Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Recommended Posts

üstaddaki enaniyet aslında şimdiye kadar gözüme batmıyordu, ama geçenlerde bi arkadaşım "üstadın yayınlarını basan matbaada b, e ve n harfleri tükenmiş" deyince olaya farklı bi açıdan bakmaya başladım. üstada, o veli edasına mütevazilik daha çok yakışırdı diye düşünüyorum

 

(bi arkadaşımız pısırıklıktan ziyade bunun böyle olması gerektiğinden bahsetmiş ama ben bu görüşe katılmıyorum. burda da ölçü olarak Efendimiz alınmalıdır bence. )

Selamlar,

 

Bu mevzuya çeşitli açılardan bakabiliriz:

 

Bir dostu onun için, "Enaniyeti olmasaydı, veli olurdu" demiştir (Hoş ömrünün son demlerinde onun velayet mertebesine eriştiğine dair çeşitli görüşler, ifadeler ve delil nev'inden kabul edilmesi gayet mümkün ve mantıklı bazı hadisat mevcut.) Onda kendindeki cevherin farkında oluş halini rahatlıkla görebiliriz.

 

Çağımıza baktığımızda ezilmiş bir Müslüman kitleyle karşılaşırız. Bu durumda pısırıkça bir tevazuun güdücüsü olmak, kendindeki cevheri göstermek yoluyla farklı bir psikolojik metoda başvurarak büyüklüğümüzü haykırmaktan çok daha yanlış bir tutumdur. Biz bu hali hak etmiyoruz, bizim büyük aksiyon ve fikir adamlarımız var. Kendileri bunu aksiyonlarıyla gösterirken, aksiyon sahası olarak seçtikleri dilleriyle de ifade edebilirler. Bu durumda abesle iştigalden söz etmek mümkün değildir.

 

Üstaddaki enaniyetin içi boş değildir, kuru gürültü değildir onun bu tavrı... Üstadın sözümona "kibirlendiği" alanlara bakarsak, onun gerçekten haklı bulunduğunu ve mücadelesinin büyüklüğüyle ilişkilendirilmesi gereken bir enaniyetin sahibi olduğunu görürüz. Fakat o haddini bilirdi, Sonsuzluk Kervanı, Efendim gibi şiirleri yazan da bizzat kendisidir, ben değilim.

 

Uhud savaşı esnasında Hz. Rasulullah'ın Kafire karşı enaniyet takınmanın bir ibadet olduğunu beyan ettiği hadisini unutmayalım. O günkü şartlar Müslümanların taşıdıkları meziyetleri teşhir etmelerini iktiza ettirirdi.

 

Üstad, taşıdığı veli edasının yanında, bir aksiyon adamı kimliğine de sahiptir, bu noktayı gözden kaçırmamak gerekir. Dediğim gibi, asıl mücadele devresinde mücadele yönü ön plandayken, nisbeten sakin devirlerde velayet yönü ön plana çıkmıştır. Bu esnalarda arkaplana geçen yön tamamen yitmiş değildir. Kendisinin son dönemlerinde velayete erdiği hususundaki görüşleri, burada yeri gelmişken tekrar zikredeyim ve...

 

Son sözüm: "BÜYÜKSÜN ÜSTAD!.."

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

" Son sözüm: "BÜYÜKSÜN ÜSTAD!.."

 

ben açıkçası üstadı bu derecede yüceltmekten çekiniyorum. bilmiyorum, benim şahsi hareketim aslında ama zatına atfedilmiş bir forum da olsa, bir kişiye, onun şahsını övmeye ve hatırasını yüceltmeye bu derece odaklanmak ve bence bir çeşit övme yarışına girmek açıkçası rahatlıkla yapabileceğim bişey değil. tabiki üstadı hepimiz seviyoruz ve tabiki yaptıkları sıradan insan işi değil. ama burda anlatmak isteyip de galiba beceremediğim nokta; üstadı bir çeşit kusursuz insan kabul edişimiz. yukarıdaki alıntıyı da bu yüzden yaptım. yani birbiri ardına "üstad süperdir, üstad harika, büyüksün üstad" demekten ziyade üstadı bir çeşit analize tabi tutmak ve ondaki Allah vergisinin hangi hallerde ve nasıl dışa salındığını gözlemlemek daha faydalı olacaktır sanırım. bir tarkan hayranı olmakla bir üstad hayranı olmak arasındaki farktan dem vurmaya çalışıyorum.. ya da neyse çalışmıyorum, vazgeçtim :)

 

finalden çıktım ve yine bir finalim var, çok fazla toparlayıp daha yapıcı bişeyler yazmak isterdim ama kusurumu affedin. bir de inş. dua edin olur mu :) :D

 

selametle..

Share this post


Link to post
Share on other sites

‘HANNAS’A DİKKAT!

 

Ümit Furkan

 

İnsanın kalbinde, inandıklarına karşı şübhe oluşmasına sebeb olan düşüncelere vesvese denir. Mü’minlerin kalblerindeki menfî düşüncelere kapılmaması ve hemen Allah’a sığınması Kur’an’-ı Kerîm’de buyrulmuştur:

 

“De ki: İnsanların kalblerine vesvese sokan, (insan Allah’ı andığında) pusuya çekilen ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahib ve hakimine), insanların İlâhına sığınırım!” (en-Nâs, 1-6. âyet-i kerîmeler)

 

Ömer Nasuhi Bilmem Efendi tefsirinde bu sûreyle ilgili şunları yazmış:

 

“Kalblere yanlış düşünceleri düşürmek isteyen şeytanın ve şeytan tabiatında bulunan muğfil kimselerin (şerrinden) dolayı himaye-i ilâhiye’ye sığınırım. O vesveselere kapılmak tehlikesinden emin olmayı niyaz eylerim.

 

«Vesvas» esasen vesvese, yâni: Gizli ses mânâsına olup insanın içersine kötü düşünceleri bırakan şeytandan ve o gibi vesvese veren kimselerden ibarettir. «Hannas» de geri çekilen, sinsi sinsi çalışan, fırsat gözeten, vakit vakit fazlaca vesvese veren, iğfâle çalışan demektir.

 

...

 

Bu emr-i ilâhi gösteriyor ki: İnsanları iğfâle, idlâle çalışanlar iki tâifedir. Birisi cin şeytanlarıdır ki, bunlar vakit vakit insanların içerlerine vesvese düşürür, insanları yanlış bir yola sürüklemek isterler. Diğeri de insan şeytanlarıdır ki: Bunlar daha büyük, daha kurnaz şeytanlardır. Bunlar çok kere kendilerini hayrhâh göstererek bâtıl fikirlerini, vesveselerini başkalarına telkine çalışır dururlar. Şüphe yok ki: Alenî düşmanlara karşı mukavemette bulunmak, binnisbe kolaydır. Fakat gizli düşmanlara, kalblere vesvese düşürmeğe çalışan şeytan tabiatlı kimselere karşı mukavemette bulunmak pek müşkildir. Onlara karşı pek uyanık bir hâlde bulunmak lâzımdır.

 

Çünki, böyle bir düşman, insanı yalnız maddî, muvakkat bir hayattan mahrum bırakmış olmaz. Belki insanın ebedî, manevî hayatını zehirleyerek onu en büyük mahrumiyetlere, cezalara marûz bırakmış olur...” (C:8, Sh: 4121-4122)

 

Tasavvuf kitablarında kalbin vesveseye kapılmaması için gelen her haberin iyice araştırılması öğütlenir. Ve her zaman da şu âyet-i kerîmenin hatırlanması istenir:

 

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (el-Hucurat, 6. âyet-i kerîme)

 

Haberler duyuyoruz...

 

Haberler okuyoruz...

 

Üstad Necip Fazıl’a olan sevgiden, ilgiden ve O’nun davası yolunda ölüm göze alan yiğitleri görüp çatlayıp patlayanlar...

 

«Hannas»lar yine faaliyete geçmiş...

 

Üstad zamanında şöyleymiş de...

 

Yok şunu yaparmış, yok bunu...

 

Yaydıkları haberlerle kalblerimizi ifsad etmeye çalışıyorlar...

 

Bir an bu haberlere kapılsak...

 

Bir an “Acaba doğru mu?” diye içimizden geçirsek...

 

“İnsan şeytanları” zaferlerini ilân edecekler!

 

İslâm düşmanlarının Üstad’la ilgili yazdıkları kâle bile alınmaz.

 

Ama ya Müslüman bildiklerimizin dedikodu ve iftiraları...

 

Velev ki Üstad’ın bir günahına (Onların ‘masum’ sıfatı var ya!) şahid oldular, o günahı örtmeleri gerekmez miydi?

 

Bakınız Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) ne buyuruyor:

 

“Din kardeşinin ayıplarını örtenin ayıplarını da Allah dünyada ve âhirette örter.” (İbn Mâce)

 

Onlar ise hasedliklerinden bırakın örtmeyi, yılan fısıltısı şeklinde kulaktan kulağa yaydılar...

 

Peki bu dedikoducular, ifsadçılar Üstadın dünya görüşüne karşılık bir dünya görüşü ortaya koyabildiler mi?

 

Tabiî ki hayır!..

 

“Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.”

 

Dinimizde şahidliğin önemi malûm...

 

Ben de, gözümle değil ama kulağımla ‘şahid’ olduğum bir hadiseyi aktaracağım. 1994 yılında Burç FM’de (Fethullah Gülen cemaatine ait) Cuma sohbeti yapan Mustafa Yazgan anlatıyor:

 

“Bir gün Abdülhakîm Arvasî Hazretleri (k.s.) camii içerisinde müridleriyle sohbet yaparken, müridlerinden biri sorar:

 

«Efendim, sizden sonra kim...”

 

Efendi Hazretleri müridlerine şöyle bir bakındıktan sonra:

 

«Benden sonra size topal bir köpek bırakıyorum!..» der.

 

Ve o sırada arkada tarafta oturan Üstad, kafasını ön tarafa uzatıp:

 

«O ben miyim, Efendim?» diyince Efendi Hazretleri:

 

«Hoş, köpek!..» der.

 

 

Ve Üstad şu şiiri yazar:

 

 

«Sonsuzluk Kervanı, “peşinizde ben,

 

Üç ayakla seken topal köpeğim!”

 

Bastığınız yeri taş taş öpeyim;

 

Bir kırıntı yeter, kereminizden!

 

Sonsuzluk Kervanı, peşinizden ben...”

 

 

Üstad için “kibirli, kendini beğenmiş biriydi” diyenler şu mısraları hiç mi okumadılar?..

 

Okumasına okudular ama kinle, hasedle dolmuş bir kalbe ne fayda!..

 

Sadede gelirsek;

 

Üstad’la ilgili vesveseye kapılıp davamızdan dönmek istemiyorsak...

 

Üstad’ı anlamak ve hangi vazifeyle vazifelendirildiğini öğrenmek istiyorsak...

 

En azından, bir Müslüman hakkında kötü düşünüp de kul hakkına girmek istemiyorsak...

 

(Bu satır yayınlı forum kuralları sebebiyle metinden çıkarılmıştır//NFK-Fan)...

 

.

Share this post


Link to post
Share on other sites
" Son sözüm: "BÜYÜKSÜN ÜSTAD!.."

 

ben açıkçası üstadı bu derecede yüceltmekten çekiniyorum. bilmiyorum, benim şahsi hareketim aslında ama zatına atfedilmiş bir forum da olsa, bir kişiye, onun şahsını övmeye ve hatırasını yüceltmeye bu derece odaklanmak ve bence bir çeşit övme yarışına girmek açıkçası rahatlıkla yapabileceğim bişey değil. tabiki üstadı hepimiz seviyoruz ve tabiki yaptıkları sıradan insan işi değil. ama burda anlatmak isteyip de galiba beceremediğim nokta; üstadı bir çeşit kusursuz insan kabul edişimiz. yukarıdaki alıntıyı da bu yüzden yaptım. yani birbiri ardına "üstad süperdir, üstad harika, büyüksün üstad" demekten ziyade üstadı bir çeşit analize tabi tutmak ve ondaki Allah vergisinin hangi hallerde ve nasıl dışa salındığını gözlemlemek daha faydalı olacaktır sanırım. bir tarkan hayranı olmakla bir üstad hayranı olmak arasındaki farktan dem vurmaya çalışıyorum.. ya da neyse çalışmıyorum, vazgeçtim :)

 

finalden çıktım ve yine bir finalim var, çok fazla toparlayıp daha yapıcı bişeyler yazmak isterdim ama kusurumu affedin. bir de inş. dua edin olur mu :) :D

 

selametle..

Selamlar,

 

Efendim iş nerelere geldi, şaştım da kaldım doğrusu. Gerekli temellendirmesi yapılmış bir mesaja bu denli içerlemenize bir mana veremedim. Her neyse, "Mevzu değişti" diyelim ve şimdi inelim detaylara...

 

Öncelikle şunu vurgulamak gerekir. İnsanların idolleri elbette olacaktır. Mesela pozitivistler bir bilim adamına ve misal -atıyorum- sevgililerine, bir dine mensup olanlar Peygamberlerine ve çağdaşları dinamik bir fikir ve aksiyon adamına, bir futbolcu adayı sevdiği bir oyuncuya bu gözle bakacaktır, veya kısaca bağlanacaktır. Bu, hiç de anormal ve yadırganacak bir tavır değildir. Kişiler bu şahsiyetleri iyice etüd ederek kendilerine idol bellemelidirler (Genelde durum böyle midir, bilmiyorum, zaten genelin eğilimi de şu an için beni ilgilendirmiyor, ben en azından böyleyim, olması gerekenin de bu olduğu fikrindeyim.). Bu ilişki tarzı içerisinde bağlı olunan şahsiyetin doğruları ve yanlışları da iyice analiz edilip anlaşılmalı, ona göre konum belirlenmelidir. Bir tanrılaştırmadan uzak durulmalıdır. Bu bedih hakikat hepimizin malumu...

 

İşin bir de hakikate bağlılık kısmı var. Eğer idolünüz mükemmel bir insansa, "Büyük"se, "alkışlanacak nitelikte"yse, bunu beyan etmekte de kesinlikle bir beis olamaz. Yeterince analiz edilmiş bir insanın arkasından gidiliyorsa ve bunun sebebi de açıklanıyorsa, "Ama, ama siz hep böylesiniz zaten, siz onu çok sevip hatalarını görmüyorsunuz, bal gibi de hata işte bu, bana ne bana ne, onu savunmak için yazıyorsunuz, bırakın insanları putlaştırmayı, efendim her insan hata yapar hadi itiraf edin bakiyim hadiii!" tarzından tepkiler vermek, topu taca atmak, fikri bir mevzuda mevzu üzerinde değil kişiler üzerinde yoğunlaşmaya çalışılırken karşıt deliller de atlanacağından resmen zeytinyağılaşmış olmak, karşı tarafa aynı isnadda bulunurken dar bir görüşün sınırları içerisinde boğulurcasına sıkışıp kalmak kabul edilebilir haller değildir. Kimsenin, karşısındakinin samimiyetini bu şekilde yargılamaya hakkı olmasa gerektir. Mevzu üzerinde temellendirilmiş bakış açıları her zaman için kişiye ve eğilime yönelen tespitlerden daha üstündür ilm nazarında...

 

Bir insan gerçekten büyükse bunu ifade etmekten çekinmek ifadenin en hafifiyle korkaklıktır. Büyük olduğuna inandığım insanın büyüklüğünü söylemekten asla çekinmem. Gördüğüm hakikat buysa ben ne yapabilirim? "Modernizmin yumuşatıcı etkisi" insanları ortada bırakma yönünde bir yol çizmiş durumda. Empatiyi abartıp başkasının penceresini sahiplenenler mi ararsınız, her ne şekilde olursa olsun, bir fikrin kökten savunulmasını reddeden eğilimler mi? Unutulmamalıdır ki karşı çıkılması gereken radikalizm değil, körü körüne, yani bir konu hakkında yeterli malumata ve mutmain bir kalbe sahip olmadan onu savunmaya yeltenmektir, karşıdakini şahsıyla yargılamaya çalışmak ve fikirleri fikirlerle çürütecek birikimden uzak olunduğu halde polemiğe girmeye kalkmaktır. Bu hale kısaca tutuculuk veya yobazlık diyebiliriz. Biz üstad sevgisinde radikal olabiliriz, fakat bunun temeli olduğundan bu hiç kimseyi gocundurmamalıdır. Başka birisi sevmez, bu ayrı bir meseledir... Çok fazla dağıtmayalım konuyu, şu halde bile toparlaması zorlaştı.

 

Bir kişi eğer bir davayla özdeşleştiyse ve o kişinin tanıtılmasına ihtiyaç olduğuna inanılıyorsa, o kişi her yönüyle ele alınır, incelenir ve takdir de edilir. Bu da gayet tabiidir. İdol olarak seçilen insanların bir analize tabi tutulması gerektiğine dair tespitinize katılıyorum. Fakat gerekli analiz yapıldıktan sonra bu kişiye sevgi göstermek, yazının başından beri vurguladığım gibi, normal ve haklı bir davranış olacaktır. Ayrıca bazı haller vardır ki, analize gerek duymayacağınız şekildedir herşey, bedahet hükmündedir. Bu hallerde kişinin özelliklerine ulaşan genel bir analizden ileriye gitmek pek de mümkün olmaz tahlil mevzuunda, orada hayranlık başlar...

 

Tarkan'a hayran olunduğu gibi, üstada da hayran olunur esasında. Yalnız aslolan bu değildir elbette. İnsanlar olaylara bakarken onun bakış açısını kazanabiliyor mu, ona olan hayranlığı içerisinde ondan birşeyler kapabiliyor mu, onun sayesinde, onun ışığında birşeyler üretecek hale gelebiliyor mu; yoksa duddaklarını iki 30'luk cetvel boyu aralayıp bön bir hayranlıkla, insanı aktif bir varlık, bir özne olmaktan çıkaran bir büyülenmişlik hali içerisinde dona mı kalıyor? Elbette elzem olan, ulaşılmaya çalışılması gereken nokta ilk haldedir. Bir de "Teşbihte hata olmaz", lakin bir Tarkan hayranlığı ile bir Üstad hayranlığını, hatta genelleştirelim, bizden olsun veya olmasın bir fikir adamının hayranlığını aynı kefede değerlendirmek mümkün değildir. Bunu yazarken "siz bu hataya düştünüz" demek istemedim, yalnızca arada bulunan ve bilinen, bilinmesi gereken ciddi gömlek farkını bir kez daha ifade etmeyi arzuladım.

 

Üstad hata yapmamış mıdır? Kim sorabilir ki bunu?.. Kendisi dahi hatalarını kabul etmiştir (Sadece Bohemian dönemindeki yanlışlarını değil, sonraki döneme dair, özellikle fikri yanlışlarını daha sonraki eserlerinde düzelttiği vakiidir). Onun atladığı hataları olmamış mıdır? Elbette olmuştur... Mesela benim de şahsen okurken "Keşke yazmasaydın bunu be üstadım" dediğim ifadeleri girmiştir kitaplara. Fakat bunlar bir insanın büyüklüğüne halel getirir mi? Peygamberler dahi zellelere sahipken, bazı hatalar sebebiyle birilerini mahkum etmek mantıkî değildir. Aslolan, o hatalardan ders alıp onlara düşmeme gayreti içinde bulunmaktır ve bu hataların kişinin "büyük"lüğüne, "mükemmel"liğine bir etkisi olmayacağını bilmektir. Aksini iddia etmek Peygamberlere dahi küçüklük atfetmeye gider ki, Allah muhafaza buyursun...

 

Üstadın hataları olmuştur dedik, fakat bu hatalar bazı çevrelerce dillendirilen bazı şekillerde vuku bulmamıştır, bunu da yine fikri bir temele dayanarak ifade edebiliriz. Mesela şu enaniyet meselesi... Bu enaniyetin yanlış bir tutum olduğunu kabul etmek zorunda değiliz, fikri temelimiz var ve biz bu temele dayanarak bunun bir hata olduğunu reddediyoruz. Çünkü mühim olan, hadiseleri içinde bulunduğu şerait içerisinde değerlendirmek ve ona göre hüküm vermektir. Mesela can çekişen bir köpeği öldüren bir kişi, asla canilikle suçlanamaz. Cellatlara, alelade bir katil muamelesi yapmak mümkün olamaz.

 

Tüm birikimime dayanarak şunu söyleyebilirim. Üstad kusursuz değildir -tüm insanlar gibi- ama, "mükemmel"dir, "büyük"tür -Birkaç insanda olduğu gibi-!..

 

Bu yazı direk size yazılmış değildir, sizin şahsınızda bir genel tavrı hedef almaktadır, yanlış anlaşılma olmasın. Finallerinizde Allah yardımcınız olsun, başarılar diliyorum.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

yorum yaziim dedim ama NFK-Fan ın yorumlarını okurken lafımın ağzıma tıkıldıgını hissettim :) açıkçası sizin kadar sevmiorum veya önemsemiorum ama duygularınıza ve o'na saygıda kusur etmemeye çalışıorum.. şüphem yok üstad harbi büyük :)

Share this post


Link to post
Share on other sites
Selamlar,

 

Efendim iş nerelere geldi, şaştım da kaldım doğrusu. Gerekli temellendirmesi yapılmış bir mesaja bu denli içerlemenize bir mana veremedim. Her neyse, "Mevzu değişti" diyelim ve şimdi inelim detaylara...

 

Öncelikle şunu vurgulamak gerekir. İnsanların idolleri elbette olacaktır. Mesela pozitivistler bir bilim adamına ve misal -atıyorum- sevgililerine, bir dine mensup olanlar Peygamberlerine ve çağdaşları dinamik bir fikir ve aksiyon adamına, bir futbolcu adayı sevdiği bir oyuncuya bu gözle bakacaktır, veya kısaca bağlanacaktır. Bu, hiç de anormal ve yadırganacak bir tavır değildir. Kişiler bu şahsiyetleri iyice etüd ederek kendilerine idol bellemelidirler (Genelde durum böyle midir, bilmiyorum, zaten genelin eğilimi de şu an için beni ilgilendirmiyor, ben en azından böyleyim, olması gerekenin de bu olduğu fikrindeyim.). Bu ilişki tarzı içerisinde bağlı olunan şahsiyetin doğruları ve yanlışları da iyice analiz edilip anlaşılmalı, ona göre konum belirlenmelidir. Bir tanrılaştırmadan uzak durulmalıdır. Bu bedih hakikat hepimizin malumu...

 

İşin bir de hakikate bağlılık kısmı var. Eğer idolünüz mükemmel bir insansa, "Büyük"se, "alkışlanacak nitelikte"yse, bunu beyan etmekte de kesinlikle bir beis olamaz. Yeterince analiz edilmiş bir insanın arkasından gidiliyorsa ve bunun sebebi de açıklanıyorsa, "Ama, ama siz hep böylesiniz zaten, siz onu çok sevip hatalarını görmüyorsunuz, bal gibi de hata işte bu, bana ne bana ne, onu savunmak için yazıyorsunuz, bırakın insanları putlaştırmayı, efendim her insan hata yapar hadi itiraf edin bakiyim hadiii!" tarzından tepkiler vermek, topu taca atmak, fikri bir mevzuda mevzu üzerinde değil kişiler üzerinde yoğunlaşmaya çalışılırken karşıt deliller de atlanacağından resmen zeytinyağılaşmış olmak, karşı tarafa aynı isnadda bulunurken dar bir görüşün sınırları içerisinde boğulurcasına sıkışıp kalmak kabul edilebilir haller değildir. Kimsenin, karşısındakinin samimiyetini bu şekilde yargılamaya hakkı olmasa gerektir. Mevzu üzerinde temellendirilmiş bakış açıları her zaman için kişiye ve eğilime yönelen tespitlerden daha üstündür ilm nazarında...

 

Bir insan gerçekten büyükse bunu ifade etmekten çekinmek ifadenin en hafifiyle korkaklıktır. Büyük olduğuna inandığım insanın büyüklüğünü söylemekten asla çekinmem. Gördüğüm hakikat buysa ben ne yapabilirim? "Modernizmin yumuşatıcı etkisi" insanları ortada bırakma yönünde bir yol çizmiş durumda. Empatiyi abartıp başkasının penceresini sahiplenenler mi ararsınız, her ne şekilde olursa olsun, bir fikrin kökten savunulmasını reddeden eğilimler mi? Unutulmamalıdır ki karşı çıkılması gereken radikalizm değil, körü körüne, yani bir konu hakkında yeterli malumata ve mutmain bir kalbe sahip olmadan onu savunmaya yeltenmektir, karşıdakini şahsıyla yargılamaya çalışmak ve fikirleri fikirlerle çürütecek birikimden uzak olunduğu halde polemiğe girmeye kalkmaktır. Bu hale kısaca tutuculuk veya yobazlık diyebiliriz. Biz üstad sevgisinde radikal olabiliriz, fakat bunun temeli olduğundan bu hiç kimseyi gocundurmamalıdır. Başka birisi sevmez, bu ayrı bir meseledir... Çok fazla dağıtmayalım konuyu, şu halde bile toparlaması zorlaştı.

 

Bir kişi eğer bir davayla özdeşleştiyse ve o kişinin tanıtılmasına ihtiyaç olduğuna inanılıyorsa, o kişi her yönüyle ele alınır, incelenir ve takdir de edilir. Bu da gayet tabiidir. İdol olarak seçilen insanların bir analize tabi tutulması gerektiğine dair tespitinize katılıyorum. Fakat gerekli analiz yapıldıktan sonra bu kişiye sevgi göstermek, yazının başından beri vurguladığım gibi, normal ve haklı bir davranış olacaktır. Ayrıca bazı haller vardır ki, analize gerek duymayacağınız şekildedir herşey, bedahet hükmündedir. Bu hallerde kişinin özelliklerine ulaşan genel bir analizden ileriye gitmek pek de mümkün olmaz tahlil mevzuunda, orada hayranlık başlar...

 

Tarkan'a hayran olunduğu gibi, üstada da hayran olunur esasında. Yalnız aslolan bu değildir elbette. İnsanlar olaylara bakarken onun bakış açısını kazanabiliyor mu, ona olan hayranlığı içerisinde ondan birşeyler kapabiliyor mu, onun sayesinde, onun ışığında birşeyler üretecek hale gelebiliyor mu; yoksa duddaklarını iki 30'luk cetvel boyu aralayıp bön bir hayranlıkla, insanı aktif bir varlık, bir özne olmaktan çıkaran bir büyülenmişlik hali içerisinde dona mı kalıyor? Elbette elzem olan, ulaşılmaya çalışılması gereken nokta ilk haldedir. Bir de "Teşbihte hata olmaz", lakin bir Tarkan hayranlığı ile bir Üstad hayranlığını, hatta genelleştirelim, bizden olsun veya olmasın bir fikir adamının hayranlığını aynı kefede değerlendirmek mümkün değildir. Bunu yazarken "siz bu hataya düştünüz" demek istemedim, yalnızca arada bulunan ve bilinen, bilinmesi gereken ciddi gömlek farkını bir kez daha ifade etmeyi arzuladım.

 

Üstad hata yapmamış mıdır? Kim sorabilir ki bunu?.. Kendisi dahi hatalarını kabul etmiştir (Sadece Bohemian dönemindeki yanlışlarını değil, sonraki döneme dair, özellikle fikri yanlışlarını daha sonraki eserlerinde düzelttiği vakiidir). Onun atladığı hataları olmamış mıdır? Elbette olmuştur... Mesela benim de şahsen okurken "Keşke yazmasaydın bunu be üstadım" dediğim ifadeleri girmiştir kitaplara. Fakat bunlar bir insanın büyüklüğüne halel getirir mi? Peygamberler dahi zellelere sahipken, bazı hatalar sebebiyle birilerini mahkum etmek mantıkî değildir. Aslolan, o hatalardan ders alıp onlara düşmeme gayreti içinde bulunmaktır ve bu hataların kişinin "büyük"lüğüne, "mükemmel"liğine bir etkisi olmayacağını bilmektir. Aksini iddia etmek Peygamberlere dahi küçüklük atfetmeye gider ki, Allah muhafaza buyursun...

 

Üstadın hataları olmuştur dedik, fakat bu hatalar bazı çevrelerce dillendirilen bazı şekillerde vuku bulmamıştır, bunu da yine fikri bir temele dayanarak ifade edebiliriz. Mesela şu enaniyet meselesi... Bu enaniyetin yanlış bir tutum olduğunu kabul etmek zorunda değiliz, fikri temelimiz var ve biz bu temele dayanarak bunun bir hata olduğunu reddediyoruz. Çünkü mühim olan, hadiseleri içinde bulunduğu şerait içerisinde değerlendirmek ve ona göre hüküm vermektir. Mesela can çekişen bir köpeği öldüren bir kişi, asla canilikle suçlanamaz. Cellatlara, alelade bir katil muamelesi yapmak mümkün olamaz.

 

Tüm birikimime dayanarak şunu söyleyebilirim. Üstad kusursuz değildir -tüm insanlar gibi- ama, "mükemmel"dir, "büyük"tür -Birkaç insanda olduğu gibi-!..

 

Bu yazı direk size yazılmış değildir, sizin şahsınızda bir genel tavrı hedef almaktadır, yanlış anlaşılma olmasın. Finallerinizde Allah yardımcınız olsun, başarılar diliyorum.

 

Saygı ve selamlarımla

 

 

 

üslubunuz ve duanız için çok teşekkür ederim öncelikle. şu anda açıkçası beni yanlış anlamış olduğunuzu yazmaktan başka birşey yapmak gelmiyor içimden. ne anlatmak istediğimi anlatmaya lisanım yeter, ne de burdan herkese cevap yetiştirebilirim. ama niyetimin üstadı karalamak olmadığına eminim.

 

yalnız şu var ki Salihbey'in yorumundan dolayı kendisine hakkım geçmişse, helal etmiyorum. eğer üstada gelen eleştirilerden dolayı çok doluysanız bu noktada patlayacak insanı yanlış tesbit etmişsiniz. emin olun o yazının muhatabı ben değildim. bu noktadan sonra özürden başka, zatıma hitaben yazacağınız herhangi bir yazıyı ciddiye almayacağım.

 

bu arada NFK-Fan kardeşim, yazınızda katıldığım noktalar oldukça fazla; ama o en sondaki "mükemmel" sıfatını peygamberlerden başkası haketmiyor açıkçası.

 

neyse, şimdilik Allah a emanet olun. muhtemelen 3 hafta kadar internetten mahrum kalacağım. ama elimden geldiği kadar takip etmeye çalışacağım..

selametle..

Share this post


Link to post
Share on other sites

sa, konuya bakarsak şunu söyleyebiliriz. herşeyi tabiki gaye ve ufuk insan olan efendimiz(sav) ile değerlendiririz. Ama bu islamın zahirinde olanların mevzusunda böledir, yoksa biz hallacı mansuru veya geylani hz veya mevlanayı nsl açıklayabiliriz, veya muhyuddini arabi'yi, onlara batıl mı demeliyiz, islamın zahiri anlayışı ile bakarak. Tabikii değil onlara tasavvuf penceresi ile bakınca anlyababiliriz, yoksa iş hemen ahkam kesmeye, hallacıya küfür ehli, mevlanaya hümanist vs demeye gelir aynen üstada enaniyet sahibi demek gibi. Zira yukarda yeterince yazıldığı için onların yanında şunları da ekleyeyip biteviye dile getirilen "ben-gurur" meselesine bir katkıda bulunayım. Üstad bize göre çağımızdaki en ulvi davanın mimarı ve başı, islamın emir subayı olan BÜYÜK DOĞU'nun büyük önderi, nihayetinde, büyük bir davanın taşıyıcısı. dolayısı ile büyük bir davanın aksiyonun taşıyıcı olan kişidende böyle bir tavır beklemek çok normal,çünkü böyle büyük bir davanın taşıyıcısı eğer pısırık veya kendinden emin olmaz veya ilk bakışta gurur diye addedilen hareketler sergilemez ise o zaman koşulu ile düşündüğümüzde islamın emir subayı olan bu yol çok rahat sindirilebilinirdi,eritilebilinirdi... ( bunların yanına yukarıdaki yazılarıda ekleyin ki hepsi bir düşünülürse bu gurur meselesi ancak tamamlanmış olur.)

Üstadı tabiki mükemmel üstü kılacak bir pozisyonda da değiliz, zira -yanlış hatırlamıyorsam- imam-ı rabbani bile(ki arvasi hz deyişi ile 2. bin yılın yenileyicisi) kitaplrında her okuyuşunda hatalarını buluyor ve bu böyle devam ediyor nihayetinde oradan Rabbani Hz şu mesaj geliyor , Allah sadece kendi kitabını kusursuz yaptı senin yazdığında kusursuzluk diye bişe söz konusu olmaz, yani kısacası üstadın kendisi olsun eserleri olsun kusursuz diye birşeyden bahsetmemiz imkansızdır. Ve aramızda onun ----eksik-hata-eğer öyle ise--- diye düşündüğümüz şeylerini hüsnü zanla ortaya koyup müşavere ortamı kurup değerlendirmemiz lazım, ama dışarı karşı müminin ayıbını saklamalıyız..

 

 

selamla, sevgiyle,saygıyla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

EVET BUNU OKUMUŞTUM VE ÇOK HOŞUMA GİTMİŞTİ NE DENEBİLİRKİ ÜSTADD İŞTE.....

Share this post


Link to post
Share on other sites
Selamlar,

 

Yaa ben şimdi diğerini gerçekten merak ettim. Kimmiş acaba? :)

 

Saygı ve selamlarımla

Selamlar,

 

Efendim dün M. Niyazi hocadan öğrendik ki ikincisi de Yahya Kemal'miş, üstad da bu ismin seçilmesinden dolayı duyduğu memnuniyeti "İyi, estetik zevki vardır" sözleriyle izhar etmiş. Böylelikle meraktan ileri gelen bir soru işareti daha ortadan kalktı...

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Edebiyatımızda her ibda hamlesinin taklitçilik ve yüzeyselliği rota bellediği bir vakitte, işgal altındaki dilimizi şaha kaldıran iki cengaver..

Biri, ruhen kalbi durmak üzere olan bir cemiyete, fikriyatı ve sanatıyla, elektroşok hamlesini yaparak hayata döndüren Üstadımız, diğeri ise bir kuyumcu titizliğiyle ördüğü ve vecd ile yazdığı eserlerinde tarihimizi, dört nala fethe koşan kahraman atların nal sesleri gibi aktarıp yüreğimizi titreten Yahya Kemal..

 

Forumumuzdaki Yahya Kemal'in Şiirleri ve Hayatı İçin

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir tanıdığımla konuşurken üstadın dönüş yaptıktan sonra at yarışı ve kumarı bırakamadığını söylemişti.

 

bunun aslı var mı ,yoksa çamur at izi kalsın mı?

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bir tanıdığımla konuşurken üstadın dönüş yaptıktan sonra at yarışı ve kumarı bırakamadığını söylemişti.

bunun aslı var mı ,yoksa çamur at izi kalsın mı?

 

Bu mevzu hakkında âcizane bir yorum eklemek istiyorum ancak öncelikle şu dönüş yapma işine bir bakalım. Üstadın hayatındaki değişime dönüş yaptı mı demeli, yoksa aradığını buldu mu demeli? Üstad nasıl bir konumdaydı ki oradan döndü ve bir dönüş yaptı?

 

“Kendisini buluncaya kadar geçen hayatım, onu beklemekten, bekleyiş sıkıntıları içinde kıvranmaktan başka bir şey değildi” dediği efendisi ile tanıştıktan sonra kendi tabiriyle içine bir saatli bomba yerleştirilmişti.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bir tanıdığımla konuşurken üstadın dönüş yaptıktan sonra at yarışı ve kumarı bırakamadığını söylemişti.

 

bunun aslı var mı ,yoksa çamur at izi kalsın mı?

 

 

 

İlk mevzu ile alakalı olarak at yarışına değil de ata karşı merakı ve ilgisi vardır diyebiliriz.Ki burada dinimize ve milli değerlerimize ters düşen veya dönüşüne ters düşen bir durum yoktur.İkinci mevzu olan kumar meselesi ise martavaldan ibarettir.Aslı da yok,astarı da. Bunlar, üstada karşı olan tuhaf güruhun hezeyanlarından ve iftiralarından ibarettir...

 

Saygılarımla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

BUNU ÜSTADIMIN SÖYLEDİĞİNE İNANMIYORUM,KULAĞIMLA DUYSAM YİNE İNANMAM.NEFSİ İÇİN BÖYLE SÖYLEMEZ ÜSTADIM.SÖYLESE BİLE 30 YAŞINDAN ÖNCE SÖYLEMİŞTİR

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yakışır üstadıma, iyi latife, hakikate uygun tespit, gediğine oturmuş taş. Yaşayan şahitleri var, olmasa bile inanırım. Hele hele tasarlanmadan, anında ortaya çıkması hadiseyi daha bir güzel, latifeyi daha bir ince, nükteyi daha bir gülümsetici kılıyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÜSTTE Kİ YAZDIĞIM YAZIYI.BENDEN ÖNCEKİ YAZILARI OKUMADAN YAZMIŞTIM.ÜSTADA OLAN AŞIRI SEVGİMDEN DOLAYI YANLIŞ BİR VEHİME KAPILDIM.SÖYLEMİŞSE BİR BİLDİĞİ VARDIR.TRADOMİR HAKLI.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu konuyla beraber değerlendirilmesi gerektiğine inandığımız, bizzat Üstadımızın kaleme aldığı yazıyı okumak isteyenler buyursunlar.

 

 

Üstadı "enaniyet sahibi" diye eleştiren kesimin gözden kaçırdığı, belki çok ince fakat çok mühim bir mevzuya üstad, linkini vermiş olduğumuz yazısında gayet açık bir şekilde cevap vermiştir. Okuyanlarda göreceklerdir ki Üstad'da bulunan "ben" anlayışı, kaynağını "bencillik" mevhumundan değil de, bir müslümanda olması gereken "üstünlük-otorite" anlayışından almaktadır. Bu ise bir eksikliğin değil ulviliğin göstergesidir.

 

Mevzuya bu cihetten bakılması halinde, Üstad'ın bazı nükte ve yazılarından alınacak hazzın ve keyfin katlanacağından eminiz....

Share this post


Link to post
Share on other sites

bence iki tane yok

 

Selamlar,

 

Efendim dün M. Niyazi hocadan öğrendik ki ikincisi de Yahya Kemal'miş, üstad da bu ismin seçilmesinden dolayı duyduğu memnuniyeti "İyi, estetik zevki vardır" sözleriyle izhar etmiş. Böylelikle meraktan ileri gelen bir soru işareti daha ortadan kalktı...

 

Saygı ve selamlarımla

 

bildigim kadarıyla Yahya kemal ustadın tarıh hocası ve ustaddan pek hoslanmaz dogrumudur acaba

Share this post


Link to post
Share on other sites
İlk mevzu ile alakalı olarak at yarışına değil de ata karşı merakı ve ilgisi vardır diyebiliriz.Ki burada dinimize ve milli değerlerimize ters düşen veya dönüşüne ters düşen bir durum yoktur.İkinci mevzu olan kumar meselesi ise martavaldan ibarettir.Aslı da yok,astarı da. Bunlar, üstada karşı olan tuhaf güruhun hezeyanlarından ve iftiralarından ibarettir...

 

Saygılarımla...

 

Bildiğim kadarıyla üstad kumar oynarmış hatta bağımlı bile olmuş.

Avrupaya öğrenci olarak gönderildiğinde derslerden çok kumarla içkiyle ilgilendiği için geri çağırılmış.

Dönüşü ve Abdülhakim hz.'nin himmetiyle bu türkötü alışkanlıkları bırakmış.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bildiğim kadarıyla üstad kumar oynarmış hatta bağımlı bile olmuş.

Avrupaya öğrenci olarak gönderildiğinde derslerden çok kumarla içkiyle ilgilendiği için geri çağırılmış.

Dönüşü ve Abdülhakim hz.'nin himmetiyle bu türkötü alışkanlıkları bırakmış.

Kumar meselesi doğrudur, Üstad Bab-ı Ali de anlatmış zaten ayrıntısıyla. Üstad Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleriyle tanıştıktan sonra (belkide bir süre önce tam olarak hatırlamıyorum) terketmiştir kumarı.

Share this post


Link to post
Share on other sites
bildigim kadarıyla Yahya kemal ustadın tarıh hocası ve ustaddan pek hoslanmaz dogrumudur acaba

Selamlar,

 

Evet, Yahya Kemal Üstadımızın Tarih hocasıdır. ( Bakınız: Hocalarım ) Hatta talebe-muallim münasebeti mihverinde vuku bulan bir ânıyı da buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Yahya Kemal’in Üstaddan hoşlanıp hoşlanmadığına dair kesin bir malumat hatırlayamıyorum, ama hoşlanmıyorsa bile –eğer bu doğruysa- bunun pek de bir ehemmiyeti yok diye düşünüyorum. Üstad, Yahya Kemal’i şairliği, sanatkâr kimliği ile ele almış ve onun bu cephesine dair en ince tetkik ve tahlilini Edebiyat Mahkemeleri isimli kitabında yapmıştır. Bu kitapta Yahya Kemal dışında, Tevfik Fikret'in, Mehmet Akif'in ve Nurullah Ataç'ın da sanat, edebiyat ve fikriyat kıstaslarına göre kıymet hükümleri verilmiştir. Yahya Kemal ile alakalı fasıldan birkaç iktibas yapalım:

 

“Yahya Kemal şiirde; birinci unsur olan ruh ve fikirde değil, fakat ikinci unsur olan zevkte bir erginliktir.

 

Yahya Kemal, öz şiirde, (plastik) hadleri aşamamış müstesna zevkli bir nakışçı, fakat bütün hayat ve davalarına yol verecek olan büyük muhteva planında hiçbir şey değildir.

 

Dünyaları kavramakta en ileri (plastik) hadlerinin mağrur inzivasına çekilmiş ve buradan büyük idrake yol bulamamış san’atkar!..”

 

Üstadın Bâbıâli isimli kitabında da sohbet meclislerinde bulunanlar arasında Yahya Kemal’in de olduğunu öğreniyoruz. Kitapta tek taraflı yahut karşılıklı olarak Üstad ile Yahya Kemal arasında bir husumet olduğunu haber eden bir malumata rastlamamıştım diye hatırlıyorum. Hatırlayan varsa yazabilir. Hatta kitaptan bir hatırayı buraya nakledelim:

 

“- Peyami'ye sorarsanız, yeni harfleri beğenen ahmaktır; bu da söz mü?.. Yeni harfler bu memleket kültürünü, zekâ inkişafını sıfıra indiren bir (stüpefiyan - uyuşturucu zehir)dir, temel kültürümüzle aramızı açmaktan başka bir şeye yaramayacak, eski Yunan ve Lâtin kültürüne de yol açamayacak, millî tefekkür istidadını karartarak; ve iş, kelime aleti harften başlayarak, fikir aleti kelimeye ve oradan dimağ ve zihne kadar sirayet edici bir gidişle millî bir ruh inhitatına zemin teşkil edecektir. Yeni harflerin eskilerine kıyasla lehinde gösterilebilecek hiç bir tarafı yoktur. Kolaylığı ve fertlere kolayca öğretilebil-me avantajı bile onun en kaattl cephelerinden biri... Ah şu sefil kolaylıklar!,. Onlardan ne zaman sıyrılacak ve ulvî zorluğa kucak açacağız?..

Yahya Kemâl, ağzının iki yanından pastasının çukulatası sızarken doğruluverdi:

- Altunla yazılacak sözler bu...”

 

Son olarak da sitemizde bulunan gene aynı kitaptan bir hatıra: Bendedir Şiiri Ve Yahya Kemal

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...