Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Mustafa Cilasun

Üye
  • Content Count

    1,595
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    4

Posts posted by Mustafa Cilasun


  1. Sahnelenen leke!

     

    Her gün

    Yeni bir karar veriliyor

    Canlar telef ediliyor kan sökün ediyor

     

    Ertelenen

    Hınçlar sahneleniyor

    Desiselere takat yetmiyor an tükeniyor

     

    Maslahat

    Belamlar sayesinde

    Cehaletin hükmüyle bir bir sıralanıyor

     

    Yegâne

    Ve mücerret hüküm

    Göz ardı edilerek ekrandan gizleniyor

     

    Realite

    Öteleniyor zımnen

    Yasaları hiçlemiyor adam haykırırken

     

    Efrat

    Sessizdir bir hışımken

    Tuğyanı estirendi talanı icbar ederken

     

    Hüküm

    Yegânedir evrenseldir

    Gayeye götüren müşahhas denklemdir

     

    Akıl aciz

    Bilgi naçiz edilirse

    Tebaaya tahakküm etmek ne kolaydır

     

    Fakirlik

    Kader sayılmaktadır

    Talan edilen hakkın elinden alınandır

     

    Tek düze

    Bir hayattı sunulan

    Sanat adına da kepazeliğe boyanandır

     

    Takiyye

    İlmi siyaset olunca

    Kursakları arlanmaz haramı soluyunca

     

    Nefsin

    Sıfatın gücün olunca

    Vatandaş ne yapa aşk şarlatanın olunca


  2. Vazgeçilemez!

     

    Artık

    Ne bahara nede ayaza

    Kayıtsız kalamayacağım anla

     

    Gecenin

    Sabahına nazarla

    Melalime akıttığın yalnızlığa

     

    Önümde

    Ömürden vazgeçmek

    Hülasasında anlatırım umuda

     

    Bahar

    Seninle anılacaksa

    Aşk çiçeklerle anlatılan kansa

     

    Yar

    Soyut bir kavramsa

    Anlamak için zaman haykırsa

     

    Kan aksa

    Kalp sessizliğini korusa

    Ruh ömrün vaktine soracaksa

     

    Seninle

    Mümbit filizler

    Sinemde koruduğum o sezgiler

     

    Kimliğinde ki

    Nakarat halinde serzenişler

    Geceden sabaha fersizdi gözler

     

    Kabulümdür

    Halin, silinmez anın

    Rahmetin güzelliğindedir salkım

     

    Aklım

    Seni sana anlatamaz

    Farkın sabrın, arın, hayâ duvarın

     

    Anlatılmaz

    Dert buysa sorulmaz

    Aşk iklimine nasip duvarsız olmaz

     

    Çileler

    Umut içinde yeşerirler

    Çiçekler renkleriyle neye imrenirler


  3. Artık çekilirken!

     

    Bir hayatın

    Bedeli bu olmamalıydı

    Hislerin susuzluğuyla kurumamalıydı

     

    Sevmeyi

    Hissetmeyi nefeslenmeyi

    Terennüm ederek hasreti içmemeliydi

     

    Bedbinlik

    Şevksiz ömürlük

    Hayatın baharında başlıyordu sönüklük

     

    Gün geliyor

    Yar çekip gidiyor

    Ölümü davet ediyor sessiz nefesleniyor

     

    Sinem

    Hazan içinde eriyor

    Yâri özlüyor çaresizliğe kurşun sıkıyor

     

    Zaman

    Ruh keyfiyetinde nizam

    Kalbin vuzuhunda gerekiyor ihtimam

     

    Çare sensin

    İçinde var olan hevessin

    Nedamet şevki neylesin yar görünmesin

     

    Rüzgâr essin

    Bahar sinende neylesin

    Ömür mühletinde muhabbetle tükensin

     

    Hür ol

    Gönlün güzelliğinde

    Gül ol, solan yaprağın efkârıyla ram ol

     

    Şahit ol

    Anlık zevkten arî ol

    Mevtanın sükûnetinde haline vakıf ol

     

    Musallada

    Tekbir getirilen yaşta

    Hakikatin güzergâhında kalbine bir sor

     

    Ellerde tabut

    Gönüllerde gizlenir umut

    An gelmeden yürekte yeşermezsen unut


  4. Andım seni derinden!

     

    Kalbim

    Yine üzgün

    Seni andımda bak derinden

     

    Geçtim

    Yine şimdi

    Sararmış hazan bahçesinden

     

    Üzgün

    Ve kırılmış

    İnce ve ben çok kederliyken

     

    Senin

    Halinden uzakken

    Hicran sinemde baharı diliyor

     

    Aşkının

    Karşılığını bekliyor

    Umutla o bulutları seyrediyor

     

    Senin

    Hasretinle tükeniyor

    Sessizliğinde çiçekleri ekiyor

     

    Sazendeyi

    Bastığı perdeleri

    Güftenin hüzünle uzandığını

     

    Hayatı

    Sensiz olan canı

    Hissiz yaşamayı ömrün hazanı

     

    Neşemde sen

    Hüznümde ben soldum

    Kolsuz kanatsız bir hal oldum

     

    Tükenmez

    Yolun yolcusuyum

    Han duvarından umut ararım

     

    Seni yazarım

    Halin acizliğini anarım

    Hasretin devranında yanarım

     

    Ağlarım

    Yüreğimi bağlarım

    Ancak mısralarda seni anarım


  5. Sezgini kim anlıyordu!

     

    Kimliğinizin

    Nüvesinde yeryüzünde

    Vicdan misali güller koparılıyordu

     

    Hissiyat

    Nedameti soluyordu

    Hilkatim böyle olmamalı diyerek

     

    İnsan

    Kimliğinde ki vahşeti

    Canavardan besbeter zilleti anıyor

     

    Masum

    Bedenlerin perişanlığını

    Hunharca katledilen muratsız canları

     

    Arzın

    Hıçkırıklar içinde

    Med ceziri yaşatan ibret sallanmasını

     

    Müstezaf

    Kimliğin sessiz çığlığını

    Anaların dinmeden akan gözyaşlarını

     

    Kadının

    Irzın, namusun, arın

    Medeniyet vitrininde salınan tuğyanı

     

    Cahiliyete

    Taş çıkartan pervasızlığı

    Paganlaşmayı, sekülerle şen o iştahı

     

    Tenlerin

    Sübyan canı fidelerin

    Fütursuzluğun, arlanmaz hezeyanın

     

    Kurbanları

    Olurken, zevk zadeler

    Heveslerinin peşinden giden avareler

     

    Kimlik

    Sorunu yaşayan hisler

    Aidiyetini bilmeyen şevksiz nefesler

     

    Şahit

    Oldukça rağmen yaşamak

    Anlamsız kalmak, nazarları bırakmak


  6. Nerdesin!

     

    Kim bilir

    Şimdi nerelerdesin

     

    Hangi

    İşlerle iştigal edersin

     

    Kendi

    İkliminde nefeslenirsin

     

    Bahar

    Çiçeklerin şevkine boyandı

     

    Renkler

    Melali hazandan kurtardı

     

    Kuşlar

    Umut için kanatlanarak uçtu

     

    Lakin

    Sen yoksun, yalnız bırakırsın

     

    Hüznün

    Sefilliğinde halimi yorarsın

     

    Bizarlığın

    O solgunluğunu yaşatırsın

     

    Kelamı

    Hasretiyle ne hazin anlatansın

     

    Umudu

    Halin çehresinde mahzunlaştırırsın

     

    Gel artık

    Çiçeklerin diliyle latif olan rengiyle

     

    Yaprağın

    Teslimiyetiyle, sessiz kanaatiyle

     

    Yağmurun

    Ansızın müjdelemesiyle bereketiyle

     

    Gecenin

    Haşyetinin açılan ibret sahnesiyle

     

    Seherin

    Güzelliğinde, kalbinin ferahlığıyla


  7. Sakin ve sessiz yürürken!

     

    Ortalama

    Bir ömrün anlarında

    Üçte bir oranında sabrı derlemiştim

     

    Hislerim

    Ne kadar depreşse de

    Dikkate almadan heveslere dalmadan

     

    Açlığı

    Oruçla güzelleştirerek

    Nefsin hırçınlığını azimle gemleyerek

     

    Ruhun

    Serinliğinde meşk ederek

    Kalbi lekeleri marazi kirleri def eyledim

     

    Çünkü

    Uzun soluklu yürüyüşün

    İşaret taşlarında ki mefkûreyi nefeslerin

     

    Namerde

    Meyletmeyecek kadar

    Erkekliğin, aşüfte edilen rezaleti zilletin

     

    Adamlıkta

    Saydamlıkta, sadakatte

    Düşlerin haşyetinden murat almalıydım

     

    Öteler

    Ruhumla yaşayanlar

    Muhabbet şefkati salan deruni hususiler

     

    Mesaj

    Aşikâr kalp onu anlar

    Akıl, zikrin hakikatinde olmazsa olmazlar

     

    Fikir

    Düşünmek için bilgiyi

    İkmal ettiren değerler bütünlüğünde yeldir

     

    Hesap

    Nefsin mutlakıyet rüknüdür

    Mizan için sahifeler dürülür ömür tüketilir

     

    Ölüm

    Akleden için güzelliktir

    Hesabı bilmeyen için düşünmek nafile iştir


  8. Seni üzemem!

     

    Hislerim

    Hasretinle inlerken

    Bıraktığın izlerin gölgesindeyim

     

    Dinmeyen

    Esintim ilham pirim

    Sinemde tartışılmaz zenginliğim

     

    Hazinem

    Tefekkür ziyadem

    Hali edep payem tevazuu hanem

     

    Güzelliği

    Fark edemediğim nevi

    Serdettiğin sevgi yüreğimdir yeri

     

    Zaman

    Seninle hazzı kelam

    Vuslat yolculuğunda hissedilir an

     

    Beyan

    Aşksız kuraklaşır can

    Anlam, hakikat içinde gizemi olan

     

    Sensiz

    İklimler şefkatsiz

    Semada gürleyen gök şimdi fersiz

     

    Yağmur

    Hasreti çekilen nur

    Toprağın kadrinden seninle durulur

     

    Nesiller

    Şefkatten çok azadeler

    Dirliği bilmeyen beyhude geçinenler

     

    Teknik

    Koymadı kimsede mertlik

    Metelik kurşunları sıktıran kahpelik

     

    Söyleyemem

    Sana halimi arz edemem

    Senin mefkûren, sürur içinde bir dem

     

    Üzemem

    Seni soysuzluğa şahit

    Edepsizliğe zabit ettiremem çekilirim

     

    Kendimle

    Hasretin seninle ülfetine

    Sevginin vakfedildiği güzelliğin şevkiyle

     

    Vaktin

    Tecellisiyle, azmin

    Cehtin, sabrın toprağında olgunlaşmasıyla

     

    Sana

    Olan hasretim demim

    Ben kendi sessizliğinde yol alan bir âdemim

     

    Hamd

    Ederim, hükmü bilirim

    Kuvvetin sahibinde ben zavallı bir köleyim

     

    Zikrederim

    Fikirlerim niteliksiz bilirim

    Ben kalbin vuzuhunda itminan olan zadeyim


  9. Göçüp gitmeden dem!

     

    Aramayın

    Kaldırımların ahıyım

    Caddelerin yozlaşmışlığında yalnızım

     

    Ruhun

    Hüznüyle efkârı solurum

    Sokakların müdavimi yapraklar okurum

     

    Yoksulun

    Çöpler içinde ki umudun

    Aranan kollarda, parmakları sorgularım

     

    Ellerim

    Sazın perdelerinde hünerim

    Hüznün serinliğinde yalnız demlenirim

     

    Şiirlerim

    Hezeyan içinde hislerim

    Edebiyatın bendinde edebi nefeslenirim

     

    Denemelerim

    Ömür sayfasında inlerim

    Zamanı beklerim, an için ürperir tenim

     

    Hikâyelerim

    Özelimi aşikâr eğlerim

    Nesiller için idrakle hal anlaşılsın dilerim

     

    Efradım

    Uzanan haz dallarım

    Şefkatleriyle varım, onlar için bahtiyarım

     

    Refikam

    Kan içinde şevk veren can

    Hamiyeti kuşanan, muhabbeti bağışlayan

     

    Kerimem

    Mübareklikte sanki erdem

    Hizmet içinde gülümseyen canı yekparem

     

    Mahdumum

    Gelecek için çok umutluyum

    Dirayetlerinde azmi koklarım ben yolcuyum

     

    Hanem

    Dirliğimde ki hazinem

    Kalbin zikrinde ki meşgalem sürur saifem


  10. Söylemek hissederek yürümek!

     

    Bilir misin

    Acılardan tutunarak

    Esrarını koruyan işaret için yürümeyi

     

    Nefesleri

    Bahşedenin hükmünce

    Tüketmeyi, öteyi nefeslerini hissetmeyi

     

    Korkunun

    Sineden sökülüp atıldığını

    Kalbin, aklın, bilginin, vicdanın aydınlığını

     

    Yaratan

    Seni sana hikâye eden an

    Dikkatinle anlam bulacak tükettiğin zaman

     

    Can

    Vaktin için seni yaşatan

    Ruhun inhisarında, tahkikin icbarında olan

     

    Korkma

    Ölümden, gafleti anma

    Aşkın güzelliğinde ki sevdadan sen soğuma

     

    Geldin

    Ki gideceğini hissetmelisin

    Zamanın safhalarında kalbin sezgisini içmelisin

     

    Hürriyeti

    Kulluğunun gerekçesiyle

    Özleştirerek cihanın sevgisini talep etmelisin

     

    Fıtratın

    Sırat için gayretli dikkatin

    Hakka kul olmazsan, neye kulsun düşünmelisin

     

    Sevgini

    Sende gizlenen hazineyi

    Neden esirgersin, kuraklıkta ömrünü tüketirsin

     

    Baban

    Sana kefaletiyle bakan

    Can içinde canı külfetiyle yaşayandır has anan

     

    Makam

    Adamlıkta sıkıntı yaşamayan

    Hakkın rızasında azimeti, çileyi sabırla kuşanan


  11. Korkarım!

     

    Ben

    Sana anlatamam

    Sessiz kaldırımlara anlattığım kadar

     

    Sana

    Düşlerimde ki sevdayla

    Seslenemem, çekilirim kuytu kenarlara

     

    Korkarım

    Anlayama cağından

    Müteredditlik yaşayacağında çekinirim

     

    Yazdığın

    Hissiyatını anlattığın

    Tefekküre meftunum ben onunla doluyum

     

    Hislerim

    Sürgün, uzaklarda üzgün

    Hasretin güzelliğinde ki ahengin dirliğinde

     

    Mütemadiyen

    Satırlarında arandığım şevkin

    Hazzın imtinalığında teneffüs ettiğim hayalin

     

    Baharı

    Bembeyaz papatyaları

    Rengârenk gelincik zarafetini yudumluyorum

     

    Gökyüzünde

    Turnaların gezginliğinde

    Umudun dinmez hasretiyle sana olan hislerimle

     

    Yalnız

    Kendimle senin özleminle

    Sessiz iklimlerde derlediğim hüzzam bestemle

     

    Seslenirim

    Ovalara, dinleyen dağlara

    Yüreğimden sökün eden hıçkırıklarla yalnızlığımda

     

    Sana

    Layık olmayan bedbinliğimde

    Sensiz çaresiz soluduğum hislerimin yaşattığı hüzünle

     

    Denkliğim

    Niteliğinde gördüğüm naifliğin

    Sana ait olan muhabbetli ülfetin benim tek çaresizliğim


  12. Kapı zamanında vurulmalı!

     

    Tak tak tak

    Annem oğlum katla

    Bir kapıya bak diye nida edince

     

    Besmele

    Zikrimle, merak içinde

    Kapının hiddetli cehliyle araladım

     

    Üç polis

    Simaları yılgınlıktan keyifsiz

    Kapının önünden araba çalınmış dedi

     

    Haberin

    Var mı yı peşinden ekledi

    Uyku sersemliği desem yaşlılığıma versem

     

    Bir türkü

    Muvazenem zuhur etmiyor

    Polisleri pür dikkat dinlerken anlamlı gelmiyor

     

    Gecenin

    Yarısında vaziyet gülünç geliyor

    Hangi arabadan bahsediyorsunuz diyesim geliyor

     

    Henüz

    Bir şey söylemesen

    Bizimle karakola gelmeniz gerekiyor failler için

     

    Deyince

    Sabahı beklememek niye

    Diye içimden geçirmiyor değildim olan garipliği

     

    Nihayet

    Çaresiz karakola geldik

    Nahoş bir atmosferde nefes nefese sorgu edildik

     

    Nezaret

    İçinde el ense edilenlerin

    Perişanlığını, acizliğini ibret içinde seyreyledik

     

    Üç çocuk

    Üçü de bir birinden kaçık

    Bali keyfiyetinden evvel emirde olmuşlar sanık

     

    Bu zavallılar

    Müdavim olmuşlar nara kolda

    Polisler aczi soluyor bunların dinmeyen heveslerinden


  13. Ben kayboldum anne!

     

    Anne

    Beni bul artık

    Silik yamaçlardan bıktık usandık

     

    Ruhun

    Horlanmışlığından

    Mananın dışlanmışlığından bizar olduk

     

    Varoşlar

    Soluk soluğa hıçkırıklar

    Yağmurlarda tufan yaşayan sabi çocuklar

     

    Hastaneler

    Acizlere kim rağbet eder

    Fakirliğin içinde gizlenen hazindedir hikmetler

     

    Zaptiyeler

    Bir maaş için tuğyan edenler

    Hak hukuk dinlemeyen mezalim kusan nefesler

     

    Hepsi

    Annenin şefkatindeydi

    Şimdi onlar saltanat için el hak şekillendi

     

    Ne dendi

    Millet için hizmet esası dilendi

    Kimler parsellendi, sermaye için akide geçildi

     

    Korku

    Haşyetin nevinden şubeydi

    Şimdi can kimin derdi, intihar sitayiş için gerekti

     

    Anne

    Söyler misin ne denirdi

    Şahadet için nesiller feda edilerek ant içildi

     

    Toprak

    Bereketini uzak eğledi

    Rahmet esrarını deşifre etmeden sukut eğledi

     

    Anne

    Bunun için çekilir mi

    Benim dünyaya gelmem için hiç sabredilir mi

     

    Babam

    İşçi emeklisi vadesi yetmedi

    Onca döktüğü ter kimin için değerdi ey anne

     

    Kimliğin

    Buharlaştığı bir iklimde

    Edebin yobazlık sayıldığı sefillik hengâmesinde

     

    Senin

    Ehemmiyet verdiğin

    Mili birliğimizde nizam eden, yasayı delen nedir

     

    Türküm

    Derken, talanı riyayı

    Doğruyum derken, bin ir çeşit dillenen yalanı

     

    Menfaat

    Uğruna görmediğim haramı

    Hikâye misali dinlediğim ahirden vaazları

     

    Anne

    Ben nerdeyim kiminleyim

    Tercihlerimin hevesinde gezinen bir nefesim

     

    Gelirine

    Göre, değeri yönlendiren

    Gülü sadece günlere hasreden kariyerli âdemim

     

    Anne

    Ben senin büyüttüğün

    Sütünü emzirdiğin, şefkatini verdiğin çocuğun muyum

     

    Anne

    Ben dehlizlerde gezinen

    Çıkarını her şeyin üzerinde gören bir hissim

     

    Beni

    Şimdiki halimle sev

    Çocukluğum mazi sayfalarında ve birde o resimde kaldı


  14. Issız kaldırımlar!

     

    İsmini

    Kaç kez telaffuz

    Ettiğimi bilmiyorum

     

    Yalnızlığın

    Fakirliğinde sensiz

    Hıçkırıyor halime acıyorum

     

    Vefasızlığın

    Kadrini, hukukun

    Şevkini diliyor, onu arzuluyorum

     

    Sahipsiz

    Sokaklarda ıssız

    Kaldırımlarda soluyorum

     

    Hıncım

    Mermi olsaydı,

    Sıkardım kahrıma anla

     

    Sana

    Muhtaç olduğumu

    Hayıflanarak hiç anma

     

    Solgun

    Yürekte çok

    Üşüyorum artık hissetsene

     

    Şimdi

    Nerelerdesin

    Bir ses verip kelam etsene

     

    Kader

    Mahkûmu derler ya

    Sen asla onlara inanma

     

    Tercihlerini

    Sorgula, heveslerini

    Şimdi bir kez daha yorumla

     

    Sen

    Sen ol seveni kendi

    Zevklerin uğruna yorma

     

    Umutsuzluğu

    Solutma sevildiğini

    Tefekkür ederek şimdi anla


  15. Kelimeler seninle başka oluyor!

     

    Gözlerin

    Gözlerimi ziyaret ettiğinde

    Ruhumda bir coşkunun izlerini aralamıştım

     

    Yüreğim

    Ziyadesiyle ivme kazanıyor

    Hislerin dalgalar misali halimi kuşatıyordu

     

    Seninle

    Konuşmak, lisanı anlamlaştırmak

    Yüreğin enginliğinde senin sevginle nefes almak

     

    Yıllar

    Dile gelen tüm anlar

    Vaktin, mücerret tecellinin inkişafıyla karşı karşıyaydı

     

    Gözlerimi

    Kuraklığında fersiz bıraktığım

    Arayışlar, umut dirliğinde sessizce yakarışlar duyuluyordu

     

    Anlamıştım

    Sende ben vardım bende sen

    Yapraklar sararsalar, dallar mahzun kalsalar değişmiyordu

     

    Halimde

    Husule gelen sevinç başkaydı

    Sinemde engin bir genişlik yelpazesi vücut buluyordu

     

    Kuşlar

    Misali uçmak, aşiyanı solumak

    Muhabbetle yılara hasret demlediğim sevgimi konuşmaktı

     

    Zariftin

    Naif bir sezgiydin, güzeldin

    Sözlerin, kelamı kâmildi, vuslat senin hilkatinde vardı

     

    Kopardığın

    Avuçlarında tefekküre daldığın

    Ve sessizliğinle anlamlaştırdığın darcığın fevkalade berraktı

     

    Kelimelerin

    Bu kadar lahuti bir ahenkle beyanı

    Karşısında sukuta mecbur kalmam acizliğimin devamındaydı

     

    Anlamak

    Onun için yaşamaya gerekçe aramak

    Sevgiyi, hak edildiği müddetçe yozlaştırmadan kalbe ulaştırmak


  16. İdrak aidiyetindir muhakkak!

     

    Toprak,

    Arzın döşeği serilmiştir yere

    Olmaz bir itirazı, yapılan her bir şeye

     

    Çiğnenirsin,

    Dökülürsün yinede çok sessizsin

    Suhulette sabredersin, gördüğün her şeye

     

    Bereket

    Kapısı, tohumların bir yuvası

    İnsan ki, husule gelir âdemi beşer mayası

     

    Kıtaların

    Anası, denizlerin hırçın dalgası

    Hakikatin şahikası, insanın aşikâr manası

     

    Güneşin

    Aşkı, ayın sevdası yıldınız ahısın

    Dağın odağı, karın, yağmurun mümbit yatağısın

     

    Nebatatın

    Membaı, hayvanatın barınağı,

    Enaniyetin, tekebbür kimliğin de şahit olanısın

     

    Sabrı halsin

    İfşayı sevmezsin, Ona bırakırsın

    Kâinatın en şereflilerini iftiharla bağrında yatırırsın

     

    Bir beklentin

    Bulunmaz, şekliyete dalmazsın

    Çocuğu şefkatle kucaklar, onlara sem hiç kızmazsın

     

    Hazindir ki

    Hakikatin izlerini itiraf etmeyiz

    Saçarız, pareleriz, günahlarımızı gizleyerek örteriz

     

    Ondan

    Besleniriz, mekânın da kayboluruz

    Hiç itiraz etmez, asla gücenmez, tebessümü eksik etmez

     

    Hayatın

    Manası, anıların bir karesi kabirdir

    Ahirin penceresi, mizanın beklentisi haşyet yelpazenesidir

     

    Bedeni

    Temizler, iskeleti süzer ve o anı bekler

    Nefesler insan ve can kimliğinde kayda giren hazanlar

     

    Ey Hak

    Biçare olduğumuz malumundu

    Elçiler, nebiler, gönderdin, bizzat ihmal edildin

     

    Eşrefi

    Mahlûkat payesi verdin, taltif ettin

    Zerrelerin sahibiydin, kâinatın hâkimiydin,

     

    Ama azgın

    Bir nefsin sahibi bulunan kullar

    Olarak avuntuyduk, sana olan kulluğumuzu hep unuttuk

     

    Sen ki arzın

    Ve arşın sahibi, canların banisisin

    Bizlerden, rahmetini ve merhametini esirgemezsin


  17. Bir zamanlar yağan karlar!

     

    Bembeyaz yağan kar

    Nimetin sorası ve temiz bir örtüsüdür

    Toprak mutlaka gizleyendir, sırları devran eden erktir

     

    Suya hasret

    Bir toprak, maalesef hırçın kemirendir

    Şevksiz bir insan gibidir, hiddeti önceleyendir sefildir

     

    Kar kavlince

    Naif bir şekilde yumuşacık temas eder

    Boynu büküktür, hizmet için vardır, bir hayâ ölçüsüdür

     

    Azgın toprağın

    Hiddetinden kurtulması için bir rahmet ölçüsüdür

    Onu yumuşatır, mülayimliğe kavuşturur kemaliyet öğretir

     

    Kar semadan

    Toprak için gönderilen en güzel bir duvaktır

    Berivanlar iç güzelliğini, neşeyi, sevincini sembolize ederler

     

    Hanım nisalar

    Arzın en büyük dengesidirler, bizi biz yapan güzelliktir

    Asiye, Meryem, Fatıma isimleri onlar için dirliğin ahengidir

     

    Yaratılış

    Hilkatini bilerek, ilahi emre tabi olarak yaşamaları asıldır

    Ancak bu halleriyle de kardır, berivandır, mülayim bir topraktır

     

    İnsan olarak

    Yaratılan her bir can, nefsleri ile imtihandadır

    İrade en güzeli yansıtandır, yoksa evrensel mesaj nite vardır

     

    Terbiye edilen

    Her bir nefs, aşk için çalışan bir canı yeksandır

    Topraktır, kardır, perivandır, bir tek ölçüsü hak rızası olandır

     

    Azgın bir nefste

    Suya hasret bir toprağın yarılmaları halindedir

    Ahengi bulunmayan, meşkten anlamayan, şerle refakat edendir

     

    Hiçbir nebatat

    Bitmez, haşarat bile terk eder, rahmet bitmiştir

    Bu bakımdan kızlarımız, beden örtülerini, tenlerin, enlerini

     

    Hiçbir sarfı

    Nazar etmeden yaşamaları en büyük hicranımızdır

    Onlar naif bir gül iken, gülden anlamayan nice betbah ruhlar

     

    İnandırırlar

    Kandırırlar, acıma hissi vicdanındır onlarda bulunmaz

    Her bir katresi kopartılan gül çaresizdir, ancak katresi gitmiştir

     

    Eriyen bir kar gibi

    Solan berivan gibi, kuruyan toprak gibi

    Hiçbir gizemi kalmadığından, cazibe olmaktan çok uzaklardır

     

    Böyle durumlarda

    Bu bühtan nefsin sahipleri, arsızlığa sığınırlar

    Kılıf olarak ta sosyal içerikli faaliyetler olduğunu zikrederler

     

    Hilkatinin gereği

    Kendi için asıl olan değeri terk edince batar

    Battıkça gizli feryatlarıyla, avuntu kursaklarıyla taraftar bulurlar

     

    Öyleye şartlar

    Çok acımasız, ne derler kaygısı peşlerini bırakmaz.

    Saçıldıkça bir izzetin geleceğini sanırlar, sanki kırılmış karpuzlar

     

    Manavlar dahi

    O karpuzu satmaktan muaf tutarlar, satamazlar

    İnsanın kendi sınırları çerçevesinde, özeli dairesinde serbesttir

     

    Ancak dışarı

    Adı üzerinde olan harici sınır, had gerektirendir

    Toplumun sosyal yapısı elbette çok önemlidir, ancak bu yapıyı

     

    Düzenleyen

    Sebepler, neye göre şekilleniyorlar bilinmelidir

    Milleti millet yapan vazgeçilmez değerleridir, yalnız toprak değildir

     

    Bin yıllık tarihinden

    Kopartılan bu milletin efratları açıkta kaldılar

    Çaresizdiler, önlerine dayattıkları, zorunda bıraktıkları seçenekler

     

    Biçare olarak

    Seçmek zorunda bırakılmalarıydı, uymak zorun dalardı

    İnanç vicdana mahkûm edilen bir durumdu, Kuran anlaşılmamalıydı

     

    Peygamber

    Çöl bedevisi diye anlıyordu, sütçü imam sanki hadsizdi

    Kızları sakın okutmayın, yavuklularına mektup yazar diyen zihniyet

     

    Strateji değiştirmişti

    Kızları okutun fakat saçlarını mutlaka açın dendi

    Tabi okuyacak olan kızın saçımıydı, yoksa kafasının çalışması mıydı

     

    Defileler en güzel

    Teşhir aracıydı, kimlerin üzerinden kazanıyorlardı

    Bembeyaz bir kar olarak kalsalardı, berivan gibi güzel koksalardı…


  18. Nakşeden İzler (anı roman 14)

     

     

    O insanı görmeden, mezarlığı en mahrem haliyle yaşadım bir an.

    Çeşitli meyvelerin, bulunduğu bahçe dünyanın idi

    Ama ben burada bilmediğim cenneti anmıştım.

     

    Peygamber ve onun sevgili Rabbine yakın olmam.

    Rehber olan Kuran’ı ve inmesine vesile olan insanları,

    Huzur ve emin olmanın, sevincini bizzat yaşadım ve gördüm.

     

    Yaşadığım güzelliklerde bunlar gizlidir, işte hikmetleri de budur.

    Haktan geldik ve yine ona döneceğiz diyerek buharlaşmayan,

    Amellerimizin kurtuluş reçetemiz olacağını idrak ederek, infak yapmalıyız.

     

    Dünya ve nimetlerinin kimin olduğunu bilerek, tekebbürden uzak durmalıyız.

    Kur’an ve inmesine vesile olan peygamberini, nefsimizden ziyade sevmeliyiz.

     

    Onun ümmeti için bıraktıklarını vuslat pusulası olarak görmeliyiz.

    Tüm bunlara rağmen Allah ve resulüne yabancı kalıyor isek.

     

    Nefsimizin hazin ve trajikomik durumunun,

    Kimseyi de şefaatçi yapmayacağını mutlaka bilmeliyiz.

     

    Allah hayırlısını versin, her neyse içim rahattı.

    Artık bu sevincimi paylaşmalıydım, içim içime sığmıyordu.

    Yaşadıklarımı makul ölçülerde sevdiklerime anlatmalıydım.

     

    Sevgili annem ve babamla paylaşamazdım.

    Zira onların bu konuları anlayacak durumları bulunmuyordu.

     

    Kolay değildi sülalemizde bir ben, bu manada beş vakit namazı eda ediyor ve kıyafetimi dahi farklı giyerek takva uygunluğu arıyordum.

     

    Genç yaşımda sakal bırakmıştım.

    İslami söylemleri, sinemde bir muştu gibi saklıyordum.

     

    Geleceğin meşalesini umutla yakarak, bu meşaleyi onurla taşımaya gayret gösteriyordum.

    Anneannem, dayılarım ve teyzem, sol yelpazesinde bulunan insanlardı.

     

    Cami, hoca veya hafız deyimleri onlar için çok bir şey ifade etmeyen, içi boş kelimelerdi. Benim durumuma oldukça hayret eder ve şaşarlardı.

     

    Benim hangi süreçlerden, geçtiğim ve bu yolu neden seçtiğim, onların ilgi alanlarına girmiyordu.

     

    Anneannemiz annemin öz annesi değildi.

    Annem dünyaya geldikten 5 gün sonra annesi vefat etmiş ve ne yazık ki, daha yaşına dahi girmeden yetim kalmış.

     

    Büyükbaba dediğimiz annemin babası bir müddet beklemiş, baktı ki olmuyor, yine evlenmiş.

     

    Fakat hanımı 3 yıl sonra yine ölmüş.

    Bir zaman sonra, şimdiki anneanne dediğimiz hanımını almış.

    Analık olduğu için midir, nedir bilemiyorum!

     

    Bu kadın anneme zülüm adına ne biliyorsa hiç esirgememiş.

    Bir çocuğa karşı, bu kadar acımasız olmak ve yetim çocuğu sevgiden mahrum bırakmak, niçin gerekliydi, bilmek isterdim doğrusu.

     

    Bunlardan birisi ve diğerlerinden büyük olan;

    Mustafa dayım bir gün, bugünkü gibi iyi hatırlıyorum ve henüz 4–5 yaşında bulunuyordum, öğleden sonra idi.

     

    Annem dış kapının önünde dizi bükülü otururken, dayım annemin yanı başında ayakta durarak, sert ve kızgın bir şekilde anneme kızıyordu.

    Ben çok üzülüyordum fakat bir şeyde yapamıyordum.

     

    Dayım anneme istemiş olduğu kolonyayı almadı diye, annemin dizine öyle vuruyordu ki, bir bilseniz, için kan ağladı.

     

    O an dayıma olan kızgınlığım ve şahit olduğum olay, hala aklıma geldikçe hayıflanıyorum ve ne kadar çok üzüldüğümü anlıyorum.

     

    Anneme vurduğu ve kızdığı için, sinemde mahkûm ettiğim dayım, kibirli, kimseyle konuşmayan havacı astsubay olan bir kişiydi.

     

    Oysaki o yaşadığım olaya kadar, dayım bizlere hiç şefkat göstermese dahi, asker olduğu için ona gıpta ediyordum ve böyle bir dayım var diye seviniyordum.

     

    Zeki dayım ise; kara takım kabilinden sayılan, Mustafa dayımın tam zıttı bir kişiliğe sahip, mütereddit hali eksik olmazdı.

     

    Hanımı öğretmendi ve ondan son derece çekinirdi, fakat alçak gönüllü olması ve bizlerden sevgisini esirgememesi çok özeldi, oda asker ve karacı bir astsubaydı.

     

    Benden bir yaş küçük teyzem, oldukça insancıl, her iki dayımdan farklı, biraz tok sözlü, Ankara adli tıpta görevli bir doktor olarak çalışıyordu.

     

    Büyük ablam Ankara da, Çincin bağlarında, iskeletçi ustası olan beyi ile, kahırlı günler geçiriyordu.

     

    Zira beyi beşer olmaktan kurtulamamış, işe gitmeyi istemediği için adeta sürünerek gidiyor ve acıdır ki, evinin ekonomik durumunu pek önemsemiyordu. Akranlarının çok gerisinde kaldığının farkına dahi varamıyordu.

     

    Ablamın göz nuru dökerek, el işleriyle kazandığı küçük paralarla idare etmeyi içine sindiren, ay içinde 2–3 hafta çalışan ve sonra kaytaran zavallı, fakat iyi niyetli bir insan diye tanıyabiliriz.

     

    Küçük ablam Almanya da beyi ile çalışan, oldukça çile çekmiş, gençliğini bir gün olsun yaşayamamış, kahırla gününü geçiren, sevgiye susamış bir insandı.

     

    Her iki ablamda, maalesef annemin mantıksız, plansız, acımasız ve manasız kararlarından dolayı, çok küçük yaşlarda talihsizce, seçeneksiz ve istemedikleri halde birer evlilik tecrübeleri olmuştu.

     

    Şimdiki eşleri, bu durumları bilerek ve de isteyerek, ikinci evliliklerini yapmışlardı, yıllar geçti 30–35 yıl oldu, hala mutlu ve umutlu bir şekilde geçinip gidiyorlar.

     

    Ben evimizin en küçüğü olduğum için, küçük ablamla üç yaş, büyük ablamla beş yaş farkımız vardı.

     

    Çok küçük yaşlarda iken yaşadıkları bu talihsiz evlilikler, benim ruhumda çok derin yaralar bıraktı.

     

    Şahit olmak zorunda bırakıldığım bu trajikomik olaylar, kanıma dokunuyordu, fakat seyretmek zorumda kalıyordum.

     

    Karar veren annemdi, mağdur olanda ablamdı, sırf bu açmazlar, içimi dağlıyordu ve hiçbir şey yapamamanın acısını ne yazık ki, yıllarca içimde yaşadım.

     

    İçimden annemi suçluyorum o an, yanımız da bulunmayan ve Ankara da yaşayan dayılarımdan dahi medet umuyordum.

    Bu üzücü olaya birileri engel olsunlar diyerek etrafıma bakınıyordum fakat nafileydi.

     

    Bir taraftan annemi de düşünüyorum, fakat bir türlü suçlayamıyorum.

    Çünkü henüz beş günlükken annesi ölmüş, iki analık elinde büyümüş, fakat neler çekmiş bir bilseniz, yazmaya kalksam, muazzam bir kitap olurdu.

     

    Aklını kullanmamış, tecrübelerini mukayese etmemiş, dost ve ahbaplarını, neye göre seçeceğini bilememiş, biraz gözü pek, fakat zavallı olan, beşer olmaktan kendini kurtaramayan bir insan.

     

    Sevgili babam, “dünya varmış, yar yokmuş bana ne” kabilinde olan, oldukça saf bulunan bir kişiliğe sahipti.

     

    Caddeden karşıya geçmek için, bir kaldırımdan diğerine geçerken, en az beş defa araç geliyor mu diye bakıyordu.

     

    Araç yoksa dahi karşıya, koşarak geçmeyi marifet sayarak, canının kıymetini biliyordu, fakat maalesef hanımına ve çocuklarına duyarsız kalıyordu.

     

    Evin her türlü ihtiyacını ve yükünü, hanımına bırakan, kızdığı zaman gözü kararan, kendi halinde zararsızdı.

     

    Bir ideali yoktu, hedefi bulunmuyordu, dedikodudan ve lüzumsuz sözlerden uzak kalırdı, beşer olmaktan kendini kurtaramamış iyi bir insandı.

     

    Allah’tan akrabalar vesile olmuşlarda, Sümer bez fabrikasına girerek, iş bulmuşlar ve idarecilerin kurduğu kooperatiften nihayet bir ev sahibi olmuşuz.

     

    Çok küçük yaşlarımda hatırlarım, babamın maaş alacağı zaman, Sümer’in kapısında beklerdik, bulamayınca babamı sabahçı kahvelerine gider arardık.

     

    Yoksa mesai arkadaşları, kandırarak kötü olan yollara götürürler ve babam maaşı tüketmiş olarak, eli, avucu bomboş halde eve gelirdi.

     

    Daha hala sevgili babamın, beni bir gün kucağına alarak sevdiğini ve benimle ilgilendiğini ve hatta kucağına alarak oğlum dediğini, maalesef hiç hatırlamıyorum.

     

    Ben içimde hissettiğim, sevgi ve şefkat yokluğunu, babamı ve annemi daha çok severek, bilakis onlara bunu gösteriyordum, hatta birer çocuk gibi ilgilenerek, günlerimi geçiriyordum.

     

    İşte o nedenle, Yahyalı kavacıkta yaşadığım güzellikleri ve sevincimi, bu insanlarla paylaşamazdım, zaten namaz dahi kılmıyorlardı.

     

    Namaz dedim de; yakınlarıma yararlı olmak adına yaptıklarımı hatırladım.

    Sevgili babama, anneme, ablalarıma namaz konusundaki, hassasiyeti ve önemini anlatarak, onların psikolojilerini bilmem sebebi ile çok zorlanmadım.

     

    Bir Müslüman olarak, namaz kılmamak gibi bir lüksleri olmadığını ve başka bir kurtuluş yolu bulunmadığını izah ediyordum.

     

    Zaten cehennemden bir ölçüde farksız olan, maneviyattan yoksun yaşantıları, daha fazla uzun süremezdi ve sürmemeliydi.

     

    Bu konunun bir başka seçeneği yoktu, bu aşamadan sonra olmamalıydı, onlara bildiklerimi, dilimin döndüğünce anlattım ve olmazsa olmaz şartımı arz ettim!

     

    Namazlarına başlamadıkları takdirde, onları terk edeceğimi, daha mı olmadı reddedeceğimi söylemek durumunda kaldım ve onlara bir mühlet verdim.

     

    Rabbime sonsuz şükürler olsun ki, hepside namazlarına başladılar, Kur’an okumayı öğrendiler ve ben evlatları, kardeşleri olarak fevkalade huzur buldum, rahatladım ve o bu nedenle, en yakınlarıma karşı görevimi yaptığıma inanıyordum.

     

    Yahyalı kavacık ziyaretimi ve orda yaşadıklarımı, arkadaşım Mehmet’e anlatarak, onunla hemhal oldum ve sevindim paylaştım. Mehmet te bende yaşamış gibi oldum, Allah senden razı olsun, diyerek sevincini izhar etti.

     

    İşten servisle eve geliyordum, servis yeni mahalle meydanda durarak, burada inecekleri bekliyorduk.

     

    Yorgundum, Mükremin hocayı, dolmuşun kapısını açarken fark ettim, bana yönelerek servisin yanına geldi.

     

    Ve sevgilim ne diye inmiyorsun aşağıya, inan ki bak seni çok özledim ve asla bırakmam diyerek, kolumdan tuttu ve servis aracından aşağıya çekerek indirdi.

     

    Sarılıp kucaklaştık, yine meşhur derviş bakkaldan bir karpuz alarak, hemen orada bulunan bir kasa üzerinde, keserek ikramda bulundu, çok ikram olmuştu sağ olsun, Allah geçmişlerine rahmet eylesin.

     

    O an aklıma geldi ve Yahyalıda yaşadığım, unutulmaz hatıramı bir solukta sevgili Mükremin hocama da anlattım.

     

    Dizlerime ellerini koyarak, o kadar şaşırmıştı ki, sanki rahmetlik babasını yeniden görmüş gibi sevinerek, anlatmaya devam etmemi arzuluyordu.

     

    Meğer Hafız Mükremin hocam da, Hacı Hasan efendi diye bilinen ve benimde sohbetinden çok etkilendiğim zatı muhtereme intisaplıymış.

     

    Bunu bilmiyordum ve o an öğrendim, fevkalade sevinmiştim.

    Müsaade isteyerek, vedalaşıp ayrıldım, fakat yorgunluğumdan eser kalmamıştı, yeniden şarj olmuştum ve sükûnete ulaşmıştım.

     

    Bu kadar kısa bir zaman diliminde, bu kadar farklılaşmayı, nasıl ve ne şekilde izah edecektik.

     

    Bizlere bu imkânları bahşeden, hiç ummadığımız anda vesile kılan Allah’a, nasıl şükretmeyelim ve niçin bundan mahrum kalalım.

     

    Ankara’daki ablamın beyi, sürekli mektup yazıyor ve Kayseri’ye yerleşmek istiyordu, benden yardım ve destek bekliyordu.

     

    Bende en yakınlarımın her zaman, etrafımda olmalarını isterdim, çünkü küçüklüğümde ve gücümün yetersiz olduğu zamanlarda, yardımcı olamadığım ablalarıma bir vefa borcumun olduğuna inanıyordum.

     

    (devamı Nakşeden izler 15)


  19. Olsun ne olacaksa!

     

     

    Dinmek

    Bilmiyor kalbimin

    Bu hicranı mey anını

     

    Söyleyemem

    Artık kimseye bilmesin

    Bir lahzayı kelamda bulunmasın

     

    Dilemedin

    Her neyse yüreğimde dinmeyen

    Sızıyı kimseler görmesin açmadım ağzımı

     

    Dil-i sinemden

    Süzülen bir acıyı Düşen Hicran

    İçin nefeslenen kadrini bilen yaprakların

     

    hilminde

    Andım semadan yağan her damlayla

    Yüreğimi ovaladım varamadım kimseye

     

    Biçare

    Bahtımı oyaladım istemiyordum

    Bir derman olmasın kimseye istemiyordum

     

    Hicranın

    Yaşandığı her sinede ki

    Divaneyle solusun aşkın her zerresinde koşsun

     

    Gülüne

    Ne bülbüle ne de gönlünde

    Açan gül-ü sevgiliye öyle bir aşk ki yaşanan

     

    Âlemler

    Hakikat-ı hayran sineyi halime

    Zuhur etti aniden kimdi nereden bilirdi

     

    Bilemem ki

    Bir ömre sığmayan sevgiden

    Nakşedecek haz-ı aşktan yüreğimde

     

    Dinmeyen

    Yaradan var olan aşktan ne büyük

    Bir hezeyandır ve hatta gaflettir belki beyan

     

    Ettiğim

    Bu gerçekler dil mahkûm ten mahkûm

    Gözler hep mahkûm salın gülmeyin A dostlar

     

    Bilinmezdi

    Yaşadığım aşkın ızdırabı nerden bilinirdi ki

    Ben bilir miydim kalbimden damlayacak her yaşı

     

    Razıyım

    Elbette mahkûmum her hale

    Çilenin her bir katresine zihnim tarumar haline

     

    Beden

    Bitap yaşanır mı artık

    Bu anlamsız hayat dalsız bir ağaç

     

    Kanatsız

    Yarsız şimdi ne olacak varsın

    Toprağın olsun her yaşanmayan bize kalan acı hayat


  20. Tebaa nazarıyla halimiz!

     

    Milletin efradı,

    Milliyetinden dışlandı!

    Vatandaşlara hissiyatı akidesi yaşatılmadı!

     

    Bizzat

    Devlet yönetiminden dışlandı?

    Efrada hizmet değil, vaziyet edilir dendi!

     

    Her kurumda,

    Kuyruklarda bekletildi!

    Mehmetçik dendi, anası kapı dışarı edildi!

     

    Kime

    Sütçü imam ünvanı verildi!

    Mücahidelerimizin, tesettürüne leke sürüldü!

     

    Softalık

    Peygamber sünneti dendi sakala!

    Yeşilçam’da, yıllarca çemberle maskelendi!

     

    Okuyun,

    Bir adam olun dendi!

    Adam zannedilenler, menfaatle şekillendi!

     

    Seçmensin

    Durma hakkını kullan dendi!

    Seçtiklerimiz, hortumlarla keselendi!

     

    Şeriatın

    Kestiği parmak acımaz dendi!

    Yasayla parmak kesmeye son verildi!

     

    Zina

    Nesil emniyetini tehdit eder dendi!

    Ne hikmetse zina tehdit olmaktan kurtarıldı!

     

    Ahlak,

    Edep, namus, hayâ, terbiye dendi!

    Her türlü fuhşu yat fütursuzca sahnelendi!

     

    Benim

    Mukaddesatım, kutsallarım dendi!

    En galiz küfürler, bunlar üzerinde denendi!

     

    Yıllarca

    Alkol, sigara sağlığa zararlı dendi!

    Bizzat devler tarafından üretime devam edildi!

     

    Radyo,

    Basın, yayın, çok önemlidir dendi!

    BBC, CNN, USA sesi, elemanları finaslandı!

     

    Zalim,

    müstekbir, tagut, katil, coniler denildi!

    Denizlerimizde demirlendi, bedenler ikram edildi!

     

    Profesör,

    Doktor, mühendis, muta it denildi!

    Milletin efradının acımadan kanına kenelendi!

     

    Dile geldi

    Milli eğitim çok önemli dendi?

    Maymun neslinden geldiğim efrada öğretildi?

     

    Hazindir

    Bu tespitleri yazarken, içim sızlıyor,

    Daha fazla yazacak mecali bulmam zor görünüyor.

     

    Ne yapsın

    Bu millet, yıllarca inim inim inletildi?

    Kime ne soracağını çoktan şaşırdı kaldı!

    Sormak için, bilmenin yolunu dahi unuttu…


  21. Yaşamak böylemi anlamak!

     

    Her şey

    Aslında sevgi adına başlıyor

    Hırs merakın arkasında yerini alıyor

     

    Rolcü

    Sayesinde, oyun sahneleniyor

    Biri kaygılanıp umarken biride avlıyor

     

    Aslında

    Bir yönüyle yaşamak diyorlar

    Bir had olacağını hiç idrak edemiyorlar

     

    Bir zaman

    Demleniyorlar ter kokuyorlar

    Soluksuz kalmayı marifet zannediyorlar

     

    Artık

    Merak deşifre edilmişti bir yenisi

    Zevki uğruna aranmaktır her bir gayesi

     

    Uçkurundadır

    Arsızın payesi edepsiz hali

    İnsanlık adına pazarlamaktır hengâmesi

     

    Ne var ki

    İnsanın işte hem inanmaktayız

    Bu densizlere aptalca bir alkış tutmaktayız

     

    Ne olduğu

    Bilinmez heyecanı yaşamaktayız

    Gülmekten dört köşe olmaktayız, akılsızız

     

    Öyle bir

    Emanet ki dağlar kabul etmemişti

    Mükellefiyet nedir onlar öyle güzel bilirlerdi

     

    Haşyette

    Süzülen, ahiri bilen hoş dervişlerdi

    Zikrederken meşk eden, vuslat habercisiydi


  22. Yaşamaktan maksat heyhat!

     

    Daldım

    Yine şu gecenin matemine

    Saldım melalimi sesin kesildiği yere

     

    Yoksun

    İşte, her şeyim bulunsa bile

    Neyleyim sensiz melalin kederlerini

     

    Beni ben

    Yapan senin tefekküründü

    Görünmezlerde salınan güzel güldü

     

    Ne güzeldi

    Mananın enginliğindeydi

    Sabırla, melalinde şekillenen erendi

     

    Haliyle

    Hadsizliğimi serdeden edepti

    Mizan için azimeti tercih eden abitti

     

    Teni

    Öteleyen, zevki dışlayan zakirdi

    Mana için hayatını vakfeden bir erdi

     

    Çaresiz

    Kalıyor halime de acıyordum

    Oysa elbette bende âdemi mutlaktım

     

    Neden

    Nefsimin gölgesinde salınırdım

    Akıbetimi hiç hesaplamadan yaşardım


  23. Hasretiyle Onu anarken!

     

    Öksüz

    Bir yüreğin sahibiydi

    Elbette yetmezdi birde yetimdi

     

    Masumluğunun

    Her bir zerresi onun

    Gönül ikliminde kaimdi sessizdi

     

    Sakinliği

    Vakarındaydı unutulmaya

    Yüz tutan tebessüm onun asla

     

    Vazgeçilmez

    Kanaatiydi biliyordu ki

    Masrafsız bir ikramdı en şedit

     

    Kalpleri

    Açacak anahtardı

    Niye esirgenir ki verilen rahmetti

     

    Rahmetten

    Habersiz gönüller şerdi

    Şerrin içinde kilitlenmiş cahillerdi

     

    Ne kadar

    Gayret gösterdiyse yetmedi

    Dışlandı, horlandı, hakir görülendi

     

    Sabır

    Dilemeli, metaneti seçmeliydi

    Nitekim şeksiz şüphesizde öyle yaptı

     

    Hak adına,

    Hakikat namına ne varsa

    Uykusuz gecelerinde donanıyordu

     

    İnsan

    Kimliğinde hiç bir insanın

    Asla ve kata tahammül edemeyeceği

     

    Cefayı bir

    Aşkın sevdalısı olarak yaşıyor

    Her sıkıntıyı, reva görülen her ezayı

     

    Hareket

    Ve kuvvetin gerçek sahibinin

    Yakinen bildiğini biliyordu şükrediyordu

     

    Öyle bir

    Vakit geldi ki takat tükenirdi

    En sevdiği hayatını vakfettiği asudesi

     

    Gönlünün

    Ehli sahavet timsali insan

    İlk işvereni ilk gönlüne giren kişiydi

     

    Kadınların

    Namütenahi temsilcisiydi

    O hep verendi hiç esirgemeyen biriydi

     

    İlk inanan

    Bir kadın Ahsen’i takvimdi

    Mühlet bitmişti en sevdiğini bırakmıştı

     

    Hakka

    Teslim olmuştu o yalnız kalmıştı

    O kadar çok mahzunluğu yaşıyordu ki

     

    Aynı zaman

    Diliminde birde hamisi olan

    Amcası vefat edince efkâr perdelemişti

     

    Şerrin,

    Cehaletin, zilletin her adavetin

    Mümessilleri saldırıyı çok artırmışlardı

     

    O rahmet

    Vesilesi insan hayli daralmıştı

    Niyetlenmişti hısımlarının bulunduğu

     

    Taife

    Gitmeliydi belki orada ferahladı

    Ama olmadı hadsizce kandırılan küçük

     

    Zavallı

    Çocukların taş yağmuru altındaydı

    Yaralanmıştı kan akıyordu yorulmuştu

     

    Yol arkadaşı

    Çaresizdi elinden sadece gelen

    Kedini siper ederek o acıyı azaltmaktı

     

    Bu o kadar

    Vahim ve acı bir durumdu ki

    Cebrail bile dayanamadı anında yanındaydı

     

    Kâinatın

    Hâkiminin neler yapacağını anlattı

    Rahmet vesilesi kutlu insan dayanamazdı

     

    Aman Yarabbi

    Onlar bilmiyorlar ne olur affet

    Onların neslinden nice insanlar inanacaklar

     

    Ben razıyım

    Onlardan sende razı ol dedi

    Azabın şiddetiyle gelmesini engellemişti

     

    İşte böyle

    Bir peygamberdi efendimiz

    Mürşidi kâmilin vurana elsiz sövene dilsiz

     

    Derken rahmet peygamberini aksediyordu…


  24. Anlaşılır olmak zamanla mümkün!

     

    Her anlatılan

    Veya okunan her kez

    Tarafından gereği kadar anlaşılmayabilir

     

    Ben neyi

    Düşüneceğimi bilmiyorsam

    Bir mihengim yoksa bilgileri nasıl tasnif edeceğim

     

    Kelime

    Haznemin sınırı her neyse

    Ancak duyduklarımı bu bilgiyle deşifre edebilirim

     

    Anlayamadığım

    Yerlere de, işime geldiği gibi

    Yorumlar ekleyerek, bir üçüncü şahsa naklederim

     

    Elimden

    Gelen budur, diye

    Söylenmeyi de asla ihmal edeceğimi sanmıyorum

     

    Bu mantıkla

    Hakkı ve hakikati anlamak için

    Öncelikle fert kendi kişiliğiyle barışık olmalıdır

     

    Hakikati

    Beyan etmek çoğu

    Zaman haz urun tarafından hemen anlaşılmaz

     

    Hakikatin

    Beyanı için kullanacağımız lisan

    Edep ve nezaketle fevkalade uyumlu olmalıdır

     

    Edep

    Ve nezaket

    İnsanlık dirliğinde bir medenilik ölçüsüdür

     

    Su

    İçmenin, yemek

    Yemenin adabı nasıl bulunuyorsa olduğu misali

     

    Konuşmanın

    Ve yazmanın da bir adabı

    Kamuya hitap edildiği için daha bir önem arz eder

     

    Kamuyu

    Hiç dikkate almadan

    Aklına geldiği gibi yazan ve konuşanın,

     

    Ahenge

    Ve muvazeneye

    Açlığı aciliyet kesbe der ve onun için bir elzem

     

    Toplumun

    Sosyal ve psikolojik tahlillerinin

    Yapılması, ahaliye vaziyet ettikleri gafletinde bulunanları,

     

    Elbette

    Rahatsız edecektir, hakikati boğazı

    Tahrik etmeden, ahenksizliğe ödün vermeden haykırmayı,

     

    İlmi siyasetin

    Öne çıkması olarak görebilmeliyiz.

    Hesap gündemimizden çıkmamalıdır, zira

    Ne zaman vereceğimizi bizler asla bilemiyoruz…


  25. Selamün Aleyküm,

     

    Maşallah kardeşim, ellerine sağlık. Hepsini okuyamadım amma okuduklarım hoş şiirlerdi.

     

    Yanlız, çok şansı olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Neden mi? Zamanında biz de böyle dizeleri sıralardık forumun bu köşesinde göğsümüzü gere gere. Tabi, biz şiirleri yayınladıkça Panturk ve Trradomir denilen katiller dizelerimi kurşunlarına dizerlerdi hem de benim gözlerim önünde. :) Bu yüzden şanslısın, Trradomir ve Panturk denilen dize katilleri pek gözükmüyor buralarda..

     

    Eline sağlık.. Devam et yazmaya.

     

     

    Ve aleyküm selam değerli kardeşim, çok teşekkürler ediyorum, yarımasrı geçkinbir ömürden sonra derlediğim düşüncelerimi yazmak bu zamanmış meğer, siz haklı olabilirsiniz, zira sabrıda bilensiniz, bu manada size ve aylinize sağlık ve afiyetler niyaz ediyor selam eğliyorum...

×
×
  • Create New...