-
Content Count
1,595 -
Joined
-
Last visited
-
Days Won
4
Posts posted by Mustafa Cilasun
-
-
Vazgeçilemez!
Artık
Ne bahara nede ayaza
Kayıtsız kalamayacağım anla
Gecenin
Sabahına nazarla
Melalime akıttığın yalnızlığa
Önümde
Ömürden vazgeçmek
Hülasasında anlatırım umuda
Bahar
Seninle anılacaksa
Aşk çiçeklerle anlatılan kansa
Yar
Soyut bir kavramsa
Anlamak için zaman haykırsa
Kan aksa
Kalp sessizliğini korusa
Ruh ömrün vaktine soracaksa
Seninle
Mümbit filizler
Sinemde koruduğum o sezgiler
Kimliğinde ki
Nakarat halinde serzenişler
Geceden sabaha fersizdi gözler
Kabulümdür
Halin, silinmez anın
Rahmetin güzelliğindedir salkım
Aklım
Seni sana anlatamaz
Farkın sabrın, arın, hayâ duvarın
Anlatılmaz
Dert buysa sorulmaz
Aşk iklimine nasip duvarsız olmaz
Çileler
Umut içinde yeşerirler
Çiçekler renkleriyle neye imrenirler
-
Artık çekilirken!
Bir hayatın
Bedeli bu olmamalıydı
Hislerin susuzluğuyla kurumamalıydı
Sevmeyi
Hissetmeyi nefeslenmeyi
Terennüm ederek hasreti içmemeliydi
Bedbinlik
Şevksiz ömürlük
Hayatın baharında başlıyordu sönüklük
Gün geliyor
Yar çekip gidiyor
Ölümü davet ediyor sessiz nefesleniyor
Sinem
Hazan içinde eriyor
Yâri özlüyor çaresizliğe kurşun sıkıyor
Zaman
Ruh keyfiyetinde nizam
Kalbin vuzuhunda gerekiyor ihtimam
Çare sensin
İçinde var olan hevessin
Nedamet şevki neylesin yar görünmesin
Rüzgâr essin
Bahar sinende neylesin
Ömür mühletinde muhabbetle tükensin
Hür ol
Gönlün güzelliğinde
Gül ol, solan yaprağın efkârıyla ram ol
Şahit ol
Anlık zevkten arî ol
Mevtanın sükûnetinde haline vakıf ol
Musallada
Tekbir getirilen yaşta
Hakikatin güzergâhında kalbine bir sor
Ellerde tabut
Gönüllerde gizlenir umut
An gelmeden yürekte yeşermezsen unut
-
Andım seni derinden!
Kalbim
Yine üzgün
Seni andımda bak derinden
Geçtim
Yine şimdi
Sararmış hazan bahçesinden
Üzgün
Ve kırılmış
İnce ve ben çok kederliyken
Senin
Halinden uzakken
Hicran sinemde baharı diliyor
Aşkının
Karşılığını bekliyor
Umutla o bulutları seyrediyor
Senin
Hasretinle tükeniyor
Sessizliğinde çiçekleri ekiyor
Sazendeyi
Bastığı perdeleri
Güftenin hüzünle uzandığını
Hayatı
Sensiz olan canı
Hissiz yaşamayı ömrün hazanı
Neşemde sen
Hüznümde ben soldum
Kolsuz kanatsız bir hal oldum
Tükenmez
Yolun yolcusuyum
Han duvarından umut ararım
Seni yazarım
Halin acizliğini anarım
Hasretin devranında yanarım
Ağlarım
Yüreğimi bağlarım
Ancak mısralarda seni anarım
-
Sezgini kim anlıyordu!
Kimliğinizin
Nüvesinde yeryüzünde
Vicdan misali güller koparılıyordu
Hissiyat
Nedameti soluyordu
Hilkatim böyle olmamalı diyerek
İnsan
Kimliğinde ki vahşeti
Canavardan besbeter zilleti anıyor
Masum
Bedenlerin perişanlığını
Hunharca katledilen muratsız canları
Arzın
Hıçkırıklar içinde
Med ceziri yaşatan ibret sallanmasını
Müstezaf
Kimliğin sessiz çığlığını
Anaların dinmeden akan gözyaşlarını
Kadının
Irzın, namusun, arın
Medeniyet vitrininde salınan tuğyanı
Cahiliyete
Taş çıkartan pervasızlığı
Paganlaşmayı, sekülerle şen o iştahı
Tenlerin
Sübyan canı fidelerin
Fütursuzluğun, arlanmaz hezeyanın
Kurbanları
Olurken, zevk zadeler
Heveslerinin peşinden giden avareler
Kimlik
Sorunu yaşayan hisler
Aidiyetini bilmeyen şevksiz nefesler
Şahit
Oldukça rağmen yaşamak
Anlamsız kalmak, nazarları bırakmak
-
Nerdesin!
Kim bilir
Şimdi nerelerdesin
Hangi
İşlerle iştigal edersin
Kendi
İkliminde nefeslenirsin
Bahar
Çiçeklerin şevkine boyandı
Renkler
Melali hazandan kurtardı
Kuşlar
Umut için kanatlanarak uçtu
Lakin
Sen yoksun, yalnız bırakırsın
Hüznün
Sefilliğinde halimi yorarsın
Bizarlığın
O solgunluğunu yaşatırsın
Kelamı
Hasretiyle ne hazin anlatansın
Umudu
Halin çehresinde mahzunlaştırırsın
Gel artık
Çiçeklerin diliyle latif olan rengiyle
Yaprağın
Teslimiyetiyle, sessiz kanaatiyle
Yağmurun
Ansızın müjdelemesiyle bereketiyle
Gecenin
Haşyetinin açılan ibret sahnesiyle
Seherin
Güzelliğinde, kalbinin ferahlığıyla
-
Sakin ve sessiz yürürken!
Ortalama
Bir ömrün anlarında
Üçte bir oranında sabrı derlemiştim
Hislerim
Ne kadar depreşse de
Dikkate almadan heveslere dalmadan
Açlığı
Oruçla güzelleştirerek
Nefsin hırçınlığını azimle gemleyerek
Ruhun
Serinliğinde meşk ederek
Kalbi lekeleri marazi kirleri def eyledim
Çünkü
Uzun soluklu yürüyüşün
İşaret taşlarında ki mefkûreyi nefeslerin
Namerde
Meyletmeyecek kadar
Erkekliğin, aşüfte edilen rezaleti zilletin
Adamlıkta
Saydamlıkta, sadakatte
Düşlerin haşyetinden murat almalıydım
Öteler
Ruhumla yaşayanlar
Muhabbet şefkati salan deruni hususiler
Mesaj
Aşikâr kalp onu anlar
Akıl, zikrin hakikatinde olmazsa olmazlar
Fikir
Düşünmek için bilgiyi
İkmal ettiren değerler bütünlüğünde yeldir
Hesap
Nefsin mutlakıyet rüknüdür
Mizan için sahifeler dürülür ömür tüketilir
Ölüm
Akleden için güzelliktir
Hesabı bilmeyen için düşünmek nafile iştir
-
Seni üzemem!
Hislerim
Hasretinle inlerken
Bıraktığın izlerin gölgesindeyim
Dinmeyen
Esintim ilham pirim
Sinemde tartışılmaz zenginliğim
Hazinem
Tefekkür ziyadem
Hali edep payem tevazuu hanem
Güzelliği
Fark edemediğim nevi
Serdettiğin sevgi yüreğimdir yeri
Zaman
Seninle hazzı kelam
Vuslat yolculuğunda hissedilir an
Beyan
Aşksız kuraklaşır can
Anlam, hakikat içinde gizemi olan
Sensiz
İklimler şefkatsiz
Semada gürleyen gök şimdi fersiz
Yağmur
Hasreti çekilen nur
Toprağın kadrinden seninle durulur
Nesiller
Şefkatten çok azadeler
Dirliği bilmeyen beyhude geçinenler
Teknik
Koymadı kimsede mertlik
Metelik kurşunları sıktıran kahpelik
Söyleyemem
Sana halimi arz edemem
Senin mefkûren, sürur içinde bir dem
Üzemem
Seni soysuzluğa şahit
Edepsizliğe zabit ettiremem çekilirim
Kendimle
Hasretin seninle ülfetine
Sevginin vakfedildiği güzelliğin şevkiyle
Vaktin
Tecellisiyle, azmin
Cehtin, sabrın toprağında olgunlaşmasıyla
Sana
Olan hasretim demim
Ben kendi sessizliğinde yol alan bir âdemim
Hamd
Ederim, hükmü bilirim
Kuvvetin sahibinde ben zavallı bir köleyim
Zikrederim
Fikirlerim niteliksiz bilirim
Ben kalbin vuzuhunda itminan olan zadeyim
-
Göçüp gitmeden dem!
Aramayın
Kaldırımların ahıyım
Caddelerin yozlaşmışlığında yalnızım
Ruhun
Hüznüyle efkârı solurum
Sokakların müdavimi yapraklar okurum
Yoksulun
Çöpler içinde ki umudun
Aranan kollarda, parmakları sorgularım
Ellerim
Sazın perdelerinde hünerim
Hüznün serinliğinde yalnız demlenirim
Şiirlerim
Hezeyan içinde hislerim
Edebiyatın bendinde edebi nefeslenirim
Denemelerim
Ömür sayfasında inlerim
Zamanı beklerim, an için ürperir tenim
Hikâyelerim
Özelimi aşikâr eğlerim
Nesiller için idrakle hal anlaşılsın dilerim
Efradım
Uzanan haz dallarım
Şefkatleriyle varım, onlar için bahtiyarım
Refikam
Kan içinde şevk veren can
Hamiyeti kuşanan, muhabbeti bağışlayan
Kerimem
Mübareklikte sanki erdem
Hizmet içinde gülümseyen canı yekparem
Mahdumum
Gelecek için çok umutluyum
Dirayetlerinde azmi koklarım ben yolcuyum
Hanem
Dirliğimde ki hazinem
Kalbin zikrinde ki meşgalem sürur saifem
-
Söylemek hissederek yürümek!
Bilir misin
Acılardan tutunarak
Esrarını koruyan işaret için yürümeyi
Nefesleri
Bahşedenin hükmünce
Tüketmeyi, öteyi nefeslerini hissetmeyi
Korkunun
Sineden sökülüp atıldığını
Kalbin, aklın, bilginin, vicdanın aydınlığını
Yaratan
Seni sana hikâye eden an
Dikkatinle anlam bulacak tükettiğin zaman
Can
Vaktin için seni yaşatan
Ruhun inhisarında, tahkikin icbarında olan
Korkma
Ölümden, gafleti anma
Aşkın güzelliğinde ki sevdadan sen soğuma
Geldin
Ki gideceğini hissetmelisin
Zamanın safhalarında kalbin sezgisini içmelisin
Hürriyeti
Kulluğunun gerekçesiyle
Özleştirerek cihanın sevgisini talep etmelisin
Fıtratın
Sırat için gayretli dikkatin
Hakka kul olmazsan, neye kulsun düşünmelisin
Sevgini
Sende gizlenen hazineyi
Neden esirgersin, kuraklıkta ömrünü tüketirsin
Baban
Sana kefaletiyle bakan
Can içinde canı külfetiyle yaşayandır has anan
Makam
Adamlıkta sıkıntı yaşamayan
Hakkın rızasında azimeti, çileyi sabırla kuşanan
-
Korkarım!
Ben
Sana anlatamam
Sessiz kaldırımlara anlattığım kadar
Sana
Düşlerimde ki sevdayla
Seslenemem, çekilirim kuytu kenarlara
Korkarım
Anlayama cağından
Müteredditlik yaşayacağında çekinirim
Yazdığın
Hissiyatını anlattığın
Tefekküre meftunum ben onunla doluyum
Hislerim
Sürgün, uzaklarda üzgün
Hasretin güzelliğinde ki ahengin dirliğinde
Mütemadiyen
Satırlarında arandığım şevkin
Hazzın imtinalığında teneffüs ettiğim hayalin
Baharı
Bembeyaz papatyaları
Rengârenk gelincik zarafetini yudumluyorum
Gökyüzünde
Turnaların gezginliğinde
Umudun dinmez hasretiyle sana olan hislerimle
Yalnız
Kendimle senin özleminle
Sessiz iklimlerde derlediğim hüzzam bestemle
Seslenirim
Ovalara, dinleyen dağlara
Yüreğimden sökün eden hıçkırıklarla yalnızlığımda
Sana
Layık olmayan bedbinliğimde
Sensiz çaresiz soluduğum hislerimin yaşattığı hüzünle
Denkliğim
Niteliğinde gördüğüm naifliğin
Sana ait olan muhabbetli ülfetin benim tek çaresizliğim
-
Kapı zamanında vurulmalı!
Tak tak tak
Annem oğlum katla
Bir kapıya bak diye nida edince
Besmele
Zikrimle, merak içinde
Kapının hiddetli cehliyle araladım
Üç polis
Simaları yılgınlıktan keyifsiz
Kapının önünden araba çalınmış dedi
Haberin
Var mı yı peşinden ekledi
Uyku sersemliği desem yaşlılığıma versem
Bir türkü
Muvazenem zuhur etmiyor
Polisleri pür dikkat dinlerken anlamlı gelmiyor
Gecenin
Yarısında vaziyet gülünç geliyor
Hangi arabadan bahsediyorsunuz diyesim geliyor
Henüz
Bir şey söylemesen
Bizimle karakola gelmeniz gerekiyor failler için
Deyince
Sabahı beklememek niye
Diye içimden geçirmiyor değildim olan garipliği
Nihayet
Çaresiz karakola geldik
Nahoş bir atmosferde nefes nefese sorgu edildik
Nezaret
İçinde el ense edilenlerin
Perişanlığını, acizliğini ibret içinde seyreyledik
Üç çocuk
Üçü de bir birinden kaçık
Bali keyfiyetinden evvel emirde olmuşlar sanık
Bu zavallılar
Müdavim olmuşlar nara kolda
Polisler aczi soluyor bunların dinmeyen heveslerinden
-
Ben kayboldum anne!
Anne
Beni bul artık
Silik yamaçlardan bıktık usandık
Ruhun
Horlanmışlığından
Mananın dışlanmışlığından bizar olduk
Varoşlar
Soluk soluğa hıçkırıklar
Yağmurlarda tufan yaşayan sabi çocuklar
Hastaneler
Acizlere kim rağbet eder
Fakirliğin içinde gizlenen hazindedir hikmetler
Zaptiyeler
Bir maaş için tuğyan edenler
Hak hukuk dinlemeyen mezalim kusan nefesler
Hepsi
Annenin şefkatindeydi
Şimdi onlar saltanat için el hak şekillendi
Ne dendi
Millet için hizmet esası dilendi
Kimler parsellendi, sermaye için akide geçildi
Korku
Haşyetin nevinden şubeydi
Şimdi can kimin derdi, intihar sitayiş için gerekti
Anne
Söyler misin ne denirdi
Şahadet için nesiller feda edilerek ant içildi
Toprak
Bereketini uzak eğledi
Rahmet esrarını deşifre etmeden sukut eğledi
Anne
Bunun için çekilir mi
Benim dünyaya gelmem için hiç sabredilir mi
Babam
İşçi emeklisi vadesi yetmedi
Onca döktüğü ter kimin için değerdi ey anne
Kimliğin
Buharlaştığı bir iklimde
Edebin yobazlık sayıldığı sefillik hengâmesinde
Senin
Ehemmiyet verdiğin
Mili birliğimizde nizam eden, yasayı delen nedir
Türküm
Derken, talanı riyayı
Doğruyum derken, bin ir çeşit dillenen yalanı
Menfaat
Uğruna görmediğim haramı
Hikâye misali dinlediğim ahirden vaazları
Anne
Ben nerdeyim kiminleyim
Tercihlerimin hevesinde gezinen bir nefesim
Gelirine
Göre, değeri yönlendiren
Gülü sadece günlere hasreden kariyerli âdemim
Anne
Ben senin büyüttüğün
Sütünü emzirdiğin, şefkatini verdiğin çocuğun muyum
Anne
Ben dehlizlerde gezinen
Çıkarını her şeyin üzerinde gören bir hissim
Beni
Şimdiki halimle sev
Çocukluğum mazi sayfalarında ve birde o resimde kaldı
-
Issız kaldırımlar!
İsmini
Kaç kez telaffuz
Ettiğimi bilmiyorum
Yalnızlığın
Fakirliğinde sensiz
Hıçkırıyor halime acıyorum
Vefasızlığın
Kadrini, hukukun
Şevkini diliyor, onu arzuluyorum
Sahipsiz
Sokaklarda ıssız
Kaldırımlarda soluyorum
Hıncım
Mermi olsaydı,
Sıkardım kahrıma anla
Sana
Muhtaç olduğumu
Hayıflanarak hiç anma
Solgun
Yürekte çok
Üşüyorum artık hissetsene
Şimdi
Nerelerdesin
Bir ses verip kelam etsene
Kader
Mahkûmu derler ya
Sen asla onlara inanma
Tercihlerini
Sorgula, heveslerini
Şimdi bir kez daha yorumla
Sen
Sen ol seveni kendi
Zevklerin uğruna yorma
Umutsuzluğu
Solutma sevildiğini
Tefekkür ederek şimdi anla
-
Kelimeler seninle başka oluyor!
Gözlerin
Gözlerimi ziyaret ettiğinde
Ruhumda bir coşkunun izlerini aralamıştım
Yüreğim
Ziyadesiyle ivme kazanıyor
Hislerin dalgalar misali halimi kuşatıyordu
Seninle
Konuşmak, lisanı anlamlaştırmak
Yüreğin enginliğinde senin sevginle nefes almak
Yıllar
Dile gelen tüm anlar
Vaktin, mücerret tecellinin inkişafıyla karşı karşıyaydı
Gözlerimi
Kuraklığında fersiz bıraktığım
Arayışlar, umut dirliğinde sessizce yakarışlar duyuluyordu
Anlamıştım
Sende ben vardım bende sen
Yapraklar sararsalar, dallar mahzun kalsalar değişmiyordu
Halimde
Husule gelen sevinç başkaydı
Sinemde engin bir genişlik yelpazesi vücut buluyordu
Kuşlar
Misali uçmak, aşiyanı solumak
Muhabbetle yılara hasret demlediğim sevgimi konuşmaktı
Zariftin
Naif bir sezgiydin, güzeldin
Sözlerin, kelamı kâmildi, vuslat senin hilkatinde vardı
Kopardığın
Avuçlarında tefekküre daldığın
Ve sessizliğinle anlamlaştırdığın darcığın fevkalade berraktı
Kelimelerin
Bu kadar lahuti bir ahenkle beyanı
Karşısında sukuta mecbur kalmam acizliğimin devamındaydı
Anlamak
Onun için yaşamaya gerekçe aramak
Sevgiyi, hak edildiği müddetçe yozlaştırmadan kalbe ulaştırmak
-
İdrak aidiyetindir muhakkak!
Toprak,
Arzın döşeği serilmiştir yere
Olmaz bir itirazı, yapılan her bir şeye
Çiğnenirsin,
Dökülürsün yinede çok sessizsin
Suhulette sabredersin, gördüğün her şeye
Bereket
Kapısı, tohumların bir yuvası
İnsan ki, husule gelir âdemi beşer mayası
Kıtaların
Anası, denizlerin hırçın dalgası
Hakikatin şahikası, insanın aşikâr manası
Güneşin
Aşkı, ayın sevdası yıldınız ahısın
Dağın odağı, karın, yağmurun mümbit yatağısın
Nebatatın
Membaı, hayvanatın barınağı,
Enaniyetin, tekebbür kimliğin de şahit olanısın
Sabrı halsin
İfşayı sevmezsin, Ona bırakırsın
Kâinatın en şereflilerini iftiharla bağrında yatırırsın
Bir beklentin
Bulunmaz, şekliyete dalmazsın
Çocuğu şefkatle kucaklar, onlara sem hiç kızmazsın
Hazindir ki
Hakikatin izlerini itiraf etmeyiz
Saçarız, pareleriz, günahlarımızı gizleyerek örteriz
Ondan
Besleniriz, mekânın da kayboluruz
Hiç itiraz etmez, asla gücenmez, tebessümü eksik etmez
Hayatın
Manası, anıların bir karesi kabirdir
Ahirin penceresi, mizanın beklentisi haşyet yelpazenesidir
Bedeni
Temizler, iskeleti süzer ve o anı bekler
Nefesler insan ve can kimliğinde kayda giren hazanlar
Ey Hak
Biçare olduğumuz malumundu
Elçiler, nebiler, gönderdin, bizzat ihmal edildin
Eşrefi
Mahlûkat payesi verdin, taltif ettin
Zerrelerin sahibiydin, kâinatın hâkimiydin,
Ama azgın
Bir nefsin sahibi bulunan kullar
Olarak avuntuyduk, sana olan kulluğumuzu hep unuttuk
Sen ki arzın
Ve arşın sahibi, canların banisisin
Bizlerden, rahmetini ve merhametini esirgemezsin
-
Bir zamanlar yağan karlar!
Bembeyaz yağan kar
Nimetin sorası ve temiz bir örtüsüdür
Toprak mutlaka gizleyendir, sırları devran eden erktir
Suya hasret
Bir toprak, maalesef hırçın kemirendir
Şevksiz bir insan gibidir, hiddeti önceleyendir sefildir
Kar kavlince
Naif bir şekilde yumuşacık temas eder
Boynu büküktür, hizmet için vardır, bir hayâ ölçüsüdür
Azgın toprağın
Hiddetinden kurtulması için bir rahmet ölçüsüdür
Onu yumuşatır, mülayimliğe kavuşturur kemaliyet öğretir
Kar semadan
Toprak için gönderilen en güzel bir duvaktır
Berivanlar iç güzelliğini, neşeyi, sevincini sembolize ederler
Hanım nisalar
Arzın en büyük dengesidirler, bizi biz yapan güzelliktir
Asiye, Meryem, Fatıma isimleri onlar için dirliğin ahengidir
Yaratılış
Hilkatini bilerek, ilahi emre tabi olarak yaşamaları asıldır
Ancak bu halleriyle de kardır, berivandır, mülayim bir topraktır
İnsan olarak
Yaratılan her bir can, nefsleri ile imtihandadır
İrade en güzeli yansıtandır, yoksa evrensel mesaj nite vardır
Terbiye edilen
Her bir nefs, aşk için çalışan bir canı yeksandır
Topraktır, kardır, perivandır, bir tek ölçüsü hak rızası olandır
Azgın bir nefste
Suya hasret bir toprağın yarılmaları halindedir
Ahengi bulunmayan, meşkten anlamayan, şerle refakat edendir
Hiçbir nebatat
Bitmez, haşarat bile terk eder, rahmet bitmiştir
Bu bakımdan kızlarımız, beden örtülerini, tenlerin, enlerini
Hiçbir sarfı
Nazar etmeden yaşamaları en büyük hicranımızdır
Onlar naif bir gül iken, gülden anlamayan nice betbah ruhlar
İnandırırlar
Kandırırlar, acıma hissi vicdanındır onlarda bulunmaz
Her bir katresi kopartılan gül çaresizdir, ancak katresi gitmiştir
Eriyen bir kar gibi
Solan berivan gibi, kuruyan toprak gibi
Hiçbir gizemi kalmadığından, cazibe olmaktan çok uzaklardır
Böyle durumlarda
Bu bühtan nefsin sahipleri, arsızlığa sığınırlar
Kılıf olarak ta sosyal içerikli faaliyetler olduğunu zikrederler
Hilkatinin gereği
Kendi için asıl olan değeri terk edince batar
Battıkça gizli feryatlarıyla, avuntu kursaklarıyla taraftar bulurlar
Öyleye şartlar
Çok acımasız, ne derler kaygısı peşlerini bırakmaz.
Saçıldıkça bir izzetin geleceğini sanırlar, sanki kırılmış karpuzlar
Manavlar dahi
O karpuzu satmaktan muaf tutarlar, satamazlar
İnsanın kendi sınırları çerçevesinde, özeli dairesinde serbesttir
Ancak dışarı
Adı üzerinde olan harici sınır, had gerektirendir
Toplumun sosyal yapısı elbette çok önemlidir, ancak bu yapıyı
Düzenleyen
Sebepler, neye göre şekilleniyorlar bilinmelidir
Milleti millet yapan vazgeçilmez değerleridir, yalnız toprak değildir
Bin yıllık tarihinden
Kopartılan bu milletin efratları açıkta kaldılar
Çaresizdiler, önlerine dayattıkları, zorunda bıraktıkları seçenekler
Biçare olarak
Seçmek zorunda bırakılmalarıydı, uymak zorun dalardı
İnanç vicdana mahkûm edilen bir durumdu, Kuran anlaşılmamalıydı
Peygamber
Çöl bedevisi diye anlıyordu, sütçü imam sanki hadsizdi
Kızları sakın okutmayın, yavuklularına mektup yazar diyen zihniyet
Strateji değiştirmişti
Kızları okutun fakat saçlarını mutlaka açın dendi
Tabi okuyacak olan kızın saçımıydı, yoksa kafasının çalışması mıydı
Defileler en güzel
Teşhir aracıydı, kimlerin üzerinden kazanıyorlardı
Bembeyaz bir kar olarak kalsalardı, berivan gibi güzel koksalardı…
-
Nakşeden İzler (anı roman 14)
O insanı görmeden, mezarlığı en mahrem haliyle yaşadım bir an.
Çeşitli meyvelerin, bulunduğu bahçe dünyanın idi
Ama ben burada bilmediğim cenneti anmıştım.
Peygamber ve onun sevgili Rabbine yakın olmam.
Rehber olan Kuran’ı ve inmesine vesile olan insanları,
Huzur ve emin olmanın, sevincini bizzat yaşadım ve gördüm.
Yaşadığım güzelliklerde bunlar gizlidir, işte hikmetleri de budur.
Haktan geldik ve yine ona döneceğiz diyerek buharlaşmayan,
Amellerimizin kurtuluş reçetemiz olacağını idrak ederek, infak yapmalıyız.
Dünya ve nimetlerinin kimin olduğunu bilerek, tekebbürden uzak durmalıyız.
Kur’an ve inmesine vesile olan peygamberini, nefsimizden ziyade sevmeliyiz.
Onun ümmeti için bıraktıklarını vuslat pusulası olarak görmeliyiz.
Tüm bunlara rağmen Allah ve resulüne yabancı kalıyor isek.
Nefsimizin hazin ve trajikomik durumunun,
Kimseyi de şefaatçi yapmayacağını mutlaka bilmeliyiz.
Allah hayırlısını versin, her neyse içim rahattı.
Artık bu sevincimi paylaşmalıydım, içim içime sığmıyordu.
Yaşadıklarımı makul ölçülerde sevdiklerime anlatmalıydım.
Sevgili annem ve babamla paylaşamazdım.
Zira onların bu konuları anlayacak durumları bulunmuyordu.
Kolay değildi sülalemizde bir ben, bu manada beş vakit namazı eda ediyor ve kıyafetimi dahi farklı giyerek takva uygunluğu arıyordum.
Genç yaşımda sakal bırakmıştım.
İslami söylemleri, sinemde bir muştu gibi saklıyordum.
Geleceğin meşalesini umutla yakarak, bu meşaleyi onurla taşımaya gayret gösteriyordum.
Anneannem, dayılarım ve teyzem, sol yelpazesinde bulunan insanlardı.
Cami, hoca veya hafız deyimleri onlar için çok bir şey ifade etmeyen, içi boş kelimelerdi. Benim durumuma oldukça hayret eder ve şaşarlardı.
Benim hangi süreçlerden, geçtiğim ve bu yolu neden seçtiğim, onların ilgi alanlarına girmiyordu.
Anneannemiz annemin öz annesi değildi.
Annem dünyaya geldikten 5 gün sonra annesi vefat etmiş ve ne yazık ki, daha yaşına dahi girmeden yetim kalmış.
Büyükbaba dediğimiz annemin babası bir müddet beklemiş, baktı ki olmuyor, yine evlenmiş.
Fakat hanımı 3 yıl sonra yine ölmüş.
Bir zaman sonra, şimdiki anneanne dediğimiz hanımını almış.
Analık olduğu için midir, nedir bilemiyorum!
Bu kadın anneme zülüm adına ne biliyorsa hiç esirgememiş.
Bir çocuğa karşı, bu kadar acımasız olmak ve yetim çocuğu sevgiden mahrum bırakmak, niçin gerekliydi, bilmek isterdim doğrusu.
Bunlardan birisi ve diğerlerinden büyük olan;
Mustafa dayım bir gün, bugünkü gibi iyi hatırlıyorum ve henüz 4–5 yaşında bulunuyordum, öğleden sonra idi.
Annem dış kapının önünde dizi bükülü otururken, dayım annemin yanı başında ayakta durarak, sert ve kızgın bir şekilde anneme kızıyordu.
Ben çok üzülüyordum fakat bir şeyde yapamıyordum.
Dayım anneme istemiş olduğu kolonyayı almadı diye, annemin dizine öyle vuruyordu ki, bir bilseniz, için kan ağladı.
O an dayıma olan kızgınlığım ve şahit olduğum olay, hala aklıma geldikçe hayıflanıyorum ve ne kadar çok üzüldüğümü anlıyorum.
Anneme vurduğu ve kızdığı için, sinemde mahkûm ettiğim dayım, kibirli, kimseyle konuşmayan havacı astsubay olan bir kişiydi.
Oysaki o yaşadığım olaya kadar, dayım bizlere hiç şefkat göstermese dahi, asker olduğu için ona gıpta ediyordum ve böyle bir dayım var diye seviniyordum.
Zeki dayım ise; kara takım kabilinden sayılan, Mustafa dayımın tam zıttı bir kişiliğe sahip, mütereddit hali eksik olmazdı.
Hanımı öğretmendi ve ondan son derece çekinirdi, fakat alçak gönüllü olması ve bizlerden sevgisini esirgememesi çok özeldi, oda asker ve karacı bir astsubaydı.
Benden bir yaş küçük teyzem, oldukça insancıl, her iki dayımdan farklı, biraz tok sözlü, Ankara adli tıpta görevli bir doktor olarak çalışıyordu.
Büyük ablam Ankara da, Çincin bağlarında, iskeletçi ustası olan beyi ile, kahırlı günler geçiriyordu.
Zira beyi beşer olmaktan kurtulamamış, işe gitmeyi istemediği için adeta sürünerek gidiyor ve acıdır ki, evinin ekonomik durumunu pek önemsemiyordu. Akranlarının çok gerisinde kaldığının farkına dahi varamıyordu.
Ablamın göz nuru dökerek, el işleriyle kazandığı küçük paralarla idare etmeyi içine sindiren, ay içinde 2–3 hafta çalışan ve sonra kaytaran zavallı, fakat iyi niyetli bir insan diye tanıyabiliriz.
Küçük ablam Almanya da beyi ile çalışan, oldukça çile çekmiş, gençliğini bir gün olsun yaşayamamış, kahırla gününü geçiren, sevgiye susamış bir insandı.
Her iki ablamda, maalesef annemin mantıksız, plansız, acımasız ve manasız kararlarından dolayı, çok küçük yaşlarda talihsizce, seçeneksiz ve istemedikleri halde birer evlilik tecrübeleri olmuştu.
Şimdiki eşleri, bu durumları bilerek ve de isteyerek, ikinci evliliklerini yapmışlardı, yıllar geçti 30–35 yıl oldu, hala mutlu ve umutlu bir şekilde geçinip gidiyorlar.
Ben evimizin en küçüğü olduğum için, küçük ablamla üç yaş, büyük ablamla beş yaş farkımız vardı.
Çok küçük yaşlarda iken yaşadıkları bu talihsiz evlilikler, benim ruhumda çok derin yaralar bıraktı.
Şahit olmak zorunda bırakıldığım bu trajikomik olaylar, kanıma dokunuyordu, fakat seyretmek zorumda kalıyordum.
Karar veren annemdi, mağdur olanda ablamdı, sırf bu açmazlar, içimi dağlıyordu ve hiçbir şey yapamamanın acısını ne yazık ki, yıllarca içimde yaşadım.
İçimden annemi suçluyorum o an, yanımız da bulunmayan ve Ankara da yaşayan dayılarımdan dahi medet umuyordum.
Bu üzücü olaya birileri engel olsunlar diyerek etrafıma bakınıyordum fakat nafileydi.
Bir taraftan annemi de düşünüyorum, fakat bir türlü suçlayamıyorum.
Çünkü henüz beş günlükken annesi ölmüş, iki analık elinde büyümüş, fakat neler çekmiş bir bilseniz, yazmaya kalksam, muazzam bir kitap olurdu.
Aklını kullanmamış, tecrübelerini mukayese etmemiş, dost ve ahbaplarını, neye göre seçeceğini bilememiş, biraz gözü pek, fakat zavallı olan, beşer olmaktan kendini kurtaramayan bir insan.
Sevgili babam, “dünya varmış, yar yokmuş bana ne” kabilinde olan, oldukça saf bulunan bir kişiliğe sahipti.
Caddeden karşıya geçmek için, bir kaldırımdan diğerine geçerken, en az beş defa araç geliyor mu diye bakıyordu.
Araç yoksa dahi karşıya, koşarak geçmeyi marifet sayarak, canının kıymetini biliyordu, fakat maalesef hanımına ve çocuklarına duyarsız kalıyordu.
Evin her türlü ihtiyacını ve yükünü, hanımına bırakan, kızdığı zaman gözü kararan, kendi halinde zararsızdı.
Bir ideali yoktu, hedefi bulunmuyordu, dedikodudan ve lüzumsuz sözlerden uzak kalırdı, beşer olmaktan kendini kurtaramamış iyi bir insandı.
Allah’tan akrabalar vesile olmuşlarda, Sümer bez fabrikasına girerek, iş bulmuşlar ve idarecilerin kurduğu kooperatiften nihayet bir ev sahibi olmuşuz.
Çok küçük yaşlarımda hatırlarım, babamın maaş alacağı zaman, Sümer’in kapısında beklerdik, bulamayınca babamı sabahçı kahvelerine gider arardık.
Yoksa mesai arkadaşları, kandırarak kötü olan yollara götürürler ve babam maaşı tüketmiş olarak, eli, avucu bomboş halde eve gelirdi.
Daha hala sevgili babamın, beni bir gün kucağına alarak sevdiğini ve benimle ilgilendiğini ve hatta kucağına alarak oğlum dediğini, maalesef hiç hatırlamıyorum.
Ben içimde hissettiğim, sevgi ve şefkat yokluğunu, babamı ve annemi daha çok severek, bilakis onlara bunu gösteriyordum, hatta birer çocuk gibi ilgilenerek, günlerimi geçiriyordum.
İşte o nedenle, Yahyalı kavacıkta yaşadığım güzellikleri ve sevincimi, bu insanlarla paylaşamazdım, zaten namaz dahi kılmıyorlardı.
Namaz dedim de; yakınlarıma yararlı olmak adına yaptıklarımı hatırladım.
Sevgili babama, anneme, ablalarıma namaz konusundaki, hassasiyeti ve önemini anlatarak, onların psikolojilerini bilmem sebebi ile çok zorlanmadım.
Bir Müslüman olarak, namaz kılmamak gibi bir lüksleri olmadığını ve başka bir kurtuluş yolu bulunmadığını izah ediyordum.
Zaten cehennemden bir ölçüde farksız olan, maneviyattan yoksun yaşantıları, daha fazla uzun süremezdi ve sürmemeliydi.
Bu konunun bir başka seçeneği yoktu, bu aşamadan sonra olmamalıydı, onlara bildiklerimi, dilimin döndüğünce anlattım ve olmazsa olmaz şartımı arz ettim!
Namazlarına başlamadıkları takdirde, onları terk edeceğimi, daha mı olmadı reddedeceğimi söylemek durumunda kaldım ve onlara bir mühlet verdim.
Rabbime sonsuz şükürler olsun ki, hepside namazlarına başladılar, Kur’an okumayı öğrendiler ve ben evlatları, kardeşleri olarak fevkalade huzur buldum, rahatladım ve o bu nedenle, en yakınlarıma karşı görevimi yaptığıma inanıyordum.
Yahyalı kavacık ziyaretimi ve orda yaşadıklarımı, arkadaşım Mehmet’e anlatarak, onunla hemhal oldum ve sevindim paylaştım. Mehmet te bende yaşamış gibi oldum, Allah senden razı olsun, diyerek sevincini izhar etti.
İşten servisle eve geliyordum, servis yeni mahalle meydanda durarak, burada inecekleri bekliyorduk.
Yorgundum, Mükremin hocayı, dolmuşun kapısını açarken fark ettim, bana yönelerek servisin yanına geldi.
Ve sevgilim ne diye inmiyorsun aşağıya, inan ki bak seni çok özledim ve asla bırakmam diyerek, kolumdan tuttu ve servis aracından aşağıya çekerek indirdi.
Sarılıp kucaklaştık, yine meşhur derviş bakkaldan bir karpuz alarak, hemen orada bulunan bir kasa üzerinde, keserek ikramda bulundu, çok ikram olmuştu sağ olsun, Allah geçmişlerine rahmet eylesin.
O an aklıma geldi ve Yahyalıda yaşadığım, unutulmaz hatıramı bir solukta sevgili Mükremin hocama da anlattım.
Dizlerime ellerini koyarak, o kadar şaşırmıştı ki, sanki rahmetlik babasını yeniden görmüş gibi sevinerek, anlatmaya devam etmemi arzuluyordu.
Meğer Hafız Mükremin hocam da, Hacı Hasan efendi diye bilinen ve benimde sohbetinden çok etkilendiğim zatı muhtereme intisaplıymış.
Bunu bilmiyordum ve o an öğrendim, fevkalade sevinmiştim.
Müsaade isteyerek, vedalaşıp ayrıldım, fakat yorgunluğumdan eser kalmamıştı, yeniden şarj olmuştum ve sükûnete ulaşmıştım.
Bu kadar kısa bir zaman diliminde, bu kadar farklılaşmayı, nasıl ve ne şekilde izah edecektik.
Bizlere bu imkânları bahşeden, hiç ummadığımız anda vesile kılan Allah’a, nasıl şükretmeyelim ve niçin bundan mahrum kalalım.
Ankara’daki ablamın beyi, sürekli mektup yazıyor ve Kayseri’ye yerleşmek istiyordu, benden yardım ve destek bekliyordu.
Bende en yakınlarımın her zaman, etrafımda olmalarını isterdim, çünkü küçüklüğümde ve gücümün yetersiz olduğu zamanlarda, yardımcı olamadığım ablalarıma bir vefa borcumun olduğuna inanıyordum.
(devamı Nakşeden izler 15)
-
Olsun ne olacaksa!
Dinmek
Bilmiyor kalbimin
Bu hicranı mey anını
Söyleyemem
Artık kimseye bilmesin
Bir lahzayı kelamda bulunmasın
Dilemedin
Her neyse yüreğimde dinmeyen
Sızıyı kimseler görmesin açmadım ağzımı
Dil-i sinemden
Süzülen bir acıyı Düşen Hicran
İçin nefeslenen kadrini bilen yaprakların
hilminde
Andım semadan yağan her damlayla
Yüreğimi ovaladım varamadım kimseye
Biçare
Bahtımı oyaladım istemiyordum
Bir derman olmasın kimseye istemiyordum
Hicranın
Yaşandığı her sinede ki
Divaneyle solusun aşkın her zerresinde koşsun
Gülüne
Ne bülbüle ne de gönlünde
Açan gül-ü sevgiliye öyle bir aşk ki yaşanan
Âlemler
Hakikat-ı hayran sineyi halime
Zuhur etti aniden kimdi nereden bilirdi
Bilemem ki
Bir ömre sığmayan sevgiden
Nakşedecek haz-ı aşktan yüreğimde
Dinmeyen
Yaradan var olan aşktan ne büyük
Bir hezeyandır ve hatta gaflettir belki beyan
Ettiğim
Bu gerçekler dil mahkûm ten mahkûm
Gözler hep mahkûm salın gülmeyin A dostlar
Bilinmezdi
Yaşadığım aşkın ızdırabı nerden bilinirdi ki
Ben bilir miydim kalbimden damlayacak her yaşı
Razıyım
Elbette mahkûmum her hale
Çilenin her bir katresine zihnim tarumar haline
Beden
Bitap yaşanır mı artık
Bu anlamsız hayat dalsız bir ağaç
Kanatsız
Yarsız şimdi ne olacak varsın
Toprağın olsun her yaşanmayan bize kalan acı hayat
-
Tebaa nazarıyla halimiz!
Milletin efradı,
Milliyetinden dışlandı!
Vatandaşlara hissiyatı akidesi yaşatılmadı!
Bizzat
Devlet yönetiminden dışlandı?
Efrada hizmet değil, vaziyet edilir dendi!
Her kurumda,
Kuyruklarda bekletildi!
Mehmetçik dendi, anası kapı dışarı edildi!
Kime
Sütçü imam ünvanı verildi!
Mücahidelerimizin, tesettürüne leke sürüldü!
Softalık
Peygamber sünneti dendi sakala!
Yeşilçam’da, yıllarca çemberle maskelendi!
Okuyun,
Bir adam olun dendi!
Adam zannedilenler, menfaatle şekillendi!
Seçmensin
Durma hakkını kullan dendi!
Seçtiklerimiz, hortumlarla keselendi!
Şeriatın
Kestiği parmak acımaz dendi!
Yasayla parmak kesmeye son verildi!
Zina
Nesil emniyetini tehdit eder dendi!
Ne hikmetse zina tehdit olmaktan kurtarıldı!
Ahlak,
Edep, namus, hayâ, terbiye dendi!
Her türlü fuhşu yat fütursuzca sahnelendi!
Benim
Mukaddesatım, kutsallarım dendi!
En galiz küfürler, bunlar üzerinde denendi!
Yıllarca
Alkol, sigara sağlığa zararlı dendi!
Bizzat devler tarafından üretime devam edildi!
Radyo,
Basın, yayın, çok önemlidir dendi!
BBC, CNN, USA sesi, elemanları finaslandı!
Zalim,
müstekbir, tagut, katil, coniler denildi!
Denizlerimizde demirlendi, bedenler ikram edildi!
Profesör,
Doktor, mühendis, muta it denildi!
Milletin efradının acımadan kanına kenelendi!
Dile geldi
Milli eğitim çok önemli dendi?
Maymun neslinden geldiğim efrada öğretildi?
Hazindir
Bu tespitleri yazarken, içim sızlıyor,
Daha fazla yazacak mecali bulmam zor görünüyor.
Ne yapsın
Bu millet, yıllarca inim inim inletildi?
Kime ne soracağını çoktan şaşırdı kaldı!
Sormak için, bilmenin yolunu dahi unuttu…
-
Yaşamak böylemi anlamak!
Her şey
Aslında sevgi adına başlıyor
Hırs merakın arkasında yerini alıyor
Rolcü
Sayesinde, oyun sahneleniyor
Biri kaygılanıp umarken biride avlıyor
Aslında
Bir yönüyle yaşamak diyorlar
Bir had olacağını hiç idrak edemiyorlar
Bir zaman
Demleniyorlar ter kokuyorlar
Soluksuz kalmayı marifet zannediyorlar
Artık
Merak deşifre edilmişti bir yenisi
Zevki uğruna aranmaktır her bir gayesi
Uçkurundadır
Arsızın payesi edepsiz hali
İnsanlık adına pazarlamaktır hengâmesi
Ne var ki
İnsanın işte hem inanmaktayız
Bu densizlere aptalca bir alkış tutmaktayız
Ne olduğu
Bilinmez heyecanı yaşamaktayız
Gülmekten dört köşe olmaktayız, akılsızız
Öyle bir
Emanet ki dağlar kabul etmemişti
Mükellefiyet nedir onlar öyle güzel bilirlerdi
Haşyette
Süzülen, ahiri bilen hoş dervişlerdi
Zikrederken meşk eden, vuslat habercisiydi
-
Yaşamaktan maksat heyhat!
Daldım
Yine şu gecenin matemine
Saldım melalimi sesin kesildiği yere
Yoksun
İşte, her şeyim bulunsa bile
Neyleyim sensiz melalin kederlerini
Beni ben
Yapan senin tefekküründü
Görünmezlerde salınan güzel güldü
Ne güzeldi
Mananın enginliğindeydi
Sabırla, melalinde şekillenen erendi
Haliyle
Hadsizliğimi serdeden edepti
Mizan için azimeti tercih eden abitti
Teni
Öteleyen, zevki dışlayan zakirdi
Mana için hayatını vakfeden bir erdi
Çaresiz
Kalıyor halime de acıyordum
Oysa elbette bende âdemi mutlaktım
Neden
Nefsimin gölgesinde salınırdım
Akıbetimi hiç hesaplamadan yaşardım
-
Hasretiyle Onu anarken!
Öksüz
Bir yüreğin sahibiydi
Elbette yetmezdi birde yetimdi
Masumluğunun
Her bir zerresi onun
Gönül ikliminde kaimdi sessizdi
Sakinliği
Vakarındaydı unutulmaya
Yüz tutan tebessüm onun asla
Vazgeçilmez
Kanaatiydi biliyordu ki
Masrafsız bir ikramdı en şedit
Kalpleri
Açacak anahtardı
Niye esirgenir ki verilen rahmetti
Rahmetten
Habersiz gönüller şerdi
Şerrin içinde kilitlenmiş cahillerdi
Ne kadar
Gayret gösterdiyse yetmedi
Dışlandı, horlandı, hakir görülendi
Sabır
Dilemeli, metaneti seçmeliydi
Nitekim şeksiz şüphesizde öyle yaptı
Hak adına,
Hakikat namına ne varsa
Uykusuz gecelerinde donanıyordu
İnsan
Kimliğinde hiç bir insanın
Asla ve kata tahammül edemeyeceği
Cefayı bir
Aşkın sevdalısı olarak yaşıyor
Her sıkıntıyı, reva görülen her ezayı
Hareket
Ve kuvvetin gerçek sahibinin
Yakinen bildiğini biliyordu şükrediyordu
Öyle bir
Vakit geldi ki takat tükenirdi
En sevdiği hayatını vakfettiği asudesi
Gönlünün
Ehli sahavet timsali insan
İlk işvereni ilk gönlüne giren kişiydi
Kadınların
Namütenahi temsilcisiydi
O hep verendi hiç esirgemeyen biriydi
İlk inanan
Bir kadın Ahsen’i takvimdi
Mühlet bitmişti en sevdiğini bırakmıştı
Hakka
Teslim olmuştu o yalnız kalmıştı
O kadar çok mahzunluğu yaşıyordu ki
Aynı zaman
Diliminde birde hamisi olan
Amcası vefat edince efkâr perdelemişti
Şerrin,
Cehaletin, zilletin her adavetin
Mümessilleri saldırıyı çok artırmışlardı
O rahmet
Vesilesi insan hayli daralmıştı
Niyetlenmişti hısımlarının bulunduğu
Taife
Gitmeliydi belki orada ferahladı
Ama olmadı hadsizce kandırılan küçük
Zavallı
Çocukların taş yağmuru altındaydı
Yaralanmıştı kan akıyordu yorulmuştu
Yol arkadaşı
Çaresizdi elinden sadece gelen
Kedini siper ederek o acıyı azaltmaktı
Bu o kadar
Vahim ve acı bir durumdu ki
Cebrail bile dayanamadı anında yanındaydı
Kâinatın
Hâkiminin neler yapacağını anlattı
Rahmet vesilesi kutlu insan dayanamazdı
Aman Yarabbi
Onlar bilmiyorlar ne olur affet
Onların neslinden nice insanlar inanacaklar
Ben razıyım
Onlardan sende razı ol dedi
Azabın şiddetiyle gelmesini engellemişti
İşte böyle
Bir peygamberdi efendimiz
Mürşidi kâmilin vurana elsiz sövene dilsiz
Derken rahmet peygamberini aksediyordu…
-
Anlaşılır olmak zamanla mümkün!
Her anlatılan
Veya okunan her kez
Tarafından gereği kadar anlaşılmayabilir
Ben neyi
Düşüneceğimi bilmiyorsam
Bir mihengim yoksa bilgileri nasıl tasnif edeceğim
Kelime
Haznemin sınırı her neyse
Ancak duyduklarımı bu bilgiyle deşifre edebilirim
Anlayamadığım
Yerlere de, işime geldiği gibi
Yorumlar ekleyerek, bir üçüncü şahsa naklederim
Elimden
Gelen budur, diye
Söylenmeyi de asla ihmal edeceğimi sanmıyorum
Bu mantıkla
Hakkı ve hakikati anlamak için
Öncelikle fert kendi kişiliğiyle barışık olmalıdır
Hakikati
Beyan etmek çoğu
Zaman haz urun tarafından hemen anlaşılmaz
Hakikatin
Beyanı için kullanacağımız lisan
Edep ve nezaketle fevkalade uyumlu olmalıdır
Edep
Ve nezaket
İnsanlık dirliğinde bir medenilik ölçüsüdür
Su
İçmenin, yemek
Yemenin adabı nasıl bulunuyorsa olduğu misali
Konuşmanın
Ve yazmanın da bir adabı
Kamuya hitap edildiği için daha bir önem arz eder
Kamuyu
Hiç dikkate almadan
Aklına geldiği gibi yazan ve konuşanın,
Ahenge
Ve muvazeneye
Açlığı aciliyet kesbe der ve onun için bir elzem
Toplumun
Sosyal ve psikolojik tahlillerinin
Yapılması, ahaliye vaziyet ettikleri gafletinde bulunanları,
Elbette
Rahatsız edecektir, hakikati boğazı
Tahrik etmeden, ahenksizliğe ödün vermeden haykırmayı,
İlmi siyasetin
Öne çıkması olarak görebilmeliyiz.
Hesap gündemimizden çıkmamalıdır, zira
Ne zaman vereceğimizi bizler asla bilemiyoruz…
-
Selamün Aleyküm,Maşallah kardeşim, ellerine sağlık. Hepsini okuyamadım amma okuduklarım hoş şiirlerdi.
Yanlız, çok şansı olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Neden mi? Zamanında biz de böyle dizeleri sıralardık forumun bu köşesinde göğsümüzü gere gere. Tabi, biz şiirleri yayınladıkça Panturk ve Trradomir denilen katiller dizelerimi kurşunlarına dizerlerdi hem de benim gözlerim önünde. :) Bu yüzden şanslısın, Trradomir ve Panturk denilen dize katilleri pek gözükmüyor buralarda..
Eline sağlık.. Devam et yazmaya.
Ve aleyküm selam değerli kardeşim, çok teşekkürler ediyorum, yarımasrı geçkinbir ömürden sonra derlediğim düşüncelerimi yazmak bu zamanmış meğer, siz haklı olabilirsiniz, zira sabrıda bilensiniz, bu manada size ve aylinize sağlık ve afiyetler niyaz ediyor selam eğliyorum...
* Mustafa Cilasun Şiirleri *
in Kendi Yazdıklarınız
Posted · Report reply
Sahnelenen leke!
Her gün
Yeni bir karar veriliyor
Canlar telef ediliyor kan sökün ediyor
Ertelenen
Hınçlar sahneleniyor
Desiselere takat yetmiyor an tükeniyor
Maslahat
Belamlar sayesinde
Cehaletin hükmüyle bir bir sıralanıyor
Yegâne
Ve mücerret hüküm
Göz ardı edilerek ekrandan gizleniyor
Realite
Öteleniyor zımnen
Yasaları hiçlemiyor adam haykırırken
Efrat
Sessizdir bir hışımken
Tuğyanı estirendi talanı icbar ederken
Hüküm
Yegânedir evrenseldir
Gayeye götüren müşahhas denklemdir
Akıl aciz
Bilgi naçiz edilirse
Tebaaya tahakküm etmek ne kolaydır
Fakirlik
Kader sayılmaktadır
Talan edilen hakkın elinden alınandır
Tek düze
Bir hayattı sunulan
Sanat adına da kepazeliğe boyanandır
Takiyye
İlmi siyaset olunca
Kursakları arlanmaz haramı soluyunca
Nefsin
Sıfatın gücün olunca
Vatandaş ne yapa aşk şarlatanın olunca