Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

The Spirit of Islam

Üye
  • Content Count

    428
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    4

Posts posted by The Spirit of Islam


  1. çağrı filmi akıllara geliyor hemen . o filmde şüphesiz akılda kalan hz. hamza ! insanların akıllarında kalan hz. hamza olgusu elin gavuru .... böyle filmleri izlemek caiz değil vebal vardır. günün ilahiyat prof tabakası hz. ömeri ilahlaştırmayın diyor ne kadar aciz bir yorum ... fetvadan önce takva gelir .. kitaplarda okunduğu şekilde hayalinde tasavvur edersin.. hz. ömer büyük bir veli dir . biz elin gavurunun yaptığı dizilerden mi öğrenicez ?

    ayak ayak üstüne atıcaksın elinde sigara çayıyla ohhh .. bazı değerler vardır bu değerleri böyle adice küçültmemek gerekir..

    çok merak ediyorsan aç peygamberimizin siyerini oku, hz. ömerle ilgili güvenilir kaynaklardan bilgi edin .. bu şekilde olmaz kardeşler!

     

     

    Dediğin gibi öyle oluyor fakat herkes için geçerli olduğunu düşünmüyorum. Yani izleyen birçok kişi elbette biliyordur ki oynayan kişi Hz.Hamza'nın tek bir kılı etmez. Olgu meselesine gelince o filmde oynayan kişinin ancak bir karakterden ibaret olduğunu ve aslıyla asla tam olarak bağdaşamayacağını idrak etmişsen sorun olmayacağını düşünüyorum. Doğrusunu Allah bilir.

     

     

    Saygılarımla.

     

    Vesselam.


  2. Başıma bi şey gelmeyecekse; bence burada sorulması gereken soru sinema/televizyonun ne kadar uygun bir mecra olduğu. Eğer bunları uygun bir mecra olarak görüyorsak Sahabe efendilerimizin bu şekilde gösterilmesinde bir beis olmasa gerek ve ben bu minvalde düşünüyorum. Çağrı filminin menfi tesiri olmuştur diyebilir miyiz? Bence hayır. Ki üzerinde ulemanın epeyce çalıştığı bir filmdi. Ben diziyi izlemedim, o yüzden edebe ne kadar uygun davranılmış bilmiyorum ama teoride burada duruyorum.

     

    Bir izle bak bakalım beğenecek misin ? Şahsen bence güzel ama dediğiniz gibi edebe aykırı şeyler yapmış olabilirler ama günah da onların boynuna olmaz mı ?

     

    Saygılarımla.

     

    Vesselam.


  3. Arkadaşlar şimdi onları göstermek yanlış diyelim,ama televizyonumuzda Hz.Peygamber(s.a.v.) den bahseden bir şey olması yeterince iyi değil mi ? olması gereken de bu bence televizyon adına bunlar yapılmalı. Üstad S.Karakoç'un dediği gibi "artık diziler özünü bizim milli ve dini karakterimizden almalı" her ne kadar biz çevirmesek de hikmet kaybolmuş malımız değil mi,başlangıçlar ne kadar kötü olursa olsun oturmaktan iyidir. Bence bu açıdan bakılmalı

    Selam ve dua ile

     

     

    Dediğiniz güzel lakin böyle programları ancak Ramazan gibi aylarda veriyorlar. Diğer günlerde neredeyse dine hiç değinmiyorlar bile. Her kanal için geçerli değil tabi.Hayırlı kanallar da var Elhamdülillah.

     

    Alimler kitapları bile hoca edinmeyin diyorlarsa televizyon hiç edilemez değil mi ?

     

    Ama ben diziyi izliyorum çok sevdim elbette biliyorum ki oynayanlar sahabelerimizin bir harfi etmez.

     

    Saygılarımla.

     

    Vesselam.


  4.  

    Aleyküm Selam...

     

    Hazreti Musa dan Hazreti İbrahime ( Cümlesine selam olsun ) tasvir edilmeyen peygamber kaldı mı ki ?

    Hazreti Ömer ( Allah ondan razı olsun ) in tasvir edilmesine itiraz eden cenah, peygamberlerin tasvirlerine acaba ses çıkardı mı ?

     

    Malesef hristiyanlaşma ve dünyevileşmenin tezahürü bunlar. Biz gaybe inanıyoruz, melekleri peygamberleri görmeden onlara iman ediyoruz.

    Uzağa gitmeye gerek yok, bugün bir kaç kanalımızda melekler, ahiret sorgusu bile tasvir ediliyor. İnsanların gaibe olan inançlarını bu şekilde enforme etmek yani bilinebilir, gözlemlenebilir hale getirmek bi'dattir. Yoksa H.z İsa yı ( Allah ın selamı üzerine olsun ) çarmıhta tasvir eden Hristiyanlardan ne farkımız kalır.

     

    Netice itibariyle sahabe efendilerimiz de dahil olmak üzere tüm Peygamberlerin ve İslami varlıkların, mefhumların tasvir edilmesi yanlıştır.

     

    ( Konu ile detaylı bilgi için tıklayınız - İman Esaslarını Dünyevileştirme )

     

     

    Şimdi, animasyon ve filmlerle îmâna dâir haberlerin müşahhaslaştırılması, bilgiyi te’kid eder lâkin îmânı öldürür. Îmân bilgiye dönüştüğü an îmân olmaktan çıkar. Zira îmân, gaybe hürmetten, bilinmeyene saygıdan ibarettir. Bir şey bilindikten sonra saygısı, cazibesi kaybolur. Bir şey elle tutulur, gözle görülür, burunla koklanır, kulakla duyulur, dille tadılır ve kalble yorumlanır durumdaysa, o şey bilgidir. Îmân, perde arkasında var olan, bilgi ve bilinçten uzak hakîkatlerdir ki, bilindikten sonra bilgiye döner.

    Bilgi,-ilim- perdeleri aralayan, gâibdekini şuhûda döken kuvvedir. Bir şey gâibden şuhûda döküldüğü an, îmândan çıkıp bilgiye döner. O şey, îmândan değil, bilgiden olur. Kelime-i şehâdet şuhûdî bilginin son noktası, îmânın ilk basamağıdır. Aklî ve naklî delillerle Allah’ın var ve bir olduğuna, peygamberin elçi olduğuna şehadet edilir. Bundan sonra îmân hakîkati sînelerde inkişâf eder ki, o tanınamaz, tanımlanamaz. Tanınan ve tanımlanan bilgidir ki, îmân dâima ötelerdedir.

    Îmân ile ilim birbirine karıştırıldığında kalbin inkişâfı durur. İnkişâfı duran kalb, bilgiyi dünyevîleştirir. Bilgiyi maddî cihete, sanal âleme döker. Hıristiyanların haçı, Mûsevîlerin sembol ve idolleri îmânın bilgileştirilmesinden doğmuştur. Bugün, İslâm âlemi, Hıristiyan ve Mûsevîlerin anlayışıyla donatılmak istenmektedir. Îmân esasları görselliğe dökülerek îmân olmaktan çıkarılmaktadır. Hikmeti kaybolan îmân bilgi kategorisine girer. Hikmet, eşya ve olayların bilinmeyen, ilk etapta bilinemeyecek yönlerini ifade eder. Hikmet, esrarıyla birlikte hikmettir. Esrarı çözülen hikmet bilgidir. Bilgiler dünyalıktır.

    Sizin verdiğiniz sitede okuduğum birkaç satırdan paylaşmak istedim.İlgilendiğiniz için teşekkürler.

    Kaynak : http://idrisyilmaz.blogspot.com/2012/08/iman-esaslarn-dunyevilestirme-11-mektup.html

    Saygılarımla.

    Vesselam.


  5. Selamün Aleyküm arkadaşlar .

     

    Arkadaşlar bildiğiniz üzere Ramazan ayının başından beri Hz.Ömer(r.a) adlı dizi ATV kanalında hergün saat 21.00 da veriliyor.

    Dizide Peygamber Efendimiz(s.a.v) dışında herkes tasvir edilmiş. Sizce doğru mudur ? Sizlerin görüşlerini almak isterim.

     

    Bu arada arkadaşlar kusura bakmayın yanlışlıkla başlığa Hz.ömer yazmışım. Yani baş harfi küçük olmuş ve (r.a) yazmayı unutmuşum. Amacım vallahi saygısızlık değildi yanlışlıkla yazdım sonrada değiştiremedim. Kusura.bakmayın. Allah affetsin.

     

    Saygılarımla.

     

    Vesselam.


  6. madem şeyh neden sakalları sünnete uygun değil?

    ve merak ettim siz hiç hacet namazı kıldınız mı?

     

     

    Nasıl değil.Elbette şeyh.Ve nereden sakalının sünnete uygun olmadığını söyleyebiliyorsunuz ? Siz mi buna karar veriyorsunuz(sünnete uygun olup olmadığını) ? Siz ondan daha mı iyi biliyorsunuz ?Yalan mı söyleyeceğiz ?

     

    Ben hacet namazını bir kere kıldığımı hatırlıyorum ama doğru mu kıldım onu bilmiyorum.İnşallah doğrudur.

     

    Selametle kalın;

     

    Saygılarımla...


  7. EY KAHIR

     

    Ey kahır !

    Sana söylerim duy beni.

    İstediğin kadar kasıl,

    Etkileyemezsin asla beni.

     

    Sen benim için bir taş,

    İçinde küçük parçacıklar oynar.

    Hani derler ya : ''taşı sıksan kırılır''

    İşte sen öyle bir taş.

     

    Seni çekmek nedir ki ?

    Gel,kolaysa gel !

    Çeksene kolaysa beni.

    İşte o sana zor gelir...

     

    The Spirit of İslam(iSLaM RuHu)

    6 NİSAN 2011 ÇARŞAMBA

     

    ADANA


  8. Namussuzlar ve salaklar

    Son tutuklamalar üzerine basında koparılan fırtınayı çeşitli gazetelerden birkaç gündür ibretle izledik. "Tek gazete" alan vatandaşların bir kısmı da Internet'ten izledi. Esas olarak da televizyon kanallarına bakıldı tabii.

    Kolunu sallasan mutlaka birkaçına çarpan köşe yazarlarını, esas programlarına ilave olarak ille televizyonda da boy göstermeyi marifet bilenleri (başka türlü varlıklarından kimsenin haberi olmayacak!), bu konuda sergiledikleri tutum ve davranış açısından birkaç ana gruba ayırmak mümkün.

    (Bir "ön grup" olarak "futbolcular" var, yani spor yazanlar, aşk yazanlar, çiçek böcek yazanlar falan, ama onlar bu meselenin dışında. Aslında çiçek böcek yazmayıp da bu konudan "neme lazım, başıma dert almayayım" endişesiyle geri duranlar var, onları da saymıyoruz. Gerçeği arayan dürüst ve akıllı arkadaşlar da olumlu anlamda bu yazının konusu dışındadırlar.)

    Ergenekon topuna "negatif" girenleri başlıca iki grupta toplayabiliriz: "Namussuzlar" ve "salaklar"...

    Önce namussuzlar topluluğuna bakalım. Bunlar da kendi içlerinde ikiye ayrılıyorlar: "Düz karanlıklar" ve "dolaylı uşaklar"...

    Birinci alt bölüm, derin devletin yasa dışı kanadının doğrudan görevlileri. Bunların içinde "kafadan" gizli servis mensupları, üye olmayıp da gizli servislerden yemlenen ya da verilen görevleri yalnızca "vatan millet aşkıyla" yerine getirenler var. Ama ortak noktaları, hepsinin "biryerlerle" şu ya da bu şekilde bağlantılarının olması.

    İşleri, esas olarak kafa karıştırmak. Ergenekon soruşturmasını sulandırmak, bulandırmak, saptırmak, ciddiyetini tartışma konusu yaparak "şaibeli" duruma düşürmek. "Deşifre olmuş" üyeleri ve darbecileri yani "doğal müttefiklerini" de kurtarabilirlerse kurtarmak. Meseleyi ciddiye alan meslekdaşlarını yalan ve iftiralarla küçük düşürmek, itibarını sarsmak, olmadı alay ederek, yazdıklarını çarpıtarak ve saptırarak gülünç duruma sokmak, tepki görmelerini sağlamak.

    Dolaylı uşaklık edenlerin durumu daha da ibret verici... Bunların bir kısmı eski solcu, bir kısmı eski sağcı... Bir kısmı da "entellik belasına" saçmalıyor... Bazılarının "mahkeme kararı olmadan Ergenekon diye bir örgütün varlığından sözedilemez" şeklindeki ahmakça tutumları, görünürde hukuk maskesiyle, aslında "faşistlik gayretiyle" açıklanıyor. Bir kısmı "patronuna ya da müdürüne" yaranma gayreti içinde (patron hükümetle ters düştüyse demek ki hükümet kötüdür, öyleyse "olmayana ergi" mantığıyla gizli örgüt iyidir!)

    Bazıları da, solculuk belasına, birçok eski solcunun yakın tarih boyunca yemekte direndiği haltı hiç düşünmeden yineleyip, akılları sıra "ilerici bürokrasiye" sahip çıkmaya çalışıyorlar.

    Bu cenahta at iziyle it izi de fena halde birbirine karışmış durumda. Kimin hangi bölümde sayılması gerektiği konusunda elde çok net veriler yok. Hangisi yalnızca attır, hangisi kesinlikle ittir, henüz bilemiyoruz.

    Gelelim salaklara...

    Bunlar saf ve iyi niyetli arkadaşlar. Fakat kafaları çalışmıyor.

    Gazeteci kisvesi altında rezil dolaplar çevirenlerin gerçekte sütten çıkmış ak kaşık olabileceklerine "samimi" olarak inanıyorlar.

    Karanlık adamları koruma, kollama ve kurtarma operasyonunun medyada hangi nedenle ve hangi yöntemlerle servise konulduğunu göremiyor, bunu gerçekten de "basın özgürlüğü ve demokrasi savaşı" sanıyorlar.

    Fakat "neyin ne olduğunu göremeyenler" ile "neyin ne olduğunu domuz gibi bilenler" son tahlilde aynı safta birleşiyorlar, o zaman da bu ayırımın hiçbir hafifletici nedeni kalmıyor.

    Çünkü gözlerini kin ve nefret bürümüş kişilerin sergiledikleri bu acıklı güldürünün "saiki" ortak ve tektir: Her ne pahasına ve hangi şekilde olursa olsun, bu iktidarı devirmek.

    Başaramazlar.

     

    Sabah -10.03.2011

     

    ENGİN ARDIÇ


  9.  

    Hepten eşek olmayan her solcu

    Hani şu "çaresiz, sıkıntılı ve derbeder" olduğu söylenen iktidar partisi var ya...

    Başbakan bir arkadaşı mahkemeye verip elli bin lira tazminat istediği için arkadaş da kılçığını böyle atmıştı hani...

    Ana muhalefet partisi de öyle "derli toplu ve aklı başında" önerilerle gelmiş ki, şuncağızı vakitlice akıl edip söyleyebilseymiş vallahi bu seçimi kazanması işten bile değilmiş...

    İşte o çaresiz, sıkıntılı ve derbeder iktidar partisi geçen gün meclise bir yasa tasarısı sundu. Derbeder olduğundan, kanun yapmaktan başka bir işe yaramıyor garibim.

    Bu işin "formalite" yanı tabii, meclis çoğunluğu onda olduğuna göre tasarı çatır çatır yasalaşacak. (Sıkıntılı çoğunluk... "Endişeli modern" ya da "huysuz liberal" gibi bir şey...)

    Bu yasaya göre, "sıkıyönetim mahkemeleri" tarihe karışacak.

    Sıkı durun, yanlış işitmediniz: Sıkıyönetim olsa bile, sıkıyönetim mahkemesi diye bir şey olmayacak!

    Kaldı ki, öyle "ota bota" da sıkıyönetim ilan edilmeyecek.

    Kendini çok kurnaz sanan bazı basın çakalları bunu da denediler, iki yıl önce güneydoğuyu bahane edip hükümeti sıkıyönetim ilanına zorlamaya kalktılar. Hele bir kere ipler askerin eline bir şekilde geçsin, gerisi kolaydı... Hükümet bu ucuz numarayı yutmadı tabii.

    Çok yakında çıkacak olan yeni kanuna göre, asker olmayan kişiler de askeri mahkemelerde asla yargılanamayacak! (Savaş durumu hariç... Sıkıyönetim demedik, savaş dedik.)

    Askeri mahkemelerin ve askeri savcıların bütün işlemleri de Milli Savunma Bakanlığı'nın "gözetimine tabi" kılınıyor, yani sivil otorite devreye giriyor, askeri yargının "kendi başına buyruk" ayrıcalığı sona eriyor.

    Bu yeni kanun, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan anayasa referandumuyla gerçekleşen değişiklikler yönünde. Çünkü mevcut durum anayasaya aykırı kaldı.

    Hani şu "ayıların oylarıyla" yapılan değişiklik canım...

    Oyu ne yazık ki sosyete zillileriyle eşit olan dağdaki çoban ve kısa bacaklı kıllılar böyle uygun görmüşlerdi.

    İmdi... Hepten eşek olmayan her solcu, sıkıyönetim mahkemelerinin kaldırılmasını alkışlar.

    Sivilin asker tarafından yargılanamayacak olmasını da alkışlar.

    Çünkü yakın tarih boyunca bundan çok çekmiştir ve nihayet aklı başına gelmiştir.

    Aklı başına gelmemiş olan ne mi yapar?

    Birtakım dolandırıcılara sahte anketler yaptırıp yayınlayarak "AKP seçimi kazanamıyor, CHP-MHP koalisyonu görünüyor" yalanını kaktırmaya çalışır mesela... Çok değil, hepi topu iki buçuk ay sonra madara olacağını bile bile...

    Eşeğin "şeddelisi" de ona buna yumurta atar. Liberallere atar, demokratlara atar, solculara da atar. Adalet Ağaoğlu'na bile atmaktan utanmaz.

    Bu yazı kısa oldu, çünkü uzun lafa gerek yok.

     

    Sabah - 21.03.2011

     

    ENGİN ARDIÇ


  10. Kemal gelecek dertler bitecek

    Kısa zamanda halka büyük bir umut aşıladı, ezilenlerin ışığı, yoksulların gözbebeği, emekçi kitlelerin önderi oldu, doludizgin iktidara yürüyor.

    Pis kapitalistlerden ve Osmanlı emperyalistlerinden de hesap soracak. AKP'ye oy vermekte direnen göbeğini kaşımış ayıların canına okuyacak.

    CHP iktidarında, dağdaki çobanla şehirdeki mankenin oyu asla bir olmayacak!

    Çünkü halkımız aç, sefil. Türkiye'nin ileri gittiğini söyleyenler iktidar uşakları.

    CHP Deniz Baykal'ın elinde kalsaydı asla iktidara gelemezdi. O yalnızca, Silivri zındanlarında inim inim inletilen hamiyetli vatan evlatlarının "avukatı" olmakla yetiniyordu. Oysa Kemal Bey örgüte doğrudan üye olmak istiyor fakat genel merkezinin adresini ve telefon numarasını bulamadığı için henüz kayıdını yaptırabilmiş değil...

    Kılıçdaroğlu, Baykal gibi "ana muhalefete razı" gelmiyor. Eh, mazbut adam, onun gibi zamparalığı da yok... Hiçbir harama hiçbir uçkur çözmemiş gazetecilerin gözdesi olmayı da haketti. Onu beğenmeyenler, hemen işlerinden kovulması gereken birtakım iğrenç şişkolar.

    Bir kere adam Horasan yaylasının Oğuz Türkleri'nin Kayı boyundan geliyor, değerli araştırmacı Soner Yalçın'ın belirttiğine göre... Dersim'de doğmuş olması bir nüfus memuru hatası.

    İkincisi, uzman ve işinin ehli bir sigortacı. SSK'yı batırmış olduğunu söyleyen münafıklara en güzel cevabı, her ev kadınına altı yüz lira maaş bağlayacağını söylemekle verdi. Kadının kocasının bu paradan hiç haberi olmayacak, kadıncağız parayı istediği yere özgürce harcayabilecek.

    Daha da ne desin? Örneğin dış politikası, yüce Atatürk'ün "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesi uyarınca şekilleniyor.

    Çok güvenilir bir adam. Sözünün eri. Sabah söylediğini akşam yalanlaması, dün akım dediğine bugün kakım demesi, tamamen onun espri yeteneğinden ve "iktidarla kafa bulmak" isteğinden kaynaklanıyor.

    Bütün göstergeler, CHP'nin 12 Haziran'da ezici bir çoğunlukla iktidara geleceği yönünde... Nitekim Kılıçdaroğlu da "yüzde 30 yetmez, yüzde 40 isterim" şeklinde veciz bir ifadeyle bu gerçeği dile getirmişti.

    Bazı karamsar çevreler "yok canım, çıksa çıksa bir CHP-MHP koalisyonu çıkar ama o bile olacak iş değil" şeklinde kötümser yorumlar yapıyorlar ama gerçekçi gözlemciler, CHP'nin tek başına iktidara gelmek üzere olduğu konusunda fikir birliği içindeler.

    "AKP kazanır" diyenler de şerefsizler, hükümet yandaşları, iktidar yalakaları, kalemşorlar, şişkolar. Göz göre göre yalan yazıyorlar. İnsan biraz utanır... Hiç AKP'nin bu seçimi de kazanması mümkün müdür? "Yıpranma payı" diye bir şey var, muhasebede bile "amortisman" vardır yahu... Benim emekçi halkım, bu seçimde de AKP'ye oy verecek kadar mı bilinçsiz?

    Nitekim bakınız Gürsel Tekin de ne diyor? "13 Haziran sabahı çok kişi utanacak" diyor.

    Hani 2007 seçimlerinden önce birtakım gazeteciler "moraranlar olacak" demişlerdi de, moraranlar olmuştu gerçekten... İşte onun gibi.

    Sonra da sıra inşallah SABAH gazetesinin Ahmet Çalık'ın elinden alınıp Aydın Doğan'a verilmesine ve o Engin Ardıç denilen adi herifin de demokratik bir şekilde kapının önüne konulmasına gelecek. Hem şişko hem de kilosuna bakmadan yazı yazıyor. (Hatta Silivri'ye de tıksak fena olmaz, nasılsa koğuşta yer boşalacak.)

    Üzülmeyin arkadaşlar, şunun şurasında iki buçuk ay bir sıkıntınız kaldı. Kemal gelecek dertler bitecek, Zekeriya Öz trafik polisi yapılacak, bazı yerden bitme yer cücesi gazeteci hanımlara yeni koca bulunacak, Hilton otelinin bahçesinde inşaat başlayacak.

    Deeeermişiiim...

    Hu huuu!... Bugün 1 Nisaan!...

     

    Sabah - 01.04.2011

     

    ENGİN ARDIÇ

    • Like 1

  11. Şüphesiz Rabb'imiz büyüktür.Allah, İnşallah İslam düşmanlarına ve Müslüman kardeşlerimize saygısızlık gösterenlere , onlara zülmedenlere cezalarını verecektir.Zaten herkese bir mühlet verilmemiş midir ? Az kaldı..az...

     

    Allah tüm ümmet-i Muhammed(s.a.v)'in yardımcısı olsun.

     

    Selametle kalın;

     

    Saygılarımla...


  12. Toplum dinini unutursa işte böyle gereksiz şeylere yönelir ve kendini mağrur bilgiler ile meşgul eder.Üstelik bu filmler gençlerin de ahlakını bozmakta.Artık insanlar filmden örnek verir olmuş.Diyelim ki adam öldürmek günah diyecek olsak böyle demeye kalkışırlar : Niye Kanuni Sultan Süleymen oğlunu öldürtmedi mi ? Artık insanlar gerçek yaşamdan uzaklaşmış ve hayal dünyasında yaşıyorlar.Olanlarla yetinip onları araştıracaklarına olmayan şeylerden bahsediyor onları gün yüzüne çıkarıyor, olmuş ve bitmiş tartışması da boş şeylerden bahsediyorlar; vefat etmiş insanların arkasından abuk subuk konuşuyorlar.Ama dinini düşünen olmaz aksine inkar eden pek çok olur...

     

     

    Selametle kalın;

     

    Saygılarımla...

×
×
  • Create New...