Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
sevdayolcusu

Karışık Şiirler

Recommended Posts

Döndü Dönmedi

 

Yaylaya gitmişti yayla zamanı,

Gülizar döndü de Döndü dönmedi.

Demek ki unutmuş ahti-amanı,

Yaylacılar geri döndü, dönmedi.

 

Ben baktıkça o yılıştı yüz verdi,

Aşkımıza ümit verdi hız verdi.

Yemin etti sapasağlam söz verdi,

Demek ki sözünden döndü dönmedi.

 

Aşkıma inansa beni arardı,

Sevda çeke çeke benzim sarardı.

Tansiyonum düştü gözüm karardı,

Sevdasından başım döndü, dönmedi.

 

İsmini andıkça ah çekerim ah,

Sevende mi sevilende mi günah?

Yep yeni bir ümit başlar her sabah,

Akşam üstü güneş döndü, dönmedi.

 

Ben gönlümü o huysuza bağladım,

Aşkı ile ciğerimi dağladım.

Gözlerimden kanlı yaşlar çağladım,

Selinden değirmen döndü, dönmedi.

 

Ah çektikçe gözlerimden yaş geldi,

Ümitlerim dolu gitti boş geldi.

Yaz da gitti, güz de bitti kış geldi,

Zaman geçti devir döndü, dönmedi.

 

Bu zalim engeller bize nettiler,

İki aşık arasına gittiler.

Kaş göz oynattılar fiskos ettiler,

Arada bir dümen döndü, dönmedi.

 

Kokusunu arıyorum yellerde,

Boynu bükük bekliyorum yollarda.

Aşkı ile ölüyorum çöllerde,

Üzerimde kuşlar döndü, dönmedi.

 

Şu halime ne söyliyem, ne diyem,

Bana dönse bir canım var hediyem,

Ham kelama izin vermez terbiyem,

Bedduadan dilim döndü, dönmedi.

 

Kara sevda çekmek zor gardaşım zor,

Bana inanmazsan bir çekene sor,

Benim sonum tımarhane ve doktor,

KOCAMAN ölümden döndü, dönmedi.

 

Abdülvahap Kocaman

Share this post


Link to post
Share on other sites

İHTİLAL

 

Sen bir kalesin kuşatmayı bekleyen,

Ben ise bir yeniçeri, surlarını oklayan.

Ben senin yüreğindeki dolanan kan,

Sen yürekli aşkını bana verensin.

 

Ben senin uğruna adanmış bir can,

Sen düşlerini düşlerime serensin.

Ben gözlerinde ağlıyan vakti tan,

Sen şu yollarıma çiçekler serensin.

 

Ben seni fethe gelen yorgun törehan,

Senki uzaklardan göz kırpan cerensin.

Bir ceren hayali ile gönlüme dolmalısın,

Törehan tahtına kurulup kalmalısın.

 

Çalamaz ozanlar bu sevda türküsünü,

Saz titrer tel kopar dil tutulur laal olur.

Aşkı göğe yazıpta kuşansalar mızrabı,

Bu aşkın karşısında tutuklu bir haal olur.

 

Senin adın geçince zehir bile bal olur,

Gözün gözüme gelse sanki ihtilal olur.

Ceren adın geçince zehir bile bal olur,

Gözün gözüme gelse sanki ihtilal olur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

GÜLÜM

 

Söner

Bir gün

Yıldızlar

Devir döner...

Yürek susar büsbütün

Sükuta dalar nabızlar

Uzaktan bir ses duyarım

"Bütün işler kaldı yarım..."

Muzipçe gülerek sorar bir çiçek

Söyle ey yolcu der:Yol sonsuza mı?

Bana meydan okur bir küçük böcek

Bir örümcek bozar benim kozamı

Eller titrek titrek hayaller kırık

Sallanır zamanın nazlı beşiği

Yol görünmüştür artık!

Bu esrar yüklü bitiş

Sonsuzluğun eşiği...

Kırk yıllık dostumu

Bekler gibiyim

Nerdesin?

Ölüm...

Gülüm...

 

Taceddin Şimşek

Share this post


Link to post
Share on other sites

iki beden...

iki ruh...

iki yürek...

ikiye bölünmüş tek sevda...

bölünen sevdaların yüklendiği düşmüş omuzlar...

yerlere sürünen ayaklar...

yerlerde sürünen sevgi...

hazırlanıp seçilmiş iki ayrı yol...

ve işte start sesi,

"hoşçakal..."

 

ve saniyeler sonra,

herkesi tek başına yapan

ve tek başına kalan

mutlu olan! Ayrılık...

_________________

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yüregimde bir çocuk

Sevinçle hüznü

Bir arada yaşıyor

Bir elinde umut çiçekleri

Digerinde mutsuzluk dikenleri...

 

Yüregimdeki bu çocuk aglıyor,

Batmış eline

Mutsuzluk dikenleri...

Umut çiçekleri

Gönlünü okşuyor...

Kendisini

Bekleyen geleceği

Umut çiçeklerinde

Biliyor...

 

Yüregimdeki çocuk

Ellerin de

Umut çiçekleri,

Gözlerinde

Bir ümit ışıgı yanıp sönerken

Kendisine sevgiyle uzanacak

Bir dost eli bekliyor...

 

Yüregimdeki çocuk

Bir elinde umutsuz dikenleri

Digerinde umut çiçekleri

Gözlerinin içi gülüyor...

 

Yüregimdeki bu çocuk

Gelecekten umutlu

Hayatla barışık yaşıyor

 

 

 

Alıntı

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÇANAKKALE

 

Güneş gurub vaktinde kanlarıyla beslenir

Gökler hep yıldız yıldız ruhlarıyla süslenir

Kulak verin toprağa kaç bin şehit seslenir

Bedir’in son dalgası imandır Çanakkale

**

Toplandı Preveze, Çaldıran, sonra Mohaç

Sayamadı tarihler şühedâ sayısı kaç

Hilâl’in nûru ile sulara gömüldü haç

Altı yüz yaşındaki Osman’dır Çanakkale

**

Sual etsek söyler mi sarhoş gezen rüzgâra

Hiç acı vermedi mi sinede bunca yara

Hasret gitti cümlesi bir sıcacık mezara

Mermilerin yağdığı tufandır Çanakkale

**

Şimşekleri korkuttu sayısız top ve tüfek

Saklandı yıldırımlar göklere sanki tek tek

Ölüm adlı lezzettir o gündeki tek gerçek

Say ki sur üflendiği bir andır Çanakkale

**

Mehmed’i görmek için yükselir de deryalar

Kan dolar sinesine elemle düşüp ağlar

Böyle güzel göremez ebediyyen rüyalar

Anneden, sevgiliden hicrandır Çanakkale

**

Cennetleri buldular hepsi bir bir siperde

Açıldı gök kapısı gözlere perde perde

Kelime-i şahâdet son sözdü her neferde

Yeniden kurtarılan Kur’an’dır Çanakkale

**

Binlerce İsmail’in alnında ulvi kına

Mümkün mü şahâdetten bir kerecik yakına

Çıktılar ecdâd gibi ebedî bir akına

Hakk’a tertemiz varan kurbandır Çanakkale

**

Daha canlar vermeden Resûl’e dost oldular

Resûl’ün kucağında cennetlere daldılar

Bir can verip Ukbâ’da binlerce can buldular

Gül’e bülbül misali cânândır Çanakkale

**

Yine inin göklerden kurtulsun mahzun Hilâl

Bitsin nice yıllardır çektiğimiz bu melâl

Gökte gezdiği gibi yerde bulsun istiklâl

Kalbimizi Allah’a beyandır Çanakkale

EKREM KAFTAN

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

ESKİ MALAZGİRT MARŞI

Bir Cuma sabahı, Allah’a karşı

Malazgirt’te ellidörtbin er

Ellidörtbin er, ellidörtbin er

Söylemişler en güzel marşı.

 

Allahü ekber, Allahü ekber

Allahü ekber, Allahü ekber

Allahü ekber, Allahü ekber

Allahü ekber, Allahü ekber.

 

Rast

Share this post


Link to post
Share on other sites
NASIL KURTARDIK

 

İstiklâl Harbi'nde biz bu vatanı

Başı başa vere vere kurtardık

İnanmazsan git konuştur atanı

Kara günler göre göre kurtardık

 

Hiç unutma emeğini Ata'nın

Deden yok mu senin şehit yatanın

Bütün çevresine nurlu vatanın

Cesetten ağ öre öre kurtardık

 

Türk kadını koştu kazma kürekle

Mermi çekti kucağında bebekle

Kara barut ile dolma tüfekle

Topa karşı dura dura kurtardık

 

Devletlerle açılmıştı aramız

Döğüşmekten başka yoktu çaremiz

İlâçsız doktorsuz kendi yaramız

Gömlek yırtıp sara sara kurtardık

 

Pes etmedik devletlerin birine

Nöbet tuttuk subayından erine

Top, tüfek, mermi ve süngü yerine

Değneğinen vura vura kurtardık

 

Sırrımızı yad ellere açmadık

Candan geçtik yurdumuzdan geçmedik

Kurşundan, süngüden dönüp kaçmadık

Göğsümüzü gere gere kurtardık

 

Yedi iklim, dört köşede, her yanda

Kim duymamış Türk'ü ulu cihanda

Kars'ta, Erzurum'da, Bitlis'te, Van'da

Yüz bin şehit vere vere kurtardık

 

Mehmetçik çarığı çekti sılada

Kaldı düşmanların başı belâda

Sakarya, İnönü, Çanakkale'de

Nice çember yara yara kurtardık

 

Girmek isteyeni sokmadık yurda

Set olduk döğüştük kıyıda kenarda

Afyon'da, İzmir'de, Dumlupınar'da

Üçer beşer kıra kıra kurtardık

 

Bu Kocaman Türk'ün aslı nereli

Fatih, Yavuz, Alparslanlar sıralı

Hedefimiz Akdeniz'dir ileri...

Domuzları süre süre kurtardık

 

Âşık Abdülvahap Kocaman

 

Halk edebiyatının destan bölümüne giren çok çok çok güzel bir şiir.Halk edebiyatındaki mesnevi yani.Ah böle bi aşık bende olmak istiyorum , heceyle şiirler yazıyorumda ben kim bu büyük şair kim :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Beng ile seyretmeğe

Ah bize bir bağ olsa

Issı soğuk olmasa

Havası hup sağ olsa

 

Pireden incinmesek

Kar ü yağmur olmasa

Sinek hey vızlamasa

Ana hem yasağ olsa

 

Dobruca ovasından

Büyük yağlı çörekler

Akkirman'ın yağından

Benzimiz hey ağ olsa

 

Cümle cihan koyunun

Semiz yahni etseler

Biz yemeye başlasak

Engeller ırağ olsa

 

Gaziler helvasından

Cihan dopdolu olsa

Zülbiye halkaları

Sütü dahi çoğ olsa

 

Kanda bir göl varısa

Badem pâluze olup

Bir yanından diş ursak

Çevresi bal yağ olsa

 

Düpedüz bu yaş ovalar

Her biri boş durmasa

Sulu şeftalisi çok

Bin üzümlü bağ olsa

 

Kaygusuz Abdal otur

Kimin' ye kimin' götür

Sufiye koz kalmadı

Abdala kaymağ olsa

 

 

Kaygusuz Bâbâ"Kuddise Sirruh"

Share this post


Link to post
Share on other sites

Türkün Savaşları (Fetih Marşı)

 

Yürekler kabarık gözlerde damla,

Mehteri saygıyla dur da selamla,

Bir huşu içinde dinle gülbankı,

Sesleniyor tarih bu ses o yankı.

 

Sen böyle yürürken tuğla sancakla,

Türk'ün savaşları geliyor akla...

 

Asırlar boyunca çınladı serhat,

doğudan batıya yemen belgrat,

Duyarak bakışan gözler görüyor,

Fatih topkapıdan şehre giriyor.

 

Sen böyle yürürken tuğla sancakla,

Türk'ün savaşları geliyor akla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

MALAZGİRT MARŞI

 

Aylardan ağustos, günlerden cuma

Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum'a

Bozkurtlar ordusu geçti hucuma

 

Yeni bir sevk ile gürledi gökler

Ya Allah...Bismillah... Allahüekber

 

Önde yalın kılıç türkmen basbuğu

Ardında Oğuz'un ellibin tuğu

Andırır Altay'dan kopan bir çığı

 

Budur, Peygamberin övdüğü Türkler

Ya Allah...Bismillah... Allahüekber

 

Türk, Ulu Tanrı'nın soylu gözdesi

Malazgirt Bizans'ın Türk'e secdesi

Bu ses insanlığa hakkın müjdesi

 

Bu seste birleşir bütün yürekler...

Ya Allah...Bismillah... Allahüekber!..

 

Yiğitler kan döker, bayrak solmaya,

Anadolu başlar, vatan olmaya...

Kızılelma'ya hey... Kızılelma'ya!!!

 

En güzel marşını vurmadan mehter

Ya Allah...Bismillah... Allahüekber!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

İRFÂNA DÜŞTÜM

 

Ma’nâ âleminde, vefâ yolunda;

Aşk ile elendim bir cana düştüm!..

Gönül vecde geldi cezbe hâlında;

Derdime gül bastım, dermâna düştüm!..

 

Gurbet, gam bendini bende mi kurdu?..

Mevlâ’m emaneti sırtıma vurdu!..

Her katrem ‘hû’ dedi, duruldu, durdu;

Kaynadım, çağladım devrâna düştüm!..

 

Duydum can özümde ney’in zârını;

Özünden ayrılmış buldum varını!..

Başımda gördükçe nefsin dârını;

Ölmeden hesaba, mizâna düştüm!..

 

Ömrüm, kula döndü bir hak uğruna;

Hasret odu düştü gülün bağrına!..

Girdim ibret ile âlem seyrine;

Hayretten süzüldüm, hayrana düştüm!..

 

Ey gönül, dost için yüzümüz var mı?

İhlâs ocağında, közümüz var mı?..

Bu sesler, ahenkler özge diyâr mı?

Bir aşkın elinden mestâne düştüm!..

 

Takvâyla inceldi bu içli sözüm;

Edep dergâhında, tutuştu közüm!..

Bir zikrin nûruna kandıkça özüm;

Sınandım irfandan, irfana düştüm!..

 

 

 

 

 

TÖVBEKÂR OLDUM

 

Yâ Rab bu aşk bende, benimle her an;

Aşk ile can buldum, canda var oldum!..

Bu zorlu nefsime neyledi zaman?..

Bazen kışa döndüm, kâh bahar oldum!..

 

Tevhîdin nûruyla, var ettin canı;

Ufkuna nakşettin eşsiz fermânı!..

Tedbirden, takdire dönen her sonu;

Tefekkür ettikçe tövbekâr oldum!..

 

Kader levhâsında, ince bir sır var;

Bir ömre sığmadı, aşk denen esrâr!..

Âlemi sardıkça bu derin efkâr;

Yanmış ney misâli, âh u zâr oldum!..

 

Ezelden ebede bu şevk, bu heves;

Firdevs’den, Mevâ’dan, Naim’den bir ses!..

Kutsal emanete yüklü her nefes;

Dal, budak saldıkça, lalezâr oldum!..

 

Hüzün tezgâhında, süsledin gülü;

Yardın, pâk eyledin mümin gönülü!

Sebepler içinde her tevekkülü;

Sezdikçe hem gizli, aşikâr oldum!..

 

Yâ Rab yakın sensin, ben benden uzak;

İçimde, iç içe binlerce tuzak!..

Ey gönül geç nefsi, benliği bırak;

Kim demiş âlemde bahtiyâr oldum?!..

 

 

 

 

 

VUSLAT DEDİ

 

Yâ Rab kulum, geldim sana;

Aşk yazıldı bu fermâna!..

Bir çilede yana yana;

‘Sabır’ dedi, oldu gönül!..

 

Nasıl diner bu dert, bu gam?

Hüznüm artar her bir akşam!..

Sekiz cennet, makam makam;

‘Umut’ dedi, doldu gönül!..

 

Nefsim arza atmış ağı;

Sökülmez mi hırsın bağı?..

Bu gurbetin, hasret çağı;

‘Biter’ dedi, daldı gönül!..

 

Ten, aşk ile mâ’rifette;

Can neylesin hakikatte!..

Bir ilahî adalette,

‘Hesap’ dedi, soldu gönül!..

 

Hakk’tan aldı, halka verdi;

Nefsi, yerden yere serdi!..

Şükür, gizli sırra erdi;

‘Hikmet’ dedi, bildi gönül!..

 

Budur ömrün ayı, yılı;

Yüküm nerde, neyle dolu?..

Tefekkürde bulup yolu;

‘Vuslât’ dedi, güldü gönül!..

 

 

 

 

 

BİLMEM

 

Aşkın ile bir hoş oldum;

İlki bilmem, sonu bilmem!..

Neye baksam, seni buldum;

Yönü bilmem, yanı bilmem!..

 

Her hâl ile yandı yürek;

Dağ yükümde bin bir emek!..

Ömür bir çark, zaman elek;

Ten öğünür, canı bilmem!..

 

Safta döndü, doldu gönül;

Müptelâdır güle bülbül!..

Budur, böyle erkân, usûl;

Sevgimiz var, kini bilmem!..

 

Yâ Rab, sende her kararım;

Gönül arar, ben ararım!..

Ötede mi ilkbaharım?..

Dünü bilmem, günü bilmem!..

 

Tâ ezelden bu hâldayım;

Sana gelen bir yoldayım!..

Bir bîçâre akıldayım;

Malı, mülkü, şanı bilmem!..

 

Menzil menzil, kubbe kubbe,

Sebep, bağlı bir sebebe!

Ne sevdâdır iner kalbe;

Unuttum ben, beni bilmem!..

 

 

 

 

 

YAKARIŞ EŞİĞİNDE

 

Aşk ile elendim, aşkla sınandım;

Bana, tutunacak dal ver İlâhî!..

Emanet yüküne, aşkla dayandım;

Bana menzil göster, yol ver İlâhî!..

 

Çaresi özünde bîçare miyim?

Aklını, kaybetmiş divâne miyim?..

Bu gönül nûruna, pervâne miyim?

Bana, od içinde gül ver İlâhî!..

 

Bu aşktır dost diyen, dostla eğleşen;

Sevgiyi sevgiyle seven, paylaşan!..

Bir içli yürektir, suyla söyleşen;

Devrine yağmur ver, sel ver İlâhî!..

 

Hakîkat sırrını açtın, bu canda;

Okudum, ben beni iki cihânda!..

Bildim seni bende, benden yakında;

Bana basiret ver, hâl ver İlâhî!..

 

Âhım var içimi âh ile oyan;

Acım var, acıma merhemi koyan!..

Seni tesbih eden, derinden duyan;

Bir ses ver, nefes ver, dil ver İlâhî!..

 

Bu hüzün ne zaman indi yüzüme?

Asrın vebâli mi bindi dizime?..

Dünyadan ukbâya dönen özüme;

Şefâ’at kapından, el ver İlâhî!..

 

 

 

 

 

 

TÂKVA GÜLÜM…

 

Tâkva gülüm, bu yürekte;

Damar damar koka böyle!..

Hasret odu bu dilekte;

Her zerremi yaka böyle!..

 

Has bahçene geldi bu kul;

Gül gül açmış erkân, usûl!..

İbret ile baksam asıl,

Bir emanet yüke böyle!..

 

Gönül gerek vasfın göre;

Himmet ekip, hikmet dere!..

Edep gülü düşmez yere;

Dallar bağlı köke böyle!..

 

Her dem ömrü süze süze;

İşte özüm, çıktı yüze!..

Nefs odur ki gelip dize;

Taşı taştan söke böyle!..

 

Şaştım, nedir ayrı gayrı?

Dost yolunda olmaz eğri!..

Bana bildim olan seyri;

Dil çözülüp aka böyle!..

 

Ezel kandım bu iksire;

Tedbir ne’tsin o takdire?..

Söz kâr etse bu hakîre,

Var yüklenir yoka böyle!..

 

 

 

 

 

İNCİNSEN DE

İNCİTME SEN…

 

Gönül, yüz dön kin gütmekten;

İncinsen de incitme sen!..

Dost bîzârdır incitmekten;

İncinsen de incitme sen!..

 

Nûr nefesin aşk dolanda,

Gülün yanmaz od alanda!..

Sözün başa dert olanda;

İncinsen de incitme sen!..

 

Can olur mu candan ırak?

Geç ağyârı, sen sana bak!..

O yan çıkan nefsi bırak;

İncinsen de incitme sen!..

 

Sen ki terki terk eyledin;

Günü dünden berk eyledin!..

Tâ elestte ne söyledin?..

İncinsen de incitme sen!..

 

Sendedir arz, arş-ı a’lâ;

Böyle yazmış Kadir Mevlâ!..

Bir hikmettir bu dert, belâ;

İncinsen de incitme sen!..

 

Ma’rifettir hakkı yaymak;

Hatır almak, hatır saymak!..

Sana düşmez gönül koymak;

İncinsen de incitme sen!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Acı

 

 

seni de vururlar bir gün ey acı

uçuşup durduğun kanatlarından

sazın sözün türkülerin tükenir

ellerin koynunda kalakalırsın

 

şakaklarına kar yağıyor bilesin ey acı

gül açan yüzlerimizde

göğeriyor rengin senin de

 

biz seni

tâ eskiden tanırız hani

göğüslerimize taş olur inerden

avuçlarımızda hira dağıydın

 

al atların tan yerine ayarlanmış yelelerinde

akdeniz rüzgarlarına karışan sendin

 

biliyorum

hiçbir tarıh yazmayacak ve bir

sır gibi kalacak yakılan kitaplarda

göbek bağı anasından henüz çözülmemiş

bebelerimize mitralyözlerin okyanus ötesinden

ayarlandığını

 

seni de yakarlar bir gün ey acı

bir taptuk kul gözlerinden vurursa

parmakların eğri ağaç tutmaz

çığlıkların çağlar aşar duymazsın

 

ve ben biliyorum

örümceği, mağarayı, güvercini, asâyı

 

ve ibrahim'in baltasını

biliyorum

 

nereden başladı bu kesik dans

ve bu dansa karşı afyonlanmış hecin yüzlü

insanlar kim?

 

kim kimin yanında

kim kimin karşısında

 

meclis kürsüsünden konuşan bu adam kim

 

üsküdür kız lisesinde okuyan genç kız

çantasında kimin fotoğrafını taşıyor

 

kadıköy vapurunda sigara tüttüren delikanlılar

neden gülüyorlar ki

 

seni de vururlar bir gün ey acı

filistin'de sapan taşlı çocuklar

dalın, kolun, fidelerin, budanır

kuru bir kütükle kalakalırsın

 

öyle bakmayın balkonlarınızdan

fırat nehri ayrılık çıbanına tutuldu,

damarlarımızı yırtıyor

tuna nehri, onulmaz boşnak sızıları

pompalıyor yüreğimize

 

pilevne türküleri ağıtlara dönüşürken,

çeçenya'da yiğitler

inancın emeğin/ve aşk'ın

kılcal damarlarına ulanıp sustular...

ve ne bağdat'tan

ne şam'dan

ne mekke'den

ne diyarıbekir'den

ne istanbul'dan

ne buhara'dan

bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi

duymuyor

 

seni de vururlar bir gün ey acı

halepçe'de soldurulmuş gül gibi

bu sevdaya düşsen, sen de yanarsın

suskun, sıcak, uzun yaz geceleri

 

ve siz

ey analar,

hani siz, gecelerinizi böler, çocuklarınıza ninniler

söylerdiniz

 

hani siz, fatihler doğururdunuz...

 

gelin-kızların giysileri kirletildi

çocuklar hep yetim kaldı

 

'elem yecidke yetimen feava'

 

ve ben biliyorum

ben biliyorum

istanbul'un

bağdat'ın

diyarıbekir'in

mekke'nin

buhara'nın

birbirine nasıl bağlandığını, nasıl çözüldüğünü/sonra

ey insan

ey insanlık

ayağa kalk

 

kolları ve bacakları budanmış delikanlıları

boyunları gövdelerinden ayrılmış insanları

gözleri uyur gibi kapanmış, kan pıhtıları içindeki bu

çocukları

 

gelişmiş laboratuarlarınızda dikkatle inceleyin

ve bir gün

bu dünya

gül bahçesine dönecek

bunu böyle bilin/ ve

unutmayın

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

evet bazı arkadaşlara katılıyorum atilla ilhannı bende görüşünden ve düşüncesinden dolayı pek sevmem ama böylesine iyi bi şairi düşüncesinden dolayı yitiremem . sonuçta bu bir sanat :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu yazıya şiir demek belki anlamsız olabilir. Çünkü bir haykırışın sesi bu. Fakat ben yine de uzun zaman sonra okunmaya ve yorum yapmaya değer bir şiir gördüğümü belirteyim. İnsanlığımızın yeniden ayağa kalkması temennisiyle..

Share this post


Link to post
Share on other sites

SİZE DEĞİL

 

 

Hiç kimseye karşı suç işlemiş değilim, Ancak suçlu insanlar içinde bulunmak suça ortaklıktır diye kabulleniyorum. Sırf bu sebeple bağışlanmamı diliyorum.

 

Kim bağışlayacak beni? Hiç kimse kendi kendine bakmasın. Siz hepiniz benden daha çok suçlusunuz.

 

Ben bastığım toprağa, içtiğim kaynağa, yıkandığım ırmağa sesleniyorum.

 

Ben değerlendiremediğim vakitlere, toprağa gömülen şehitlere, yalan söylemeyen şahitlere sesleniyorum

 

Ben Evlatlarını yitiren eşlere, yuvasını yitiren kuşlara, mezarlara dikilen taşlara sesleniyorum

 

Ben gökteki kartala, denizdeki balığa ve daha bir çok benzerlerine sesleniyorum

 

Bağışlasınlar beni ...

 

 

Üstad Abdurrahim Karakoç / Beşinci Mevsim Şiir Kİtabından

 

umarım birşeyler anlayabilmişizdir :unsure:

Share this post


Link to post
Share on other sites

UTAN

 

Artık bülbül ötmez bu gülistanda,

Gülün başı yere düştüyse utan!

Yaraya tuz ektin,ateş döktün sineye,

Değil sana gaziler şehitler küstüyse utan!

 

Adalet vadettin zulüm getirdin,

Asırlardır dik duran başımızı yere eğdirdin,

Sen ki mabedime namahrem eli değdirdin,

Nemrutlar şerefimize ayak bastıysa utan!

 

Bir gece başını yastığa vurmadan düşün!

Nedir leşlerle bitmeyen alışverişin,

Bil ki şerre alamet yelkenleri suya verişin,

Kurtuluş gemisi karada battıysa utan!

 

Nasıl veba ki; damarındaki asil kana bulaştı,

Gaflet küflü uykular gelip kalbine ulaştı,

İhanet dibi görünmez kuyu, boyunu da aştı,

Haksızlık karşısında kalbin sustuysa utan!

 

Çıkardığın emanet Yusuf'un sırtındaki gömlekti,

Söküp attığın, hakikatle arandaki örülü ilmekti,

O gömlek ki zulme karşı başın dik yürümekti,

Yürürken ayakların yoldan çıktıysa utan!..

 

M.Z.BULUT

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hicran Gazeli

 

Sandım ki benim bahtımı küşad edeceksin,

Kalbten severek aşk ile âbâd edeceksin.

 

Güller sararıp solsa da hüsnünle güzel, sen,

Her dem yeniden bendeni dilşâd edeceksin.

 

Mehtap gibi aydınlatacak ufkumu derken,

Nerden bileyim hicranı mutâd edeceksin.

 

Yaktın canı ey dîlruba, yıktın da giderken,

Bilmem ki bu sevdayı nasıl yâd edeceksin?

 

Candan seviyorken seni, cânan diye Müşfik

Nâhak yere zulmetmeyi murad edeceksin

 

İbrahim Kalkan

Share this post


Link to post
Share on other sites

TARİF-İ AŞK

 

Aşkı tarif istersen etmeye;

Bîakıl derviş gerek.

Yüzü suyu hürmetine;

Bî tereddüt hizmet gerek.

Oduna yanmak istersen;

Hiç sualsiz anmak gerek.

Vuslatının hasretine;

Bîçare katlanmak gerek.

Değildir mârifet-i akıl;

Her dem yürek gerek.

Fânî gözün perdesin;

Kaldırmaya ermek gerek.

 

-alıntı-

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dost senin yüzünden özege kıble-i cân bilmezem

Severem Pîrin Husnün Gayrı Îmân bilmezem

 

Bana derler şeyâtin senin yolun azdırır

Bu zerrak sufîlerden gayrı şeytan bilmezem

 

Ol Şahın Husnün Aşkına özümü vîrân kılmışam

Gaygusuz Abdaldır Adım Cübbe vü kaftân bilmezem

 

Kaddesellahu Teala Esrarahul Azîz

Share this post


Link to post
Share on other sites

MİLLET RUHU

 

Bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra...

Arkadan kefenini, gömleğini soydular.

"Aman kalkar!" deyip üstüne taşlar koydular,

Bir yiğit vardı; gömdüler şu karşı bayıra.

 

Yiğidim, hele anlatıver olup biteni!

Sen dertli, vatan dertli, oturup ağlayalım...

Ağlayıp da sinelerimizi dağlayalım,

Yiğidim, hele anlatıver olup biteni.

 

Ses ver yiğidim, yoksa beni duymuyor musun!

Yıllar var ki hep hayalinle oynaşıyorum,

Kalkıp geleceğin ümidiyle yaşıyorum...

Ses ver yiğidim, yoksa beni duymuyor musun?!

 

Sırtımda ardan bir gömlek, yılların vebali,

Ümitle ışıldayan gönlüm, seni bekliyor;

Kah göklerde uçup, kah yerlerde emekliyor.

Sırtımda ardan bir gömlek, yılların vebali.

 

Her tarafta harab eller, baykuşlara bayram,

Köprüler bir bir yıkılmış ve yollar yolcusuz,

Gelip uğrayanı kalmamış çesmeler, susuz..

Her tarafta harab eller, baykuşlara bayram.

 

İradelerde çatırtı, ruhlarda müthiş şok,

Tarihi yağmaladı bir düzine tarihsiz;

Değerler altüst oldu, mukaddesat sahibsiz,

İradelerde çatırtı, ruhlarda müthiş şok.

 

Tıpkı rüyalarda olduğu gibi diril, gel!

Beyaz atının üzerinde bir sabah erken;

Gözlerim kapalı ruhumda seni süzerken

Tıpkı rüyalarda olduğu gibi diril, gel!

 

***

Share this post


Link to post
Share on other sites

EZELİ NUR

 

Nurdan çehrendeki bu nikab da ne?

Güneşlere tâç giydiren ışıkken

Hep hicranla bunca yıl bunca sene

Geçmiş gidiyor... baharlar beklerken...

 

Doğ ruhlara arşdan gelen bürhanla

İnlet dört bir yanı altın sadânla

Hayat üfle sihirli râyihanla

Hak adına üfül üfül eserken...

 

Konuş ki hatipler haddini bilsin

İlâhî nefhanla ruhlar dirilsin

Sâyende tâ zirvelere erilsin

Başlamış gökler de bunu dilerken...

 

Ey mukaddes kitap ey ezelî nûr

Ey iklimi ziyâ etrafı huzûr

Son demde bir kere daha ne olur

Ağar, ışık karanlığı boğarken...

 

Bahar olmasa da sonbahar olsun

Cihânlar bütün âvâzınla dolsun

Yeniden nâmın her yanda duyulsun

Şu fânî ömürlerimiz biterken...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...