâhibe taraftar olmak.

     

    21. Cumhur-i ulemayı bırakıp İbn Teymiye'nin şazz fikir ve görüşlerini doğru olarak kabul etmek.

     

    22. Peygamberler dışında mâsum (günahsız) kimse olduğunu iddia etmek.

     

    23. Kendi din baronunu rableştirmek, putlaştırmak, mihver haline getirmek.

     

    24. Ümmet ve tek büyük cemaat şuurunu kaybedip; hizip, fırka, grup, klik asabiyet ve militanlığına saplanmak.

     

    25. Müslümanları "Bizden olanlar ve bizden olmayanlar" diye iki gruba ayırıp "bizden olmayanları" kardeş kabul etmemek, hattâ onlara düşmanlık etmek.

     

    26. Zekatı Kur'ân'ın, sünnetin, şeriatın, fıkhın öngördüğü şekilde hakikî şahıslara vermeyip hükmî şahıslara vermek.

     

    27. Kurban kesmeyip parasını sözde hayır işleri için vermek.

     

    28. Devamlı olarak doyasıya, doyduktan sonra yemek yemek.

     

    29. Umre ibadetini turistik seyahat haline getirmek.

     

    30. Erkeklerin namazda başlarının açık olması, böylece İslâmî bir edebin ve sünnetin kalkması.

     

    31. Meskenlerin çok süslü, lüks, müzeyyen olması.

     

    32. Her hususta kâfirlere benzemek.

     

    33. Müslümanların hicrî-islâmî takvimi kullanmamaları, dindar geçinenlerin bile hicrî on iki ayı sırasıyla sayamaması.

     

    34. Müslümanların, büyüklerine hürmet etmemesi, küçüklerine şefkat ve merhametle muamele etmemesi.

     

    35. Hür ve mukim erkeklerin beş vakit farz namazlarda cemaati terk etmesi.

     

    36. Cami imamlarının çoğunun namaz kıldırma memuru haline gelmesi.

     

    37. Müslümanların ilmihal bilgilerini sağlam bir şekilde öğrenmemeleri, ilmihal kitapları yerine rastgele kitap okumaları. Veya faydalı hiçbir şey okumamaları.

     

    38. Bir kısım Müslümanların İslâm düşmanı militan ve harbî Haçlıları ve Siyonistleri dost ve velî olarak kabul etmeleri.

     

    39. Müslümanların, bir İmam-ı Kebire, bir Emîre sahip olmamaları, bunun eksikliğini hissetmemeleri, gıyaben de olsa zamanlarındaki İmam'a biat etmemeleri.

     

    40. Lüksün, israfın (savurganlık), aşırı tüketimin, mal ve para ile gurur ve kibir sergilemenin, beyinsizliğin yaygın hale gelmesi.

     

    41. Sûfî evliyaya evliyauşşeytan denilmesi.

     

    42. Aşırı ve yalan övgülerin, yalakalığın, meddahlığın, yağcılığın, dalkavukluğun çok yaygın hale gelmesi.

     

    43. Fazlurrahman'ın Tarihsellik bâtıl mezhebi.

     

     

    * (İkinci yazı)

     

    http://www.gizlenenler.com.

     

    TÜRKİYE'nin din madalyonunun bir yüzünde dinî ilerleme, namaz kılanların sayısının artması, dine ilginin çoğalması manzarası yer alırken, öbür yüzünde:

     

    * Dehşetli bir irditad yani dinden çıkış.

     

    * Dinî konularda çok vahim bid'atler ve sapıklıklar.

     

    * Dine hizmet perdesi altında dini yıkma hıyanet ve cinayetleri.

     

    * Din konusunda sözün ayağı düşmesi gibi... Olumsuzluklar görülüyor.

     

    Muhterem okuyucularıma bu gibi yıkıcı ve menfi hareketlerle mücadele eden gizlenenler.com adlı internet sitesini takip etmelerini tavsiye ediyorum.

     

    Bu sitede mezhepsizlik, aktivizm, Afganîcilik, Abduhçuluk, Reşid Rızacılık, Diyalogçuluk,Necdîlik, fıkıh düşmanlığı (fıkha put diyen çok aşırılar bile var!..), re'y ve heva ile yazılan tefsirler gibi uyarıcı konular ele alınmaktadır.

     

    Bu gizlenenler.com gibi Ehl-i Sünnet ve Cemaati, mezhepleri, sahih itikadı, fıkhı savunan siteleri haftada bir kere okumakta büyük yarar vardır.

     

    Ehl-i bid'at, yekun olarak milyonlarca petro-dolar harcayarak Müslüman halkı çıkmaz sokaklara, yanlış yollara, çeşit çeşit bid'atlere yöneltmeye çalışıyor. Reformcu bir ilahiyatçıya resmen yüz binlerce dolar telif ücreti ödenmiştir. Başka bir reformcu, Masonik çağdaş cephe tarafından dolar mültimilyoneri edilmiştir. Ehl-i Sünnet için böyle paralar harcanmıyor. Lütfen uyanık olalım ve faydalı, müsbet, tenbih edici yayınları, siteleri takip edelim.

     

    Bazıları o kadar ileriye gidiyor ki, tasavvuf ve tarikat Müslümanlarını toptan müşrik ve kafir ilan ediyor. Bu kadar aşırılık olur mu?

     

    Tarikat velilerine evlişyauşşeytan diyenlerde hiç ahlak, iz'an, adalet, vicdan yok mudur?

     

    Mezhep put değildir, bid'at değildir; asıl mezhepsizlik en büyük bid'attir.

     

    "Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür." (Zahid el-Kevserî'nin meşhur makalesinin başlığı...)

     

    Sünnete ve sahih hadîslere saldıranlar en büyük bid'atçidir.

     

    Buharî'de yeralan sahih bir hadîs için "Peygambere söyletmişler" diyen müftü yardımcısı kadın büyük bir bid'at ve yanılgı içindedir.

     

    Ülkemizde yeni bir İslâm türetilmek isteniyor. Haçlıların, Siyonistlerin, Sabataycıların, Kriptoların, "Benzetilmişlerin" istediği ılımlı, ucuzlatılmış, tenzilat yapılmış, beşerîleştirilmiş, Fazlurrahmanlaştırılmış yeni bir İslâm.

     

    Bid'atlerle, tahrip teşebbüsleriyle; ilmin, sağduyunun, itidalin, irfanın, edebin, hikmetin, mantığın ışığında ve sınırları içinde mücadele etmeliyiz. Sövüp saymak, hakaret etmek, galiz bir üslup kullanmak yok... Ağır başlı ve vasıflı bir şekilde red, cerh ve çürütmek var...

     

    Mehmet Şevket Eygi

     

    http://www.milligazete.com.tr/makale/zaman...tler-150957.htm


  11. Cübbeli'nin bizim hakkımızda söylediklerine ise değinmiyoruz. Zira anlamadığı şeyler hakkında söyledikleri dikkate alınmaz.

    Demek ki Cübbeli hoca kuyruklarına basmış ki bu kadar veryansın etmişler.

     

    Cübbeli, İsmailağa cemaati'nin Zekeriya Beyaz'ı olma yolunda hızla ilerliyor

    Üslubunda ne kadar sorunlar olursa olsun itikadı ve sohbeti ehli sünnet olan bir hocayla, sapığın sapığı 4 zararlı beyazdan biri olan sapık hoca nasıl bir tutulur? Furkan dergisine yuh demeyelim de ne diyelim. Cübbeli hocanın üslubu ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, ehli sünnet olduğu, sapıklar hakkındaki reddiyeleri ile halkın itikadını düzeltmeye çalışması inkar edilemez ve hakkı teslim edilmeden geçilemez. Hocanın derdi ehli sünnettir.


  12. Bu mevzuyla ilgili bir yazı buldum arkadaşlar. Yazıya göre Üstad bu hususla ilgili yazısını 1970'li yılların başında Mehmet Şevki Eyginin çıkardığı Bugün Gazetesinde kaleme almış. Bu yazıda Üstad'ın yazısının tamamı verilmemiş ama hadisenin gidişatına dair bir bilgi elde edebiliyoruz. Yazıyı okuyunca doğrusu şaşırdım. Tabi Üstad'ın Bugün gazetesindeki yazılarını bulabilirsek onları da ayrıca okumak isteriz. Bir de şu var, bu meseleye Arvasi hazretleri de itiraz ettiğine göre (ki Prof. öyle diyor) 1943 yılında Hakk'a kavuştuğunu düşünülecek olursa, Arvasi hazretlerinin bu meseleye Üstaddan çok daha önce itiraz ettiği ortaya çıkıyor.

     

     

    Necip Fazıl'dan Cübbeli Hocaya...

    21 Aralık 2009 / 08:45

    Cübbeli Hocanın sözleri ile tekrar gündeme gelen Hıristiyanların şehitliği meselesi 40 yıl önce de medyada yer almıştı

     

    Risale Haber-Haber Merkezi

     

    Cübbeli Ahmet Ünlü Hocanın sözleri ile tekrar gündeme gelen Hıristiyanların şehitliği meselesi bundan yaklaşık 40 yıl önce de medyada yer almıştı. Necip Fazıl Kısakürek, yine Cübbeli Hoca gibi Bediüzzaman Said Nursi'nin görüşlerini ehl-i sünnet akidesine muhalif olduğu gerekçesiyle eleştirmişti.

     

    İşte o günlerde meydana gelen bu olayla ilgili hatırayı Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının yazarı Ömer Özcan Risale Haber okuyucuları için paylaştı.

     

    Ağabeyler Anlatıyor isimli kitaplarımın hazırlık çalışmaları sırasında yüzlerce kadim ağabeyle görüşme fırsatı buldum ve elan bu çalışmalarım devam ediyor.

    Mehmet Kırkıncı Hoca Efendiden kaydettiğim çok önemli tarihî bir hatıra var 40 sene önce yaşanan bu hadisenin özü şudur: Bediüzzaman Hazretlerinin Hristiyanlarla alakalı bir tespitine, Necip Fazılın itiraz etmesi; Kırkıncı Hocanın izahlarıyla ikna olunca da hakperestlik yaparak hatasını tashih edip düzeltmesidir. Şimdi olayı Mehmet Kırkıncı Hocamızdan dinleyelim. (Ömer Özcan)

     

    Mehmet Kırkıncı anlatıyor:

     

    1970li yılların başlarındaydı Mehmet Şevki Eyginin çıkardığı Bugün Gazetesinde Necip Fazıl Kısakürek yazılar yazıyordu.

    Bir kış günü Zübeyir Ağabeyden, Hocam acele İstanbula gel diye bir telefon aldım. Aynı gün uçakla İstanbula indim. Havaalanında Av. Bekir Berk, Mustafa Polat, Mehmet Fırıncı, Mehmet Birinci karşıladılar. Oradan Bekir Beyin Kığılı Pasajındaki bürosuna gittik. Zübeyir, Sungur, Bayram Ağabeyler oradaydılar. Baktım Zübeyir Ağabey kravat takmış, özel bir hazırlık yapmış gibiydi.

     

    Dedi ki: Hocam, Necip Fazıl Bey, Bugün Gazetesinde Üstad aleyhinde birkaç yazı yazdı. Üstadımızın Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa'ya (A.S.) mensub Hristiyanların mazlumları çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir sözüne itiraz ederek, bunun ehl-i sünnet akidesine muhalif olduğunu söylüyor. Kendisinden randevu aldık, şu anda bizi bekliyor.

     

    BEDİÜZZAMAN'IN SÖZLERİ

     

    Gerekli kitapları yanımıza alarak ormanlarla kaplı, içi de çok güzel döşenmiş evine gittik. Necip Fazıl Bey beni görünce, Tamam! Mehmet Beyde gelmiş, ehl-i sünneti bilen, şeriatı bilen birisidir, şimdi meseleyi daha rahat çözebiliriz dedi. Sonra Tarihçe-i Hayatı getirdi ve ilgili mektubu okumaya başladı:

     

    Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber manevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden bîçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki: Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfat vardır ki, o musibet ona nisbeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semaviye, masumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.

     

    Üç-dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiç bir haberim yokken Avrupa'da Rusya'daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O manevî ihtarın beyan ettiği taksimat, bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:

     

    O musibet-i semaviyeden ve beşerin zalim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar eğer onbeş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehid hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.

     

    Onbeşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür; belki onu Cehennem'den kurtarır. Çünki âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedî'ye (A.S.M.) bir lâkaydlık perdesi gelmiş ve madem âhirzamanda Hazret-i İsa'nın (A.S.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa'ya (A.S.) mensub Hristiyanların mazlumları çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zaîfler, müstebid büyük zalimlerin cebr ü şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet, onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalaletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikattan haber aldım. Cenab-ı Erhamürrâhimîn'e hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem-i şefkatten teselli buldum. (Kastamonu Lâhikası 112)

     

    RİSALE-İ NURDAN MEKTUBAT KİTABINI AÇARAK ALAKALI YERİ OKUDUM

     

    Okumayı bitirdi, bana dönerek: Hocam, şimdi bu fikirler ehl-i sünnet vel cemaat mezhebine uygun mu, değil mi? Sen ne dersen razı olacağım dedi.

     

    Bir tevafuk eseri birkaç gün önce ilm-i kelam dersi alan talebelere İmam-ı Gazalinin Faysalüt Tefrika adlı kitabında o kısmı okumuştum. Dedim: Efendim keşke o yazıları yazmadan evvel bizimle görüşseydiniz. Üstad Hazretleri itikaden Eşari mezhebindendir. Biz ise Maturudi mezhebindeniz. Bu konuda Eşari ile Maturudi mezhebi arasında görüş farklılığı vardır. Eşariler (Biz peygamber göndermediğimiz kavme azap etmeyiz. İsra 64) ayetine dayanarak, kendilerine peygamber gelmemiş, davet ulaşmamış insanları ehl-i necat kabul ederler.

     

    Sonra Risale-i Nurdan Mektubat kitabını açarak alakalı yeri okudum: Zaman-ı fetrette : sırrıyla; ehl-i fetret, ehl-i necattırlar. Bil'ittifak, teferruattaki hatiatlarından muahazeleri yoktur. İmam-ı Şafiî ve İmam-ı Eş'arîce; küfre de girse, usûl-i imanîde bulunmazsa, yine ehl-i necattır. Çünki teklif-i İlahî irsal ile olur ve irsal dahi, ıttıla' ile teklif takarrur eder. Madem gaflet ve mürur-u zaman, enbiya-i salifenin dinlerini setretmiş; o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevab görür, etmezse azab görmez. Çünki mahfî kaldığı için hüccet olamaz. (Mektubat 386)

     

    AKŞAM NURCULARIN KURMAY GRUBUYLA GÖRÜŞTÜK

     

    Devamında dedim ki: İşte İmam-ı Gazalî de Eşari Mezhebindendir ve kitaplarında aynı fikirleri savunmaktadır.

     

    Necip Fazıl Bey çok hakperest bir insan olduğundan söylediklerimizi kabul ve tasdik ederek ayağa kalktı: Şimdi o yazıları yazdığıma pişman oldum diyerek hakkı teslim etti. Benden İmam-ı Gazalinin mevzu ile ilgili bölümü kendisine göndermemi rica etti. Ben de Erzuruma döndüğümde mektupla İmam-ı Gazalinin Faysalüt Tefrika adlı kitabının 96. sayfasını kendisine gönderdim.

     

    Ertesi gün aynı gazetede: Akşam Nurcuların kurmay grubuyla görüştük diye başlayan bir yazı yayınlayarak hatasını tashih ve telâfi etmiş oldu.

     

    İmam-ı Gazalinin Faysalüt Tefrika adlı kitabındaki mevzuumuz ile ilgili bölümü aynen şöyledir:

    İnancıma göre, İnşallah Allah-ü Teâlâ, zamanımızdaki Rum, Hrıstiyan ve Türklerin pek çoğunu da Rahmet-i İlâhiye şümûlüne alacaktır. Bunlardan maksadım, uzak memleketlerde yaşayan ve kendilerine İslâmın dâveti ulaşmayan Rum ve Türklerdir. Bunlar üç kısımdır:

    1.Hazret-i Muhammedin (asv) ismini hiç duymamış olanlar

    2.Hazret-i Peygamberin ismini, sıfatlarını ve gösterdiği mucizelerini duymuş olanlar. Bunlar İslâm memleketlerine komşu olan yerlerde veya Müslümanlar arasında yaşayan kimselerdir. Bunlar kâfir ve mülhidlerdir.

    3.Bu iki derece arasında bulunan gruptur. Hazret-i Peygamberin ismini duymuşlarsa da vasıf ve hususiyetlerini duymamışlardır. Daha doğrusu bunlar Hazret-i Peygamberi tâ küçüklüklerinden beri İsmi Muhammed olan, peygamberlik iddiasında bulunan birisi olarak tanımışlardır. Tıpkı bizim çocuklarımızın El Mukaffa adında birisinin Allahın kendisini peygamber olarak gönderdiğini iddia ettiğini duymaları gibi. Kanaatime göre bunların durumu birinci grupta olanların durumu gibidir. Çünkü bunlar Hazret-i Peygamberin ismini, haiz bulunduğu vasıfların zıdlarıyla birlikte duymuşlardır. Bu ise hakikatı araştırmak için insanı düşünmeye ve araştırmaya sevk etmez. Bunlar da birinci grup gibi ehl-i necattırlar.

     

    İmam-ı Gazalinin bu yazısını Necip Fazıla gönderdim. Aynı zamanda Alûsinin, Ruhül-Meâni tefsirinin 15. cilt 42. sayfasında, İbrahim Lekkâninin Cevheretüt-Tevhid adlı kitabının 29. sayfasında aynı görüşü savunduğunu kendisine yazdım.

     

    Seneler sonra Üstadla alakalı düzenlenen sempozyumlarda gördük ki Bediüzzamanın bu mektubunun Hristiyanlar âleminde ne kadar takdir-i şâyanla karşılanmıştır. Ve İttihad ve birliğin temel taşını oluşturduğunu, bir nevi üstadımızın bir kerameti olduğunu hep beraber müşahede ettik.

     

    Kaynak: http://www.risalehaber.com/news_detail.php?id=68194

    • Like 1

  13. Paylaşım için teşekkür ederiz, lakin pek de tatmin edici bir yazı olmamış. Ehl-i sünnet mefhumunun zikredildiği bir yazıda, ehl-i sünnet olanlarca ne olduğu malum olan Abduh'u da kaynak olarak almakla ve hatta "Son zamanlarda Muhammed Abduh ve bazı âlimler de aynı kanaati savunmuşlardır." denilerek onu alim sınıfına sokmakla nasıl bir garabete düştüğünün sanırım farkında değil yazar. Kaleme alınan bu yazıya mevzu teşkil eden husus, cübbeli Ahmet hoca tarafından çok güzel bir şekilde açıklanıyor, onu dinlemenizi tavsiye ederim.

    http://www.facebook.com/video/video.php?v=...6315&ref=mf

     

    Bu makalemizde hem 1950’li yıllarda necip Fazıl Kısakürek’in ve hem de onun şeyhinin itiraz ettiği bir meseleye cevap vereceğiz.

    BEDİÜZZAMAN’IN GAYR-İ MÜSLİMLER İLE ALAKALI MEKTUBUNA YAPILAN İTİRAZLAR VE CEVABI

    Başta Necip Fazıl olmak üzere bir kısım ehl-i imanın ve ehl-i tarikatın bu konudaki itirazlarını nazik bir üslub ile izah etmek bizim vazifemizdir.

     

    Burası da dikkate şayan bir ifade. Üstadın ve şeyhi olan efendi hazretlerinin bu mevzudaki itirazlarını ele alan yazı hangisi acaba? Efendi hazretleri ve Üstad boş yere itiraz etmezler.


  14. Şiir diyemeyiz kardeş, yani aslında serbest ölçüyü baz alan akım için evet bu bir şiirdir lakin Üstadın şiir anlayışına ve kullandığı tekniğe göre bu bir şiir değil, baş harflerinden akrostiş oluşsun diye alt alta sıralanan cümleler silsilesi.

    İnönü'ye yüzlerce akrostiş yazılsa gene de kirli siyasetini anlatmak adına yeterli olmaz, cumhuriyetten önce ve sonra olarak da ikiye ayırmak lazım kirlerini.

×
×
  • Create New...