sark 208 Report post Posted June 2, 2011 "Özellikle milliyetçi-muhafazakar kesim/yani biz/ Nazım Hikmet’in “beni Stalin yarattı.” sözünü sıkça hatırlatır. Nazım bir dönem için Stalin’i sevdiği de doğrudur. Ama.. Kazın ayağı görüldüğü gibi değildir." Hadi canım sen de! Kazın ayağı öyle değilmiş. Bir kere şu yukarıdaki maşallahlık laf ve de "hıfzılkapital" /ki burada hıfzılkuran tabirimize atıf var/ Nazım'ın hüviyeti netlik kazanır. Çoğu memleket edebiyatı yapar, yok hasret gitti, yok memleket sevdalısıydı. Hangi toprak parçasıydı memleketimizin tam hatırlamıyorum ama, bir gün Türkiye'ye deniz yolu ile gelmiş ama vatandaş tarafından taşlanmış. Hak etti mi? Yukarıdaki lafızları dikkate alacak olursak hafif kalmış. Ha, edebiyatı hoştur ya da değildir; Trrrrum, trrrrum, trrrrum! trak tiki tak! Makinalaşmak istiyorum! Ama durunuz bunun hakkını yememeli! Bir de Üstad'ın karşısına dikilen rakip isim olarak hala bilinir ya; sindiremiyorum. Neyse umarım şimdi öteki dünyada kıymetli Stalin olsun yahut Lenin kendilerine eşlik ediyordur, ve "kavgamı kafamda götürüyorum" dediği çürük izminin içine doldurur. Ne diyelim, herkes taşıdığı dâvânın kurbanıdır. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Hâcegân 226 Report post Posted February 13, 2012 Nazım Hikmet Ran… Nazım Hikmet mevzuu geçince aklıma hep ‘Nazımım…’ geliyor Kurtlar Vadisinden… Kemal Sunal’ın bir filmi vardı… Buzdolabı, pantolon reklamında filan oynuyor Sunal… Millet ise reklamda oynayan şahsiyete güvenip alıyordu reklam ürünlerini ama… Ama işte… Sonra o ürünler fosss… Şu yağlama yıkama var ya, dünyanın en bakılmazını fanuslar içerisine aldırır, biz de önümüzde sanat icra ediliyor diye öyle ağzımız açık bakakalırız… Oysa her şey yalandan ibaret… ‘’Makineleşmek İstiyorum’’ şiiri Nazım’ın en güzel şiiri… ‘’Trrrrum, trrrrum, trrrrum! trak tiki tak! Makinalaşmak istiyorum!’’ Şu şiirdeki sanatın reklamını nasıl yapmak gerekir, bilmem ki? Makina genç galiba... ‘Trrrrum, trackakık, cızızkık! Trak tiki zonk! Hurdalaşmak istemiyorum!’ Bu şiiri de ben yazdım işte... Kominist arkadaşlar yapsınlar reklamımı, beni yoldaşları olarak görsünler de bak... Bak o zaman bu şiirden ne anlamlar çıkarırlar... Gözlerinde dünyanın en büyük şairlerinden olurum... Benim şiirime biraz yağ gerekiyor, e onu da siz ekleyin artık... ‘’Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim Kaldım Güldüm Öldum’’ Yani şu şiirdeki inceliği görememek demek... Yani başka bir şey demiyorum... Nazım’ın Vera’sına yazdığı bir şiir... Vera da çok şey olmuştur, duygulanmıştır canım... Merak ediyorum da Vera başka bir şey isteseydi diyorum, yani ‘İslama gir Nazım!’ deseydi misal... Aman ya... Aslında Nazım bu şiirin son mısrasına Vera’ın bir isteğini de yazabilirdi... ‘Haftada 2 gün dedi bana/ eski eşime gideyim dedi bana/ gönderdim’ gibi mesela... Hele bir şiiri var Nazım’ın... ‘Kızıl Saçlısına’ yazdığı bir şiir... Piraye’ye mi yazdı? Belki Vera... Nüzhet olabilir mi? Münevver?.. Amannn... Kime yazdıysa yazdı işte... O şiir şöyle başlıyor: ‘Pembe yanaklı al dudaklı bir karım olursa eğer.. Olursa 24 ayar ahlaklı.. Anama bakar gibi bakar.. İlaha tapar gibi taparım..!’ Ne şiir ama değil mi? Freud’a çok meraklıydı herhalde Nazım… Anasına bakar gibi karısına mı bakacak, yoksa karısına bakar gibi anasına mı bakacak? Ne karışık… Öyle olsa olmaz, böyle olsa hiç olmaz… Nazım ve tapmak… Bu da ayrı bir mizah konusu zaten… Nazım Hikmet efendi hiç rahat durmamış… Nüzhet, Lena, Piraye, Münevver, Galina, Vera… Yoruldum… Çok hızlı adam bu Nazım… Ayrılmış, hemen evlenmiş… Eşinden ayrılmadan başkasıyla olmuş, sonra ayrılmış beraber olmuş… Ayrıl demiş kadına ayrılmış kadın, sonra kendi de ayrılmış bilmem kaçıncı eşinden, evlenmiş ayrıl dediği kadınla… Bazen de ayrılmadan evlenmiş başkasıyla, iyi mi? Aklınız mı karıştı? Yani benim de karışmıştı ilkleri ama insan sonra alışıyor Nazım’ın özel yaşantısına… Nüzhet ile evlenmiş… Sonra Lena ile evlendi… Bu arada Nüzhet bir profla evlendi… Piraye ile evleniyor Nazım… Nazım ile Piraye boşanıyor… Nazım Münevver’e aşık oluyor ve evleniyorlar… Nazım Münevver aşkı, Piraye ile nazım evli iken başlıyor… Bu arada Nazım münevver birlikteliğinden bir çocuk oluyor… Çocuk 3 aylıkken Nazım kaçıyor ve Rusya’da Vera ile evleniyor… Nazım Vera evliliğinden önce de Dr. Galina ile evleniyor… Ömrünün sonuna kadar da Vera ile evli kalıyor… Vera’nın külleri Nazım’ın mezarının yanına koyulmuş… Nazım En uzun Piraye ile evli kalıyor… Piraye Vedat Örfü ile evliydi ve bu adamdan Piraye’nin iki çocuğu var… Böyleyken Nazım ile evleniyor… Münevver de Nurullah Berk ile evliydi ve bir kızları vardı… Sonra araya Nazım giriyor, Münevver Nazım evliliği oluyor, Nazım’ın bu adamdan bir oğlu oluyor… Vera bir başka adamla evli… Çocukları var Vera’nın… Boşan diyor Vera’ya Nazım… Vera şart koşuyor… Haftada iki kez eski kocamın yanına gideceğim ve Nazım kabul ediyor… Evleniyorlar… Bu arada Nazım habire evleniyor... Geride bıraktıklarından boşanıyor mu, bilmiyorum? Yani boşanmadan habire evleniyor... Sadece periye ile boşandığını biliyorum, ondan da emin değilim ya... Başka kadınlar da var arada ama onlarla evlenmiyor… Sanki birbirine geçmiş filmlerden oluşuyor Nazım'ın hayatı... Nazım’ın bu halini, onu sevenlerin az kısmı, farklı değerlendiriyor… Nazım’daki aşkın büyüklüğünden bahsediyorlar… İnanın böyle… Her dala konan bir aşk… Nazım hayranlarından büyük kısmı ise bu olanlardan habersiz.... Müslüman bir Sosyal Demokratın nasıl Nazımcı olduğunu sanıyorsunuz? Habersiz de ondan... Hâlbuki karısını aldatan vatanını satar… Nazım vatanını satmış mıdır, bilemem!?! Daha çok şey yazardım ama şimdilik bu kadar… 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
HİÇ 542 Report post Posted February 13, 2012 Nazım Hikmet Ran… Nazım Hikmet mevzuu geçince aklıma hep ‘Nazımım…’ geliyor Kurtlar Vadisinden… Kemal Sunal’ın bir filmi vardı… Buzdolabı, pantolon reklamında filan oynuyor Sunal… Millet ise reklamda oynayan şahsiyete güvenip alıyordu reklam ürünlerini ama… Ama işte… Sonra o ürünler fosss… Şu yağlama yıkama var ya, dünyanın en bakılmazını fanuslar içerisine aldırır, biz de önümüzde sanat icra ediliyor diye öyle ağzımız açık bakakalırız… Oysa her şey yalandan ibaret… ‘’Makineleşmek İstiyorum’’ şiiri Nazım’ın en güzel şiiri… ‘’Trrrrum, trrrrum, trrrrum! trak tiki tak! Makinalaşmak istiyorum!’’ Şu şiirdeki sanatın reklamını nasıl yapmak gerekir, bilmem ki? Makina genç galiba... ‘Trrrrum, trackakık, cızızkık! Trak tiki zonk! Hurdalaşmak istemiyorum!’ Bu şiiri de ben yazdım işte... Kominist arkadaşlar yapsınlar reklamımı, beni yoldaşları olarak görsünler de bak... Bak o zaman bu şiirden ne anlamlar çıkarırlar... Gözlerinde dünyanın en büyük şairlerinden olurum... Benim şiirime biraz yağ gerekiyor, e onu da siz ekleyin artık... ‘’Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim Kaldım Güldüm Öldum’’ Yani şu şiirdeki inceliği görememek demek... Yani başka bir şey demiyorum... Nazım’ın Vera’sına yazdığı bir şiir... Vera da çok şey olmuştur, duygulanmıştır canım... Merak ediyorum da Vera başka bir şey isteseydi diyorum, yani ‘İslama gir Nazım!’ deseydi misal... Aman ya... Aslında Nazım bu şiirin son mısrasına Vera’ın bir isteğini de yazabilirdi... ‘Haftada 2 gün dedi bana/ eski eşime gideyim dedi bana/ gönderdim’ gibi mesela... Hele bir şiiri var Nazım’ın... ‘Kızıl Saçlısına’ yazdığı bir şiir... Piraye’ye mi yazdı? Belki Vera... Nüzhet olabilir mi? Münevver?.. Amannn... Kime yazdıysa yazdı işte... O şiir şöyle başlıyor: ‘Pembe yanaklı al dudaklı bir karım olursa eğer.. Olursa 24 ayar ahlaklı.. Anama bakar gibi bakar.. İlaha tapar gibi taparım..!’ Ne şiir ama değil mi? Freud’a çok meraklıydı herhalde Nazım… Anasına bakar gibi karısına mı bakacak, yoksa karısına bakar gibi anasına mı bakacak? Ne karışık… Öyle olsa olmaz, böyle olsa hiç olmaz… Nazım ve tapmak… Bu da ayrı bir mizah konusu zaten… Nazım Hikmet efendi hiç rahat durmamış… Nüzhet, Lena, Piraye, Münevver, Galina, Vera… Yoruldum… Çok hızlı adam bu Nazım… Ayrılmış, hemen evlenmiş… Eşinden ayrılmadan başkasıyla olmuş, sonra ayrılmış beraber olmuş… Ayrıl demiş kadına ayrılmış kadın, sonra kendi de ayrılmış bilmem kaçıncı eşinden, evlenmiş ayrıl dediği kadınla… Bazen de ayrılmadan evlenmiş başkasıyla, iyi mi? Aklınız mı karıştı? Yani benim de karışmıştı ilkleri ama insan sonra alışıyor Nazım’ın özel yaşantısına… Nüzhet ile evlenmiş… Sonra Lena ile evlendi… Bu arada Nüzhet bir profla evlendi… Piraye ile evleniyor Nazım… Nazım ile Piraye boşanıyor… Nazım Münevver’e aşık oluyor ve evleniyorlar… Nazım Münevver aşkı, Piraye ile nazım evli iken başlıyor… Bu arada Nazım münevver birlikteliğinden bir çocuk oluyor… Çocuk 3 aylıkken Nazım kaçıyor ve Rusya’da Vera ile evleniyor… Nazım Vera evliliğinden önce de Dr. Galina ile evleniyor… Ömrünün sonuna kadar da Vera ile evli kalıyor… Vera’nın külleri Nazım’ın mezarının yanına koyulmuş… Nazım En uzun Piraye ile evli kalıyor… Piraye Vedat Örfü ile evliydi ve bu adamdan Piraye’nin iki çocuğu var… Böyleyken Nazım ile evleniyor… Münevver de Nurullah Berk ile evliydi ve bir kızları vardı… Sonra araya Nazım giriyor, Münevver Nazım evliliği oluyor, Nazım’ın bu adamdan bir oğlu oluyor… Vera bir başka adamla evli… Çocukları var Vera’nın… Boşan diyor Vera’ya Nazım… Vera şart koşuyor… Haftada iki kez eski kocamın yanına gideceğim ve Nazım kabul ediyor… Evleniyorlar… Bu arada Nazım habire evleniyor... Geride bıraktıklarından boşanıyor mu, bilmiyorum? Yani boşanmadan habire evleniyor... Sadece periye ile boşandığını biliyorum, ondan da emin değilim ya... Başka kadınlar da var arada ama onlarla evlenmiyor… Sanki birbirine geçmiş filmlerden oluşuyor Nazım'ın hayatı... Nazım’ın bu halini, onu sevenlerin az kısmı, farklı değerlendiriyor… Nazım’daki aşkın büyüklüğünden bahsediyorlar… İnanın böyle… Her dala konan bir aşk… Nazım hayranlarından büyük kısmı ise bu olanlardan habersiz.... Müslüman bir Sosyal Demokratın nasıl Nazımcı olduğunu sanıyorsunuz? Habersiz de ondan... Hâlbuki karısını aldatan vatanını satar… Nazım vatanını satmış mıdır, bilemem!?! Daha çok şey yazardım ama şimdilik bu kadar… güzel tahlil... Quote Share this post Link to post Share on other sites
Garibüzzaman 2 Report post Posted February 25, 2012 ... Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karan- -lıklar aydın- -lığa. ... Vay be!.. Quote Share this post Link to post Share on other sites
HİÇ 542 Report post Posted February 25, 2012 ... Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karan- -lıklar aydın- -lığa. ... Vay be!.. bu şiirin "vay be" denilecek bir tarafı yok çünkü bizim inancımızda ben yanayım başkaları kurtulsun düşüncesine yer yoktur. önce ateşten kendini kurtarmaya çalışırsın ardından aileni ardından da toplumu... mum dibine ışık yermez sözü de müslümana hitap etmeyen bir sözdür... Quote Share this post Link to post Share on other sites
behlül 0 Report post Posted May 28, 2012 Havsalam almıyordu bu hazin hali önce Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım; Allah'ımın ismini daha çok candan andım. Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! Böyle sokaklarda ki, anası can verirken, Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var... Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar, En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, Üstünde orospular yükseltiyor sesini. Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor, Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor. Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu, Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen! Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla, Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla! Nazım Hikmet; inanışına tamamen zıt bu şiiri herhalde manevi bir buhran halindeyken yazmıştı.Bana biraz Üstad'dan ilham almış gibi geldi ilk, okuduğum zaman Üstad'ı hatırlattı çünkü bana. Nazım ilk zamanlar islama sempati duyuyordu. Daha sonra bir gece bir kitap okudu ve kara kuvvet şiirini yazdı. Yaldızlı meşin kabı Parçalanmış kitabı, Ay altında dün gece Deli bir derviş gibi, Mumu sönmüş, rahlesi Yere devrilmiş gibi, Okudum saatlerce. Yaldızlı meşin kabın Parçalanmış koynunda, Çevirdikçe küf kokan Her sarı yaprağını, Sandım eşeliyorum Bir mezar toprağını. İnce el yazıları Canlandı birer birer, Masallarda çizilen Yüzleri gösterdiler. İblis bir yılan oldu. Adem Havva ’ya kandı [ Kardeşini öldüren Lanetli ruhu gördüm. Koca tahta bir gemi, Ummanlarda çalkandı. Ufuklarda güvercin Bekleyen Nuh ’u gördüm. İsmail ’in topuğu Kumdan çıkardı zemzem. Tur-u Sina ’da Musa, Kaldırdı kollarını, Asasını vurunca Yarıldı bahri kulzem, Buldu Beni İsrail Kudüs ’ün yollarını. Zekeriya zikrini Bir sonsuz ah ’a verdi. Doğdu İsa, bikrini Meryem Allah ’a verdi. Kureyşli Muhammed ’e Kucak açtı Medine. Bir ateş mezar oldu Kerbela Hüseyin ’e. Sahifeler döndükçe Bunlar hep birer birer, Doğrulup devrildiler. Ay battı, Güneş doğdu. Kalbimizde ateş doğdu. Yaldızlı meşin kabı Parçalanmış kitabı, Varsın gömülsün diye Ebediyyen uykuya, Attım bir kör kuyuya. Yazık, yazık bize ki, Asırlarca aldandık. Karanlıkta çizilen İzleri görmek için Görüp yüz sürmek için. Ne gökten necat geldi, Ne bir parça merhamet, Çalışan esirlere. İsa, Musa, Muhammed Sade bir satır dua, Bir tütsü buhur verdi. Masal Cennetlerinin Yollarını gösterdi. Ne beş vakit namazı, Ne Anjelüs ’ün çanları, Zincirden kurtaramadı Yoksul çalışanları. Yine biz köleleriz Efendilerimiz var. Yine her mel ’un taşı Yosunlanmış bir duvar. Esir, efendi diye Koymuş da adlarını, İkı bahta ayırmış Arzın evlatlarını. Efendi işletiyor. Esir işliyor yine Yine efendilerin Gümüşlü sofrasından, Kar gibi ekmeğinden, Gümüş dolu tasından Kırıntı, artık bile Düşmüyor işleyene. Yine biz esir geçen Her günün akşamında Eve, sade bir lokma Ekmek getiriyoruz. Gece yağmur inlerken Evimizin damında, Isınabilmek için Güneş bekler gibi, Birbirine sokulan Hasta köpekler gibi, Yırtık yorganımızın Altında titriyoruz. Çiftimiz balyozumuz Sonsuz çalışmamızla Asırlardır bağrında, İnleyen kazmamızla Heyecana geldi de, Kara toprağın kalbi, Kendini teslim eden Taze bir gelin gibi. Çiçeklerle dolandı Dünya isimli ağaç, Biz bu ağacımızın Dibinde ölürken aç, Efendiler gösterip Sırıtan dişlerini, Birer birer topluyor Bütün yemişlerini. Efendiler, ağalar, Evliyalar, keşişler Ebedi karanlığın Boğulsun kollarında Artık temiz ruhların Aydınlık yollarında Sade bir din, bir kanun Bir hak: İşleyen dişler! Quote Share this post Link to post Share on other sites
Miralay 81 Report post Posted May 29, 2012 Mademki Nazım Hikmet'in şiir kumaşı tanıtılıyor, Makinalaşmak'ı eklemeden olmaz Trrrrum, Trrrrum, Trrrrum! Trak tiki tak! Makinalaşmak istiyorum! Beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu! Her dinamoyu Altıma almak için çıldırıyorum! Tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor, Damarlarımda kovalıyor Oto-direzinler lokomotifleri! Trrrrum, Trrrrum, Trak tiki tak Makinalaşmak istiyorum! Mutlak buna bir çare bulacağım Ve ben ancak bahtiyar olacağım Karnıma bir türbin oturtup Kuyruğuma çift uskuru taktığım gün! Trrrrum Trrrrum Trak tiki tak! Makinalaşmak istiyorum! *Ayrıca, makinalaşmak ve makinalaştırılmak fiiliyatlarına yönelik yapılan ve en keskin hicivlerden olan Şarlo'nun filminden bir sahneyi izlemek için tıklayınız. Şiiri pek fazla seven biri değilim ama, Nazım'ın bu şiiri bayağı bir ilginç geldi bana Quote Share this post Link to post Share on other sites
Miralay 81 Report post Posted May 29, 2012 Bir zamanlar Cumhuriyet Gazetesi ilginç değil mi? Quote Share this post Link to post Share on other sites
ssimeranya 23 Report post Posted December 24, 2012 Nazım Hikmet inanılmaz özelliklere sahip bir adam. Türk edebiyat tarihinde ender rastlanan özelliklere. Benim en çok ilgimi çekense tabir-i caizse tam bir kaypak olması. He bir insan 60 küsur seneye bu derecesini nasıl sığdırır o da ayrı muamma. Vatan, millet, sadakat meselelerini zaten geçtim. Fakat aşk ve evlilik hayatı azıcık incelendiğinde bile şahsında rahat bir kişilik analizi yapılabilir. Ve ifadem bulur yerini. Şiiri de vasattır ayrıca. Malum cenah tarafından bu kadar ikonlaştırılmasını da aynı cenahın daha iyisini çıkaramama zavallılığıyla açıklayabiliriz sanırım. Şimdi tamam, onu eminim- kendisinin bile hayal edemeyeceği mertebelere çıkaran kesimi geçtim. Bize ne oluyor? Üstad, Nazım Hikmeti şöyle kapak etmiş ehehehee' nedir? İkisinin arasındaki farkı sadece dava ve inanç olarak açıklamaya kalkmak azıcık edebiyat bilgisi ,kapasitesi olan bir insanın yapacağı iş değilken. Ama olur mu bizimkiler birilerini kapak etme, morartma fırsatını ele geçirmişler. Kaçar mı? Kime karşı kimi rakip gösterdiklerini zerre sallamayarak. Bu amcanın bir Japon Balıkçısı şiiri vardır. Kendisi de seslendirmiştir. Yanılmıyorsam 'Ezginin Günlüğü' de yorumlamıştı. Aylar önce dinlemiştim kendi sesinden. Ağzımdaki kahveyi ekrana püskürttüğümü hatırlıyorum. Arkada coşkun bir sosyalist marşı, ardından uyuşuk, son hecelere tuhaf bir iyimserlik tınısı eklenmiş gevşek bir ses. Ne diyordu Muro. Hah. Komprador uşağı şeysinden olasım geldi bir an için. Benim içim mi fesat? Meybi. Ama cenahı falan geçtim bu adam sağcı olsa yine sevmezdim, yine tiksinirdim. Ki isim vermeyeyim yok mu şimdi onun şekil fakat farklı yol izleyenler bizimkilerden. Var. Onları da sevmiyorum günahım kadar. Zorunda mıyım kardeşim? Coşkun sosyalist marşlı olan şiir şeysini bulamadım. Ama ses aynı. Dinlemeyenler için buyrun bir kez dahahttp://youtu.be/51eoiNLQaBg Quote Share this post Link to post Share on other sites
lüsyen 0 Report post Posted December 26, 2012 nazım hikmet ran(1902-1963) neden kötülük prensi anlayamıyorumm neden kimse şiirlerinin gerçek anlamını bilip ona göre yorum yapmıyor onu hiç anlamıyorummmmmm Quote Share this post Link to post Share on other sites
ssimeranya 23 Report post Posted December 26, 2012 nazım hikmet ran(1902-1963) neden kötülük prensi anlayamıyorumm neden kimse şiirlerinin gerçek anlamını bilip ona göre yorum yapmıyor onu hiç anlamıyorummmmmm Keşke şiirlerini gerçek anlamlarıyla beraber burada analiz etseniz de hepimiz faidelensek. He? :) Quote Share this post Link to post Share on other sites
Horanta 39 Report post Posted December 27, 2012 Garibüzzaman 25 Şubat 2012 - 05:11 ÖS tarihinde şöyle yazdı: ... Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karan- -lıklar aydın- -lığa. ... Vay be!.. bu şiirin "vay be" denilecek bir tarafı yok çünkü bizim inancımızda ben yanayım başkaları kurtulsun düşüncesine yer yoktur. önce ateşten kendini kurtarmaya çalışırsın ardından aileni ardından da toplumu... mum dibine ışık yermez sözü de müslümana hitap etmeyen bir sözdür... Bu şiirden sizin anladığınız manayı çıkarmak bir büyük beyin çabası gerektirir! Quote Share this post Link to post Share on other sites
mumin 414 Report post Posted January 14, 2013 Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Sheaksper' a gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabı şu olur: - Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın... Nazım, sen tokatlık enseni büyüt, daha da büyüt, sadece büyüt... Fikirlerim boyut mu değiştiriyor yo hayır. Ama sadece güldüm yani şu tepkilere. Can Yücel başlığı da kilitli. Gençler gördüm bugun Kadıköy meydanında, Dev-Lis Che'nin resmini asmışlar yine gericilik pankartları falan. Germeyin arkadaşlar, onlar itiyorsa biz gidelim. Mesele değil. Okuyun, şiirden zarar gelmez. Quote Share this post Link to post Share on other sites
vecd_ 166 Report post Posted January 22, 2013 Herkes Gibisin Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim Kalbimde kalbine yok bile kinim Bence artık sen de herkes gibisin. Nazım Hikmet RAN Quote Share this post Link to post Share on other sites
ebkem 89 Report post Posted February 4, 2014 http://webtv.radikal.com.tr/Turkiye/6448/nazim-hikmetin-renkli-goruntuleri-ortaya-cikti.aspx Bakın ne buldum? Ne iğrenç çocukluk geçirmişim diyecektim yoo aslında öyle de olmadı. Bu amca masal anlatmış. Quote Share this post Link to post Share on other sites