tugra
-
Content Count
185 -
Joined
-
Last visited
Posts posted by tugra
-
-
Dolap niçün inilersin derdüm vardur inilerem
Ben Mevla'ya aşık oldum anun içün inilerem
Benüm adım dertli dolap suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap anun içün inilerem
Beni bir dağda buldılar kolum kanadum kırdılar
Dolaba layık gördiler anun içün inilerem
Dülügerler beni yondı her azam yirine kondı
Bu inildüm Hak'dan geldi anun içün inilerem
Suyum alçakdan çekerem dönüp yüksekden dökerem
Görün şu ben ne çekerem anun içün inilerem
Ben bir dağun ağacıyam ne tatluyam ne acuyam
Ben Mevla'ya duacıyam anun içün inilerem
Derviş Yunus eydür ahı gözyaşı döker günahı
Hakk'a aşıkum vallahi anun içün inilerem
-
Dertlü ne ağlayup gezersin burda
Ağladursa Mevlam yine güldürür
Nice dertlü kondı göçti burada
Ağladursa Mevlam yine güldürür
Bu derd benüm munisümdür yarümdür
Arşa çıkan benüm ah ü zarumdur
Seni ağlatan lutf ıssı kerümdür
Ağladursa Mevlam yine güldürür
Daim Hakk'a cemalüni dike-dur
Zikr ile Mevla'yı dilden ana-dur
Kahrı kime ise lutfı anadur
Ağladursa Mevlam yine güldürür
Sevdaya salma şu garib başunı
Akıdur gözünden kanlu yaşunı
Kerimdür onarur kulun işini
Ağladursa Mevlam yine güldürür
Yunus senün gözlerinde çok hal var
Önünde uğrayup geçecek yol var
Gice gündüz dur da Mevla'ya yalvar
Ağladursa Mevlam yine güldürür
-
Tür : Dram / Psikolojik / Politik
Yönetmen : Mesut Uçakan
Senaryo : Mesut Uçakan
Görüntü Yönetmeni : Mehmet Gün
Yapım : 2006,
Oyuncular
Yalçın Dümer , Kenan Bal , Ceren Öztürk , Rahmi Dilligil , Gafur Uzuner , Kaan Girgin , Cansu Şahin , Mahmut Hekimoğlu , Fatih Hürkan
Çocukluğunda ufak ve kendi halinde bir kasabada büyümüş olan Selman, anne ve babasını kaybedince okumak için büyük şehre gitmiş ve yıllarca burada kalmıştır. Çekmiş olduğu ilk filmle pek çok festivalde ödül ve övgü almış olsa da, kendi içinde bir türlü çözemediği hesaplaşmalardan kurtulamamaktadır.
Geçmişte yaşamış olduğu sakin ve kendi gelenekleri içinde yaşayan o kasaba ile yıllarca öğrenim gördüğü ve büyüdüğü metropolün karmaşası arasındaki ikilemin getirdiği çelişkiyi bir türlü içinden atamayan Salman, çok mutsuzdur. Artık bir çözüm bulmak zorunda olduğunun bilinci ile doğduğu kasabaya giderek Emin Efendi'yi bulur ve baş edemediği soruların cevaplarını onunla birlikte aramaya başlar.
Wachowski Kardeşler’in Matrix üçlemesinin paralelinde bir öyküsü olması nedeni ile ilgi çeken Anka Kuşu’nun yönetmeni, Türkiye'nin ilk bilim kurgu filmi olan Kavanozdaki Adam'dan ve geçen yıl vizyona çıkan Anne ya da Leyla'dan tanıdığımız Mesut Uçakan.
Reis Bey, Yalnız Değilsiniz, Sonsuza Yürümek, Kelebekler Sonsuza Uçar, Ölümsüz Karanfiller... filmlerinden tanıdığımız yönetmen, bakalım son filminde neler sergilemiş? Hep beraber görelim...
-
sağolun değerli paylaşımınız için.
eğer ki kaynağınızda mevcutsa veya bulabileceğiniz bir kaynak varsa 'SİLSİLE-İ ALİYYE' NİN 34.SÜDÜR' metnindeki o sırayı bizlere sunabilir misiniz?
teşekkürler...
-
Günümüz insanı, zevke öyle bir dalmışız, gaflette o denli boğulmuşuz ki; 'namaz kılmamanın zararları' başlığı altındaki maddeler etkilemez olmuş hayatımızı. Öncelikle kendi nefsim için söylüyorum; nefsini terbiye eden biri için söz konusu olamaz, Rabbim onların en ufak dini istismar fiilinde bulunduklarında, uyarıda bulunmaktadır.
-
Oğur & Demircioğlu - Bülbülüm Altın Kafeste
Oğur & Aşkın - Bülbülüm Altın Kafeste
İki farklı versiyonu beğeninize sunuyorum...
-
Abdülhakim Arvasi Hz.ni tanımasının öncesi ve sonrası...
Ama doğuştan pratik zekalı...
-
Tevazu sahibi ÜSTAD'ım...
-
Misyonerlerin gayesi, başka milletleri Hristiyan yapmaktan ziyade, sömürüye hazır hale getirmektir. Aksi halde kendi gençliği ve milleti ruhen ve inanç yönünden ölüyor, halkı elden gidiyor, gelen giden olmadığı için on binlerce kilise kapanıyor, hatta bazılarını Müslümanlar satın alıp camiye çeviriyorlar... onlara yönelik hiçbir şey yapmazken, başka milletleri güya(!) Hristiyan yapacağız diye uğraşıyorlar. Gerçekte ise oraları daha fazla sömürmenin gayreti içindedirler.
1963'te bağımsızlığına kavuşan Kenya'nın ilk Başbakanı Kamau Kenyatta'nın şu sözleri misyonerlerin durumlarını trajik biçimde çok güzel dile getirir: 'Misyonerler geldiğinde, İncil onların, topraklar Afrikalılıar'ın elindeydi. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Neden sonra gözlerimizi açtığımızda, İncil bizim, topraklar onların olmuştu.
ABDULLAH UÇAR
MİSYONERLER (Modern Haçlılar)
-
gözlerimin, ekrandan rahatsız olmasına rağmen bu uzun yazınızı okumayı başarabildim. teşekkürlerimi sunarak, 2.sini beklediğimizi belirteyim... eywallah...
-
Nicedir selamın alamaz oldum
Anladım unuttun yazma istemem
Sensiz de yaşanır bir dünya kurdum
Kurduğum düzeni bozma istemem
Sebep ne bilmesem, bilsem ne çıkar?
Değil mi ki boşa geçti o güzel yıllar
Aşkımı aşkına bağlasa yıllar
Çevremde dolaşma, gezme istemem
Vefasız diyene düşman olurdum
Zamanlar içinde artık yoruldum
Arayıp derdimi sezme istemem
Demek ki ihmali gurur sanmışsın
Yılları yerinde durur sanmışsın
Aldandım derim de, bana kızma istemem
Yaralı gönüle girilir sanma
Ölen aşk yeniden dirilir sanma
Özürle kabahat silinir sanma
Bu yolda bin yalan düzme istemem
Kapandı hesaplar artık açılmaz
Kırıldı kanatlar tekrar uçulmaz
Arasan, sorsan da faydası olmaz
Hem beni, hem kendini üzme istemem
Dünyamdan uzaksın, gönlümden ayrı
İşin yok artık yanımda gelme istemem
Acılar küllendi, deşilmez gayrı
Geciken dermanı bulma istemem
Peşine bir gözü takıp geçersin
Kelebek gibisin, konar kaçarsın
Gün gelir ektiğini sen de biçersin
Bu kadar hercai olma istemem
Bu hızlı hayattan yorulacaksın
Zamanla elbette durulacaksın
O zaman kalbini boş bulacaksın
Ömrünü bin bölük bölme istemem
Sana da çektirir gün gelir Allah
Bıkarsın hayattan, dersin illallah
Acılar çok derin olmaz inşallah
Sevgisiz kal ama, ölme istemem
Gizlice peşinden izlemekteyim
Attığın her adımı gözlemekteyim
Yürekten severek özlemekteyim
Yine de bunları bilme istemem
aslında bu şiiri ayrı başlık verip açmıştım ama site görevlileri başka başlık altında toplamışlar. konu açışımda yazmıştım, silinmiş. tekrardan yazmak icab etti:
şiirin adı: istemem
yazanlar: gölge and güzide gülpınar taranoğlu.
-
hakikaten sayılan çoğu maddeyi biliyomuşum. istisnalar var ama onlar da yöre farklılığından olsa gerek. walla o dönem (hatta şimdi de) tek özlediğim 'SUSAM SOKAĞI' o başladımı öööyle dalıp, büyük bi zevkle izlerdim :D hey gidi günler!
küçükken söyleyemez, 'mini guş' dermişim babam hala takılır öyle diye. 'kirpi' oynardık; en büyük çocuk ben olunca bi de o zamanlar kardeşlerime sözümü dinlettiğim için patron ben olarak benim fikrime uyulurdu :D (ne güzel şimdi de öle olsa)
edi - büdü, kurabiye canavarı(hala içim gider onun yalandan yiyipte etrafa döktüğü kırıntıları) ...
fikrimce şuanki çocuk programlarından çok daha kaliteli. ee doğru söze ne gerek?
-
yazdıklarının doğru olmasıyla birlikte; kendini Sultanahmet'te buluyorsan ordasın, Beyoğlu'nda buluyorsan ordasın. iş manevi havayı solumakta veya avrupai tarzı yaşamamakta. işte bütün mesele bu.
milyonlarca insan aynı düşünceyi paylaşması, namümkün. kötüler olmadan iyilerin kıymeti nasıl anlaşılacak?
-
benim de kendimi gördüğüm yazısından biri. büyükbabamın ölümü canlandı gözümde. büyükbabamın hayatımda büyük yeri vardır az zaman paylaşmamıza rağmen. az ve öz yaşadık onunla (ALLAH RAZI OLSUN) ölümünün ardından günlerce ahirete intikaline inanamamakta güçlük çektim.
aslında ölümü bütün aileyi sarsmıştı, çünkü sevilen biriydi. o zaman ben 8, kardeşim 5 yaşındaydı. ölümünün ardından kardeşimle babam ziyarete gitmişler, kardeşim mezara ööylece bakmış ve babama: nerde dedemin penceresi? demiş
çocuk aklıyla demekki ölüyü 'pencereden' izleyebileceğini düşündü.
vel hasıl sevdiğin insanın ölümü bu denli derin iz bırakıyor kalbinde. üstad her zamanki üslubuyla derince anlatmış duygularını...
-
teşekkürlerimi fışkırtarak başlıyım...
bizi duygulandırdığınız için. bu da bi erdemdir üstad'ın da zikrettiği gibi. eşinden aldığı mektup, sekerat-i mevt hali... epey koptuğumuz anlardan...
yazıyı okurken (sav) in tebliği geldi aklıma. O'da bir kişi İSLAM olur düsturuyla yaşamıştıya ve olunca da dünyaların da O'nun olduğu. üstad da bu yol üzereydi, yayın yolu ağırlıklı sürdürmekteydi davasını. davasına da sımsıkı sarılıydı. (SAV) gibi zorluklarla boğuşmuş, bu yol üzere yaşamış ve nice insanlara ulaşmış.
büyük insanların yaşamları da büyük ve inşaallah ahiretleri de büyük olacak. bize (bana) okyanusun damlası kadar ONLAR'ı yazmak düşer.
SİZE İKİ ŞEY BIRAKIYORUM, ONLARA SIMSIKI SARILDIĞINIZ MÜDDETÇE ASLA SAPMAZSINIZ. ALLAH'IN KUR'ANI VE RASUL'üN SÜNNETİ. (HADİS)
HERŞEY O'NUN İÇİN GELDİ, O'NUNLA GELDİ VE O'NUNLA GAYESİNE ERECEK.
tebliğ üzere yaşamak için...
-
Birçok insanın dost bulamamaktan şikayet ettiğini işitirsiniz. Öte yandan dostluk övgüsüyle dolu birçok edebiyat metniyle karşılaşırsınız. Dost bulamadıklarından yakınanlar kendilerine dostça tavır gösterilmeyişi dolayısıyla hoşnutsuzdur. Dostluğu övenler ise kendi dost duygularına güvenenlerdir. Açıkçası dostluk insanlar arasındaki yankısını karşılıklılık suretiyle değil, iki taraftan yalnızca birinin tutumu yüzünden bulabiliyor. Dostluğa hakkını vermek, yani dostlar arasındaki sağlam dengeye kavuşmak çok zor. Bu zorluk karşısındaki görüşlerini Henry Adams (1838-1918) şöyle dile getirmiş:'Ömür boyunca bir dosta sahip olmak hayli miktarda sayılır; iki dost çok sayıda demektir; dostlardan üç tane edinmek ise neredeyse imkan haricindedir.' Bir dostluk kurmak bile yeterinden çoğunu kazanmış olmak demektir.
Acaba bu kıtlık hangi sebeplerden ötürü doğmaktadır dersiniz? Henry Adams, yukarıdaki sözleri dostluk şartlarının bir arada bulunmasının ne derecede müşkil olduğunu bildiği için söylemiş. Şöyle devam ediyor sözlerine: 'Dostluk hayatta belirli bir koşutluğu, bir düşünce müşterekliğini, amaca ulaşmada bir yarışmayı gerektirir.' İki insanın bu üç şartı aynı anda yerine getirmek suretiyle dostluğa ulaşmaları gerçekten 'yeterinden çok' bir şeyi gerçekleştirmiş olmaları demektir. Halbuki biz yukarıda sayılan üç şarttan yalnızca birini getirdiğimizde dostluk doğuversin isteriz. Çünkü her üçü de tek başına küçümsenecek işlerden sayılmaz.
Hayattaki belirli koşutluk yalnızca bir ortamı paylaşmaktan ibaret sayılmaz.İki insanın koşut(paralel) hayatı olması demek onların yaşama düzeni bakımından aynı yöndeki akışı benimsemesi demektir. Her ikisinin dış zorlamalar yüzünden aynı hayat kalıbına zorlanmış olmaları koşutluğu doğurmaz. Gerekli olan istikameti paylaşmaktır. İkinci şartı yerine getirmek, düşünce müşterekliğini ele geçirmek hayat koşutluğu içinde bulunmaktan daha zordur. Çünkü iki insanın düşünce müşterekliğindeki kıvamı tutturabilmeleri için vakıaları değerlendirmede ortak ölçülere rağbet etme zorunluluğu vardır. Yani iki insan 'hem hal' olmadıkça ortak düşüncenin mahiyeti hakkında hiçbir şey öğrenemezler.
Dostluğun üçüncü şartı ilk ikisinden de çetin. İki dost amaçlarına varma işinde birbirlerini geride bırakmaya çabalayacaklardır. Dostluğa olan katkısından dolayı iki dosttan biri diğerinin kendisini geçmesine, geride bırakmasına tahammül edemez. Buna isterseniz sadakat adını verebilirsiniz. Her şeye rağmen dostluğa sadakat. Öyle ki iki dosttan biri diğerinin dostluk konusunda tökezlediğini fark etmesi halinde açığı kapatma konusunda elinden geleni yapacaktır. Nerede o dost? O dost siz değilseniz, ne hakla bir başkasından öyle bir nitelik umuyorsunuz?
'BİLİNÇ BİLE İLGİNÇ'
-
iki adam karşılaşır ve tanışırlar:
- Ben, Koç
Ahmet Koç.
- Ben Damme
Van Damme
Claude Van Damme
Jean Claude Van Damme.
- 1
-
Yaman Dede'nin bu şaheseri bukadar kısa değil bildiğiniz gibi. arkadaşımdan alelacele yazdığım şiirin devamını bilen varsa, kalan kısmını devam ettirirse hakkaten mutlu olciim :rolleyes:
-
ÇANAKKALE MAHŞERİ' NDEN
... Mösyö Valentin hayallere daldı. Oğuzhan'dan başlayan Türk tarihi gözlerinin önündeydi. 'Tanrı'nın kırbacı' dedikleri Atilla ünlü kılıcını çekmiş, Avrupa'yı titretiyordu. Alparslan'ın Diyojen'i perişan edişini görür gibiydi. Atını denize süren cengaver Fatih'in topları Bizans'ın surlarını dövüyordu. Bir insanın pasaportla gezemeyeceği ülkeleri kısacık saltanatında ülkesine katan Yavuz, Sina Çölü'nü geçiyordu. Her bahar 'Bize mi sefer yapacak?' korkusuyla Batılıların rüyalarına giren Kanuni, Mohaç'ı geçmiş, atını mahmuzluyordu...
... Kulübenin kapısı açıldı; bastonuna dayanarak bir kocakarı dışarı çıktı ve bağırmaya başladı. Gazanfer! Mücahit! Muzaffer! Çocuklar kulübeye doğru koşarken Mösyö Valentin'in yüzü ciddileşti, bakışları değişti, arkalarından bakarak mırıldanmaya başladı.
-Gazanfer! Mücahit! Muzaffer!.. haa!.. En karanlık gününde çocuklarına bu adları takan millet, bir yerde toprağa gömülse bile, bir başka yerden fışkırır!!!
-
DAHİLEK YA RASULALLAH!
Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanar dağlar, yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam
Alevler yansa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferah-nak et ki, yandım YA RASULALLAH!
Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek
NASİP OLMAZ MI SULTANIM, HAREMGAHINDA CAN VERMEK
Sönerken gözlerim asan olur ahında can vermek
Cemalinle ferah-nak et ki, yandım YA RASULALLAH!
Boyun büktüm perişanım, bu derdin sende tedbiri
Lebim kavruldu ateşten döner payinde tezkiri
Ne dem gönlüm murad eylerse taltif eyle kıtmiri
Cemalinle ferah-nak et ki, yandım YA RASULALLAH!
-
bu yazıyı okuyanlar en azından fatiha (en çoğunu siz bilirsiniz) okuyupta hediye eylesek! bizler için ciltler dolusu kelime sarf eden mübarek bir şahsa az bile... hiç olmasa bu şekilde sunalım şükranlarımızı...
-
DELİKANLI İNCİTME CEDDİNİ ALLAH'I SEVERSEN!
MİLYARLA ŞEHİDİN EBEDİ VARİSİSİN SEN!
..............
ALLAH'A DAYAN, SAY'E SARIL, HİKMETE RAM OL;
YOL VARSA BUDUR, BİLMİYORUM BAŞKA ÇIKAR YOL.
..............
ZEVKE DALMAK ŞÖYLE DURSUN, VAKTİMİZ YOK MATEME,
DAVRANIN, ZİRA GÜLÜNÇ OLDUK BÜTÜN BİR ALEME.
..............
ŞEHAMET DİNİ, GAYRET DİNİ ANCAK MÜSLÜMANLIKTIR,
HAKİKİ MÜSLÜMANLIK EN BÜYÜK KAHRAMANLIKTIR.
...............
NE İRFANDIR VEREN AHLAKA YÜKSEKLİK, NE VİCDANDIR,
FAZİLET HİSSİ İNSANLARDA, ALLAH KORKUSUNDANDIR.
................
HÜDA'YI KENDİNE KUL YAPTI, KENDİ OLDU HÜDA;
UTANMADAN DA BU İŞE TEVEKKÜL DİYOR HAA!
...............
DOĞRUDAN DOĞRUYA KUR'AN'DAN ALARAK İLHAMI,
ASRIN İDRAKİNE SÖYLETMELİYİZ İSLAM'I!!!
-
gehi vuslatta aşık, gah mehcur
bu dünyadır gehi matem, gehi sur
(aşık bazen vuslattadır, bazen ayrılıkta... dünya derler buna: bazen ölüm, bazen düğün, ayrılık olunca ölüm...)
BAKİ
-
ölmek değildir ömrümün en feci işi,
müşkil odur ki, ölmeden evvel ölür kişi.
Yunus Emre
in Diğer Şairler
Posted · Report reply
Vaktinüze hazır olun ecel varur gelür bir gün
Emanetdür kuşca canun ıssı vardur alur bir gün
Niçe bin kerre kaçarsın yidi deryalar geçersin
Pervaz uruban uçarsın ecel seni bulur bir gün
İş bu meclise gelmeyen anup nasihat almayan
Elifden bayı bilmeyen okır kişi olur bir gün
Tutmaz olur tutan eller çürür şol söyleyen diller
Sevüp kazanduğun mallar varislere kalur bir gün
Yunus Emrem bunı söyler ışkun deryasını boylar
Şol yüce köşkler saraylar viran olur kalur bir gün