Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Ali NFK

Diş Dolgusu!

Recommended Posts

FIKIH KİTAPLARI VE DİŞ DOLGUSU

 

Sual: Diş dolgusu gusle mani midir değil midir? Delilli olarak bildirebilir misiniz?

CEVAP

Fıkıh kitaplarındaki ifadeler şöyledir:

 

Dişler arasında yemek artığı kalıp, altı yıkanamazsa, gusül caiz olur; çünkü su akıcı olup, bu artıkların altına sızar; fakat bu artıklar, katılaşmışsa, gusül caiz olmaz; çünkü su, bunun altına sızmaz. Bunda zaruret ve güçlük de yoktur. (Halebi-yi kebir)

 

Dişlerin arasında, diş kovuğunda katılaşmış yemek artığı bulunursa, gusül sahih olmaz. (Kadıhan)

 

Diş arasındaki yemek kırıntısı katılaşır da, suyu geçirmezse, gusle mani olur. (Mec. Zühdiyye)

 

Dürr-ül-muhtar’ın, (Diş çukurundaki şey, gusle zarar vermez diyen olmuşsa da, bu şey, katı olup, altına su geçmezse, guslü caiz olmaz) ifadesini İbni Abidin hazretleri şöyle açıklıyor:

Zarar vermez denilmesi; su, dişteki şeyin altına sızıp, ıslatacağı içindir. Hulasat-ül-fetava’da da, böyle yazmaktadır. Bu fetvadan da anlaşılıyor ki, altına su geçmezse, gusül caiz olmaz. Hilye’de ve Münyet-ül-musalli şerhinde de böyle yazılıdır. (Redd-ül-muhtar)

 

Merakıl-felah’ı açıklayan Tahtavi, (Diş çukurundaki yemek artıklarının altına su geçerse, gusül caiz olur. Bunlar, sert olup altına su geçmezse, gusül caiz olmaz. Feth-ul-kadir’de de böyle yazılıdır) diyor.

 

Yine Tahtavi, (Dürr-ül-muhtar) haşiyesinde buyuruyor ki:

Diş çukuruna giren yemek parçası altına su sızacağı için gusle mani olmaz. Suyun sızdığında şüphe varsa, bunları çıkarıp orayı yıkamalı.

 

Mecmua-i Cedide’nin hicri 1329 tarihli ilaveli baskısındaki diş dolgusunun gusle mani olmadığı yazılıysa da, bahsedilen ifade, bu kitabın hicri 1299 tarihli ilk baskısında yoktur. O baskıya, ittihatçıların şeyh-ül-islamı mason Musa Kazım tarafından sokulmuştur. İttihatçıların adamlarına itibar edilmez.

 

(Altın, gümüş veya plastik diş yaptırmak caizse, gusül de caiz olur) demek yanlıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri, (Hanefi mezhebinin usul-i fıkhında, şartsız bildirilen bir haber, şartlı olarak anlaşılır) buyuruyor. Fıkıh kitaplarında, (Geyik eti yemek caizdir) buyuruluyor. Hüküm şartsız olarak bildirilmiştir. Geyik eti caiz diye; canlı bir geyiği tutup, bir ayağını kesip yemek caiz olmaz. Ehl-i kitap dışındaki gayrı müslim keserse veya kendiliğinden ölürse, leş olacağı için yine yenmez. Besmelesiz kesilirse yine yenmez. Görüldüğü gibi geyik etinin yenmesi için bir çok şart vardır.

 

(Harbde ölen şehit olur) hadis-i şerifi şartsız bildirildiğine göre, bazı şartları var demektir. Mesela mümin olmayan, harbde de ölse şehit olmaz. (Gümüş yüzük erkeklere de caizdir) hükmü de şartsız olarak bildirilmiştir. Yüzüğün ağırlığı 4,8 gramdan fazla olmamalıdır. Eğer yüzük çok sıkı olursa, altına su geçirmediği için alınan abdest veya gusül sahih olmaz. Böyle dar olan yüzüğü oynatarak veya çıkartarak altına su geçirmek şarttır. (Gümüş yüzük caizdir) diye altını yıkamaya lüzum yoktur şeklinde anlamak yanlış olur. Bunun gibi, (Sallanan dişi, altın telle bağlamak caiz) denince, bunun da bazı şartlarının olduğu anlaşılır. Altına su geçip geçmediğine bakılır. Yüzüğün altına su geçmeyince; abdest ve gusül sahih olmadığı gibi, ağzın içinde kuru yer kalınca gusül sahih olmaz. Bunun için diş dolgusu olanın, (ağzın içini yıkamak gusülde farz değil) diyen bir mezhebi, mesela Maliki’yi taklit etmesi gerekir.

 

 

 

DİŞ DOLGUSU VE ZARURET

 

Sual: Zaruretler, haramları mubah kılmaz mı? Diş dolgusu zaruret değil mi?

CEVAP

Diş dolgusu ihtiyaçtır, zaruret değildir. Mecelle’de diyor ki:

Zaruretler, memnu olanı mubah kılar. Yani yasak olan şeylerin, zaruret devam ettiği müddetçe yasaklığı kalkar. Ancak her ihtiyaç zaruret değildir.

 

Zaruret; aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olmak demektir. (Eşbah)

 

Zaruret; zorla, başka şey yapmaya imkân olmadığı hallerde olur. (Kamus tercümesi)

 

Demek ki, insanı bir şey yapmaya zorlayan, elinde olmayan semavi sebebe zaruret denir. Kısacası, dinimizin emrettiği veya yasakladığı bir işte, başka bir şey yapamama mecburiyeti zarurettir.

 

Zarureti birkaç misalle açıklayalım:

Bir günlük yiyeceği olanın dilenmesi haramdır. Çalışmaktan aciz olup açlıktan ölecek kimse, ödünç arar. Ödünç veren olmazsa dilenir. Dilendiği halde, kimse bir şey vermezse, leş yiyebilir. 24 saat yemek yemeyen açtır. Bu açlığı ihtiyaçtır; çünkü ölecek bir durum yoktur. Böyle birinin leş yemesi haram olur. Burada görüldüğü gibi, zaruret, bütün kapıların kapanması halinde yapılacak son çaredir.

 

Kullanılmadığı zaman helake sebep olan yasak şeyi kullanmak zaruret olur. Kullanılmaması sıkıntıya, meşakkate sebep olursa, ihtiyaç denir. Mesela günlerce aç kalıp yiyecek bir şey bulamayanın, ölmeyecek kadar leş yemesi zarurettir. (Uyun-ül-Besair)

 

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

İhtiyaç başka, zaruret başkadır. Zaruret halinde caiz olan şey, ihtiyaç olunca caiz olmaz. (İhtiyacı olana faiz haram olmaz) demek, Kur'an-ı kerimin emrini değiştirmek olur. Maide suresinin (Ölüme sebep olan sıkışık hâle düşen) mealindeki 3. âyet-i kerimesi; zaruret halinde, haramdan affolunacak özrü beyan buyurmaktadır. Faizle ödünç almak için her ihtiyaç özür olsaydı, faizin haram edilmesinin sebebi kalmazdı; çünkü faiz ödemeyi ancak ihtiyacı olan kabul eder. İhtiyacı olmayan, fazla para vermek istemez. Allahü teâlânın bu yasak emri, lüzumsuz olurdu. Her ihtiyaç zaruret sayılırsa, faizin haram olacağı yer kalmaz. (1/102)

 

Öldürmek için silah çekene karşı kendini korumak, meşru savunma olur. Saldırıya uğrayanın, kendisini korumak için saldırganı zararsız hâle getirmesi caizdir. Ancak bir kimse, sırf korkutmak için (seni öldürürüm) derse, beni öldürecek diye hemen onu öldürmek caiz olmaz.

 

Hanefi mezhebindeki bir kimse, evlenip çocukları olduktan sonra, hanımının kendisinin sütkardeşi olduğu meydana çıksa, (Artık olan olmuş, evlenmişler, çocukları olmuş, yuvayı yıkmak uygun olmaz) diyerek evliliğe devam edilemez. Böyle hallerde, yalnız o hususta başka bir mezhep taklit edilerek yuvanın yıkılması önlenir. Şafii’de doyuncaya kadar 5 defa emen sütkardeş olur. 2–3 defa emerek sütkardeş olan böyle karı koca, Şafii’yi taklit ederek evliliklerini devam ettirebilirler. Şafii’yi taklit etmeden evliliklerini devam ettirmeleri mümkün olmaz.

 

Diş dolgusu ihtiyaçtır, zaruret değildir. Dolgu yapmak, çürük dişi tedavi etmek değildir. Bir kimse, çürük dişini doldurtmayıp çektirse ölmez. Salih bir doktor, (Dişini doldurtmazsan veya kaplatmazsan ölürsün veya hasta olursun) demez. Salih doktor, (Diş dolgusu zaruret değil, ihtiyaçtır. Bunun için dişini doldur veya kaplat) diyor.

 

İhtiyaç olunca, zaruret olmasa da başka mezhebi taklit etmek caiz ve lazım olur. (Redd-ül-muhtar)

 

 

 

DİŞLER MESH EDİLMEZ!!!

 

Sual: Dolgu dişleri mesh etmek, ayaktaki mesti mesh etmek gibi caiz olmaz mı? Yahut yaranın üstünü mesh etmek gibi caiz değil midir?

CEVAP

Dinimizde mesh, yalnız ayaklara giyilen mest üzerine yapılır. Bu mestin müddeti de mukim için 24 saattir. Abdest aldıktan sonra tırnaklarına oje süren kadının, abdesti bozulunca, ojenin üstünü meshetmesi caiz olmaz. Cahiller, dolguyu yaraya benzeterek, (kaplamanın altındaki yara yıkanmaz, mesh kâfi gelir) diyorlar. Vücuttaki yaraların üstüne konan sargılara meshedilir. Yara iyi olduktan sonra, sargıya meshetmek caiz olmaz. Eğer bu sargıları kaldırmak da bir güçlük olursa, sargıları çıkarıncaya kadar altlarını yıkamak sakıt olur; çünkü bunlar zaruretle konulmuş idi. Yani yarayı tedavi etmek, eski haline getirmek için konulmuştur. Kaplama ve dolguysa, dişi tedavi etmiyor, eski haline getirmiyor. Hasta dişin, oyuk dişin o haliyle bir müddet daha kullanılmasını sağlıyor. Eğer dolgu, dişi tedavi etseydi, yani dişin çürüğünü kaldırıp eski haline getirseydi, sargı gibi zaruret olurdu. Kaplama üstüne meshetmek, yara üzerine meshetmek gibi değildir. Sargı, yaranın iyi olması, eski haline gelmesi için konuyor. Dolgu ve kaplamadaysa dişin eski haline gelmesi mümkün değildir. Birbirine kıyas edilemez.

 

İhtiyaç halinde başka mezhebi taklit caizdir; fakat eli kanayan bir Hanefi, Şafii’de kan abdesti bozmaz diyerek, Şafii’yi taklit ederek o haliyle namaz kılamaz; çünkü muteber eserlerde buyuruluyor ki:

 

Başka mezhebi taklitte, o mezhebin şartlarına da uymak gerekir. (Hulasat-üt tahkik, Hadika)

 

Güçlük varsa, farzı yapmak için başka mezhebi taklit caiz olur. (Fetava-i Hayriyye)

 

Bir Hanefi; kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi yapabilmek için, başka bir mezhebi mesela Şafii’yi taklit edebilir. Bahrürraık ve Nehrülfaık’ta da böyle yazılıdır. (Nimet-i İslâm)

 

Zaruret olmasa da, güçlük, sıkıntı olduğu zaman, diğer üç mezhepten biri taklit edilir. Bir ibadetin sahih olması için dört mezhepten birine uygun olması gerekir. Eğer şartlarından biri, bir mezhebe, başka biri de başka mezhebe uygun olursa, bu ibadet sahih olmaz. (Redd-ül-muhtar)

 

Çok eskiden sallanan diş, altın telle bağlanırdı. Çıkmış diş veya koyun dişi yahut altından yapılmış diş, çıkan dişin yerine konur, bir telle diğer dişlere tutturulurdu. Bu tellerin altına su sızardı.

 

Gümüş yüzük takmak caizdir; fakat yüzük dar olup altına su geçirmezse, guslü sahih olmaz. Guslün veya abdestin sahih olması için dar olan yüzüğü oynatarak altına suyu ulaştırmak gerekir. Diş kaplatmak da caizdir. Ancak altına suyu ulaştırmak mümkün olmaz. Dişleri sökmek gerekmez. Dinimizin bildirdiği ruhsattan faydalanılır. Gusülde ağzın içini yıkamanın farz olmadığını bildiren Maliki veya Şafii taklit edilir.

 

Bir Hanefi’nin kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi yapabilmesi için Şafii’yi taklit etmesinde beis yoktur; fakat bu işi yaparken taklit ettiği mezhebin şartlarını da yerine getirmesi gerekir. İhtiyaç olmadan ve şartlarını yapmadan taklit etmesi telfîk olur ki caiz değildir. (Merakıl-felah haşiyesi)

 

Zaruret olmadan yapılan bir şey sebebiyle ibadet yapmakta güçlük olunca, bu farzı yapmak için başka mezhebi taklit etmek gerektiği (Redd-ül-muhtar, Mizan, Hadika, Berika, Fetava-i Hadisiyye, F.Hayriyye ve Mafüvat) gibi kıymetli kitaplarda yazılıdır.

 

Vücudun içi yıkanmaz

Sual: (Diş dolgusu gusle mani değildir; çünkü vücudun içini değil, dışını yıkamak gerektiği gibi, dişin de içini değil, dış yüzünü yıkamak gerekir. Diş dolgusunun altını yıkamak gerekmez) diyorlar. Buna ne denir?

CEVAP

Elbette dişin içi yıkanmaz. Öyle bir şey yapan da yok.

İnsanın bir parmağı kökten kesilse, kesilen yer artık vücudun dışı olur, kesik yer yıkanmazsa abdest de gusül de olmaz. İnsanın kolu, bilekten kesilse, kesilen yer, artık vücudun dışı olmuş olur. Kesik yer yıkanmazsa abdest de gusül de olmaz. Diş de böyledir. Dişin yarısı kırılsa, kırılan yer, vücudun dışı sayılır. Dış kısmını da gusülde yıkamak farzdır. Fıkıh kitapları ağzın içinde, dişlerin arasında ve dişlerin üstünde iğne ucu kadar kuru yer kalırsa, gusül sahih olmaz diyor.

 

 

 

YANLIŞ VE DOĞRU YAZANLAR

 

Sual: Bu vesikalara rağmen, (diş dolgusu gusle mani olmaz) diye niçin yanlış yazıyorlar?

CEVAP

Diş dolgusu gusle mani değil diye yanlış yazanlar, üç gruba ayrılmaktadır:

 

1- Tadbib kelimesini kaplatmak sanıp, (İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Serahsi diş kaplatmaya fetva verdi) diyenler, o devirde kaplamanın olmadığını bilmeyip Siyer-i kebire ve Mebsut’a iftira edenler.

 

2- Fıkıhtan haberi olmayıp, diş dolgu ve kaplamasını zaruret sanarak yaraya benzetenler. Ki bu ilmi bir benzetme değildir.

 

3- Dinde reformcular. İbni Hazm, Şevkani, Abduh, Reşit Rıza gibi mezhepsizleri örnek alıp, reformcu İsmail Hakkı İzmirli’yi, İttihatçıların getirdiği şeyh-ül-islamları mesela mason Musa Kazım’ı ve Üryanizade’yi delil gösterirler. Bir kısmı taklidi haram sayarak, bir kısmı da telfîkı savunarak birçok kimseyi dalalete sürüklemişlerdir. İzmirli’nin camileri kiliseye çevirmek, namazı kaldırmak için diğer reformistlerle hazırladığı rapor, birçok kitap ve dergilerde yer almıştır. Kadir Mısıroğlu ve Sadık Albayrak da bu raporu tenkit maksadıyla kitaplarına almıştır.

 

Necip Fazıl Kısakürek, (İman ve İslâm Atlası), Yusuf Kerimoğlu ise (Emanet ve Ehliyet) isimli ilmihal kitabında, diş dolgusu olanların Şafii’yi taklit etmeleri gerektiğini bildirmiştir.

 

Dini konularda bilmeden konuşmanın vebali, fetva vermenin mesuliyeti çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Fetva vermeye en cüretli olanınız, Ateşe [girmeye] en cüretli olanınızdır.) [Darimi]

 

(Bilmeden fetva verene, yer ve gökteki melekler lanet eder.) [İbni Lal, İbni Asakir]

 

(Ümmetim, kötü âlimler, cahil abidler yüzünden helak olur. Kötülerin en kötüsü kötü âlimlerdir. İyilerin en iyisi de iyi âlimlerdir.) [Darimi]

 

(Sizin için Deccalden daha çok, sapık imamlardan korkuyorum.) [İ.Ahmed]

 

(Ahir zamanda, âlim ve ilim azalır, cahillik artar. Cahil ve sapık din adamları, yanlış fetva vererek fitne çıkarır, doğru yoldan saptırırlar.) [buhari]

 

(Ümmetim, kötü din görevlilerinden çok zarar görecektir.) [Hâkim]

 

(Ehli olmadan yanlış fetva veren, hainlik etmiş olur.) [Ebu Davud, Hâkim]

 

(Allahü teâlâ, âlimleri almak suretiyle ilmi ortadan kaldırır. Âlim kalmayınca da, cahiller bilmeden yanlış fetva verir, hem kendilerini, hem de başkalarını sapıtırlar.) [buhari]

 

Doğruyu söylememenin, ilmini gizlemenin vebali de çok büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

 

(Yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, doğruyu bilen herkese bildirsin! Doğruyu bilip de, gücü yeterken bildirmeyene, Allah lanet etsin!) [Deylemi]

 

(İlmini gizleyene kıyamette ateşten bir gem vurulur.) [Hakim]

 

(İlmini [bildiğini] gizleyene, denizdeki balıktan, gökteki kuşa kadar her şey lanet eder.) [Darimi]

 

(Âlimin bildiğini söylememesi, cahilin de bilmediğini sormaması helal değildir; çünkü Allahü teâlâ, "bilmiyorsanız, ilim ehline sorun" buyuruyor.) [Taberani]

 

 

TATBİB KELİMESİNİN MANASI

 

Sual: (Lisan-ül Arap lugat) kitabında tadbib kelimesi kaplamak demektir diyor. Tadbib kelimesi sadece altın diş veya tel edinmeyi değil tamamen kaplamayı içine almaktadır.

O halde diş dolgusu caiz olmaz mı?

CEVAP

Birincisi, din lügatten öğrenilmez, tefsir ilmi, fıkıh ilmi lügatten anlaşılmaz. Kelimenin sözlük manasıyla ıstılah manası farklı olabilir.

 

İkincisi, tadbib kelimesi bugün kaplama manasında kullanılsa bile, o devirlerde [1200 yıl önce] kaplama anlamında değildi; çünkü 12 asır önce diş kaplatmak diye bir şey yoktu. Olmayan şeyden nasıl bahsedilir ki? (Bu İmam-ı a’zam uçakta kitap okurdu) demeye benzer. O zaman uçak mı vardı?

 

Tadbib, şeritle, dadbe yani kapı sürgü demiri gibi, enli, yassı bir şeyle sarmak demek olduğu, Tahtavi’nin ve İbni Âbidin’in Dürr-ül-muhtar haşiyelerinde, tadbib edilmiş kürsi üzerine oturmayı bildirirken ve Dürr-ül-münteka ve Camiur-rumuz’da yazmaktadır. Bezzâziye ve Hindiyye’de diyor ki:

(Gümüş ve altın şekillerle süslenmiş kaptan yiyip içmek caizdir; fakat elini, ağzını gümüşe, altına değdirmemek lazımdır. İmameyn, böyle kapları kullanmak mekruhtur dedi. Tadbib edilmiş kap da böyledir. Kürsiyi ve hayvan semerini tadbib etmek caizse de, altın ve gümüş bulunan yerlerine oturmamak lazımdır. Mushafın cildini tadbib etmek caizdir; fakat altına, gümüşe dokunmamak lazımdır.)

 

Görüldüğü gibi, tadbib etmek, bütün yüzeyi kaplamak demek değildir. Etrafına metal şerit çevirmek demektir. Fıkıh kitaplarında, (Sallanan dişi altınla tadbib etmek caizdir) diyor. Bu söz, sallanan dişi, düşmekten korumak için altın tel veya şeritle bağlamak caizdir demektir; çünkü bu tellerin altına su sızar. Hem de, gusül abdesti alırken, protez dişlerin çıkarıldığı gibi, tel ve şerit bağlar da yerlerinden çıkarılmakta, temizlenip, gusülden sonra yerlerine konulmaktadır. Çıkarılıp temizlenmezlerse, aralarında kalan yemek artıkları ağızda kötü koku ve tahribat yapar. (Sallanan dişi kaplatmak caiz olur) demek, fıkıh âlimlerine iftira olur; çünkü sallanan diş kaplanamaz, bağlanabilir. Bir de o devirlerde zaten kaplama diş diye bir şey yoktu. Bu açıkça imamlara yani din büyüklerine iftiradır.

 

Şu halde, (diş kaplatmak gusle mani olmaz) diye fetva uydurmak, gerçek bir din adamının yapacağı şey değildir. Hiçbir fıkıh kitabında, (çürüyen dişleri kaplatmak veya doldurtmak gusle mani olmaz) diye asla bir ifade yoktur.

 

Üçüncüsü diyelim ki tadbib tamamen kaplama olsa bile, diş kaplamasıyla ne ilgisi var? Çünkü, o devirde diş kaplatması yoktu. Olmayan şeyin neyi savunulur ki? Diş kaplamasının tarihi bellidir. Diş dolgu ve kaplama tekniği 150 yıl önce başlamıştır.

 

Sanki asırlar önce diş kaplatılıyormuş gibi A. Fikri Yavuz, (900 yıl önce diş kaplatmasına fetva verilmiştir) diyordu.

 

Allah’tan korkmak lazım! 9 veya 12 asır önce diş kaplatma tekniği mi vardı? Denize düşen yılana sarılırsa da, fetvaya bunalan da ittihatçıların adamlarına mason Musa Kazım ve Üryanizade ve benzerlerine sarılmamalı, kuru bir inadı bırakmalıdır. Müslümanların yanlış ibadet etmelerine sebep olmamalıdır.

 

 

 

DİŞ DOLGUSU İLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ SORULAR

 

Sual: Diş dolgusu olan Maliki mezhebini nasıl taklit eder?

CEVAP

Maliki’nin bu husustaki farzlarına uyar, müfsitlerinden yani o ibadeti bozan durumlardan kaçar. Sadece gusülde değil, gusülle yaptığı işlerde de bu şartlara uyması lazımdır. Yani hem namazda, hem de abdeste Maliki’nin şartlarına uyup müfsitlerinden kaçması gerekir. Aksi takdirde telfik yapmış, yani mezheplerin kolaylıklarını almış olur ki, telfik haramdır.

 

Cünüpken dolgu yaptırmak

Sual: Cünüpken veya âdetliyken diş dolgusu yaptırmakla, abdestli olarak diş dolgusu veya kaplama yaptırmak arasında fark var mıdır?

CEVAP

Hayır, ikisi arasında gusül yönüyle fark yoktur. Hanefi’de, gusülde ağzın içini yıkamak farz olduğu için, gusül sahih olmaz. Maliki Mezhebinde ağzın içini yıkamak farz olmadığı için, diş dolgusu olan, Maliki mezhebini taklit ederse guslü sahih olur.

 

Dolgu ve harac

Sual: S. Ebediyye’de, (Bedenin, ıslatılmasında harac olmayan yerlerini yıkamak farzdır. Harac, yani meşakkat, zorluk bulunduğu zaman haraca sebep olan şey zaruri varsa, buraları yıkamak sakıt olur) deniyor. Bu ifadelere göre, dolgulu dişi sökmek harac olmaz mı? Bir de, ikisi de örgü olduğu halde, kadının, gusülde örgülü saçını çözmesi harac oluyor da, erkeğin örgülü saçını çözmesi niye harac olmuyor?

CEVAP

Dolgu dişi çıkarmak elbette haracdır, hem de çok kuvvetli zorluktur. Ancak, başka mezhepte bunun çıkış yolu olduğu için, o mezhebi taklit edince mesele kalmıyor.

 

Farzı yapmakta haraca sebep olan, yani yapmaya mani olan zaruret, ya zorla olur. Kadınların saçlarını uzatması böyledir; çünkü İslamiyet, saçlarını kesmelerini yasak etmiştir. Yahut hasta bir uzvu sıhhate kavuşturmak ve tehlikeden korumak için olur. Yahut da, başka şey yapmaya imkân olmadığı için olur. Harac bulunduğu zaman, başka mezhebi taklit mümkün olmazsa, zaruret aranır. Kadınların örgülü saçlarını çözmelerinde harac vardır. Bu haracdan kurtulmak için, başka mezhebi taklit etmeye de imkân olmadığı ve saçlarını uzatmalarında zaruret olduğu için, saçlarının örgülerini açmaları affolunmuştur.

 

Kadınların örgülü saçlarını açmamaları, erkeklerin örgüsünü açması gibi değildir; çünkü birincisinde zaruret ve harac birlikte vardır. Erkek örgüsünü çözmede harac varsa da, zaruret yoktur. Zaruret olmayınca da, erkeklerin örgülerini çözmeleri gerekir.

 

İlk gusülde

Sual: Dolgu yaptıran, ilk gusülde mi mezhep taklidine başlar?

CEVAP

Evet.

 

Dolgu yaptıran

Sual: Hanefi mezhebinde olan bir kişinin, dolgu yaptırmasının hemen ardından, (Maliki mezhebini taklit ederek) gusül abdesti almasına gerek var mıdır?

CEVAP

Cünüp olana kadar lüzum yoktur. Ancak hemen taklit etmesinde de mahzur olmaz.

 

Cünüp olmayan

Sual: Diş dolgusu olan yaşlı dul kadın ve hadım olan kimselerin mezhep taklidi gerekir mi?

CEVAP

Cünüp olmadıkları için taklide ihtiyaç yoktur.

 

Maliki’yi taklit

Sual: Dolgu sebebiyle Şafii’yi taklit ederken, daha kolay diye, Şafii’yi bırakıp, Maliki’yi taklit uygun mu?

CEVAP

Evet, uygundur.

 

Vidalanan hazır dişler

Sual: Şimdi hazır dişler, damağa vidalanmaktadır. Bunlar da diş dolgusu hükmüne mi girer?

CEVAP

Çıkarıp altını yıkamak imkânı olmadığı için diş dolgusu hükmüne girer.

 

Damağa protez yapıştırmak

Sual: Toz, krem, jel gibi yapıştırıcı olarak kullanılan maddeler, tükürük kıvamını koyulaştırıp, yapışkan hale getirerek protezin damaktan çabuk düşmemesini, biraz daha uzun dayanmasını sağlıyor. Abdestte ve gusülde bu protezi çıkarmak gerekiyor mu?

CEVAP

Protezi her abdestte çıkarıp, sonra jel gibi bir şeyle yapıştırmaya kalkmak, bir meşakkat sayılır. Bu bakımdan abdestte, protezi çıkarmak gerekmez. Gusüldeyse, ağzı yıkamak farzdır. Ayrıca gusül, abdest gibi sık sık tekerrür etmez. Gusülde, çıkarıp altını yıkamak gerekir.

 

Diş doldurunca

Sual: Dolgu yaptırdıktan sonra, gusül gerekene kadar Maliki’yi taklit etmek yine gerekir mi?

CEVAP

Cünüp olana kadar taklit etmek gerekmez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÜSTAD NECİP FAZIL, BÜYÜK VELİDEN MEZHEB TAKLİDİ KONUSUNDA ŞAFİİ BAZ ALMIŞTIR. ANCAK ŞAFİİ TAKLİD O MEZHEBİN BAZI ZORLUKLARINI ALMAK DEMEKTİR. İSTEYEN ŞAFİİ DE TAKLİD EDEBİLİN ANCAK MEZHEBİMİZE EN YAKIN MEZHEB MALİKİ MEZHEBİDİR DİYE MALİKİ MEZHEBİNİN TAKLİDİNİ AKTARIYORUM:

 

 

 

MALİKİ MEZHEBİNİ TAKLİD

 

Sual: Diş dolgusu, elde olmadan yel ve idrar kaçırma, kan irin gibi herhangi bir akıntı sebebiyle Maliki?yi taklit eden, nelere dikkat eder?

CEVAP

Maliki mezhebini taklit eden Hanefi, sadece gusülde, abdestte ve namazda, kendi mezhebinin şartlarına ilaveten Maliki?nin farzlarına uyup müfsitlerinden kaçar. Diğer hususları aynen Hanefi gibi yapar. Sünnet ve mekruhlarda kendi mezhebine uyar.

 

Hanefi?den farklı olan durumlar şunlardır:

1- Gusülde niyet, muvalat ve delk farzdır.

 

a) Gusül, abdest ve namaza başlarken niyette Maliki mezhebine uymaya niyet etmelidir. [Abdest aldıktan veya guslettikten yahut namaz kıldıktan sonra, Maliki?ye uymaya niyet etmediğini hatırlasa, (Bu abdesti veya guslü Maliki?ye göre aldım, namazı Maliki?ye göre kıldım) derse, yeniden abdest alması, gusletmesi veya namaz kılması gerekmez.]

 

Niyet, gusle başlarken yapılır. Unutulursa gusülden sonra hatırladığı zaman niyet etmesi de sahihtir. Gusle başlarken cünüplükten temizlenmeye diye niyet edilir; cünüp olduğunu bilerek gusleden, zaten buna niyet etmiş demektir.

 

Muvalat, uzuvları ara vermeden yıkamaktır.

 

Delk, yıkanan yerleri el veya havlu ile hafif sıvazlamaktır. Dokunmak da delk yerine geçer.

 

Gusülde saçı hilallemek, [saç arasına iki elin parmaklarını sokup çekmek] farzdır. [Hilallemek, tarakla da yapılabilir.]

 

c) Kadın, gusülde, saçların dibine, yani başındaki deriye su ulaşabiliyorsa, saçındaki örgüyü çözmez. Yani, örülü saçın dibi ıslanınca, çözmeden örgünün üstünü ıslatmak yeterlidir. Saç dibi ıslanmazsa, örgüyü açmak gerekir. Örülmemiş saçların her tarafını da yıkamak farzdır. [Hanefi?de de böyledir.]

 

d) Gusülde yıkamadık yer kaldığını bir ay sonra bile hatırlasa, yalnız orayı hemen yıkaması gerekir. Yıkamazsa guslü bâtıl olur.

 

2- Abdestte; niyet, muvalat, delk, başın tamamını meshetmek farzdır. Niyet; elleri, ağzı, burnu veya yüzü yıkarken yapılır.

 

a) Abdestte kaşların ve kirpiklerin altındaki deriyi yıkamak, kulak arkasıyla saç arasındaki deriyi ve kulak memesi önündeki saç ve deriyi mesh farzdır.

 

Altında deri görünen hafif sakalı mesh, kesif sakalı yıkamak farzdır.

 

c) Kadın, saçının hepsini mesheder. Örülü saçını açmaz. Örgünün üstünden mesheder.

 

d) Ayak parmaklarını hilallemek müstehaptır. Abdest alırken el parmakları açılıp kapandığı için kendiliğinden delk meydana gelir. Ayrıca hilallemek gerekmez. Hilallemenin mahzuru olmaz.

 

3- a) Oğlana, hanımına veya yabancı kadına [Cildine veya saçlarına] şehvetle dokunan erkeğin, erkeklere şehvetle dokunan kadının abdesti bozulur. Şehvetsiz dokunursa abdest bozulmaz. [Kendi ön edep yerine, elinin içi ile veya parmak uçları ile dokunan erkeğin abdesti bozulur.]

 

Kan, irin, sarı su hastalık sebebiyle çıkarsa, yel elde olmadan kaçarsa, idrar tutulamasa, bunlar abdesti bozmaz. Bunun gibi, kadınlardaki akıntı da abdesti bozmaz.

 

c) Saç tıraşı olunca, tırnak kesilince abdest bozulmaz. Sakal tıraşı olunca bozar diyen âlimler de olduğu için, jiletle veya ustura ile sakal tıraşı olunca, abdest almak iyi olur.

 

d) Abdesti bozulduğunu bilip, sonra abdest aldığında şüphe ederse, abdest alması gerekir. Abdest aldım mı almadım mı, abdestim bozuldu mu, bozulmadı mı diye şüphe edenin abdesti bozulmuş olur. Eğer, abdest aldığını ve bozulmadığını hatırlarsa abdesti bozulmuş olmaz.

 

e) Hanefi?de, namazda iken uyumak abdesti bozmaz. Namaz dışında yan yatarak, bir şeye dayanarak uyumak abdesti bozar; fakat Maliki?de, uyku ağır değilse bozmaz. Ağır ise bozar. Mesela tehiyyatta uyuyup kalırsa abdesti bozulur; ama hafif şekilde uyusa, abdesti bozulmaz.

 

4- Teyemmüm, namaz vakti girdikten sonra yapılır.

 

5- a) Mestin üst ve altı tamamen meshedilir. Mesti, ayağı yıkamak meşakkatinden dolayı giymek sahih olmaz. Sünnete uymak veya soğuktan korunmak niyetiyle giymek gerekir. Hiç niyet etmeden giyse, sonra bu mesti sünnete uymak niyetiyle giydim dese yine niyeti sahih olur.

 

Mest üzerinde hiç necaset olmaması gerekir, mestin temiz olması farzdır.

 

c) Mest deri ve benzerinden olur, yünden olmaz.

 

d) Maliki?de mestin mesh müddeti yoktur. Cünüp olana kadar çıkarmak gerekmez. Sadece Cuma günleri gusül için çıkarmak sünnettir. Maliki?yi taklit eden, 24 saatten fazla giyemez. Çünkü kendi mezhebi olan Hanefi?den çıkmış sayılmaz.

 

6- Namazda her rekatta Fatiha okumak, iki secde arasında oturmak, rükuda, secdelerde tumaninet, yani sakin durmak ve namaz sonunda selam vermek farzdır. [Cemaat, imam arkasında Fatiha okumaz. Aynı Hanefiler gibi yapılınca bu farzlar da yerine gelmiş olur.]

 

7- Yatsı namazının son vakti gecenin ilk üçte biridir. Bir zaruret olursa imsak vaktine kadar kılınır.

[Dinimizde şer?i gece, akşamla imsak vakti arasıdır. Bu vâkit üçe bölünür, çıkan, akşam vaktine eklenirse, gecenin üçte biri bulunmuş olur.]

 

8- El üzerine secde sahih değildir. Şafii ve Hanbeli?de de böyledir. Hanefi?de tenzihen mekruhtur.

 

9- Fasık veya bid?at ehli imama uymak sahih değildir.

 

10- Maliki?yi taklit eden, bir ihtiyaç olunca seferde Maliki?yi taklit ederek iki namazı cem edebilir.

 

11- Seferde giriş çıkış günü hariç, 4 gün veya daha fazla kalmaya niyet eden mukimdir. 4 günden önce biteceğini sandığı işi için gittiği yerde, belki yarın giderim diye 18 günden çok kalınca mukim olur.

 

12- Seferde 10 gün kalan 15 günden az kaldığı için Hanefi?ye göre misafir sayılırsa da Maliki?ye göre mukim sayılır. Çünkü giriş-çıkış günleri hariç, 4 gün veya daha fazla kalmaya niyet eden Maliki?de mukim olur. 3 gün veya daha az kalırsa seferi olur. Eğer Hanefi?ye uyup, 3 günden fazla kaldığı yerde 2 rekat kılarsa, namaz sahih olmaz. Çünkü Maliki?de mukim olanın 4 rekat kılması farzdır. Hanefi?de ise seferde 4 rekat kılmak mekruhtur. Maliki farz dediği için farza uyulur, 4 rekat olarak kılınır.

 

Giriş çıkış gününde ölçü imsak vaktidir. Gün, oruçta olduğu gibi imsak vaktinde başlar. Ertesi günü imsak vaktine kadar devam eder.

 

Mesela, İstanbul?a imsaktan sonra, sabah ezanı okunurken giren kimse, giriş günü olduğu için o günü saymaz. Eğer imsak vaktinden önce girerse, imsak vaktinden sonraki gün giriş günü olmaz. İmsak vaktinden sonra çıkarsa, o gün çıkış günüdür.

 

Demek bir kimse, bir yere güneş doğarken girse, o gün giriş günü olduğu için hesaba katmaz. Üç gün kaldıktan sonra, dördüncü günü imsaktan sonra, mesela güneş doğarken oradan çıksa, giriş-çıkış günleri sayılmadığı için o kimse, üç gün o yerde kalmıştır ve seferidir. (Menahic-ül- ibad)

 

80 km?lik mesafeye gidince Maliki?de seferi olursa da, Hanefi?de seferi olmaz. Burada Maliki?ye uyup 2 rekat kılınırsa, Hanefi?ye göre namaz sahih olmaz, 4 rekat kılması farzdır.

 

Bir mezhebi taklit, kendi mezhebinden çıkıp, o mezhebe girmek demek değildir. O mezhepteki taklit edilen meselenin yalnız farzlarına ve müfsitlerine uyulur. Hanefi?de sünnet olan bir şey, Maliki?de mekruh olsa da yapılır. Mesela:

 

a) Hanefi mezhebinde, namaz kılarken, Fatihadan önce, E?uzü Besmele çekmek sünnet, Maliki?de mekruhtur. Maliki?yi taklit eden, E?uzü Besmele okur.

 

Maliki?de Sübhaneke okumak mekruh, Hanefi?de sünnettir. Maliki?yi taklit eden Sübhaneke okur.

 

c) Bir kadının muayyen hâli 13 gün devam ediyorsa, bu kadının Hanefi?ye göre 10 günden sonrakiler özür olduğu için gusledip namazlarını kılar. Maliki?de, muayyen hâl 15 güne kadardır. 15 güne kadar kan kesilmeden namaz kılamaz. Böyle kadın, 15 güne kadar kan kesilmezse, bekler. 16. günü gusledip namaza başlar. Hanefi?nin farz dediği 10 günden sonrakileri de kaza eder. Nifastaki durum da aynıdır. Yani Maliki?ye göre nifas olup da Hanefi?ye göre nifas olmayan günlerde kılınamayan namazlar sonradan kaza edilir. Böylece her iki mezhebin farzlarına uyulmuş, müfsitlerinden kaçılmış olur.

 

Hayz ve nifasın durumu

1- Hayzın en azı yoktur. Bir damla gelse de hayz kabul edilir. En çoğu ise 15 gündür. 15 günden fazla gelirse istihaza olur. [Hanefi?de hayzın en azı 3, en çoğu 10 gündür. Bundan azı veya çoğu istihazadır.]

 

2- İkinci hayzın olabilmesi için, aradan en az 15 gün geçmesi gerekir. 15 gün geçmeden kan gelirse, bu hayz değildir, istihazadır [özürdür], burundan gelen kan gibidir. Gusletmeden namaz kılınır.

 

3- Ayiseden gelen kan hayz olmaz, istihaza olur. Ayise yaşı Maliki?de 70, Hanefi?de 55'tir.

 

4- Hamileden ve doğumdan önce gelen kan hayzdır. [Hanefi?de istihazadır.]

 

5- Sezaryenle, yani karın yarılarak çocuk alınınca gelen kan nifas olmaz. [Hanefi?de nifas olur.]

 

6- Nifasın azami müddeti 60 gündür. [Hanefi?de 40 gündür.]

 

7- Nifas görürken, 15 gün hiç kan gelmese, artık temizlenmiş olur. Bu 15 günlük temizlikten sonra tekrar kan gelirse, bu kan nifas değil, hayz kanıdır.

 

8- Nifas kanamaları arasındaki temizlik günleri 15 günden az olursa nifas sayılır. Aradaki temizlik günleri hesaptan düşülerek kanama günleri toplanıp 60 günü bulursa, bu durumda kadının nifası sona ermiş olur. Mesela 20 gün kan, 7 gün temiz, sonra 17 gün kan, 10 gün temiz, tekrar 23 gün kan görürse, kan görülen günler toplamı 60 ı bulduğu için, nifası sona ermiş demektir. 15 gün geçmeden yine kan gelirse istihaza olur. 15 gün geçtikten sonra gelirse hayz olur.

 

Maliki?yi taklit ile ilgili okuyucu sualleri

Sual: Tam İlmihal?de (Abdestte, kulak memesi hizasındaki deri ve saçlar, Hanefi?de yüzdendir. Yıkamak farzdır. Maliki?de baştandır, meshetmek farzdır) deniyor. Kulağı da mesh etmek farz mıdır?

CEVAP

Abdestte, kulak ile saç arasında kalan arkadaki ve üsteki saçsız deriyi ve kulak memesi önündeki saç ve deriyi mesh farzdır. Yüz yıkanırken zaten kulak memesi hizasındaki deri yıkanmış oluyor. Yıkamak mesh yerine de geçer. Ayrıca mesh etmek gerekmez.

 

Baş mesh edilirken de eller kulaklara kadar götürülünce saçlı deri ile birlikte kulağın arkasındaki ve üstündeki saçsız deri de mesh edilmiş olur.

 

Yani kulağın kendisini mesh etmek farz değildir. Yukarıda belirtilen şekilde, üstteki ve yanlardaki saç ile kulak arasındaki saçsız deriyi mesh farzdır.

 

Kan abdesti bozar mı?

Sual: Bir yerim kanadığında abdestim bozulmuyor mu?

CEVAP

Elimizi bıçak kesse, kan çıksa abdestimiz bozulur, fakat bundan sonra o yaralı yerden kan çıksa artık abdestimiz bozulmuş olmaz. İlk çıkan kan bozar ondan sonrakiler Maliki?yi taklit edenin abdestini bozmaz. İlk defa sözünü yanlış anlamamalı! Elin kesildi kan çıktı abdest bozuldu, ondan sonra oradaki yaradan yani aynı yaradan çıkan kan ve irinler abdesti bozmaz. Ama öteki elini bıçak kesince yine abdestin bozulur, oradan da sonraki çıkanlar abdesti bozmaz. Yani hastalık sebebi ile gelen kan, irin, yel, idrar vesaire abdesti bozmaz. Durup dururken burnumuz kanasa semavi özür olduğu için abdestimiz bozulmuş olmaz. Elde olmadan yellenmek, elde olmadan idrar kaçırmak gibi semavi özürler Maliki?de abdesti bozmaz.

 

Semavi özürle abdestin bozulması

Sual: Maliki'de semavi özürler abdesti bozmaz mı?

CEVAP

Evet bozmaz. O anda özür sahibi olur. Namazına devam eder.

Semavi özürler, yani insanın elinde olmadan hâsıl olan şeyler, Maliki'de abdesti bozmaz. Mesela namazda ishali dışarı çıksa, çıbanından veya yarasından kan aksa, kulağından irin aksa, makattan solucan çıksa, prostat hastasından idrar damlasa, kadınlardan akıntı çıksa, basurdan kan çıksa, elinde olmadan yel kaçsa, ağız dolusu kussa, bunlar semavi özür oldukları için, hiçbirisi Maliki'de abdesti bozmaz. Abdesti bozulmadığı için namazına devam eder. Böyle bir kimsenin ayağını bıçak kesip kan çıksa, abdesti bozuluyor, çünkü bu semavi özür değildir. Ama, ondan sonra ayağı yara olduğu için, artık o yaradan çıkan kan veya irin abdestini bozmaz. Olgunlaşmış çıbanın patlaması da semavi özürdür. Durup dururken burnun kanaması da semavi özürdür. İdrar tutamamak, ishale mani olamamak gibi şeyler semavi özür olur, Maliki'yi taklit eden Hanefi'nin abdestini bozmaz. Soğuktan el veya dudak yarılıp kanarsa Maliki'yi taklit edenin abdestini bozmaz. Yani semavi sebepler bozmaz.

 

Teyemmüm

Sual: Maliki?yi taklit eden için teyemmümde farklılık var mı?

CEVAP

Teyemmümde farklılık yoktur. Sadece vâkit girdikten sonra teyemmüm yapılır ve her vâkit namaz için yeniden teyemmüm etmesi lazım olur.

 

Yıkanmadık yer görülse

Sual: Maliki?yi taklit eden, abdest alıp namaz kıldıktan bir ay sonra, elinde yağlı boya görse, boyayı kazıyıp yıkasa, kıldığı namaz ve abdesti sahih mi?

CEVAP

Evet sahihtir.

 

Muvalat nedir?

Sual: Maliki mezhebinde farz olan muvalat nedir?

CEVAP

Muvalat, her uzvu, birbiri arkasından ara vermeden, acele olarak yıkamaktır. Başka bir ifade ile, normal şartlar altında, bir önce yıkadığı uzuv kuruyacak kadar ara vermemektir.

 

Çok kısa zamanda yapılan bir iş, muvalata engel olmaz. Mesela, abdest alırken kapıdan biri girse, gelenin kim olduğuna bakılsa, muvalata mani olmaz. Musluktan su kesilse, kovadaki suyu almak veya bitişik odadaki musluğa gidip, o musluktan abdest almak, muvalatı engellemez. Sağ ayağı yıkadıktan sonra, kolayca giren bir çorabı hemen giyerek, öteki ayağı yıkamaya başlamak da muvalata mani olmaz. Yavaşça giyerse, normal şartlarda, bir uzuv kuruyacak kadar ara verilirse, muvalata mani olur. Abdest alırken çorabın birisini veya ikisini çıkarmak muvalata mani olmaz.

 

Uzuvların kuruyup kurumaması mutlak ölçü değildir. Çünkü sıcak ve rüzgarlı havada, uzuvlar hemen kuruyabilir. Yahut soğuk ve rüzgarsız bir yerde, uzuvlar geç kuruyabilir. Uzuvlar kurumadı diye, başka bir iş yapmak muvalata mani olur. Hararetli vücutta, uzuv tez kuruyabilir. Demek ki, kuruyup kurumaması kesin ölçü değildir.

 

İbni Âbidin hazretleri de, Hanefi'ye göre muvalatı anlatırken, (Toprakla teyemmüm ederken de, su ile yıkamak olmadığı halde, normal şartlarda bir uzuv kuruyacak kadar ara vermek muvalata manidir) buyuruyor.

 

Diş çektirmek

Sual: Bugün öğleye doğru dişimi çektirdim, çektirdikten sonra diş etinde kanamalar devam ediyor. Maliki'yi taklit ediyorum. Öğleyi kaçırmamak için, abdest aldım namazımı kıldım. Ve kanama hâlâ devam ediyor. Kıldığım öğle namazının kazasını kılmam gerekir değil mi?

CEVAP

Abdestiniz bile bozulmamıştır. O abdestle ikindiyi de akşamı da kılabilirsiniz. Tabii abdesti bozan başka bir şey olmamışsa. Kanamak Maliki?de abdesti bozmaz. Namazı kaza etmeniz gerekmez.

 

Niyeti unutmak

Sual: Maliki mezhebini taklit eden bir kişi namaz, gusül ve abdestte ?Maliki mezhebine uymaya'' niyetini unutursa ne yapmalı?

CEVAP

Bir gün sonra hatırlarsa bir gün sonra eder, üç gün sonra hatırlarsa üç gün sonra eder, üç ay sonra hatırlarsa üç ay sonra eder.

 

Asrı evvelde kılmak

Sual: Maliki?yi taklit eden, zaruri sebeplerle, mesela unutarak öğleyi asrı evvele kadar kılamazsa, tekrar Hanefi?yi taklit edip öğleyi asr-ı evvelde kılması caiz mi?

CEVAP

Evet caizdir, çünkü bir ihtiyaç hasıl olmuştur. Keyfi olarak geciktirmesi caiz olmaz.

 

İkindiyi asrı sanide kılmak

Sual: Hanefi?nin ikindiyi asr-ı sanide kılması iyi olduğuna göre Maliki?yi taklit eden de kılabilir mi?

CEVAP

Maliki?yi taklit edenin de ikindiyi asr-ı sanide kılması iyi olur. Bir mahzuru olmaz. Harac olmadan öğleyi asr-ı evvelde kılamaz.

 

Şehvetsiz öpmek

Sual: Maliki?yi taklit eden bir kimse, eşini şehvetle veya şehvetsiz öpünce abdesti bozulur mu?

CEVAP

Şehvetle öperse bozulur, veda öpüşü denilen öpüşle öperse bozulmaz. Genelde insan kendi eşine karşı fazla şehvet duymaz, yani öpmekle hemen şehvetlenmez. Ama şehvetlenmiş ise abdesti bozulur. Hanefi?de şehvetlense de bozmaz.

 

Kanlı çamaşırla namaz

Sual: Maliki'yi taklit eden, basurundan kan aktığı için çamaşırında fazla kan bulaşmış iken namaz kılsa, caiz olur mu?

CEVAP

Evet. Çünkü temizlemek zordur.

 

Namazda çıbanın patlaması

Sual: Maliki mezhebini taklit ediyorum. Namaz kılarken çıbanım patladı. Namazda iken bunu hissettim. Namazdan sonra baktım ki kan ve irin el ayasından daha çok yere yayılmış. Abdestim bozuldu mu, namazım sahih oldu mu?

CEVAP

Abdest bozulmadığı gibi, namaz da sahih olmuştur. Namazdan önce olsaydı, yine abdestinizi bozmazdı ancak imkan ve vâkit varsa çamaşırı değiştirmek gerekirdi, çünkü kendi mezhebimizden çıkmış değiliz. Buna da imkan yoksa, o hâliyle kılmakta mahzur yoktur.

 

Eli hilallemek

Sual: Maliki'de abdestte veya gusülde el parmaklarının arasını hilallemek de farzdır. Bu farz sadece parmaklarımızı açıp kapatmakla yerine gelir mi? Çünkü kendiliğinden iki parmak birbirine dokunuyor.

CEVAP

Evet açıp kapatmakla yerine gelir. Ayrıca hilallemek gerekmez.

 

Örülü saçları açmak

Sual: Maliki?yi taklit eden kadın, abdestte ve gusülde, örülü saçını çözmesi gerekir mi?

CEVAP

Maliki?de, kadının, abdestte örülü saçını açması gerekmez. Örgünün üstünden hepsini mesh eder. Gusülde de saçların dibine, yani başındaki deriye su ulaşabiliyorsa, örgüyü çözmek yine gerekmez. Hanefi?de de böyledir. Yani kadınlar, örülü saçın diplerini ıslatınca, örgüyü yıkamak lazım değildir. Saç dipleri ıslanmazsa, örgüyü açmak lazım olur. Örülmemiş saçların her tarafını da yıkamak farzdır. Maliki?de guslederken saçları hilallemek de gerekir.

 

Hamilelikte gelen kan

Sual: Maliki'yi taklit eden gebe kadından gelen kan hayz mıdır?

CEVAP

Evet hayzdır. Maliki'de, gebeliğin ilk iki ayında hayzın azami müddeti 15 gündür. İki ayından altı ayına kadar 20, altı aydan doğuma kadar 30 gündür.

 

Çeşitli sualler:

 

Sual: Tam İlmihalde, (Maliki?de abdeste başlarken niyet şarttır) deniyor. Gusül bahsinde ise, Abdeste başlarken veya yüzü yıkarken niyet farzdır) deniyor. İslam Ahlakı kitabında ise, (Elleri yıkarken farzdır) deniyor. Ne zaman niyet etmek gerekiyor?

CEVAP

Abdest başlarken niyet etmek demek, yüzün yıkanması bitene kadar niyet edilir demektir. Yani niyet; elleri yıkarken de olur, ağzı, burnu veya yüzü yıkarken de olur. Yüz yıkandıktan sonra olmaz. Eğer unutulur da abdestten sonra, ne kadar zaman geçerse geçsin hatırlanırsa, hemen bu abdesti Maliki'ye göre aldım demekle abdest sahih olur. Yani böyle niyet unutulan namazı da kaza etmek gerekmez.

 

Sual: Maliki mezhebini taklit eden biri yellense, abdesti bozulmaz mı?

CEVAP

Yellenmek Maliki mezhebinde de abdesti bozar. Ancak, yel kaçıran, yani yelini tutamayan özürlü olduğu için onun abdestini bozmaz. Yoksa yellenmek her zaman abdesti bozar.

 

Sual: Maliki?yi taklit eden, yanlışlıkla kollarını yıkamadan önce başını mesh ediyor, sonra abdestin devamında hatırlayınca, kollarını yıkasa abdesti sahih mi?

CEVAP

Sahihtir. Çünkü Maliki?de sıra ile yıkamak şart değildir.

 

Sual: Hanefi?de, gusül ve namaz abdestinde bir yerin yıkanması unutulursa sonradan yıkanabiliyor. Maliki?de peş peşe yıkamak farz olduğuna göre aynı durum Maliki?de de geçerli midir?

CEVAP

Hatırlayınca geciktirmeden yıkanırsa Maliki?de de sahih olur.

 

Sual: Maliki?yi taklit edenin tükürükten fazla olan kanı abdestini bozar mı?

CEVAP

Ağızdaki bir yara veya hastalıktan dolayı kan ne kadar çok çıkarsa çıksın Maliki?yi taklit edenin abdestini bozmaz.

 

Sual: Maliki?yi taklit ediyorum, Hanefi?de bir şey abdestimi bozmazken, Maliki?de bozsa ne olacak veya Hanefi?de bozup, Maliki?de bozmuyorsa nasıl hareket edeceğiz?

CEVAP

Kendi mezhebinde bozan şey abdesti bozar. Taklit ettiği mezhepte de bozan şey yine abdesti bozar. Taklit ettiğimiz mezhebin sadece farzlarına uyup, müfsitlerinden kaçacağız. Kendi mezhebimizin ise, tamamına uyacağız. Semavi özürler, elde olmayan durumlar ayrı.

 

Sual: Maliki?yi gusülde taklit ederken, niye, abdest ve namazda da taklit ediyoruz?

CEVAP

Üçü birbirine bağlı ibadettir. Yani gusül, abdest ve namaz birlikte sahih olur. Biri olmazsa ötekiler de olmaz. Gusülsüz veya abdestsiz namaz olmaz.

 

Sual: Maliki?de, guslederken saçı hilallemek, parmakları tarak gibi geçirmek mi?

CEVAP

Evet.

 

Sual: Maliki?de çok sık sakalın altındaki deriyi yıkamak farz mı?

CEVAP

Sadece sakalı yıkamak farzdır.

 

Sual: Hanefi?ye uygun kaplama mesh, Maliki?ye de uygun mu?

CEVAP

Evet.

 

Sual: Maliki?de, kadın da, erkek gibi mi kaplama mesh yapar?

CEVAP

Evet.

 

Sual: Maliki?yi taklit eden kadının kaplama meshte, sarkan saçlarını mesh etmesi gerekir mi?

CEVAP

Evet.

 

Sual: Maliki?yi taklit eden bir bayanım. Saçlarım uzun, nasıl mesh edeceğim?

CEVAP

İki elinizi başınızın yanlarından aşağı doğru çekerken başı geçince saçlarınızı kavrayıp aşağı doğru çekerseniz mesh tamam olur. İsterse saçlarınız ayaklarınıza kadar uzun olsun fark etmez. Elin değmesi önemli, su ile ıslanması değil, ıslak el ile değmek yeterli.

 

Sual: Maliki mezhebini taklit ediyorum. Abdestsiz iken bir yerimiz kesilse ve daha sonra abdest aldığımızda kesilen yerden çıkan kan ve sarı su abdesti bozar mı?

CEVAP

Bozulmuş olmaz.

 

Sual: Namaz abdesti aldıktan sonra ıslak ayakla halıya bassak, daha sonra aynı yere çorapla bassak, çorap ıslansa, çoraptaki bu ıslaklık necaset olur mu?

CEVAP

Hanefi?de de, Maliki?de de necis olmaz.

 

Sual: Maliki?yi taklit ediyorum, bebeğimin altını değiştirirken, bebeğin avret yerlerine dokununca, abdestim bozulur mu?

CEVAP

Maliki?de bozulmaz. Şafii?de bozulur.

 

Sual: Maliki?de kadınlarla tokalaşınca abdestim bozuluyor mu?

CEVAP

Şehvet duyulmazsa bozulmaz, şehvetlenir iseniz bozulur.

 

Sual: Basurum var. Kanama oluyor, çamaşırım kirleniyor. Abdestli durmamın bir kolayı yok mu?

CEVAP

Kolayı var. Maliki mezhebini bu konuda taklit ederseniz, basurdan akan kan, abdesti bozmadığı gibi, necis de sayılmaz. Yani namaz içinde kan gelse, hem abdestiniz bozulmaz, hem de çamaşırı kirleten kan, necis sayılmadığı için o hâliyle kılabilirsiniz.

 

Sual: Maliki?yi taklit ederken sırf gusül ile ilgili farzları yerine getirsem yeterli olmaz mı?

CEVAP

Olmaz. Çünkü gusül abdest ve namaz üçü birbirine bağlı ibadetlerdir. Abdest olmazsa namaz olmaz, namaz yoksa zaten gusül ve abdest olsa da faydasızdır. Onun için üçünün de Maliki?ye uygun olması lazımdır.

 

Sual: Bir özürden dolayı Maliki?yi taklit ediyorum. Basur, yara, mantar gibi rahatsızlıklarım da var. Üstüm başım kan ve irinli iken namaz kılmamda mahzur var mıdır?

CEVAP

Temizleme imkanı varken, namaza mani necaset miktarı varsa, namaz sahih olmaz. Çünkü Hanefi mezhebinden çıkmış değiliz. Eğer kirlenen elbisemizi değiştirme imkanı yoksa, o zaman Maliki?ye göre kılmak caiz olur.

 

Sual: Basurdan dolayı Maliki?yi taklit ediyorum. Bu arada, idrar tutamamak, yaradan irin akması, burun kanaması, elde olmadan yel kaçırmak gibi başka özürler de çıksa, her yeni özür için Maliki?yi ayrı ayrı taklit etmem gerekiyor mu?

CEVAP

Her özür için ayrı niyet gerekmez. Özürlerin hepsini hatırlayıp, (Bunlar Maliki?de abdesti bozmaz) diye düşünerek hepsi için bir niyet yeter. Niyeti unutursa, sonradan yani ne zaman hatırlarsa o zaman niyet etse de olur.

 

Sual: Bir akıntıdan dolayı Maliki?yi taklit ediyorum. Maliki?de ağzın içini yıkamak farz değil diye, gusülde ağız içi yıkanmasa mahzuru olur mu?

CEVAP

Evet gusül sahih olmaz. Çünkü Hanefi?den çıkmadığımız için ağız içini yıkamak gerekir.

 

Sual: Şafii mezhebinde olan bir arkadaş basur rahatsızlığı yüzünden Maliki?yi taklit etmek istiyor. Nasıl yapması lazım?

CEVAP

Aynen Hanefilerin yaptığı gibi taklit eder.

 

Sual: Şafi mezhebinde sabah namazında Kunut duası okunur. Maliki mezhebini taklit eden Şafii de okuyacak mı?

CEVAP

Elbette okuyacak, çünkü kendi mezhebinden çıkmış olmuyor ki.

 

Sual: Bazen imamlık yapıyorum. Diş dolgusundan ve hastalıktan dolayı Maliki'yi taklit ediyorum. Cemaatte her mezhepten insan varken de, bunlara imam olmam caiz mi?

CEVAP

Evet.

 

Sual: Herhangi bir akıntı, mesela kadınların akıntısı, Maliki?yi taklit edenin abdestini bozar mı? Peddeki akıntı bulaşığı ile namaz kılmak caiz olur mu?

CEVAP

Akıntı Maliki?yi taklit edenin abdestini bozmaz. Ped kirlense de namaza mani olmaz. Ama namaza dururken çıkarıp temizini koymak daha iyi olur.

 

Sual: Maliki mezhebini taklit ediyoruz. Maliki?deki farzlara uymamız gerekir. Namazda selam vermek Maliki?de farzdır. Secde-i sehv yaparken selam verince namaz bitmiyor mu? Yani selam vermeden mi secde-i sehv yapmamız gerekiyor?

CEVAP

Selam verirken namazdan çıkmaya niyet edilir. Secde-i sehv yaparken namazdan çıkmaya niyet edilmiş olmaz. Onun için secde-i sehv yaparken bir tarafa da, hatta iki tarafa da selam verilse mahzuru olmaz.

 

Sual: Şafii, pazarda abdest bozulmasın diye, Hanefi?yi taklit edip kadına dokunmuşsa, namaz kılarken Hanefi?nin şartlarına uyar mı?

CEVAP

Elbet uyması gerekir.

 

Sual: Annem dolgusu sebebiyle Maliki?yi taklit ediyor. Ancak abdestte niyet ettiği halde, namazda Maliki?ye uymayı kalbinden geçirmeyi unutuyormuş. Unutan, daha sonra kalbinden geçirince olur yazıyor. Bu bir namaz için mi, yoksa daha önce kılınan diğer namazlar için de geçerli mi?

CEVAP

Hepsine birden şimdi niyet etse, yani bundan önceki namazlarımı Maliki?ye göre kıldım dese geçerlidir.

 

Sual: Maliki mezhebini taklit eden Hanefi, zammı surelerde besmele çeker mi?

CEVAP

Çekmenin mahzuru olmaz.

 

Sual: Abdestte Maliki?ye göre baştaki saçı hilallemek gerekiyor mu?

CEVAP

Abdestte hilallemek gerekmiyor, sadece mesh gerekiyor.

 

Sual: Maliki?de muvalat için, uzuvları birbiri ardına çabuk çabuk yıkamaya ek olarak bir uzvu da hızlı yıkamak lazım mı?

CEVAP

Her zamanki gibi normal almalı, hızlı yıkamak şartı yok. Abdest alırken başka işle meşgul olmama şartı var.

 

Sual: Şafii ve Maliki?de el ayasına parmakların araları dahil mi?

CEVAP

Dahil değildir.

 

Sual: Elektrikli makine ile tıraş olmak, Maliki?de abdesti bozar mı?

CEVAP

Bozmaz.

 

Sual: Muvalatın tarifi nasıldır?

CEVAP

Muvalat başka işle uğraşmadan abdestle meşgul olmak demektir.

 

Sual: Maliki mezhebini taklit eden bir kadın, kulağındaki küpeleri çıkarmadan, oynatarak aldığı normal ve gusül abdesti caiz olur mu?

CEVAP

Elbette. Küpe olmasa da mahzuru olmaz. Kadınlar bunu bilmiyor, yani küpe olmasa da delik kapansa da veya kapanmasa da eli değdirmek yeterlidir.

 

Sual: Kadın, akıntısı için, Maliki?yi taklit eder mi?

CEVAP

Evet.

 

Sual: Maliki?ye göre guslederken ön avret yerine el dokununca abdest bozuluyor. Abdest bozulunca gusle yeniden mi başlamak gerekiyor?

CEVAP

Hanefi?de de Maliki?de de guslederken herhangi bir şekilde abdest bozulunca yeniden başlanmaz. Abdest bozulunca, sadece o gusül abdesti ile namaz kılınmaz. Abdest bozulduğu için namaz kılabilmek için yeniden abdest almak gerekir. Maliki?yi taklit eden, gusle başlarken önce iki edep yerini yıkar. Sonra namaz abdesti alır ve gusleder. O gusül abdesti ile namazını kılar.

 

Sual: Mukim iken, iki namazı cem etmek gerektiği zaman, Maliki mezhebini taklit eden kimse, Hanbeli'ye göre, nasıl niyet eder?

CEVAP

Her iki mezhebe uyduğuna niyet eder. Mesela, öğle ile ikindiyi, öğle vaktinde cem ederken, öğleyi kılarken (Öğleyi, ikindi ile öğle vaktinde cem etmeye, Hanbeli ve Maliki mezhebine uymaya) diye niyet edilir.

 

İkindiyi kılarken de, (İkindiyi, öğle ile, öğle vaktinde cem etmeye, Hanbeli ve Maliki mezhebine uymaya) diye niyet edilir.

 

İkindi vaktinde öğleyi kılarken, (Öğleyi, ikindi ile ikindi vaktinde cem etmeye, Hanbeli ve Maliki mezhebine uymaya) diye niyet edilir.

 

İkindiyi, ikindi vaktinde kılarken de, (İkindiyi, öğle ile ikindi vaktinde cem etmeye, Hanbeli ve Maliki mezhebine uymaya) diye niyet edilir.

 

Akşam ile yatsı cem edilirken de aynı şekilde akşam ve yatsı denilerek aynı şekilde niyet edilir.

 

Sual: Maliki?de, erkeğin elinin neresi nereye değerse abdesti bozar?

CEVAP

Kendi ön edep yerine, elinin içi ile veya parmak uçları ile çıplak olarak dokunan erkeğin abdesti bozulur. Elinin içi denilince parmak araları anlaşılmaz. Avuç içiyle veya parmakların aralarıyla değil, parmakların iç kısmıyla dokununca bozulur. Elin dışı veya parmak aralarıyla dokunmak bozmaz.

 

Sual: Malikiyi taklid eden Hanefi bir kadın, abdestte başını mesh ederken, örgüyü açması ve saçındaki tokayı çıkarması gerekir mi?

CEVAP

Maliki?de başın tamamını mesh etmek gerektiği için tokayı çıkarması gerekir, fakat örgüsünü çözmesi gerekmez.

 

Sual: Diş dolgusu sebebiyle Maliki mezhebini taklit ediyorum, abdestte başın tamamını mesh edince, rahatsızlığımdan dolayı, hastalığım artıyor, ağrıya da sebep oluyor, bunun bir çaresi yok mu?

CEVAP

Dolgu için, Şafii mezhebi taklit edilirse, Maliki?de olduğu gibi, başın tamamını mesh etmek gerekmez. Bir parmakla dokunmak, mesh için yeterlidir; fakat Hanefi'den çıkılmadığı için, dörtte birini mesh etmelidir.

 

Sual: Maliki?de abdestte niyetin ilk ve son vakti ne zamandır?

CEVAP

Elleri yıkarken, ağza veya burna su verirken veya yüzü yıkarken de niyet edilebilir. Unutulursa, ne zaman hatırlanırsa o zaman niyet edilirse, abdest sahih olur. Gusülde de böyledir, yani gusle başlarken niyet etmeyi unutan, gusülden sonra ne zaman hatırlarsa, bir saat sonra veya bir gün yahut bir ay sonra hatırlasa, hatırladığı zaman niyet ederse niyeti sahih olur.

 

Maliki?de vitir

Sual: Maliki mezhebinde, kaza borcu olanın sünnet kılması haramdır. Maliki?de vitir namazı, vacib değil sünnet olduğu için, Maliki?yi taklit eden Hanefi?nin, vitir yerine de kaza kılması gerekmez mi?

CEVAP

Hayır. Hanefi?de vitir vacibdir. Maliki?yi taklit eden, vitir namazını da vacib niyetiyle kılar. Başka bir mezhebi taklit eden, kendi mezhebinden çıkmış sayılmaz. Kendi mezhebinin her şeyine, taklit ettiği mezhebinse, sadece farzlarına ve müfsidlerine yani ibadeti bozan hususlarına uyar.

 

Sual: Dişimde dolgu olduğu için Maliki mezhebini taklit ediyordum. Şimdi dolgumu çektirdim. Maliki mezhebini taklit etmem gerekir mi?

CEVAP

Gerekmez. Dolgu gitti, taklit de bitti.

 

Bunun gibi, cünüp olma ihtimali kalmayan ihtiyar bir dul kadın, diş dolgusu yaptırırsa, Maliki mezhebini taklit etmesi gerekmez. Akıl baliğ olmamış çocukların da taklid etmesi gerekmez. Ama alışmaları için taklit etmelerinde mahzur olmaz. Çünkü diş dolgusu olmasa da, her zaman, imkân nispetinde dört mezhebin şartlarına da uymaya çalışmak iyi olur. Kendi mezhebinde mekruh olmayan bir şey, başka mezhepte farz ise, bunu yapmak da müstehab olur.

 

Malikide abdest alırken, niyet, uzuvlarını ovmak, peş peşe yıkamak, başın tamamını mesh etmek farzdır. Şafiide ise sıra ile yıkamak da farzdır. Hanbeli?de Besmele çekmek de farzdır.

 

Bunlar uygulanırsa dört mezhebe uygun abdest alınmış olur.

 

Namazda niye taklit ediliyor?

Sual: Diş dolgusu olan, Maliki mezhebini taklit ederek gusledince, guslü sahih olduğuna göre, bu gusülle abdest alıp namaz kılamaz mı? Niye abdestte ve namazda da Maliki?yi taklit etmek gerekiyor?

CEVAP

Gusül, abdest ve namaz birbirine bağlıdır. Bunlardan biri yoksa namazı sahih olmaz.

 

Eğer abdestte Maliki?nin farz ve müfsitlerine uymamışsa, sadece Hanefiye uymuşsa, böyle abdestle kılınan namaz Maliki?ye göre de, Hanefiye göre de sahih olmaz. Maliki?ye göre abdesti yok, Hanefiye göre de guslü yoktur. Bir mezhebe göre, üçü de sahih olmalıdır.

 

Din kitaplarımızda da bu husus şöyle bildirilmiştir:

 

1? Bir işi bir mezhebe göre yaparken, bu mezhebin, bu işin sahih olması için koyduğu şartların hepsini yapması gerekir. Bunlardan biri yapılmazsa, bu iş sahih olmaz. (Hulasat-üt-tahkik)

 

2? Bir işi bir mezhebe göre yaparken, başka bir mezhebi de taklit etmek gerekiyorsa, iki mezhepte de batıl olacak bir şey yapmamak şarttır. Abdestte, Şafii mezhebini taklit ederek, uzuvlarını ovmayan kimse, kadına eli değince, Maliki?ye göre abdest bozulmaz diyerek, namaz kılsa, bu namazı batıl olur, çünkü kadına dokunduğu için Şafii?ye göre, uzuvlarını ovmadığı için Maliki?ye göre abdesti sahih değildir. (Tahrir)

 

3? Bir iş için, başka mezhep taklit edildiği zaman, o mezhebin bu iş için koyduğu şartların hepsine uymak gerekir. Bu şartlardan biri eksikse, ibadet sahih olmaz; çünkü meşakkat olunca, mezheplerin kolaylıklarını yapmak, bütün şartları, yerine getirmekle ancak caiz olur. (Mizan-ül-kübra)

 

Sual: Abdest için, teyemmüm ederken, ağza ve burna su vermek gerekmediğine göre, Maliki?yi taklit eden, abdest için teyemmüm ederken, Maliki?yi taklit etmesi gerekir mi?

CEVAP

Evet, gerekir. Abdestte de, ağza ve burna su vermek, farz değil sünnettir; fakat abdestin sahih olması gusle bağlıdır. Guslü sahih olmayanın, abdesti de sahih olmaz. Bundan dolayı abdestte de, teyemmümde de, Maliki?yi taklit etmek gerekir. Zaten Maliki?de, teyemmüm için farklı bir şey de yoktur. Maliki?de sadece, namaz vakti çıkınca teyemmüm bozulur, her namaz vaktinde teyemmüm etmek şarttır. Vakit girmeden yapılan teyemmüm, Maliki?de sahih olmaz.

 

Sual: Maliki?yi taklit ediyorum. Namaz abdesti almadan, avret yerimi yıkayıp Maliki?ye uygun gusletsem, sahih olur mu ve o gusül ile namaz kılabilir miyim?

CEVAP

Evet, namaz kılabilirsiniz. Önce avret yerini yıkamak gusle de, namaz abdestine de mani değildir. Avret yeri yıkandıktan sonra vücut yıkandığı için, o gusül ile namaz kılınır. Maliki taklit edildiğine göre, vücut delk edilerek zaten yıkanıyor. Namaz abdestinde de zaten öyle yıkanıyor. Farklı bir şey yok. Sünnete uygun abdest alınmamış ise de, o gusül ile namaz kılınır.

 

Sual: Maliki?de, yüzümüzdeki favoriler, saçtan kabul edildiği için mesh etmek gerekiyor. Hanefi?de ise yüzden kabul edildiği için yıkanıyor. Yıkamak mesh yerine geçer mi? Maliki?de tertip farz mı?

CEVAP

Evet, yıkamak mesh yerine geçer. Yıkanınca artık mesh gerekmez. Maliki?de tertip yani sıra ile yıkamak farz değildir. Şafii mezhebinde farzdır.

 

Sual: Maliki?de karşı cinse şehvetle dokununca abdest bozulur deniyor. Şehvetsiz dokunur da şehvet hâsıl olursa, yine abdest bozulmuş mu olur? Bir taraf şehvetlense, öteki taraf şehvetlenmese, ikisinin de mi abdesti bozulur?

CEVAP

Lezzet kastıyla dokunur da, lezzet hâsıl olmasa, yine abdesti bozulur. Lezzet kastetmeden dokunur da, lezzet hâsıl olursa yine abdest bozulmuş olur. Karşı tarafın niyetini ve durumunu bilemeyiz. Bizi, bizim abdestimiz ilgilendirir. Şehvetle tutmuşsak veya şehvetsiz tutup da şehvetlenmişsek abdestimiz bozulur.

 

vessselam...

Share this post


Link to post
Share on other sites

toplumumuzda hiç kimsenin aklına bile getirmediği bu kıymetli bilgilerden ötürü çok çok teşekkür ederim . allah-ü teala razı olsun......

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bediüzzaman Hazretleri bir mektubunda, bir sual vesilesiyle bu durumu şöyle izah eder:

 

“Kaplamanın altının gusülde yıkanmaması guslü iptal etmez. Çünkü, üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Evet, cerihaların (yaraların) üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması, şer’an o yaranın gusli (yıkanması) yerine geçtiği gibi, böyle ihtiyaca binâen sabitkaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması yerine geçer, guslü iptal etmez. Ve’l-ilmü indallah, madem ihtiyaca binaen bu ruhsat oluyor, elbette yalnız süs için, ihtiyaçsız dişleri kaplamak veya doldurmak bu ruhsattan istifâde edemez. Çünkü, hattâ zarûret derecesine geldikten sonra böyle umûmü’l-belvâda eğer bilerek sû-i ihtiyariyle olsa o zaruret ibâheye (mübah olmasına) sebebiyet vermez. Eğer bilmeyerek olmuş ise zarûret için elbette cevaz vermez.” *

 

*:Barla Lâhikası, s.157

 

Yukarıda Harun kardeşimizin naklettiği üzere bu konu hakkında şöyle denmiş:

 

Sual: Dolgu dişleri mesh etmek, ayaktaki mesti mesh etmek gibi caiz olmaz mı? Yahut yaranın üstünü mesh etmek gibi caiz değil midir?

CEVAP

Dinimizde mesh, yalnız ayaklara giyilen mest üzerine yapılır. Bu mestin müddeti de mukim için 24 saattir. Abdest aldıktan sonra tırnaklarına oje süren kadının, abdesti bozulunca, ojenin üstünü meshetmesi caiz olmaz. Cahiller, dolguyu yaraya benzeterek, (kaplamanın altındaki yara yıkanmaz, mesh kâfi gelir) diyorlar. Vücuttaki yaraların üstüne konan sargılara meshedilir. Yara iyi olduktan sonra, sargıya meshetmek caiz olmaz. Eğer bu sargıları kaldırmak da bir güçlük olursa, sargıları çıkarıncaya kadar altlarını yıkamak sakıt olur; çünkü bunlar zaruretle konulmuş idi. Yani yarayı tedavi etmek, eski haline getirmek için konulmuştur. Kaplama ve dolguysa, dişi tedavi etmiyor, eski haline getirmiyor. Hasta dişin, oyuk dişin o haliyle bir müddet daha kullanılmasını sağlıyor. Eğer dolgu, dişi tedavi etseydi, yani dişin çürüğünü kaldırıp eski haline getirseydi, sargı gibi zaruret olurdu. Kaplama üstüne meshetmek, yara üzerine meshetmek gibi değildir. Sargı, yaranın iyi olması, eski haline gelmesi için konuyor. Dolgu ve kaplamadaysa dişin eski haline gelmesi mümkün değildir. Birbirine kıyas edilemez

Share this post


Link to post
Share on other sites

Burda benim iki türlü itirazım olacak. Öncelikle, Bediüzzaman gibi bir şahsı cahillikle suçlamak bu kadar kolay olmamalı. Bu noktaya kadar ciddiyetle okuduğum yazının bu ifadeden sonra gözümde fazla bir değeri kalmadı ne yazık ki.

 

İkinci itirazım ise ifadenin mantığına. Bence "cahiller dolguyu yaraya benzeterek" derken Bediüzzaman'ın kastını anlayamamışlar. Diş dolgusunun ne olduğunu hepimiz az çok biliyoruzdur. Çürüyen, yani bakteri enfeksiyonunun en yoğun olduğu bölgeyi, yani bir nevi cerihayı dişten kazımak suretiyle alıyorlar. Eğer bu aşamada üstüne herhangi birşey koyulmazsa zayıflayan mine tabakası dişin üzerine düşen basıncı yeterince karşılayamayacağı gibi, yeni bir bakteri enfeksiyonu için çok elverişli bir ortam da sağlamış oluyor. Bir nevi ameliyat ettiğiniz yeri dikmiş oluyorsunuz. Karşılaştırma da gayet basit aslında: yaranın üzerindeki sargı eğer gusle mani olmayabiliyorsa, yani böyle bir ihtiyaca binaen bu şekilde bir ehliyet veriliyorsa, o zaman diş dolgusu da diş kaybedilinceye kadar kazınmış diş için bir sargı hükmündedir diyor. Bence gayet yerinde bir benzetme.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sayın Nefrazde sizde pekala biliyorsunuz ki benim naklettiğim fetvayı veren makam alimlere ve velilere dayanarak bu fetvayı vermiştir ki Üstadda buna uymuştur. Bediüzzaman hakkında yorum yapmaksa bana düşmez. Buyurun kime isterseniz uyabilirsiniz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Harun kardeşim, siz naklettiğiniz için sanki size yapılmış bir itiraz gibi algılanmış olabilir. Ben size çok teşekkür ediyorum gerek burda, gerekse beni kırmayıp özelden bilgilendirme yaptığınız, oturup o bilgileri derleyip buraya gönderdiğiniz için. Ben sadece naçizane görüşümü paylaşmak istedim. Varsa dinen bi sakıncası, hemen düzeltelim. Bahsettiğiniz gibi ben "şahsen" bu konuda Bediüzzaman'a uymayı daha uygun buldum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Fakir de burada nefrazde ile aynı paralelde düşünüyorum acizane. İmdü siz de tiz bencileyin düşünesüz ağalar. :shake2:

 

Diğer içtihadı da 'olur mu canım, amma da sallamışlar yahu' diye kesip atmak ve Allah'ın dinine çizgiler çekmeye gücü asla yetmeyecek akıllarıyla ahkam kesen entel maskeli, karışık kafalı maskara kibir heykelleri gibi harcamaya çalışmak doğru değil (başka başlıklara biraz gönderme yapalım) fakat sanki diğerini tercih etmek daha uygun gibi duruyor. Neticede kimse keyfinden dolgu yaptırmıyor, inci gibi çürük dişimizden olup ağzımızdaki koca bir gediğin refakatinde gezinme mecburiyetinden kurtulmak için dolgu yaptırıyoruz efendim biz çürükler. Dişin normalde suyla temas eden yüzeyi bazı durumlarda tamamen sökülüyor, dişin içine su değmesi de zaten normal şartlarda gerekli değil. Mesh meselesi zaten var. Bu da bir zaruret olarak değerlendirilmeli bence. Böyle bir işi zorlaştırmak çok da doğru olmasa gerek. Hele hele 'vay cahil, vay sapık, vay bidatçi' deyuben asabiyetle sinir germek de hiç doğru değil. İktibasın yapıldığı sitede malesef bu hadise biraz fazlaca var. Bakın şimdi belki burada beni de linç etmeye çalışacak birileri belki ama yıkılmayacağım, ayakta kalacağım. Efendim esasında bu fetva, Hanefi mezhebini gururla temsil eden yüce halkımızın yarısını cebren ve hile ile Şafilik saflarına çekmeyi kafalarına koymuş dış mihraklar ve şer odakları.. Tamam be sustum, Allah Allah. Ak Parti de zaten toprakları sata sata bitirdi zaten, haberiniz yok mu? Aaaa, çok ayıp. Gâvur yarın gelip de 'bire çıkın torpağımdan' diyende ne halt yiyeceğiz hiç düşündünüz mü? Nolacak bu neslin hali Kemal paşam?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Paşama laf yok!!!

Hehe :shake2:

(Neyse laf arasında söyleyeyim)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Said-i Nursi'nin konuyla ilgili yazısının tamamı aşağıdadır. Görüleceği üzere bir tane fıkıh kitabından nakil yoktur. İkincisi; "birden kalbime bu nokta geldi" diyerek, nakil yapmak yerine, kalbine gelen şeyi söylemektedir. İslamiyet nakil dinidir. Zaten "Harun"un eklediği yazıda da konu tamamen İslam Alimleri'nin yazılarından nakillerdir. Doğrusu da budur...

 

Bir de "nefrazde" şöyle demiş; "Burda benim iki türlü itirazım olacak. Öncelikle, Bediüzzaman gibi bir şahsı cahillikle suçlamak bu kadar kolay olmamalı. Bu noktaya kadar ciddiyetle okuduğum yazının bu ifadeden sonra gözümde fazla bir değeri kalmadı ne yazık ki."

 

Demek İslam Alimleri'nin yazılarının gözünüzde fazla bir değeri kalmadı!... Bizim için muteberdirler.

 

 

 

Hulûsi Beyin sualine cevaptır.

(Dişlerin kaplanması hakkındaki suale cevap)

1932 tarihli sualinize şimdilik etrafıyla cevap veremiyorum. Fakat bu meseleyle münasebettar bir-iki mesele-i şeriatı icmalen yazıyorum. Şöyle ki:

Abdest vaktinde ağzı yıkamak farz değil, sünnettir. Fakat gusül hengâmında ağzını yıkamak farzdır. Az birşey de yıkanmadık kalsa olmaz, zarardır. Onun için dişleri kaplama lehinde ulemâlar fetva vermeye cesaret edemiyorlar.

İmam-ı Âzam ile İmam-ı Muhammed (radıyallahü anhümâ) gümüş ve altından dişlerin yapılmasına fetvaları, sabit kaplama hakkında olmamak gerektir. Halbuki bu diş meselesi umûmü'l-belvâ suretinde o derece intişarı var ki, ref'i kabil değil. Ümmeti bu belvâ-yı azîmeden kurtarmak çaresini düşündüm; birden kalbime bu nokta geldi. Haddim ve hakkım değil ki, ehl-i içtihadın vazifesine karışayım. Fakat bu umûmü'l-belvâ zaruretine karşı, fetvalara taraftar olmadığım halde diyorum ki:

Eğer mütedeyyin bir hekîm-i hâzıkın gösterdiği ihtiyaca binaen kaplama sureti olsa, altındaki diş ağzın zahirîsinden çıkar, bâtın hükmüne geçer. Gusülde yıkanmaması, guslü iptal etmez. Çünkü üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Evet, cerihaların üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması, şer'an o yaranın gasli yerine geçtiği gibi, böyle ihtiyaca binaen sabit kaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması yerine geçer, guslü iptal etmez.

 

Barla Lahikası Sayfa 157

Share this post


Link to post
Share on other sites

tartışmanın bazen zevkli olduğu gerçeğini kabul ediyorum ama olay dini gerçekler üzerinden döndüğünde bu oyunu gayet tehlikeli buluyorum. Şimdi yazacaklarımla beraber bu konuyla ilgili daha fazla yazmayı düşünmemekteyim:

 

İslam alimlerinin yazılarının... derken burda haksız bir genelleme seziyorum. Benim tepkim sadece yukarıdaki yazıyadır. Nedeni de orda "iyi olanı zehirleme" (poisoning the well) diye bilinen; belki kasıtlı belki gayri ihtiyari olarak mantıkî bir ilüzyon yapılmış olması. Hemen izah edeyim, mesela ben ve sayın gulund bir grubun önünde tartışıyoruz. tartışmanın bir yerinde ben çıkıp, "bu gördüğünüz nam-ı diğer gulund adlı zat burada laf olsun diye bulunuyor, demogoji yapıp ilginizi çekmek istiyor, sizin gözünüzü boyamak istiyor, söylediği herşeyden şüphe ediniz (hatta daha klasik ama uç bir örnek, bu zat yalancılığıyla meşhurdur. Hemen her söylediğinde yalan vardır)" dersem, o andan sonra gulund'un tüm söylediklerine insanların şüpheyle yaklaşmalarına sebep olurum. Artık insanlar, söylediği saf doğruluk da olsa ona şüpheyle bakarlar. yani gulund'un kelamını zehirlemiş olurum.

 

Burda üstada yapılan da aynı şey. Bazı cahiller diyerek üstadın bundan sonra söylediklerinin, tamamen hakikat de olsa hüsn-ü kabul görmemesine, insanların şüpheyle yaklaşmasına sebep oluyorlar. Üstadı tanımayan bir zat, bu iki yazıyı gördükten sonra üstadı daha ne kadar güvenilir bulur ve ne kadar üstad okumak ister acaba? Ve ben bu yazıyı protesto ediyor ve geri kalanına herhangi bir değer vermiyorum. Bu kadarına da hakkım vardır heralde. Ayrıca bunları söylerken de elimden geldiği kadar "ben" kullanıyorum ki söylediklerimin tamamen şahsıma ait görüşler olduğunu anlayasınız. "Bizim için muteberdir" diye eklemeye gerek olmaması lazımdı, ben zaten sizleri etkilemeye çalışmıyorum.

 

Üstad gibi nakşi tarikatına mensup (üstadın da bir zamanlar şeyhi vardı. hatta şeyhi bir gün üstadın arkasından yanındakine: ilerde insanlara iman esaslarını anlatacak ama şu an kendinin haberi yok demiştir.) alim bir zatın, fıkhi sorulara verdiği cevaplarını kendi kafasına göre verdiğini savunan bir insana ise üstadı savunacak değilim.

 

Tartışmak, ego tatmini için yapıldığında fayda sağlamıyo, tam tersine kırıcı oluyo ve düşmanlığa sebebiyet veriyo. Halbuki uzaktan bakabilirsek iki tarafın niyeti de Allah'ın buyruğunun yerine gelmesi, iki taraf da bu işi nası yapsak da İslam'a uygun kılsak diye uğraşıyo. Bu klasik cümleleri ne yazık ki acı tecrübelerle idrak etmiş bir halde yazıyorum.

 

Ortada İslam'a aykırı bir uygulama yoksa zannımca gerisi şahsi tercihe bırakılabilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hehh, işte ben de tam bunu diyordum. Gulund ağabeyin tavrında dinimizislam.com'u izlemek malesef mümkün. Harun ne kadar olgun davranıyorsa, yaşı Harunun yaşını belki de üçe katlayan Gulund ağabeyimizin tavrı bir o kadar ters. Bakın 'bence ters' filan demiyorum, rölativist takılmayı sevmiyorum :shake2: Tartışmaya girecek halim yok, bu günlerde kendimi üzerinize afiyet biraz sevgi kelebeği gibi hissediyorum erenler. Gerçi daha geçende MHP'lilere kızıp 'Ulan siz ne biçim adamlarsınız ki neredeyse olduğunuz gibi dosyacı kemala abanma cüretini göstermekten utanmıyorsunuz, dava mava diye mangalda kül bırakmayan pabuç delikanlıları iktidar çekememezliği yüzünden tutup belediye seçiminde dahi ezik ezik chp ye akıverdi de bize ikisinin üst üste konup katlanması ve çöpe atılmasıyla neticelenen bir zafer izlettiler, chp ye oy vereceğim günün sabahı Allah benim canımı alsın da bu seviyeye dek alçaklaşamayayım, adi herifler' deyu dua eder idim ama zamanla herkesin kendine yakışanı yapacağına hükmedip rahatlamıştım azizan. O gün bugündür içimde bir huzur hissediyorum. Ah, deniz kenarlarına gidip kumsallarda stres atmak var şimdi. Geçen gemilerin dalgalandırdığı yosun kokulu denizin sesi ne kadar da tatlıdır. Hele hele elinizdeki simiti martılara fırlatarak zai etmek nevinden faaliyetlere sempati besliyorsanız hissedeceğiniz tad bir başka olur. Hem ne diyordu şarapçı Teo: San geçarkean sıahildeğn siessiihiizjeee, yemilaarr'... Havalar ısındı, montu çıkardım bugün. Gerçi insan otobüslerde yine terliyor. Kışın, yağmurda ıslanan yağlı saçların rayihasıyla dolan otobüsler, şimdilerde burcu burcu kokan koltuk altlarına mihmandarlık etmeye başladı. Kış gelende bazı uzun saçlı ablaların kafası arada sırada insanın burnuna giriyor ki o kokuyu burnunun kökünde duyup da mide krizleri geçirmemek insan kudretini fersah fersah aşan muhal bir muvaffakiyettir. Dolayısıyla ben yaz aylarını daha bir fazla severim. İyi de size ne yav? Fazla huzur insanın çenesini düşürüyor galiba.

 

Heh, ne diyeceğimi unutuyordum iyi mi? Uzatmadan bir iki noktaya değinip gideceğim. "Kalbime bu nokta geldi" sözü çok da fena bir söz değil, İslamiyet'in temeli kesinlikle nakil olsa da İslamiyet tamamıyla nakilden ibaret bir din değildir. Öyle olsaydı bugün yaşayamazdı. Papağanların ömrü kısa oluyor malum. Kaldı ki diş dolgusunu yemek artığıyla kıyaslayan da Allah uzun ömürler versin, 86lık nenem değil gördüğünüz gibi. Buna kimse kalkıp da 'Nakil yapıyorum bilader' diyemez. Ayrıca kalbi keşiflerin tamamen itibardan uzak olduğunu da söylemek mümkün değil, 'Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım' şeklindeki meşhur hadis-i kudsinin 'kalbî' bir keşif olduğunu bilirsiniz. Sen kurumuş yemek parçalarının abdeste engel olacağını ve bu yüzden dolgunun caiz olmadığını söyleyerek bir kıyas yapıyorsan, Said-i Nursi'ye aynı metodolojiyi kullandığı için dahleyleyemezsin. Neymiş efendim biri zaruretmiş biri ihtiyaçmış. Tamamen ölmemiş dişimi neden söktüreyim ki, neden hemen cyboarglaşmaya başlayayım ki. Bize salık verdiğiniz şey basit bir şey değil netekim, caanım dişi kopartıp yerine 7-8 katı para dökerek suni bir diş takın diyorsunuz. Yoksa öyle demiyor da Uzun menzilli ağız kokusuyla, ufacık bi parça domatesi yerken kıvranmanıza sebep olacak bir dişle çürük çürük gezin mi diyorsunuz? Mühim olan dişin eski haline gelmesini sağlamak mıdır, yoksa desteklenip fonksiyonunu korumasını temin midir? Kesip atmak, yerine protez takmak çözümse kolunuzdaki yarayı da mesh etmeyin, protez kollar var böyle, gerçek kol gibi idare edilebiliyor neredeyse. Ben Said-i Nursi'nin yaklaşım tarzını tercih ediyorum, daha İslami duruyor. Fakat velev ki dolgu Hanefi mezhebine göre caiz olmasın (bu yargı da bir kıyasın neticesidir, unutmayın) Şafiiler gibi de düşünmek mümkün burada malum. Normal şartlar altında tercih edilen bir mezhebe bağlı kalmak izlenmesi gereken bir yoldur ve efdal olandır. Lakin mezhepler arasındaki geçişi din değiştirmek gibi sert çizgiler içine hapsetmek doğru değil. Sürekli işine geleni yapmak amacıyla farklı mezhepleri hayatında sentezlemek ne kadar pis bir tavırsa, bir mezhebin mütakibi olunduğu halde nadiren başka bir mezhebin gerçekçi ve uygun hükmüne paralel davranmayı da sanki farklı bir dine geçiliyormuş gibi korkunç bir asabiyetle reddetmek de kabil olmasa gerek. Hal böyleyken sövmenin manası yok, insanları soğutmak manasız. İlm-i hal bilgisi verirken dilleriyle adam dövüyorlar resmen yahu. İyi ki İmam-ı Şafi devrinde böyle adamlar yoktu. Alimallah adamcağızı iki seksen sererlerdi tez elden. İki içtihat da güzeldir ve bir hanefi olarak bir iki seferliğine Şafilerden zaruri bir meselede destek almak fena değildir. Ayrıca her ne kadar HHİciler pek beğenmese de Bediüzzaman da en az HHİ kadar muteber bir adamdır. Şimdi kimse 'O adam kendi konuşmuyo, yüce İslam alimlerinden iktibaslar yapıp konuşuyo, nasıl karşılaştırırsın bre zındık' diyecek kadar düşmeyecek di mi?

 

Şu 'İslam alimlerinin yazıları demek ki gözünüzde kıymetli değil!' lafı gülünç bi hal ile karşı karşıya kaldığımızı ihtar ediyor olabilir, ben karışmayayım. Gerçi nefrazde kendini savunmuş ama bana bu tavırla gelinseydi paragraflarca eğlenirdim herhalde.

 

Öte yandan yazıyı yazanların kazmaca üslubu yüzünden, tüm söylediklerini tamamen itibardan ırak kabul etmek de doğru bir tavır olmasa gerek. Bu noktada Nefrazde ile ayrılıyoruz sanırım, fakat ben kendisinin yazının içeriğinden ziyade yazının zatından hoşlanmadığını ifade etmeye çalıştığını düşünerek bir ortak nokta arayayım. Yazıda iktibas edilenler kıymetli olabilir fakat yazı kıymetsiz olabilir pek ala. Nitekim dolgunun Hanefi itikadınca gusle engel olduğunu söyleyen görüşler var ve buna kimse değersiz diyemez. Bu kadar kötü bir üslup ve tarz söylenenlere karşı tavır alınmasını da beraberinde getirebilir fakat bu tavrı geliştirmemek en doğrusu...

 

Namaz beş vakittir bre cahiller, bre hayınlar, iyi bilesüz!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben, alimlerin 'Günaha daha uzak tarafta durun' hikmetine bakarak gusülde ve tabiki abdest ve namazda mezheb taklidine gidiyorum.

Gönüldaşlar, mezheb talidini yapsak kaybetmeyiz ancak taklid etmezsek iş sakata binebilir. Bediüzzaman gibi birine uymak tabiki ferahlatacaktır, çapı belli ama ben genede birçoğuna uymayı daha tehlikesiz buluyorum. O birçoğundan kastım Akif'in 700 senelik kitap diye aşşağıladığı eski alimlerin kitapları. Birşey kaybetmeyiz. 'Hade, gelin el sıkışalım şu mezheb taklidinde' demeyeceğim tabi... :shake2: 'Ne olacak canım, iki kelime fazla diyivereceng'

Hadi selametle kardeşler.

Allaha emanet olunuz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eyvallah, güzel bir tercih. Seyyid Fehim Hazretlerinin sigara mevzuunda takındığı tavır da güzel tabi. Dolgulu bir Hanefi olmaktan ve bu mevzuuda Said-i Nursi'nin iznini daha muteber bulmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yapacağınız ömrünüzde bir defaya mahsus gönlünüzden sadece ama sadece bir kez "gusul abdestinde Maliki mezhebini taklide niyet ettim" demek.Tek farkı artık çıplak elle cinsî uzvunuza(uzuvun üstünü örten birşey yokken) avucunuz değerse namaz abdestinizin bozulması.Özellikle Maliki mezhebi seçilmiştir, çünkü tek farkı Hanefiyle budur.Üstad gibi Şâfî seçilse bayağı bir fark olucaktı.Ömürde birkez kalpten gusulde Malikiyi taklide niyet ediyorum demek herhalde birşey kaybettirmez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Görünen o ki Gulund kardeş, "Benim babam, senin babanı öyle bir pataklar ki..." mevzusunda epeyi yol kaydetmiş ya da katetmiş. O da olmadı, katletmiş diyelim gitsin.

 

Teşhis bellidir, çapımız bellidir, had bellidir, aczimiz bellidir.

 

"Büyüklerin hikmet noktalarında sükut etmek" gibi kocaman bir makam vardır. Haa, her kişiye de bu makam nasip değildir. Kendi tefekkür ve hakikat dairende; aczinin derecesi, çapının ve haddinin derecesiyle paralellik gösterecek ki teşhise ulaşıp, sükut makamına eresin.

 

Eğer ki "Bediüzzaman Hazretleri (es-sual: Hazretleri mi? el-cevap: Tabiki öyle) velayet mertebesini bırakın, ulema bile değil; ben, alim ve velilerden sorumlu devlet bakanıyım; atamalar benim imzam olmadan olmaz, bana da böyle bir isim ulaşmadı (!!!)" diye bir iddianız var ise hep beraber intisab yönümüzü, teşhis kutbunuza yönlendirelim.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Yapacağınız ömrünüzde bir defaya mahsus gönlünüzden sadece ama sadece bir kez "gusul abdestinde Maliki mezhebini taklide niyet ettim" demek.Tek farkı artık çıplak elle cinsî uzvunuza(uzuvun üstünü örten birşey yokken) avucunuz değerse namaz abdestinizin bozulması.Özellikle Maliki mezhebi seçilmiştir, çünkü tek farkı Hanefiyle budur.Üstad gibi Şâfî seçilse bayağı bir fark olucaktı.Ömürde birkez kalpten gusulde Malikiyi taklide niyet ediyorum demek herhalde birşey kaybettirmez.

Bana kaybettirir şeksizciğim kusura bakma. Bu bir tavır meselesi, duruş mevzuu. Tıpkı müridlere durup dururken sigara içirtmek gibi. Senin dediğin de mantıksız değil elbette, isteyen için güzel bir tavsiye oldu sağolasın. Fakat ben Hanefiliğe leke sürdürmek istemiyorum. Yaşasın Hanefilik. Davadan dönmek yok. Hem dolgulu, hem de Hanefi nasıl olunurmuş cümle aleme göstereceğim, gösteriyorum, göööösterrrdim!

Share this post


Link to post
Share on other sites

BU KONUDA ALİ VE HARUN KARDEŞİME TAMAMEN KATILIYORUM İSLAMİYET NAKİL DİNİDİR ÖYLE ''KALBİME BÖYLE İLHAM OLDU'' DİYEREK DİN HAKKINDA HÜKÜM VERİLEMEZ.....

Share this post


Link to post
Share on other sites
"Kalbime bu nokta geldi" sözü çok da fena bir söz değil, İslamiyet'in temeli kesinlikle nakil olsa da İslamiyet tamamıyla nakilden ibaret bir din değildir. Öyle olsaydı bugün yaşayamazdı. Papağanların ömrü kısa oluyor malum. Kaldı ki diş dolgusunu yemek artığıyla kıyaslayan da Allah uzun ömürler versin, 86lık nenem değil gördüğünüz gibi. Buna kimse kalkıp da 'Nakil yapıyorum bilader' diyemez. Ayrıca kalbi keşiflerin tamamen itibardan uzak olduğunu da söylemek mümkün değil, 'Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım' şeklindeki meşhur hadis-i kudsinin 'kalbî' bir keşif olduğunu bilirsiniz. Sen kurumuş yemek parçalarının abdeste engel olacağını ve bu yüzden dolgunun caiz olmadığını söyleyerek bir kıyas yapıyorsan, Said-i Nursi'ye aynı metodolojiyi kullandığı için dahleyleyemezsin.

 

 

trradomir kardeşim yeterince iyi açıklamış.

 

 

''KALBİME BÖYLE İLHAM OLDU'' DİYEREK DİN HAKKINDA HÜKÜM VERİLEMEZ..... sözünün mantığı, bize sanki Bediüzzaman Hazretlerinin kuru bir "bid'at"çiden farkı olmadığını dolaylar gibi.

 

İslam'in nakil dini olduğunu Bediüzzaman Hazretleri mi bilmiyor yani?

Meğer bizi kandırmış risaleleriyle, bizimle oyun oynamış yıllarca!!!

 

 

Bazı arkadaşlarda "deruni ahenk kafiyesi"nden daha da derunlerde bir yerlerde ve ismi hiç mi hiç lazım olmayan bir şairin deyimiyle "Bence sen de herkes gibisin" diyerekten, bir "Bediüzzaman Hazretleri" çekememezliği seziyorum. Umarım bu benim fesatlığımdandır; ben hariç, herkes masumdur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bediüzzaman'ın çapını tartışacak değiliz tabi ki...

Bana öyle geliyor ki Bediüzzaman İnanç meselelerinde çok çok sağlam. Ve ben Risaleleri okurken hayretler içinde kalıyorum. Bu kadar sağlam bir kitap ne zamanda bir gelir? Ancak İtikadi meselelerde Bediüzzamanın da bağlı olduğu Büyükler var. Bediüzzamandan önce bu meselelerde yani İtikadi hükümlerde sözü kuvvetli olan alimler var. Bu benim zannımdır ve en nihayetinde iki durumda da bir Büyüğe uyduğum için zannımda kusur yoktur herhalde? Konuyu açarken kimlerin kaynak alındığını atlamadım. Her hükmün yanında Hangi Veliden keynak alındığı yazılı. Üstad Necip Fazıl Hazretleri de bu meselede İman ve İslam Atlası kitabında Şafiiye yani başka mezhebe uyulması gerektiğini uzun uzun anlatmış. Üstad, Abdülhakim Efendi Hazretlerinden naklederek diyor ki böyle yapmayanın guslü tehlikededir. E biliyoruz ki gusül tüm ibadetlerin anasıdır.

Bence bu konuda Üstad Necip Fazılın (Allahın sonsuz rahmeti üzerine olsun) İman Ve İslam Atlasının 79. sayfasına bakılsın. Allah korusun ya gusül sahih olmassa... Nazik bir mesele olduğuna inanıyorum o yüzden ısrar ediyorum. Yoksa Velileri tartacak kuvvete ve takade sahip değiliz haşa...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ali NFK'cığım tamam seni anlıyoruz. Sıkıntı senin sylediğin şeyde değil. Sen iki yoldan birini tercih ediyorsun, ben ve Adıdeğmez de diğer yolu takip ediyoruz. Sen de tıpkı bizim gibi takip etmemekte olduğun görüşü reddetmiyorsun ve o görüşün de değerli bir İslam aliminden doğduğunu kabul ediyorsun. Derdini de güzelce anlattın, eyvallah. Sana dediğimiz, sana denebilecek hiçbir şey yok.

 

Lakin birileri hala papağanlık edip tutturdukları teraneyi, sizin cevaben yazdıklarınızı okuma tenezzülü dahi göstermeden ortaya püskürterek çapsızlık ispatına girişmeyi marifet zannediyor, derdimiz o. 'İslamiyet nakil dinidir bilader' diye bir klişe öğrenmişler, bozuk plak gibi tekerleyip duruyorlar. Organ bağışı mevzuunu nakille çözemezsiniz (sadece bir örnek). Ha şimdi biri çıkıp tıpkı dolgu mevzuunda olduğu gibi nakillerden bir kıyas yapar ve 'Al sana nakil' deme denyoluğunda bulunur, yaparlar bunu biliyorum. Fakat olaya dikkatli bakarsanız bunun da bir kıyas olduğunu görürsünüz. Temel nakildir, tamam, kimse bunu reddedemez. Fakat kendileri kıyas yapıp da bunu söylemiyorlar mı, şartellerim atıyor. Sus sus nereye kadar? Bir de Adıdeğmezin de altını çizdiği şekilde 'Seninki de alim mi lan anten, benim alimlerim sizinkine basar' tavrı var ki 'Git bi oksijen al gel' diye tepki koymak müstehakını vermek olur. Baydınız yemin ederim yahu. Ne varsa bi tek HHI'nın alimliğine fetva verdiklerinde var zaten. Pehh! Git gide kendinizden soğuttuğunuzun farkında mısınız?

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bana kaybettirir şeksizciğim kusura bakma. Bu bir tavır meselesi, duruş mevzuu. Tıpkı müridlere durup dururken sigara içirtmek gibi. Senin dediğin de mantıksız değil elbette, isteyen için güzel bir tavsiye oldu sağolasın. Fakat ben Hanefiliğe leke sürdürmek istemiyorum. Yaşasın Hanefilik. Davadan dönmek yok. Hem dolgulu, hem de Hanefi nasıl olunurmuş cümle aleme göstereceğim, gösteriyorum, göööösterrrdim!

Hocam iyi hoş gırgır bi adamsın.Tamam kabul ama fıkıh mevzuları böyle gırgır götürmüyor be abicim, işin sonunda cunupluk var hemde ömür boyu :( bir kerecik içinden geçiriver kurtul hede be güzel kardeşim geçir sana heceyle 25 kıtalık methiye yazim nolur beah :(

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...