Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
vasifsiz

Üstadı Tanıtmak İstiyorum..

Recommended Posts

25

 

61

 

23

 

64

 

63

 

26

 

35

 

3_

 

66

 

zahmet olmazsa ve eğer bir mahzuru yoksa galerideki bu adlara malik resimleri rica edebilir miyim? Zira indirilemiyor.

 

selam ve dua ile..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

Buraya tıklayarak resimleri indirebilirsiniz. Resim Galerisinden fotoğraf indirmek için, indirmek istediğiniz resmin üzerine gelerek sağ tıklayıp yeni pencerede aç demelisiniz. Daha sonra yeni pencerede açılan resmin üzerine gelip, resmi farklı kaydet dediğinizde resim kaydedilecektir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Elinize sağlık.. Çok makbule geçti.

 

Şu an birkaç tane daha video hazırlamış bulunmaktayız. Bir tanesini daha paylaşmak istiyorum.

 

 

Yine Aykut Kuşkayadan, Serseri..

 

Üzerinde çalıştığım video, zindandan Mehmed'e Mektup. Güzel bir fon müziği buldum ancak biraz kısa kalıyor. Ya hızlı okuyacağız, yahut kırpmalar yapacağız. Öncelikle bu mevzuda yardımınızı talep ediyorum Hangi kıtaların -bir, iki yahut üç- kesilmesi -hitap ettiğimiz kitle göz önünde bulundurularak- uygun olur?

 

İkincisi; Sunum hazırlamaya başladık. Öncelikle doğumundan A.Arvasi hazretleri ile tanışmasına kadar olan bölümü inceleyeceğiz. Daha önce belirttiğim gibi, Sızıntı Dergisinde çıkan yazıyı baz almayı düşünüyoruz ancak üzerinde ne gibi oynamalar yapılmalı, ne gibi eklemeler yapılmalı? Mesele en çarpıcı şekilde nasıl anlatılabilir? hangi süslemeler kullanılmalı (nükteler vb.) ? Kitaplardan hangi alıntılar yerliyerinde olur? Ve son olarak "mutlaka belirtilmeli" dediğiniz önemli noktalar nelerdir?

 

Bir ay gibi kısa bir zamanımız kaldı. Bu sebeple ilgili kardeşlerimin dikkatini celbetmek isterim.Bu çalışmaya da herkesin katkısı olsun isteriz. Zira birşeyler yapmayı gerçekten istiyorsak, bu gibi fırsatlar kaçmamalı.

 

En azından herkes bir değerlendirme yaparsa, bir destek telakki ederiz ve inşallah azmimizi tazelemiş oluruz.

 

Tavsiye, görüş, tahlil ve yardımlarınızı bekliyor, bu konuya eğilmeyi tüm siteden rica ediyoruz.

 

selam ve dua ile..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Video gayet güzel, yazıların okunabilirliği en üst derecede olunca da daha hoş olmuş. Resimler arasındaki geçişler ve umumiyetle siyah-beyaz fotoğraf kullanılması videonun atmosferini esrarengiz bir havaya büründürmüş. Yapanların eline sağlık.

 

Ben âcizane şiirin kıtalarının kesilmesini pek tavsiye etmem. Eğer mümkünse şiir hızlı okunabilir.

 

Üstadın hayatı anlatılırken de yaşam çizgisindeki vakalara paralel olarak mevcut olan şiirler yahut nükteler, cevaplar kullanılabilir. Mesela Efendi hazretleri ile tanışmasından sonra yazdığı şiirleri (Efendim, Allah Dostu, Tam Otuz Yıl gibi) ve sanat anlayışıyla birlikte topyekûn bütün hayatının değişimini anlatan Sanat isimli şiirlerine yer verilebilir. Ülke çapında verdiği konferanslar yani aksiyon cephesi anlatılırken kendisine fırlatılan salatalık neticesinde vuku bulan nüktesi de metne katıştırılabilir. Üstadın bizzat muhatap olduğu siyaset, sanat, fikir adamları ile olan ilişkisi anlatılırken onlar ile iletişimi esnasında verilen cevaplar ve onlara karşı alınan tavırlar, yazılan şiirler (İnönü, menderes vs) yapılan nükteler eklenebilir.

 

Ve âcizane mutlaka belirtilmesi gereken şey, Üstadın davasının İslamı, insana yüklenen mukaddes emaneti ve bizlerin bu hakikatleri nasıl unuttuğunu yahut bizlere unutturulduğunu ve Üstadın bütün bunların şuuruna gelecek nesilleri yani bizleri erdirmek için ne büyük çileler neticesinde kütüphanelik çapta eserler bıraktığının belirtilmesidir. İnşallah çok faydalı bir tanıtım olacaktır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yine ilgi ve alakanıza teşekkür ediyor, devamını tüm forumdan bekliyoruz.

 

____

 

Sunum başladığında hazırladığımız bir giriş videosu başlıyor ve hemen ardından hayatına dair, önceden sizele de paylaştığımız şu linkteki kısa video izleniyor.

 

http://www.youtube.com/watch?v=DevFbhP_qx4

 

Ardından poverpointsunusu başlıyor. (Fonda hangi resim olması gerektiği ve nelerin okunup nelerin sunuda gösterilmesi gerektiği hala müşkül)

 

Baz alacağımız 1. bölüm metni şudur. Ekleme çıkarmalar ve düzeltmeler yapmamız için yine yardım bekliyoruz. Korkumuz şunlar ki, İnsanları ayrıntıda boğmak ve kendimizi dinletememek ; Üstadı -insanları sıkmak korkusuyla- gerektiği gibi anlatamamak...

 

Buyrun...

 

________

 

Necip Fazıl 1904 yılında İstanbul Çemberlitaş’ta kocaman bir konakta doğar. Köklü, iyi eğitimli, zengin bir ailenin çocuğudur. Necip Fazıl, doğduğu büyük konakta, büyük imtiyazlarla büyür. Önce Fransız Mektebi, daha sonra Amerikan Koleji’nde okur. Fakat bu okullardan çabucak usanır. Ve buralardan alınarak Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi, Rehber-i İttihat Mektebi gibi devrin İstanbul’unun en iyi okullarına gönderilir. Ardından Heybeliada Numune Mektebi’ne gider. Bu okulu bitirip yine aynı yerdeki Bahriye Mektebi’ne kaydolur. 1921 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne öğrenci olur. Şiire karşı ilgisi bu yıllarda gelişir ve 1922 yılında ilk şiirleri çeşitli dergilerde yayımlanmaya başlar.

 

Yıllar hızla geçer, 1923 yılında Cumhuriyet ilân edilir. Necip Fazıl, 1924 yılında Cumhuriyet’in Avrupa’ya gönderdiği ilk öğrenciler arasındadır. Fransa’ya gidecek, Paris’te, ünlü Sorbon Üniversitesi’nde felsefe eğitimi alacaktır. Galata Rıhtımı’nda kendisini Marsilya’ya götürecek gemiye binerken “fesini başından çekip sulara fırlatır.”1 O da, Tanzimat’tan beri yetişen birçok Türk aydını gibi aşağılık duygusu içindedir. İçinde yaşadığı medeniyetin, kültürün hemen her şeyinden nefret eder.

 

Paris’e felsefe öğrenimi görmek için gelen 20 yaşındaki genç şâir, burada kendisini kumara kaptırır, ünlü Sorbon Üniversitesi’ni tanımaz bile. 1924–25 yıllarını derbeder bir şekilde geçiren Necip Fazıl’ın bu hâlini öğrenen Millî Eğitim Bakanlığı, bursunu keser ve ondan Türkiye’ye dönmesini ister. “Üniversite talebeliğinden Paris dönüşüne kadar geçen yılların özü”, Necip Fazıl’ın kendi ifadesiyle “başıbozukluk ve serseriliktir.”2

1925 yılında yurda dönen Necip Fazıl, 1934 yılında Abdülhakim Arvasi’yle tanışıncaya kadarki yıllarda Hollanda Bankası, Osmanlı Bankası ve İş Bankası’nda fıtratıyla ve mizacıyla hiç ilgisi olmayan işlerde çalışır. Bunaldıkça bunalır. Daraldıkça daralır, âdetâ patlayacak bir hâle gelir. Fakat bu hâline hiçbir çözüm bulamaz. İstanbul’da sıkılınca çalıştığı bankaların Anadolu şubelerine kaçar, oralarda sıkılınca İstanbul’a döner. İstanbul’da, “Beyoğlu pansiyonlarında”, “tavanarası” odalarda “ressamlı, heykeltıraşlı, şâirli, muharrirli, profesörlü bir kalabalığa gömülü”3, ismi olan fakat kendisi olmayan, mide gurultusu kadar başıboş insiyakların, en kaba teessüriyetlerin hâkim olduğu adına ‘bohem hayatı’ denilen bir hayatı yaşar.

 

Mutsuz ve huzursuzdur. Hâlbuki bu yıllarda görünüşte onu mutsuz edecek hemen hiçbir sebep ortada yoktur. Onu kimseye muhtaç etmeyecek bir işi ve kazancı vardır. Ayrıca, 1925 yılında ilk şiir kitabı Örümcek Ağı yayımlanır. Bunu, 1928 yılında kendisini büyük bir öne kavuşturacak olan Kaldırımlar takip eder. Edebiyat dünyasında yaşayan genç şâirlerin en büyüğü olarak görülür. 1928 yılında bütün eser mevcudu 64 yaprağı ancak bulduğu hâlde kendisi ve sanatı hakkında yazılanlar bunun on mislini aşar. Devrin en ünlü yazarlarından Yakup Kadri, Alp Dağları’ndan gönderdiği makalelerde onu ilk defa tarafından keşfedilmiş bir deha olarak tanıtır. Cumhuriyet devrinin ünlü edebiyat tarihçisi İsmail Habib Sevük, Edebî Yeniliğimiz’de onun, his ve hayal yüksekliğine hiçbir şairin çıkmamış olduğunu kaydeder. Yine devrin ünlü edebiyat eleştirmeni ve deneme yazarı Nurullah Ataç, onu yarına kalacak tek şair olarak gösterir. Devrin ünlü gazetecisi ve yayıncısı Yaşar Nabi, ondan “bir mısraı bir millete şeref verecek şair” olarak bahseder. Neredeyse bütün basın-yayın dünyası, onun yazılarını ve şiirlerini basmak için âdeta birbirleriyle yarışır. Bu arada şiirleri ders kitaplarına alınır, yüz binlerce gence o büyük bir şair olarak tanıtılır. 1932’de üçüncü şiir kitabı Ben ve Ötesi yayımlanır. Bir süre sonra yakın dostlarının devletin üst kademelerine gelmesiyle, mizacına hiç uymayan bankacılıktan da kurtulur. Önce Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi kadrosundan Ankara Yüksek Devlet Konservatuarı, Batı Edebiyatı Kürsüsü’ne, daha sonra ise, isteğine uygun olarak İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimari Bölümü’ne öğretim üyesi olarak atanır. Ayrıca Robert Kolej’in son üç sınıfına edebiyat hocası olur.

 

Bütün bunlar onu mutlu etmeye yetmez. Necip Fazıl, bu yıllarda kadın-içki-kumar üçgeninde bir hayat yaşar. Kendisinin çok sevdiği bir ifadeyle, hafakanlar, bunalım ve buhranlar içinde kıvranır.

 

“Yeryüzünde yalnız benim serseri,

Yeryüzünde yalnız ben derbederim.”

diye feryat eder.

“Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,

Aradım bir ömür, arkadaşımı,

Ölsem dikecek yok mezar taşımı;

Hâlime ben bile hayret ederim.”6

 

diyerek, kendi hâline kendisi bile hayretler içinde kalır. Yalnızlık duygusu, boşluk hissi, ölüm korkusu, bedbinlik, karamsarlık, ümitsizlik, büyük şehirlerin boğucu kâbusu, dipsiz bir korku bu yıllarda şiirlerinde işlediği en önemli temalardır. Cinnet, şüphe, endişe içinde bir hayat yaşar. Acınacak bir hâle gelir.

 

Necip Fazıl’ın içine düştüğü bu menfi durumun başlıca sebebi, bu neslin din ve tarih duygusundan mahrum yetiştirilmesidir. Onun bu içler acısı hâli, devrin birçok aydınında da görülür. Çünkü “bu nesil dine karşı kuvvetli bir reaksiyon içinde yetişir… Bu devirde din duygusunun yerini, onun tam zıddı olan bir duygu, dünya duygusu alır… Freudizm ve Libido fikri bu devir roman ve şiirinde önemli bir yer tutar… Bu devirde korkunç bir zinaya ait bütün eserler tercüme olunur… Gençler evlenmeyi, aile yuvası kurmayı lüzumsuz bulmaya başlarlar… Bekârlık müşterek bir tem hâline gelir… Maziye karşı kuvvetli bir reaksiyon olduğu için gençlikte tarih duygusu kalmaz.”7 “Bu devirde korkunç bir aydınlar ihanetine rastlarız. Kalbini ve kafasını yitiren etten robotlar etrafı sarar.”8 İşte bu sosyal şartlar içinde yetişen Necip Fazıl da, ailesinin vermeye çalıştığı millî ve mânevî değerleri bir süre korusa da, nesline mensup modern eğitim kurumlarında okumuş birçok genç gibi “devrini ve neslini saran korkunç imansızlığı yenemez.”

 

“İçinde yaşadığı devir ve muhitin ulvî bir imanın gelişmesine meydan vermeyen yıkıcı şartları”10 onu da derinden etkiler. Necip Fazıl’ın bu hayatı 1934 yılında Abdülhakim Arvasi’yle tanışıncaya kadar devam eder.

 

Necip Fazıl’ın Abdülhakim Arvasi’yle tanışması onun hayatında bir dönüm noktası teşkil eder. Devrin ünlü İslâm âlimlerinden olan Abdülhakim Arvasi, görüşleri, düşünceleri, telkinleri, tavırları ve örnek hayatıyla Necip Fazıl’ı derinden etkiler. Necip Fazıl’ın hayat, kâinat ve insanla ilgili bütün düşüncelerini yavaş yavaş değiştirir. Ona, hayatın ve insanın yaratılış gayesini anlatır. Allah’a kul olmanın, O’na ibadet etmenin, O’nun rızasına uygun bir hayat yaşamanın güzelliğini fark ettirir. Necip Fazıl, bu nur yüzlü ve gül yüzlü büyük insanla tanışması ânını 1940 yılında yazdığı bir şiirinde

 

“Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel,

Bir akşamdı ki, zaman, donacak kadar güzel.”11

mısralarıyla istenenin üzerinde tasvir eder. Onu tanımadan önceki hayatını, her şeyden habersiz, boşu boşuna yaşanmış bir hayat olarak görür:

“Tam otuz yıl, saatim işlemiş, ben durmuşum;

Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum.”12

 

***

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

Bahsettiğim programın adı Virtual DJ, ancak bu program, üzerinde değişiklik yapılan ses dosyasını kaydetmiyor imiş. Programın asıl gayesi, müziğe bir takım efektler ilave etmek, bir nevi dj olmak isteyenler için amatör bir ortam sunuyor. Siz muhakkak Zindandan Mehmed’e Mektup’u dinletmek istiyorsanız, Tayip Erdoğan Bey’in seslendirdiği şiiri dinletebilirsiniz. Daha ilgi çekici olabilir dinleyenler açısından. Canlı performans için de, bulduğunuz fon müziği eşliğinde, müziğin uzunluğuna uygun başka bir şiiri okuyabilirsiniz.

 

Powerpoint sunusuna en iyi nükteler gider sanırım. Yahut Üstadın kitaplarını tanıtmak için kitabın adı yazı olarak, altında veya üst kısmında da kapak resmi eklenebilir. İlgi çekici bir formatta hazırlanabilir. Belki kısaca kitabın muhtevasına da değinilebilir.

 

Kullanılacak metin kronolojik olarak Üstadı tanıtmakla birlikte - yani yukarıda kullanacağınız yazı – devrin atmosferini yansıtan ve Üstadın fikriyatının hangi şartlar altında teşekkül ettiğini görmek için de Erdem Beyazıt’ın Üstad isimli yazısından alıntılar yapabilirsiniz. Metin ile birlikte metni seslendirecek kişinin okuma üslubu, ses tonlaması, hitabeti gibi hususlar da önemli. Bu noktalarda keyfiyet yakalanırsa, dikkat derecesi düşürülmeden ve sıkılma gibi menfilikler olmadan tanıtma programı başarılı bir şekilde yürütülebilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Erdem Beyazıt’ın Üstad isimli yazısını ayrıntılı bir şekilde incelyeceğiz inşallah.

 

Ancak Erdoğandan malesef dinletemiyoruz. Yanlış anlaşılmalara sebebiyet vereceği saçmalığı ile..

 

Programı araştırdığınız için yine yine yine teşekkürediyoruz. Tüm forumada drin ilgi ve alakalarından dolayı.. :)

 

Bu sırada, arkadaşın hazırladığı yeni bir videoyu daha paylaşmak isterim. Ben..

 

 

dua ile..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Emeği geçenlerin eline sağlık, güzel bir video olmuş. Kullanılan fotoğraflarla birlikte uyumlu bir akış sağlanmış. Hangi program ile yapılıyor acaba bu videolar, ?smile.gif

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arkadaşın kardeşin eline sağlık :) Maşallah benden güzel yapıyor...

 

windows movie maker :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Seçilen resimler, yazıların okunabilecek boyutta olması, okunacak yeterli sürede resim üzerinde tutulması ve sonra yavaş yavaş silinip kaybolması ayrı bir güzellik katmış. Videoyu yapan arkadaşımıza teşekkür ediyor, Üstadın diğer harikulade şiirleri için de yapılacak videoları dört gözle beklediğimizi söyleyerek, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

:)Teşekkür ederiz bu ilginiz için... Her seferinde sizi yoruyoruz,

 

Buyrun, Çocuk

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Estağfurullah, yorgunluk değil, izlemek ve yorumlamak büyük zevk. Bu video da gayet güzel tasarlanmış.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Düzeltme/// Sitemizin yayın politikası bellidir. Anlayışımıza ters düşen hareket tarzını kabul etmediğimiz gibi uygulama sahasına da geçmeyiz... Onlara ise diyeceğimiz söz: İt ürür kervan yürür. /// BDG

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şahsen Ağrılı arkadaşın düzeltilmeden önceki mesajı bende derin bir merak uyandırdı, acaba 'anlayışımıza ters düşen hareket tarzı' hakkında bilgi edinebilme imkanımız var mıydı? Merak ettim, acep hazmedemediği birşey mi mevcutimiş?

 

**

 

Çalışmamızı sunmamız için pek az bir zamanımız kaldı. Biz videoları büyük ölçüde bitirdik. Metin de büyük ölçüde hazır durumda. 1. Bölüm için gerekli alıntılar yapıldı. (O ve ben'den)

 

Şimdi yardımınızı isteyeceğim mevzu, 2. bölüm girişine yerleştireceğimiz 'Yeni hayat' videosu... Üstadın A.Arvasi hazretleri ile tanışması, münasebeti ve önceki yaşamı ile yeni hayatı arasındaki derin uçurum videonun unsurlarıdır. Ancak bu videoya konulacak fon müzik, resim ve şiir hususunda seçim yapmak pek zor olacak. Bu videoya yakışacak fon müzik ve resimler, videonun içereceği şiir ve alıntılar üzerine tavsiye ve paylaşımlarınızı beklemekteyiz inşallah.

 

İleride Üstadın vefatı üzerine tasarlanacak olan sunumun son videosu için tavsiye talebimiz olacak. Bu video için fon müziği tarafımızdan seçildi ancak henüz resim ve metin üzerine karar kılamadık.

 

Zamanımız pek daraldı ve pek yoğun bir dönemdeyiz. Yardımlarınızla inşallah bir an önce sunmamız gerekmekte zira yetiştiremememiz durumunda bırakmak mecburiyetinde kalacağız.

 

Selam ve dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

Ağrılı arkadaşın düzeltilmeden önceki mesajının muhtevasına uygun olan bir diğer mesajını okuyarak merakınızı giderebilirsiniz. Buraya tıklayınız. Okuduğunuz mesajdaki talep, buraya yazdığı mesaj ile aynı doğrultudadır.

 

Resim olarak da sadece Üstad'ın Arvasi Hazretleri ile çekilen fotoğrafları dışında dini ögeler taşıyan resimler kullanılabilir. Böyle resimler vardı elimde, toparlayıp göndereyim inşallah. Şiir olarak da Otuz Yıl, Efendim, Allah Dostu ( Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel/Bir akşamdı ki, zaman, donacak kadar güzel) gibi direkt Arvasi hazretlerini ihtiva eden şiirlerin dışında Üstadın İslam'a olan bağlılığını vurgulayan şiirleri seçilebilir. 'Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim' mısrasının geçtiği beyit gibi şiirler.

 

Üstadın vefatı bölümünde de Üstadın son anları metin olarak kullanılabilir (tıklayınız) Ki Üstadın son ânı hakikaten önemli. Resim olarak da yaşlılık resmleri ve son karelerde cenazesinden görüntüler sanırım uygun olacaktır.

Yarım bırakmak durumunda kalmazsınız inşallah.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İçime su serptiniz :)

__

 

Son aldığımız kararla sunumu dört parçaya ayırmayı uygun gördük. Her biri için ayrı başlangıç videoları hazırlayacağız inşallah.

 

Birincisi, çocukluğu, gençliği, Paris hayatı, çektiği buhran ve bahsettiği bohemlik konu edilecek, 1. dönem şiirleri ile bezenecek.Yine Çileden büyük ölçüde seçim yaptık ancak tavsiyeleriniz bizim için değerli.

Kullanacağımız giriş videosu büyük ölçüde hazır. Yanlız bölüme isim vermekte güçlük çektik. 'Bohem Hayat' uygun olur mu diye düşünüyoruz ancak Arvasi hz. ile tanışmasından önceki hayatını nitelendirdiği kendi kelimelerinden seçmek aklımıza daha yattı. Bunu da size danışalım dedik.

 

İkincisi bölüm ise, A.Arvası hz ile tanışması ile tanışmasının fikri ve içtimai hayatı üzerindeki tesirleri üzerine oluşturulacak. Çok fazla tafsilata girmeden kazandığı ruhi derinlik anlatılmaya çabalanacak bu bölümde. ( O ve Ben'den alıntı yapacağız inşallah ancak tavsiyeleriniz varsa paylaşmanızı bekleriz) Yine bir isim bulmamız icap ediyor. 'O ve Ben' diye düşündük ama yine arayış içerisindeyiz.

Videosuna ise belirttiğiniz 'Otuz Yıl, Efendim, Allah Dostu' gibi şiirlerini koyacağız inşallah.

 

Üçüncü bölümde de, giriştiği mücadele, Büyük Doğu, davası ve çilesi üzerine tertiplenecek. Zindandan Mehmed'e Mektup, Sakarya, Muhasebe vb. şiirleri gerek kendi sesimizden gerek bestelenmiş şiirler kullanılarak videolarla sunulacak.

Girişine yerleştireceğimiz videoda Gençliğe Hitabesi ve diğer konferanslardan kısa alıntıların birleştirilip arkasında Kendi rersimleri ile somutlandırılması, hapis mahkumiyet ve müdafalarını anımsatacak türden resimler iliştirilmesi itibariyle biçimlendirilecek. Bölüme ve videoya verilecek isim yine muallakta... 'Dava ve Çile' yahut 'Çile' şeklinde düşündük... Yorum ve değerlendirmenize yine açık.

 

Dördüncü bölümde, vefatının kafalarda şekillendirilmesi kalıyor.Videosunda ölüm üzerine yazdığı beyitler konulacak, belirttiğiniz gibi cenazesine ve yaşlılığına dair resimler konulup Vefatı resmedilecek.

İçerikte Vefatı verdiğiniz metne göre anlatılacak.Vefatından önce, 'Yattığım Kaya' ve 'Anneciğim' şiiri sunulacak. Cenazesinin kalabalıklığına ayrıca vurgu yapılacak. Bitişe doğru Yeniçağın yorumuyla 'Şarkımız' dinletilecek. Tabi bölüme ve videoya bir isim yine gerekli...

 

En son kısa bir kapanış videosu ile çıkış yapılacak. Ölümsüz şarkı, surda açilan gedik beyitleri (tavsiyeleriniz olursa ekleyeceğiz inşallah) ile son sözlerimiz hazırlanıp bitirilecek efendim inşallah.

 

____

 

Galiba bu konuyu kapatım sırf size özel mesaj atsam herkes için daha kolay olacak. Hem forumu da rahatsız etmiş olmayacğım zannediyorum :)

 

Gösterdiğiniz ve göstereceğiniz yardımlarınızdan dolayı tekrar tekrar müteşekkiriz zira siz destek vermeseydiniz yapabileceğimiz pek birşey yoktu...

 

___

 

26 Mayısın yaklaşması ile bir telaş başladı bizde.. Belki bir umut yetiştirilebilir mi diye.. Ama nafile, hülyadan öte geçmedi :) Zira yapacağımız pek şey var...

 

selam ve dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Buyrun, bu 1. Bölüm metnimizdir. İçerisindeki şiirler pek alakasız yerlerde bulunmakta olabilir. Ancak bu metin okunurken o aralarda, o şiirlerin videoları girecektir. Kimi şiir 1934 öncesi yazılmamıştır. Koyup koymamakta tereddüt etmemizin sebebi, 3. bölümde dava ve çile ağırlıklı olduğundan, 1. bölüme kaydırmanın doğru olup olmaması hakkında karar veremeyişimidir. Yardımcı olursanız inşallah bunu da düzenleyeceğiz. 'Aydınlık, Canım İstanbul, Ben Beklenen, Çocuk ' çocuk şiirleri de bunlara dahildir.

 

Buyrunuz... Tavsiye, eleştri ve yorumlarınızı bekliyoruz inşallah...

 

Bu arada, bir de 1. bölümümüze başlık gerekiyor :)

 

_____

 

 

 

Necip Fazıl 1904 yılında İstanbul Çemberlitaş’ta kocaman bir konakta doğar. Köklü, iyi eğitimli, zengin bir ailenin çocuğudur. Necip Fazıl, doğduğu büyük konakta, büyük imtiyazlarla büyür. Önce Fransız Mektebi, daha sonra Amerikan Koleji’nde okur. Fakat bu okullardan çabucak usanır. Ve buralardan alınarak Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi, Rehber-i İttihat Mektebi gibi devrin İstanbul’unun en iyi okullarına gönderilir. Ardından Heybeliada Numune Mektebi’ne gider. Bu okulu bitirip yine aynı yerdeki Bahriye Mektebi’ne kaydolur.Bu okulu şöyle anlatır kendisi:

 

“…. herkes saman ekmeği yerken nefis sofralarda oturduğumuz, müzikle yemek yediğimiz, saraylara mahsus muaşeret edebleri içinde yuğurulduğumuz, böyleyken disiplinlerin en yakıcısı içinde kavrulduğumuz memleketin en namlı hocalarına malik bulunduğumuz ve tatile üç ayda bir çıktığımız Bahriye Mektebi…”

 

Şiire de orada başlamıştır.Tekrar kendi ağzından dinliyoruz;

 

“Şiire orada başladım

 

Bizden hayatımızın en çarpıcı vak’asına dair birer vazife isteyen Edebiyat muallimine <<büyük babamın ölümü>> isimli bir nesir verdim, onun taşkın takdirlerini kazandım; ve sonra şiire başladım. Derken Edebiyat muallimimizin eline bir de şiir sıkıştırınca onun şu hitabına çarptım:

 

_Yoo! Artık çizmeyi aşıyorsun! Bu yaştaki çocuk şairliğe kalkamaz! Bekle, sabret! “

 

 

1921 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne öğrenci olur. Şiire karşı ilgisi bu yıllarda gelişir ve 1922 yılında ilk şiirleri çeşitli dergilerde yayımlanmaya başlar.

 

Yıllar hızla geçer, 1923 yılında Cumhuriyet ilân edilir. Necip Fazıl, 1924 yılında Cumhuriyet’in Avrupa’ya gönderdiği ilk öğrenciler arasındadır. Fransa’ya gidecek, Paris’te, ünlü Sorbon Üniversitesi’nde felsefe eğitimi alacaktır. Galata Rıhtımı’nda kendisini Marsilya’ya götürecek gemiye binerken kendi anlatımıyla “fesini başından çekip sulara fırlatır.” O da, Tanzimat’tan beri yetişen birçok Türk aydını gibi aşağılık duygusu içindedir. İçinde yaşadığı medeniyetin, kültürün hemen her şeyinden nefret eder.

 

“Avrupa gözümde pırıl pırıl ışıldamaya başladı. Matbaayı getiren İbrahim Müteferrika, (Versay) hayranı Yirmisekiz Çelebi (Şarlotenburg) meddahı Sadullah Paşa, ucuz Hürriyet Kahramanı Namık Kemal, Tanziman zarifi Abdülhak Hamid’ den beri birçoğunun gidip de hakikatte hiçbirşey getirmediği ve buradaki temelle oradaki çatıya birleştiremediği Avrupa.”

 

Paris’e felsefe öğrenimi görmek için gelen 20 yaşındaki genç şâir, burada kendisini kumara kaptırır, ünlü Sorbon Üniversitesi’ni tanımaz bile. 1924–25 yıllarını derbeder bir şekilde geçiren Necip Fazıl’ın bu hâlini öğrenen Millî Eğitim Bakanlığı, bursunu keser ve ondan Türkiye’ye dönmesini ister. “Üniversite talebeliğinden Paris dönüşüne kadar geçen yılların özü”, Necip Fazıl’ın kendi ifadesiyle “başıbozukluk ve serseriliktir.” ‘O ve Ben’ adlı kitabında Paris hayatını şöyle özetler:

 

“Paris hayatım, benim de kendi kendimi arayışımın müthiş his helezonları, korkunç girinti ve çıkıntıları arasında, nefs cesareti bakımından hayal yakıcı bir tablo çizdi.

 

Kadını, kumarı, içkisi; ( bohem ) hayatı, şüpheci felsefesi, sar’a nöbetleri içinde sanatı, çözmeye çalıştıkça dolanan ve büsbütün düğümlenen meseleleriyle Paris… Susadıkça gaz içmenin, gaz içtikçe susamanın ve pırıltılı kadehler içinde ebedi bir su hasreti çekmenin hali…”

 

 

KALDIRIMLAR

 

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında

Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.

Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

 

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;

Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.

İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;

Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

 

İçimde damla damla bir korku birikiyor;

Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...

Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;

Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

 

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi;

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

 

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;

Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!

Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;

Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

 

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;

İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.

Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;

Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

 

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;

Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!

Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;

Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

 

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;

Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.

Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,

Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

 

 

(1927)

 

 

 

1925 yılında yurda dönen Necip Fazıl, Hollanda Bankası, Osmanlı Bankası ve İş Bankası’nda fıtratıyla ve mizacıyla hiç ilgisi olmayan işlerde çalışır. Bunaldıkça bunalır. Daraldıkça daralır, âdetâ patlayacak bir hâle gelir. Fakat bu hâline hiçbir çözüm bulamaz. İstanbul’da sıkılınca çalıştığı bankaların Anadolu şubelerine kaçar, oralarda sıkılınca İstanbul’a döner. İstanbul’da, “Beyoğlu pansiyonlarında”, “tavanarası” odalarda “ressamlı, heykeltıraşlı, şâirli, muharrirli, profesörlü bir kalabalığa gömülü”, ismi olan fakat kendisi olmayan, mide gurultusu kadar başıboş insiyakların, en kaba teessüriyetlerin hâkim olduğu adına ‘bohem hayatı’ denilen bir hayatı yaşar.

 

O, bohem hayatı şöyle tarif eder:

 

“Bu hayatın kendisi yok ama ismi var: (Bohem) hayatı… Mide gurultusu kadar boş insiyakların, ve tabak gıcırtılarına duyulan sinir kamçılanmaları gibi, en kaba teessüriyetlerin hayatı…”

 

 

Mutsuz ve huzursuzdur. Hâlbuki bu yıllarda görünüşte onu mutsuz edecek hemen hiçbir sebep ortada yoktur. Onu kimseye muhtaç etmeyecek bir işi ve kazancı vardır. Ayrıca, 1925 yılında ilk şiir kitabı Örümcek Ağı yayımlanır. Bunu, 1928 yılında kendisini büyük bir öne kavuşturacak olan Kaldırımlar takip eder. Edebiyat dünyasında yaşayan genç şâirlerin en büyüğü olarak görülür.

 

 

BEKLENEN

 

Ne hasta bekler sabahı,

Ne taze ölüyü mezar.

Ne de şeytan, bir günahı,

Seni beklediğim kadar.

 

Geçti istemem gelmeni,

Yokluğunda buldum seni;

Bırak vehmimde gölgeni,

Gelme, artık neye yarar?

 

 

1928 yılında bütün eser mevcudu 64 yaprağı ancak bulduğu hâlde kendisi ve sanatı hakkında yazılanlar bunun on mislini aşar. Devrin en ünlü yazarlarından Yakup Kadri, onu ilk defa tarafından keşfedilmiş bir deha olarak tanıtır ve şöyle der:

 

“Her vakit söylediğim gibi, şiirde Necip Fazıl, Türk nazmı bakımından bize yeni ve tamamiyle orijinal bir ses ve ahenk getirmiştir”

 

 

Veda

 

Elimde sukutun nabzını dinle,

Dinlede gönlümü alıver gitsin

Saçlarımdan tutup kor gözlerinle

Yaşlı gözlerime dalıver gitsin.

 

Yürü gölgen seni uğurlamakta,

Küçülüp küçülüp kaybol ırakta.

Yolu tam dönerken arkana bak da

Köşede bir lahza kalıver gitsin.

 

Ümidim yılların seline düştü,

Saçının en titrek teline düştü,

Kuru yaprak gibi eline düştü,

İstersen rüzgara salıver gitsin.

 

(1923)

 

 

BU YAĞMUR

 

Bu yağmur, bu yağmur bu kıldan ince,

Nefesten yumuşak yağan bir yağmur.

Bu yağmur, bu yağmur bur gün dinince,

Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur kanımı boğan bir iplik,

Tenimde acısız yatan bir bıçak.

Bu yağmur yerde taş ve bende kemik,

Dayandıkça ağır ağır yanacak.

Bu yağmur, soğumuş yarada kezzap,

Sabrın memesine yapışmış sülük,

Ne başı, ne sonu olmayan azap,

Yandıkça gelişen sihirli kütük.

Bu yağmur, tufanı belki de Nuh'un,

Ve gölgede yüzen odam, gemisi,

Akrebi, çiyanı, böceği ruhun,

Ne varsa meydanda, meydanda hepsi.

Bu yağmur, delilik vehminden üstün,

Karanlık kovulmaz düşüncelerden.

Cinlerin beynimde yaptığı düğün,

Sularsan, seslerden ve gecelerden.

(1934)

 

 

Cumhuriyet devrinin ünlü edebiyat tarihçisi İsmail Habib Sevük, Edebî Yeniliğimiz’de onun, his ve hayal yüksekliğine hiçbir şairin çıkmamış olduğunu kaydeder. Yine devrin ünlü edebiyat eleştirmeni ve deneme yazarı Nurullah Ataç, onu yarına kalacak tek şair olarak gösterir. Devrin ünlü gazetecisi ve yayıncısı Yaşar Nabi, ondan “bir mısraı bir millete şeref verecek şair” olarak bahseder.

 

GEÇEN DAKİKALARIM

 

Kimbilir nerdesiniz,

Geçen dakikalarım

Kimbilir nerdesiniz?

 

Yıldızların,korkarım,

Düştüğü yerdesiniz;

Geçen dakikalarım?

 

Acaba tütsü yaksam

Görünür mü yüzünüz?

Acaba tütsü yaksam?

 

Siz benim yüzümsünüz

Eğilip suya baksam,

Görünür mü yüzünüz?

 

Gitti bütün güzeller;

Sararmış biri kaldı,

Gitti bütün güzeller.

 

Gün geldi,saat çaldı,

Aranızda verin yer;

Sararmış biri kaldı!

 

(1930)

 

Neredeyse bütün basın-yayın dünyası, onun yazılarını ve şiirlerini basmak için âdeta birbirleriyle yarışır. Bu arada şiirleri ders kitaplarına alınır, yüz binlerce gence o büyük bir şair olarak tanıtılır. 1932’de üçüncü şiir kitabı Ben ve Ötesi yayımlanır. Bir süre sonra yakın dostlarının devletin üst kademelerine gelmesiyle, mizacına hiç uymayan bankacılıktan da kurtulur. Önce Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi kadrosundan Ankara Yüksek Devlet Konservatuarı, Batı Edebiyatı Kürsüsü’ne, daha sonra ise, isteğine uygun olarak İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimari Bölümü’ne öğretim üyesi olarak atanır. Ayrıca Robert Kolej’in son üç sınıfına edebiyat hocası olur.

 

Bütün bunlar onu mutlu etmeye yetmez. Necip Fazıl, bu yıllarda kadın-içki-kumar üçgeninde bir hayat yaşar. Kendisinin çok sevdiği bir ifadeyle, hafakanlar, bunalım ve buhranlar içinde kıvranır.

 

 

SERSERİ

 

Yeryüzünde yalnız benim serseri,

Yeryüzünde yalnız ben derbederim.

Herkesin dünyada varsa bir yeri,

Ben de bütün dünya benimdir derim.

 

Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,

Aradım bir ömür, arkadaşımı.

Ölsem dikecek yok mezar taşımı;

Halime ben bile lanet ederim.

 

Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;

Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,

Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,

Gölgemin peşinden yürür giderim...

 

(1924)

 

Yalnızlık duygusu, boşluk hissi, ölüm korkusu, bedbinlik, karamsarlık, ümitsizlik, büyük şehirlerin boğucu kâbusu, dipsiz bir korku bu yıllarda şiirlerinde işlediği en önemli temalardır. Cinnet, şüphe, endişe içinde bir hayat yaşar. Acınacak bir hâle gelir.

 

 

OTEL ODALARI

 

Bir merhamettir yanan, daracık odaların,

İsli lâmbalarında, isli lâmbalarında.

 

Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,

Küflü aynalarında, küflü aynalarında.

 

Atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,

Kırık masalarında, kırık masalarında.

 

Bir sırrı sürüklüyor, terlikler tıpır tıpır,

İzbe sofalarında, izbe sofalarında.

 

Atıyor sızıların, çıplak duvarda nabzı,

Çivi yaralarında, çivi yaralarında.

 

Kulak verin ki, zaman, tahtayı kemiriyor,

Tavan aralarında, tavan aralarında.

 

Ağlayın, âşinasız, sessiz, can verenlere,

Otel odalarında, otel odalarında !..

 

 

(1927)

 

Necip Fazıl’ın içine düştüğü bu menfi durumun başlıca sebebi, bu neslin din ve tarih duygusundan mahrum yetiştirilmesidir. Onun bu içler acısı hâli, devrin birçok aydınında da görülür. Çünkü bu nesil dine karşı kuvvetli bir reaksiyon içinde yetişir… Bu devirde din duygusunun yerini, onun tam zıddı olan bir duygu, dünya duygusu alır… Freudizm ve Libido fikri bu devir roman ve şiirinde önemli bir yer tutar… Bu devirde korkunç bir zinaya ait bütün eserler tercüme olunur… Gençler evlenmeyi, aile yuvası kurmayı lüzumsuz bulmaya başlarlar… Bekârlık müşterek bir tem hâline gelir… Maziye karşı kuvvetli bir reaksiyon olduğu için gençlikte tarih duygusu kalmaz. Bu devirde korkunç bir aydınlar ihanetine rastlarız. Kalbini ve kafasını yitiren etten robotlar etrafı sarar. İşte bu sosyal şartlar içinde yetişen Necip Fazıl da, ailesinin vermeye çalıştığı millî ve mânevî değerleri bir süre korusa da, nesline mensup modern eğitim kurumlarında okumuş birçok genç gibi devrini ve neslini saran korkunç imansızlığı yenemez.

 

İçinde yaşadığı devir ve muhitin ulvî bir imanın gelişmesine meydan vermeyen yıkıcı şartları onu da derinden etkiler. Necip Fazıl’ın bu hayatı 1934 yılında Abdülhakim Arvasi’yle tanışıncaya kadar devam eder.

 

Hayatını kendisi şöyle nitelendirir Necip Fazıl:

 

“Hayatım, başından beri muazzam bir şeyi bulmanın cereyanı içinde akıyordu. Şu veya bu miskin vesilenin hassasiyeti içinde birini arıyordum.

BİRİNİ..

O, kim mi?

Allah'ın Sevgilisi..

Sonsuzluk ikliminin batmayan güneşi ve ebedilik sarayının paslanmaz tacı..

Tek dava O'nu bulmakta, bulduracak olanı bulmaktaydı. Binbir istikamette seke seke, sağa sola büküle büküle, renkten renge bulana bulana, hiçbir şeyden habersiz ve insandaki meccani emniyet ve bedahet saadeti karşısında şaşkın, hep o BİR etrafında helezonlar çizen bir hayat..

 

Benim hayatım budur!”

 

Ve Mürşidi, yani yol göstericisi ile tanışmadan önceki Necip Fazıl’ı şöyle tarif eder:

 

“Ancak mürşid kapısından üflenen havanın yüzüme çarpmasiyledir ki, çözebildiğim bu sırra, o zamanlar alabildiğine uzak; sert ve dikenli bir benlik kabuğunda mahpus ve alabildiğine başıboş, genç, pek genç sanatkar… Sanatı sanat için bildiği gibi, toprak üstü sürüngen yaşayışını da gerçek hayat sanan ve başını göğe kaldıramayan mağrur cüce…”

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sitenin download bölümünden Bedirhan Gökçe- Çile mp3ünü indiremiyorum. Zannedersem bir problem var. Eğer mümkünse farklı bir yoldan ulaşabilir miyim?

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Windows Media Player dosyayı yürütemiyor. Player, dosya türünü veya dosyayı sıkıştırmak için kullanılan codec bileşenini desteklemiyor olabilir."

 

Şeklinde bir hata mesajı çıkıyor. Acaba benden mi kaynaklı?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

1. bölüm metni Üstadın 30 yaş öncesini ana hatlarıyla güzel bir şekilde anlatıyor, şiirlerin yerleri iyi seçilmiş, bilhassa Serseri ve Otel Odaları kendilerinden önceki metni ifadelendirmek açısından çok iyi bir yerde duruyor. Bu bölüm için başka şiir eklemeye ihtiyaç yok diyebilirim.

 

Birinci bölümün ismi, "Efendi Hazretlerini Tanımadan Önce" olabilir. Çünkü Üstadın hayatının en önemli dönüm noktası o tanışmadır. Ve Üstadın hayatı dilimlere ayrılacaksa bu nokta baz alınabilir. Belki alt başlık olarak da 'bohem hayatı' kullanılabilir.

 

İkinci bölümün ismi "Allah Dostu İle Gelen Muazzam Değişim" olabilir. O ve Ben ismi biraz muallakta kalabilir. 'O' ile kastedilen kişinin kafalarda yer etmesi için, Üstadın hayatındaki bu Allah dostu mübarek insanın vurgusu daha iyi yapılmalı.

 

Üçüncü bölüm için seçtiğiniz şiirler ve metinin eksenine yerleştirilen dava ve aksiyon ciheti de hayli uygun. Bu bölümde Üstadın aksiyon anlayışına da değinilebilir. (Buradaki metin işinize yarayabilir) Dergiciliğinin üzerinde mutlaka durulmalı. İsim olarak da 'Allah Aşkı ve İslam Davası' olabilir. Üstadın bütün faaliyetleri ve çilesi bu iki mefhum üzerinde toplandığı için bu tarz bir başlık uygun olabilir.

 

Dördüncü bölüm içinse, 'Dünyadan göçüş: Azrail'e Tebessüm', 'Hasreti Çekilen Ebedi Âleme Yolculuk', 'Hakiki Huzura Açılan Kapı: Ölüm ' gibi isimler kullanılabilir. Ve Üstadın çileli hayatına bir vurgu da bu bölümde yapılabilir. 'Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;

/ Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam...)şiiri mutlaka eklenmeli. Sonra şu hatıra da anlatılabilir: Onun Cenazesini Ben Yıkadım

 

Videolar hazır olduktan sonra program başarıyla sunulacaktır inşallah. Bir günde neler yapılır neler :)

 

Saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tavsiye ve değerlendirmeleriniz üzerine bir plan daha yaptık.

 

Büyük harfle yazılı olan şiirlerin kendi başlarına videoları sunulacak küçük harfliler ise slaytta yazılmış olup tarafımızdan okunacak.

 

(Bölüm videolarının parantezi içerisindeki şiirler, bölüm videosunda arka arkaya verilecek.)

 

____

 

 

GİRİŞ VİDEOSU

 

 

BÖLÜM 1 : "O'nu Tanımadan Önce"

 

 

1. VİDEO (Tam otuz yıl )

 

KALDIRIMLAR

 

BEKLENEN

 

BU YAĞMUR

 

GEÇEN DAKİKALARIM

 

SERSERİ

 

OTEL ODALARI

 

 

 

BÖLÜM 2 : "Hakikate Doğru"

 

 

2.VİDEO ( Mürşid, Ona, Sanat, Affet )

 

- Bendedir

- Fikir Sancısı

- Olmaz mı

- Tam otuz yıl

- Allah Dostu

- Ölçü

- Şair

- Sual-cevap

- Ben

- Muhasebe

- Çile

 

 

BÖLÜM 3 : " Dava ve Çile (?) "

 

 

3. VİDEO (Gençliğe hitabe, Destan, Sakarya türküsü, Muhasebe) -yanlızca alıntılar yapılacak-

 

ZİNDANDAN MEHMEDE MEKTUP

 

 

Aydınlık

Çocuk

Canım İstanbul

Bu yağmur

 

- Kamış

- Başıboş

- Ölümsüz Şarkı

- Başım

- Ağzımı dikseler

- Dayan Kalbim

- Düşmanıma

 

 

 

 

BÖLÜM 4 : "Azrail'e Tebessüm"

 

 

 

4. VİDEO (Büyük randevu, Tebessüm, Bayram,Hüner,Müjde, Güzel şey,Tk kelime, O dem,Dipsiz Kuyu,Vasiyet, Kapı, Aralık kapı)

 

 

TABUT

 

- Yağız at

- Yattığım Kaya

- Haberi Yok

- Geçer Akça

- Hasret

- Anneciğim

- İşim Acele

- Şarkı

 

 

KAPANIŞ VİDEOSU ( Surda açılan gedik, ŞARKIMIZ)

 

_________

 

3. Bölümdeki 4 şiir, mana itibariyle bölümüne uymuyor. Ancak yazıldığı zaman dilimi 34 sonrasına denk geliyor. Videoları hazır (canım istanbul hariç) ve sunmamızın hoş olacağı kanaatindeyiz.

 

Sunumdaki yeri hususunda muaallakta kaldık.

 

Ayrıca 3. bölüm ismi de tam oturmadı.

 

1. bölüm videosunu kısa yapmayı düşündük ve "tam otuz yıl" beyiti yeterli olduğu kanaatindeyiz.

 

 

Vaktinizi ayırıp ilgileniyorsunuz, ecrini Allah kat kat versin inşallah

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu iki beyite anasayfadaki şiirler bölümünden ulaştım. altlarında öfke ve hiciv yazıyor. çilede rastlamadım. Acaba kaynağı neresidir?

 

 

Düşünmek

 

Bana biricik gıda, aç ve susuz, düşünmek;

Sizinse düşünceniz, yemek, yatmak, eşinmek...

 

(1974)

 

 

ÖLDÜRDÜLER!

 

Tarihimi, kefenlik bir bez gibi dürdüler;

Beni, dirilmesi yok ölümle öldürdüler!

 

 

(1967)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...