Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

HEZ-EZ

Editor
  • Content Count

    137
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    10

Posts posted by HEZ-EZ


  1. Başka Dua Bilmez misin?

     

     

    Bir şahıs, Harem-i Şerîfin kapısında,

    "Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allâhım!.." diyerek hep aynı duâyı okuyordu.

    Ona, Sen başka duâ bilmez misin? dediler.

     

    O şöyle açıkladı, bu duâyı tekrar etme sebebini:

    Ben Beyt-i Şerîfi tavâf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese.

     

    Şeytanımla îmânım mücâdeleye tutuştular.

    Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar dedi şeytanım.

    Îmânım ise, Bu haramdır, boşuna saklama; sahibini bul, teslim et! dedi.

     

    Ben böyle mücâdele içinde iken, birinin sesi duyuldu:

    Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim! Bin haramdan otuz helâl hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim.

    O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce, hemen satın aldım.

     

    Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum.

    Saklamayıp aynen anlattı: Ben Mağrip sultânının oğluyum. Babam, Habeş melikiyle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bunları göndermiş, elli bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evlâdın gibi baktın. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar; sakın az altına râzı olma, elli bin altına sat beni.

     

    Dediği gibi oldu. Elli bin altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdata gittim. Orada açtığım dükkânda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip, Meşhur bir tüccar dostum vefât etti, ay gibi güzel kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım dedi. Ben de kabul ettim. Kızın, çeyiz olarak getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken, birinde dokuz yüz yetmiş altın yazılı idi. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dediki:

    Babam bu keseyi Harem-i Şerifte kaybetmiş. Bulan bir helâlzâde keseyi iâde edince, otuz altını ona müjde olarak vermiş, ondan geriye kalanlardır bu kesedeki altınlar. Bunun üzerine ben Allâha hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek hâdiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saâdetimiz daha da perçinlenmiş oldu!..

    (Nevâdir-i Süheylî, Sayfa: 280-81)

     

     

     

     

     

    Pek yakında Rabbin sana vercek ve sen razı olacaksın


  2. Gönül Almak

     

    Dünya hayatında en değerli şeylerden birisi, insanların gönüllerini kazanmaktır. Daralan, sıkıntı içinde olan bir insanın imdadına yetişmekten daha güzel ne olabilir ki?...

    Dertlilere derman, çaresizlere çare olmak ne büyük bir iştir!..

    Maalesf bugün, " Gönül kazanma" işini biraz aksatıyoruz.

    Dünya işlerine öyle bir dalmışız ki, büyüklerimizin üzerine titrediği gönlü kazanmak ve hoş tutmak bir yana, kolayca kırar hale gelmişiz. Gönül almak çok zor ama kırmak ise kolaydır ve gönlün tamiri oldukça güçtür. Gönül bir defa kırılmaya görsün, üzerine çatlaklar oluşur, her ne kadar düzeltmeye çalışsak da.

    "Kopunca bir teli bağlansa da düğümlü kalır,

    Dokunma gönlüme şart-ı mahabbet öyle değil."

     

    Gönül almak, inancımızın bir gereğidir. gelip geçici olan dünya hayatında, faniyi baki kılmanın yolu iyi ve güzel işler yapmaktan geçiyor. Atalarımız bu hususu gayet iyi anlamış; insan gibi yaşamanın, hak ve hakikatın yolunun gönülden geçtiğini görmüş, bu heyecanı ta içlerinde yaşamış, nerede bir kırık gönül varsa tamire koşmuş, Allah'a (c.c) ve peygambere (sav) saygısızlık olur korkusuyla, gönülleri kırmaktan, incitmekten sakınmıştır.

    "Gönül Çalab'ın tahtı,

    Çalap gönüle baktı.

    İki cihan bedbahtı,

    Kim gönül yıkar ise."

    Yunus Emre

    Ecdadımızın bu davranışı bizler için önemli birer mirastır. Bizler bu mirasa sahip çıkmalıyız. Gönüllerimizde inkişaf ettirmemiz gereken sevgi hazinesini, herkese dağıtmalıyız.

     

    " Hor görme derviş fakiri hor deyip kılma nazar,

    Kalbinin köşesinde rahmet-i Rahman gezer."

     

    " Bir bahçeye giremezsen,

    Durup seyran eyleme.

    Bir gönlü yapamazsan,

    Yıkıp viran eyleme."

    Yunus Emre

    • Like 1

  3. Üzerinde en iyi giysisi bulunduğu halde yemek odasına hızla girdi. O gece bir toplantısı vardı ve hazırlanmaya çalışıyordu. Hazırlıklarını süratle sürdürürken gözü dört yaşındaki kızına ilişti. Kızı Radyodaki müziğin ritmine ayak uydurmuş dans ediyordu.

     

    Geç kaldığı için acele ediyordu. Fakat içinden gelen bir sese uyarak kızını seyretmeye başladı. Sonra ona eşlik etmeye başladı. Kızının elinden tutmuş onunla birlikte dans ediyordu. Yedi yaşındaki kızının gruba katılmasıyla büyük bir coşku başladı. Üçü birden yemek odasında başlayıp, salonda biten çılgın bir dans sergilediler. Radyodaki şarkı bir anda bitiverdi; Tabii dans da... İkisinin yanaklarından küçücük bir öpücük alarak onları banyoya yolladı.

     

    Küçük kızlar merdivenleri nefes nefese çıktılar. Anneleri seslerini duyabiliyordu. Eğilmiş iş çantasına dosyaları yerleştirirken, küçük kızın ablasına, " En iyi anne bizim annemiz, değil mi?" dediğini işitti.

     

    Kadın birden dondu kaldı... Kendini yaşamın koşturmacasına kaptırıp, o güzel anı kaçırmak üzere olduğu için suçladı. Ofisinin duvarlarını süsleyen ödülleri, diplomaları geldi aklıma. Elde ettiği bir başarı, hiçbir ödül bunun yerini tutamazdı: " En iyi anne bizim annemiz değil mi?"


  4. Hazret-i Mevlânâ şöyle buyurmuştur:

    “Akıllılar önceden ağlar; sonunda tebessümlere gark olurlar. Ahmaklarsa, önceden kahkahalara boğulur, sonra da başlarını taşlara vurarak ağlarlar.

    Ey insan! Firâsetli olup işin sonunu başlangıçta iken gör de, cezâ gününde pişmanlık ateşiyle yanıp tutuşma!..”

    • Like 2
×
×
  • Create New...