Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
sevdayolcusu

Karışık Şiirler

Recommended Posts

Candan Ötesin

 

 

Lügat lar manayı yitirir sende.

Umudum, ışığım, cennetim benim.

Nasıl ki denize yürür ırmaklar,

Hep sana olacak hicretim benim.

 

Bir sana ram oldum, bir sana vurgun,

Yüreğim yaralı, bedenim yorgun,

Umudum tükenip biterse bir gün.

Silinir aynada suretim benim.

 

Gul tutan ellerim kaniyor sanki

Icim alev alev yaniyor sanki,

Yaradan sabrimi siniyor sanki

Kalmadi takatim kuvvetim benim.

 

İdrak et ARSLAN ın bitkin halinden,

Candan ötesin yar vazgeçmem senden.

Emrine amade olmuşum dünden,

Başkası olamaz kısmetim benim.

 

Coşkun ARSLAN

2008–12–07

Share this post


Link to post
Share on other sites

Biraz Halk Şiirinden:

 

Bana kara diyen dilber!

Gözlerin Kara değil mi?

Yüzünü Sevdiren gelin!

Kaşların kara değil mi?

 

Beni Kara Diye Yerme,

Mevlam Yaratmış Hor Görme,

Ela Göze Siyah Sürme,

Çekilir Kara Değil Mi?

 

Her Yoldan Gelir Geçerler,

Aktan Karayı Seçerler,

Ağalar Beyler İçerler,

Kahve De Kara Değil Mi?

 

Karac’oğlan Der Maşallah,

Birgün Görürüm İnşallah,

Kara Donludur Beytullah,

Örtüsü Kara Değil Mi?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu gün ben bir bağa girdim

Ne bağ duydu ne bağbancı

Gülün şeftalisin derdim

Ne bağ duydu ne bağbancı

 

Bağın duvarından aştım

Kırmızı gülüne koştum

Öptüm sardım helallaştım

Ne bağ duydu ne bağbancı

 

Bağın kapusunu açtım

Sanasın cennete düştüm

Doldurdum badesin içtim

Ne bağ duydu ne bağbancı

 

Seherin tan yeri attı

Bülbül elvan elvan attı

Gevheri yükünü tuttu

Ne bağ duydu ne bağbancı

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hazret-i Pîrim Baba Kaygusuz Kuddise Sirruh'un Pîri Evlad-ı Rasul Aleyhisselam Abdal Mûsa Sultan'ın"Kuddise Sirruh" bir nefesi:

Kim ne bilür bizi nice soydanuz

Ne zerre ottan ne hod sudanuz

 

Bizim meftunumuz marifet söyler

Biz Horasan mülkündeki baydanuz

 

Yedi deniz bizim keşkülümüzde

Hacem umman ise biz de göldenüz

 

Hızır İlyas bizim yoldaşımızdır

Ne zerrece Günden ne de Aydanuz

 

Yedi tamu bize nevbehar oldu

Sekiz uçmak içindeki köydenüz

 

Bizim zahmımıza merhem bulunmaz

Biz kudret okuna gizli yaydanuz

 

Turda Musa durup münacat eyler

Neslimizi sorarsanız ''Hoy'' danuz

 

Ali geldi adım bahane

Güvercin donunda kondum cihana

 

Abdal Musa oldum geldim zemana

Arif anlar bizi nice sırdanuz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Neyzen Tevfikten:

Vâdi-i sevdâya düştüm, pür-gamım şâhım Ali

 

Kimsesiz kaldım karanlık günde gümrâhım Ali

 

Doğmuyor mihr-i ümidim, çıkmıyor mâhım Ali

 

Gelmiyor mu gûşune bi âh u eyvâhım Ali?

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

Rûsiyâhım, pür-günâhım, yok yüzüm Peygamber'e

 

İstemem bir türlü gitmek böyle rûz-ı mahşere

 

Eylerim belki tesâdüf der iken bir rehbere

 

Düşmüşüm elsiz ayaksız Âstân-ı Haydar'e

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

Tuttuğum râh-ı şekâvetten hacîl oldum, hacîl

 

Çeşm-i im'ânım kapandı, bâtınen kaldım alîl

 

Hâlimi hoş görmemek de sence şimdi müstehîl

 

Nazrâ-ı affında çünkü "İnnehû şey'ün kalîl"

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

Âdeta çıldırmışım sahbâ-yı lâ'li yârdan

 

Giymişim bir pîrehen ki nescolunmuş nârdan

 

Giymişim bir pîrehen ki nescolunmuş nârdan

 

Çektiğim gamsa sayılmaz yârdan ağyârdan

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

Çıkmıyor bir an ciğerden derd-i sevdâ hançeri

 

Pençe-i aşkın esiri olduğum günden beri

 

Tâ süveydâ-yı dilimde hicr-i yârın ahkeri

 

Ol kadar yandım, yıkıldım ki unuttum her yeri

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

Cinnet-i sevdâ ile bir anda yaptım bin günâh

 

Pîş-i çeşm-i hâlkde oldum hacil ü rûsiyâh

 

Taş çıkardım âdetâ, şeytana giydirdim külâh

 

Pek yazık oldu bahâr-ı ömrüme, ettim tebâh

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

Çok gönül kırdım, gücendirdim cevân ü pirden

 

Her nasılsa saptı bir kere yolum tedbirden

 

Gerçi dönmez muktezâ-yı tâli'im takdirden

 

Himmetin hâli değil lâkin buna te'sirden

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

İktibâs-ı feyz için mihr-i münir'inden senin

 

İşte ettim âsitân-ı âşkına vaz-ı cebîn

 

Dergehinden boş çevirmezsin beni, kalbim emin

 

Dâima ağlar, yanar bir bedenim zâr u hazîn

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

Pencezed şehbâz-ı husnet gerdenem râ ez kemîn

 

Der dilem peydâ şud angeh sad hezâr âh u enin

 

Mandeem bî-hod zi la'l-i yâr-ı sevdâ âferin

 

Çun şodem bidâr kez men mîreved imân u dîn1

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

Ahsen-i takvim-i hilkat levh-i didârındadır

 

Reng-i rahmet, bûy-ı şefkât varsa gülzârındadır

 

Her hakîkat, ma'rifet, esrâr-ı âsârındadır

 

Merhem-i zahm-ı dilim dest-i şifâbârındadır

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

Olmayanlar kâşif-i esrâr-ı ders-i men aref

 

Anlamaz can vermeyi uğrunda ey Şâh-ı Necef

 

Kâinâta nûr-i şemsindir veren şan u şeref

 

Teşne-i sahbâ-yı affım defter-i isyan be-kef

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

 

 

İşte benden yüz çevirdi âşinâlar büsbütün

 

Bir enîsim kalmadı endişeden başka bugün

 

Destgirim, Neyzen-i bîçâreyi bir dem düşün

 

Nûr-i çeşmin ol imâmeyn-i güzîn bâşı içün

 

 

 

Merhamet et hâlime her şey'e agâhım Ali

 

Var mı senden başka söyle ilticagâhım Ali?

 

Neyzen Tevfik

 

12 / 12 / 1901

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hayırdır, Neyzen Tevfik'teki Ali hayranlığı? İlginç!

Share this post


Link to post
Share on other sites
Hayırdır, Neyzen Tevfik'teki Ali hayranlığı? İlginç!

Akhi o Atatürk şiirinin Neyzen Tevfike ait olmadıgı mahkeme kararıyla kanıtlandı.Neyzen Tevfik şeriat düşmanı değildir bu konuda şeriata laf eden ünlü bir yazara yazdığı hicviyeden anlıyoruz.Neyzen Tevfik Bektaşidir sebeb o, İstanbulda bir Tekkeye bağlıydı, hangi tekke hatırlamıyorum şuan.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Olmasından korktuğun her terkediş savruluverir hayallerinin içine

 

Kaybettiğin hükümsüzlüğün unuttuğun başkaldırışları tohumlandırır

 

Gecelerde bir tek yıldız engel olur hüznüne

 

Sitemlerdeen aciz bir titreyişle başını ulu çınarlara kadırırsın

 

Unutmayı unutmuşluğun gelir aklına

 

Çünkü her yaprak bir bakışı anımsatır

 

Her anımsayış kocaman parçalar koparır içinden

 

Sen gelmeyi arzuladığın o yerdee doğarsın da

 

Bir soğuk ürperiş göçler emreder yüreğine

 

Bir tek özlemeyi özlersin artık unutamamak kaderindir

 

Sonra sonsuzluklar son bulur ellerinde

 

Gönlünün yaprakları gözlerine düşer

 

Ağlarsın...

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,

 

siirlerinin tumune baktim ve eger gozden kacirmadiysam sezai karakoc'un muhtesem siiri mona roza yi goremedim.hakkaten iydir,guzeldir,anlamlidir.

 

selam ve muhabettle.

 

 

 

MONA ROZA

 

 

 

Mona Roza, siyah güller, ak güller

 

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

 

Kanadı kırık kuş merhamet ister

 

Ah, senin yüzünden kana batacak

 

Mona Roza siyah güller, ak güller

 

 

 

Ulur aya karşı kirli çakallar

 

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

 

Mona Roza, bugün bende bir hal var

 

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

 

Ulur aya karşı kirli çakallar

 

 

 

Açma pencereni perdeleri çek

 

Mona Roza seni görmemeliyim

 

Bir bakışın ölmem için yetecek

 

Anla Mona Roza, ben bir deliyim

 

Açma pencereni perdeleri çek...

 

 

 

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

 

Bende çıkar güneş aydınlığa

 

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

 

Seni hatırlatıyor her zaman bana

 

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

 

 

 

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

 

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

 

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

 

Işıksız ruhumu sallar da durur

 

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

 

 

 

Ellerin ellerin ve parmakların

 

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

 

Ellerinden belli oluyor bir kadın

 

Denizin dibinde geziyor gibi

 

Ellerin ellerin ve parmakların

 

 

 

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

 

Saat onikidir söndü lambalar

 

Uyu da turnalar girsin rüyana

 

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

 

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

 

 

 

Akşamları gelir incir kuşları

 

Konar bahçenin incirlerine

 

Kiminin rengi ak, kimisi sarı

 

Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

 

Akşamları gelir incir kuşları

 

 

 

Ki ben Mona Roza bulurum seni

 

İncir kuşlarının bakışlarında

 

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

 

O masum bakışlar su kenarında

 

Ki ben Mona Roza bulurum seni

 

 

 

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

 

Henüz dinlemedin benden türküler

 

Benim aşkım sığmaz öyle her saza

 

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

 

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

 

 

 

Artık inan bana muhacir kızı

 

Dinle ve kabul et itirafımı

 

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

 

Alev alev sardı her tarafımı

 

Artık inan bana muhacir kızı

 

 

 

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

 

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

 

Bir gün gözlerimin ta içine bak

 

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

 

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

 

 

 

Altın bilezikler o kokulu ten

 

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

 

Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

 

Bir tüy ki kapalı gece ve güne

 

Altın bilezikler o kokulu ten

 

 

 

Mona Roza siyah güller, ak güller

 

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

 

Kanadı kırık kuş merhamet ister

 

Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

 

Mona Roza siyah güller, ak güller

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dertlerimi düğümledim tellere

Sazım üşür sızlar aklım balacan

Kışlarımı serdim gurbet ellere

Yazım üşür sızlar aklım balacan

 

Hasretindir çile çile ördüğüm

Sılam ırak yollarımız kördüğüm

Sen değilsin vatan değil gördüğüm

Gözüm üşür sızlar aklım balacan

 

Oy balacan

Yazım üşür, gözüm üşür, özüm üşür

Sözüm üşür, közüm üşür sızlar aklım balacan

 

Kabul olmaz niyazında gurbedin

Kart karayız beyazında gurbedin

Kan munduran ayazında gurbedin

Özüm üşür sızlar aklım balacan

 

Yaz günümde kar yağıyor kar desem

Yarar mısın şu bağrımı yar desem

Vatan desem, sıla desem, yar desem

Sözüm üşür sızlar aklım balacan

 

Gülüşüm yok dudağımda güllenne

Bakışım yok gözlerimde tüllenen

Hasretinle yüreğimde küllenen

Közüm üşür sızlar aklım balacan

 

Oy balacan

Yazım üşür, gözüm üşür, özüm üşür

Sözüm üşür, közüm üşür sızlar aklım balacan

Share this post


Link to post
Share on other sites

zaman/sızım...

an/sızın, başlayan fırtına,

dışarda yağan yağmur gibi; zaman/sızım...

dedim ya; zaman/sızım...

ölüm gibi; bir/an'a sığan...

acısı, zamanla çoğalan...

sızım; zaman...

zaman/sızım, papatyalar gibi;

bahar gelmeden gülümseyen...

an/sızın, havaya savurduğum cümlelerim var;

hayatın çatlaklarından; zamana sızan...

Share this post


Link to post
Share on other sites

EKSİLENLER

 

Yok?ta, noksan aranılmaz;

Yasa budur; var eksilir.

Ne tükenir sırda insan,

Ne insanda sır eksilir.

 

Hayat denen şu varlıkta,

Söz Yücenin, pazarlıkta;

Ölürsek bir mezarlıkta,

Üç metrelik yer eksilir.

 

Elden ele, renkten renge,

Ölüm seldir, can bir yonga;

Gidersek bozulmaz denge,

Halillerden bir eksilir!..

 

 

Halil Soyuer

Share this post


Link to post
Share on other sites

Akşam sahipsiz değil hüzün akşamsız değil

Bu yürekte bu sızı hesaba gelir değil

 

Açık denizlerdeyim fırtınam eksik değil

Yelkenim alabora limanım belli değil

 

Kervanını yitirmiş kanatsız bir göçmen kuş

Kanıyor kanatları yönleri bellli değil

 

Yücelmiş söz dağında suskun kalmış sözcükler

Gürültü kesmiş yolu söylevler belli değil...

 

 

~ Ahmet Mercan ~

Share this post


Link to post
Share on other sites

KUZGUN

 

 

Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin

O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,

Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,

Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;

"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,

Başka kim gelir bu zaman?"

 

 

 

Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,

Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,

Işısın istedim şafak çaresini arayarak

Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,

Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,

Adı artık anılmayan.

 

 

 

İpekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin

Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;

Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:

"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,

Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;

Başka kim olur bu zaman?"

 

 

 

Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden

"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan

Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,

Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."

Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan

Kapıyı açtığım zaman.

 

Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,

Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;

Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,

Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,

Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;

Yalnız bu sözdü duyulan.

 

 

 

Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,

İçimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.

İrkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;

Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;

Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;

Başkası değil rüzgârdan..."

 

 

 

Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden

Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.

Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle

Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,

Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,

Kaldı orda oynamadan.

 

 

 

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca

Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;

"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun

Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;

Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

 

 

Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama

Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,

İlgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki

Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,

Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;

Adı "Hiçbir zaman" olan.

 

 

 

Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden

O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.

Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,

Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan

Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

 

 

Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte

"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;

İnsaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin

Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.

Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:

Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

 

 

 

Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;

Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,

Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,

Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan

Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.

Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

 

 

 

Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile

Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan

Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,

Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,

Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,

Değmeyecek hiçbir zaman!

 

 

 

Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla

Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.

"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da

Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;

İç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

 

 

"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?

Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!

Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,

Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan

Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

 

 

"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;

Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!

Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi

Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,

O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

 

 

Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!

Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!

Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!

Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!

Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"

Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

 

 

 

Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde

Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;

Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin

Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,

O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan

Kalkmayacak - hiçbir zaman!

 

 

 

Edgar Allan POE

Share this post


Link to post
Share on other sites

İNSAN VE DENİZ

 

Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman;

Deniz aynandır senin, kendini seyredersin

Bakarken, akıp giden dalgaların ardından.

Sen de o kadar acı bir girdaba benzersin.

 

Haz duyarsın sulardaki aksine dalmaktan;

Gözlerinden, kollarından öpersin; ve kalbin

Kendi derdini duyup avunur çoğu zaman,

O azgın, o vahşi haykırışında denizin.

 

Kendi âleminizdesinizdir ikiniz de.

Kimse bilmez, ey ruh, uçurumlarını senin;

Sırlarınız daima, daima içinizde;

Ey deniz, nerde senin o iç hazinelerin?

 

Ama işte gene de binlerce yıldan beri

Cenkleşir durursunuz, duymadan acı, keder;

Ne kadar seversiniz çırpınmayı, ölmeyi,

Ey hırslarına gem vurulamayan kardeşler!

Share this post


Link to post
Share on other sites

HÜZÜN VE SERSERİ

 

Agathe, uçtuğu var mı ruhunun ara sıra,

Büyülü, mavi, derin ve ışıl ışıl yanan,

Bambaşka denizlere, bambaşka semalara,

Şu kahrolası şehrin simsiyah havasından?

Agathe, uçtuğu var mı ruhunun ara sıra?

 

 

Deniz, tek tesellisi günlük ıstırapların!

Acaba hangi şeytan veya hangi mucize

Her ulvi çalkanışta muazzam bir rüzgarın

Orguyla uğuldayan denizi verdi bize?

Deniz, tek tesellisi günlük ıstırapların!

 

 

Hey trenler, vapurlar beni buradan götürün!

Ne var gözyaşlarından çamurlar yoğuracak?

Ara sıra der mi ki Agathe’nin ruhu, üzgün,

“Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzak,

Hey trenler, vapurlar beni buradan götürün!”

 

 

Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet,

Ey, sadece sevincin, aşkın ürperdiği yer,

Ey her ruhun içinde boğulduğu saf şehvet,

Ey bir ömür boyunca gönül verilen şeyler!

Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet!

 

 

Ah o yeşil cenneti, çocuksu sevdaların,

O koşuşlar, demetler, o şarkılar, buseler,

İnildeyen kemanlar üzerinde dağların

Akşam, korkuluklarda şarap dolu kaseler!

Ah o yeşil cenneti, çocuksu sevdaların.

 

 

O bilinmez zevklerin yüzdüğü masum belde

Çok daha uzakta mı yoksa Çin’den, Maçin’den?

Beyhude bir arzu mu inildeyen dillerde,

Canlanan bir hayal mi billur sesler içinden,

O bilinmez zevklerin yüzdüğü masum belde?

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Umar mıydın?

 

Görünmez âşinâ bir çehre olsun rehgüzârında;

Ne gurbettir çöken İslâm'a İslâm'ın diyârında?

Umar mıydın ki: Ma'betler, ibâdetler yetîm olsun?

Ezanlar arkasından ağlasın bir nesl-i me’yûsun?

Umar mıydın: Cemâ'at bekleyip durdukça minberler,

Dikilmiş dört direk görsün, serilmiş bir yığın mermer?

Umar mıydın: Tavanlar yerde yatsın, rahneden bîtâb?

Eşiklerden yosun bitsin, örümcek bağlasın mihrâb?

Umar mıydın: O, taş taş devrilen, bünyân-ı mersûsun,

Şu vîran kubbelerden böyle son feryâdı dem tutsun?

İşit: On dört asırlık bir cihânın inhidâmından,

Kopan ra'dın, ufuklar inliyor, hâlâ devâmından!

Civârın, manzarın, cevvin, muhîtin, her yerin mâtem;

Kulak ver: Çarpıyor bir mâtemin, kalbinde bin âlem!

Ne hüsrandır ki: Doldursun bugün tevhîdin enkâzı,

O, hâkinden nebîler fışkıran, iklîm-i feyyâzı!

Gezerken tavr-ı istîla alıp meydanda bin münker,

Şu milyonlarca îman "nehye kalkışsam" demez, ürker!

Ömürlerdir bir alçak zulme miskin inkıyâdından,

Silinmiş emr-i bi'l-ma'rûfun artık ismi yâdından.

Hayâ sıyrılmış, inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde...

Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde!

Vefâ yok ahde hürmet hiç, emânet lâfz-ı bî-medlûl;

Yalan râic, hıyânet mültezem her yerde, hak meçhûl.

Yürekler merhametsiz, duygular süflî, emeller hâr;

Nazarlardan taşan ma'nâ ibâdullâhı istihkâr.

Beyinler ürperir, yâ Rab, ne korkunç inkılâb olmuş:

Ne din kalmış, ne îman, din harâb, îman türâb olmuş!

Mefâhir kaynasın gitsin de, vicdanlar kesilsin lâl...

Bu izmihlâl-i ahlâki yürürken, durmaz istiklâl!

Sen ey bîçâre dindaş, sanki, bizden hayr ümîd ettin;

Nihâyet, ye'se düştün, ağladın, ağlattın, inlettin.

Samîmî yaşlarında coştu rûhum, herc ü merc oldu;

Fakat, mâtem halâs etmez cehennemler saran yurdu.

Cemâ'at intibâh ister, uyanmaz gizli yaşlarla?

Çalışmak!.. Başka yol yok hem nasıl? Canlarla, başlarla.

Alınlar terlesin, derhal iner mev'ûd olan rahmet,

Nasıl hâsir kalır "tevfıki hakkettim" diyen millet?

İlâhî! Bir müeyyed bir kerim el yok mu, tutsun da,

Çıkarsın Şark'ı zulmetten, götürsün fecr-i maksûda?

 

 

İstanbul, 24 Teşrinievvel 1334 (1918)

 

Mehmet Akif ERSOY

 

 

Umar miydik??

Titreten bir siir gercekten...

Share this post


Link to post
Share on other sites

ATEŞ

 

Gül âteş gül-bün âteş gül-şen âteş cûy-bâr âteş

Semender-tıynetân-ı aşka bestir lâle-zâr âteş

 

Hemân ey saki bir sâgar tutuşdur dest-i dil-dâra

Gazabla bezme geldi şem'-i meclis-veş yanar âteş

 

Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümidimden

Bırakdı gül-şen-i amalime berk-ı bahar âteş

 

Hayâl-i hasreti hâlinle âh etdikçe uşşâkın

Şeb-i firkatde her dem ahterân eyler nisâr âteş

 

Bana dûzahtan ey meh dem urur gül-zârlar sensiz

Diraht âteş nihâl âteş gül âteş berg ü bâr âteş

 

Mürekkebdir vücûdu tâ ezel yek-pâre sûzişten

Anâsırdan meğer uşşâka olmuşdur du-çâr âteş

 

Çerâğ-ı bezm-i hecri olduğum yapmış yakışdırmış

Gönül pervanesine vuslat âteş intizâr âteş

 

Meğer kilk-i sebük-cevlânın olmuş germ-rev Gaalib

Zemin âteş zaman âteş bütün nakş ü nigâr âteş

 

Şeyh Galip

Share this post


Link to post
Share on other sites

72817446sdfzh7.jpg

 

Hoşgeldin gülüm, su gibi ömrün olsun,

Yangınlarıma sular yağdırdın,

Damla damla söndüm serinledim.

Onar onar saydığım yıllarımı onardın,

Saat saat bulunduğum meçhulden gün yüzüne çıktım

Günler gördüm gül yüzünde,

Gönlümün kapılarını sana açtım, çalmadan gir içeri diye.

Adıyorum sana onca kırık aşktan sonra arta kalanımı,

Temize çekiyorum sende büyün yalanlarımı

Senin aşktaki kadrini bilmek için, önce kadersiz aşklardan gecmeli insan

Eksiltip yoran bütün ayrılıklar,

Kavuşmalara giden yollara çıkar.

Vefayı bozada gülmeyi gülhanede unuttuğum garip bir zamanda çıkageldin

Hoşgeldin, yitirilmiş sevgililer köyü coğrafyama,

Hoşgeldin, bir daha seversem namerdim sokağıma

Hoşgeldin

Bitti dediğim yerden başlıyorsun,

Dindi artık dediğim yerden oluk oluk kanıyorsun.

Beni en iyi sen tanıyor,sen anlıyorsun.

Ne hoş geliyor, ne hoş gülüyorsun

En güzel renkleri komşu kızların gözlerinde gördüğüm solgun sarı bir zamanda çıkageldin.

Hangi yollardan uğradın durağıma?

Hoşgeldin, yitirilmiş sevgililer köyü coğrafyama,

Hoşgeldin bir daha seversem namerdim sokağıma

UĞUR ARSLAN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sen’i seven her ruh uludur ya Resûlallâh!

Gönlü-gözü onun doludur ya Resûlallâh!

Cemâlin pertevinden zerre şevk alan billâh,

Kapının ayrılmaz kuludur ya Resûlallâh!

Beklemez bir başka iltifât Sana erenler,

Semtin iltifat buğuludur ya Resûlallâh!

Gönül gözleriyle bir kere seni görenler,

Onlar ruhların bir koludur ya Resûlallâh!

Uçuşur ikliminde altın kanatlı kuşlar,

İklimin kuşların yoludur ya Resûlallâh!

Cennet yamaçları gibidir orda ufuklar,

Cemâlin bu ufkun tülüdür ya Resûlallâh!

Sana ermek imanlı gönüllerin rüyâsı,

Seni bilmeyenler ölüdür ya Resûlallâh!

Vuslatın, bu garip kıtmîrin her dem hülyâsı,

Bu benim gönlümün gülüdür ya Resûlallâh!

 

Yine hicranla seni andı gönül,

Tende cânım, rûh-u revânım Cânân..

Andıkça hasretlere yandı gönül;

Ne olur kıl artık vuslata şâyân.!

 

Hem sevip hem ağlayan bîçâreyim,

Kararsız, derbeder ve âvâreyim,

Yıkılıp dökülmüş bir virâneyim;

Hâl-i hazînim tam mevsimi hazân..

 

Güller gülse de ağlıyor hep bülbül,

Bir dert küpü âdeta şimdi gönül;

Bilmem mümkün mü bu hale tahammül?

Ruhumda âh-u zâr, dilimde figân.

 

Yanıp kebap oldum ümidim yıkma!

İtâb et, ama ağyâra bırakma!

Vefasız bir kulum cürmüme bakma!

Vasf-ı hâle ne hacet her şey ayân…

 

Bilirsin gayri imdat edecek yok;

Gönlümü dertten âzâd edecek yok;

Kıtmîri başka âbâd edecek yok,

Hatırım virâne, gözlerim giryân…

Gel vur mızrabını da kalbimi söylet!

Vur ruhuma nağmelerini dinlet!

Ve gönlüme geleceğini vâdet!

Vâdet ki kalmadı dizimde dermân..!

 

 

DURSUN ALİ ERZİNCANLI

Share this post


Link to post
Share on other sites

BAĞLANMAYACAKSIN

 

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne

"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin

Demeyeceksin işte

Yaşarsın çünkü

Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki

 

Çok sevmeyeceksin mesela,

O daha az severse kırılırsın

Ve zaten genellikle O daha az sever seni,

Senin O'nu sevdiğinden

 

Çok sevmezsen, çok acımazsın

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem

Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu,

Kartvizitini...

 

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin

Senin değillermiş gibi davranacaksın

Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın

Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın

 

Çok eşyan olmayacak mesela evinde

Paldır küldür yürüyebileceksin

İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,

Çatılarin gökyüzüyle birleştigi yerleri sahipleneceksin

 

Gökyüzünü sahipleneceksin,

Güneşi, ayı, yıldızları...

Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak

"O benim" diyeceksin

Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...

 

Mesela gökkuşağı senin olacak

İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın

Mesela turuncuya, ya da pembeye

Ya da cennete ait olacaksın

 

Çok sahiplenmeden,

Çok ait olmadan yaşayacaksın

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmis gibi,

Hem de hep senin kalacakmıs gibi hayat

İlişik yasayacaksın

Ucundan tutarak...

 

 

Can YÜCEL

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

yourmyheartbypaixaumcop0je.jpg

 

Öylesine Sevmiştim

 

Şimdi gidiyorsun, git..

Bütün sabahları üşüdüğüm

Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin...

 

İçimde bir şarkı

Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat

Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin

 

Yıldızları da alsana yanına gökyüzünden

Sevdiğimiz şarkıları da

Pencereme konan yusufcukları da

 

Bana karanlığı bırak

Beni bırak, beni böyle bırak..

Böyle ansızın, böyle yakışıksız..

Böyle anlamsız, böyle dağınık..!

 

Öyle kapıda susuşun

Öyle sarsak, öyle serkeş, öyle çerkes duruşun

Koy beni sensizliğe

Ve otursun içime kül gibi kor yangının

 

Şimdi gidiyorsun, git...

Hadi git

 

Hepsi hepsi bir sevda benimkisi, al da git...

Hadi kanatma..

Hadi yıkma..

Hadi dokunma..

 

Zaten ben seni öylesine sevmiştim!

 

Şimdi gidiyorsun, git...

Bütün sabahları üşüdüğüm

 

Bütün gördüğüm senli günlerim, onlarda gitsin

İçimde bir şarkı

 

Gözümde bir ışık kalmıştı herşeye inat

Kapat gözlerimi, sevdiğim anlar da gitsin ..

 

 

İbrahim Sadri

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

İNCİ DAKİKALARI

 

 

 

Sen bana yeni yılsın her dakika

 

Her dakika bir yaşıma daha giriyorum

 

 

 

Sen benim üstüne titrediğim güzel ve yeni

 

Saatim kadar saadetimin gözbebeği zamansın

 

Ben bin parçaya bölündüm her parçasında

 

Her parçasındayım kırkayak sesli boğuk arkadaşlığın

 

Çalkantısız Üniversitenin yalnızlığın ve ağlamanın

 

Erkek ağlar mı diyeceksin

 

Hayberin kapısı ağlar mı erkek ağlar mı

 

Ben yel gibi erkekler ağlar diyorum

 

Bir dakika ağlar yılbaşı dakikasında

 

Daha gözlerimin gerçek yaşları belirmeden

 

Ağlamak diye bir şey yoktur diye bir şey

 

Yüzme bilmeyen bir uyurgezer yüzer ya

 

Çürük ve havada asılı tahtalar üstünde

 

Hafif kedi ayaklarıyla yürür gerçekten yürür ya

 

Sen benim ağlamamı erkeklığıme

 

Uyanan ölmeyen yenilenen

 

Azgın kışlar içinde keskin baharlar bulan

 

Seni bulan yeniden bulan tekrar tekrar bulan erkekliğime say

 

 

 

Bütün bir yıl bütün bir yaşama boyu

 

Gizli heybelere binbir gece eşyası doldurduğuma say

 

 

 

Ben otomobilleri böylesine yankısız sağır komam

 

Öyle bir isyan şiiri var ki ben onu yakalayacağım

 

Bu yunan şehrinin düzenini öper ve yalvarırım

 

Şehrin ölümünü yanlış anlama

 

Gözleri kör oldu doğrudur ama o kadar

 

Ve şehrin gözlerini geri verme dakikalarıdır bu yılgın çanlar

 

 

 

Senin odan günışığı en güzel müzik bana

 

Farklılıklar odası

 

Giden tren buharları içinde örümcek ağı

 

Sen güzel örümcek ağı yaşamakla yaşamamak

 

Doğduğumuz şüpheyle öldüğümüz şüphe arasına gerilmiş

 

Garip bulut farklı müzik güzel örümcek ağı

 

 

 

Ben bir yabancı buğunun kokusunu alıyorum

 

Bu kokuyu alıyorsam onulmaz kıskançlık yaramdandır

 

Benim garipliğime bakma benim kıskançlığıma bakma benim

 

İncilerin ilk gerçek ve yeni yorumunu bulur gibi oluyorum

 

Bu inciler denizlerin en karanlık noktalarında bile yoktur

 

Benim ak ve kara kayalar içinde bulduğum inciler

 

Bu inciler sen olmasan bende bile yoktur

 

Oldukları yerde bile

 

SEZAİ KARAKOÇ

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...