Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

yavuzlenk

Editor
  • Content Count

    279
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    2

Posts posted by yavuzlenk


  1. Şu paragraf,çok hoşuma gitmişti:

     

    ‘…en derin merhamet içinde en keskin şiddet…Başlıca ahlaki vasıf…En derin merhamet içinde en keskin şiddet…Bu tezat hali değil mi?Değil!...Sağlı ve sollu sanatlar…Serçe öksürürken ağlayacağız!Ağlamayı o kadar seveceğiz!...Fakat düşmanımızı imhada da,karşımızda kellelerden ehramlar yükselse titremeyeceğiz ve sigaramızı tüttüreceğiz!Şiddet ve merhamet bir arada…

    • Like 1

  2. Yahu her yanımız ofsayt.

    Askerin siyasete ve idareye karışmasından,meclisin egemenlik haklarının kısıtlanmasına kadar.

    Misalen MGK.

    Siyasetçilerimiz ve askerlerimiz oturuyorlar yuvarlak masaya.Eğer Siyasetçi askerden politik tüyo istiyorsa yanlış,asker siyasetçiden taktik,strateji istiyorsa yanlış.

    Hani ne yapıyorlar orada merak konusu.Askeri göz göre göre siyasete sokmak budur işte.

    Askerin yeri kışlasıdır arkadaş git dersin gider,dur dersin durur.Fazlası zarar.

    Demokratik adamlarız vesselam deriz,arada 3.Dünya'ya caka satarız,ama gel gör ki kayıtsız şartsız egemenlik sahibi milletimin mebusları,o egemenliği kullanamıyorlar.O zaman neden meclis var?

    Büyük büyük masaların ardındaki büyük büyük opurtunist abilerimiz(bir çorba kaşığı kadar revizyonizm ekleyin siz) ne derse o!

    Yaşasın Oligarşi.Tekrar edin bakayım.


  3. Kıytırık,kopya tezlerle doçent,profesör olan,işinin hakkını vermek şöyle dursun aldığı maaşı sadece başörtüyle savaşarak hak edeceğine inanan akademisyen tiplerden memleketimizde bayağı mevcut olduğundan ben bu kitleye olan saygımı yitirdim.

    Oxford'un coğrafi farklılıkları dışında tek farkı onu Oxford yapan akademisyenleri.Bizimkilere baksana bir.Komik.


  4. Şu cuntacılar asılmalı.

    Lakin hala Devlet maaşıyla göbek büyütüyorlar,devlet tarafından orduyla korunuyorlar.Ne yaptılar Türkiye için?

    Hiçbir şey.Evren,sokaklarda tanklar yürütüp,güya devleti kurtardığını sandığında,Dünya kıkır kıkır halimize gülüyordu.

    AB,gülmekten taklalar atıyor,ABD kendi maşalarına afferin mesajları yolluyordu.

    Biz hala yargılasak mı acaba diye düşünelim.


  5. Nisa / 36. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.

    Yunus / 75. Sonra bunların arkasından Musa ile Harun'u âyetlerimizle Firavun'a ve cemaatine gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler ve günahkâr bir kavim oldular.

    İsra / 37. Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin.

     

    Lokman / 18. "Hem insanlara karşı avurdunu şişirme (kibirlenme) ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez.

    Sad / 75. Allah: "Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?" dedi.

     

    MÜ'MİN / 56. Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenlerin göğüslerinde ancak yetişemeyecekleri bir kibir vardır. Sen hemen Allah'a sığın. Çünkü her şeyi işiten ve gören O'dur.

     

    Nuh / 7. "Ben onları senin bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler. "

    HADİS-İ ŞERİF

    * Ebu Said ve Ebu Hureyre radıyallahu anhümâ anlatıyorlar: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri şöyle dedi: "Büyüklük ridâmdır, izzet de izarımdır. Kim bu iki şeyde benimle niza ederse ona azab veririm."

     

    * İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!" buyurmuştu. Bir adam: "Kişi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel olmasını sever!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da: "Allah Teâla hazretleri güzeldir, güzelliği sever! Kibir ise hakkın ibtali, insanların tahkiridir" buyurdular."

     

    * Bir diğer rivayette: "Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan bir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete girmez."

     

    * Hazreti Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Yakışıklı bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek: "Ben güzelliği seviyorum. Gördüğünüz gibi bana güzellik de verilmiş. Kimsenin beni, ayakkabı bağı bile olsa bu hususta geçmesinden hoşlanmıyorum. Ey Allah'ın Resülü! Bu (haram olan) kibre girer mi?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Hayır! buyurdular. Ancak kibr, hakkı ibtal, halkı tahkirdir!"

     

    * Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıyamet günü, mütekebbirler küçük karıncalar gibi haşrolunurlar. Onları her yönden zillet bürümüştür. Cehennemde Bûles denen bir hapishâneye sevkedilirler Ateşlerin ateşi onları bürür. Cehennem ehlinin irinleri kendilerine içecek olarak verilir. Bu içeceğe tînetu'l-habâl denir."

     

    * Selemetu'bnu'I-Ekvâ' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:"Kişi kendisini (halktan büyük görüp) uzak tuta tuta cebbarlar arasına kaydedilir de onların başına gelen musibete düçar olur."

     

    * Hazreti Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulûllah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İnsanlar, ya cehennem kömüründen başka bir şey olmayan ölmüş ecdadlarıyla övünmekten vazgeçerler, yahut da Allah katında, burnuyla pislik yuvarlayan mayıs böceğinden daha adi bir derekeye düşerler. Allah Teâlâ hazretleri sizlerden cahiliye kibrini temizledi. Artık o, muttaki bir mü'min yahut bedbaht bir,fâcirdir. İnsanların hepsi Hz. Âdem'in evlatlarıdır. Adem ise topraktan yaratılmıştır."

     

    * İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah, Kıyamet günü, büyüklenerek elbisesini sürüyenin yüzüne bakmayacaktır." Bir diğer rivayette: "Elbisesini çalımla sürüyene bakmayacaktır" denmiştir.

     

    * İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim namazda izarını (gömleğini) çalımla yere değecek kadar uzatırsa, Allah onun ne günahını affeder, ne de onu kötü amellere karşı korur."

     

    * Hazreti Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir adam, nefsinin hoşuna giden bir takım elbise içinde saçları da yapılmış olarak giderken yürüme sırasında kibre düşmüştü ki, birden yere battı. Kıyamet kopuncaya kadar orada zorlukla batmaya devam edecek."

     

    * Câbir İbnu Atik radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıskançlıktan bir nevi var ki Allah sever; bir kısmı da var ki Allah onu sevmez. Allah'ın sevdiği kıskançlık, kişinin (mehariminden haram kılınmış bir fiil görmesi ile) şüphe halinde duyduğu kıskançlıktır. Allah'ın sevmediği kıskançlık, şüphe olmadan kıskançlık duymasıdır. Aynı şekilde birkısım gurur vardır ki Allah hoşlanmaz, birkısmı da var, Allah hoşlanır. Allah Teâlâ'nın sevdiği gurur, kişinin savaş sırasında ve sadaka verme esnasında nefsine güvenerek duyduğu gururdur. Allah'ın buğzedip sevmediği gurur ise, taşkınlık ve övünme sırasında duyduğu gururdur."

     

    * Cübeyr İbnu Mut'im radıyallahu anh demiştir ki: "Benim hakkımda "Sende kibr var" diyorsunuz. Ben eşeğe binmiş, (dikişsiz) kumaşı (elbise olarak) sarınmış, keçiyi sağmış birisiyim. Üstelik Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana: "Bun(lar)ı yapan kimsede hiçbir kibir bulunmaz" buyurdular."

     

    Kibir büyüklenme, kendini yüksek görme olarak ifade edilebilecek bir duygudur. İnsan fıtratına: İslâm'ın izzetini, Kur'ân'ın şerefini, Din'in haysiyetini, ulvî görülen şeyleri, cematini, ırzını, namusunu ve benzeri kıymetlerini korumak için yerleştirilmiştir. Bu duygu su-i istimâl edilirse geri tepen silah gibi kişinin aleyhine işleyerek azgınlığa, sapkınlığa ve küfre düşmeye sebep olur.

    Allah'ın sıfatı olan "büyük olmak" tan ferde tecelli edecek şey; Allah'ın İslâm'ın Kur'ân'ın ve Resûlullah'ın izzetini, şerefini ve haysiyetini koruma uğruna başını eğmemek, küfür adına yapılan herşeye karşı tavır alarak yüksekten bakmak, büyüklenmek, başını dikmektir. Tefekkürsüzlük ve düşüncesizlik neticesinde su-i isti'mâl edilen bu duygu çok zaman mü'minlerin aleyhine işlemiş, onların şirazeden çıkmalarına sebebiyet vermiştir. Kur'ân-ı Kerim âyetler ve misallerle bunu da anlatır.

     

    Halkın teveccühüne karşı bazı şahıslar yanılabilir ve o makama lâyık olabilmek için riyaya düşebilirler.

    Selman ve Amr b. Âs, Medain�de valilik yaptılar. Halkla o kadar bütünleşmişlerdi ki, bir defasında bir yabancı, hamal zannederek Hazreti Selman�a yükünü taşıttırmıştı. Yolda görenler Hz. Selman�a �Emir Emir� diye tazimde bulununca, yabancı anladı ki, hamal zannettiği emirmiş; bu sefer de yaptığına pişman oldu.


  6. ‘Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 tarihinde kuruldu.

    Amaç ‘tek parti diktatöryası’nı köylerde oluşturulan barikatlarla kavileştirmekti.

    Adı üstünde,köylü çocukları alıp yetiştirecek, ‘aydın’ sıfatıyla cumhuriyet totalitarizminin bekçiliğine memur edecekti.

     

    Zira Köy Enstitüleri,istisnalar hariç,mürekkep yalamış cahil üretmiştir.

    Buradaki eğitim sistemi,halkçı geçinen ve ilericilik babında mangalda kül bırakmayan,ama aslında ne halk ne de aydın olan ‘vasat’ ordusunu oluşturmuştur.

     

    Zaten cüret,cehaletten geldiği için de,Enstitülü zevatın ‘ileri’ kültürü,kasaba meyhanelerinde ‘sol’ nutuk çekmek;asla edebi ve beşeri değeri olmayan anti-Amerikancı kitap yazmak veya sanki çok matah bir şeymiş gibi Müslüman kimlikli Türkiye halkına domuz eti yemeyi öğütlemekle sınırlı kalmıştır.

    Onların aydınlı yarı cehaletin en tehlikeli karanlığını oluşturmuştur.’

    (Ahmet Kekeç, Yurtta Sus, Cihanda Sus, Emre Yy. Sh.103-104)


  7. Selamun Aleyküm.

    Bu meseleyi açığa kavuşturmanın elzem olduğu kanaatindeydim ve ufak bir çalışma hazırlayarak kanaatimi icraata dökmeye gayret ettim,inşallah faydalı olur.

    Ortalıkta ‘Sultan Abdülhamid’in Hatıratı’ diye görülen eserlerin hepsi uydurmadır. Tafsilatı kısaca şöyle:

     

    ‘Birinci Cihan Harbi’nin çeşitli ihmal ve ihanetler yüzünden mağlubiyetle neticelenmesi üzerine memleket münevverlerinin pek çoğu,iktidarı elinde tutan ve bütün bu felaketlerin yegane mesulü olan ‘İttihad ve Terakki Erkanı’ aleyhine dönmüştü.Bunlardan biride Süleyman Nazif Bey’di.

    Ancak İttihatçıların muhaliflerini çeşitli suretlerle yok ettiğini bilen Süleyman Nazif onlar aleyhine bizzat yazmaya cesaret edemediğinden,Sultan Abdülhamid’in Beylerbeyi Sarayı’nda vefatından sonra orada bir ‘hatıratı’ bulundu diyerek bunu ‘Utarid’ mecmuasında (İstanbul, 1335) yayınlamıştır.Ancak yine de adını kullanmayarak ‘Vedat Örfi’ gibi bir takma adın arkasına sığınmıştır.Sonra bu hatırat ‘Zaman Kitabevi’ tarafından müstakil olarak basılmıştır.

    Bilahare birkaç kere de Latin harfleri ile basılan bu masnu eseri müdafaalarını kafi görmeyen İ.Hami Danişmend de daha mufassal bir uydurmayı Çakmak Mecmuası’nda tefrika etmiştir.Daha sonraki bütün nüshalar Tavşanın Suyunun Suyu nev’inden bu iki uydurmanın kopyalarıdır.Hele İsmet Bozdağ nam kişinin bir macera romanı üslubu ile tasni ettiği ta Doğu Almanya’ya kadar uzanan araştırma macerası Türk fikir hayatı bakımından bir yüz karasıdır.’

    (Kadir Mısıroğlu, Lozan, Cilt 1,Sebil Yay.Sh.127)

     

    Konuyu aydınlatıcı bu iktibastan sonra biraz derinlere inelim.

    Piyasadaki Hatırat kitaplarına bir göz atarsak,birçok farklı hatırat kitabı görürüz.

    Mesela eskilere bakarsak,bir İstanbul Gazetesi,Abdülhamid’in Hatıra Defterine ulaştığını duyuruyor,hem de el yazılarıyla.Lakin yayından sonra görülüyor ki el yazması falan yok.

    Bu,yayınladıklarının da sahihliğinin ne derece olduğunu göstermiyor mu?

    (bkz. Tercüman Gazetesi, Aralık 1977 ve Ocak 1975 tarihlerindeki sayılar.)

     

    Yine önemli bir nokta da,yukarıda iktibas ettiğimiz gibi Süleyman Nazif,Vedat Örfi adı altında bir hatırat yayımlıyor.Lakin bu hatıratı kimden aldığını söylemiyor.

    Söylediği tek şey:

    ‘Hatıratı veren menba pek ali şahsiyettir.’

    Bundan sonraki hatıratların çoğunun bu hatırattan kopya olduğunu göz önüne alırsak zincirleme bir sahtekarlık mevcut.

    (bkz. Vedat Örfi, Hatırat-ı Sultan Abdülhamid-i Sani, Cihan Kütüphanesi, 1338-1340, İstanbul)

     

    Mesela Dergah Yayınları, Abdülhamid’e ait ‘Siyasi Hatıratım’ adlı bir kitap yayınladı.Bu kitap, Ali Vehbi Bey’in Fransızca kitabının çevirisi.Orijinal adı ‘Pensees Et Souvenırs,Abdul-Hamid.’

    Lakin Ali Vehbi Bey’in bu notları kimden aldığı yahut bu notları kimin yazdığı meçhul.Yayınevi bile mezkur eserin girişinde bunu belirtiyor.Bu ne menem bir iştir?

    (bkz. Sultan Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, Dergah Yay. Sh.38)

     

    Abdülhamid’in ölümünden sonra 12 Şubat 1918’de Enver Paşa Beylerbeyi Sarayı’na gelerek Abdülhamid’in yattığı odadan küçük bir çantayı alıyor ve çantanın içindende hatıratın kaydedildiği bir defterle mücevheratı alarak gidiyor.Sonradan mücevherler Abdülhamid’in çocuklarına iade ediliyor lakin hatıra defterinin ne olduğu bilinmiyor.

     

    Ayşe Osmanoğlu’nun Babam Abdülhamit isimli kitabının 216.sayfasından edindiğimiz bu bilgilere bakarsak görüyoruz ki,var olan tek sahih hatıratta ittihatçıların eline düşmüş.Sizce o hatıratı Enver Paşa,kirli defterleri açılsın diye,teşhir olsunlar diye gidip de bir yayıncıya vermiş olabilir mi?

     

    Bu yayınlanan hatırat kitapları eğer derin bir tahlile tabi tutulurlarsa gerçek yine farkedilecektir.

    Tarih kalpazanlığına karşı ufak bir hatırlatma.

    Selametle...

    • Like 1

  8. ‘Sabi sübyanı kışın ayazında meydanlara dikerek ‘Türküm doğruyum çalışkanım’ diye bağırtmak marifet midir hele Türklük müdür hiç sanmıyorum.

    Oysa ‘Okul Andı’ adı altında sergilenen,ama aslında Nazi Almanyası’nı,askeri ve totaliter yönetimleri çağrıştıran bu görüntü,tek parti faşizminin getirdiği bir alışkanlıktır,ve maalesef ‘teamül’ halini almıştır.’

     

    (Ahmet Kekeç, Yurtta Sus, Cihanda Sus, Emre Yy. Sh.69)


  9. Selamun Aleyküm;

    Uzun zamandır bu tür konulara rastlıyorum birçok arkadışımız vayy efendim M.Akif nasıl bunları der diye hayıflanmış.

    Bir-iki cümle de biz söyleyelim.

     

    Mehmet Akif,müslümanların uyanıp istiklallerini elde etmeleri ve bir halifenin etrafında 'İslam milletleri topluluğu' halinde birleşmeleri fikrinin yayıcısı olan Cemaleddin Afgani ve talebesi Muhammed Abduh'ın bazı düşüncelerine katılmıştır.

    Lakin hareket ve aksiyon adamı olan Afgani'nin bu tavrını tasvip etmemiştir ve eğitim-ıslah çalışma metodunu kullanan Abduh'u benimsemiştir.Bu benimseme,Abduh'un batı tesiri ile düştüğü tüm yanlışları elbette kapsamıyor.Lakin,devrinde başlı başına İslam davası üzerinde cehd sarfedecek nitelikte adam yoksunluğundan ve bu konuda tek dahi olsa gayret sarfeden Akif,Abduh'u, Afgani'yi sapık düşüncelerinden dolayı değil,kendi davası'nı bir yönden de olsa sahiplendikleri için benimsemiştir.(Şahsi firkim.)

     

    Kendisinin sahte müctehidleri(reformcuları) rezil eden şiirini okuyalım:

     

    Bakın ne günlere kaldık:Ya beş,ya altı kopuk

    Yamaklarıyla beraber ki hepsi kılkuyruk.

    Utanmadan çıkıyor,ictihada kalkışıyor!

    Bu hale karşı tahammül hakikaten pek zor.

    Harimi Şer'i mübinin ahır değil...Oradan

    Çekil de kendine bir saha bul,behey nadan!

     

    (Safahat,253-254)

     

    Devamın da bir yazı ekleyelim:

     

    'Son zamalarda Müslümanlığı ya büsbütün ortadan kaldırmak,yahut ötesini beri ederek İeriat'te bir teceddüd (yenilik) husule getirmek isteyenler türedi.Biz bu adamların söylediklerini işittik,yazdıklaını okuduk. 'Dini kaldırmalı' diyenlerin dünyadan, 'Teceddüd husule getirmeli' fikrini besleyenlerin de dinden alabildiğine gafil olduklarına iman ettik.

    Evet bu adamlar milyonlarca halkın hissiyatına,harekatına hakim olan ruh-i ezeliyi görmeyecek kadar gaflet göstermeselerdi: Dini kaldırmanın ne lüzumunu,ne de imkanını tasavvur edemezlerdi.

    Kezalik,Şeriat'İn hüviyet-i hakikiyesie dair azıcık mülamat etmiş olsalardı:Dine yenilik sokmak şöyle dursun,onun en eski yani en sahih şekline rücu emek ihtiyac-ı mübremini gözleriyle görürlerdi.

    ...Artık bu ümmete Alman,İngiliz,Fransız milletlerinin ahlakıyla mütehakkık olmayı tasviyeden vaz geçelim de ona me'ali İslamiyeyi öğretmeye çalışalım...'

     

    (Sebilürreşad, Cild:9, No:223, Sh:261, 19 Aralık 1912)

     

    Şimdi bu iktibaslardan sonra şahsi fikrimin kuvvetlendiği kanaatindeyim.Yani Akif,Abduh ve Efgani'yi sevse bile bu,Necip Fazıl'ın Napolyon'u her yerde örnek göstermesine benzer.Napolyon kafirdir lakin Üstad onun davasına bağlılığını vs anlatarak kendi davamıza misal teşkil ediyor,Akif'de kendi devrinde İslamcılık davasını savunmak için Abduh'a iltifat etmiştir.

    Dinde yenilik,reform vs hepsine yukarıda misallerini verdiğimiz gibi karşıdır.M.Ertuğrul Düzdağ,Akif'e bu kişilerin propagandasını yapıyor diyenlerin,adeta ahmak olduğunu söylüyor.

    Akif,hayatının hiçbir döneminde Ehl-i Sünnet itikadından sapmamıştır.Emin ve müsterih olunuz.O şiirlerin kıymet-i nazariyesi de söylediğim gibidir.

    Selametle...


  10. bunu isteyenler türk falan değillerdir ne demek ya ne güzel okunuyo yani sözlerinden mi gocunmuşlar anlamadım yani saçmalık yok şu kalksın yok bu kalksın siz vardınız sadece bu ülkede

    1.Sınıftan itibaren 8 sene boyunca her sabah küçük çocuklara 'And' içirmek,eşine ancak komünist-faşist diktatöryalarda rastlanacak bir saçmalık...

    Türk'üz lakin bunu her sabah dile getirerek Türk olmayan göçmen vatandaşlarımızı rencide etmeye,ırkçılığı hafif de olsa dile getirmeye,ölen bir kişiye sürekli nağmeler okuyarak 'putlaştırmaya' hacet yok.

     

    'Ne mutlu Türk'üm diyene' değil 'Elhamdülillah Müslümanım.'

    Bizim sloganımız budur.'Bizim'...


  11. Hacegan kardeşim,sonuna kadar haklısın...

    Yalnız benim eleştirdiğim nokta, 'Andımız' protestosu gibi fiiliyattan öteye geçememeleri...

    Hırka-i Saadet dairesinin bulunduğu mekanda içki içildiyse bu bu kadar amatörce protesto edilmeyecek kadar mühim bana göre.

     

    Ne oldu sonunda,Alperenler gittiler İdil Biret'ten özür dilediler,herkesten özür dilediler,eee peki elde ne kaldı?

    Türkiye'deyiz efendim,olaylara hep iyi olmuş-kötü olmuş yönüyle değil,sonuçları nedir,getirisi ne olacak yönüyle de bakmamız gerekiyor.

    Neyse,fazla başınızı ağrıtmadan sıvışayım,selametle..


  12. Saraydaki şu içkili konser iptal edilebilirdi. Kutsallara saygı bunu gerektirirdi. Kiliselerinin etrafında konferans dahi verdirmedi adamlar. O hoşgörü burada da gösterilebilirdi. Ayrıça, mabed yakınlarında içki satışı ve servisi yasak.

     

    Hani sizin de adamlara bir 'yaratıklar' demediğiniz kaldı...

    Hırka-i Saadet'in yanıbaşında içki içilmesinden kim rahatsız olmaz?

    Bu arada,Topkapı Sarayı mabed mi?Özellikle vurgulamısınız da....Vaktiniz varsa gidin bakın,Topkapı'da içki satışı yapılıyor...


  13. buarkadaşların yaptığı sepet sepet yumurta misali , sakın beni unutma unutursan küserim mektubumu keserim tekerlemesini hatırlattı. de alperen ocaklarına mensup kardeşlerin yaptıklarını hatalı bulmuyorum ben . tepkilerini bişekilde dile getirdiler. susmadılar .enazından sindirememişliklerine verilebilir! saflarıda belli azbuçuk. iyide yaptılar bence. meydan boş değil enazından !birileri okadar geniş takılmamalı.

    artı mensub oldukları partinin onları dışlamamasıda atrıbir güzellik! çünkü alıştık artık bi partinin tabanı özellikle bi parti varki bunların evlat sahibi olamamış başkanları, bi eylem yaptığı zaman işine gelmedimmi, medyada biraz cazladımmı 'yok efendim onlar birgurup provakatör! o kişiler partimizden değiller!'tarzında şeylerden sonra bir teşkilatın artısıyla eksisiyle kendi evlatlarını bağrına basmasını takdir ettim, doğru buldum!

    Topkapı Sarayının İç Avlusunda içki satışı yapılıyor zaten birader.Turistler kadeh kadeh içiyorlar boğaza bakarak.(Restorant var)

    Selametle..


  14. Tavsiyelerden birisi var ki beni epey güldürdü erenler, ben öyle koca koca boruları gırtlağıma sokup, ciğer iltihabından hırıldayan ihtiyarların ses yansımalarını tellendiren pis kokulu zımbırtıya tamah gösterecek biri miyim? Haşa, değilüm. O balgam hırıltılı tahta boruyu ağzıma sokmak için para bayılacağıma, çakarım kibriti, yakarım paramı. En azından zararı ziyanı az olur.

    İmdi,birader biricik yoldaşıma laf attın,hakaret ettin,olmadı...

    Tahta boru diye Nargile gibi enfes bir nimeti aşağılarsın da,yerine ne koyarsın merak ediyorum..

    Klasik kahve adamı misali,bir ince belli bardak çay,üç kesme şeker,karıştır,iç...Bu mu?

    Nargile içmek bir zevk işidir zaten,size zevksiz olduğunuzu da evvelden söylemiştim...

    Neyse,banane yahu...

×
×
  • Create New...