Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

nfk321

Editor
  • Content Count

    371
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by nfk321


  1. İntihar bombacısı Nico'nun görevi, Sultanahmet Camii'ni bombalamaktır. Cepleri patlayıcılarla dolu parkası sırtında, camiye yaklaşır.

     

    Sağ cebindeki düğmeyi 5 saniye basılı tuttuğunda patlayıcılar ateşlenecek ve cami, kendisiyle birlikte havaya uçacaktır. Tam o sırada minarelerden "Allahu ekber, Allahu ekber" diye bir ses yükselir. Hayatında hiç duymadığı bu sesi bir yerlerden hatırlıyor gibidir. Kaldırıma oturur, başını elleri arasına alır ve hatırlamaya çalışır. Ezan "Eşhedü enla ilahe illallah"a el verdiğinde yıllar önce babasının yumuşak sesinin de aynı şeyleri tekrarladığını hatırlar ve ağlamaya başlar. Kendine gelir, bombayı patlatmadan kaçar gider.

     

    Turgay Güler'in "Mehdix" adlı romanında (Popüler Kitaplar, 2006) geçen bu ilginç sahne, bana ezan yasağından dönüş anını hatırlatır. 18 yıl süren bütün baskılara, yasaklara ve unutturma çabalarına rağmen, Ezan-ı Muhammedî, 16 Haziran 1950'den itibaren halkın bilinçaltından bir su gibi fışkırmış ve çoraklaşmaya yüz tutan gönüllere ışık serpmiştir.

     

    Onun için 16 Haziran tarihi, Ezanın Kurtuluşu bayramı olarak kutlansa sezadır.

     

    Bugün ezanın kurtulduğu gün Türkiye sathında yaşananlardan bir demet sunacağım. (Geniş bilgi için Timaş'tan çıkan "Türkçe Ezan ve Menderes" adlı kitabımıza bakılabilir.)

     

    Trabzon'daki havayı Kutuz Hoca'nın hatıralarından okuyoruz:

     

    "Yeni karardan haberim olmadığı için ezanı Türkçe okumaya başladım. Caminin önünde oturan cemaattan haberi duyanlar vardı; bana bağırmaya başladılar. İlk anda ne olduğunu anlayamadım, anlayınca da şaka zannettim. Ciddi olduğuna kanaat getirince Arapça okumaya başladım. Minaredeyim; bir de ne göreyim, kadın erkek herkes camiye doğru koşarak gelmeye başladı, uzak evlerde ise insanlar avluya çıktılar. Bir bayram havası, bir basü bade'l-mevt [yeniden diriliş] yaşandı o gün."

     

    Ahmet Lütfi Kazancı ise Çorum'daki o günü şöyle hatırlıyor:

     

    "Ulu Cami'nin batıya bakan kapısı önünde gördüğüm ak sakallı bir ihtiyar, müezzinin yolunu kesti, "Ezan Arapça'ya çevrilirse, Ulu Cami'de ilk Cuma Ezanını ben okuyayım diye nezrettim [adakta bulundum]. Kurbanların olayım, beni mahrum etme!" diye yalvarıyordu. İhtiyarın isteği kabul edildi. İç ezanını o okudu. Camiyi dolduran binlerce insanın sel gibi gözyaşı döktüğüne şahit oldum. Hayatım boyunca bu kadar kalabalık bir topluluğun birlikte gözyaşı döktüğünü bir daha hiç görmedim."

     

    Bursa'da neler yaşandığını ise imam Bayram Sarıcan'dan öğreniyoruz:

     

    "Öylesine bir atmosfer vardı ki, sanki İslamiyet eskiden varmış, bir ara yok olmuş, daha sonra da yeniden doğuyormuş gibi manevi bir hal... Herkes ağlıyor, sevinç gözyaşları döküyor ve birbirini tebrik ediyordu. Camiler cemaatla dolup taşmaya başlamıştı. (...)Türk Milleti Ezan'ın tekrar aslına uygun olarak okunmaya başladığı gün, yıllar sonra Bilal-i Habeşî'yi dinleyen ve heyecanlanan Medine halkının sevinç ve heyecanını duymuş ve o manevi havayı yaşamıştır. Ben de bu hali doya doya yaşayan ve teneffüs edenlerden biriyim."

     

    İşte o tarihte 13 yaşında bir çocuk olan tanığın gözüyle Konya'da ilk Arapça ezan okunduğu günden bir kesit:

     

    "Gittik, Kağnıcı Hafız'ı aldık, getirdik. Konya'da Kapu Camii var, minaresine çıkarmışlar, okumuş bir kere. Aşağıda cemaat hüngür hüngür ağlıyor. "Ulen bir daha oku" diyorlar Konya tabiriyle, "bir daha oku". Üç defa okuttular ezanı, ondan sonra millet gözyaşlarıyla camiye girdi."

     

    Vehbi Vakkasoğlu, merhum babasından Kahramanmaraş'taki atmosferi şöyle nakletmiş:

     

    "Aşağıdan tekbirler bir daha coştu. Ezan da dalga dalga yükseldi. Ben, bir daha öyle bir ezan dinlemedim. Ezanın tadını öyle alamadım bir daha... Kalabalığın derin sükûtunun üstüne Ezan nuru yağmaya başlayınca, artık gözyaşları sel oldu, hıçkırıklar birbirine karıştı. Bir kalabalığın, bütün fertleriyle böylesine sevinç gözyaşı döktüğüne de, o günden sonra bir daha hiç şahit olmadım."

     

    Erzurum'u anlatmayı ise ehline, Mehmet Kırkıncı hocaya bırakalım:

     

    "İkindi vaktinden itibaren ezanın aslıyla okunacağını haber alan Erzurum halkı, sokaklara döküldü. Caddelerde ve sokaklarda adeta bir bayram havası yaşanıyordu. Kadınlar ehram ve çarşaflarıyla toprak evlerin üstüne çıkmış, ezanın okunmasını bekliyorlardı. Kurban Bayramı'nda her köşede bir hayvan kesildiği gibi, o gün de insanların ekserisi Tebriz Kapı mevkiinden Lala Paşa Camii'ne kadar dizilmiş, kurban edeceği hayvanları dışarı çıkarmış, ezanın okunmasını bekliyorlardı. Kiminin elinde bir koyun, kiminin elinde bir koç, bazılarının yanında tosun ve bir kısım insanların yanlarında da deve olduğu halde büyük bir iştiyak ve hasretle ezanın okunmasını bekliyorlardı. Minarelerden Ezan-ı Muhammedî okunmaya başlayınca herkes sonsuz bir sürur içerisinde bıçağını kurbanının boğazına çalmıştı. İnsanlar tekbirlerle kurbanlarını kesiyor, kadınlar ve yaşlı insanlar da gözyaşı döküyorlardı. Bütün bunlar sevinç ve şükür gözyaşları idi. Zira tam 18 yıl devam eden bir zulüm bitmiş ve o büyük hasret sona ermişti."

     

    Uzun yıllar Nuruosmaniye Camii'nde görev yapan Enver Baytan hoca zamanın din adamlarının Menderes'in bu büyük hizmetine nasıl baktıklarını şöyle aktarıyor:

     

    "Ali Haydar Hoca Efendi vardı, Allah rahmet etsin. İsmailağa'da bulunan Mahmut Efendi'nin hocasıdır. 1950'li yıllarda hayattaydı, ilmî gayreti yüksekti, dinin olduğu gibi yaşanmasından taraftı. Ezan aslına çevrildiğinde Hoca Efendi; "On Ali Haydar, bir Menderes bile etmez" demiştir. Bu ve benzeri hayırlı hizmetlerinden dolayı onu idam ettiler."

     

    O gün herkes sevinirken bazı hikmet sahipleri "Acaba bu nimetin şükrünü eda edemezsek Allah onu bir daha elimizden alır mı?" kaygısındaydılar. Haksız sayılırlar mı?

     

    Mustafa Armağan


  2. Belgeseli ben de izleyememiştim bu şekilde bulmanız beni çok sevindirdi.Ve izleme fırsatına da eriştim sizler vasıtasıyla.

    Açıkçası belgeseli izledikten sonra büyük bir hayal kırıklığı yaşadım.Üstad Necip Fazıl neredeyse tamamen şairlik yönüyle ele alınmış.Ve belgeselde ağırlıklı olarak şiirlerine,şiirlerini yazma nedenlerine yer verilmiş.Üstadın senelerce uğrunda çileler çektiği davası,aksiyon adamı olması,şu anda ülkemizin önemli koltuklarında oturan şahıslarında içinde bulunduğu bir nesile meşale gibi ışık vermesi hiç göz önünde

    bulundurulmamış.Hitabelerinden,konferanslarından alıntılar olabilirdi mesela.Ne yazık ki insanı tatmin etmeyen, kabuk kısmını aşmayı başaramayan bir belgesel.İnşallah önümüzdeki yıllarda Üstadı tam olarak her yönüyle ele alan başarılı çalışmalara imza atar TRT.


  3. Böylesine sevimli ve sıcak bir mekanı Üstadımızın ismini vererek daha da kıymetlendiren emeği geçen bütün Üstad sevdalılarına ve bizim görmemizi sağlayan w-racer arkadaşımıza çok teşekkür ediyorum.Trabzonlu kardeşlerimizin ve gidebilecek imkanı olan herkesin kesinlikle boş bırakmaması gereken bir ortam olmuş.Trabzon ve civar illerdeki Üstad sevdalıların bir numaralı buluşma noktası olur inşallah bu mekan.


  4. Sen şimdi cennette, gençlik nette, kafede, testte...

     

    Furkan, bir deniz kıyısı kasabasında yaşayan balıkçının hikayesini bilirsin;

     

    Yanına bir adam geliyor zengin mi zengin. "Niçin daha büyük bir tekne alıp işini büyütmüyorsun? Ailenle mutlu ve ferah bir hayatın olur" diyor.

     

    Balıkçı tuhafça yüzüne bakıyor zengin mi zengin ama gözleri ölgün adama.

     

    - Ben zaten öyle yaşıyorum bu kasabada, diyor...

     

    Furkan, 80 sorunun 75'ini cevaplamışsın be çocuk. Derece bekliyorlarmış senden, okuyup vatana millete hayırlı bir insan olacakmışsın...

     

    Cennete kaç puanla giriliyor Furkan, söylermisin gençlere? Test başında harap düşenlere, internetin başında sabah namazına kadar çetleşenlere, kafelerde "avcı avında gerek" diyenlere, söyle kaç puan aldın evlat.

     

    Hangi dezenfektanla yıkadın mangal yüreğini, kurşunlanan alnına kaç secde değdi mübarek evlat.

     

    Sen Fatih camii avlusundan girerken üç oğlumdan birinin bari onun içinde olmasını ne kadar arzuladım bilirmisin? Kuş gibi hafiflemiştin, tabii bütün soruları çözmüştün değil mi Furkan? Belki de sınavsız geçiş hakkı tanımışlardır, şehitliğe özgü.

     

    Kaygı ve stres kaldı mı yüreğinde, beyninde, "Acaba yapabilir miyim, bildiğim sorular mı çıkar, hangi konu eksiğim var onu tamamlayayayım" dedin mi Furkan...

     

    Tıbbiyeyi istiyordun herhalde her fen liseli gibi, melekler kanını sildi mi Furkan? Yaranı Musab Bin Umeyr mi temizledi, alnı öpülesiler, her biri bir dağ gibi, düşseler vurulup da, kanlarıyla boğacak, zulmün boğuk sesini ey şehit, ey şehit.

     

    Şimdi Furkan'ın annesi olmak vardı ya, cennet kuşunun validesi olmak, şehitler ölmediği için o hep yanında olacak merak etme? Artık hiç ayrılmayacaksınız. Ha belki okul kapılarında sınav salonlarının önünde bekleşemiyeceksiniz. E ne yapalım, Furkan sınavsız geçiş yaptı. Makam-ı Hamza'ya erdi, muradına erdi.

     

    Furkan'ın babası caminin avlusunda dedi ki: Ona layık bir baba olacağım. Ne kadar naif. Hep evlatlar babaya layık olmaya çalışırken senin ailen, arkadaşların ve bizler senin gibi olmaya çalışacağız Furkan. Evlatlarımızı üniversite ve lise sınavlarına hazırlarken hep seni anacağız, sınav kaygısını gidermenin 5 kurşunu diye hatırlayacağız ve tevekkül edeceğiz belki de.

     

    Bir ölüye ne kadar Fatiha okunur ki ancak, senin Fatihaların, Arş-ı âlâda, Afrika'da, Filistin'de, Eritre'de, Kanada'da okundu mübarek evlat, meleklerinkini katmıyorum daha.

     

    "Zaman bendedir ve mekan, Filistin, dünya bana emanettir" dedin ve gittin, uğurlar olsun, bize de selam olsun sınavı atlayan şehit..

     

    Emel Yıldırım

    • Like 1

  5. Yahudi nerede olursa olsun hep zelil ve hakir olarak yaşamıştır ki hala da öyledir. Çocukken okuduğum birçok klasikte Yahudilere karşı daimi bir antipatik yaklaşım söz konusuydu.Hitler'in sayesinde bütün dünyaya kendilerini mazlum göstermelerine ve İngilizlerin doyumsuz hırslarına şükretsinler şu zamanda ki hallerini.Nasıl bir nefret hissi uyandıran millet ki nazizm denilen bir ideolojinin oluşmasına ve bir hayli taraftar toplamasına sebep olmuşlar...

    Sonlarına çok az kaldı.Biraz daha sabır Müslüman alemi.


  6. Seni bir kazığa oturtsam... Kazığın sivri ucu, kan boşanan ağzından çıksa... Gözlerini kızgın demirlerle söndürsem... Tırnaklarını yavaş yavaş, her saat başı kıl kadar çeke çeke söksem... Derini ceviz içini açar gibi yüzsem ve kan oturmuş cildine tuz bassam... Bir serçe aksırınca katıla katıla ağlayacak kadar merhamet hastası ben... Bütün bunları yapsam... Yine senden hıncımı alamam... Ey nefs!..

    • Like 1

  7. Cevat Akşit'in tanıklığıyla gördüğümüz gibi Menderes'in bir de resmî kayıtlara geçmeyen bir iç dünyası vardı. Zaten Necip Fazıl daha 1951'den itibaren onun bu iç dünyasına bir kuyumcu titizliğiyle eğilmiş ve oradan Menderes'i bile aşan bir anlam ve ümit abidesi yontmaya koyulmuştu.

     

    "Ama Menderes, ah Menderes... Sen mahzun ve münkesir Müslümanların biricik ümid bildiği tek ve yegâne adamsın! Mademki kendini bu kadar sevdirdin ve kendine bu kadar ümit bağlattın; artık mecbur ve mahkûmsun! Bu vatanın ne kadar hasreti varsa hepsini senden bekleyecek ve isteyeceğiz!.. Sen Allah'ın, Resûlü'nün, Türk milletinin ve Türk tarihinin sevgilisi olabilir; ve sahte kahramanların ardından birdenbire gerçek ve büyük kahraman çapında yükselebilirsin!"(Necip Fazıl Kısakürek)

     

    Mustafa Armağan


  8. Üstad hakkında yayın yapan birçok web sitesi olduğu gibi, yine onu anmak için de birçok şehrimizde programlar ve etkinlikler düzenlendi.Bu etkinlikler gerçekten heyecan verici duruyor.Ama açıkçası Üstadı bu derece iyi anlayan ve anlatan bu siteden başka bir siteyle de şu ana kadar karşılaşmadım.Bu yüzden öncelikle Akp gençlik kollarını seçiminden dolayı tebrik ediyorum.

    Programa ne yazık ki katılamadım.Güzel ve başarılı bir program olduğundan ise eminim.Çünkü n-f-k.com çatısı altında, onun Üstadı anlatmayı görev olarak addeden ve bu uğurda türlü fedakarlıklardan kaçınmayan yöneticileri tarafından yapıldı.

    Bir Üstadsever olarak çok teşekkür ederim bütün bunlar için.

     

    Program hakkında gidebilen arkadaşlar biz gidemeyenleri bilgilendirirse çok sevinirim ayrıca.Yorumları merak ediyorum:)


  9. 15306.jpg

     

     

    Büyük Doğu yakın dönem Anadolu insanının toplardamarıdır. Kalpleri bir istikamette toparlamakla ödevlenen Necip Fazıl, 1943te ilk sayısını çıkardığı Büyük Doğuya 1978de son noktayı koymuştur. Bu bereketli çizgiden neşet eden sanat, edebiyat, düşünce ürünleri ise hâlen insanımızın nabzını tutmaya devam ediyor.

     

    Bir istikamet belirleyicisi olarak Necip Fazılın söylediklerinin gök kubbedeki yankılanışı kesintisiz bir biçimde sürmekte. Bu yankılanışla Anadolu insanı uyarılıp ruhuna yabancılaşmamaya çağrılıyor. Çağın diliyle sözden sese, eyleme açılan Büyük Doğunun kapısında sorumluluk bilicine kayıtsız kalmama arayışındaki aydınlar, yazarlar, şairler kendi paylarına düşenle yetinmeyerek bu çizginin ilerisine geçme kararlılığıyla tavrını belirlemekteler.

     

    Buna bigâne kalmamak düşüncesindeki Kahramanmaraş Belediyesi de mütevazı bir etkinlikle söz konusu çabalara katkıda bulunmak için Necip Fazılın hayatının, sanatının, şiirinin ve Büyük Doğu düşüncesinin takipçilerinin konuşulduğu bir programla Necip Fazıl etkinliklerine katkıda bulunuyor.

     

    Kahramanmaraş'ta 25 Mayıs Salı günü Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezinde gerçekleştirilecek olan programda; Necip Fazılın kendi sesinden şiirler, bestelenmiş şiirleri ve hayatından kesitlerin yer aldığı sunuma da yer verilecek.

     

    Düşüncede Sanatta ve Şiirde Büyük Doğu Coşkusu başlıklı etkinliğe Memduh Atalay, Duran Boz, Ali Yurtgezen ve Mustafa Köneçoğlu konuşmacı olarak katılacaklardır.

    Kaynak


  10. 23.05.2010adnan.jpg

    ADNAN MENDERES

    28 Mayıs 1960 günü kimse sokağa çıkmadı, aydınlar tepki koymadı. Bu da ihtilalcileri cesaretlendirdi, darbe bayramlaştırıldı. Adnan Bey, kendisini darağacına götüren savcıya sizi de yorduk diyecek kadar zarif, darbeciler ise idamda kullanılan ipin bedelini Menderesin eşinden isteyecek kadar kabaydı!..

    23.05.2010adnan1.jpg

     

    BEYOĞLU SOKAKLARI

    6-7 Eylül 1955 tarihinde Selanikte Atatürkün evine bomba atıldığı iddiasıyla Beyoğlunda Rum azınlıkların iş yerleri yağmalanmış ve binlerce kişi evini terk etmek zorunda kalmıştı. Yassıada Mahkemesi, bu olaydan da Menderisi sorumlu tutmuştu.

    23.05.2010adnan2.jpg

     

    İDAM KARARI YASSIADADA

    İhtilalin ardından Yassıadadan 15 idam kararı çıktı. Milli Birlik Komitesi, kararı değerlendirecek birikime haiz değildi, odalar dolusu dosyayı okuyamaz, anlayamazdı. Tayyare ile yollanan özete göz ucuyla bakıldı. Aralarında sert tartışmalar yaşandı, neticede 4ü asılsın buyurdular!..

    23.05.2010adnan3.jpg

     

    Adnan Menderes, rezil bir muayeneden birkaç saat sonra asıldı.

     

    HATA YAPTI!

    Milli Birlik Komitesi dediğin bir avuç küçük rütbeli subay, dağıtması kolaydı. Menderesin tertipden haberi de vardı. Ancak köyüne yol, su, elektrik götürdüğüm erler bana silah doğrultmaz dedi, hata yaptı.

     

    SUNUŞ

    Adnan Menderes 1930da Serbest Fırkanın Aydın Teşkilatını kurdu ve Vilayet Başkanı oldu. Bu parti kapatılınca CHPye girdi ve 1931 yılında Aydın Milletvekili seçildi. Saraçoğlu Hükümetinin Toprak Kanunu Tasarısına itirazda bulununca, CHP Disiplin Kurulu tarafından ihraç edildi. 1946 seçimlerinde DPden Kütahya Milletvekili seçildi, parti içinde hızla yükseldi. 1950 seçimlerinde oyların 53.5ini alarak Başbakan oldu. 10 sene zarfında ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, şehirleşme ve sanayileşme yolunda ciddi adımlar atıldı. 27 Mayıs 1960 askerî darbesiyle devrildi. Yassıadada taraflı bir mahkemenin önüne çıkarıldı. Dayanılmaz işkencelere maruz kaldı ve asıldı.

     

     

    Yıl 1966... Belki de 67... Zeynep Kamil İlkokulunda talebeyim. Ders herhalde hayat bilgisi... Önümüzde Ünite Dergisi... Kapakta tören adımı yürüyen askerler, üzerlerinde üç jet uçmakta... Öğretmen ansızın esneyenlerden birini kaldırdı, sen anlat bakiyim!

    Garibim alâkasızdı, kitabındaki asker resimlerinden aldığı ilhamla saçmaladı, 27 Mayıstaaa... Yurdumuzu düşmanlardan kurtardı!..

    -Hangi düşman yavrum? Kim kurtardı?

    -...

    Üstelemedi, peki hanginiz söyleyecek? Kalkan parmakların arasında benimki yoktu ama gözüme baktı. Söyle İrfan! 27 Mayısta ne oldu?

    - İhtilal oldu örtmenim, Başvekil asıldı!

    Çevremiz silme Demokrat Partiliydi, tafsilata da girebilir, İnönüye, Gürsele, Egesele laf sokabilirdim. Ama korku vardı, evde konuşulanlar mektepte anlatılmazdı. Kadıncağız uzun uzun cık cık etti, suratı karıştı.

    Şimdi düşünüyorum da el kadar çocuklara idam, ihtilal nasıl anlatılırdı? Hem darağacı kurmanın nesi kutlanırdı? Darbecinin hakkından darbeci geldi, bu garabet 80 ihtilalinden sonra kaldırıldı. Hatta, İETT otobüslerinin tabelalarından Hürriyet Meydanı (Bayezid) ifadesi de kazındı. Olmazdı ama, Hürriyetin bu kadarı da fazlaydı!

     

     

    KİBAR, UMURSAMAZ

    Biliyor musunuz Menderesin sonunu kibarlığı getirdi. Bir de umursamazlığı... Milli Birlik Komitesi dediğin bir avuç küçük rütbeli subay, dağıtması kolaydı.

    Kaldı ki Başvekilin tertipden haberi vardı. Ancak köyüne yol, su, elektrik götürdüğüm erler bana silah doğrultmaz dedi, hata yaptı. Aslında ihtilalciler de sancılıydı. Erzurumdan General Gümüşpala Siz kimsiniz, kimden emir aldınız diye sorunca panik başladı. Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun Paşayı bile aşağılayıp, cezaevine tıkmışsın. Kendi komutanına saygısız davranmışsın. Bu yüzden mütekait Kara Kuvvetleri Komutanı Gürselin gölgesine sığınıldı.

    Menderesin efendiliği işte. Muhsin Batur yolunu kestiğinde Hayır albayım, beni tutuklayamazsınız dese ne olurdu sahi? Muhsin silahını çıkarıp vuracak mıydı?

    Vurursa vursun! Zaten asacaklar, hiç değilse mahkemelerde sürünmez, yorulmazdı. Uzatmayalım Cumhurbaşkanı, Bakanlar, Tahkikat Komisyonu üyeleri ve DP milletvekilleri evlerinden alınıp Harp Okulunda toplandı. Neden Harp Okulu? Niye böyle tatbiki darbe dersleri? Çocuklar öğrensin ileride lâzım olur belki.

     

     

    HER HALÜKÂRDA

    Menderesi İmralıya götüren hücum-botuna alelacele darağacı kuruldu. Eğer aksi bir karar çıkarsa infazı gemide yapacaklardı. Gözlerini kan bürümüştü. Sen misin oligarşinin tekerine çomak sokan? Nefretlerini saklamıyorlardı. Ada komutanı Yarbay Tarık Güryay, koca Başvekili elinde sopayla karşıladı, yüzünden düşen bin parçaydı! Menderes, 5 ay boyunca tecrit edildi, nöbetçi subaylar sorularını duymadı. Konuşma melekesini kaybetmeye başladı. Bir gün dayanamadı, Yzb. Çakıra, Biliyor musun? Buna taksitle ölüm diyorlar diye fısıldadı.

    Yassıadada fırça atan atana. Bir ara Salim Başol saydırdı: Şu kadar sene memleketi yönettiniz, tüccarlara, köylülere milyonlarca lira harcadınız, askerlere hiç bir hizmetiniz olmadı, hepsi bodrum katlarında çatı aralarında sefalet içinde yaşadı!

    - Muhterem Başkan, omuzlarında bu şerefli yıldızı taşıyan subaylarımızın milletin saadetini kıskanacağını sanmıyorum.

    Cevap güzel ama, kurt, suyu bulandırdın diyorsa bulandırmışsındır. Kuzunun, derenin aşağısında olması kararı bozmazdı.

     

     

    MEZARLAR HAZIR

    İdamdan aylar evvel zeytin fidanı dikilecek bahanesi ile 150 çukur kazıldı, meyve sandığı bahanesi ile tabutlar çakıldı. Kale direkleri diye darağaçları hazırlandı.

    Hem dış baskılardan korktular, hem de Menderesin sağ çıkmaması için her şey yapıldı. İdamdan iki gün evvel Menderes zehirlendi. Halk uyku haplarını biriktirip intihara yeltendi yalanı ile uyutuldu. TRT ellerindeydi, basın, külliyen yanlarındaydı...

    Başvekil ilacın tesiri sürerken, ayıltıldı ve apar topar ipe yollandı. Bu yargılamanın adil olmadığı vakıa, nitekim Salim Başol sizi içeri tıkan güç böyle istiyor demekten sakınmadı. İşin hukuki cihetini bırakalım hukukçular konuşsun ancak hekimlerin yaptıklarını (bir hekim olarak) sindirebilmiş değilim. Mesleğin haysiyeti, edilen yeminler hiçe sayıldı. Henüz şuuru yerine gelmeyen, ayakta sallanan hastaya sağlam raporu yazıldı. Hakaretin de bir sınırı olur. Asmadan az evvel zavallının bi tarafına (rektal tuşe) parmak atıldı.

     

    İSTİRHAM EDİYORUM

    Adnan Beyin kapatıldığı odaya yerleştirilen bir mikrofonla bütün konuşmalar kayda alınmıştı. Gün geldi bu bantlar Nazlı Ilıcakın eline geçti ve yayınlandı. (Bkz: Menderesi Zehirlediler!)

    17 Eylül 1961... Saat onu beş geçiyor. Komutanla birlikte Ord. Prof. Dr. S T. odaya dalıyor.

    ST: Şöyle bir umumi muayene edelim.

    Komutan: Utanmayın, utanmayın! (Herhalde belden aşağı iniyorlar)

    ST: Efendim bir şey unutmuşuz. Prostat muayenesi yapalım da...

    Menderes: Efendim?

    ST: Prostat muayenesi yapılacak.

    Menderes: Yok bir şey...

    ST: Ama lâzım...

    Menderes: Nasıl olacak bu?

    ST: Şey ile, eldivenle. Prostatta bir şişlik filan var mı? Bir defa müsaade edin efendim, pantolonunuzu çıkartın... Yatağın üzerine bu şekilde durun, rica ederim!

    Menderes: İstirham ederim, utanıyorum.

    Dr. Z: Eğilin efendim, eğilin, eğilin! Ellerinizi yatağa koyun!..

    Adnan Menderes, bu rezil muayeneden birkaç saat sonra asıldı. Ne yani, prostatında bir anamoli çıksa, tedaviye mi alacaklardı?

     

    İDAMLIK SUÇA BAK!

    Bir iki örtülü ödenek iddiası, birkaç radyo konuşması... Adamcağızı ipe götürecek tek delil yoktu, ihtilalciler anayasayı tebdil, tağyir, ilga ve ihlal gibi muğlak bir bahaneye sarıldı. Efendim laikliği zedelemişmiş. Ne zaman? Eyyûb Sultan Türbesini ziyarete açtı ya, napsın daha? Üstelik uçak kazasından kurtulunca adak kestirmiş! Hele bakındı şuna! Arapça ezan zaten yeterli cürm, adamı astırmaya yeter de artardı.

     

    HANİ ÖZEL HAYAT?

    Halk Partililerin Baykal kasetine gösterdikleri tepkiyi anlayabiliyorum, mahremiyet ortalığa saçılmamalı. Lâkin... Lakin onlar daha beterini yaptı. Savcılar gözü yaşlı Berrin Menderese, üstelik üç çocuğunun gözü önünde, kocasının çekmecesinden çıktığı iddia edilen kadın külotunu gösterecek kadar alçaldı. Halbuki ellerinde ne ses, ne de görüntü vardı!

     

    Neler söylendi? Neler yazıldı?

    Menderes, tam boynuna ilmek geçirileceği sırada cellada; Dur! demiş ve dudakları, yalnız kendi gönül kulağına ve Allaha hitap ederek 2-3 dakika boyunca kıpırdamıştır. Dua ettiği besbellidir.

    * Necip Fazıl Kısakürek Son Posta

    (Gardiyanın anlattıklarından)

    ***

    Sonradan öğrendiğimize göre hakim, savcı ve subay maskesi altında idamını seyretmeye gelen katiller, yağmurun şiddeti karşısında çil yavrusu gibi dağılmış, Menderesin son anını görme zevkinden mahrum kalmışlardı.

    * Gazeteci Yazar Mustafa Armağan

    ***

    Dışarıda hava birdenbire kararmıştı. Koğuşta dahi birbirimizi seçemez olmuştuk. Saat tam 13.23te bir Allah sesi etrafa yayıldı. Bu ses, Menderesindi. İki dakika sonra semadan tufan hâlinde bir yağmur sağanağı indi. İmralıda bulunan karaağaçların dallarında tüneyen on binlerce kuş, yağmurun şiddetinden dolayı yerlerinden fırlayıp havaya kalkmışlar ve etrafı büsbütün karartmışlardı...

    * Bolu Mebusu Reşat Akşemsettinoğlu

    ***

    Asla muğber (dargın) değilim ve hiçbir iğbirar duymuyorum. Sizin ve diğer zevâtın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim... İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme karar-i metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek, Adnan Menderesin ruhu sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen dualarım (üzeri çizilerek merhametim yapılmıştır) sizlerle beraberdir.

    * Adnan Menderes

    ***

    Bütün Türk vatanperverleri bu muazzam ve büyük günün heyecanı içindedirler... Hakiki hürriyetin saati çalmıştır. Atatürk inkılaplarına bağlı demokratik bir memlekette Türklüğün şerefine yakışan bir nizamın temelleri atılmaktadır. Yaşasın Türk milleti. Yaşasın Türk ordusu!

    * Çetin Altan (27 Mayıs 1960 - Milliyet)

    İrfan Özfatura


  11. Biliyorum, kızanlar, bağıranlar, köpürenler olacaktır... Kızmakla, bağırıp-çağırmakla doğrular gizlenebilir mi?

    Doğru: CHP Atatürkün partisidir. Ama bir doğru daha var: Atatürkün Halk Partisi arkasında halk yoktur. Halk, bu partinin sadece adında bulunuyor.

    Doğru: CHP, 1923-1950 yılları arasında 27 yıl iktidar oldu. Yalnız, bir doğru daha var. 1923-1950 yılları arasında, siyasî hayatımızda ikinci bir parti yoktu. CHP elbette iktidar olacaktı. Kâzım Karabekir Paşanın kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile, bizzat Atatürkün kurdurttuğu Serbest Fırka seçimlere sokulmadan kapatılmışlardı.

    Doğru: İsmet İnönü, 1944 yılında, Demokrat Partinin kurulmasına izin vermek mecburiyetinde kalmıştı. Ama bir doğru daha var: 1946 yılında seçimler: Açık oy, gizli tasnif esasına göre yapılmış, gizli oy sayımında, Demokrat Parti adaylarının aldıkları oylar, yakılmış yok edilmişti. CHP halkı yine ötelere itmişti.

    Doğru: 1950 seçimlerinde CHP, 450 milletvekilinin sadece 63ünü almıştı. 1954 seçimlerinde CHP 32 milletvekili çıkarabilmişti. CHP 1957 seçimlerini de kaybedince, halkın vermediği iktidarı orduya bir hükûmet darbesi yaptırarak ele geçirmeye çalışmıştı. Ama bir doğru daha var: Başbakan Adnan Menderes ve iki arkadaşı idam edildiği ve bütün DP milletvekilleri hapse sokuldukları halde, 1961 seçimlerinde halk, CHPye yine oy vermemişti.

    CHP iktidarı döneminde bütün valilerimiz, aynı zamanda CHP il başkanları idiler. Valiler, CHPli olarak, halkın inancına, geleneklerine göreneklerine saygılı değildiler. Meselâ ben, Âşık Veyselden dinlemiştim. Demişti ki: 1933 yılında, Ankaraya gittik. Sazıma tel almak için Ulus Çarşısına gitmek istedik. Kıyafetimiz yüzünden, polis bizi çarşıya sokmak istemedi...

    Nutuklarda, Köylü milletin efendisiydi. Ama Ankara Valisi köylünün Yenişehire gitmesini yasaklamıştı. Aynı şekilde Erzurum Valisi, Artık Batılı olduk gerekçesiyle davul-zurna çalınmasını, bar tutulmasını durdurmuştu. Bursa Valisi, şapka inkılâbından sonra emir vermiş, mezar taşlarındaki fesleri, sarıkları bile kırdırmıştı. Harf İnkılâbından sonra bazı valiler, evlerden, camilerden, medreselerden eski Türkçe ile yazılmış on binlerce kitabımızı toplattırarak meydanlarda yaktırmışlardı. Devletimizin şerefi sayılan arşivlerimizi, (sırf eski Türkçe ile yazıldıkları için) vagonlara doldurup, batmanı 3 kuruş 10 paradan Bulgaristana sattırmışlardı. Çeşitli şehirlerimizdeki vakıf eseri camilerimizi ya sattırmış veya başka işler için kullandırtmışlardı. CHP bütün bunları yaparken iki silah kullanmıştı: Laiklik ve Atatürkçülük... CHP, seçimlerin %99unu, halkımızı dikkate almadığı için kaybetmişti. CHP zenginler, Batılılar partisiydi. Vefa duygusu bakımından da sıfır noktasındaydı. Deniz Baykal gibi değerli bir liderini iki gün içinde silip süpürmesi vefasızlığındandır. Şimdi yeniden laiklik Atatürkçülük hasretiyle Kemal Kılıçdaroğluna sarılıyor... Göreceğiz. Halep oradaysa, arşın buradadır. Göreceğiz...

    Yavuz Bülent BÂKİLER

    Kaynak


  12. Muhteşem tek kelimeyle.Ellerinize sağlık buram buram emek ve zevk kokuyor bu video.Özellikle başında ki AE ile yapılan geçiş çok güzel olmuş.Hem resimleri Photoshop ile hazırlamışsınız hem de birleştirip efektlerle süsleyip şahane bir video ortaya çıkarmışsınız.Ellerinize sağlık tekrardan


  13. Yüz daha versen yüz uman yüzler bilirim,

    Yokuşlara kardeş olan düzler bilirim,

    Dünya öküzün üstünde derler ama,

    Dünyanın üstünde nice öküzler bilirim. . . !

     

    Arkadaşlar bugün rastladığım bu şiirin altına Üstad'a ait olduğu yazılmış.Daha öncede hiç okumamıştım ama bana fazla Üstada aitmiş gibi gelmedi.Bu şiir Üstada mı ait yardımcı olursanız sevinirim


  14. Gelebilmeyi gerçekten çok isterdim.Ama ne yazık ki bazı özel sebepler dolayısıyla iştirak edemeyeceğim.Ama bana belli olmaz tabi mekan saat belli ani bir sürpriz de yapabilirim:)

     

    Bu arada Üstad hakkında hazırlayacağınız dergi çok ilgimi çekti ve heyecanlandırdı beni.İnşallah en kısa sürede hazırlanıp yayına verilir.


  15. İzah edeyim buyk doğu ne demek.Evet itikadı sağlam olam bir kişinin ahlakı zayıf olabiliyor.Hatta dediğim gibi mizacı da zayıf olabiliyor.

     

    Cübbeli Ahmet Hocanın sohbetlerinden,İslamoğlu ile yaptığı münakaşalardan,vaazlarından itikadının sağlam olduğuna hem bu dünya da hem de ahirette şahitlik ederim.Burada sorun yok sanırım...

     

    Gelelim ahlak kısmına.İslam ahlakına sahip olan bir şahıs sokak ağzıyla konuşmaz.İslam ahlakına sahip olan bir kişi televizyonlarda Fatih Altaylı gibi sıfatsız bir kişinin önünde manasız espriler,komedyenlik yapmaz...İslam Ahlakına sahip olan bir kişi Fatih Altaylının ağzından dökülen küfür nağmelerine şahitlik yapmaz...İslam Ahlakına sahip olan bir kişi Cem yılmazları ağzına alarak magazinssel tartışmalara girmez...Bunlar müşahadelerimdir.

     

    Bir müslümanın mizacı ahlakıyla doğru orantılı olduğuna göre,mizacen zayflığını tespit etmek zor olmuyor...

     

    İtikaden sağlam olup ahlaken kötü olan onlarca isim sayarım sana değerli büyükdoğu.Ama bizim meselemiz bunlar değil bizim meselemiz olandan ders alıp olması gerekene yol almaktır.Allah bizi ezbercilerden,yobazlardan,taklitçilerden,ruhsuzlardan,fikirsizlerden,sürü psikolojisinin koyunlarından korusun....

     

    Cüppeli Hocayı çok güzel özetlemişsiniz tebrik ederim öncelikle.Evet itikaden sağlamdır orası kesin ama kimin adına çalıştığı belli olan ajanslara internet sitelerine verdiği malzemeler insana bir dur demek zorunda bıraktırıyor.Eğer ki dinimiz anlatılacaksa bunu olabildiğince ciddi ve vakarlı olarak ortaya dökebilmek şart.Cüppeli Hocayı izlemeden önce bazı internet sitelerinin haber portallarının üst köşelerinde yer alan manşetler benim bu insandan aşırı derecede soğumamı sağlamıştı.Daha sonra birkaç programında izlediklerimle itikaden bir yanlışlığının bulunmadığını anladım.Üslup olarak ise kesinlikle değişmesi gerek.

×
×
  • Create New...