Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

gece güneşi

Editor
  • Content Count

    162
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by gece güneşi


  1. Geleceğin doktorları olarak ileride nasıl bir hasta hekim ilişkisi kuracağınızın izlerini taşıyan bir tasarım da olabilir. Hastaya müşteri olarak değil, öncelikle insan olduğu ve kendisine teslim edilen bir canın şuurunu hissederek ve hissettirerek yaklaşan bir hekimin atmosferi yansıtılabilir. ( Gittiğim bir doktor “sen bizim en iyi müşterimizsin” mealinde bir cümle kurmuştu da gözlerim yaşarmıştı :) )

     

     

    o doktor ne kadar çok açık sözlüymüş öyle reyhan abla :) genelde pek dile getirilmez böyle şeyler ama :) şaka bir yana çarpıcı bir sahne olursa gerçekten başarılı bir poster olabilir.tabi eğer benim nasıl bir doktor olmak istediğimi anlatan bir poster olursa hocalarım tarafından pek beğenilmeyebilir :)


  2. Eğer Üstad'ın gönül deryasından geçenlerin bir yansıması olan şiir ve yazılar ilk okunuşta ve herkes tarafından anlaşılsaydı herhalde Üstad ı Üstad yapan özelliklerden birisi eksilmiş olurdu.herbirimiz nasibimizce faydalanmaya çalışıyoruz.bunu niye söyledim.şunun için

    sevgili liderimin müstesna açıklamasını (beyitle bütünleşen cümlelerini) okuyunca bu forumun benim için niye bu kadar değerli olduğunu bir kez daha anladım.o da şu :her forum üyesinin Üstad ı özümseyip peteklerinde biriktirdiklerini ve belki de en tatlı yerlerini bizlerle paylaşmaları.liderimin yazısını okuduğumda işte paylaşmanın güzelliği diyesim geldi içimden o yüzden çenem düştü galiba.yüreğine sağlık reyhan abla...tabi ki en nihayetinden Üstad...


  3. evet sigara için düşünülen afiş gerçekten zekice.ama sanki ilk defa olan yani insanların görünce merak edecekleri birşey olursa ilk üç şansı daha da artar gibi geliyor.insanlar acaba bu ne demeliler sanki.sigara için sanki "bir afiş daha" diyebilirler gibi geliyor.tabi bu tablo farklı bir konuya uyarlanabilir.sağolun arkadaşlar yeni fikirleri bekliyor ve inanıyorum ki olacak...

     

    hani bilmemek değil öğrenmemek ayıptır diye bir söz vardır. bunu şu şekilde değiştirip sloganlaştırabilirsiniz: "hasta olmak değil hastaneye gitmemek ayıp" , yine hasta olup doktora gitmeye utanan veya çekinenler için kullanılabilirmi bilmiyorumki??? aklıma estikçe yazıyorum işte...

     

     

    evet hasta hekim ilişkisi benim de üzerinde durduğum bir konu.belki de aradaki soğukluğu kaldıracak bir poster olabilir ama çok etkileyice birşey bulamadım ben.ama aklımın bir kenarında var bu fikir.sizinkiyle bir adım daha ileri gitti sağolun...


  4. poster bence rehin alınan hastalarla ilgili olsun,yoğun bakım ünitesinde iki elinden yatağa kelepçelenmiş, iki yanında iki güvenlik görevlisi olan ağır bir hasta olabilir :) ancak, bu poster sizi davalıkta edebilir o yüzden son karar sizindir:) kolay gelsin.

     

     

    çok teşekkür ederim ama bölümü vaktinde bitirmek istiyorum :) düşündüğünüz için sağolun

     

    belki ne demek istediğimi daha iyi anlatır bir şeyler buldum

    http://www.yesilay.org.tr/yesilay_afisler_3.asp

    bunlara benzer şeyler olacak


  5. Selamlar

    Hazırlamanız istenen posteri bilgisayardaki herhangi bir program ile mi tasarlamanız gerekiyor, yoksa kağıt, resim vs. gibi materyaller kullanarak bir kompozisyon mu oluşturmanız isteniyor. Sadece resim, grafik mi yoksa resme ve konuya uygun düşen yazılar da eklenecek mi? Kullanılacak teknik hakkında biraz daha malumat verebilirseniz yardım etme hususunda daha faydalı olabiliriz. :)

     

     

    şu bilimsel hazırlanan posterlerden olacak.kongrelerde kullanılan boyutta tek bir poster olacak.posterin üzerini istediğimiz gibi dizayn edebiliyoruz tabi yazı tipi boyutu falan bizim elimizde olan şeyler değil.hazırlanan programı bilmiyorum ilk defa bir poster hazırlıcam inşallah :) ama şu var asıl önemli olan konunu ne olacağı yani en eğlenceli kısmı posteri düzenlemek olacak ama konu olmadan bir adım ileriye gidemiyoruz :) ilk engel konu poster ne hakkında olacak???


  6. Başlıyorum inşallah tam olarak anlatabilirim.

    üniversitede okuyan bir öğrencinin sitemiz üyelerinin dahice fikirlerine ihtiyacı vardır(ki o ben oluyorum :) )

    okuduğum bölümde şubat ayının sonuna kadar hazırlanması mecburiyeti olan bir poster yarışması düzenlendi.tabi bu yarışma bize tam sınav dönemi haber verildiği ve sınavlar bitmesine rağmen biz hala grup olarak sınav psikolojisinden çıkamadığımız için yarışmada ilk üçe girmeyi hakedecek bir fikir hala bulamadık ve çok az zamanımız kaldı.

    poster için bir fikir aklıma gelmedi ama en azından kimlere danışabileceğimi akıl edebildim :) herhalde yardım istemekle kalmamam ne için yardım istediğimi de tam olarak anlatmam lazım.

    saygıdeğer site üyeleri; şöyle ki posterin tek kısıtlaması sağlık alanında bir poster olması gerekliliği.tabi sağlık alanı derken ucundan sağlıkla ilgili olması bile yeter.yani tüm fikirlere açığım.hiç sağlıkla ilgili olmasa bile olur bir şekilde onu sağlığa bağlamayı başarabilirim belki.bu cümle durumun aciliyetini yeterince iyi ifade ediyor galiba.

    velhasıl yardımınızı istiyorum.biliyorum ki site de ki her üyenin günlük koşuşturma içinde zaten yeterince düşünmesi gereken şey oluyor ama yine de bu kardeşiniz için küçük bir beyin fırtınası yaparsanız çok sevinirim

    sevgiler saygılar...

     


  7. berat kardeşim kusura bakmayın size karşı çok mahcubum. ama emin olun son iletimden bugüne kadar nete giremedim.şimdi de size yollayacağım dökümanlar elimde değil.sağolsunlar diğer arkadaşlar yardımcı olmuşlar.bende söz veremiyorum ama en yakın zamanda inşallah yollayabilirim.tekrar kusura bakmayın.kolay gelsin...


  8. heyecanınızı anlıyorum.lisedeyken böyle bir sunum bizde yapmıştık.tabi bizimkisi bu kadar düşünülerek yapılmamıştı ama yine de iki üç okulda gösterilmişti.bizim sunumumuzda ağırlık üstadın kendi sesinden şiirleriydi.her bir şiir sunum şekline getirilmişti.sunuculuk görevi bana verildiği için eski belgelerimin arasında metin olmalı sizin için bakarım.ilginin nasıl çekilebileceğine gelince.bizim şansımıza gittiğimiz okullarda müdürler üstad hayranıydı o yüzden bir nebze etkili olabilmişti.bursa fen lisesinin müdürü üstad ın konferanslarını bizzat takip etmiş birisiydi mesela.

    sunumun içeriği çok önemli oluyor.ama burda en önemli olan bence sunumu yapan kişi.onun performansı ölçüsünde ilgi artıyor.

    sunumda da zaten her yerde olduğu gibi genel olarak şurda doğdu ,şu okulları bitirdi falan gibi klasik bir sunumdan sıkılıyorlar.onun yerine üstadın hayatındaki ilginç olaylara yer vermek daha çekici olabilir.

    ben iki üç yıl önce bir sunum hazırlamıştım power point şeklinde isterseniz onu ulaştırmaya çalışabilirim

    işiniz cidden zor ve çok önemli.sunumu izleyeceklerden kaç kişi izledikten sonra araştırmaya başlarsa o kadar iyi.ben o örneklerden birisiyim o yüzden inşallah işe yarar diyorum.Allah yardımcınız olsun yardımcı olabileceğimiz birşey olursa seve seve


  9. Peyami Safa denince aklıma gelen ilk şey her kitabını okuduğumda aklımda tek bir cümlenin kalması.O yüzden bu başlığı gördüğümde de bu cümlelerden ikisi geldi hemen aklıma

     

    birisi malum

    KENDİ KENDİMİN ÇEVRELEDİĞİ VE ÇİRKİNLEŞTİRDİĞİ DÜNYADA YALNIZIM

     

    bir diğeri de

    ALAKALARIMIZIN YÜZBİN ŞEKLİNE İSİM BULAMIYORUZ VE SEVMEK DİYİP ÇIKIYORUZ İŞİN İÇİNDEN,O YÜZDEN NE KADAR ÇOK SUİSTİMALE UĞRUYOR BU KELİME :D


  10. NÂM-I DİĞER PARMAKASIZ SALİH

     

     

    KUMAR MANEVİ BİR İLLET, ÇARESİ DE ANCAK MANEVİ OLABİLİR diyor Üstad.

     

    1949 yılında Türk Neşriyat yurdunca yayınlanan Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, 1948-1949 kış sezonunda İstanbul Şehir tiyatrosunda temsil edilmiş ve “Üstad’ın sahnelenirken durdurulan ve oyundan kaldırılan eserlerinden birisi” sıfatıyla tarihteki yerini almıştır. Bu sıfatla ilgili Mehmet Kısakürek Kaşgar Dergisinin 31. sayısında(Ocak-Şubat.2003,Sh. 144) kendisiyle yapılan bir söyleşide şunları paylaşır :

    ” Şehir tiyatroları tarihinde bir kere daha bir eser, sahibi tarafından sahneden indirilmiş. Eseri kim indirmiş biliyor musunuz? Babam Necip Fazıl KISAKÜREK. Eser: Parmaksız Salih. Yanılmıyorsam, başrolü oynayan aktör de Galip Arcan. Necip Fazıl ilk gün gidip bakmış ki kendi eseriyle oynanan oyunun hiçbir ilgisi yok. Ki, Galip Arcan, kendisinin dostu. İtirazları netice vermeyince, indirilmiş. Affetmemiş. Hem de ne diyerek: ‘Bir cins atı, eşek seviyesine indirmiş!’ diyerek, Galip Arcan için. Sanatı söz konusu olunca hassasiyeti bu.”

     

    Bir kumarbazın hayatını anlatan Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, sonradan And Film sahibi Yönetmen Turgut N. Demirağ tarafından iki defa filme alınmış ve geniş ilgi görmüştür.

     

    PARMAKSIZ SALİH

     

    Yönetmen : Faruk Kenç

    Senaryo : Necip Fazıl Kısakürek

    Görüntü Yönetmeni : Kemal Baysal

    Oyuncular : Muzaffer Tema, Talat Artemel, Nevin Seval, Melahat İçli, Vahi Öz, Cahit Irgat, Leyla Nil, Nurhan Nur

    Yapımevi (şirket) : And Film (Turgut Demirağ)

    Konu : Kumarhane sahibi bir babayla, kumara düşkün genç oğlunun öyküsü

    İlacı olmayan hastalık diyerek adlandırdığı kumarın, insan hayatını nasıl sardığını ve hastayı kendisine mahkum ettikten sonra bırakıp gittiğini, giderken de insana ait her şeyi beraberinde götürdüğünü Nam-ı Diğer Parmaksız Salih eserinde tüm açıklığıyla ortaya koymuştur Üstad.

    İnsana sığınacak bir liman gibi görünen, son çare diye başvurulan çaresiz hastalık, eserde hem Parmaksız Salih’in hayatında, hem de

     

    SALiH — O benim kanımı taşıyor!

    MACiDE — Sizin kanınız pis mi?

    SALiH — Pis!

     

    dediği oğlunun hayatında tüm açıklığıyla anlatılmıştır.

     

    17 yıldır oğlunu arayan, kumar yüzünden parmağından olan, kumarhane işletmesinin sahibi olmasına rağmen her fırsatta kumarın, onu oynayanlar tarafından görmezden gelinmeye çalışılan yüzünü dile getiren Parmaksız Salih, 22 yıl sonra oğluyla karşılaşır. Hem de hayatını mahveden, oğlunun yüzünü 22 yıldır görememesinin tek nedeni olan kumar illetine bulaşmış bir haldeyken.

    Belki bundan sonrasını kurtarabilirim diye Yusuf (oğlu) un peşinden koşar ama geç kalmıştır. Kısa bir zaman önce başkası için Parmaksız Salih’in katkılarıyla hazırlanan tuzağa düşmüş ve

    “Ölürsem şerefim temizlenmiş olmayacak. Aynı şerefsizliği sana ve çocuğuma

    devretmiş, sonra da bunun dünyadaki azap ve mesuliyetinden kaçmış olacağım! “diyecek kadar herşeyini kaybetmiş halde bulur.

    Torunu ve gelini için yapabileceği tek şey kalmıştır. Bunun gerçekleşmesinin tek yolu Salih’in terk-i dünya etmesidir..

    Eserin son sahnesinde Yusuf'un, Parmaksız Salih’in oğlu olduğunu ve kurtuluşun yolunu öğrenmesi aynı anda olur.

     

     

    Eserde, “en canhıraş sebepleri ve neticeleriyle doktor ve ilacı olmayan hastalığı, ‘kumarı’ göstermek” istediğini söyleyen Necip Fazıl, Parmaksız Salih ile ilgili olarak kendisine yöneltilen bir suale şu cevabı veriyor: “Eserde ifadelendirmek istediğim tek dava, bin bir tezad ve bin bir zıt kader cereyanı içinde hakiki fışkırışını bulamamış ve hatta kötülük baskısı altında uyuşmuş bir ruhun, en büyük saike kavuşur kavuşmaz birden şahlanışı; ve tam 55 yıl bilmeden hasret çektiği ve daima istekli yaşadığı ulvî aksiyona şiddetle atılışıdır.”

     

    (Yazıldığı tarih: 1948)

    http://www.necipfazil.com/eser17-20.htm

     

    Üstad'ın ,”hasta kumarbazın not defteri” eserinden alıntı

     

    ”Bir veliden birkaç satır:

     

    -Ben varlığın her zerresiyle, sağa ve sola kıpırdayamayacak şekilde bir gayeye perçinli olmanın hakikatini bir kumarbazdan öğrendim. Malını, mülkünü, ruhunu ve haysiyetini kumarda tükettikten sonra, ayağındaki eski pantolona ve kalbindeki son şeref zerresine kadar kendini kumara adamakta devam eden bir kimseye sordum: (niçin bu açık felaket yolundan dönmüyorsun?) Ne cevap verse beğenirsiniz: Ben bu yoldan dönemem! Kayıplarımı bana her defa misilleriyle geri verseler, yine ona iade etmeye mecburum. Felaket dediğin şeyin cazibesinden daha çekici bir saadet tanımıyorum! Hiçbir işte bağlılığın bu şekli kumardan çözülüp Allah’a iliştirilecek olsa, gayelerin gayesi gerçekleşmiş olur..

    Ben, hasta kumarbaz, veli’nin bu sözüne bayıldım ama onun yakıcı gerçeğine doğru hiçbir adım atamadım.”

     

     

    Gaziantep devlet tiyatrosunun Parmaksız Salih piyesi için hazırlattığı afiş :

     

     

    Herkes haziran ayında kabuğuna çekilmişken biz yine sahnedeyiz. Seyirci kaygısı çekmeden, sahne dolacak mı sorunu gütmeden, herşey sanat için sloganıyla yine sahnedeyiz.

     

    Bir duygudur Tiyatro, bir şiir, bir resim, bir müziktir tiyatro, bence tiyatro herşeydir. Bütün sanatı içine alan koskoca bir dünyadır. Tiyatro yaşanılması ve yaşatılması gereken en büyük olgudur.

     

    Tiyatro Bir Yaşam Biçimidir

     

    Necip Fazıl Kısakürek anısına…

    PARMAKSIZ SALİH

     

    Bir kumarbazın kumarı nasıl bırakmak zorunda kaldığını, taşıdığı kan yüzünden oğlunun da bu hastalığa nasıl bulaştığını ve onu bu hastalığından kurtarmak için nelere katlanmak zorunda kalacağını anlatan bir oyundur bu.

     

     

    Necip Fazıl Kısakürek’in yazmış olduğu “PARMAKSIZ SALİH” adlı oyun; Bir kumarcının, oğlunu, işlettiği bir kumarhanede bulması ve oğlunun kumar yüzünden müvekkillerinin dahi parasıyla oyun oynayacak hale gelmesini anlatmaktadır. Oğlunun artık kurtulması mucizedir, çünkü Avukat Yusuf ertesi sabaha kadar 3000 YTL bulmak zorundadır. Borcu 12 bin lirayı aşmıştır. Oğlunun kurtulması avukatlık barosundan kovulmaması, hapislere düşmemesi, şerefi ve en önemlisi torununa iyi bir gelecek için Parmaksız Salih’in ölmesi gerekmektedir. Çünkü Parmaksız Salih’in hayat sigortası diye biriktirdiği 100,000YTL lik bir parası vardır ve varisi oğludur.

     

    Necip Fazıl gibi büyük bir üstadın kaleme almış olduğu bu enfes dram oyunu 25 haziran 2005 günü Gaziantep devlet tiyatrosunda sergilenecektir. Seyir tiyatrosu oyuncularının kendilerine prensip haline getirdiği” ücretsiz” felsefesi bu oyun için de geçerlidir. Herkesin oyun izlemesi ve sanatsız kalmaması düşüncesiyle büyük üstadın ölüm yılı etkinlikleri kapsamında oynanacak olan bu oyuna herkes davetlidir

     

    Oyun adı: Parmaksız Salih

     

    Yazan: Necip Fazıl KISAKÜREK

     

    Yönetmen: İhsan ATA

     

    Işık tasarımı: Gökhan YAKIN

     

    Millî Nizam Davası’nda Necip Fazıl’ın avukatlığını yapan Süleyman Arif Emre bir söyleşide Üstad’ı anlatırken şunları paylaşır:

    “Üstad Nam-ı diğer Parmaksız Salih”i yazmak için kumarhaneye gider. İhbar sonucu baskın olur. Ertesi gün bütün Bab-ı Ali’de gazeteler Üstad’ın kumarhanede yakalandığını yazarlar. Tabi Üstad, Seyyid Abdülhakim Arvasi’yi tanımadan kumar oynamıştır. Ancak ondan sonra terk etmiştir. Aleyhinde yazan gazetelere Büyük Doğu’da “Moskova Lağımının İğrenç Fareleri” başlıklı korkunç bir yazıyla cevap verdi. O yıllarda Büyük Doğu dedin mi, akan sular dururdu.”

     

     

     

    Dârül Muallimin-i Aliye’de okurken (Yüksek Öğretmen Okulu), Maarif Vekâleti, Avrupa üniversitelerinde tahsile göndereceği ilk Cumhuriyet talebeleri için bir imtihan açar. Necip Fazıl da imtihana girer, iyi derece ile kazanır ve Marsilya’ya Sorbonna Üniversitesine Felsefe tahsili için gönderilir. Marsilya’da Üstad için sadece felsefe hayatı değil bohem hayatı da başlar. Parmaksız Salih eserinin Üstad’ın hayatıyla kesiştiği yer burasıdır. O da Yusuf gibi dünyanın en korkunç sihrini ve cazibesini kumarda bulduğu için kendisini ilacı olmayan bu hastalığın kollarına atmıştır (Üstadın kumara bağlanma nedeninin ruhî çalkantılarından, bitmez tükenmez vehimlerinden bir kaçış, bir anlık da olsa onlardan kopuş, bir nefes alış ve ruhunu doyuracak olan şeyin hasretinin cereyanı içerisindeki büyük sarsılış olduğu da göz ardı edilmemelidir. Bu hususta daha fazla malumata sahip olmak için Üstad’ın O ve Ben ile Babıâli isimli eserleri okunmalıdır) Ama hikâyelerinin sonları farklıdır. Yusuf babasını bulduktan ve her şeyini kaybettikten sonra hastalığın panzehirini bulmuş olur, Üstad ise Efendisi Seyyid Abdülhakim Arvasi'yi tanıdıktan sonra panzehiri bulmuştur.

     

     

    Üstad’ın "Bence sahne, toprak üstüne tebeşirle çizilen esrarlı bir dört köşe..." şeklinde tarif ettiği tiyatronun bu tanıma uygunluğunun anlaşıldığı eserini okurken, Üstad’ın bu dört köşeyi nasıl ustalıkla kullandığına bir kez daha şahit oluyor insan. Üstad’ın imzasının olması tavsiye edilmesi için yeterince geçerli bir sebep ama yine de Parmaksız Salih’in okunmasını tavsiye etmeyi bir borç biliyorum :D

     

    Saygılarımla…


  11. BABA- Nasıl olsa olur. Nasıl olsa Moskof Türkiyenin bu perişan halinden faydalanmaya kalkar. Bu tüfekle ve gözün göre göre bir Moskof öldürürsen ruhumu şad edersin!... Sayılarda Kemal 9’dadır. Kemal sayısını sen yerine getir. Öyle bir Moskof devir ki, senin birin, benim sekizimden üstün olsun !...

     

     

     

    ABDULLAH- Ya karşılaşmazsam ?...

     

     

     

    BABA- Mutlaka karşılaşırsın!... Ya kendi toprağında, ya da onun toprağında.. Daha olağanı, kendi toprağında… moskofla karşılaşmamak ne mümkün ?... Sen bulamazsan, o seni bulur. O senin kök düşmanın, kökünün düşmanı…

     

     

    piyesin bu kısmındayken çok merak etmiştim acaba Üstad nasıl bağlayacak öldürülen Moskof kim olacak diye.o kısma gelince söylenecek tek şey vardı "İŞTE üSTAD". kesinlikle okunması gereken eserlerinden bence de

     

     

    BABA- Asırlardır kökümüzden uzaklaşmak yolundayız. Boşlukta koptuğumuz güneşi arar gibi bir hal… Düşe düşe, geze geze, döne döne güneşe yol bulabilecek miyiz, bilmem !... ( Durak ) Bütün bir tarih, bizi dışımızdan toslaya toslaya yıkamayan Avrupalının, şimdi hürriyet öksesi ile içimizden avlamaya kalktığı gün… ( Durak ) Hayvan hürriyeti ile değil, insan hürriyeti ile hür olmayı, yani hakikate boyun eğmeyi ne gün öğreneceğiz?...


  12. Usame; eski köle Zeyd'in oğlu, Peygamberler Peygamberinin sevgisini kazanmış delikanlı ve istikbalin büyük İslam kumandanı,anlatıyor:

     

    -Sabahleyin çıkıp üzerlerine atıldık ve onları perişan ettik.Birisine, Ensardan bir ferdle beraber ben yetiştim.Yakalanınca şahadet getirdi ve Allah'ın birliğini doğruladı.Ensari hemen kılıcını indirip geri çekti.Fakat ben adamı öldürdüm.Onları Allah'ın Resulüne anlattığım zaman çok üzüldüler ve dediler:

     

    -Ya Usame! Allah'ın varlığını kabul eden insanı nasıl öldürdün?

     

    dedim:

    -Ölüm korkusundan şahadet getirdi.Samimi değildi.

     

    Yine aynı suail tekrar ettiler:

    -Ya Usame, Allah'ın varlığını kabul eden insanı nasıl öldürdün?

     

    O kadar tekrar ettiler ki, yerin dibine geçtim.Ve Allah'a yalvardım:

    -Keşke bugüne kadar İslama girmemiş olsaydım da , şu anada tertemiz, girseydim.

     

     

    tüylerim diken diken olmuştu okuduğumda (ki hala her okuduğumda benzer etkiye yol açıyor) o yüzden sizlerin de tekrar okumuş olmanızı istedim :rolleyes:

×
×
  • Create New...