Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

nfk321

Editor
  • Content Count

    371
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by nfk321


  1. Abi sitenin melankolik yazarı olarak seni ilan etsek süper olur.Bu ne böyle gece gece efkar çöktü üstüme.Bir iki satır da ben karalayım dedim yazıyorum....

     

    Gurbet elde kimsesizem kalmışam

    He mi susuz hemi de aç yatmışam

    Karnım yaniy ekmek ister aş ister

    Guruldayan midemle orkestra çalmışam

    Yağmurlu sokaklarda kedilere sarılmışam

    Köhne izbe parklarda banklarda uyumuşam

    Gurbet eller bu para ister pul ister

    Kuşları yakalayıp tüylerini yolmuşam

    Suyuna tirit yapıp ekmeğimi banmışam....


  2. Ahahaha. Demek Everest'e tırmandırmak niyetiniz var üç harflileri.. Fazla bulaşmayın derim naçizane sonra Himalayalar'a gitseniz paçayı yırtamazsınız mazallah. Ahahaha. Deney pek bi pozitivist durdu. Geleneği temsil eden anne olaya kanmaz bence. :)

     

    Yok yok benim annem yenilikçi kanar merak etmeyin.Diyelim kanmadı Calinusun tarifini uyguluyorum bir haftalık tütsülenmiş çorap kokusu alerjiye birebirmiş gibisinden bir şey uydururuz...:)


  3. Sağol kardeşim. Teveccühünüz efem.. Oldukça eski bir başlık. Haliyle eski bir şiir; fakat duygularım hâlâ 2010 model, gıp gıcır. Şekil şemal bakımından yaptığın aklı başında edebi tahlileri de tebrik ve takdir ediyorum. Manidardır; anlayana.. Düşündürücüdür; fikreden beyinlere..

     

    Tırsıyor musun kısmı vurucu noktalardan biri. Genelde ajansallığın verdiği yanlış etiketten mütevellit cemiyetten dışlanıyoruz. Olur o kadar..

     

    Makine derken; tost makinasını kast ediyorum. Fazla kızartmayın, zaten bir haftalık çorap olduğundan nükleer faciaya sebebiyet verebilirsiniz.

     

    Çorabı kızartma fikri hiç fena değil aslında...Annemin cinlerini Everest'e tırmandırmak için yeni bir yol olabilir.Ayrıca nükleer facia değil de deney deriz olur biter.:)


  4. Şiir çok güzelmiş abi yani insana gerçekten soldan soldan geliyorlar okuyunca :) İşin şakası bir yana cidden çok başarılı bir eser olmuş oldukça manidar ve düşündürücü.Özellikle tırsıyor musun kısmında çok düşündüm...

     

    Şairlik dediğin pazarda satılmaz,

    Bir haftalık çorap makineye atılmaz,

     

    Makine derken hangisini kast ettiniz.Oldukça geniş bir ürün yelpazesine giriyor makine çeşitleri çünkü.Bulaşık olmamasını umuyorum.


  5. Yıl 1915.. Çanakkalede kızılca kıyametin koptuğu günler.. Aylardan Mayıs.. Vefa Lisesi Fransızca Muallimi Ahmet Rıfkı her günkü gibi mektepten içeri girer.. Koridorlarda sessizlik hakimdir.. İlk dersi birinci sınıfadır ve aynı suskunluk o sınıfta da vardır.. Talebeler başlarını önlerine eğmişler öylece sıralarında oturuyorlardır..

    Selâm verir Ahmet Rıfkı, ama çocuklar selâma bile karşılık vermezler!. Ahmet Rıfkı iyice şaşırmıştır..

    Arka sıralarda oturanlardan biri ayağa kalkarak; Hocam, mahallemizde eli ayağı tutan abilerimiz Çanakkaleye gönüllü gittiler ama siz hâlâ buradasınız!. Biz de gitmek istiyoruz, fakat yaşımız tutmuyor, söyler misiniz bize, vatanımız elden giderse sizin verdiğiniz eğitim ne işe yarar?..

    Ahmet Rıfkının konuşacak hâli yoktur!. Çocuklar elbette haklıdır ve o an kararını verir.. Kendisi de Çanakkaleye gitmelidir, vatan için, Hakk ve Hakikat için düşmanla çarpışmalıdır..

    Yaşlı gözlerle sınıftan çıkar ve mektebin idaresine dilekçesini verir.. Arkadaşlarıyla, talebeleriyle vedalaşır, evine gelir.. Ahmet Rıfkının hayattaki tek varlığı yaşlı annesi Ayşe Hanımdır ve Şehzadebaşı semtindeki evlerinde beraber oturmaktadırlar.. Durumu annesine anlatır, ondan hakkını helâl etmesini ister.. Ardından mahallenin bakkalı, gün görmüş bir zat olan Selâhattin Adil Efendiye uğrar ve şöyle der: Selâhaddin Amca, Allahın izniyle vatanın bağrına saplanmış olan düşman hançerini çıkartmaya gidiyorum.. Senden isteğim, anamı iaşesiz bırakma!. Kısmetse dönüşte borcumu öderim!.

    Ahmet Rıfkı önce İstanbulda kısa bir eğitim görür sonra da Çanakkale-Düztepedeki birliğine bölük komutanı olarak gider..Çeşitli cephe ve siper savaşlarına katılır..Ve 19 Aralık 1915 günü şehid olur..

    Ahmet Rıfkının şehitlik haberi kısa zamanda İstanbula ulaşır.. Annesi haberi alır, çok üzülmesine rağmen imanı bütün bir hanım olduğundan hadiseyi tevekkülle karşılar.. Aklına, veresiye yiyecek aldığı bakkal gelir.. Bakkala gider ve Selâhaddin Efendi, oğlum Çanakkalede şehid düştü.. Şehitlik künyesi, eşyaları ve ikramiyesi bir heyetle bu sabah bana ulaştırıldı.. Yedi aydır senden veresiye alırız, borcumuzu verelim de oğlum borçlu yatmasın der..

    Selâhaddin Efendi şöyle cevap verir; Ayşe Hanım sen okuma yazma bilmezsin, okuma bilen bir yakınını getir de hesabı o çıkarsın.. Bunun üzerine Ayşe Hanım, komşusunun kızı Gülşahla birlikte dükkâna gider.. Selâhaddin Adil Efendi, Ahmet Rıfkı bölümünü açarak veresiye defterini Gülşahın önüne koyar!.

    Kız, defteri incelerken birden hıçkırıklarla ağlamaya başlar.. Bu duruma Ayşe Hanım ve dükkândaki diğer müşteriler de şaşırmışlardır.. Gülşahın yanına gelirler.. Gülşah, onlara veresiye defterindeki kırmızı harflerle yazılmış satırları gösterir.. Şöyle yazıyordur defterde;

    BU HESAP, AHMET RIFKININ

    KANIYLA ÖDENMİŞTİR, VESSELÂM!..

    O ana kadar hiç konuşmayan bakkal Selâhaddin Efendi, yaşlı gözlerle şu sözleri söyler: Ahmet Rıfkı, bu vatan uğruna canını feda etti.. Biz birkaç parça mal vermekten mi çekineceğiz?. Katbekat helal olsun!.. Âlem-i berzahta inşaallah bizlere şefaatçi olur!..

    Selâhaddin Adil Efendi, asil bir insan, feraset sahibi bir esnaf ve iyi bir mümindi..

    Allahü teâlâ Ahmet Rıfkıya ve tüm şehidlerimize rahmet etsin..

    Kabirleri nurla dolsun..

     

    Sami Özey


  6. Çok güzel noktalara parmak basmışsın Büşraa kardeşim.Teşekkürler konu için.Seninkilerin çoğuna katılmakla beraber eklemek istediğim küçük bir yazı var.Aslında öyle bir dünya da yaşıyoruz ki hayret sözcüğü bazen zayıf kalıyor.:)

     

    Hazreti Ömer r.a'nın oğlu dahi olsa uygulamaktan kendisini alıkoyamayan adaletine şaşırırım ilk başta.

     

    Üstad'ın dehasına ve bu dehayı anlayamayıp çamur atmaya kalkan zavallılara şaşırırım...

     

    İnsanlara şaşırırım farklı farklı karakterlere bir anda geçiş yapmayı başarabilen insan sürülerine.

     

    Bu sürüleri; karakterlerini değiştirmeden ama her türlü yeniliğe açık olarak yönetebilen liderlere şaşırırım(Başbakanımız gibi)

     

    İnançsızlık bataklığına; boğulacağına bilmesine rağmen sırf nefsani arzularını beyinlerine kabul ettirebilmek için atlayanlara şaşırırım.Daha sonra da çırpınmalarına şaşırmalarına...

     

    Epiktetos,Aristoteles,Plutos gibi ünlü Yunan felsefecilerinin beyinlerinin işleme şekillerine şaşırırım.(Menfii)

     

    Felis catuslerin canavarca özelliklerini o sevimli görünüşlerinin altında nasıl gizlediklerine şaşırırım.Ve felis catuslerden pek de farklı olmayan bazı insanlara:))

     

     

    Batı hayranlığında; büyük bir hızla gelişme göstererek zeka ve kişiliklerine evrim üstüne üstüne evrim(!)geçirttiren, taklitçilikte maymunları geride bırakmayı başarmış sözde modern çağ gençlerine.Bu gençlerin yetişmesi için büyük efor sarf eden aydınlarımıza....

     

    Sayısalcı insanlardaki(istisnalar kaideyi bozmaz)kitap okuma fobisine şaşırırım.Kızmak yok ona göre:)


  7. Mitler ve tabularla mayınlı araziye çevrilmiş bir yakın tarihimiz var.

    Bu tarih üzerine konuşmak, yazmak, mayına basmayı da göze almaktır bir bakıma...

    Yine de son birkaç yılda az çok söylenebilir, yazılabilir oldu ama yine de klişenin, ezberin dışına çıktığınız anda en şiddetlisinden tepkilere de hazırlıklı olmalısınız.

    ***

    Veda adında bir film var vizyonda...

    En yakın arkadaşlarından Salih Bozokun anlatımıyla Atatürkün hayatını anlatma iddiasındaki bir film...

    İki sene önce yapılan ve Kemalistlerin -nedense- hiç beğenmedikleri Mustafa filminin panzehiri(!) olduğunu söyleyenler de var.

    Objektif olmayan, böyle bir iddia da taşımayan bir duygu filmi...

    Resmî ideolojinin tarif ettiği Atatürk imgesinin sinema diliyle anlatılması sonuçta...

    Beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez.

    ***

    Ama hayır...

    Veda filmini eleştirenlerin vatan haini (!) ilan edilmelerine neredeyse ramak kalmış da haberimiz yokmuş.

    Filmin yönetmeni ve senaristi olan Livaneliye göre, gençler mizah filmleriyle oyalanıp Veda filmine gitmeleri engelleniyormuş!

    Bu sistematik bir bilinçsizleştirme projesiymiş!

    Halbuki gençler bu filme gitselermiş Atatürkü, Kurtuluş Savaşını öğreneceklermiş!

    Ama halk bu filme giderek, filmi eleştiren yazarlara bir tokat atmalıymış!

    Kurtuluş savaşında düşmana nasıl tokat attıysa, öyle atmalıymış!

    Bu da bir nevi Kurtuluş Savaşıymıs!

    ***

    Bu sözleri kendi kulaklarımla işitmesem inanmazdım.

    Ama TVde dinledim ve dehşet içinde kaldım.

    Madem eleştirilemeyecekti, yapmasaydınız bu filmi o zaman...

    Filmi beğenmeyenler ne yapsınlar yani, kutsal bir şeyi beğenmedikleri için suçlu mu hissetsinler kendilerini?

    Gençlerin bu filme gidip öğrenecekleri her şey, ilkokul birinci sınıftan üniversiteye kadar defalarca belletilmedi mi zaten?

    Film, bugüne kadar söylenmemiş neyi söylüyor ki?

    Halk filme giderek bunlara karşı Kurtuluş Savaşı yapsın sözüne gelince...

    Hamasetin şahikası demekten başka ne diyebilirim ki?

     

    Mustafa Selçuk-Türkiye Gazetesi


  8. Şu kısacık söz çok güzel özetliyor bence içinde bulunduğu hastalıklı ruh halini;Korkmadı cüzzamdan bile Türkan, korktuğu kadar türbandan...

     

    'Biz bu ülkeninin asli unsuruyuz, azınlık da olsak böyleyiz'' diyerek sınıf ve etnik ayrımcılığı yapan da yine bu şeytanlaşmış insanlardan örnek verilen bayana aittir.Kavuşmuştur herhalde o çok sevdiği ulu önderine


  9. Meşhur tavşan hikayesinin biraz değiştirilmiş versiyonu

     

    Bizim meşhur tavşan birgün eczaneye gider ve" Havuç var mı" diye sorar eczacı "Bak canım burası eczane burada havuç" ne arar der.Fakat tavşanımız inatla hergün sormaya devam edince üçüncü gün eczacı dayanamayıp dişlerini kerpetenle söker.Tavşanımız ertesi gün tekrar gelir ve "Havuç suyu var mı " diye sorar .Eczacı bu sefer onu kulaklarından tuttuğu gibi kaldırır ve duvara çiviler.Tavşan etrafına melül melül bakarken yanında asılı olan ulu önderin ihtişamlı resmini görünce sorar normal olarak"Sende mi havuç suyu istedin"

    ****

    22 Temmuz seçimlerinden sonra, AKP yeniden iktidar olmuş. Baykal gene ana muhalefet lideri. Kurmaylarını toplayarak Anayasa Mahkemesi'ne gitmeye karar vermişler ve şöyle bir dilekçe yazmışlar: "Seçimler Temmuz ayında yapıldı. Temmuz ayının baş harfi ile Tayyip Erdoğan'ın baş harfi 'T'. T harfi, AK Parti'ye uğur getirdi. AK Parti, bu uğura inandığı için seçimi Temmuz ayında istedi. Uğur ve uğursuzluk gibi inançlar, bilimsel laikliğe aykırıdır. Ayrıca, Temmuz ayı, zafer ayımız olan Ağustos'tan hemen önce gelmektedir. Makbul bir ay sayılmaz. Bu da, yazılı olsa da olmasa da, Anayasamız'ın ruhuna aykırıdır. Bağlı olduğumuz bilimsel ve çağdaş veriler doğrultusunda, seçimlerin iptâl edilmesini ve CHP'nin zaferinin tescil edilmesini arz ederiz."

×
×
  • Create New...