Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

nur_yolcusu_duygu

Üye
  • Content Count

    106
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by nur_yolcusu_duygu


  1. Mülk umumen onundur. Sen, hem onun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde çalışıyorsun.

     

    O Mâlik, hem Kadîr’dir, hem Rahîm’dir; kudretine istinâd et, rahmetini ittiham etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safâyı bul...

     

    Ma’nen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perîşaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîm’in mülküdür.

     

    Mülkü sâhibine teslim et, O’na bırak.. cefâsını değil, safasını çek. O hem Hakîm’dir, hem Rahîm’dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir.

     

    Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” de, pencerelerden seyret, içlerine girme.


  2. evet kesinlikle haklısınız bu topyekün cemaati hırsız yapmaz.. fakat cemaat yaptı demek bizi topyekün kul hakkına sürükler(yanlış anlamayın sözüm size deil genel söylüyorum).. özelliklede doğuda bir kopya şebekesinin olduğunu herkes biliyor olması gerekir..

    bahsettiğiniz bazı mevkilere adam yerleştirme sadece cemaate özgü bişeyde deil, isimlerini veremem ama bunu birçok cemiyetler birlikler farklı ideolojiye sahip insanlar pekala yapıyorlar...ama cemaat yapıyor demek dar bir düşünce olur bence...

    kopya çekilmesinden rahatsız olanlar hakka girilmesi konusundada hassas olmalı -yani cemaat diyerek tüm bireylerinin hakkına girmemeli--ve şahıslara vermeli suçu diye düşünüyorum...


  3. bilgiler için Allah razı olsun kardeş teşekkürler...

     

    sorular çalınmış olabilir evet fakat bunu cemaate atfetmek iftira atmak çok yanlış.. bu yıla kadar yığınla her yerde kopya çekildiğini herkes biliyor bu bu sene biraz daha profesyonelleştirilmiş olabilir ama bunu cemaate yakıştırmak NEDEN?.. elinizde bir kanıt varsa amenna ama eğer bunu yapan bir örgütse size Türkiyede buna kalkışabilecek birsürü örgüt birlik sayabilirim.. ama saymam iftira atmış olurum, insanların hakkına girmekten Allaha sığınırım..


  4. Onlar, hasbîlik, diğergâmlık, kendini ve kendine ait işleri unutma, vazifesi adına maddî-mâ'nevî bütün hazlardan vazgeçme gibi ulvî hasletlerle yükselip semalara çıkan erler…

    Onlar, yeryüzünde peygamberlerden sonra en zirve topluluk…

    Onlar, Ümmet-i Muhammed’in dolunay gibi parlayan yıldızları ve Kur’an’ın zirve hadimleri…

     

    Sahabeler yeryüzünde peygamberlerden sonra en değerli şahıslar olarak tasvir ediyorsa Efendimiz a.s.v., onları herhangi bir sınıfla kıyaslayamaz yahut bir tutamayız… veda hutbesinde Efendimiz a.s.v. “üstünlük ancak takvadadır” der ve bizlere bir insanın başka bir insandan tek üstünlüğünün takva olduğunu belirtmiş, öyleyse takvada bir sınıflama söz konusu olabilir, buna binaen Sahabe-i kiram Ümmet-i Muhammed’in en üstünü diyebiliriz…


  5. Birinci husus,,,Nur Suresi'nin 31. âyetinde mü'min kadınların başlarını, boyunlarından ve göğüslerinden açık bir yer bırakmayacak şekilde örtmeleri emredilmektedir. Dinin bu konudaki emirleri mezkur ayetle de sınırlı kalmamıştır. Düşünün ki, Peygamber Efendimiz'in pak zevceleri, hükmen mü'minlerin anneleridir. Peygamberimizden sonra onlarla evlenmek mü'min erkeklere haram kılınmıştır. Böyle iken, Ahzab Suresi'nin 59. âyetinde, sadece mü'min kadınlara değil, Peygamber Efendimiz'in pak zevcelerine de "Dış örtülerini, cilbablarını üzerlerine salsınlar" emri bildirilmiş; Sünnet-i sahihanın ve İslâm tarihindeki bütün uygulamaların ortaya koyduğu üzere, el, ayak ve -Hanefi Mezhebinde'de yüz dışında- bütün vücudun bol bir elbise ile örtülmesi emredilmiştir. Fakat bir çok bayan ya bu ayetleri bilmez idrak edemez kapanmak istemez veya bilir idrak eder ve kapanır.. Yahut gene bilmez fakat bir gelenek gibi görür belki ezberedir belki hissedemeyerk kapanmıştır ama kapanmıştır(bu insan ezberede olsa kapanmış ve o günahtan kurtulmuştur,ezberse kapanmasa daha iyi olur denemez)...

    ikinci husus,,buna binaen Tesettürlü veya tesettürsüz şeklinde ayırmak, tesettürsüz insanı sanki imanın şartına islamın şartına uymuyor gibi afedersiniz marazlı gibi yargılamak ve en önemlisi de KINAMAK, Ümmeti Muhammede yakışmaz diye düşünüyorum... namazda bir emirdir oruçta zekatta bir emirdir.. hatta bunlar islamın 5 şartındandır..namaz kılmayan insanlara günümüzde heryerde rastlanabilir, nasılki onları yargılayamıyor onları kınayamıyorsak tesettürsüz bir insanıda kınayamayız diye düşünüyorum..

    üçüncü husus,, tesettürsüzlük boşanmaya engel olabilir, evet çünkü bir evli çiftte bayan kapalıysa, eşde kapalı olmayan veya fazlasıyla açık olan bayanlara baktığı zaman, -nefistir- onlar daha hoş görünebilir ve eşi ona, onlar kadar güzel gelmeyerek dışa yönelebilir ve belkide eşinden boşanmak isteyebilir, FAKAT, bu tesettürsüz bayana yüklenemez sadece..her iki tarafında nefsi söz konusudur çünkü...

    Rabbim cümlemize hakikati idrak ettirir inşallah.....


  6. DOĞRULUĞUN MAKBUL OLANI

     

     

     

    Aralarında Allah yolunda ilerlemeye karar veren iki kardeşten biri, bu amacına ancak kırlık bir yerde, bir dağ başında ulaşabileceğini düşündü ve bunun için bir dağ başına çekilip çobanlık yapmaya başladı Diğeri zorluklarına rağmen insanların kalabalık olarak yaşadığı bir yerde bu niyetini gerçekleştirmenin daha doğru ve sevaplı olacağını düşündü ve şehre yerleşip ayakkabı tamircisi oldu Sonra aradan yıllar geçti İki kardeş de sözlerini tuttular İşlerinde dürüstlükten ibadetlerinde ihlastan (samimiyetten) ayrılmayarak, haramlardan dikkatle kaçınarak Allah yolunda küçümsenmeyecek mesafe aldılar Artık herkes biliyor ve inanıyordu ki bu iki kardeş Allah'ın veli kulları arasındadır Durum bu aşamada iken birgün çoban olan kardeş şehirdekini ziyaret etmek istedi Bez bir torbaya birkaç litre süt koyup şehrin yolunu tuttu Kardeşinin dükkanını bulup içeri girdi ve selam verdikten sonra elindeki içi süt dolu torbayı bir çengele astı İki kardeş hasretle kucaklaştıktan sonra derinden derine sohbete daldılar Bu sırada dükkana bir kadın geldi Ayakkabısının sallanan topuğuna çivi çaktırmak istiyordu Kadın ayakkabısını çıkartırken, giyerken ona bakmakta olan çoban kardeşin kalbi bozuldu O âna kadar bir keramet işareti olarak torbada duran süt şıp şıp diye akmaya başladı Kadın işi bitip ayrıldıktan sonra ayakkabıcı olan tam fırsattır diye çoban olana önemli bir gerçeği açıkladı:

     

    - Ey kardeşim, gerek din, gerek dünya bakımından insanlardan uzak yaşamak kolaydır Böyle, insanlardan soyutlanmış bir yaşayışta günaha girme tehlikesi yoktur Allah yolunda daha rahat ilerlenir Fakat önemli olan insanlarla sıkı ilişkiler sürdürürken dürüst kalabilmek, ortamın elverişli olmasına rağmen günaha düşmemektir Allah katında dürüstlüğün makbul olanı budur


  7. Necip Fazıl Camii

     

    Geleneğimizde metafizik hassasiyeti olan insanlar imkânları varsa kendileri cami yaptırırlar, yoksa halkımız yaptırır, hatırasını yaşatmak istediği kişinin adını verir. Tabii bu bir vefanın, kadir kıymet bilmenin ifadesidir.

     

     

    Malatya'da İsmail Yavuz, İsmail Kocakaya, Yusuf Göktürk gibi bir avuç insan bir araya gelerek rahmetli Necip Fazıl'ın adını taşıyan bir cami yaptırmaya karar vermişler. Karar verenlerin şahsi imkânlarının izafiliği ile ortaya çıkan eserin haşmetini kıyas etmek bana karıncanın hacca gitmeye karar vermesini hatırlattı. On dönüm gibi geniş bir bahçenin üzerinde Cumhuriyet döneminin en büyük ve önemli birkaç camiinden biri inşa edilmiş. Malatya şehrimizde yakın tarihimizin büyük mütefekkir ve şairinin adını layıkıyla yaşatan böylesi bir yapı görmek insanı sevindiriyor ve gururlandırıyor.

     

    Zaman zaman Necip Fazıl üstadımız yakınırdı: "Bu mücadeleyi burada değil İslamiyet'e en muhalif memleketlerden İngiltere'de yapsaydım taş kulak kesilir, bir şeyler öğrenirdi." Bu muhteşem camiyi görünce o büyük insanın çileli hayatı gözlerimin önüne geldi. Hiçbir emeğinin aslında heba olmadığını kalbim ve idrakimle bir kez daha tasdik ettim.

     

    Üstad çileli bir yolu entelektüel platformda hemen hemen yalnız yürüdü. O da insandı; zaman zaman bunalır ve yakınırdı: "Ben bir şövalyeye benziyorum, kılıcı ben sallıyorum ama mutfaktaki bulaşıkları yıkamak da bana düşüyor." Davası beklediği ilgiyi görmeyince de "Bu toprak çirkef olmuş, bu gökyüzü bodurum," diye haykırırdı. Evet zaman zaman yakınırdı ama hak bildiği yolda yalnız da olsa yürümekten vazgeçmezdi. Metafizik eksikliğinin bir toplumu ne hale getirdiğini üzülerek görüyor, sanatkâr sezgisiyle her şeyi tüketecek olan dejenerasyonu hissediyordu. Hiç şüphesiz dejenerasyon bir samyeliydi; ona yakalananın nasıl yok olduğunu ihtiyar tarih örnekleriyle anlatıyordu. Üstad, "adam sen de", "bana ne" diyemedi, demedi. Çünkü o hesap adamı değil, iman adamı idi. Değerli Malatyalı arkadaşlarımızın yaptırdığı bu cami ile de onun inançlılığının her türlü çıkarcılığı bir kez daha mağlup ettiğini görüyoruz.

     

    Necip Fazıl Camii, yapıldığı semte adeta mührünü vurmuş. Çevresindeki apartman bloklarının da üstadın ismiyle anılmasını sağlamış. Malatya Belediyesi'nin de bu tekamüle sessiz kalmayarak semtin bütününe Necip Fazıl'ın isminin verilmesini sağlayacağını umut ediyorum.

     

    Ülkemizde çoğu müspet anlamda akıl almaz işler gerçekleşiyor. Dostlarımızla beraber Necip Fazıl Camii'nde bir cuma namazı eda etmek kısmet oldu ve bunlardan birine şahit olduk. Malumunuz kültürümüzde camilerin birçok sosyal fonksiyonları vardır. Bu fonksiyonların bazıları Anadolu'da halen canlılığını korumaktadır. Cuma namazını beklerken cami avlusunda sakallı, bastonlu, sevimli bir amcamızla sohbetimiz derinleşti. Kapıcılık yaparken aldığı dört yüz yirmi bir lira elli kuruş maaşla kızını okutmuş. Hanım kızımız şimdilerde Ankara'da kadın hastalıkları mütehassısı imiş. Diğer çocukları doçent, profesör, mühendis olmuşlar. Bunlardan biri bir Amerikan üniversitesinde araştırmalar yapıp dersler veriyormuş. Torunları onun çocuklarına aşıladığı çalışkanlık ve okuma azminden nasiplenmişler; bunlardan biri üniversite sınavlarını on üçüncü sırada kazanmış. Gülümseyerek "Kapıcı emeklisi olarak bir biz cahil kaldık." dedi. Belli ki kendisi için değil hep başkaları için yaşamış. Böyle bir insanın eli öpülmez, böyle fertlerin oluşturduğu bir milletin geleceğinden ümitvar olunmaz mı?

     

    Caminin alt kısımları hizmet vermeye başlamış Kur'an kurslarıyla tam bir külliyeyi andırıyor. Camide beş vakit namaz kılınıyor fakat henüz resmi açılışı yapılmamış. Görünen o ki her şeyin kamilen tamamlanıp faaliyete başlaması için son bir dokunuşa ihtiyaç kalmış. Farz-ı misal kubbenin kurşunları henüz konamamış. Sizlerin göstereceğiniz küçük bir himmetle bu eşsiz güzellikteki camimizin bütün eksiklikleri giderilecektir. Şimdiden hayrınızın kabulünü temenni ederim. İrtibat telefonu: Yusuf Göktürk 0532 322 61 02 Vakıfbank Malatya Merkez Şubesi 00158007286628539.


  8. Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, iman-ı billahtır.

    Ve insaniyetin en ali mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahdır.(Risale-i Nur)

     

    Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en sâfi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir....Risale-i Nur

    :)

    gerçekten düşündürücü :) teşekkürler eklemek istedim haddim olmadan ama ... :)


  9. İNTİZAR

     

    Gözlerin dokunuyor kalbime ey cefakar

    Öyle uzun bir hicran sundunki hayatıma

    Zehrini yudumluyor ruhum melankolini

    Lambalar sırılsıklam gönlümde sönmesin yar

    Ellerin ab-ı hayat, gülüşün yar, sesin yar

    Rüzgar mıdır, yağmur mu dumanlı bakışların

    İrkiliyor durmadan bedenim, hülya mıdır

    Neş'eme ızdırabın çektiği perdesin yar

    Umudumun maviye büründüğü yerde mi

    Mahulyam, ey şebnem edalım, nerdesin yar

     

    Unutma ceylanların çölleri sevdiğini

    Toprak neva sırrını ezberliyor göklerin

    Renkler uğursuzluğu fısıldayıp duruyor

    Ülfetim nevbaharı bekliyor, bilesin yar

    Zarif bir düğüm gibi duruşun yar, sesin yar

    Gülleri incinmesin masum dudaklarının

    Aldırma, leylakların solduğuna içimde

    Ruşenimsin ey canım, beyaz bir lalesin yar

    Işığısın şehrayin kalıntısı ömrümün

    Sensizim, avareyim; durmayıp gelesin yar

     

    Esrarengiz şarkılar dinliyorum geceden

    Neden ıslak bilmem ki, çehresi yıldızların

    Mestediyor ruhumu endamın, ey cefakar

    Eridim; ırmağa döküldüm; şulesin yar

    Neden resimler gibi hercaidir sesin, yar

    Ey deniz yürüyüşlüm, ey hüznümün kaynağı

    Küskün ırmaklar bile benden daha mutludur

    Şafakta billur olup, gönlüme giresin yar

    Eski umutlarımın son bulduğu yerde mi

    Sihirli akşamların ülkesinde misin yar

     

    İlkin şakayıkları okşayan parmakların

    Nedense, kanatlanıp uçtu yalnızlığıma

    Anladım aynaların seni kıskandığını

    Şeydayım, efkarlıyım; duyup da gülesin yar

    Efsunlu duygularla sarsılıyor benliğim

    Hasretim ey cefakar, süreyya gözlerinde

    Ebedi nalan oldu gözyaşım; silesin yar

    Pusatsız suvariler gibiyim yollarında

    İntizarın alnıma vurduğu halesin, yar

     

    Çeşmeler kurumaya yüz tutmuşsa içimde

    İklimler lanetini kusuyorsa ötenin

    Mahşere aralanan kapıdır şimdi zaman

    Dil-rübasın, mümayiş sultanı, didesin yar

    Ellerin ıtır dalı; duruşun yar sesin yar

    Çakıyor yüreğimde şimşekleri ferdanın

    Işık ol, perdesinden kurtar beni sevdanın

    Nerdesin? ..Rüyada mı? ..Sanki mazidesin yar

    Lalezarı solgundur melal yolculuğunun

    Ilıksın, uykudasın, safsın, güzidesin yar

     

    Yasaklara nigehban olma, ey mah-ı zemin

    Orkideler seninle büyüsün bahçemizde

    Rahmeti özümleyen bir bende-i numune

    Olalım yeryüzünde, ey can, hep tazesin yar

    Gurbetin lisanıdır gülüşün yar, sesin yar

    Üflerken erdemi maveradan hicabın

    Zümrüdüanka neden alev alev yanıyor

    Ey enis-i mücella, sen ki, yelpazesin yar

    Limanısın ruşenimin bela okyanusunun

    Semadan damla damla inen firuzesin yar

     

    Esirinim; ey nur-u nigahı, m, yakma beni

    Sonsuzlığa seninle varalım, ey cefakar

    İliğime işledin; no'lur, bırakma beni

    Nazlısın; nazarındır ufuklarımı saran

    Ayrılık acısıdır damarlarımda kıvranan

    Yorgunum, yaralıyım; no'lur, bırakma beni

    Şahikasın; şavkınla tutuştu hücrelerim

    Esirinim; ey nur-i nigahım, yakma beni

     

    NURULLAH GENÇ

    • Like 2

  10. evet o zamanın cuntacılarının Menderesten korktukları ilk olay... eznanın arapçaya tekrar çevrilmesi... Merhum Menderes bu konuda o kadar hassastı ki ezanın tekrar arapça olmasını istediğinde o zamanın cumhurreisi Celal Bayar bunun için daha erken olduğunu söyleyince çiçeği burnunda Başbakan Menderes eğer bu gerçekleşmese istifa edeceğini duyurmuş ve hatta istifa dilekçesi göndermişti... Gerçekten bu zamanda, Üstadın tabiriyle;şehadet parmağıdır dediği minarelerden yükselen o sesin kıymetini bilmek lazım... paylaşım için teşekkürler...


  11. Haaretz genel yayın yönetmeni: İsrail hükümeti bizce biraz kaçık

     

     

     

    İsrail'de politikacıların ve entelektüellerin yakından takip ettiği Haaretz gazetesi genel yayın yönetmeni Dov Alfon "İsraillilerin gözünde hükümet çok aşırı, hatta biraz kaçık" yorumunu yaptı

     

     

     

     

     

     

    İsrail'in önde gelen gazetelerinden sol eğilimli Haaretz, 30 Mayıs'ta Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıdan sonra İsrail hükümetine karşı muhalif yayınlarıyla dikkat çekmişti, hatta saldırıyı kabinedeki "Yedi aptal adamın suçu" olarak niteleyen bir yazı dahi yayımlamıştı. Haaretz gazetesinin yayın yönetmeni Dov Alfon ile son haftalarda İsrail'de yaşanan gelişmeleri konuştuk. İşte iki yıldır gazeteyi yöneten Alfon'un çarpıcı açıklamaları:

     

    MİLLİYETÇİLİK AKIMI GEÇİCİ

     

    - İsrail'de Mavi Marmara olayından sonra ciddi bir milliyetçilik akımı baş gösterdi. Çünkü İsrailliler her zamanki gibi kuşatma psikolojisi içindeler, "Bütün dünya bize karşı" diye düşünüyorlar. Ama birkaç hafta sonra bu korunma içgüdüsü yerini sorgulamaya bırakacak ve bu kez hükümetin üzerine gitmeye başlayacaklar.

     

    ABLUKA TAMAMEN KALKMALI

     

    - İsrailliler bütün dünyanın Gazze konusunda kendileriyle aynı fikirde olduğunu düşünüyorlardı. Bunun böyle olmadığını, İsrail'in ne kadar izole olduğunu son birkaç hafta içinde fark ettiler. Bu açıdan Mavi Marmara'da yaşanan olaylar bir dönüm noktası oldu. Zaten bu sayede kuşatma hafifletildi.

     

    - Ablukayı hafifletmek yeterli değil. Bana göre -Haaretz okuyucularının büyük bölümü de aynı şekilde düşünüyor- kuşatmayı tamamen kaldırmak gerekiyor. Belki o zaman bu fiyasko iyi sonuçlanabilir.

     

    TÜRKİYE'Yİ ANLAYAMIYORUZ

     

    - Türkiye'nin tam olarak ne yapmak istediğini anlayabilmiş değiliz. Kızgın olduklarını tabii ki görüyoruz, sonuçta vatandaşları öldürüldü. Ancak politik açıdan nerede durdukları çok muğlak. Bölgesel güç olmak istedikleri belli. Ancak büyük güç gibi davranmaya başladığınızda hata yapmak kolaylaşır. Başbakan Erdoğan küçük bir ülkenin lideri gibi sert ve gürültülü açıklamalar yapıyor.

     

    LIEBERMAN'IN GİTMESİ?ŞART

     

    - Biz Türkiye'nin iki sene sonra nerede duracağını, nasıl bir pozisyonu olacağını öngöremiyoruz. Dolayısıyla öncelikle bunun belirgin hale gelmesini bekliyoruz. Ama tabii sorumluluk sadece Türkiye'de değil. Kilit noktalarından biri de Avigdor Lieberman'ın Dişişleri Bakanlığı. Kendisi bakanlık görevinde olmadığı gün İsrail ve Türkiye'nin diyaloğa girmesi çok daha kolay olacaktır.

     

    BU?KADAR?AŞIRI?DEĞİLLERDİ

     

    - Benjamin Netanyahu hükümeti son yılların en sert kabinelerinden biri. İnsanların gözünde Netanyahu hükümeti aşırı sağcı hatta biraz kaçık! Oy verirken bu kadar aşırı politikalar yürüteceklerini kimse tahmin etmemişti.

     

    İnsanlar sağcı partiye oy verdiler, aşırı sağcı bir parti ile karşılaştılar. İşçi Partisi'nin koalisyonda olması durumu yumuşatmaya yetmiyor.

     

    BU ADAMLARA ALIŞMAK LAZIM

     

    - Ancak şu andaki liderlerin alternatifi şimdilik yok. Kalkıp Türkiye'den gelseniz siz bile muhalefet lideri olabilirsiniz. Gençler de politikacılardan iğreniyorlar ve bu nedenle politikadan olabildiğince uzak duruyorlar. Dolayısıyla yeni nesil politikacılar bulmak zorlaşıyor. 10-15 yıl daha aynı liderlerle olacağız gibi gözüküyor. O zamana kadar Türkiye'nin mevcut liderlerle çalışmayı öğrenmesi gerekiyor. Burada Türkiye'den İsrail'e gelen Yahudiler ile sürekli röportaj yapılıyor. Hepsi aynı şeyi söylüyor: "Bu bizim tanıdığımız Türkiye değil. Türkiye radikal değildir, aşırı değildir. Türkiye, hükümeti tarafından kaçırılmış, esir alınmış."

     

     

    20 Haziran 2010, Pazar


  12. evet bu durumunda dediğiniz gibi sözde İslam ülkelerinin malesef dinlerine dolayısı ile de özlerine sahip çıkamamasından ileri geliyor... Rabbim hangi davacı davasından taviz verdiyse elinden almış.. bunu geçmişimizde görebiliyoruz.. mesela Osmanlı ne zaman özünü kaybettiyse o zaman ellerinden bu dava alındı buna Emevilerde örnek verilebilir... vel hasıl kelam sahip çıkamayanın elinden her türlü değeri alınıyor.. ve maddi manevi emparyalizm kıskacında değersiz bırakılıyor bırakıldı...


  13. GURURA KARŞI İLAÇ

     

     

     

    Halife Hz. Ömer bir gün kırbasını (su tulumu, su kabı) sırtına yüklenmiş, Medine'nin en kalabalık sokaklarında dolaşıyordu. Babasının sırtında kırba ile dolaştığı oğlu Abdullah'ın da gözüne ilişti ve kendisine yetişip sordu:

     

    - Baba sen ne yapıyorsun, koskoca halife sırtında kırba taşır mı, taşıtacak kimse mi bulamadın?

     

    - Oğlum, bunu taşıtacak adam bulamadığım için veya başka bir mecburiyet dolayısıyla taşıyor değilim. Nefsime gurur gelir gibi oldu, kendimi beğenir gibi oldum, sırf onu küçültmek için bu yola başvurdum.


  14. Çelik: İsrail özür dilemezse, kriz daha da derinleşir

     

     

     

    AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, İsrail'in özür dilememesi ve uluslararası bağımsız bir araştırma komisyonunun kurulmasına destek vermemesi durumunda, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki krizin daha da derinleşeceğini ifade etti.

     

     

     

     

     

     

    Washington'daki temaslarının ardından bir basın toplantısı düzenleyen Çelik, görüştükleri isimlerin, ''Türkiye ve ABD arasında bir kriz var mı?'' sorularıyla karşılaştıklarını belirterek, iki ülke arasındaki yöntem farklılığını muhataplara hatırlattıklarını ifade etti. İsrail'in Mavi Marmara gemisine yönelik saldırısını da hiçbir şekilde unutmayacaklarını Amerikalı muhataplarına aktardıklarını söyleyen Çelik, ''9 Türk vatandaşının öldüğü saldırı Türk tarihinin en trajik olaylarından birisidir. Bu saldırıyı unutmamız ya da olayın ağırlığını hafifletmek mümkün değil. Eğer İsrail özür dilemezse ve uluslararası bağımsız bir araştırma komisyonunun kurulmasına destek vermezse, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki kriz daha da derinleşecektir. Türkiye ve İsrail uluslararası tüm platformlarda karşı karşıya gelecektir'' dedi.

     

    İsrail'in yaşananlar nedeniyle özür dilememesinin ardında kötü niyet olduğunu kaydeden Çelik, NATO'yu da uluslararası komisyon talebine yeterli destek vermemesi nedeniyle eleştirdi. Çelik, ''Maalesef uluslararası bir soruşturma komisyonu kurulmasına destek verme konusunda NATO'daki müttefiklerimiz olumlu bir tavır sergilememiştir. Bu bağlamda İsrail'in kendi kendine kuracağı bir komisyonun bizim açımızdan hiçbir kredibilitesi yoktur'' diye konuştu. ABD yönetimine bağımsız komisyon kurulmasına destek olmaları çağrısını yinelediklerinin altını çizen Çelik, bu gerçekleşmezse Türk-İsrail ilişkilerinin daha da kötü bir duruma gelmesine katkı sağlamış olacaklarını hatırlattıklarını vurguladı.

     

    İsrail'in Türk-Amerikan ilişkilerine ambargo koymak gibi bir faaliyeti olduğunu anlatan Çelik, ''Buradaki muhataplarımıza bu girişimi engellemelerini ve bunu cesaretlendirmemeleri gerektiğini söyledik. Bir takım basiretsiz politikacıların şirazesinden çıkmış bazı beyanlarının, Türk-İsrail ve Türk-Amerikan ilişkilerinin önemini bilmeyenlerin bir takım günlük tepkileriyle bu ilişkilerin zedelenmesine gidecek bir yolun açılmaması gerekir'' şeklinde konuştu.

     

    ERDOĞAN VE NETANYAHU'YU AYNI KEFEYE KOYUYORLAR

     

    İsrail'in, Türkiye ile ilişkilerinde sorunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan kaynaklandığına dair propaganda yaptığını ileri süren Çelik, Erdoğan'ın tepkisinin milli iradeyi yansıttığını aktardı. Çelık, Erdoğan ve Netanyahu hükümetleri işbaşında kaldığı sürece iki ülke ilişkileri düzelmez yorumları yapıldığını hatırlatarak, ''Bu ifadeyi kim kullanmışsa Erdoğan hükümeti ile Netanyahu hükümetini kim aynı kefeye koymuşsa, bunlar insanlarımızı öldüren İsrail askerleriyle öldürülen insanlarımızı da aynı kefeye koyuyorlar demektir. Bir insan ayın zamanda hem zalimden hem mazlumdan yana olamaz'' ifadelerini kullandı.

     

    İRAN'IN NÜKLEER PROGRAMI

     

    Çelik, AK Parti heyetinin Washington temasları süresince, İsrail gibi İran konusunun da önemli konu başlıklarından biri olduğunu dile getirti. ABD'li muhataplarının, kendilerine Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) kullandığı hayır oyunun anlamını sorduklarından bahseden Çelik, ''Bunun bir krize işaret edip etmediğini sordular. Biz de kendilerine İran'ın nükleer araştırmalarıyla ilgili Türkiye'nin yürüttüğü müzakereden, varılan anlaşmadan sürekli haberdar olduğunu, Başkan Obama'nın 20 Nisan'da Başbakan Erdoğan'a gönderdiği mektupla anlaşmanın içeriğinin yüzde 100 uyumlu olduğunu anlattık'' sözlerini sarf etti.

     

    ''EKSEN TAM YERİNE OTURMUŞTUR''

     

    Türkiye'nin BMGK'daki oylamada kendi müttefiklerine karşı İran'dan yana tercih kullanmadığını belirten Çelik, eksen kaymasının da söz konusu olmadığını bildirdi. Türkiye'nin amacının ortak değerlere hizmet etmek olduğunu vurgulayan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, ''Bu noktadan baktığımızda eksen kaymasından değil, tam tersine eksenin yerli yerine oturmasından bahsedebiliriz. Eksen tam yerine oturmuştur. Omurgadaki bazı disk kaymaları tedavi edilmektedir. Türkiye'nin komşularıyla, Ortadoğu ile yada Doğu ile ilişkilerini geliştirmesine hiç kimsenin itiraz etmesi mümkün değildir. Çünkü bunların hepsi barış projesidir'' diye konuştu.

     

    AK Parti heyeti, Senatörler Howard Berman ve Jim DeMint, Temsilciler Meclisi üyeleri Brad Miller, Bill Shuster, Ron Klein, Mike McMahon, Ed Withfield ve Steve Cohen, Dışişleri Bakanlığı müsteşar Yardımcısı Phil Gordon, ABD Başkanı Obama'nın özel danışmanı Elisabeth Sherwood Randall, Istihbarat Komitesi Başkanı Mike Thompson ve ABD Eski Dışişleri Bakanı Madeline Albright ile görüştü.

     

     

     

    (CİHAN)


  15. Rabbim razı olsun..

    Bu eserde gerçekten gerek kafir gerek müslüman çok zeki şahsiyetler ve günümüzde bizlerinde karşısına çıkabilecek zihniyetlerin böyle insanlar olması ihtimali çok yüksek.. Üstadın eserleri gerçekten çok evrensel ve daha çok ilerilere ışık tutabilecek eserler.. Paylaşım için teşekkürler..

    • Like 1
×
×
  • Create New...