Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Horanta

Üye
  • Content Count

    133
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    4

Posts posted by Horanta


  1. Allahu Teala bütün dünyadaki zulüm gören müslüman kardeşlerimizin yardımcısı olsun...amin

     

    “Patani yöresinde otuzbeş milyonla sıkışmış

    Üç milyon can

    Başları üstünde işkence, sömürü,

    Ateş,

     

    katiam

     

    …… Şeyh Ömer bağlısı baba İdris

    düştükçe önünde hasta, kadın,

    ihtiyar, çocuk, sarıldı silaha:

    kana kan isteriz dedi

    kana kan,

     

    kana kan…

     

    şimdi yiğit bir savaştır sürer

    dağ dağ olmuş onbin fedai

    üç milyona siper:

     

    kurşunların türküsü çalınmakta

    Budo dağlarında

    Bağımsızlık için, kardeşlik için,

    İnsanca yaşamak için.”

     

    S.Mirzabeyoğlu


  2. Bir 28 Şubat Mağduru Salih Mirzabeyoğlu

     

    Taraf gazetesinden Mustafa Karahasan, Salih Mirzabeyoğlu'nun mağduriyetini kalem aldı.

    19 Mart 2012 Pazartesi 10:13

    bir_28_subat_magduru_salih_mirzabeyoglu_h535.jpg

    Bir 28 Şubat Mağduru Salih Mirzabeyoğlu

     

    "28 Şubat’ın yıl dönümünde, o dönemde yaşanan haksızlıkları hatırlarken Salih Mirzabeyoğlu’ndan bahsetmemek ne vicdana ne de hakkaniyete uygun bir davranış olur. 56 eser yayımlamış, çevresinde mütefekkir olarak bilinen Mirzabeyoğlu, o dönemin en önemli mağdurlarından biri. Fikirlerine katılırsınız veya katılmazsınız ama bir zulmü değerlendirirken kullanacağınız ölçü bu olmamalı.

     

    İdam cezası alan, daha sonra cezası ömür boyu hapse çevrilen Mirzabeyoğlu, 13 yıldır hapiste zindan hayatı yaşıyor. Dışarıdan bakarak bir insanı suçlu ya da suçsuz ilan etmek elbette mümkün değil, fakat 28 Şubat döneminde yaşanan hukuksuzlukları ve postmodern darbe için kamuoyu hazırlama sürecinde kimlerin acımasızca kurban edildiğini düşünürsek, sadece bu bile şüphe etmemiz için yeterli olur. Söz konusu davayı inceleyen herkes, bu davanın başlangıç ve yürütülüş aşamalarında ne gibi tuhaflıklar olduğunu görebilir: Çocuklarını okula bırakmak için evden çıkan bir adam apar topar gözaltına alınıyor ve medyaya hücre evi baskınında yakalanmış gibi yansıyor.

     

    25 ocak’da görülen davaya saç ve sakalları zorla kesilerek, yara-bere içinde, ayakta bile duramayacak bir halde getiriliyor. Mahkeme Hâkimi Sedat Karagül ise, sanığı hastaneye sevk edip rapor istemesi gerekirken durum gayet normalmiş gibi davayı görmeye başlayabiliyor.

     

    İlerleyen dönemlerde Sedat Karagül’ün yerine getirilen Metin Çetinbaş isimli hâkim, Mirzabeyoğlu’na idam cezası veriyor. “Her ne kadar eylem yaptığı veya yaptırdığı tesbit edilememiş olsa da, ortada bir örgüt var ve bu örgütün bir başı olması gerekir vs.” , türünden açıklamalarla verilen hüküm ne kadar hukuki olabilir?

     

    Aynı hakim “Susurluk Davası’nda” idam cezası bekleyen sanıklara 3.5 sene hapis verip emekliliğe ayrıldıktan sonra, şimdilerde de Ergenekon sanıklarına avukatlık yaparak faaliyetine devam ediyor!

     

    Mirzabeyoğlu yıllardır telegram (zihin kontrolü) yöntemiyle işkence gödüğünü söylüyor, fakat bu şikâyeti ciddiye bile alınıp herhangi bir araştırma dahi yapılmıyor. Liste böyle uzayıp gidiyor... Niyetim kimsenin suçsuz olduğunu ima etmek değil, sadece bu davadaki yanlışlıklara dikkat çekmek istedim. Konunun yeniden ele alınmasını, verilmiş olan hükmün bozularak yeniden yargılanmasını vicdani bir zorunluluk olarak görüyorum. Diliyorum ki; kendini yazar zanneden bazı köşe kaşarlarımız da, yaptıkları işin ne kadar önemli olduğunu fark ederler ve kalemlerini para kazanmak adına değil de; haksızlıklara, sesini duyuramayanlara ses olabilecek şekilde oynatırlar. Dertleri para kazanmaksa boşuna üzülmesinler, çünkü onlarda bu yalakalık olduktan sonra ne iş yapsalar zaten aç kalmazlar...

     

    Mustafa Karahasan / Taraf Gazetesi


  3. iseler arası Kompozisyon Yarışması imagenotfound.jpgKAYSERİ

    EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI

    Necip Fazıl Kısakürek Anısına düzenlenen

    “Necip Fazıl KISAKÜREK”e ait Çöle İnen Nur ve O ve Ben adlı kitaplarının tanıtılması” konulu,Kayseri İl genelinde tüm lise ve dengi okul öğrencileri arasında bir kompozisyon yarışması yapılması planlanmıştır.Yarışmayla ilgili şartname şöyledir;

     

    KOMPOZİSYON YARIŞMASI ŞARTNAMESİ

     

     

    KONU

     

    “Kitap tanıtımı.(Necip Fazıl Kısakürek’e ait Çöle İnen Nur ve O ve Ben adlı kitapların tanıtılması )”

     

    AMAÇ

     

    Gençlerimizin kitap okuma , inceleme araştırma ve yazma kabiliyetlerini geliştirmeye vesile olmak… Böylece Edebiyat ve fikir dünyamıza genç nesiller kazandırmak.

     

    KAPSAM

     

    Bu özel şartname, yukarıdaki konusu ve amacı belirtilen yarışmaya katılma şartlarını, başvuru şeklini, değerlendirme kurulunun oluşumunu, dereceye giren eserlere verilecek ödüller ile yarışma takvimine ilişkin esas ve usulleri kapsar.

     

    KATILMA ŞARTLARI

     

    Kompozisyon yarışmasına, Kayseri İlindeki tüm lise ve dengi okul öğrencileri katılabilir.

     

    ESERLERDE ARANACAK ŞARTLAR

     

    a) Kompozisyonlar, A4 beyaz kağıdına (arka yüzü kullanılmayacak) el ile, mürekkepli veya tükenmez kalem ile, okunaklı şekilde yazılacaktır.

    B) Kağıtların arka yüzüne, öğrencinin adı ve soyadı, doğum tarihi, okulunun adı, sınıfı ve numarası, açık adresi, telefon numarası ve varsa e-mail adresi yazılacaktır.

    c) Yarışmaya katılacak eser, daha önce herhangi bir yerde yayınlanmamış ve herhangi bir yarışmaya katılmamış olacaktır.

    d) Yarışmaya katılan eser, her yönüyle ve tamamen öğrencinin kendisine ait olacaktır.

    e) Yarışmaya katılan eserler, hiçbir surette iade edilmeyecektir.

    f) Yarışmaya katılan eserlerin telif hakkı Kayseri Kültür ve Eğitim Vakfı’ na ait olacaktır.Bu yüzden kişiye (eser sahibine) herhangi bir ücret ödenmeyecektir.

     

    TAKVİM

     

    Yarışmanın başlangıç tarihi: 15 Mart 2012 Perşembe saat:08.00

    bitiş tarihi: 30 Nisan 2012 Cuma günü saat 17.00.

    Bu tarihten sonra gelen eserler değerlendirmeye alınmayacaktır.

     

    BAŞVURU ŞEKLİ

     

    Eser sahipleri, eserlerini; Kayseri Eğitim ve Kültür Vakfı , İstasyon mah. Depo cad. (Çevre yol üzeri) No:3 Kocasinan /KAYSERİ adresine veya eğitim gördükleri okul müdürlüklerine teslim edeceklerdir.

     

    MÜKAFATLAR

     

    Kompozisyon yarışmasında dereceye giren öğrencilere verilecek mükafatlar şunlardır:

     

    1. ye Dizüstü bilgisayar (Notebook) ve Necip Fazıl Kısakürek”e ait 24 adet konferans cd

    2. ye Dizüstü bilgisayar (Notebook) ve Necip Fazıl Kısakürek”e ait 10 adet eser.

    3. ye Tablet bilgisayar ve Necip Fazıl Kısakürek”e ait 10 adet eser.

    4. ye Dijital Fotoğraf makinesi ve Necip Fazıl Kısakürek”e ait 10 adet eser.

    5. ye Dijital Fotoğraf makinesi ve Necip Fazıl Kısakürek”e ait 10 adet eser.

     

    DEĞERLENDİRME KURULU

     

    *Mustafa Fikri Tekelioğlu…İktisatçı(kayseri eğitim ve kültür vakfı başkanı)

    *Dursun Çiçek……………..Eğitimci-Yazar

    *Ahmet Tahir gül…………..Mimar

    *İbrahim Ulueren…………..İktisatçı

    *Mahmut Danacı……………Dr.iktisatçı

    *Mehmet Kasap……………..Mimar

    *Mustafa Cabad…………….Eğitimci-Yazar

     

    PROĞRAM YERİ VE TARİHİ

    Melikgazi Belediyesi Tiyatro Salonu , 05 Mayıs 2012 Pazar günü saat: 20.00

     

    İLETİŞİM

    Detaylı bilgi ve sualler için;

    Adres: İstasyon mah,Depo cad.

    (Çevre Yol üzeri) No:3 Kocasinan / KAYSERİ

    Tel:0352 2225417 Fax:0352 2227084

    e-mail: [email protected]

     

    Kayseri Eğitim ve Kültür Vakfı

    Yönetim Kurulu


  4. Büyük Doğu Mirası

     

     

    15 Mart 2012, 00:52

     

     

    ahmetkocaoglu.jpg

    Ahmet Kocaoğlu

     

    Büyük Doğu zamanın ifadesidir. İmam-ı Gazali den sonra tefekkür oluşmamış bu topraklara tefekkür saçan Üstad, bu tefekkürü kendinden sonrakilerin taşıması için lazım gelen diyalektiğide örgüleştirmiştir.

     

    Üstad'ın geride bıraktığı bu mirasın maddede mirasçıları ise Üstad'ın eserlerinin en can alıcı yerlerinden , içinde bulundukları dönem itibari ile Büyük Doğu davasına hizmet edenlerin isimlerini çıkarmak suretiyle nesiller arasındaki halefiyet zincirini koparmak ve yeni nesli bu kişilerden mahrum bırakmak istemişlerdir. Evet Üstad'ın bazı eserlerinden bazı bölümler çıkarılmıştır. Bab-ı Ali ve Raporlarda sık sık adı geçen Ali Biraderoğlu ve Salih Mirzabeyoğlu'nun yazılarını ve isimlerini bu eserlerin yeni baskılarında bulamazsınız. Şimdi ise gönül ehli olan bu çilekeş insanların kimisi eserini vermekte kimisi ise eserini içine gömmektedir.

     

    Ancak Mirzabeyoğlu şahsında suret bulan mana ile diğerlerinden ayrılır. 56 eseri ile "Sokrates'in eserlerini Platon'un yazdığı ve aktardığı" gibi kendiside Üstad'ın 100 küsür kitabını şerh ederek bir ayağı Büyük Doğu fikrinde sabit yeni bir anlayış ve diyalektik ile Büyük Doğu'yu yeni nesillere aktarır.

     

    Kendisinin müebbet hapse mahkum olması eserlerininde mahkum olması anlamına gelmediği için gençlerin ondan okuyarak Büyük Doğu ve bu fikrin yürüyen hali İBDA'yı öğrenmeleri gerekmektedir. Bu bir davettir. İster kabul ister red edilebilir. Daveti kabul edenlerin bu minval üzere olması gerekir.

     

    Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile mahkum Mirzabeyoğlu, Bolu dağlarında davasının çilesine çekerken , bu gün o dönemin Büyük Doğucularının nerelerde nasıl bir hayat sürdüklerine bakın. Mirzabeyoğlu'nun otuz yıl önce eski Büyük Doğucular için "kendi kendinden ibaret kalan esnaf takımı" tespitini bugün daha belirgin bir şekilde anlar ve dava adamlığının nasıl olması gerektiğini buradan süzebilirsiniz.

     

    Gönül ehli olanın inandığı dava için hayatının ve hürriyetinin karşılığı bir bedel ödemesidir... Bu remz şahsiyetin dediği gibi "Şahsa değil fikre, temsil ettiği fikirden dolayı şahsa gösterilen hürmet tavrıdır" bizim kisi. Salih Mirzabeyoğlu'na ram oluşumuz bundandır.

     

    Yine Üstad'ın "Biz hiç kimseyi şahsımızla kaim bir davaya davet etmiyoruz" sözü bize bir yol haritası vermektedir. Bu menzil nedeniyledir Salih Mirzabeyoğlu'na ram oluşumuz...

     

    Ve yine Üstad’ın bir eksikilik olmaması için dua edercesine yazdığı şiirde "Ustada kalırsa bu öksüz yapı, onu sürdürmeyen çırak utansın..." Ve ustadan intikal eden bu yapıyı hürriyetinden mahrumluğu pahasına sürdürdüğündendir Salih Mirzabeyoğlu'na ram oluşumuz...

     

    Gençler, zaman gerekeni yerine getirme ve Salih Mirzabeyoğlu'nun kaleminden dökülen manaya aksiyon sahasında cevap verebilme zamanıdır. "Kanunları germeli ama kopartmadan, eşekçe ümitlere yer vermeden davayı mihenk taşına oturtmalıdır”.

     

    Bu bağlamda sayın Abdullah Kuloğlu'nun "İbda Diyalektiği" ile ilgili yazdığı yazıyı tebrik eder bu yazının gönüllerde taht kuran irfan sultanını anlamanıza vesile olmasını dilerim.

     

    Not: Sayın Mirzabeyoğlu tüm kitaplarında Üstad'a saygısından, bağlılığından, ustasına sadakatinden dolayı ondan aldığı tüm cümle, kelime hatta hecesini bile tırnak içinde bize sunmuş olup onun üzerine İBDA diyalektiğini bina etmiştir...

     

    Ahmet Kocaoğlu / Büyük Doğu Haber


  5. Ruşen Çakır,Salih Mirzabeyoğlu'na Özgürlük İstedi

    rusen-cakir-erbakan-erdogan-farkini-bilmiyor-mu-0911111200_m.jpg

     

    28 Şubat'ın tam hız tartışıldığı şu günlerde, bu sürecin birinci derecede mağdurlarından Mirzabeyoğlu'nun adının çok az geçmesi, birçoklarının amacının geçmişle hesaplaşmak değil düşmanlarıyla/rakipleriyle olan hesaplarını görmek olduğunu kanıtlıyor.

     

     

    07 Mart 2012, 11:18

    kullanici.png

     

     

    Daha birkaç aylık gazeteciyken, 1985 yılında Nokta Dergisi’nde Ayşenur Arslan’ın şefliğinde kurulan bir ekipte görev aldım. Amacımız yeni yeni konuşulmaya başlanan İslami hareketin yükselişini masaya yatırmaktı. Sonuçta başörtülü bir kızın fotoğrafı ve “Dinci gençlikte patlama” başlığıyla yaptığımız kapak çalışması Nokta Dergisi’ne sahiden patlama yaşattı. Bunda İslami hareketin temsilcilerinin görüşlerinin aracısız olarak aktarılmasının payı büyüktü.

    Bugünden bakıldığında gülünç gelebilir ama o tarihte İslamcılara doğrudan mikrofon uzatmak alışılmış bir şey değildi; devletin “irtica” raporlarıyla yetiniliyor, İslamcılar bir tür uzaylı gibi görünüyordu. İşte Nokta Dergisi, Türk basınına yaptığı birçok olumlu katkıya ek olarak bu geleneği de kırarak bir çığır açtı.

    Ekip içinde İslamcılarla görüşmeleri ben üstlenmiştim. İlk işim piyasadaki İslami dergileri toplamak, varsa telefonla, yoksa doğrudan adreslerine giderek (o tarihte bazı İslamcı dergilerin telefon bağlatacak paraları bile olmayabiliyordu) talebimizi ilettim. Başta çok şaşırdılar, çünkü dışlarındaki medya kendilerini ilk kez muhatap alıyordu. Bunlardan kimi teklifimizi kabul etti, kimi etmedi. Sadece bir mülakatı, Salih Mirzabeyoğlu ile olanı yayınlayamadık. Bunun nedeni, söylediklerinde herhangi bir suç unsuru filan görmemiz değildi, açıkçası Mirzabeyoğlu’nun sorularıma verdiği cevaplar popüler bir haftalık haber dergisinin sınırlarını hayli aşan bir yoğunluktaydı.

    Nevi şahsına münhasır

    Meslek hayatımda çok sayıda İslami grup, cemaat ve çevre tanıdım; birbirinden farklı İslamcı şahsiyetlerle tanıştım. Bunların birbirleriyle benzeşip ayrıştığı noktaları bulup çıkarmak, aralarındaki ilişki ve ilişkisizlikleri, sorunları tahlil etmek beni hep heyecanlandırmıştır. Bu noktada Mirzabeyoğlu ve onun düşünsel liderliğini yaptığı İbda hareketini oldum olası “nevi şahsına münhasır”, yani kendine özgü olarak tanımlamışımdır.

    Bu nedenle, 1990’da ilk baskısı yapılan Ayet ve Slogan, Türkiye’de İslami Oluşumlar kitabımda en çok titizlendiğim bölümlerden biri İbdacılarla ilgili olanıdır ki İslami hareket içinde “marjinal” olarak tanımlanabilecek bir çevreye gösterdiğim bu ilginin diğer bazı İslamcıların hoşuna gitmediğini de biliyorum. (Bu yazıda uzun uzun Mirzabeyoğlu ve İbda’yı anlatma imkanım yok, zaten zaman epey değişti; oturduğunuz yerden, internet sayesinde birçok şeyi öğrenmek mümkün.)

    Suç örgütü lideri mi?

    28 Şubat’ın tam hız tartışıldığı şu günlerde, bu sürecin birinci derecede mağdurlarından Mirzabeyoğlu’nun adının çok az geçmesi, birçoklarının amacının geçmişle hesaplaşmak değil düşmanlarıyla/rakipleriyle olan hesaplarını görmek olduğunu kanıtlıyor. Şöyle ki 28 Şubat’ın en sert yaşandığı bir dönemde 1999 yılına birkaç gün kala tutuklanan Mirzabeyoğlu örgüt liderliği suçlamasıyla müebbet hapse mahkum edildi.

    Olayın hukuki boyutunu tartışacak değilim, fakat konuyla ilgili bir gazeteci olarak Mirzabeyoğlu’nun bir suç örgütü lideri olduğunu düşünmüyorum. Zaten onun “İbda” olarak tanımladığı dünya görüşü bu tür katı merkezi bir yapılanmayı ilke olarak dışlıyor. Öte yandan kendilerini İbda düşüncesiyle tanımlayan bazı genç gruplarının kimi silahlı eylemlere girişmiş olduklarını biliyoruz fakat bunlardan Mirzabeyoğlu’nu doğrudan sorumlu tutmanın hakkaniyetli bir davranış olduğu kesinlikle söylenemez. Kaldı ki “provokasyonlar bize yarıyor” diye PKK’nın yapıp da üstlenmediği terör eylemlerine bile sahip çıkan; Körfez Krizi sırasında “Saddam sen oradan, biz buradan” diye pankart açan ve kendilerini İBDA-C diye adlandıran gruplar artık tamamıyla sahneden çekilmiş durumda.

    Sözü uzatmaya gerek yok: Geçen 14 yıl zarfında birçok cezaevinde dolaştırılan ve halen Bolu F Tipi Cezaevi’nde yatan Salih Mirzabeyoğlu ülkemizde sayıları hiç de az olmayan düşünce suçlularından biridir ve en kısa sürede kendisine yapılan haksızlığın sona erdirilip özgürlüğüne kavuşması sadece o ve sevenleri için değil tüm Türkiye için hayırlı olacaktır.

    Ruşen Çakır - [email protected]


  6. Afgan Baharı

     

     

    Afganistan'da ABD-NATO karşıtı eylemler yayılıyor. Öfkeli halk askeri üsleri basıp araçları ateşe veriyor. Taliban Afgan polis ve askerlere ordudan ayrılma çağrısı yaptı. Afgan askerlerin olay üzerine yabancı askerlere saldırılarının arttığı hatta yer yer çatışmalar yaşandığı haberleri geliyor.

     

     

     

    Afganistan'da Kurân'ı yakan ABD askerlerine tepkiler artıyor. Afgan halkı topyekün kutsal değerlerine hakaret eden ABD'ye isyan ediyor. Ülkenin hemen her kentinde on binlerce insan kalabalık mitingler yapıyor. Olaylar İşgal güçlerinin ülkedeki son günlerinin habercisi olabilir.

    bahar_1.jpg

     

     

     

    2.jpg

    3.jpg

     

     

     

     

     

    pressmedya.com


  7. Necip Fazıl Kısakürek ve Tayyip Erdoğan - İstikamet Büyük Doğu

     

    ‘Sahibi ve başmuharriri’ olduğu Büyük Doğu dergisi, özellikle Demokrat Parti’nin -1950’de- iktidara gelmesinden sonra, o akımın sözcüsü gibiydi. Artık yaklaştığını belirttiği ‘İslam inkîlabı’nın ilkelerinin neler olacağını anlatıyordu.

    22 Şubat 2012 Çarşamba 23:09

    necip_fazil_kisakurek_ve_tayyip_erdogan_istikamet_buyuk_dogu_h454.jpg

     

    Kanı, dili ve kiniyle CHP ve Atatürk aşkının temsilcilerinden Altan Öymen sormuş, şairliğine hayranlığından mı, görüşlerine inanmasından mı diye. Bu soruyla ne şiirden ne de görüşten anladığını belli etmiş ayrı bir mesele ama sorusunu biz düzeltelim. Gençliğe Hitabe'sinde Üstad'a yaptığı göndermenin şuurunda mı yoksa şuurundan uzak mı?.. Kalbleri Allah bilir. Fakat biz hüsn-ü zanla mükellefiz, fakat ahmâk da değiliz. Bu süreçte kim ne yaparsa yapar mukadder olan olur diyoruz.

     

    OL artık diye teşvik ediyoruz kısaca... mukadder olan gönüllü olsun niyeti içinde...

    OL'amıyor diye kinleniyoruz kısaca.. mukadder olan alıp götürsün niyeti içinde...

     

    Kinlenirken de teşvik ederken de nisbetimiz mukadder akışın hedefi BÜYÜK DOĞU'nun zeminini döşemek.. KİNİMİMZ DE AŞKIMIZ DA DAVAMIZ DA BU..

     

    Bu gözle; Faydamıza bakıyoruz.

     

    Faydayı kinimizin baskısında, teşvikimizin hasrında buluyoruz..

     

    Altan Öymen'nin dilinden görüneni görsün için..

     

    Buyrun;

     

    Büyük Doğu HABER

     

    Başbakan Erdoğan’ın AKP’nin İstanbul’daki gençlik toplantısına canlı yayından gönderdiği ‘hitabe’deki o ifade ilginçti:

    “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, KİNİNİN, kalbinin davacısı bir gençlik istiyorum.”

    Başbakan’ın daha önce de ifade ettiği ‘dindar bir gençlik yetiştirme’ hedefinin neden olduğu tartışmalar, malûm:

    Sorular var: “Daha önce yetişen nesiller Müslüman değil mi?..” “Öyle ise, nasıl oluyor da, milletimizin yüzde 99’u Müslümandır diyebiliyoruz?”

    Yorumlar var: “Başbakan dindarlık derken kendi din anlayışını ve yaşam tarzını kastediyor. Yeni nesilleri de buna uydurmak istiyor...” “Zaten 4+4+4 diye hazırlanan projenin hedefi de öyle...”

    Bu sorular ve yorumlar da gündemde... Ama onları bir kenara bırakalım... Benim o hitabeyi dinlediğimde aklıma takılan kelime, o hitabedeki ‘kin’ kelimesi. O kelimenin anlamı ne?.. ‘Dininin, beyninin, evinin davacısı’ derken, bunlarla kafiyeli olarak bir de ‘kininin davacısı olan gençlik istiyorum’ ne demek?..

    Hangi nedenle, kime veya kimlere karşı ‘kin’ duyması ve o ‘kinin davacısı’ olması gerekiyor gençliğin?..

    Bu soru, tabii, benim gibi başka gazete yazarlarının da aklına gelmiş. Dünkü bazı gazeteler de belirtmişler: ‘Kin’in sözlüklerdeki karşılıkları hoş şeyler değil. ‘Düşmanlık’, ‘garez’, ‘öç alma isteği’...

    Ayrıca, kinin, kindarlığın ne kadar kötü şeyler olduğunu belirten birçok özdeyiş de var.

    Sözlükler bir yana, bugün başkalarına ‘kin’ duymanın ve bunu başkalarına telkin etmenin tehlikeli bir şey olduğu, Ceza Kanunumuz’da da yazılı (Madde 216). ‘Halkın bir kesimini diğer bir kesimin aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme’ diye bir suç var. Bunu yapan, belirli hallerde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılabiliyor.

    Fakat gene de, bırakalım hepsini... Sözlükleri, özdeyişleri, kanunları... ‘Kin’in ve ‘kindar’ olmanın, bugünkü etik gelenekler içinde, başkalarına tavsiye edilecek yanı var mı?..

    Veya kendi kendimize şu soruyu soralım:

    Bugünkü medeni dünyada kim, çocuklarının kin duygularıyla yetiştirilip kindar bir insan olmasını ister?

    Ve Başbakan, bütün bunları bilmez mi ki, AKP’li gençlere hitap ederken, onlardan ‘kinlerinin davacısı’ olmasını ister?

     

    ***

     

    ‘Başbakan’ın hitabesi’ni dinlerken bunu merak etmiştim. Cevabını, ertesi günkü Sabah gazetesinin haberinden öğrendim. Meğer Başbakan, konuşmasının o bölümünü Necip Fazıl Kısakürek’e ait bir metinden almış. Haberde bu, şöyle anlatılıyor:

    “Başbakan Erdoğan’ın kongre konuşması öncesindeki hazırlıkları kameraya yansıdı. Erdoğan, ‘Yardımcım’ dediği kızı Sümeyye Erdoğan’dan Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Çile’ kitabını istedi. Erdoğan, ‘Kızım aşağıdan şu Çile’yi getirsen de üstadın o gençlik şeyi var ya’ dedi. Sümeyye Erdoğan da babasına, ‘Gençliğe Hitabe mi?’ diye sordu. Erdoğan’ın ‘Evet’ demesi üzerine, Sümeyye Erdoğan kitabı babasına getirdi.”

     

    ***

     

    Başbakan Erdoğan’ın Necip Fazıl Kısakürek’e olan hayranlığı malûm. Bunu her fırsatta ortaya koyar.

    Rahmetli Kısakürek’in (1904-1983) edebiyatımızın önemli şairlerinden biri olduğu muhakkak. Bunun yanında, bugün ‘siyasi İslam’ denilen akımın Cumhuriyet dönemindeki öncü yazarlarındandır.

    ‘Sahibi ve başmuharriri’ olduğu Büyük Doğu dergisi, özellikle Demokrat Parti’nin -1950’de- iktidara gelmesinden sonra, o akımın sözcüsü gibiydi. Artık yaklaştığını belirttiği ‘İslam inkîlabı’nın ilkelerinin neler olacağını anlatıyordu.

    Kısakürek o yoldaki görüşlerini açıklamak için ayrıca cemiyetler kuruyor, kitaplar yayınlıyor, konferanslar veriyordu.

    Anlaşılıyor ki, Başbakan’ın AKP’nin İstanbul’daki gençlik toplantısı için hazırladığı hitabede Necip Fazıl Kısakürek’ten yaptığı alıntının kaynağı, 1975 yılında verdiği bir konferanstır.

    Ben geçmişte, Necip Fazıl’ın tüm şiirleri ve bazı kitaplarını okumuştum. O konferansı da bir kitabında yayınlamış ama kitabı görmemişim. Bu defa metnini bulup okudum. Başlığı ‘Gençliğe Hitabe’...

    Bir tarih yorumuyla başlıyor.

    1) “Devlet ve milletimizin 7 asırlık hayatında dört devre” diye nitelediği ‘devre’lerden birincisi, Osmanlı Devleti’nin yükselme dönemi. Onu ‘iki buçuk asır’lık bir ‘aşk, vecd, fetih ve hakimiyet’ dönemi diye niteliyor.

    2) Daha sonraki ‘üç asırlık’ duraklama ve gerileme dönemi için kullandığı kelimeler ‘sefalet ve hezimet’...

    3) Sonra Tanzimat ve ıslahat hareketlerini de kapsayan ‘bir asırlık’ üçüncü dönem... Necip Fazıl’ın deyimiyle ‘cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret’ dönemi...

    4) En sonrası ise, Kısakürek’in ‘Son yarım asır’ dediği Cumhuriyet dönemi... Konferans 1970’li yıllarda verilmiş. Demek ki, onun hesabıyla 1920’lerden başlıyor. Onun özellikleri de, ‘gençliğe hitabe’ yazarına göre şunlar:

    “İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde planında kurtarıldıktan sonra ruh planında ebedi helâke (mahvolmaya, ölüme) mahkûmiyet.”

    Necip Fazıl Kısakürek’e göre, o dördüncü bir dönemin bir adı da, ‘öldürücü küfür’ dönemi. ‘Küfür’, malûm, dinsizlik, imansızlık anlamına da geliyor.

    İşte ‘devleti ve millet’i o dönemden kurtaracak güç, Kısakürek’in anlatımıyla, “Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...”

    Necip Fazıl –dilin Türkçeleşmesi hareketine de dolaylı bir laf atarak- o gençliğin, günü gelince ayakta duran her şeyi devireceğini ve o ‘küfür’ döneminin sorumlularına bir soru soracağını bildiriyor. Şu cümleyle:

    “Gökleri çökertecek ve –son moda kurbağa diliyle- bütün <dikey>leri <yatay> hale getirecek bir çığlık kopararak <Mukaddes emaneti ne yaptınız?> diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...”

    Başbakan Erdoğan’ın alıntıladığı o cümle, işte bu cümlenin tam arkasından geliyor:

    “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik...”

    Dava, işte o dava... Kısakürek’in ‘işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle (...) ruh planında ebedi helâke mahkûmiyet’ halinin ve ‘öldürücü küfür’ döneminin sorumlularına karşı yürütülen ve 90 yıldır bitmeyen dâvâ. İddianamesinde din, dil, beyin, ilim, ırz, ev, kalp gibi unsurlardan söz ediliyor. Ama bir de ‘kin’ var ki, o da sözlüklerde de yazılı olduğu gibi ‘öç alma’ hesabı içeriyor.

    Hepsi bitmedi, ‘Gençliğe Hitabe’nin geri kalanı da var. Necip Fazıl, hitap ettiği gençlikten daha neler bekliyor? Onları da öğrenmek isteyenler Kısakürek’in ‘Gençliğe Hitabe’ metnini internetten bulup görebilirler. Hatta, sesli olarak da dinleyebilirler. Metni “Hitabeler” adındaki kitabında da var. (Sayfa 235)

     

    ***

     

    Tabii şu var: Necip Fazıl Kısakürek, ‘siyasal İslam’a ideoloji oluşturmaya çalışsa da, aslında bir edebiyat adamıydı. Şairdi. Duyguları, heyecanları, kızgınlıkları ön plandaydı. Böyle şeyler konuşması ve yazması anlayışla karşılanabilir. Ama bir ülkenin Başbakan’ı olarak sayın Erdoğan’ın ‘böyle şeyler’i, kendi ‘gençliğe hitabe’sine esas almasına ne denilebilir?

    Bunu, Necip Fazıl’ın şairliğine, edebiyatçılığına duyduğu hayranlığın sonucu olarak mı yapıyor? Yoksa rahmetli Kısakürek’in siyasi ve ideolojik değerlendirmelerini isabetli bulduğundan mı yapıyor?

    Eğer bu iki ihtimalden ikincisi doğruysa, Allah ülkemizin tüm vatandaşlarının yardımcısı olsun.

     

    buyukdogu.net

    Kaynak : Altan Öymen - Radikal / http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1079526&Yazar=ALTAN-OYMEN&CategoryID=9


  8. 406979_286062644781595_100001335845096_750064_122989661_n.jpg

     

    Salih Mirzabeyoğlu'nun Annesi Vefat Etti

     

    Yaklaşık 13 senedir cezaevinde suçsuz yere tutulan ve yazdığı eserlerle büyük bir kitlenin takip ettiği Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun muhterem validesi hakkın rahmetine kavuştu

     

    Büyük Doğu- ibda Fikrinin Mimarı ve aynı zamanda İslami bir Mütefekkir ve Lider olan Salih Mirzabeyoğlu'nun Muhterem valideleri Sabriye Erdiş bu gece Hakkın Rahmetine kavuştu.

     

    Bugün , Bursa Selimiye Camiin'de kılınacak olan Öğlen Namazına mütakiben Hamidiye kabristanında toprağa verilecek olan Sabriye Erdiş'e Allah rahmet eylesin derken başta Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere aile efradı, sevenlerinin ve tüm gönüldaşlarımızın başı sağolsun diyoruz

     

    Mekanı Cennet olsun.


  9. Ebuzeran

     

     

    bütün zamanların bütün devrimcilerine…

     

    1. bismillah

     

    bismillah aşk için

    kan ve göğerçin

    isyan ve şafak için

    ey ins ve cin

     

    ey bütün zamanların yazgısı muhteşem keder

    ey bütün zamanları koynunda saklayan görünmez sabah

    yine seni bekliyor rebeze’de ebuzer

    bekliyor birbirini tevbe ve günah

    aşk için bir zafer

    aşk için bismillah

     

    ey bütün zamanların gizlediği kuytu yer

    kalbimiz daha kuytu yine de sığar Allah

    bir aşk için duada şimdi bütün melekler

    şiirin şafağında güller açar bismillah

    zaman parçalanmadan

    parçalanmadan gökler

    yine isyan zamanı

    yine sürgün ebuzer

     

    ey bütün zamanların emeği buram buram ter

    ey bütün zamanları hüznünde toplayan aşk izi çöller

    birazdan yenilenir çağrısı şehitlerin

    geçer ışık hızıyla atlıları bedir´in

    uhud´un hendek´in huneyn´in aslanları

    yol göster ey ebuzer ey şehadet anları

     

    ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları

    şimdi bir tek damlanla tufandır yüreğimiz

    şimdi kıyam

    şimdi aşk

    şimdi secdedeyiz

     

    ey hak intikam için yankılanan şiirler

    ebuzeran yokluğun göğsüne güller taksın

    ki tutsun karanlığın yakasından garipler

    kuru ekmek ışısın binlerce ışık yaksın

    allahuekber allahuekber

     

    4. nehirler boyunca

     

    ey bütün nehirlerin en kadim hikayesi

    ey dicle ey fırat

    Ey akan orduların sonsuzluk sesi

    Bize selahaddin eyyubi’yi anlat

    taşsın artık sulardan yüzyılların öfkesi

    ey zülfikar ey şaha kalkan at

    ey her şeyden vazgeçmenin büyük hevesi

    bize imam ali´yi anlat

     

    birikti birikeceği kadar acılar ey hilalin ülkesi

    kan nehir nehir can alev alev ve hüzün kat kat

    ey aşkın ve özgürlüğün kölesi

    İşte yaklaşıyor beklenen saat

    ey ebuzeran

    ey isyanın en delisi

    İşte meydan

    İşte sırat

     

    ey bütün nehirlerin bildiği en eski dil

    ey nil

    yine çöllerdeyiz yine gece yine kandan bir ayaz

    yeniden kalbimize eğil

    ses versin seyyid kutub, ömer muhtar, malik el şahbaz

    ses versin kafkasya’dan kartal şeyh şamil

    ve savaş meydanında meleklerle saf saf son namaz

    ey aşktan gelen kuşlar ey ebabil

    artık canlarımız hiç bir zindana sığmaz

    artık intikam vakti ey kardeşim habil

     

    ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları

    şimdi bir tek damlanla tufandır yüreğimiz

    şimdi kıyam

    şimdi aşk

    şimdi secdedeyiz

     

    şimdi sonsuz sabah öncesi bu son akşamda

    kar yağar yağar kan akar akar yeni bir bahar olur

    mekke’de kudüs’te bağdat’ta şam’da

    aşk bir gün her yerde iktidar olur

    yeniden buluşuruz mescidiaksa´da beytülharam´da

    yetime yoksula iman yine yar olur

    hayat var ey ebuzeran hak için intikamda

    vur karanlığa şimdi Allah için vur

     

    birazdan ta içimizde yağar yepyeni bir yağmur

    ey bütün nehirlerin kıskandığı kevser ey tesnim

    artık aşk için akan kanlarımız sana teslim

    şafaktır birazdan nur içinde nur

     

    durun selama durun bu son ordudur

    ey şehadet ey iftar vakti sonsuzluk orucunun

    “inna lillahi ve inna ileyhi raciun”

     

    7. aşka yalnayak koşanlara

     

    ey bütün zamanların en yalnayak koşusu

    ey bütün zambakların kalbine akan kanlar

    tutku bir uçurum dünya bir pusu

    ey srebrenitsa’da gökyüzüne çıkanlar

     

    aşk hep yalnayak

    yürek isyanda yürek sımsıcak

     

    ey uzakların acıya kanat çırpan kuşları

    ey yanık ülkem ey kalbim ey zambak

    ey sonsuzun yalnayak çıkılan yokuşları

    şimdi bütün melekler yeniden ağlayacak

     

    ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları

    şimdi bir tek damlanla tufandır yüreğimiz

    şimdi kıyam

    şimdi aşk

    şimdi secdedeyiz

     

    korku hep gece

    umut hep şafak

    sarılsam ağlasam zambaklara delice

    aşk kadar yakıcı aşk kadar boşnak

    şehitler binlerce

     

    dua dua isyan ve sağnak sağnak

    hilalin sureti düşüyor suya

    davran ey ebuzeran Allah sığınak

    işte yeşil sancak işte aliya

     

    ey aşka hep yalnayak koşanların ülkesi

    ey gariplerin özlem acısındaki bosna

    her yanda rahmet rahmet şehitlerin gölgesi

    gökte yıldız yıldız esmaülhüsna

     

    ey aşkın yemyeşil vadisi ey güzel bosna

    ey drina ey sava ey neretva ey una

    aksın artık yeniden aşka ırmaklarımız

    aksın Allah’ı andıkça göz yaşlarımız

     

    çünkü biz ağladıkça bütün ırmaklar akar

    ışık saçar şehitler yeni bir temmuz olur

    çocukların kalbinde yeni zambaklar açar

    dualar ta yürekten dualar sonsuz olur

     

    akar neretva drina akar

    akar sava ve una akar

    senin için bu akın ey rabbim

    senin için bu akıncılar

    artık bir yanımız zambaktır bir yanımız kan

    artık her yanımız can içinde can

    kahreyle zalimleri ey rabbim ve bizi aşk ile haşreyle

    “cehennem açıldığı zaman

    cennet yaklaştırıldığı zaman”

     

    8. bu topraklar……

     

    ey bütün zamanların sonsuz soluğu

    ey diriliş vakti ey büyük doğu

    ey bu toprakların isyan çocuğu

    yine seni bekliyor şimdi istanbul

    bekliyor sevdalı mümin ve yoksul

     

    bekliyor haramda bir lokma helal

    çığır ey yunus emre çığır pir sultan abdal

    aşk kurban istiyor yürek haykırmak

    bekliyor sakarya ve kızılırmak

     

    bekliyor konya erzurum diyarbekir

    ve yiğitler şehadet gününü bir bir

    sabır dua dua aşk tekbir tekbir

    ölüm burda şimdi bir düğün gibi

    fatih´in istanbul´u fethettiği gün gibi

     

    açar elbet birazdan o tek yolu son şafak

    ve çürür hıncımızdan boynumuzdaki ipler

    yakar durur yeniden içimizi hüsnü aşk

    aşktan şiirler serper yeniden şeyh galipler

     

    ey bu topraklarda güzelleşen güllerin öfkesi

    ey sevmenin en sınırsızı en mertçesi

    ey aşk ey uçsuz bucaksız deniz başkası hep masiva

    anlatmaya yetmez seni hiçbir özgürlük efsanesi

    ne nevroz ne ergenekon ne demirci kava

    ey aşkın en türkçesi en arapçası en kürtçesi

    ey bu toprakların mayası ey büyük dava

     

    kaf dağının ardında

    meleklerin yurdunda

    yüzü ayın ondördünde

    en güzelin elinde en güzel yakut

    anlat öteleri anlat ey dede korkut

    ey malazgirt ey şerevdin dağları

    ey üsküp ey harput

     

    anlat her seher vakti kapıyı çalan kimdir

    her ay biraz mayıstır ağustostur ekimdir

    ve yandıkça içimiz biraz sonsuz haziran

    bu topraklar senindir senin ey ebuzeran

     

    estir türkünü estir rüzgar sensin kime ne

    aşktır sonsuz aşktır bu toprakların dini

    dinle zikirde zaman balkanlardan yemene

    imam şahı nakşibend, abdulkadir geylani

    ahmedi hani bu topraklar

    imam rabbani

     

    çağıldar bu topraklar gönülden bir bakışta

    görünür yine aslı yanar bir daha kerem

    bir gün çanakkale´de bir gün sarıkamış´ta

    söner bir daha söner göğsümüzde cehennem

     

    ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları

    şimdi bir tek damlanla tufandır yüreğimiz

    şimdi aşk şimdi kıyam şimdi fetih

    şimdi secdedeyiz

     

    şimdi bütün zamanların en son akını

    bütün zamanların bütün inkar surlarına

    çağır şimdi sana en yakını şahdamarından da yakını

    “inna fetehna leke fethan mübina”

     

    EBUZERAN / Sıtkı CANEY


  10. BÜYÜK DOĞU MİSYONU

     

    ahmetkocaoglu.jpg

     

    1943 Yılında İdeolocya örgüsü ile meydana çıkan Necip Fazıl ın düşünce ve inanç dünyasını Büyük Doğu olarak şekillendirdiği zamandan günümüze 3 çeyrek asır geçti. Bu inancın başlangıcı Hz Peygamberimiz, bitişi kıyamettir.

     

    Kendi ifadeleri ile “biz hiç kimseyi şahsımızla kaim bir davaya davet etmiyoruz. Allah ve Resülünün davasına davet ediyoruz “ demektedir. Yıkılışı eriyişi yok oluşu, kaybedişi islamda değil tam aksine İslamı kaybetmenin bir ürünü olduğunu belirtir. Bir eksikliği de 300 yılını beğenmeyen islamı cebinde kaybetmiş marka Müslümanları olarak ifade eder.

    Bu davanın misyonu Hz Resülden beri gelen bir misyondur. Genellikle bu dava tekke ve Tasavvufta olgunlaşırken Velilerin insanları doğru yolda tutması ve onların bağlıları ile kemale ermektedir.

    Ömer Lütfi Barkan ın kolonizatör Türk dervişleri kitabında değindiği ve işaret ettiği dervişlik budur.Osmanlı bir yeri fethetmeden önce dervişlerle orda gönülleri fethedip fethetmeye bile gerek kalmadan almaktaydı.

    Bu misyon Necip Fazıl ın Abdülhakim Arvasi Hazretleri eliyle kemale ererken misyonun tamamlayıcısı vazifesi görmüştür.

     

    Doğudan batıya İslam ı kaybetmenin problemini gören düşünen insan Necip Fazıldır. Arabayı tamir eden ve ya yeniden yapan ustadır. Ama o ustaya bu arabanın bozuk olduğunu bildirmezsen o da tamir edemez. Önemli olan hastalığı teşhistir. Tedavi nasıl olsa bulunur. Böyle olunca Necip Fazıl In mütüfekir, düşünür yönü Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile kemale ererek 500 yıllık hasretin giderilmesidir. Ülema çok, metefekkir yok. Şeker var, tahin var helva yapacak usta yok. Bu açıklama Üstada Ülema değil sözüne karşılık olurken ülemanın da Tüm dünyayı çerçeveleyici düşünce platformunda görmek te haksızlık olur. Bunun için dir Necip Fazıl mütefekkirdir.

    Her hareket, her oluşum gibi insana bağlı yapılar onun ölümü ile sona erer. Gaye Allah ve Resülü olunca o da kıyamete kadar sürer.

    Sakarya şiirinde ki “ divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun” ifadesi bir serzeniş bir yalnız olmadır. Buna rağmen son nefesine kadar davasının misyonunu koruyan bu insanın yolundan giden bir çoğu unutarak misyonun yok olduğuna inanmaktadır. Bu zaten kemale ermeyen bir düşüncenin sadece Necip Fazıl ın yüzüne söylenmeyen tavırlarıdır. Samimiyet in tam olmayışı ile onun yanında beslenen onun yanında tavlanan insanlar daha sonra başka mecralara yönelerek eskiden Büyük Doğu cu olduklarını kullanarak hareketlerini söndürmektedirler.

    Böyle doğru bir hareketin mutlaka doğru ve samimi inananlarıda olacaktır. Gözlerinden yaş gelerek Üstadın mezarında ağlayan genç çocuğa yanı başında resmi tören gibi davranan Üstadın ruhuna görev icabı Fatiha okuyan insanarda vardır.

     

    Onun son yıllarında yanı başında bulunan bizzat kendi ifadesi ile raporlara yansıyan “Yeni dostlar” la üstad huzur içinde ruhunu teslim ederken o yeni dostlarının 50 yi aşkın eseri ile samimiyetin doruklarına çıkmış Salih Mirzabeyoğlu gözümüze çarpar.

    Her hareket inanç kendinden öncekinin izini taşırken yeni bir dinamizm kazanarak İbda fikriyatı düşüncesi göze çarpar. Bayrağı kaldığı yerden alıp daha hızlı ulaştırmaktır hedefine.

    Necip Fazıl Üstadın 5 seneden fazla hapıs hayatına eş bu insanda müebbet hapse mahkumdur. Adli yanı ile değil ortada var olan 50 den fazla kitabı ile ilgilendiğimiz bu müellifle ve düşüncesinin yansıdığı kitaplarını yok saymak elbette haksızlık olur.

     

    Eskiden yanında bulunanların kimi Gençlik heyecanı diyerek kimi memleket hasreti diyerek yanından ayrılırken yanında bulunan bu insanları kıskandıkları gözden kaçmaz.

     

    Üstadın ölümü ile ondan bir şey kaybetmeden yoluna devam eden bayrağı taşıyan ibda düşüncesini Büyük Doğudan ayırmak ahmaklıktır. Zaten bir çok öğrencesinin eleştirisinde Üstadı taklit etmiş Ha üstadı ha Mirzabeyoğlunu okuyoruz eleştirisi onun bizzat doğru yolda olduğunun işaretidir..

    Onun içindir ki Büyük Doğunun misyonu bitmez. Onu taşıyan ibda o biterse başka biri bu bayrağı taşır. Çünkü bu fikir Allah ve Resülünün davasıdır. Allah yolunun davasıdır. İnsanları aldatmaz. Onlardan bir şeyler saklamaz…

     

    Ahmet KOCAOĞLU

     

    www.tutak.gen.tr


  11. Kimdir o mursid Gonuldas?

     

    Ö.m. ile gönderdim gönüldaşım...

     

    rüyanızın bana göre üstünde durulacak tarafı yok

    ...

    büyük doğucuların en büyük yanlışı Üstad Necip Fazıl Kısakürek i "mürşid" olarak kabul etmeleridir. Üstad, Allah kendisinden razı olsun, küfre karşı imanı haykıran çok bir mücahittir lakin mürşid değildir.

     

    Size yakışan hayırola demek ve bir ehilden sormak idi...Ben sordum ve tabirini / cevabını yazdım...

    ...

    Üstad'ı "mürşid" olarak gören kişi, -varsa tabi- dersini çekmeli ve rabıtasını O'na yapmalı değil mi ? Var mı öyle biri? ben tanımıyorum...

     

    Bizim dergaha göre Üstad, bir mücahid, bir veli...


  12. Hocama sordum rüyamı...

     

    Dikkatlice dinledi...Evet, dedi "siz bir cemaatsiniz"...

     

    Lakin, imtihanı kaybettiniz dedi,

     

    Üstad zamanında ve sonrasında bir türlü Üstad'ın istediği gibi olamadınız.

     

    Bunun yolu "bir mürşid e tabi olmak" tan geçer.dedi...

     

    Söyle Büyük Doğuculara mürşide tabi olsunlar, ders alsınlar, bir cemaat oldukları ortaya çıkar , dedi.

     

    Dinledim, iletiyorum.


  13.  

     

    sen kimsin ya.Kadir Mısıroğlunun yorumu dikkate değer.Cübbeli Hocayı müdafa diye bir sohbeti var.İzlenmesini tavsiye ediyorum.

     

    Mısıroğlu'nun yurt dışından "mücadele" sine benzemez ehli sünnet müdafaası...İngiltere'de şömine başında fes-fular ile yapılmaz bu işler...Vatan içinde mücadele edenin en pasifi vatan dışındakinin en aktifinden yeğdir.


  14. sabur_beg_taza_din_06.jpg

     

    Tacikistan'ın Jergital şehrindeki mücahid gönüldaşlara mücadeleleri ile ilgili, fotograf, basın haberleri ve diğer belge ve görüntü kayıtları göndermelerini rica ettik.Bölge şimdi çok karışık ve Tacik Ordusu tarafından çembere alınmış halde, giriş-çıkış yasak.

     

     

    Dün saldırıya uğradım.Biz, ALi Osman ZOR'u haksız yere iade ettiğine dair Kırgız ve Türk hükümetlerine dava açacaktık.Bugün Saburbey hukuki hazırlıklara başladı.Ben bugünden itibaren Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ve Ali Osman Bey'in özgürlüğü için açlık grevine başladım.Partilere ve basına bilgi verdik.Kırgız ve Türk hükümeti haksız oldukları sistemleri devletlerinde uyguluyorlar.Bu sistemin kurbanı olan Aysulu Hanım'ın ailesi (Hz.Ali Efendimizden kalan ve evliyanın kendisine verdiği haritayı vermediği için) kış ortasında ailesini kovuyorlar.Daha önce yazmıştım.Devlet içinde istedikleri adamı öldürüyorlar ve kimse ses çıkaramıyor.Kırgız milletinin örfü adetine göre misafirini korumak kutsal borçtur.Şimdi Ali Osman Bey'e ihanet ettiler, bu haksızlık ve diğer cinayetler için dünya görsün açlık grevine başladım.Dünkü saldırıdan sonra (göğüs kafesine darbe aldım) kalbimde ağrılar var.Açlık grevinde sonuna kadar gideceğim.

     

     

    Dualarınızı eksik etmeyin..Allahu Ekber...

     

     

    Abdulbaki DilMurat

    Baran Orta Asya-Türkistan Temsilcisi

×
×
  • Create New...