-
Content Count
203 -
Joined
-
Last visited
-
Days Won
13
Posts posted by emir abdulkadir
-
-
Adam Dediğinin
bu memlekette, adam dediğinin
gözünün üstünde kaşı olmalı
ehemmiyeti yok ne dediğinin
biraz deli, biraz şaşı olmalı
hakikati yalanla gizlemeli
taksimde, atasını izlemeli
hep eski darbeleri özlemeli
bir de amerikan traşı olmalı
soyu öküze, ite dayanmalı
ya pireye ya bite dayanmalı
kuşa, balığa, ota dayanmalı
şempaze üvey kardeşi olmalı
mazlumu acıyıp kaldırmamalı
zalime haddini bildirmemeli
mısırda ölene aldırmamalı
kurbanlık için gözyaşı olmalı
köpeklerle bir odada yatmalı
karga görse peşisıra gitmeli
hayvanseverlik davası gütmeli
kürtaj adına savaşı olmalı
hocayım demeli, sınav yapmalı
mutlaka haftada bir grev yapmalı
terör örgütünde görev yapmalı
kaçak 'boru'su, keleşi olmalı
slogan üretmeli, halkı çağırmalı
frenk makamında türkü çağırmalı
esmeli, gürlemeli, bağırmalı
deniz gezmiş arkadaşı olmalı
Allah'a peygambere saldırmalı
dinden yeni bir hüküm kaldırmalı
belaltı şakalarla güldürmeli
maskaralık onun işi olmalı
inanç, ibadet deyince delirse
“aman” dese “ya şeriat gelirse”
şehit sayılır, eğer ki ölürse
polise atacak taşı olmalı
Emîr
-
elhamdulillah
-
bunu MUSTAFA KEMAL'e tapınma şiirleri antolojisine eklemek lazım
-
selamun aleykum
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisi şeriflerinde mealen: "Allah'ın sanatı ve fiillerindeki hikmetler hakkında tefekkür ediniz ancak zatını düşünmeyiniz" buyuruyor.
zira insan aklı o'nu kuşatamaz düyanın en büyük dahilerinin bile bir mahluk olan zaman'ı idrak etmekte nasıl zorlandıkları, çıkmaza düştüklerini düşünürsek insan aklının onu idrakten ne kadar uzak olduğunu bir nebze anlamış oluruz.
bu konuda bir sual gelince aklıma üstadın şu mısraları geldi yanlış yazmamak için alıntı yapacam.
"
işte şüpheci aklı çatlatan korkunç nokta
o ki sonsuz var nasıl aranır dipsiz yokta
olur ve olmaz her şey, yokluk da onun kulu
bu noktaya vardın mı el tutuk, dil burkulu
Allah'ı hakikate soran kafa ne sakat
hakikat de ne Hakk'ın muradıdır hakikat"
O'nun varlığı bildiğin hayal edebildiğin herşeyden farklıdır.zira insanın hayalleri bile mahlukat içinde şahit oldukları şeylerden oluşmuştur. ve hayal de bir mahluktur idrak de. tefekkür edersin ama düşünme işlemin nasıl mahluksa sen nasıl mahluksan düşündüğün şey de mahluktur. O'nun sıfatlarından birisi ise yaratılmışlara benzememektir.bu durumda senin düşünerek anlayabileceğin şey sadece onun ne olmadığıdır.ne olduğu değil.bunun için Allah kitabında kendisini belli sıfatlarla anlatmıştır. peygamberler(a.s) de hep onun sıfatlarını anlatmıştır.
selamun aleykum
-
Allah rızası için paylaştığınız yazıları diri diri noktalama işaretlerinin altına gömmeyin.
kendimi mossadın şifreli konuşmalarını çözmeye çalışıyormuş gibi hissediyorum okumaya çalışırken.doğal olarak pes edip vazgeçiyorum okumaktan.
- 1
-
güncel
unutulmasın diye hatırlatma ihtiyacı hissettim.:)
- 1
-
peki teşekkür ederim
-
üstadın şu konferanslarının metni lazım.. bu konuda yardımcı olabilecek var mı
- Ayasofya Hitabesi
- Beklenen Zuhur
- Gençliğe Hitabe
- Hicri 15. Asır Hitabesi
- Konya Konferansı
- Mehmetçik Hitabesi
- Sultanuşşuara Günü Konuşması
-
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
- 1
-
-
selamun aleykum
bu konuyla ilgili mütereddid isimli arkadaşımız bir facebook sayfası açmıştır.üstada ait olmadığı kesinleşen sözleri o sayfadan paylaşıyoruz.facebook adresi olanlar o listeyi ve oradaki paylaşımları belli aralıklarla zaman tünellerinde paylaşırlarsa faydalı olur inşaallah.bir de internette gördükleri şüpheli sözleri mesaj yoluyla bize bildirmelerini rica ediyoruz.
üstada ait olmayan sözler sayfası
-
"
gün ne yapsın gecenin zifirine
gözlerde gafletin siyahı varken
Ey can! ne çare, yüzlerin kirine
özlerin bu kadar günahı varken”
Emîr
-
ortadoğu'da devlet idaresi
bugün sırtlanlara itlere kaldı
demokrasi pas geçip de herkesi
yine postallara, botlara kaldı
uzaktan destekleyip bu fırsatı
iki piyon için harcadı atı
mısırda veziri kaptırdı batı
çıkmazlara düştü, patlara kaldı
hayra çıktı, yürek yakan o rüya
bugün suriyeyi kaybetti şia
kıralların bir ayağı çukurda
er meydanı yine mertlere kaldı
Emîr
-
selamun aleykum.
ân itibariyle yeni mahlasım "Emîr" dir.
Sisi'nin bastığı yerde
Firavn'ın ayak izi var
ispat etti ki bu darbe
kızıl denizde gözü var
Mısırda darbe yapalı
filistine yol kapalı
israil'e zeytin dalı
insanlığa garezi var
taksimde sıkılan çıban
mısırda patladı aman
bugün gösterdi ki zaman
aynı ellerin bezi var
iran batı, tek karede
tek tük bozuşur arada
dara düştüğü sırada
islam devleti pozu var
suud Sisi'ye ye diye
tam iki milyar hediye
yollarsa “aferin” diye
bil ki iffet marazı var
Emîr
- 1
-
iftira deriz.iddia makamı onlarsa ispat makamı da onlar. yani ispat etmedikleri müddetçe iftira hükmündedir.
zaten içlerinden bi kadir mısıroğlu itibara almaya değecek birisi o da üstad hakkında kabulü mümkün olmayan iddialara sahip.
mesela üstad kitap okumazdı aşırı nefs emniyeti içinde bilip bilmeden yazardı diyor.bu sözün batıllığı gün gibi açıktır.sırf moskof isimli eserinde bile kaç farklı devletin tarhih kayıtlarından faydalandığı anlaşılır.veyahut son devrin din mazlumları, tarih boyunca büyük mazlumlar gibi eserler dikkate alındığında bu eserlerin sağdan soldan duyulan şeylerle yazılamayacağı anlaşılır.istiklal mahkemesi kayıtlarını naklettiği şeyh said meselesi bile tek başına bu iddiayı çürütmeye yeterlidir.
bir başka komik iddiası da üstadın şiir yazarken yine aynı sebeble aklına geldiği şekilde ciddi bir emek sarfetmeden yazzdığı ve sonrasında tekrar kontrol etmeye ihtiyaç duymadığını iddia ediyor.üstadın vefatına kadar şiirlerini kontrolden geçirip zaman zaman değişiklikler yaptığını hepimiz biliyoruz.aynı şirde aynı ifade 1960 ta farklı yazılmışken1980 baskısında ifadeyi değişmiş buluruz mesela.kaldı ki üstad vasiyetinde de bunu açıkça ifade etmiştir.
- 1
-
bu başlık altında tartışma o kadar uzadı ki bırakın hakikatin ortaya çıkmasını tartışılan mesele bile dürbünle bulunur oldu.
şimdi mes'eleyi netleştirmek ve kimin ne hakkında ne dediğini net bir şekilde görebilmek için taraflardan iki üç satırla iddialarını beyan etmelerini isteyeceğim.bu hem kavga ortamının tesiriyle oluşan körlükten kurtulmamıza hem de iddiaları bütün saflığıyla değerlendirebilmemize imkan sağlayacaktır inşaallah. sonrasında tartışmaya devam edilebilir hatta yeni katılımlar olabilir ancak iddialar net bir şekilde ortaya konulmadan tartışmaya devam edilirse bu kısır döngüden kurtulmak mümkün olmayacaktır.
-
"-Haram kazanılan aş, aştan sayılmaz.
Hak için akmayan yaş,yaştan sayılmaz.
Kişi başım var diye övünmesin;
Secdeye varmayan baş, baştan sayılmaz"-Kafire karşı ELİF gibi dimdik ,ALLAH'a karşı VAV gibi eğilirim
.-Kadın Olmak ” Her erkekte bir parça bırakmak değil,bir erkekte bütün olabilmektir.”" Erkek Olmak” Mükemmelliğini bir çok kadında ispat etmek değil,tek bir kadına mükemmeli yaşatabilmektir.
birincisi üstadın uslubuna sahip olmadığı, ikincisi sanat değeri olmayan yavan ve yarım bir söz olduğu, üçüncüsü ise reklam ağzı koktuğu ve neredeyse üstadın vefatından sonra ortaya çıkmış diyebileceğimiz bir usluba sahip olduğu için %99.99 üstadın değildir.
-
ömründe bu heriften daha ahmağını gören varsa söylesin.
uydurma hadisi hadi anladık da uydurma ayet de ne oluyormuş.
-
bu meselede babanzade ahmed naim efendi'nin islamda davayı kavmiyet yoktur.isimli eserini tavsiye ederim.eser müslüman milliyetçilere nasihat için osmanlının son devrinde yazılmıştır.
-
-
üstad kimdir? başlıklı üstadı anlama rehberi'nin ikinci çalışması tamamlanmıştır.
nfkfan tarafından yazılmış üstad biyografisini publisherden kitapçık haline getirdim.küçük bir problem çıktığı için bugün bastıramadım.ancak çalışmanın pdf halini skydrive hesabıma ekledim.inşallah yakında bastırıp fotografını eklerim.
-
suriye ile ilgili haberler ve yorumlar için şu iki adresi tavsiye ediyorum.
-
kitaplarla birlikte vermek için küçük bir kitapçık hazırladım.bir takvim yaprağı boyundaki kitapçık 12 sayfadan ibaret.sitedeki çalışmayı publishere aktardım.sonra da bastırdım.aşağıdaki linkten indirip inceleyebilirsiniz.
https://skydrive.live.com/redir?resid=D460E67691D98B0C!122&authkey=!AN-c0RJ_Hm2om7M
https://skydrive.live.com/redir?resid=D460E67691D98B0C!122&authkey=!AN-c0RJ_Hm2om7M
- 4
-
aşağıdaki şiir islami edebiyat dergisinin 2013 ocak- şubat- mart sayısında yayınlandı.isim bulamadığımdan "şiir" ismiyle yayınladılar.
Bir şiir yazmışsın yâri anlatan
Bir mısraında yâre gül demişsin
Beni kendine bendeyledi canan
Onun her halinde kemâl demişsin
bu nasıl bir heybet, nasıl bir vakar
ona vatan olmaya bu cihan dar
bir lahzada mecnun olur leylalar
vuslat bir serap, hasret çöl demişsin
yürüyünce gökler yürür ardından
gövdeler ve kökler yürür ardından
üçler, beşler, kırklar yürür ardından
onu izler ebed, ezel demişsin
kereminden nur saçıp yıldızlara
lutfedip ufuk oldu sonsuzlara
cemaliyle şereflenen yüzlere
ihsan-ı ilahi pek bol demişsin
ayak izini tac edip sultanlar
baş üstünde taşıdı diyar diyar
zalimin önünde aşılmaz duvar
mazlumun sığındığı kol demişsin
o kapının sönük kandili güneş
bu çöllerin mağrur herkülü güneş
yanık yüreğimin her külü güneş
bu sevdayı ne bilsin el demişsin
Karakışta bahar saydım ismini
Bir an geldi gözsüz gördüm resmini
Yüreğimin tutuşmayan kısmını
Attığım göl yanarsa gel demişsin
Seven sevdiğini canıyla süsler
Yar'in hasretiyle pişince hisler*
Gönül nara döndü, cümle hevesler
Köşe bucak kaçıyor bil demişsin
kattığım bal zehir oldu aşıma
ne ummanlar karıştı gözyaşıma
hiç kimse hor bakmasın telaşıma
beni mest etti o güzel demişsin
bu can emsalsiz bir sevdayla yandı
sevgili! dedikçe kalbim uyandı
bu can O'nun boyasıyla boyandı
halimi anlar, ehli dil demişsin
aşka esir olmayan hür değildir
gözyaşı sevgiliye sır değildir
çok yaşamak aşığa kâr değildir
aşık isen yar için öl demişsin
Bu pazarda can üç kuruş etmiyor
Vuslatı yâre can vermek yetmiyor
Serdengeçtim hasret derdi bitmiyor
Mümkün mü vuslata bir yol demişsin
Vuslat kaf dağının ardına gitti
O yar sevdiğinin yurduna gitti
Bin dört yüz yıl hasret derdine gitti
Helal olsun on beş bin yıl demişsin
serdengecti
* işaretli mısrada değişiklik yapılmıştır.
- 1
Allah Gaybı Bilir Mi?
in Kendi Yazdıklarınız
Posted · Report reply
Allah Gaybı Bilir mi
Geçtiğimiz birkaç ay içerisinde epey gündemde olan bir tartışma. Bir ilahiyat profesörünün (Abdulaziz BAYINDIR) “Allah benim kiminle evleneceğimi bilmez “ demesi üzerine başlayan tartışmalar hakkında hemen herkes bir şeyler yazdı.
İddiayı söz konusu kişinin Ebubekir SİFİL hoca efendi ile yaptığı tartışmada ifade ettiği şekil üzere ele alarak bazı sorular soracağım inşallah. İddianın son hali şöyle:“Allah geleceği bilir ancak Mükellefiyet ile alakalı konularda kullarının ne yapacağını bilmez”
Müşarünileyh söz konusu kayıtta“Allah kiminle evleneceğimi bilemez” dediğine göre evliliği ubudiyet başlığı altında sayıyor ve evlilik hakkında bazı teklifi hükümler olduğunu kabul ediyor demektir. Bunu sadece Müslümanlar için söylediğini varsayıyor ve kendisine “Allah ‘kâfirlerin kiminle evleneceğini’” biliyor mu?” diye soruyoruz.
Eğer cevabı “evet” ise evliliği kâfirler için ubudiyet meselesi olarak görmediği anlaşılır. Bu durumda yeni bir soruyu sormak ihtiyacı hissederiz. Mesela Hıristiyan veya Yahudi bir kadın bir Müslüman ile evlenecek olsa Allah bunu bilir mi bilmez mi? Eğer bilirse Müslüman erkeğin kiminle evleneceğini de bilmiş olmaz mı? Eğer bilmezse bu kâfirin evliliği hakkında Allah’a cehalet isnat etmemizin dayanağı nedir?
Müslüman erkek için ubudiyet meselesi olan bir mes’ele hakkındaki bilgisinin hocanın ifadesiyle “abes” bir şey olması dolayısıyla Allah’ın bu kâfirin kiminle evleneceğini bilmediğini varsayalım. Bu sefer diğer kâfirlerin hangisinin bekâr kalacağı, hangisinin hangi kâfirle evleneceği hakkındaki bilgisinden en azından bu kâfirlerin Müslüman şahıslarla evlenecekleri bilgisi çıkmaz mı? Bu da bizi dolaylı olarak bazı müslümanların kâfirlerle evlenecekleri bilgisine ulaştırmaz mı?
Hocanın evliliği kâfirler için de ubudiyet meselesi olarak gördüğünü varsaysak bile Allah’ın en azından bekâr kalacakları bilmesi gerekmez mi? Peki bu bilgi kimlerin evleneceği bilgisini gerektirmez mi?
Yine başka bir açıdan bakarsak bir fiil hakkındaki bilgi bir yönden kişinin mükellefiyetiyle alakalı olurken diğer bir yönden mükellefiyetle alakasız bir şeye de delalet edebilir. Mesela kişinin ne zaman evleneceği bekâr birisi için teklifi hüküm içermezken yeni boşanmış kadın için iddeti bitene kadar evlenmemek yönünden teklifi hüküm içerir. Bu durumda, Allah kişinin ne zaman evleneceğini bilir mi?
Allah’ın insanın ne zaman evleneceğini asla bilmemesinin bir gerekçesi olmadığına göre en azından özel durumu olmayan insanların ne zaman evleneceklerini bildiğini kabul etmek gerekir. Zamanla mekân iç içe olduğuna, ayrı düşünülemeyeceğine göre nerede evleneceklerini de bilmesi gerekir.
Peki 12.10.2015 tarihinde saat 15.30 da Üsküdar belediyesi nikâh dairesinin A no’lu nikah salonunda evleneceği bilinen iki kişinin birbiriyle evleneceğini 7 yaşındaki bir çocuk bile rahatlıkla söyleyebilecekken, Allah’ın bunu bilmeyeceğini iddia etmenin tutarlı bir yanı var mıdır?
Müşarünileyh “Allah’ın bazı müslümanların kafirlerle evleneceklerini bildiği” noktasında tahminen şöyle bir itiraz da bulunacaktır:” Allah’ın genel olarak insanların bir kısmının emirlerine itaat edeceğini bir kısmının ise isyankâr olacağını bilmesinde abes bir şey yoktur. Abes olan fert fert mükelleflerin fiilleri hakkında bilgi sahibi olmasıdır .”
Bu durumda hocaya farz-ı kifaye’leri sorarız: Malum olduğu üzere bu fiiller bir toplumdan birkaç kişinin yapmasıyla diğerlerinin üzerinden mükellefiyeti düşen fiillerdir. Eğer hiç kimse yapmazsa toplumun tamamı günahkâr olur. Cenaze namazı gibi...
Hiç kimsenin cenaze namazı kılmadığı bir köy düşünelim. Allah’ın bu köyde cenaze namazı kılınmayacağı hakkındaki bilgisi, o köyden hiç kimsenin cenaze namazı kılmayacağı bilgisini gerektirmez mi? Peki bu fert fert o köyde yaşayan hiç kimsenin cenaze namazı kılmayacağının bilgisi demek değil midir?
Peki, niçin Allah’ın binlerce kişinin bu fiili yapacağını bilerek“birbirinizi haksız yere öldürmeyin” diye emretmesi ve binlerce kişiyi yapamayacaklarını bildiği bir emirle muhatap kılması abes değil de, tek bir şahsı yapamayacağını bildiği bir emirle muhatap kılması abes?
Son olarak Sayın BAYINDIR’a şunu sormak istiyorum: “Peygamberler Allah’tan aldıkları vahyi eksiksiz bir şekilde ve değiştirmeden insanlara aktarmakla mükellef midirler?” Cevabınız “evet” ise ”Allah onları bununla mükellef kılmadan onların vahyi eksiksiz bir şekilde insanlara ulaştırıp ulaştırmayacaklarını biliyor muydu? Cevabınız “evet” ise bu durumda size göre Allah “abes” bir şey yapmış olmuyor mu? Eğer cevabınız hayır ise bu durumda Peygamberlerin vahyi bize dosdoğru bir şekilde naklettiğini nereden bileceğiz. Bu durumda Kur’an’ın güvenilirliği şüpheye düşmüş olmuyor mu?
emîr