Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

nfk321

Editor
  • Content Count

    371
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by nfk321


  1. Teorik olarak evet. Gerçek cevap için bunu sormam lazım.

    Ayracı hep tek taraflı düşündüğüm için bunu sormayı atlamışım, yeni farkettim. :tek_dis:

     

    Eğer tasarımlar başarılı olursa çok daha güzel oluyor iki taraflı.:)Bu arada tasarlama işi nasıl olacak ve minumum kaç tane farklı tasarım kullanılabilir.Ona göre Üstad'ın öncelik verilmesi gereken şiir ve sözlerine yer verilir çünkü.


  2. İlkokula yeni başladığım dönemler.Sınıfın hem cüssece, hem de yaşça en küçüğü olmam ve bir hafta boyunca annemin peşinden ağlamam hasabiyle sınıfta ki kudurcanlardan birisi bana sabi diyordu.Yedi yaşında ki bir çocuk bu kelimeyi nereden bilir bilmiyorum ama sabi aşağı, sabi yukarı,ağlayan sabi tarzı laflarla sinir sistemime ağırdan darbe indirmeye çalışıyordu bu arkadaş.Ben o zaman ki sabiliğimle bu kelimeyi dünyanın en iğrenç ağza alınmayacak küfrü olduğunu düşünüyor, hatta böylesine terbiyesiz bir çocuğun söylediği her kelimenin çok ayıp olacağını addederek kudurcandan olabildiğince uzak duruyordum.Bir akşam ailecek oturmuş yemeğimizi yerken babam bana"Yavrum sen sabisin günahların yok o yüzden bol bol dua et"dedi.Bir anda dünya etrafımda dönmeye başladı tabi olarak babam, benim için dünyanın en muhteşem en kahraman insanı böyle iğrenç bir küfrü nasıl ağzına alır hele bana nasıl söyler düşüncelerinin hücumu ile gözyaşlarına boğularak kendimi odama attım,içeri girmesinler diye(annem kilidi saklamıştı)yatağımda ki bütün yastıkları ve oyuncaklarımı kapının önüne yığdım.Yatağa kapanmış hıçkıra ağlıyor,kesin üvey evladım ben diye düşünüyordum.İntihar psikolojisinden halliceydim yani.:)O şekilde uyuya dalmışım,annemler o aşılmaz barikatımı nasıl aşıp da girdiler odama anlayamadım.Ama yazık tek kelimeyle şoka uğramışlar,öğretmeni mi taciz ediyor,okulunu mu değiştirsek,tarzı düşüncelere bürünmüşler hemen.Neyse en sonunda beni konuşturtmayı başarınca anladılar durumu babam bir hayli gülmüştü bu olaya.


  3. Kazanmak ve kaybetmek;insana acı veren hayal kırıklıklarının en büyüklerinden birini yaşatan olaylar.Hepimiz bazı nimetlere kavuştuğumuz da ya da kazandığımız da onları asla kaybetmeyecekmişiz havasına gireriz,eninde sonunda onu normal olarak kaybettiğimiz de ise üzüntülerden üzüntü beğenmeye, olaylara pesimistik bir bakış açısıyla yaklaşmaya başlarız.Aslında o şey elimizde iken bilsek kıymetini bir gün elimizden kayıp gideceğinin kesinliğine rağmen bilsek,anlayabilsek.O şeyden ayrılmak zorunda kaldığımız da o kadar az acı çekeriz aslında...

     

    Genciz mesela; peki nereye kadar bu, bizim için şu anda kazanç ama bi on yıl sonra çok büyük bir kayıp.Hastalanırız,nekahet döneminde sağlığımızı kazanırız ve çok da uzun bir süre olmadan tekrar kaybederiz.Hayatımız boyunca bütün kazanımlarımız bize kayıplar olarak geri döner,kayıplarımız ise kazanım olarak.Çok takmamak lazım aslında.İşin sonunda psikolojiyi bozup cipralex ler ile sinirleri sakinleştirmeye çalışmanın bir manası yok...Asıl kayıplar kıyamet günü çıkacak ortaya ki dünyada iken O'ndan uzaklaştırmaya sebep olan kazanımların sancılarını,ve O'na yaklaştıran kayıpların mükafatını o zaman alacağız.

     

     

     

    Değildir tabii. Ben zaten mevzuyu sevgi saygı babında ele almıştım ve bu istikamette kritize etmiştim. Elbette gönül meselesi haricinde de kaybetmeyi asla ama asla istemediğim şeyler var. Mesela; kimileri kaynakçı gözlüğü diye dalga geçse de, kolormatik gözlüğümü kaybetmeyi hiç istemem. Çok üzülürüm. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar züğürt insanlardır. Biz asgari ücretin 8 katı maaş alıyoruz dolayısıyla züğürt değiliz, dolayısıyla da kaybedecek şeylerimiz var. Neticede kolormatik gözlüğümü kimseye vermem.

    Kaynakçı gözlüğü en büyük hazineniz yani abi...Züğürtsünüz kabul edin,İngiliz Kemal'in bile sizden daha çok mal varlığı vardır haberiniz olsun.Hoş benim de en büyük ve asla kaybetmeye dayanamayacağım eşyam biber gazı.Geçen sene onlarca pazarcının önünde(ki simitçilerde vardı) Fatih'te Çarşamba pazarı denilen o korkunç mekanda kaptıkaçtının saldırısına uğradıktan sonra favorim oldu, adamlar çantamın çalınmasını boş gözlerle izledikten sonra boşver kardeş giden gitti diyor bir de yaa.Siz yoktunuz di mi içlerinde??? :tek_dis:


  4. Bu "çık çık" sen ne kadar çıkarsan çık bu siteye hiç bişey olmaz anlamındadır yani yanlış anlamışsınızzzzz :shiny: Yoksa ben darbe taraftarı filan gibi mi görünüyorum aaa üstüme iyiylik sağlık ayol : :tek_dis: B)

     

    Ne bileyim bana biraz tehlikeli gözüktünüz.... :D Şaka tabi....Anladım canım latife maksatlı söylemiştim aman bu tehlikeliyi de yanlış anlamayın.Sonuna parantez içinde ünlem mi koysaydım :)


  5. 3972 forum üyelerinin yarısı bile değil arkadaşım , çık çık... :shiny: Hele bunların içinde iman aşkı ile dolu neferler olduğunu düşünürsek oooo bayağı çık sen B)

     

    Böylesine mümtaz bir siteye darbe yapacak iki kişi bile bulsam düşüp bayılacakken,bir de çık çık diyorsunuz....Cık cık cık :tek_dis:


  6. HAS İSİM

    Varlığın Tacına dair, Zonguldak'ta yazdığım yazı söyle baslıyor:

    Yâ (M..........!)

    Noktalı yerde O'nun ismi, hâs ismi... Mukaddes hâs isim... Yâni mukaddes isme, nida saygısiyle

    hitap ediyordum.

    « Onu çıkar oradan, buyurdular; Allahın Resulüne, hâs ismiyle ve nida saygısiyle hitap olunmaz.

    Niçin efendim?

    « Haya meselesi!.. Allah bile Kur'ânında, Sevgilisine, hâs ismiyle nida ederek hitap etmedi.»

    Büyük sır karsısında yandım, kül oldum. Bizzat Allah'ın haya gösterdiği sır...

    Kur'ânın hiç bir yerinde böyle bir hitap yok

    mu?

    Kısa ve sert:

    « Hiç bir yerinde!..»

    Gerçekten «de ki» mânasına «gûl» kelimesiyle baslayan bir çok âyette, bu hitaptan sonra isim

    gelmediği, gözümün önünden geçiverdi. Buna karsılık, birçok tefsir-cinin «de ki yâ M......!» diye

    kullandıkları kliselerdeki kabalık içimi burkuttu(O ve Ben s.144)

    O ve Ben kitabının dediğiniz yerinden alıntı.En sonunda ki cümle dikkatimi çekti benim de...


  7. güzel bir yazı dilipaktanda ekleyen arkadaştanda

    ALLAH razı olsun

     

    Amin efendim Allah-ü Teala sizden razı olsun...

     

    Mustafa Kemalin Topal Osmanın elinden kurtulmak için giydiği çarşafı CHPli kadınlar, Mustafa Kemalin kurtuluş hatırası diye korumaları gerekirken(?!) yaptıkları şu işe bakın..

    :tek_dis:


  8. Dünya'nın tüm dağdası ile burun buruna kaldığım anda ve düştüğüm zaman beni sadece kaldıracak güce sahip Rab'bim.Sen bildirmezsen ben bilemem,Sen göstermezsen ben göremem,Sen korumazsan ben kendimi koruyamaz ahirette kendime kötü bir mekan düçar ederim,Sen Ulusun,Yücesin,kullarını çokca seven çokca gözetensin.

    Annemi,babamı diğer tüm din kardeşlerimi koru ve muhafazan altına al.Vatanımı ,milletimi fırsatçıların eline bırakma Kendi muhafazan altında sabit tut.Kabir azabından,cehennemin şiddetinden ,rezil rüsva; Habibullah'ını ümmeti adına utandırmaktan ,San'a ,merhametine sığınırım ,benide benim gibileride affet, göndereceğin tüm yardınlara muhtacım...

    Bu formda ,kimin gönlünde ne duası var ise onlarında hayırlı dualarının tümünü kabul et.

    Amin,amin,amin ...

     

    Efendim bu ne kadar güzel bir dua böyle...Amin amin amin...


  9. İslamiyyet bütün milletleri ve fertleri tek çatı altında birleştirmişken ülkücülük ve milliyetçilik adı altında yapılanlar ve bunu İslam dini ile bağdaştırma akla ve mantığa tamamen zıt bir olaydır.

    Ülkücülük ve milliyetçilik arasında ki fark çoğu zaman bende de soru işaretleri oluşturuyor.Bana ikisinin arasında ki ufak farklar dışında çok da ayrıldıkları nokta yokmuş gibi geliyor.Ama derin bir bilgiye sahip değilim bu konuda.


  10. Bunlar zavallı bir topluluk. Eminim, bunlar Hilafet makamının ilgası ile ilgili yasa maddesinden, devrim kanunundan bile habersizdirler. Bir kere olsun okumamışlardır, bilmezler, bilmediklerini de bilmezler.. Echelü cüheladırlar.. Mesela Mustafa Kemalin bir zamanlar Halife ve Hakam efendimiz diye, 1. Meclis döneminde Kuvayı Milliye ve Millet Meclisi adına Heyeti temsiliyeyi temsilen İstanbula mektup gönderdiğini bile bilmezler..

    Hani anlatsan da anlayacak durumda değiller. Çünkü öfkeleri ve korkuları akıllarını sanki zail etmiş gibi.. Onların bilgileri olmasa da bu konuda dinleştirdikleri bir kanaatleri vardır.. Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmuşlardır..

    Aslında açık ve kaba bir şekilde suç işliyor bu zavallılar.. Ağızlarından çıkanı kulakları da duymuyor.. Bu arada CHPlilerin ikiyüzlülüğü de çıkıyor ortaya. Hani seçim meydanlarında çarşaflı kadınlara rozet takıyordunuz.. Hani hatırlarsınız; CHP bir önceki seçimde İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin öncülüğünde çarşaf açılımı yapmış ve bu açılım kamuoyunda çok tartışılmıştı. CHP lideri Deniz Baykal da, Tekinin bu açılımına destek vererek bizzat çarşaflı üyelere rozetini takmıştı. Demek bu işler Mezara kadar değil, pazara kadarmış. Seçim gitti, açılım bitti..

    Mersinde, CHP kadın kolları üyesi bir grup, hilafetin kaldırılışının yıldönümü nedeniyle yaptıkları basın açıklamasının ardından yanlarında getirdikleri çarşafları yırtarak eylem yaptı. CHPli kadınlar CHP İl Kadın Kolları Başkanı Havva Ongunsel, CHP İl Başkanı Yılmaz Şanlının da katılımı ile hilafetin kaldırılışının 86. yıldönümü ile ilgili basın açıklaması yaptı. Ongunselin basın açıklamasını bitirmesinin ardından CHPli kadınlar yanlarında getirdikleri çarşafları yırtarak ayaklarının altında ezdi.

    Önce belirtelim ki, Hilafet kaldırılmadı, Hilafet mana ve mefhum olarak Cumhuriyetin şahsı manevisinde mündemiçtir diye, bu görev TBMMye verildi.. Dolayısı ile Hilafete karşı saygısızlık, TBMM ve Cumhuriyete karşı yapılmış bir saygısızlıktır.. Bu yasaya dayanarak dini vakıflar ve Diyanet teşkilatı idarenin içine alınmıştır ve devlet, din eğitim ve öğretimi yükümlülüğünü üstlenmiştir..

    Önce haddinizi bilin bre densizler ve aklınızı başınıza toplayın.. Suç işliyorsunuz.. Bir daha söyleyeyim; sizin anlayışınıza göre, bu konu değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen yasalardan biridir..

    Dileyen şu kaynağa bakar. HİLAFETİN İLGASINA VE HANEDANI OSMANİNİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ MEMALİKİ HARİCİNE ÇIKARILMASINA DAİR KANUN. Kanun Numarası: 431, Kabul Tarihi: 03.03.1924, yayımlandığı Resmi Gazete tarihi: 06.03.1924, Yayımlandığı Resmi Gazete sayısı: 63. Madde 1 - Halife halledilmiştir. Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır. Hilafete dil uzatmak, Cumhuriyete, Hükümete ve Meclise dil uzatmakla aynı şeydir, yasaya göre..

    Birilerinin bunlara, çıkıp şunu söylemesi gerek: Sizin yaptığınız rejim müdafaası değil, İslam karşıtlığıdır.. Hani sorsan, onlar da Müslüman olduklarını söyleyecekler.. Onlar, ilk meclisin duvarında asılı iki bayraktan biri olan Kelime-i Tevhid bayrağını, irtica bayrağı sanırlar.. Kelime-i tevhid bayrağının Kuvayı Milliye ve Müdafayı Hukukun bayrağı olduğunu da bilmezler.. Bir de kendilerini Kuvayı Milliyenin devamı zannederler..

    Mesela bu CHPliler, bir zamanlar Mustafa Kemalin, Vahidüddine Halife ve Hakan efendimiz diye mektup gönderdiğini bile bilmezler.. Hem zaten Kuvayı Milliye ve Müdafayı Hukuk, zaten Hilafet ve saltanatı kurtarmak için örgütlenen, harekete geçen halk örgütleri değil miydi?! Padişah da Mustafa Kemali bu vazife ile Anadoluya göndermemiş miydi aslında?.

    CHPlilerin aklı karışık. Onlara göre bu devleti asker kurmuştur. Hayır, orduyu Meclis kurdu. Meclisi kuranların kim olduğunu öğrenmek istiyorsanız, Meclisin yapısına bakın. Açılış merasimine bakın..

    2. Meclis darbe meclisidir.. Halk Partisi de bu darbenin çocuğudur.. Sonrası malum zaten, adaylar sofrada belirleniyor. Tek parti var. Sandığın üzerinde parti bayrağı örtülü, başında jandarma bekliyor. Seçmeni dediğin partili.. Vali zaten aynı zamanda parti başkanı.. Oylama dersen, açık oy gizli tasnif. İtiraz da yok, çünkü oylar hemen sayılıp yakılıyor.. Bu şartlarda oluşan bir meclis var. CHP de bu ilkelliğin suç aleti, maşası.. Mecliste muhalefet yok. Kanun teklifleri sofrada son şeklini alıyor, gerekçesiz olarak meclise sevkediliyor, müzakeresiz bir şekilde oy birliği ile kabul ediliyor..

    Mustafa Kemalin Topal Osmanın elinden kurtulmak için giydiği çarşafı CHPli kadınlar, Mustafa Kemalin kurtuluş hatırası diye korumaları gerekirken(?!) yaptıkları şu işe bakın.. Histeri nöbetine tutulmuş gibiler.. Bu kadıncağızlar, keşke Yakup Kadrinin şu Çarşaf ve peçeye dair yazısını bulup bir okusalar.. Zavallılar, azıcık malumat sahibi olurlar bari bu konuda. Hani dini bilmiyorlar, kurtarmak istedikleri halklarının geleneğinden habersizler, kendi geçmişlerini de bilmiyorlar..

    Habere bakar mısınız: Halifeliğin kaldırılmasını böyle kutladılar başlıklı haber: 3 Martta Tevhidi Tedrisat yasasının kabul edildiğini belirten, 3 Mart 1924te hilafetin kaldırılması ile ümmetçi devlet anlayışından ulusçu devlet anlayışına geçildiğini ifade eden CHP Mersin Kadın Kolları Başkanı Havva Ongunsel, Aydınlık Türkiye için kara çarşafları yırtıp Türkiye Cumhuriyetine ve Atatürkün inkılaplarına sahip çıkacağımıza söz veriyoruz dedi. Bu kadınlar ümmetin de milletin de ne olduğundan habersiz. Cehaletinse bu kadarı ancak eğitimle mümkün. Kim niçin ve nasıl eğitmişse bunları.. Türk ulusçuluğunun üssül esasının din-i mübini İslam olduğunu da bilmezler.. Hani Türk milletinden, İslam ümmetinden, garp medeniyetindenizden ne çabuk vaz geçtiniz.. Hem ümmetten millete geçmek diye de bir şey yok. Biz tüm dünya Müslümanları, İslam ümmetinin bir parçasıyız.. Eğer bu rejim cadısı karılar, bir şey yapmak istiyorlarsa, Hilafet fonu üzerine oturup, riba (dinen haram olan faiz) işi ile uğraşan bir bankanın yönetiminde yer alıp, İstiklal Savaşına destek için gönderilen ümmetin parası ile irtica, laiklik şarlatanlığına soyunmasınlar.. Hem İslam ümmetinin birliğinin kurulması size niye bu kadar batıyor ki!.. Hilafetin ihyası Türkiyenin de, İslam dünyasının da şansıdır..

    Hanımlar, ne iyi ettiniz de bu işi yaptınız, hiç olmazsa hafızamızı yeniledik..

    Neyse ki, bu yaptığınızın ne anlama geldiğini anlayan CHPliler de var artık aranızda da, size kapıyı gösterdiler.. Hadi başka kapıya! Hadi şimdi de 31 Marta hazırlanın, ardından Menemen filan.. Siz de bir gün, böyle böyle, düşe kalka öğreneceksiniz gerçekleri, suyun insanı boğduğunu, ateşin yaktığını, taşın ancak yürekleriniz kadar sert olduğunu bir gün siz de öğreneceksiniz ve o zaman semaya ağlayarak bakacaksınız, yaptığınız aşağılık zulümleri hatırlayıp.. Hele bir de din günü var ki!

    Geçen gün Uğur Mumcuda Namaz Platformundaki bir panelde bir arkadaş anlattı. Öğretmen okulunda gizlice namaz kılarken öğretmen tarafından secdede yakalanan ve secdede iken yediği tekme ile burnundan kan boşalan bir arkadaş, 78 yaşındaki hocası ile cami avlusunda karşılaşınca, o günleri bin pişmanlık içinde hatırlayan öğretmeninin helallik dileyişini.. Belki, her secdeye varışında vicdanında o tekmenin acısını duyan eski laikçi bir öğretmenin vicdan azabını siz de yaşayacaksınız bir gün hanımlar..

    Selam ve dua ile..


  11. Ayol bir tutturdunuz üstü kapalı..: )

     

    Sizin anlamamanız gayet doğal.. Oradaki muhatabım ajan kardeşimizdi.. Kendisinin bilebileceği bir meseleyi sizin bilememeniz;o konudaki uslubumu sizin için üstü kapalılık konumuna getirebilir..Orada muhatabım siz olmadığınız için bu beni alakadar da etmez....

     

    O söz bana aitti ama o yüzden alındım...Bkz:Cüppeli Hoca konusunda ki polemiklere....

     

    Neyse sustum tamam.Konuyu dağıtmayalım daha fazla


  12. Üstad'ın Aynadaki Yalan kitabında yazılı olan soluğumu keserek okumamı ve gözyaşları içerisinde amin diyerek,ne kadar aciz ve zavallı bir mahluk olduğumu tekrar düşünmemi sağlayan müthiş dua.Artık benim de ağzımdan düşürmediğim duam oldu:)

     

    Duayı kabul eden, dilekleri veren, vermeyi murad edince el açtıran, ancak sevdiği kuluna dua

    ettiren, sevmediklerinin elini ve dilini bağlayan ve kendisine yönelmekten alıkoyan Allahım!.. Bizi

    affet!

    Seni unuttuğumuz zamanlardan, andığımızı sanıp da kelimelerin kabuğunda kaldığımız demlerden, af dilek-lerimizdeki mürailiklerden, nefslerimize biçtiğimiz sonu gelmez mühletlerden, suratımızı, evimizi, malımızı, varlığımızı kendimizin bilmek vehminden ve daha nelerden, nelerden ötürü bizi affet!..

    Allahım, vücudumuza ve nefsimize güvenmek, kendimizi vücut sahibi bilmek suçundan bizi

    affet!...Amin.


  13. Kendinizi tevazuun kanatlarına vererek; abinizi uçurmak isteği güzeldi : )))

     

    O şey bir kişi değil.. size de mi su i zan ile hüküm vermek bulaştı?

     

    Kimseyi uçurma gayretin de falan değilim, tevazu konusunda ise ne söylesem tevazu olarak anlaşılacağı için susuyorum...

     

    Üstü kapalı cümleleriniz sayesinde evet Burak kardeşim birazcık bana da bulaştı :tek_dis:


  14. Üstaddan muhteşem bir yaklaşım...

     

    Şüphe, müthiş bir şey!.. Hem ebedî hayatın, hem de sonsuz helakin vasıtası... Allah'tan başka

    herşeyden şüphe... Gördüğün, işittiğin, kokladığın, tattığın, dokunduğun her şeyden şüphe...

    Emniyet hissini aldığın her şeyden şüphe... Sen misin, şüphe âleti olmakla övünen biçâre akıl?..

    Bizzat kendinden süphe edebilecek misin?.. İşte o vakit kurtuldun ve haysiyetine, kıymetine

    kavuştun demektir. Bütün varlıklardan şüphe mikyasınca Allah'ın varlığından emin olmak...

    Şüphenin yaratılış hikmeti de bu olsa gerek...(Aynadaki Yalan s.144)


  15. Her sözünü birilerine teyit ettirme ihtiyacı da kimin, birileri olmadan konuşamadığının göstergesi sanırım.

    Hakkınızı helal ediniz.. Bir dahakine özel dışında sizin hiç bir iddianızı cevaplandırmayacağım..(Bu bana bir şeyi hatırlattı ama: )))

     

     

    O birileri yokken kastettiğiniz şahıs senelerce kendisini oldukça başarılı bir şekilde ifade etmişken,o birisinin cılız sesi mi konuşmasını sağlıyor.Tuhaf bir iddia ama neyse.Size hatırlatan şey, bir kişi ise eğer şey kelimesini o kişiye yapılmış bir hakaret olarak mı addetmek lazım?


  16. Zaten saydığım tatlı sakızların ,tipitip hariç, hepsi bugün de var. :tek_dis: Tatsızları çiğnediğini düşünmüyorum ama... Falım da var hala. Leblebi tozunu yiyememiş olmak çok büyük bir eksiklik. O boğazında kalması, ağzındayken konuşmaya çalışınca ortalığı bir toz bulutunun kaplaması apayrı zevklerdi. Yazık ki sen bunları tadamamışsın.

     

    Ajan sana bedava susam bile vermez. :shiny: Ama sabredip de akşamı beklersen elinde kalan artık bir kalastan farkı olmayan susamları dökülmüş simitlerin 5 ini 1 liraya verebilir.

     

    Leblebi tozu kulağa iğrenç geliyor.Ağzımdan burnumdan toz çıkacak ıyyy terrible:)

    Vermezse artık mecbur le cola ile idare edeceksiniz ya da tribünde kalacak birisi olarak baklavayı sen alırsın bu da iyi bir fikir.

×
×
  • Create New...