Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

nur_yolcusu_duygu

Üye
  • Content Count

    106
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by nur_yolcusu_duygu


  1. konuşmanın genelinde gerçekten Milliyetçi hareket partiyi mest edecek tabirler, görüşler belirtilmiş. açıkcası çok şaşırdım.kendisi şahsen sevdiğim ve görüşlerini beğendiğim bir tarihçi. evet biz asker bir milletiz bu güzel bir tabir, evet ’Askeri vasıflarını kaybetmiş Avrupa, bizde bulunan bu vasfın da yok olmasını istiyor’’ buda çok güzel bir tespit.fakat sivil siyaset çalışmıyor demek büyük bir haksızlık olur ama şunu demek daha isabetli olur ' malesef siyasette icraat adına Birlik Beraberlik yok' .ama darbe ülkeyi zayıflatacak, refah bakımından ekonomik bakımdan vs ilerlemek adına yapılan planları çöpe atarak ülkeyi belkide bir 50 yıl geri götürecek bir olay.bununda göz ardı edilmemesi gerek diye düşünüyorum...

    konuşmada Doğu ve Güneydoğu öğrencilerinin azmini kırıcı sözler kullanılmış. şunu kabul etmeliyiz ki biz onlara yıllardır değer vermiyoruz, dış kapının dış mandalı muamelesi yapıyoruz, gerek üniversite açmak mevzusu olsun gerek açılım mevzusu olsun, onlara artık değer verdiğimizin ve onların artık önlerinde siyasi yada ekonomik bir engel olmadığını, ve onları güzel yerlerde görmek istediğimizi ve bu ülkeye, Türkiye'ye güvenmeleri için bir fırsat olduğunu göstermektir.


  2. Büyü, sihir ve bâtıl inançlar

    Falcılık büyücülük nedir

    Sual: Kâhinlik, falcılık, büyücülük nedir? Bunlara inanmanın

    hükmü nedir?

    CEVAP

    Kâhinlik, cinden bir arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmektir.

    Cin ile tanışan falcılar, (Yıldızname)ye bakıp, sorulan her şeye cevap verenler böyledir. Bunlara ve büyücülere gidip, söylediklerine,yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah’tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup,

    küfürdür. (Hadika)

    Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

    (Uğursuzluğa inanan, kâhinlik yapan, kâhine giden, büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir, Kur'an-ı kerime inanmamış olur.) [bezzar]

    İbni Ebi Zeyd hazretleri diyor ki:

    (Cinci tarikatçıya inanmak, insanı cinden kurtardığına inanarak,ona ücret vermek caiz değildir. Büyü çözene de para vermek caizdeğildir.)

    (Birgivi Vasiyetnamesi)nde, (Bir kimse, ben çalınanları, kaybolanları bilirim dese, diyen de, buna inanan da kâfir olur. “Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum” derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allah bilir) buyuruluyor.

     

    Gaybı cin de bilmez

    Kadızade, burayı şöyle açıklıyor: (Gaybı, Allahü teâlânın vahy ve ilham ettikleri de bilir. Cin gaybı bilmez. Fakat cin, ben evliyadan duydum ki şöyle imiş derse, küfür olmaz. Ancak cinler yalan söyledikleri için onlar biz duyduk deseler de inanmamalıdır. Allahü teâlâ vahy yolu ile Peygamberlere gaybı bildirdiği gibi, ilham yolu ile de evliyaya ve müminlere de bildirir.)

    İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: (Büyü; ilme, fenne uymayan, gizli sebepler kullanarak, garip

    işler yapmayı sağlayan ilimdir. Büyü öğrenmek de, öğretmek de

    haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır.) [Redd-ül-muhtar]

    Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek [büyü çözmek için büyü yapmak] caiz değildir. (Hadika) İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

    Büyü yapmak, küfre en yakın olan, en kötü haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

    (Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, imanı gittikten sonra büyü tesir eder.) [c.3, m.41] İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:

    (Büyü yaparken, küfre sebep olan kelime ve iş olursa, küfürdür. Böyle bir kelime ve iş olmazsa, büyük günahtır.) Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

    (Helake sürükleyen yedi şeyden biri büyüdür.) [buhari]

    (İpe üfleyip düğüm atan kimse, büyü yapmış olur. Büyü yapan da Allah’a şirk koşmuş olur.) [Nesai]

    (Falcıya, büyücüye, kâhine giderek, onların söylediklerine inanan, Kur'an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani]

    (Büyücüye inanan kimse, Cennete giremez.) [İ.Hibban]

    (Gaibden haber vermek maksadı ile yıldız ilmi ile uğraşan kimse, büyücü gibi günaha girer.) [İ.Mace]

    (Falcıya fal baktıran, onun sözüne inanmasa bile, kırk gün kıldığı namaz kabul olmaz.) [Müslim]

    (Fal bakmak, yazı ve çizgi ile gelecekten haber vermek, puta tapmak gibidir.) [Ebu Davud]

    (Karı-kocayı birbirine düşüren Allahü teâlânın lanetine uğrar.) [El-Envar]

    (Ana ile evladın, kardeşle kardeşin arasını açana lanet olsun.) [İ.Mace]

    (Kâhinlik yaparak alınan para haramdır.) [buhari]

    (İnsanı helâke sürükleyen şu yedi şeyden sakının:

    1- Allah’a şirk koşmak,

    2- Sihir yani büyü yapmak,

    3- Katillik,

    4- Faiz yemek,

    5- Yetim malı yemek,

    6- Cihadda savaştan kaçmak,

    7- Evli ve namuslu bir kadına, zina etti diye iftira etmek.)

    [buhari, Müslim]

    Büyü, insanları hasta eder. Sevgi veya nefrete sebep olur. Yani cesede ve ruha tesir eder. Büyü, kadınlara ve çocuklara daha çok etki eder. Büyünün tesiri kesin değildir. İlacın tesiri gibi olup, Allahü teâlâ dilerse tesirini yaratır. Dilerse tesirini yaratmaz.

    Şu halde, (Büyücü, büyü ile istediğini şüphesiz yapar, büyü muhakkak tesir eder) diyen ve inanan kâfir olur. (Allahü teâlâ takdir etmişse, büyü tesir edebilir) demelidir!

     

    Falcılık, Bâtıl inanç ve Hurafeler

    Sual: Fal günah mıdır? Falcılık ve büyücülük aynı şey midir?

    CEVAP

    Yıldız falı, kahve falı, el falı gibi her çeşit fal hurafedir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

    (Falcının, büyücünün söylediklerine inanan, Kur'an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani]

    (Fal baktıran, falcıya inanmasa bile, kırk gün namazı kabul olmaz.) [Müslim]

    Cinci hocanın cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Çalınanları, kaybolanları bilirim diyen ve buna inanan da kâfir olur. “Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum” derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allahü teâlâ,

    bir de onun vahy ve ilham ettikleri bilir. Cin, bu iki yoldan öğrendiğini haber verirse, “Bana falanca evliya bildirdi” derse küfür olmaz. Cinden arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmek de caiz değildir. Çünkü cinlerin

    gördüğü şeyleri doğru anlatıp anlatmadığı bilinemez. Cincilere ve büyücülerin, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah’tan başkasının her şeyi bildiğine ve

    her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır. Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek, büyü çözmek için büyü yapmak da caiz değildir. Büyü yaparken, küfre sebep olan bir şey yapmak küfürdür. Böyle olmazsa, büyük günahtır. Hadis-i şerifte (Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir) buyuruldu. (Bezzar)

    Burçlara göre fal açmak da hurafedir. Her burçta doğan aynı karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12 karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini

    burçlar tayin etmez. Siftah olarak alınan parayı çeneye sürmek, güvercine kağıt çektirmek, misafir giden evi 3 gün süpürmemek, salı günü yola çıkmamak, sabunu elden ele vermemek, kötü bir şey söylendiği vakit eliyle bir yere tıklayarak şeytan kulağına kurşun demek, cenazede küreği birinin eline vermeyip yere atmak, lohusa kadının

    kırkı çıkıncaya kadar, dışarı çıkmaması, yanında birisinin bulunması, hatta yanına bir süpürge olsun koymalı demek, kırkı çıkmamış iki çocuğu birbirinin yanına getirmemek bâtıl inançtır.

    Hıdrellezi, Nevruzu, Noeli kutlamak, dert ve dilek için yatırlarda

    bulunan ağaçlara çaput bağlamak, türbelere mum dikmek, cenazeyi yüksek sesle tekbirle veya marşla götürmek, matem işaretleri taşımak, çelenk götürmek caiz değildir.


  3. Can kardeşim ben Üstad'ı bilmeden tanımadan ahkam kesenlere cevap yazma mecburiyetinde hissdiyorum kendimi hakkınızı helal edin.

    Adamlar o kadar cahil ki edeple dinlemesini dahi bilmiyorlar.

    estafurllah saygı duyuyorum tabiki bilgi paylaşımınız çok güzel teşekkür ediyorum bizde feyzlendik, fakat tartışma bu boyutu alsın istemeyiz bence. rabbim razı olsun.


  4. tesettür, sadece başını örtmek değildir. dilin dahil tesettürü olur.tesettür vücudun belli olmuyacak şekilde bol giyinilmesidir.ve takva dairesinde dikkat çekmiyecek ölçüde, çekici olmayacak şekilde giyinilmesidir. aksi sadece kapanmak olur tesettür olmaz zira Ahzap 56 ve Nur 31 de boyutu apaçık belirtiliyor. makyaj yapmak eğer derin düşünülürse Allahu tealanın verdiği güzelliği beğenmemek ve ona saygısızlık etmektir. tesettürün modası olur ama takva ölçüsünde. takva ehli makyaj, allı pullu dikkat çekici süslü ziynetli, vücudunu belli eden dar giysilerden uzak durmalı.. bunlara dikkat edildiği sürece değişik tarzlar giyilebilir ( nitekim günümüzde bunlara dikkat edilerek oluşturulan bir moda yok)..

    • Like 1

  5. her zamanki gibi kendisi insanları cahil yerine koyarak açıklamalar yapıyor. bir kere Bülent Arıncın nasıl bir insan olduğunu vasıflarını herkes biliyor. o odanın özel bir oda olmadığı vekile tayin edilmiş ve herkesle konuşabileceği bir oda olduğunuda herkes biliyor. Bülent arınç o bayanın yaptığı işi daha önce layıkıyla tarafsız bir şekilde yapmış bir insan yani tecrübeli bir insan. yanlış gördüğü bir şeyi üslubuylada belitmesinde nasıl bir sakınca olabilirki. görülen yanlışlar neden belirtilmesin kanunda böyle bir yasamı var hayır. 2.bir hususta milletini seven ve bu ülkeyi her türlü kaostan uzak tutmaya çalışan bir insan(nitekim bunun tam zıttı olduğunu herkes biliyor) hiç kimseden böyle basit bir meseleden ötürü protesto yapmasını isteyemez. o bir bayan olabilir ama bu onun yanlışlarının ortaya dökülmemesi için bir sebep deildir.

     

    diğer bir hususta gata da başörtüye edilen bir hakaret söz konusu fakat kendisi bunun bayağı dışında bir yorum yapmış.bu bir aile sorunu değil bu inanca edilmiş bir hakarettir. bu mevzuyu o kadar daraltmaya hakkı yok kendisinin. bu konuyu o kadar dar görüyosada yorum yapmasın ve bunu bir siyasi malzeme olarak görüp bu konuda hassas olan insanları kırmasın....

     

    şunu da tekrar hatırlatmak isterim ki kimse cahil veya da kör değil..böyle bir muamelede kimseye yapılamaz...


  6. evet ibniss kardeşin de dediği gibi işin bide vesvese boyutu var.. tabi bu vesvese boyutu ifşa eden kişi için deil tövbe eden kişi için geçerli, tövbe eden kişi bilmeli ve idrak etmeli ki hesap soracak ve affedecek olan Allah tır. Efendimiz a.s.v. bir hadisi şerifinde ' eğer siz günah işlemeyen bir topluluk olsaydınız Allahu teala sizi yeryüzünden alır günah işleyen bir topluluk indirirdi' buyuruyor. başka bir hadistede ' estafirullah kalbin cilasıdır' buyruluyor. yani biz fıtratımız gereği günah işleyen bir topluluğuz ancak önemli olan tövbe etmek tövbe olmasa bizimde hiç bir önemimiz kıymetimiz yoktur Allahu teala nazarında..günah işlemek kerih olduğu gibi günahı yüze vurmakta kerihtir, birçok tefsirciye görede Allah nazarında hesabı görülecek birşeydir, çünkü ince düşünülürse orda aynı zamanda kul hakkına girilmesi söz konusu(kul hakkıda bilindiği gibi Alahu tealanın affetmediği kulların arasında hal olunacak meseledir).. tövbe eden mümin bunun farkında olduğu sürece kanımca vesveseye kapılmaz...


  7. Allahu teala isimlerini her kula dercetmiştir. mesela insan sabrediyorsa Alllahın ona dercettiği Sabur ismiyle sabrediyordur.bu isimler herkese dercedilmiştir fakat sadece kalbindeki nuru imanı koruyanlarda görülebilir.yani bir insanda Allahu tealanın Gaffar ismi yani günahları bağışlayan ismi bir insanda görülebiliyorsa o insan imanını koruyor demektir. Allahu teala nın bir ismide Settardır. yani günahları kusurları setreyleyen yani görmeyen..ayrıca kusurları örtmek bir sünnettir ve en büyük peygamber ahlakıdır. nitekim Efendimiz a.s.v. hz Vahşiyi bile affedebilmiştir ve kusurunu söylememiştir.Efendimiz a.s.v. bir hadisi şerifinde 'kim birinin kusurunu araştırırsa Allahta ahırette onun kusurunu araştırır, kim birinin kusurunu örterse Allahta ahırette onun kusurunu örter' buyurmuştur.....


  8. İsrail’in Lübnan’a saldırması ve yüzlerce sivili öldürmesi büyük infiallere yol açtı.

     

    Bazı çevreler söz konusu infiali etkisizleştirmek amacıyla bir yandan “İsrail’in bir devlet olarak bir ‘terör örgütü’ olan Hizbullah’a karşı kendini savunma hakkı olduğu”nu propaganda ederken -ki bunlardan en çiğ demeci CHP Manisa Milletvekili Nuri Çilingir verdi-, bir kısmı da, Türkiye’nin Mustafa Kemal ile “yüzünü Batı’ya çevirdiğini, Arapların veya Filistinlilerin sorununun bizi ilgilendirmediği”ni yazdılar.

     

     

    Bu ülkede en çok istismar edilen şahsiyetlerden biri hiç kuşkusuz Mustafa Kemal’dir. “İsrail’in gizli müttefikleri ve muhipleri (sevenleri)” hiç vakit kaybetmeden bu istismara başvurmayı ihmal etmediler. Son günlerde ortaya çıkarılan bir belge ise Mustafa Kemal’in Arap âlemi ve Filistin meselesiyle ne kadar ilgili olduğunu ortaya koydu.

     

     

    Söz konusu belgeyi, geçen hafta Dünya Gündemi gazetesi, dün de Halka ve Olaylara Tercüman gazetesi yayınladı. Belge, İçişleri Bakanlığı Matbuat Umum Müdürlüğü antetini ve 20 Ağustos 1937 tarihini taşıyor. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Cumhurbaşkanlığı’na hitaben yazdığı ön sunuş yazısında “Bombay Editonicle gazetesinin 27.8.1937 tarihli nüshasında ‘Filistin’e el sürülemez, Kemal Paşa Avrupa’ya ihtar ediyor’ başlığı altında bir yazı intişar etmiştir. Bu yazının Türkçe örneği ilişik olarak sunulmuştur. Bu vesile ile saygılarımı tekrarlarım.” demektedir.

     

     

    Mustafa Kemal’in, Meclis’te yaptığı bu konuşmayı, önce, Ankara’da Türkçe yayınlanan Hakimiyeti Milliye gazetesi yayınlamış. Hindistan’da yayınlanan Bombay Editonicle gazetesi de bu açıklamayı Hakimiyeti Milliye gazetesinden almış. Aslı Ankara’da Milli Arşiv’de 030 10 266 793 25 numaralı dosyada saklı tutulan belgeye göre, Mustafa Kemal’in Kutsal Topraklar’la ilgili olarak Meclis’te yaptığı bu konuşmanın tam metni şöyledir:

     

     

    “Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür. Arapların arasında mevcud olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyet’in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız.”

     

     

    “Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyet’e lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ittihamlara rağmen Peygamber’in son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsaade etmiyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam âleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.”

     

     

    Mustafa Kemal’in bu sözlerinden, Filistin’le çok yakından ilgili olduğu anlaşılıyor. Muhtemelen yakın vadede bölgede bir “Yahudi devleti”nin kurulacağı”nı kestirmiş olmalı. Nitekim bu konuşmadan 11 sene sonra İsrail devleti kurduruldu. Misak-ı Milli ile yeni Türkiye sınırlarını çizmiş, ama Mustafa Kemal’in asıl ve nihai düşünceleri açısından bölgeye olan ilgi kesilmiş değil; onun düşüncesine göre -ki Cemaleddin Efgani ile bu konuda aynı görüşteydi- Müslüman kavimler tek tek bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, zamanı gelince -eğer isterlerse- bir araya gelip kendi aralarında bir birlik kurabilirler (kurmalıdırlar). Mustafa Kemal, “Batı’ya rağmen Batılılaşma” politikasını izliyordu. Öyle de olsa, kesin olarak inandığı şuydu ki, Türkiye Batı içinde bağımsızlığını ve varlığını devam ettiremez; Türkiye’nin bekası İslam dünyası ile olan ilişkilerinin yeniden ve çok daha sağlam bir zeminde kurulmasına bağlıdır. BOP ve bu çerçevede yayınlanan “haritalar” bunun hiç de yersiz bir korku olmadığını gösteriyor. BM’yi hiçbir zaman kaale almamış İsrail’in isteği üzerine bölgeye asker göndermeye çalışan Türk yetkililerin meseleye bir de bu açıdan bakmalarını öneririz.


  9. Mustafa Kemalin hayatında 2 devre vardır:

    1.Parise sürülmeden önce koyu Milliyetçi-Muhafazakar Musatafa Kemal-Enver Paşa gibi

    2.Parise sürüldükten sonraki Fransız İdeolojisinden etkilenmiş tam bir Batıcı ve Materyalist Mustafa Kemal, Paristeyken Paris sosyetesinede girmiştir.

     

    evet bir insan hem batıcı hem Milliyetçi olamaz zaten değilmi :)

    Milliyetçi gibi davranır ki Türk milletinin en büyük zaafı bu.. Türk Milletinin desteğini almadanda bir adım bile atamayacağı için milliyetçi zaaflarını kullanmalıydı...


  10. BİR ASKERİN MEZARINA

    Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,

    Beyaz taş var, onun altında bayraklar

    Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...

    Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt

    İle bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir

    Asker yatıyor...

    Onun hâbı istirahate çekildiği şu

    Makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.

    Kadınlar dümü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar

    Nâle eylediler, çocuklar ağladılar.

    Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin

    Mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak,

    Olunmuştur. İşte orası o kahramanı muhteremin

    Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan

    Ona nâilini intizar olmuş!...

     

    MUSTAFA KEMAL

    · Harbiye talebesi iken yazmıştır.

     

     

     

    HAKİKAT NEREDE?

     

    Gafil, hangi üç asır, hangi on asır

    Tuna ezelden Türk diyarıdır.

    Bilinen tarihler söylememiş bunu

    Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,

    Dinleyin sesini doğan tarihin,

    Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak

    Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

     

    Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,

    Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları

    Doğudan çıkan biz

    Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz

    Türk sadece bir milletin adı değil,

    Türk bütün adamların birliğidir.

    Ey birbirine diş bileyen yığınlar,

    Ey yığın yığın insan gafletleri

    Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,

    Hakikat nerede?

     

    MUSTAFA KEMAL

     

     

     

    BEŞİKE HÂDİSESİ İÇİN

     

    Çıkıyor gönüllere istimdadı

    Sâmiamda vatanın feryâdı

    Çıkıyor gönüllere istimdadı

    Yaralı bir ananın evlâdı

    Etmesin mi anaya imdadı?

     

    Rumeli can veriyor yok mu ilaç.

    Edelim sıhhatini istimzaç;

    Etmeyelim kimseyi izaç?

     

    Zırhlılar her yeri tehdit ediyor,

    Makedonya bunu tes'it ediyor.

    İnkırazı bize teyit ediyor.

     

    Yemenin purişi malumu cihan

    Ne için eyledi millet isyân?

    Zulme ister mi bu yoldan burhan

    Turuşkalar bile aldı meydan

     

    Hani kânun-u adaâlet nerede?

    Mülk-ü millette himâye saadet nerede?

    Haricen mülk-ü himaye nerede?

    Bizde evvelki şecaat nerede?

     

    Gelse Ertuğrul şöhret-i pervas

    Eder elbette tahayyür ibraz

    Vatanın feyzine kâdir olamaz

    Yeniden fethine verseydi cevâz...

     

    Yıldırım görse şu ahvâlimizi

    Ateş kahrı yakar hâlimizi,

    Af eder mi bizim efâlimizi,

    Mahveder cumle-i emsâlimizi,

     

    Ey büyük Fâtih'i İstanbul'un...

    Bu revş olmadı mı makbulün

    Sây ile toplanılan mahsulün

    Berhava oldu fakat meçhulün...

     

    Yazık oldu Vatana âh yazık...

    Her ağızdan çıkıyor: Eyvâh yazık!..

    Acısın bizlere, âh yazık!

     

    MUSTAFA KEMAL

    · Sinop 25 Kânunu Evvel 321 (1905)

     

     

    HAYAT SERENADI

     

    Atatürk'ün Salih Bozok'a yazdığı mektuptan :

     

    "Bir Fransız şairi hayatı şöyle tarif ediyor :

     

    Hayat kısadır,

    Biraz hayal,

    Biraz aşk

    Ve sonra Allahaısmarladık.

     

    Diğeri de :

    Hayat boştur.

    Biraz kin,

     

     

     

     

     

    KASİDEİ İSTİBDAT YAHUT KIRMIZI İZLER

     

    Bir köhne kadit parçası, bir çehrei menhus,

    Zulmetler içinde mütereddit, mütelâşi,

    Daim mütefekkir görünen, kendine mahsus

    Efkârı sakimane ile âleme karşı

    Ateş saçarak etmede her gün bizi tehdit,

    Âmali harisanesini eyledi tezyit...

    Gördükçe bu mazlumlarını, sinesi mağrur,

    Tırnaklarını aileler kalbine saplar;

    Mağdurlarının her biri bir kûşede ağlar,

    Katlandı vatan görmeğe evlâdını makhur...

    Birçoklarımız mahpes-ü menfada süründük.

    Ey gazii mecruhu vega dideye döndük.

    Ey kanlı eliyle vatan âmaline hail,

    Ey enmilei sürbu cinayata delâil

    Teşkil eden ey köhne kadit, katili efkâr,

    Ey katili şübbanı vatan, katili ahrar,

    Ey varlığı bir millet için bâdii zillet.

    Ey çehresi ifrite veren dehşeti vahşet,

    Zindanları, menfaları, mahpesleri doldur,

    Ziniciri esaretle bütün hisleri dondur.

    Tesmimi nefes, nefyi ebet, sonra denizler..

    Her girdiğin evlerde durur kırmızı izler...

    Kâbusi hiyanetle vatan can çekişirken

    Âtimizi dendanı harisin kemirirken

    Bir gün Rumeli dağları envara boyandı;

    Hürriyetin enfası ile herkes uyandı.

     

    MUSTAFA KEMAL

    ŞANLI ORDU GAZETESİ : 24 Kasım 1908

     

    (Dikkatinizi çeken şiirleri yorumlayabilirmisiniz ) :D


  11. YE’İS YOK

    ‘……

    Tek sen uluyan ye'si gebert, azmi uyandır:

    Kâfi ona can vermeye bir nefha-i îman;

     

    Davransın ümidîn; bu ne haybet, bu ne hırmân?

    Mâzîdeki hicranları susturmaya başla;

     

    Evlâdına sağlam bir emel mâyesi aşıla,

    Allah(c.c.)'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete râm ol...

    Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.

    M.AKİF ERSOY’

     

    Ne güzel ifade etmiş ulu şair Mehmet Akif Ersoy… Her bir beyitinde ümitsizliğin insanı nasıl bir karanlığa sürüklediğini, Rabbimizden gelen her şeye razı olmanın ve O’na dayanmanın asıl kurtarıcı olduğunu merhem gibi sürüyor yeis hastası kalplere…

    Bazen insanın karşısına altından kalkamayacağı dünyevi hadiseler çıkar, endişeye kapılabilir, panikleyebilir. Tepkisi acizliğinin getirisidir. Ümitsizliğe kapılabilir fakat bilmeli ki ümitsizlik kâfirin kapısıdır yani Hakk’ı tanımayan, O’na inanmayan, bununla birlikte Hakk’a dayanmayan, O’ndan her gelene razı olmayan insanlara mahsustur. Hakk’a teveccüh ruhlu insanlar bilir ki O’ndan ne gelirse vardır bir hayır ve İbrahim Hakkı gibi ‘ Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler’ ufkuyla bakar ötelere, O’ndan bekler, beklerken de sabrı bırakmaz… Bilir ki sabır Allah’ın bir ismi bizde onun ayineleriyiz… Başına gelenlerin bir imtihan olduğunu bilir veya günahlara kefaret olmasını Rabbinden niyaz eder. Düşünür, tefekkür eder ve Mehmet Akif’in de dediği gibi “Hakka dayanır, saye sarılır, hikmete ram olur”. Fikri ve hissi dağınıklığa düşmez. Kendi kendine yeterli olmayacağını, ihtiyaçlarını temin edemeyeceğinin idrakinde, acizliğini hisseder ve tek dayanak noktası olan Sahibine yönelir…

    Mümin işte bu şuurla başına gelen her musibette ve gelecek adına endişelerinde ve beklentilerinde her daim ümit soluklamalıdır. Bilmelidir ki yeis bilmeyene mahsus, bilmeyenin kapısı, bilmeyenin dayanağıdır. Tayin etmelidir araç olarak tefekkür ve sabrı, zırh olarak ümidi geçirmelidir üstüne, amaç olarak da Rabbinin rızasını koymalıdır… Atılan her çelmede kalkmalı düştüğü yerden ve büyük bir azimle arkasına bakmadan, her çelmenin Rabbinin kurbiyetine mazhar olmak adına bir adım daha ileri götürmeye bir vesile görür, geleceğe ümitle bakar…

    Her daim ümitle Rabbimize yaklaşma duası ile…


  12. konunun özüyle alakalı şunu söylemek isterim; Risale-i Nurlar tabikide herkesin istifade edebileceği bir eserdir.çünkü ilham yoluyla yazılmış bir eserlerdir. en başta Kainatın Fihristesi olan Kitabımız Kur'an-ı kerimin tefsiridir. yüzyıla uyarlanmış bir tefsirdir yani her türlü kitleye hitap edebilecek kitaplardır.bir hukukçu okusa, bir doktor okusa, bir astrolog okusa, bir fizikçi bir kimyacı, bir biyoloji uzmanı okusa veya bir edebiyatçı bir şair okusa hepside kendinden birşeyler bulabilir ve zevk alarak okur...yani kimsenin düşüncelerine, görüşlerine zıt gelen birşey yok...Allah'ın varlığının delillerini her türlü dalda ispat eden bunların ışığındada Kur'an-ı kerimi tefsir eden kitaplar...bu nispetlede elbette herkesin istifade edebileceği kitaplar..rabbim herkese tatmayı nasip etsin.. saygılarımla...


  13. yeryüzünde en çok acı çekenler Allah'ın sevgili kulları olmuştur.. peygamberler,sahabeler, müçtehitler,evliyalar,asfiyalar, alimler... birçoğunun hayatı zulüm görerek,işkence çekerek, taşlanarak, sürgün edilerek, haksız yere hapse mahkum edilerek geçmiştir.. Üstad Necip Fazıl onlardan biriydi ve Allah'ın sevgili bir kulu,bize de bir lütfu... ömrümüz yettiğince ona en güzel şekilde sahip çıkcaz Allah'ın izniyle....

     

    paylaşım için teşekkür ederim..


  14. KALK EY MİLLET UYKUDAN

    Kalk ey millet uykudan,

    Zihnine çökmüş gururu, kibiri , enaniyeti

    Büyüklenmeyi çıkar mütemadiyen aklından

    Set çekmişler kalbindeki hüsnüzana

    Set çekmişler kalbindeki aşk-ı imana

    Zamanın dehşeti sarmış salkım misali bitevi ruhları

    Vurmuş batı mührü kalbimize, üstünde ‘o bizimle’ yazar

    Aynı batı tarihimize ‘o istediğimiz gibi’ mührünü çakar

    Batının vebası ruhlarımızı hissetmeden, sarar, sarmalar

    Vur o sarmalanmış kalbime yağmalanmışsa tarihim

    Kemirmişse ilmimi o bahtı kara geçmişim

    Kurban etti değerlerini, o çılgınca sevda cemiyetin

    Geçmişi bilen yaşar Osmanlı gurbetini hazinmi hazin

    Gelir akla Osmanlı bir hasret sarar

    Akıyor gözlerimden özlem soluklayan yaşlar

    Kalbimde zelzele, ümmete hediye günlerin gelir aklıma

    Aklım çıkamaz içinden depremzede ilmim set çeker ruhuma

    Ruhum sensiz yıkık, dökük, hicran tak etti canıma

    Canım sana kurban, hayran neredesin ey Osmanlı gel otur tahtına

    Tahtlar sana hasret, bakar ufka, bahtının karalığı gelir akla..

    Tahta talipse nefsi emmare sonra ağlar durur bakar ümitsizlikle ötelere…


  15. Ubudiyete iltizam

    cemiyetin cehaleti malesef kesret

    geçmiş tahta saltanat ister

    zekiysen ver o makamı, kurbet-i ilahiyeye

    yerleştir kalbinin tahtını iltizamı ubudiyete

     

    ruhumu saran elim gafletten gelir ileri,

    çıkardım ben zihnimden,kurtarıcım halveti

    elimle firak, kamufile etse halvetim gafletimi

    elzemdir ubudiyete iltizam, bırakırsan ardına tefriti..

     

    sağımda halvet, solumda gaflet

    sen seç hangisi cinayet

    veyada hangisi başına musibet..

    hangisi verir sana istidad-ı muhabbet....

    DUYGU YAVUZ


  16. birbirini destekliyor yukardakiyle.. ama meselenin aslı Atatürk'ün Bediüzzaman hazretlerinin siyasete din sokmaya çalıştığını düşünmesi ve bu onu ciddi anlamda rahatsız ediyordu.En son aşamada birebir konuşmaları olmuş ve o konuşmadan sonra Üstad Bediüzzaman siyasetten çekilmiştir..(o konuşmada Bediüzzaman 'a çeşitli vazifeler teklif edilmişti diyanet başkanlığı gibi).ayrılma sebebide siyaseti menfaatten ibaret görmüş ve o yolda siyasetin bir araç olamıycağını görmüş..


  17. MECLİS'TEKİ TÖREN

    9 Kasım 1922 günü Bediüzzaman, Meclis'te 'hoşamedi' edildi. Yani resmi bir 'hoş geldin töreni' düzenlendi. Alkışlarla karşılandı. Dua etmesi için kürsüye davet edildi. Said Nursi kürsüye çıkarak Anadolu gazilerini kutladı, zafere ulaşmaları için dua etti. Dışarıdan bakıldığında bir sorun yoktu. Kurtuluş Savaşı başarıya koşuyordu. Millet Ankara hükümetinin çevresinde yeniden birlik oluyordu. Meclis 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırdığını resmen açıklamıştı. Cumhuriyetin ilanına doğru kaçınılmaz bir süreç başlamıştı. Daha önce, 1908'de Meşrutiyet'i destekleyen, halkın yönetime katılımını arzulayan Said Nursi için saltanatın kaldırılması karşı çıkacağı bir durum değildi. Ancak bir nokta vardı... Bu kritik nokta Said Nursi'nin fikir ve inanç alemine uygun değildi. Bediüzzaman, Ankara'da dinden uzaklaşıldığını görmüştü. Mesela milletvekillerinin çoğu namaz kılmıyordu. Dine ve dini değerlere karşı bir ilgisizlik görülüyordu.

     

     

    GAZİ'YLE TARTIŞMA

    Gidişattan memnun olmayan Said Nursi 19 Ocak 1923'te 10 maddelik bir bildiri yayınladı. Tek cümleyle özetlersek bildiri yöneticileri dine davet ediyordu. Bildiri etkili olmuş, bazı milletvekilleri tekrar namaza başlamıştı. Hatta eski mescit artık yetmiyordu. Bu gelişme başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere başka planları olan önder kadroyu rahatsız etmişti. Çünkü onlar egemenliği dinle değil milliyetçilikle pekiştirmek istiyordu. Birlik ve bütünlük böyle sağlanacaktı. Mustafa Kemal Paşa, Said Nursi'ye çıkışmıştı. Özetle, "Biz senden neler bekliyoruz, sen neler yapıyorsun; yapıyorsun; aramızda ihtilaf yaratıyorsun" demişti. Said Nursi ise ona namazı savunan sert bir cevap vermişti. Onun 'Hubab Risalesi'ni matbaasında basan muhalif ikinci gruptan Ali Şükrü Bey'in öldürülmesi bardağı taşıran damla oldu. Said Nursi artık Ankara'da bir yerinin kalmadığını anlamıştı. İstanbul'- a gitmesinin de bir anlamı yoktu. Yeni düzende onun sözünü dinleyecek kimse olmayacaktı.

     

     

     

    inşallah işinize yarar:)..saygılarımla....


  18. Şumüli ile bilen arkdaşlar var ise, eksikliklerimi tamamlasınlar Allah rızası için..

     

     

     

    Gazi Paşa, mecliste konuşma yapması için, Bediüzzaman hazretlerini davet eder. 

     

    Hazret kürsüye çıkar ve beklenmedik bir vaaz gerçekleştirir. Yalnız namazdan bahsetmiştir. Gazi paşa buna hiddetlenir ve hazreti kürsüden indirdikten sonra:

     

    "Biz sana, birlik beraberliğimizi sağlaman için tavsiye ver diye kürsüye çıkma hakkı verdik, sen namazdan bahsedip aramıza ikilik sokuyorsun." der. Paşanın, (sahiden de sonradan iyice baktım, inandım) tesiri kuvvetli bakışlarına, işaret ve ortanca parmağını yaklaştırarak, nazarının tesirini çekmeye çalıştıktan sonra:

     

    "Paşa! Paşa! Namaz kılmayan haindir. Hainin hükmü merduttur der."

     

    .............

    üstad Bediüzzamanın hayatında böyle bir kesit yok. sadece Atatürk kendisiyle özel görüşme yapıp birkaç teklifte bulunuyor fakat Bediüzzamn kabul etmiyor..


  19. yorumları okuduğum kadarıyla her türlü cemaate atıflarda vs bulunulmuş... tabi seviye bilinerek yorum yapılırsa daha seviyeli bir tartışma olurdu ve hepimiz zevk alırdık.. şahsen beni çok üzen yorumlar oldu, keşke bakış açımızı ufkumuzu genişletsek ne güzel olur... her cemaate her türlü cemiyete her türlü düşünce savunucusuna saygı duymak gerek..Cübbeli Ahmet Hoca'nın görüşlerine saygımız var tabiki ilmi bakımdan bir kere bizlerden üstün, onu tenkit etmek ne haddimize.. fakat tek bir görüş dinlemek isterdik kendisinden bir konu hakkında...bide şunu söylemek istiyorum nur cemaati zaten kimseyi 'bu yanlış adam' diye ilan edicek değil...bunu hiç bir cemaat ehli yapmaz çünkü her hocanın başımız üstünde yeri var... nur cemaatini ve diğer cemaatleri eleştiriledebilir ,eleştirilebilir buda şundan kaynaklanıyo amaç bir yollar farklı , yolların farklı olması hasebiylede herkes herşeyden şüphelenebilir,yanlış bulabilir,tenkit de edebilir fakat saygı çerçevesinde olursa...birde şu karıştırılamamalı cemaat bireyleri eleştirilebilir amenna ama başlarını eleştirmek hiç kimseye düşmez..onlar Allah dostları onlar birçok insanın şefaatçisi olabilecek insanlar , ve ayakta isek onların hürmetine ayaktayız...yırtıcı hayvandan kaçar gibi Allah dostlarını eleştirmektende kaçınmak lazım..tabi bunlar benim görüşlerim diğer görüşlere de saygı duyuyorum..rabbim razı olsun..

×
×
  • Create New...