Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

emir abdulkadir

Admin
  • Content Count

    203
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    13

Posts posted by emir abdulkadir


  1. Dilsiz şeytan olmamak için, tarafımızı belli etmek adına şanlı direnişin şerefli erlerine...


    Delikanlı, sen!

     

    Koca tankların önünde heybetle duran
    Tanklar ki bir bir ezdi arkadaşlarını
    Dimdik doğrul yerinden artık senin sıran
    Vakit harp vakti, artık sil gözyaşlarını

     

     

    Delikanlı, sen!

     

    Bilirim akdeniz kadar derindir yaran
    Bilirim bu dert çatlatır göktaşlarını
    Birden bire tanımaz oldu eş, dost, yâran
    Kimsecikler duymadı yalvarışlarını

     

     

    Delikanlı sen!

     

    Madem barışta sesin kısık, yurdun viran
    Bir şeytan zehir ediyor barışlarını
    Madem ki barışla dönmeyecek bu devran
    Artık tarih anlatacak savaşlarını
    (serdengecti)

    • Like 1

  2. hüküm dergisi mayıs ayında büyükdoğu özel sayısını çıkarıyor.

    Hüküm Dergisi tek solukta okuyacağınız yeni sayısıyla Mayıs ayında gazete bayilerinde.

    "
    İhsan Şenocak Hocanın eşsiz üslubu ve kıymetli tahlilleri, Muhterem
    Mehmet Şevket Eygi'nin röportajı, Değerli düşünür ve muharrir Yusuf
    Kaplan'ın yazısı ve diğer yazılar...

    Hüküm, Büyük Doğu Özel sayısı ile sizleri Üstad Necip Fazıl'ın fikir ve dava okulunda derse davet ediyor
    "

     

    https://www.facebook.com/hukumdergisi

    • Like 2

  3. “MÜÇTEHİT” MUHAMMED ABDUH VE “SİR” MUHAMMED İKBAL
    Ebubekir Sifil
    16 Mart 2013 Cumartesi 00:43

    70’li ve 80’li yılların, bu coğrafyanın İslam’la irtibatını yeniden keşif “macerasında” önemli bir yeri vardır. Bu, kimi artıları yanında, telafisi hayli zor bir “savrulma”yı da beraberinde getirmiştir. Keskin bir “redd-i miras” anlamına gelen Cumhuriyet’le birlikte kendi köklerimizle irtibatımızın kesildiği bir vaka. Ama bütün sorumluluğu Kemalist ideolojiye yükleyip hedef saptırmanın da bir anlamı yok. Tercüme furyasının son derece kontrolsüz biçimde alıp başını gittiği o dönemlerde bu toprakların müktesebatının Risale-i Nur’dan ibaret olduğu gibi bir kanaatin oluşmasına kimler vesile olmuşsa, büyük sorumluluk da onlara aittir. Risale-i Nur’la ilgili olumsuz bir göndermede bulunmaktan ziyade, bu tespit, ilim mirasımıza miyop bakıştan şikâyet olarak anlaşılmalıdır.

    O dönemden itibaren Müslümanların birliğine, “yeniden uyanışına” (tırnak içindeki bu ifadeyi ihtiyatlı kullanıyorum) yaptığı vurgular, tasavvuftan renkler taşıyan felsefî tespitleri, şiiri, ruhî ve manevî tonlamaları… Muhammed İkbal’i bizim algı dünyamızda bu topraklarda doğup büyümüş ilim adamı ve mütefekkirlerin de önüne geçirmişti.

    Benzeri bir imaj, bilhassa ilmî çevrelerde Muhammed Abduh üzerinde oluşmuştu. İslam’ın yeniden anlaşılması, Kur’an’ın “asrın idrakine söyletilmesi”, ümmetin birliği… gibi meseleler, bir de mezhep konusuna bakışı üzerinden dünyamıza sokulmuştu o da…

    Muhammed İkbal’in niçin “sir” olarak anıldığı üzerinde yeterince kafa yorduğumuz söylenemez. İngilizlerin Hindistan’ı işgali konusuyla İkbal’in “sir”liği arasında bir ilişki olabilir miydi?

    Yahut ümmetin birliğini müdafaa adına, yeni bir İslam dünyası adına yıkmadık kâşane bırakmayan “müçtehit” Muhammed Abduh bu meseleye nasıl bakmıştı?

    Hindistan’ı işgal eden İngiltere kanunlarının diğer milletlere göre İslam’a daha yakın olduğunu söyleyen Abduh, Müslümanların, işgalci İngilizlerin hâkimiyetinde ve onların kanununu tatbik etmek üzere görev almasının caiz olduğunu söyler.1 Her ne kadar burada Müslümanların maslahatı üzerinden hareket ediyor ve Müslümanlar böyle yapmadığı için diğer milletlerden geri kalmışlardır diyorsa da, “İslam’ın yenileyicisi” olarak oradaki işgale direnmenin fıkhını yazmak yerine, onlardan görev almayı tecviz etmesi elbette düşündürücüdür.

    İkbal’e gelince, onun da bir reformist olarak yolu bu noktada Abduh’la kesişmiştir. Hatta o, işi daha da ileri götürerek şunları söyler: “İngiliz İmparatorluğu’nu dünyadaki en büyük Müslüman imparatorluk yapan şey, koruduğu Müslümanların sayısının çokluğu değil, bu imparatorluğun sahip olduğu ruhtur. (…) İngiliz İmparatorluğu’nun insanlığın siyasi evrimindeki uygarlaştırıcı bir faktör olarak kalıcılığı, bizim en büyük çıkarlarımızdan biridir. Bu geniş imparatorluk, bizim siyasi idealimizin bir yönünü yavaş yavaş harekete geçirdiği için bizim tam sempatimizi ve saygımızı hak ediyor.”2

     

    Yorumu size bırakıyorum.

     

    1Muhammed Abduh, Tefsîru’l-Menâr, VI, 409.

    2Muhammed İkbal, İslam Düşüncesi, 77-8.

    • Like 1

  4. bugün şu eserleri afk07 den teslim aldım


    1)iman ve aksiyon (3)

    2) Mukaddes emanet

    3)Tanrıkulundan dinlediklerim

    4)tarih boyunca büyük mazlumlar

    5)çöle inen nur

    6)bir adam yaratmak

    7)dünya bir inkilap bekliyor

    8)Batı tefekkürü ve islam tasavvufu

    9)mümin kafir

    10) o ve ben

    11)son devrin din mazlumları

  5.  

    "yarin eteğinden öyle muhkem tutayım ki

    eteğini kessinler, elimde kalsın"

    Ahmet Paşa

     

    "Öyle muhkem tutayım yar eteğin

    elimi kessinler de yar eteğinde kalsın"

    Necatî

    bu beyitlerden sonra halk ikii beyti karşılaştırıp hangisi üstündür diye tartışmaya başlar.necatiye durum haber verilince şu beyti okur.

     

    "necatinin dirisinden ölüsü yeğdir Ahmed'in

    İsa* göklere ağsa yine Ahmed'e (s.a.v.) muhtaçtır"

     

    *şairin ikinci ismi isa'dır.

    • Like 1

  6. Afyon Valisini Tebrik Ediyorum
    Mehmet Şevket Eygi
    15 Mart 2013 Cuma 00:22

    Afyonkarahisar valisi beyefendiyi üç hizmetinden dolayı tebrik ediyorum. Vilayette içki tüketimini kısıtlamak için tedbirler almış… Liselerde, ibadet etmek isteyen öğrenciler için mescidler açılmasını emr etmiş… Kadınlar ve kızlar için bedava otobüs seferleri koydurmuş. Bu üç şey de onun vazifelerindendi. Bunları yerine getirmiş.

    Sabataycı ve Kemalist basın öfke ve panik içinde… Afyon’a Şeriat geliyor diye feryat ediyor. Bu dediklerine kendileri inanıyor mu acaba? Eminim ki, inanmıyorlardır. Maksat yaygara ve gürültü…

    İçki içilmesini kısıtlamaktan daha iyi ne olabilir? M. Kemal Paşa’nın başkanı olduğu ilk Büyük Millet Meclisi 1920’de Men’-i Müskirat kanunu çıkartarak bütün alkollü içkileri yasaklamamış mıydı?

    Vaktiyle Amerika Birleşik Devletleri de içkiyi yasak etmişti ama başa çıkamamıştı. Büsbütün yasak edilemezse de kısıtlanmasında büyük yarar vardır.

    Liselerde mescid açılmasından daha tabiî ne olabilir. Devlet bütün okullarda mecburî din dersleri okutmuyor mu? Namaz dinin direği olduğuna göre namaz kılmak isteyen öğrenciler için elbette mescit olacak. Birleşik Krallığın (İngilterenin) büyük kısmındaki kolejlerde her sabah derslere başlamadan önce öğrenciler, okulun şapelinde toplanıp ibadet eder. Bunlara katılmak mecburîdir. İngiltere oluyor da bizde niçin olmasın? Hem orada mecburî, bizde isteyen namaz kılabilsin.

    Kadınlar ve kızlar için özel parasız otobüs… Bunu herkesin alkışlaması gerekmez mi? Ayrımcılık ama kadınların lehine.

    Bu üç şeyle Şeriat gelmez…

    Şeriat düzeninde Müslümanların farz namazları kılmaları mecburî olur.

    Sultan Abdülhamid zamanında, başta Galatasaray lisesi olmak üzere bütün liselerde Müslüman öğrencilerin beş vakit namazı okulun camiinde, okulun resmî imamının ardında cemaatle kılmaları mecburî idi. Galatasarayın 1924’e kadar imamı olmuştur.

    Şeriat düzeninde kadınlar ile erkekler birlikte seyahat edemezler. Şeriat kadınlara çok hürmet ettiği, değer verdiği için onları korur ve rahat edebilmeleri için kendilerine özel vasıtalar, bölümler ayırır. Bunu, TC başlıklı vesikalarla KDV’li yasal seks köleliği yaptıran zihniyete anlatamazsınız.

    Sabataycı, Kripto, Pakraduni, Kemalist vatandaşlarımızdan, bilhassa medyacılardan çok rica ediyorum. Sakin ve makul olsunlar. Şeriat geliyor yaygaraları kopartmasınlar. Afyonda yapılanlar çok iyi ve doğru şeylerdir. İnşallah bu uygulamalar ve benzerleri Türkiyenin genelinde yapılmalıdır.

    Bunlarla Şeriat gelmez, biraz ahlak ve dirlik düzen gelir.

    Türkiyeye bir gün elbette Şeriat gelecektir. Şeriat uygulaması tabiî ki, türbeleri yıkan Selefilerin zihniyetine uygun olmayacaktır. Ülkemize Osmanlı tipi, Mevlana Celalettin Rumî zihniyeti ışığında Şeriat gelmelidir.

    Şeriat adalet, güvenlik, insaf, ahlak, fazilet, yardımlaşma, iyilikleri emr etmek, kötülükleri yasaklamak, mürüvvet, fütüvvet demektir.

    Şeriat düzeninde gayr-i Müslimlere de hürriyet vardır.

    Müslüman ile İslamcı başka olduğu gibi bedevî usulü Şeriat düzeni ile medenî Müslümanların Şeriat düzeni farklıdır.

    Şeriat düzeninde hırsızlık olmaz, sömürü olmaz, soygun ve talan olmaz. Şeriat, saçı bitmedik yetimlerin haklarını kimseye yedirmez. Yemeye kalkanı tepeler.

    Şeriat düzeni haram, kara, kirli, necis servetler edinilmesine izin vermez.

    Şeriat düzeninde müstehcen medya olmaz.

    Şeriat düzeninde büyük soyguncular, büyük uyuşturucu tacirleri icabında asılır.

    Şeriat düzeninde iç savaş ve terör olmaz.

    Şeriat düzeninde kapıları kilitlemeye lüzum kalmaz.

     

    “İkinci yazı”

    Niçin polemiğe girmiyorum

    Tam tarihini hatırlamıyorum, bundan 10–15 yıl önce kadim dostlarımdan bir zat aleyhimde bir yazı yayınlamıştı. Hakkımdaki suçlayıcı, küçük düşürücü iddialar ipe sapa gelir ciddi şeyler değildi. Kendimi çok kolay bir şekilde savunabilir, onu mahcup edebilirdim. Düşündüm taşındım, cevap vermekten kaçındım. Niçin?.. Dostluğumuz bitmiş olsa bile, hatıralarımız vardı. O bendenizin aleyhine yazınca, pek dikkati çekmezdi ama cevap verdiğim takdirde zararlı, utandırıcı bir polemik, kalem dövüşü, söz düellosu başlayacak ve dikkat çekecekti. Normal olarak, az veya çok faydalı yazılarımı tenezzül edip de okumayan kimseler kavga yazılarını içercesine okuyacaklar, zevk alacaklardı. Böylece İslamî kesimde, küçük de olsa, fitne fesat çıkacaktı.

    Halkımız, bu arada Müslümanların büyük bir kısmı polemikten, çekişmeden, düellolardan çok hoşlanıyor. Bunlara alet olmak istemiyorum, bu yüzden aleyhimdeki yazılara cevap vermiyorum.

    Tenkitler, suçlamalar birkaç türe ayrılır:

    DOĞRU ve YAPICI TENKİTLER: Bunlara karşı savunma yapılmaz, kabul ve teşekkür edilir.

    HAKSIZ YANLIŞ YIKICI TENKİTLER: Bu konuda (affedersiniz) sidik yarışı yapmak doğru olmaz. Binaenaleyh zaruret olmadıkça cevap verilmemelidir.

    İÇİNDE HEM DOĞRULAR HEM YANLIŞLAR OLAN KARIŞIK TENKİTLER: Bunlara çok yumuşak ve kibar bir üslupla cevap verilmeli, doğru olanlar için teşekkür edildikten sonra yanlış olanlar, gerekçe gösterilerek reddedilmelidir.

    Kaç sene oldu tam hatırlamıyorum, Hürriyet Gazetesi’nde reformcu bir ilahiyatçı bendenize günler boyunca çok bayağı şekilde hakaret etmişti. Cevap vermemiştim, avukatım savcılığa müracaat etmiş, savcılık küfürbaz aleyhine kamu davası açmıştı. Neticede saldırgan ilahiyatçı mahkûm oldu, ahım ve bedduam tuttu, çok şey yitirdi, bitti.

    Televizyonlardaki açık oturumların bazısında çok çirkin, çok üzücü, çok yüz kızartıcı sahneler oluyor. Bazen karşıt görüşlü iki kimse düşünce düellosunun sınırlarını aşıyor, havada küfürler hakaretler uçuşuyor. Birbirlerinin üzerine yürüyenler… Çantasını karşıtının kafasına fırlatanlar… Hepsi için söylemem ama bazı sunucular “Yapmayın, etmeyin” diyorlar ama içlerinden de seviniyorlar. Rating meselesi…

    Muhterem okuyucularımdan rica ediyorum: İki Müslüman şahsiyet, yazar, düşünür çatışırlarsa, polemik yaparlarsa bunların kavgasıyla ilgilenmesinler.

    Maalesef, bir muharririn normal yazıları bir sitede günde 500 kere tıklanıyorsa, aynı muhabir kavga ettiği zaman tıklama sayısı 5000 oluyor. Kavga edenler de, merak edip okuyanlar da yanlış yapıyor.

    Medya kavgalarını, horoz dövüşü gibi merakla, heyecanla takip edenler yangına benzin dökenler gibidir.

    Cenab-ı Hakk yazarlarımızı ve okuyucuları bu gibi çirkinliklere düşmekten korusun.

    15.03.2013


  7. bence birinci veya üçüncü örnekteki gibi olmalı.

     

    bir de resmin sticker üzerinde bilgisayardaki gibi görünmeyeceği ve zaman geçtikçe eskime sebebiyle kalitesi düşerek rahatsız edici bir hal alacağı görüşündeyim.

     

    bence de derneğin ismi bulunsa iyi olur hem derneğin tanıtımı da yapılmış olur.

     


  8. yazdıklarımı artık bu başlıkta paylaşacağım inşaallah.bu arada (emir abdulkadir) de serdengecti gibi mahlas yani ismim değil.fransız işgaline baş kaldırmış cezayirli mücahid "emir abdulkadir"i hatırlatmak için "emir abdulkadir" "osman yüksel serdengecti"ye muhabbetim sebebiyle "serdengecti" mahlasını kullanıyorum.

     

    Umut...

     

    bir kış günü beyaz güller açacak

    cesedimi attıkları çöplükte

    sözlerim güneş gibi nur saçacak

    güneşi esir alınmış bir gökte

     

    bayrak gibi dalgalanacak ülküm

    bir fırtına devirecek putları

    yüreklere hayat verirken türküm

    gözyaşım yeşertecek umutları

     

    ve kabus olacağım füzelere

    firavunlar korkacak hayalimden

    mumyalar lanet edip müzelere

    maymunlar hesap soracak bilimden

     

    yüreğimden sıçrayan bir kıvılcım

    alev alev kuşatacak fezayı

    kıtaları ayıracak kılıcım

    haşyetle tespih edecek hüdayı

     

    ve sapan olacağım, bir çocukta

    attığım taş kül edecek tankları

    Yâr'in ardına yazılan üç nokta

    nura çevirecek karanlıkları

     

    ağlayan bir annenin gözyaşları

    koca bir şehri yakmaya yetecek

    bir gencin iman dolu bakışları

    zalimlerin kalbini ürpertecek

     

    dengeleri değiştirecek zaman

    bir sabah somali'de kar yağacak

    yüreklerde filizlenecek iman

    bir nesil karanlıktan nur sağacak

     

    döktüğü kanda boğulacak Esed

    Telaviv'i Amerika vuracak

    Kafkasya'da esir edilen Ahmed

    o gün Moskova'dan hesap soracak

     

    Moro'dan hükmedecek Filipin'e

    uzak doğu'nun en güçlü lideri

    Newyork'tan Kyoto'ya, Berlinden Çin'e

    hükmedecek Rahman'ın ölçüleri

     

    bu sözler kurşuna dönecek bir gün

    yürekleri on ikiden bulacak

    Arakan'da kırk gün kırk gece düğün

    Mescid-i Aksa'da bayram olacak

     

    serdengecti

    • Like 3

  9. "gönüldaş" ifadesine üstadın kullandığının ve tavsiye ettiğinin şuurunda olarak bu ifadeye karşı çıkıyorum. çünkü bu hitap sadece üstadı tanıyanlar ve "üstad" olarak kabul edenler için bir mana ifade eder.onun için üstadı yeni tanıyacak kişiler için önce daha genel hitaplar kullanılmalı diye düşünüyorum.

     

    muhatapla aramızdaki en kuvvetli ve en temel bağın islam olması sebebiyle din kardeşliğimize işaret olarak kardeşim ifadesini kullanmayı uygun gördüm.

     

    tabi hitap kullanmamız şart değil ancak doğru bir hitabın müsbet tesiri olacağı kanaatindeyim.

    • Like 1

  10. malumunuz olduğu üzere "okuma ağı projesi"nde kitapların üzerine teslim edilecek kişilere kitabın kendilerine ne için teslim edildiğini ve kendilerinden ne yapmaları beklendiğini anlatan stickerler yapıştırma kararı alınmıştı.ve burada istişareye sunulmak üzere sticker metnini hazırlamak görevi dün akşam bana verilmişti.

     

    1-

     

    "sevgili kardeşim! bu eser topyekûn hayata şamil bir dünya görüşüne, Ashab-ı kiramı andıran bir dava ahlakına sahip bir gençliğin yetişmesine katkıda bulunmak üzere vakfedilmiştir. Bu eseri teslim almakla üzerine aldığın borç hakkıyla okumak ve size teslim eden gönüllümüze iade etmektir."

     

    2-

     

    "Sevgili kardeşim! Elinizdeki eser yaşanmaya değer hayatın peşinde koşan, kim olduğunun ve nerede durduğunun şuurunda olan bir gençliğin yetişmesine katkı sağlamak gayesiyle vakfedilmiştir. Bu eseri teslim ederken sizden beklediğimiz hakkıyla okuyup gönüllümüze iade etmeniz ve bir müslüman olarak mesuliyetlerinizi idrak etmenizdir".

    • Like 2

  11. fiyat ve tahrif konusundaki tenkidlere katılmakla beraber şu söz hakkında bir şey söyleyeceğim

     

    "Öncelikle; biz üstad gibi mümtaz, münevver bir mütefekkire haddinden fazla değer veriyorsak, üstadın kitablarını basan yayınevinin -ve onun adına forum açan gönüldaşların- bize daha fazla değer vermesini isteriz... Eğer biz varsak siz varsınız. Biz olmasak kim okuyacak üstadın kitaplarını? Kim para kazandıracak size?""

     

    birinci itirazım üstada haddinden fazla değer vermeniz meselesidir.kimse sizden üstada "haddinden fazla" değer vermenizi istemedi.kimse üstada "haddinden fazla" değer vermenizi beklemiyor.esasen üstada haddinden fazla değer verdiğinizi söylerken üstada bir değer biçtiğiniz anlaşılıyor.üstada biçtiğiniz değer orada bahsettiğiniz "had" miktarıdır.bu durumda ona haddinden fazla değer vermek iddiası havada kalıyor.zira burada değerden bahsederken üç liralık bir mala on liira vermek gibi bir şeyden bahsetmiyoruz.

     

    meseleye başka bir yönden bakacak olursak bir şeye haddinden fazla bir değer veriyorsanız bu bir hatadır, meziyet değil.yani bir şeye haddinden fazla değer vermek karşılığında herhangi birşey istenebilecek birşey değildir.

    lütfen üstada haddinden fazla değer vermeyi bırakınız.ne kadar değer verilmeyi hakediyorsa o kadar değer veriniz

×
×
  • Create New...