Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

kevser

Üye
  • Content Count

    176
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by kevser


  1. Selamın aleyküm arkadaşlar

     

    Bu siteye girdiğim günden bu yana ,bu sitenin bana çok şeyler kattığını düşünüyorum.Üye olduktan sonra dedim burası tam bana göre…Kendini yetiştirmiş\yetiştirmekte olan insanlarla güzel paylaşımlarda bulunabileceğimi düşündüm.Bende kendi okuduklarımdan nacizane sizlere bir şeyler sunmaya çalıştım.

    Nazım Hikmet’in edebi yönüne saygı duyuyorum.Hepimiz de biliyoruz ki üstadın her defasında Nazım Hikmet’in görüşlerini açık açık sevmediğini,her defasında onu sözleri ile taşladığını …İşte üstadın forumunda üstadın hoşlanmadığı bir kişiliğin şiirleri alelade yazılırken...Kimileri hoşlanmasada(saygı duyuyorum o arkadaşlarımada)saygı değer M.Fethullah Gülen’in şiirlerinin sözde özgür bir forum, isteyen istediğini yazabilir !!!!!denilen sitede yazıla-ma-ma-sı inanın çok üzdü beni….Mevzu Fethullah Gülen değilde bir başkasıda olabilirdi…Şahsın savunulmayada ihtiyacı yok ki benim haddime düşmez…

    Sadece MFG nin şiirini yazdım diye yönetim tarafından uyarı almamın çok rencide edici bir durum olduğunu söylemeden geçemeyeceğim…Çok iyi hatırlıyorum bir konu hakkında Sidoma kardeşimle konuşurken bana burası özgür bir site istediğini özgürce yazabilirsin demişti.kardeş çok üzgünüm yanıldık….demek burada da örümcek kafalı zihniyetler mevcutmuş..günlerce ^^öteki ^^ kavramı hakkında konuşulurken biz daha içimizdekileri halledememişiz ki birde karşı saflara bakalım……Aslında site yönetimini de anlayabiliyorum ama………..velhasılıkelam arkadaşlar dedim kendi kendime özgürce yazıp çizemeyeceğim bir sitede benim yerim olmaz,zaten bıkmışız kısıtlamalardan, bide burada bunu yaşayınca………….neyse arkadaşlar hakkı olan arkadalar varsa haklarını helal etsin,bir çok dost edinmiştim en çok da onlardan ayrılacağıma üzülüyorum ama hayat….

    Çok sevdiğim bu siteden kendi hür irademle ayrılıyorum….

     

    Selam ve duayla…..

     

    (bu yazınında yönetimin gördüğü andan itibaren imha edileceğini bile bile yazdım…ben dedim özgür bir sitede!!! Düşüncelerimi arkadaşlarımla paylaşayım …)


  2. EZELİ NUR

     

    Nurdan çehrendeki bu nikab da ne?

    Güneşlere tâç giydiren ışıkken

    Hep hicranla bunca yıl bunca sene

    Geçmiş gidiyor... baharlar beklerken...

     

    Doğ ruhlara arşdan gelen bürhanla

    İnlet dört bir yanı altın sadânla

    Hayat üfle sihirli râyihanla

    Hak adına üfül üfül eserken...

     

    Konuş ki hatipler haddini bilsin

    İlâhî nefhanla ruhlar dirilsin

    Sâyende tâ zirvelere erilsin

    Başlamış gökler de bunu dilerken...

     

    Ey mukaddes kitap ey ezelî nûr

    Ey iklimi ziyâ etrafı huzûr

    Son demde bir kere daha ne olur

    Ağar, ışık karanlığı boğarken...

     

    Bahar olmasa da sonbahar olsun

    Cihânlar bütün âvâzınla dolsun

    Yeniden nâmın her yanda duyulsun

    Şu fânî ömürlerimiz biterken...


  3. MİLLET RUHU

     

    Bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra...

    Arkadan kefenini, gömleğini soydular.

    "Aman kalkar!" deyip üstüne taşlar koydular,

    Bir yiğit vardı; gömdüler şu karşı bayıra.

     

    Yiğidim, hele anlatıver olup biteni!

    Sen dertli, vatan dertli, oturup ağlayalım...

    Ağlayıp da sinelerimizi dağlayalım,

    Yiğidim, hele anlatıver olup biteni.

     

    Ses ver yiğidim, yoksa beni duymuyor musun!

    Yıllar var ki hep hayalinle oynaşıyorum,

    Kalkıp geleceğin ümidiyle yaşıyorum...

    Ses ver yiğidim, yoksa beni duymuyor musun?!

     

    Sırtımda ardan bir gömlek, yılların vebali,

    Ümitle ışıldayan gönlüm, seni bekliyor;

    Kah göklerde uçup, kah yerlerde emekliyor.

    Sırtımda ardan bir gömlek, yılların vebali.

     

    Her tarafta harab eller, baykuşlara bayram,

    Köprüler bir bir yıkılmış ve yollar yolcusuz,

    Gelip uğrayanı kalmamış çesmeler, susuz..

    Her tarafta harab eller, baykuşlara bayram.

     

    İradelerde çatırtı, ruhlarda müthiş şok,

    Tarihi yağmaladı bir düzine tarihsiz;

    Değerler altüst oldu, mukaddesat sahibsiz,

    İradelerde çatırtı, ruhlarda müthiş şok.

     

    Tıpkı rüyalarda olduğu gibi diril, gel!

    Beyaz atının üzerinde bir sabah erken;

    Gözlerim kapalı ruhumda seni süzerken

    Tıpkı rüyalarda olduğu gibi diril, gel!

     

    ***


  4. .............

    O-Çocuklar!Bundan bir hafta evvelmeşhur bir tüccar parçaladılar ya,memlekette ihtikar işininbaşı meşhur bankeri1Hatırladınız mı?

     

    KATİL-Hiçbir şeyden haberim yok!

     

    HIRSIZ-Ben de hiçbir şey duymadım

     

    YANKESİCİ-Bende hiç!

     

    İŞSİZ-(Başını kaşıyarak)Ben acaba duydum mu,duymadım mı?

     

    O-(Eliyle teker teker göstererek patlar.)Burası katillerin,hırsızların,yankesicilerin,ipsizlerin sapsızların yatağı mı?(katile.)Sen katil olasında en büyük cinayetten haberin olmasın?(hırsıza.)ya sen hırsızların sulatanı,tüylerinde ancak pire gibi dolaşacağın hırsızlık devesini nasıl bilmiyorsun?Budevelerden kervanlar geçiyor,kervanlar!(yankesiciye.)Sen usturayla insanların ceplerini kesiyorsun ya;böyleyken ruh keselerini yırtıpiçinden nüfus kağıtlarını aşıranları duymamışsın!aman kaç,ruhuna bir ustura atmasınlar;yan kesiciliği öğrenmiş olursun!(işsize.)Senin neye yarar olduğunu bilmiyorum.İşsizin biri dediler,ipsiz sapsız bir adam!Dünya ipini çekenlerin ipinden sapından niçin haber sormuyorsun?Belkide sen ,ipine,sapına güvenmediğiniçin bu hale geldin!(hepsine birden.)bana bakın,dostlarım,son nutkumu geçiyorum,kulak kesilin!dostlarım Allah’ı ve ahlakı ense kökünüzde duymuyor musunuz.burnunuzun ucunda görmüyor musunuz?bir parça kambur taklidi yapın,duyarsınız;biraz şaşı bakın,görürsünüz!

     

    KATİL-(şaşkın ve bitik.)Vay canına yandığım!

     

    O-kim onları benim kadar inkar edebilirse bir hamlede bulur ve kim onlara benim kadar iman edebilirse bir daha kaybetmez.İnkarı da,imanı da zayıf,iki ayaklı bir köpek soyu türedi!

     

    YANKESİCİ-(parmağını O’na uzatmış.)Bu ,ya bizim katip,yahut onun kılığında bir peygamber!

     

    O-Dört ayaklı köpeklerden bir dostum var.Şimdi dışarıda bekliyor beni.Gözleri fıkır fıkır hatırakaynıyor.Allah sağlık verirse,bir koukta,geceyi koyun koyuna geçireceğiz.Amma iki ayaklı köpekler mi;mezarda kemikleri kemiğime deyse dirilirim.

     

    HIRSIZ-(katile.)Sahiden bir iş var bu adamda.Bu bizim katip olamaz.O da bazı bazı ahlak,namus der dururdu ama,bununki başka türlü..

     

    KATİL-(O’na bakarak)çocukken anam bana evliya hikayeleri anlatırdı.Elimi üç kere insan kanına batırdım amma,o hikayeler hatırımdan çıkmadı.Şimdi onları seyrediyorum sanki…

    ...............


  5. .................

    O-Koyunun bembeyaz sütünü de birkaç mangıra,yalancı şahidin kapkara gündeliği de…Bu maddeleri birbirine para mı karıştırdı,paranın kepçesinde biz mi karıştırdık?Amma bir kere karıştırdık,bir daha da ayıklanır sanmayın!..

     

    (O,orta yerde ,tek başına duran masasına doğru bir adım atar;masaya oturur, iki eliyle masanın yanından kavrar,tuhaf bir eda içinde gözlerini tavana diker.Katil,hırsız,yankesici ve işsizde korkunç bir hayret cezbesi… )

     

    O-(sanki kendi kendine söyleniyor)Bu böyleeee!..Allah, bütün ihtiyaçlarımızı melekleri vasıtası ile yerine getirmedikçe,para bu dünyadan kalkamaz.(başını ağır ağır, kendisinebakanlara çevirir)Hani din kitapları,^Sefillerin en sefilli^ diye bir yer tarif ediyorya,işte o,bu dünya,para dünyası…Vaktile varmış,paranın geçmediği bir yer varmış.insanoğlu oraya layık olmadığı için buraya atılmış.Şimdi buradan da oraya gitmek için ,parasız pulsuz çalışanlar var…

     

    İŞSİZ-Cenneti mi anlatmak istiyorsun?

     

    O-Cenneti, cenneti anlatmak istiyorum.Cenneti sende böyle anlat!Paranın geçmediği yer…

     

    YANKESİCİ-Bu dünyada böyle bir cennet kurulamaz mı?

     

    O-Kurulamaz,yoooo,kurulamaz.Yalancı çiçeklerlebahçe yapılabilirse,bu dünyada da böyle bir cennet kurulabilir.Burası para dünyası;bu dünyanın bu dünya olabilmesi için para lazım,parrrra!

     

    HIRSIZ-Para lazım ,ha!

     

    O-Elbette para lazım!..O olmazsa cennete giden yol bulunabilir mi?Aydınlık neresi?Karanlığın çıktığı yer!..Gelin siz.paraya ışık deyin!Para olmazsa ben karanlığı nerde bulacağım?..

     

    İŞSİZ-Karanlıkta ne arıyorsun,katip?..

     

    O-ALLAH'I ARIYORUM,AHLAKI ARIYORUM!..

    .................


  6. BEN KANDAN ELBİSE GİYDİM HİÇ DEĞİŞTİRSİNLER İSTEMEDİM

     

    Kendinden bir şeyler kattın

    Güzelleştirdin ölümü de

    Ellerinin içiyle aydınlattın

    Ölüm ne demektir anladım

     

    Yer değiştiren ben değildim

    Farklılaşan sendin

    Sendin bana gelen aynalarla

    Sendin bana gelen sendin

     

    Artık ölebilirdim

    Bütün istanbul şahidim

    Ben kandan elbiseler giydim

    Bundan senin haberin var mı..............


  7. ÇAY

     

    Baş köşeyi kim aldı kime verdin

    Bir bardak soğuk su gibidir onlar

    Ellerinin uzandığı her masada

    Taş gibi çay

     

    Bizim içtiğimiz çayda çaydır

    Çarpık dudaklı ezik gözlü allı mavili çaylar

    Vadilerden renkli yağmurlar gibi gelir

    İçtiğimiz çay

    Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir

    Judy Garland gibi çay

    Kan gibi çay

     

    Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda

    Oçaylar dağları bin parça eder ve getirir

    Yaşamayı çağıl çağıl getirir

    Oçaylardan su içenlerin gözleri

    Benim çay bardağımda senin gözlerin olur

    Senin gözlerin sizin çay bardaklarınızda

    onların gözleri

    Çay


  8. Bu forumun en çok sevdiğim yönleri ; ortaya bir tez atarsın insanlar senin görüşündür düşüncendir saygı duyuyorum demeden doğru yada yanlış bu tezi çürütmeye çalışır....yada başka bir yönden bakarsak olaylara at gözlüğü ile bakmaktansa, tek bir kaynaktan faydalanmaktansa aynı konuda farklı kişilerin farklı görüşlerini de okuma olanağı sağlar.

    işte Vakıf kardeşim ben A.T.A yı okuyordum ...Karakaya yı duymuşluğum var ama takipçisi değilim.. sayende internette yaptığım kısa bir araştırma sonucu bi yazarı daha tanımış oldum ve yine sayende (en azından bu konu hakkındaki) görüşlerini okuma fırsatı buldum Aro

    Sitede güzel faydalı yorumların var Allah daim eylesin...selametle kalın inş.

     

     

    selam ve duayla...........


  9. Teşekkür ederiz efendim, ellerinize sağlık :)...Tabi A.T.A 'yı sonradan fark edenlerdenim, biraz geç başladım okumaya, ama sağlık olsun değil mi? :D...Bir yazarın olaylara bakışı kadar, uslübu da çok önemlidir mağlum. Bunlar fazlasıyla mevcut diye düşünüyorum sayın Alkan'da :D...

    sevgili Adles Hanım geç olsunda güç olmasın efendim selametle kalın inş. :(

    selam ve duayla...........


  10. İz Tv'de vitamin var!

     

    Beykozlu Şahin Hoca'yı tanır mısınız? Tanımazsınız; az sayıdaki Beykozlu ve sporcu hariç, Şahin Hoca'yı kimse tanımaz. Kolaylıkla tahmin edeceğiniz üzere, yarım saat öncesine kadar ben de tanımıyordum; çalışmaktan bunalınca kendime güzel bir çay demleyip İz Tv'yi açtım.

    "Hayatın Notları: Beykozlu Şahin Hoca" diye bir program. Oturup bir güzel seyrettim ve harcadığım yarım saat için İz Tv'yi kuranlara, bu belgesele emek verenlere şükran duydum.

     

    Uydu ve diğer yayın platformlarını ucuca koyunca sayısı yüzü hayli geçen Türkçe kanal seyretmek imkânımız var; bunların içinde belgeselciliği ve belgesel yayınını kendine "iş" edinen sadece İz Tv. Düşünüp taşınıyorum diyorum ki, "Türkiye'de sadece belgesel yayınlayarak bir televizyon kanalını ayakta tutmaya çalışan kişi ya çok zengin, ya mecnûn ya da belgeselciliği çok seven bir meraklı olmalı!" Bu işe biraz bulaşmış herkes, bazı kalantor kurumların siparişi üzerine çekilen belgeseller hariç, bu işten iflâh eden kimse olmadığını çok iyi bilir.

     

    Şimdi tekrar soruyorum; belgesel seyrediyor muyuz? Sizin yerinize ben cevap vereyim müsaadenizle, "belki seyredeceğiz ama bulamıyoruz ki!" Ee bulsak seyreder miyiz?

     

    Yine ben cevap vereyim: Seyretmeyiz, sıkılırız; çünkü belgesel eğlendirmez, bilgi verir, herhangi bir olayı, nesneyi, kavramı, süreci belgelendirir. Belgesel "meraklı" insanlara hitab eder...

     

    -Ne yani biz meraksız mıyız? Meraklıyız elbette; hem nasıl? Merak derecemizi göstermek için televizyonlarda hangi programların seyredilme rekoru kırdığına, gazetelerin web sayfalarında en çok hangi linklerin tıklandığına göz atmak kâfi. Bize meraksız diyenin ağzı gözü çarpılır da tekkenişîn tavasına dönüverir.

     

    Beykozlu Şahin Hoca (Köktürk) bir beden eğitimi öğretmeni imiş; Allah ömür versin, hâlâ yaşıyor, tevellüd 1924. Beykoz'da Atatürk'ten gayrı büstü dikilen tek adam. Belediyenin spor salonuna da ismi verilmiş. Ne mutlu ona ki DSP'li belediyenin verdiği ismi, halefi AKP'li belediye te'yiden taçlandırmış. Seyrettiğim belgeselin metnini yazan Nazım Alpman sansursuz.com sitesindeki yazısında diyor ki, "Öğrenciler [beykoz Ortaokulu'nda] spor akademisi düzeyinde aktivite göstermek zorundaydı. Şahin Hoca'nın öğrencileri[nin) iyi krosçu, iyi yüksek atlamacı, iyi uzun atlamacı, iyi basketbolcu, iyi voleybolcu özetle "makul düzeyde süpermen" olmaları gerekiyordu!" ve ardından ilave ediyor, "emek verdiği öğrencilerden istediği minik bir şey vardı; şampiyonluk!"

     

    Vaktiyle bu Beykozlular İstanbul şampiyonluklarında öteki ilçelere nal toplatmışlar; sebebi bu adam: Şahin Hoca!

     

    Kamera bir Beykozlu'ya çevriliyor, diyor ki adam: "Şahin Hoca'dan çok şey öğrendik; evvela bir işi isteyince yapabileceğimizi öğretti bize". Minik bir sır.

     

    Belgeselde Beykoz Ortaokulu'nun metrûk ve perişan halini de gördüm, içim cız etti. Mülkiyeti hangi kurumun ise ihyâ ediverseler de Şahin Hoca bir daha sevinse.

     

    Reklâma giriyor farkındayım ama, "o paralı yayın platformu"na abone iseniz, 88. Kanalını sıkça ziyaret ediniz. Sıkılmayacağınızı garanti ederim. Belgesel yapmak, eskilerin tâbiriyle neredeyse "meccâni", hatta zararına bir iş; yayınlamaya gelince, korkarım üste para bile veriyorlar; yani biz İz Tv'yi çokça seyredersek kanalın sahibini, yapımcıları zengin edecek değiliz; sadece onlara mânevi bir lezzet duygusu telkin edeceğiz; daha iyisini, daha güzelini yapmak için daha çok didinecek, arkalarında kendilerinden sonra da yaşayacak çok değerli "belge"ler bırakacaklar.

     

    Belgesel seyrediniz; asıl vitamin belgeselde var.

     

    A.Turan Alkan(22kasım 2008)


  11. Bu akşam haberlerde izledim inanamadım gerçekten doğru mu acaba?internette yaklaşık 6 saat önce aşağıdaki haber çıkmış....

     

     

    ''Michael Jackson'ın müslüman olarak, adını 'Mikaeel' olarak değiştirdiği iddia edildi.

     

    21.11.2008 13:42

    Dünya basınında Michael Jackson'un din değiştirdiği haberleri yayıldı. The Telegraph'ın The Sun'dan aldığı habere göre; ünlü şarkıcı Los Angeles'da bir arkadaşının evinde küçük bir imam yardımıyla İslamiyet'e geçti.

     

    Jackson'ın bu töreni gerçekleştirdiği yer; Thriller isimli albümünüm düzenlemelerini de yapan müzisyen arkadaşı Steve Porcaro olduğu belirtildi. Daha önce Jackson gibi din değiştiren Kanadalı şarkı sözü yazarı David Wharnsby ve yapımcı Phillip Bubal'ın da aralarında bulunduğu, Jackson'un en yakın beş arkadaşı da bu törende yanında hazır bulundu. Törende yere oturduğu görülen Jackson, arkadaşlarıyla din değiştirdikten sonra daha iyi birer insan oldukları hakkında konuştu.

    Jackson'ı imam tarafından camiye çağırıldı ve kelimeyi şahadet getirdi.

    Geçen yıl, Jackson'un erkek kardeşi Jermaine Friday, kendisinin İslamiyet'e döndüğü 1989 tarihten itibaren Jackson'ın da İslamiyet'le ilgilendiğini söylemişti. ''

     

    Hidayetin ne zaman nerde geleceği belli olmaz.Allah ol dedikten sonra arşıala dize gelir...Darısı müslümanım diye geçinenlerin başına........,

     

    TEVEKKELTÜALALLAH

     

    SELAM VE DUAYLA........


  12. Çok güzel bir çalışma olmuş,emeği geçen herkes için Allah razı olur inş.A.Turan Alkan'ın yazılarını elimden geldiğince takip edenlerdenim.A.Turan Alkan'ı gazetedeki fotoğraflarından biliyordum...sesini duymak nasip olmamıştı.Sevgili Asyam vesilesi ile bu da oldu..Allah senden de razı olur inş. sevgili Asyam kardeşim..

     

    A.Turan Alkan'ın üslubu,olaylara bakış açısı tamamen bana hitap ettiğini,beni yansıttığını düşünüyorum..Zaten bir kere yazılarını okusanız inanın sizde bağimlilik yapacak :D (en azından bende öyle oldu :D )Gazeteyi elime aldığımda (şayet o gün yazısı varsa)ilk açtığım sayfa A.Turan Alkan'ın yorum yaptığı köşe oluyor....

    En son okuyup hayran kaldığım yazıları 16 kasımda zamanda çıkan 'Evde derbi' ve 17 kasımda çıkan 'Çarpanlar Tıklasın Sizi' yazıları olmuştu..Tavsiye ederim :)

    Veeeee... öğrendiğimde çok sevindiğim bir nokta daha onunda çayı sevmesi........:(

     

    Selam ve duayla...........


  13. Çarşafın üzerinde altı ok

     

    CHP lideri Deniz Baykal'ın başörtülü, türbanlı ve çarşaflı kadınlara parti rozeti takmasında yadırganacak bir şey yok. Baykal doğrusunu yaptı, partinin kapılarını örtülü örtüsüz ayrımı yapmadan toplumun bütün renklerine açtı.

    'Arap giysisi' demedi, dışarıdan ithal, 'Kur'an'da yok siz de niye var?' demedi. Olduğu gibi kabullendi. Yanlış olan ayrımcılıktı, kadınları giysisine göre değerlendirerek başı kapalı olanları reddetmekti. CHP'yi sadece başı açıkların partisi yapmaktı. Bu ilk değil, daha önce de çarşaflı bir kadına altı ok rozeti takmıştı, 10 gün içinde ikinci fotoğraf... Tekrarlanması, bir kaza veya hatanın sonucu değil bilinçli bir tercih olduğunu gösteriyor. Özellikle sol cenahta o fotoğrafın CHP çizgisiyle ne denli örtüştüğünü sorgulayanların olduğu da gözden kaçmıyor. Baykal'ı ayıplıyorlar. Anadolu'nun kutsalları ve değerleriyle ilişki bu topraklarda siyaset yapmanın kaçınılmaz sonucu. Türk toplumu homojen değil, çok renkli. Örtüyle toplumun ezici çoğunluğu ilgili. Anadolu gerçeği bu.

     

    Hiç kimsenin bu gerçeği karşısına alarak siyaset yapma şansı yok. İktidar hedefleyen bir siyasi dışlamadan toplumun bütün unsurlarına hitap etmek durumunda. CHP bugüne kadar büyük yanlışlar yaptı. Katı ideolojik siyasetini bir türlü dönüştüremedi. Baykal liderliğindeki açılım denemeleri her defasında sonuçsuz kaldı. Hatırlayın Yunus Emre, Şeyh Edebali, Anadolu solu gibi yeni siyasetle toplumun değişik kesimlerine ulaşma çabalarını... Söz olarak kaldı, eylem planına dönüşmedi.

     

    Şimdi yeni bir girişimle karşı karşıyayız. Örtülüleri reddetmeyen, onları anlamaya çalışan bir yaklaşıma sadece CHP'nin değil Türkiye'nin de ihtiyacı var. Değerler üzerinden siyasi kamplaşma toplumsal yapıyı tehdit edecek boyutlara ulaştı. Türkiye için siyaset üreten bir partinin bu topraklara ait değerlerle kavgalı olmasının kime ne yararı var? Manzara-i umumiye ortada; kimsenin hayrına olmadığı yaşanarak görüldü.

     

    'İstanbul'daki o fotoğrafın Ankara'da yansıması olacak mı?' diye sorabilirsiniz. Haklısınız, en can alıcı noktası bu. CHP her türlü yeniliğe karşı çıkan, değişimlere direnen katı bir yapıya sahip.

     

    Dün grup toplantısında her türlü itiraza rağmen 'Kimseyi sakalıyla bıyığıyla giyimiyle yargılamayın, herkes eşittir. Biz kimseye geleneğini bırak, örtünden vazgeç deme hakkına sahip değiliz' diyerek açılımın arkasında durdu. Bir siyasetçi İstanbul'da yaptığını, Anadolu'da söylediğini Ankara'da unutursa ters etki yapar. Baykal herhalde bunun farkındadır. Rozet yolun başı. Acaba bu girişimin arkası nasıl gelecek? Sorulacak çok soru var. Parti rozeti taktığı o kadınlar yarın yeni partili sıfatıyla CHP Genel Merkezi'ni görmeye gelirlerse rahatça dolaşabilirler mi? O kadınlardan birisi 'Yakamdaki CHP rozetine rağmen oğlumun yemin törenini izlemek için gittiğim kışlaya beni almadılar' derse acaba Baykal'ın cevabı ne olur? Bir başka soru daha; yine o kadınlardan birisi 'Rozetten sonra yeni partim için geceli gündüzlü çalıştım, sırf başı örtülü olduğu için kızım üniversiteye gidemiyor, CHP bir şey yapsın' derse kendisine bir cevap verilir mi?

    Baykal'ın işi gerçekten zor. Başörtülü kadınları sadece seçim zamanlarında hatırlamadığını Ankara'daki davranışlarıyla göstermek zorunda.

     

    Fazla iyimser bulabilirsiniz, ne yalan söyleyeyim ben Baykal'ın çarşaflı kadınların yakasına parti rozeti takmasını heyecan verici buluyorum. Ve bir açılım girişimi olarak görüyorum. CHP lideri parti içinde ve kimi sol çevrelerde sert eleştirilere neden olsa da geri adım atmamalı, aksine ileriye gitmeli. CHP Anadolu'ya ne kadar giderse Anadolu da CHP'ye o kadar gelir. Hiçbir rengi dışlamadan toplumun bütün unsurlarını kucaklarsa sandıkta karşılığını mutlaka alır.

     

     

     

     

    19.11.2008-ZAMAN


  14. EYLÜL

     

    Eylül... Fersude sonbaharların giriş kapısı... İlk yaz rüzgârından alınmış bir hızla savrulan düşüncelerin, hoyrat hayallerin ve avare zamanların yorgunluğu, kırgınlığı, pejmürdeliği içinde yeniden derlenip toparlanması gereken hayatın rengi... Ve yeniden başlamanın yorgun ritmini hatırlatan yağmurlar... Bölük pörçük hatıralar, kırık dökük sevinçler... Şiir kılığında gelen acı...

     

    Eylül işte; nâm-ı diğer, hüzün...

     

    Eylül... Her şair için ayrı bir Leyla; kurşunî gelinlikler giyinip de gelen... Dilemmaların çıldırtıcı sükunu bir yanda; ve bir yanda sislerin ve buğuların ardından sökün edip yürümüş sancıların ilhamı... Katar katar uzaklaşan kuşların kanatlarına yüklenen son arzular kadar umutsuz ve beklenesi...

     

    Eylül işte; nâm-ı diğer, pişmanlık...

     

    Bilmiyorum, siz bu yazıyı okurken yağmur yağıyor olacak mı?.. Belki yapraklar savruluyordur şimdi bulunduğunuz şehirde; belki sular kararıyordur yavaş yavaş... Altın kızılı bir gurubun soyunmuş dalında çifte kumruları seyrediyorsunuz belki de... Bir sanatoryum bahçesinde gezinen uzun saçlı, zayıf ve genç iki kaderdaştır belki ikindiler ve yağmurlar... Belki sizin kentin huzurludur akşamları, belki de alaca düşmüş gecenin bir yüzünde siyah tırnaklarını ruhunuza geçirmeye çalışan ifritler dolaşır...

     

    Eylül işte; nâm-ı diğer melal...

     

    Tenha yollar, aşınmış günler, hayata dar gelen arzular ve kanadı kırık kuşlar... Tabiatın birden uyanıp gerçeği gören yüzü... Kıymeti bilinmeyen lezzetin çamurlara bulaşmış sarı bir acılık tarafından istilasına karşı şaşkınlık... Acıların beyhude, sevinçlerin zavallı, mutlulukların fanî olduğunu anlamanın dehşeti...

     

    Eylül işte; nâm-ı diğer, ölümün rengi...

     

    Eylül... Yaşanmamış mevsimlerin en gerçeği... Uçuk benizli koşuşturmacalar, yeniden kurulan defter kitap pazarı... Eski okul çantasına kalem yerine ancak gözyaşını koyarak okula giden minik adımlar... Yoksul mahallelerde gitgide çamurlanacak karanlık sokaklar... Camlara mıhlanıp 70 yıllık muhteşem bir sükût ile yolları seyreden kırçıl hatıralar... Ciğer paresini okula eksik kitapla gönderen annenin yüreğindeki çizik... Para etse canını da verir ama...

     

    Eylül işte; nâm-ı diğer, acının mührü...

     

    İSKENDER PALA


  15. çok güzel ve etkileyiciydi...Allah razı olsun kardeşim..inş.devamı da gelir..Ahmed Özer'in kırklar serisinden ''Bir İman Abidesi Zübeyir Gündüzalp''adlı kitabını okumuştum.Zübeyir Abinin Hayatını anlatan güzel bi eser ...hayatını öğrenmek isteyenler için tavsiye edebilirim...

     

    selam ve duayla..........


  16. selamun aleykum kardeşim...bu konu genel bır konu oldugundan öm gerek yok.herkesın özgürce fıkırlerını konusabıldıgı bır yer burası...evde oturup çocuk mu büyütelim mı dıyorusn..onu zaten hakkıyla yapabılseydık;bugun bu durumda olmazdık...

     

    dünya üç günlüktür;dün geçti,yarın bellı değil,elımızdekı sadece şu andır...o anıda dünya ve dünyalıklar için geçırmeye lüzum yoktur. ne olursan ol amma illa RIZAYA UYGUN OL....

     

    Biz hakıkı olarak tam bir yürekle bu davada dik durursak ALLAH CC bu dünyamızı bıze gerı verır;yanı haklarımızı..amma bu tür gayesı islama saldırmak olan kendını nımetten sayan okumus amma kufürle oralara gelmıs ve bu belgeyı kufruyle hazırlayan o vıcdansızlara boyun eğmek de neyın adı oluyor...bızım amacımız kuranı mübine hizmet edıp rızaı ılahıye ermekse bu onun hıç bır emrının dısında olamaz;kaldıkı;tek hızmet edılecek yerler universıteler veya devlet daırelerı degıldır...elbette olsa ıyı olurdu velakın ımtahan ...kazananlardan olmak duasıyla ..selam ve dua ile...bunda can sıkılacak bırs ey yok zira;herkesın fıkrı kendıne...

     

    Allah yar ve yardımcımız olsun...herkesin fikri kendine!..yorumunuza saygı duyuyorum....

    selam ve duayla...........


  17. ALLAH CC bizlere acısın ...burası doğruda..bu cümleyi göre,göre nasıl ellerı varıyor ımzalamaya o basörtusunu açıp gıren kardeslerımzın...bana şimdı ama fedakarlık yapmazsak şöyle olur ,böyle olur.vs..bu boş laflara kımse gırmesın...ALLAHIN cc yoluna hizmet onun yasaklarına gözyumarak olmaz...belge ya, utanmadan bıde belge hazırlamıslar :) hem dunyada hemde hesap gunune şahıt bır belge..ALLAHIM İÇİMİZDEKI BIR TAKIM GAFILLERIN YUZUNDEN MASUMLARI DA NE OLUR HELAK ETME...AMİN...

     

    sidoma kardeşim açık söylemek istiyorum yorumunu okuyunca çok canım sıkıldı...biliyorum gerçekler her zaman acı verir insana ama........büyük bir ihtimallede belirtmemişsin ama bayan değisin..peki biz ne yapalım kardeş evde oturup çocuk mu büyütelim :D öğretmenler doktorlar polisler vs.....biz olmayalım malum insanlar mı olsun :D:( ya biliyorum her şeyi kuranda geçen bi ayeti kerimenin uygulanmamasının sonuçlarını ..........:(

    yorumun içinde sağolasın

    selam ve duayla........


  18. Osman Yüksel Serdengeçti, gerçekten serden geçti...

    Batılılaşma ilimde, teknikte ilerlemek, fabrika, atölye, laboratuvar açmak iken, bizde bu iş yanlış anlaşılmış, kahvehanelerin, meyhanelerin sayısı artırılmış, din dışı gelişmeler hızlandırılmıştı.

    O sıralarda sosyalist Sebahaddin Ali'yle ilgili bir yürüyüş yapılmıştı.

     

    Osman Yüksel, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi felsefe bölümünde son sınıftaydı. Tevkif edildi. İdam isteğiyle yargılandı, bir sene hapis yattıktan sonra beraat etti fakat tahsil hayatına devam etmedi.

     

    Osman Yüksel, çıkardığı Serdengeçti mecmuasıyla tanınır. Kur'an okumanın, basmanın, satmanın yasak olduğu devirde "Hakka tapar, halkı tutar" manşetiyle dergiyi yayınladı.

     

    Rahmetli, davasını şöyle anlatıyordu: "Kötü niyetler, şer kuvvetler, Allah'a, millete, vatana koşanların yolları üzerine dikilmiş bulunuyor. Onların yüzüne huzurunuzda tükürüyorum!"

     

    Başka bir makalesinde "Bu dava, ayıya dayı demeyenlerin davasıdır." diyordu.

     

    Daha birinci sayıda tevkif edildi... Çıkardığı her dergiden dolayı hakkında soruşturma açılırdı. Osman Yüksel ağabey, gerçekten serden geçmişti... Serdengeçti demek, idama razı olmaktır. "Sofraya yürür gibi, sehpaya gitmeyenler dava adamı değildir" sırrını yaşamak... Hanımı, hapis yattığı yıllarda, çocuğunu tedavi ettirecek para bulamadığı için depresyona girip ayrıldı. Ankara'da Denizciler Caddesi'ndeki dükkânını şöyle tarif ediyor: "Kömürlüğü ömürlük yaptık, yeryüzünden iki buçuk metre aşağıdayız. Ölüm bile bizim için yükseliş olacaktır." Küçücük bir dükkânda yaşıyordu. Tuvalet ihtiyacı için, caminin tuvaletine giderdi.

     

    Ben, Türkiye'yi il il dolaşırdım. Her gittiğim yerde, kitapçılara Serdengeçti mecmuasını anlatırdım, dergiyi tanıtırdım. Bir kuş gibiydik. Ağzımızdaki tohumu bırakırdık; yeşermezse toprak utansın derdik. Gönüllü çalışanlarla dergi yayınlanmaya devam etti.

     

    Bir gün yine Denizciler Caddesi'ndeki kitapçı dükkânında oturuyorduk. Muhterem ağabey, "Bir şeyler yiyelim." dedi. Bir tabak pekmez ve ekmek getirildi, o kadar. Bir arkadaş, somun ekmeğinin içini, pekmeze bandırdı, ekmek pekmezi sünger gibi emince, arkadaş koca lokmayı ağzına attı. Osman Yüksel ağabey de dedi ki: "Yahu sen ne yapıyorsun? Bataklık mı kurutuyorsun!"

     

    Osman Yüksel Serdengeçti, çok şakacıydı. Cesurdu. Mal mülk, mevki makam peşinde değildi. Yıllar yılı peynir ekmek yahut pekmezle karnını doyurdu. Kimsenin parasını yemedi. O, bu davanın sefasında değil, cefasındaydı. İşkenceli, zor bir hayat mı istiyordu? Hayır! Amma biliyordu ki, İslam'a hizmet etmek isteyen, İslamiyet'i öğrenmek, anlamak, yaşamak isteyen mutlaka çile çekecekti.

     

    Kula kul olmak için atılmadık meydana

     

    Biz yalnız hakikate, Hakk'a secde ederiz.

     

    Nasıl girdiyse dava sahipleri zindana

     

    Bilsin ki dava sahipleri biz de öyle gireriz.

     

    diye, şiirler okurdu.

     

    Parkinson hastalığına yakalanmıştı. Elleri titriyordu. Çay getirdiler. Şekeri zorlukla bardağa attı, fakat kaşığı bardağa sokamadı. Şakacı ağabey, "Hey gidi Osman hey! Bir zamanlar Türkiye'yi karıştırırdın, şimdi bir çayı karıştıramıyorsun!" demişti...

     

    Osman ağabey, Bediüzzaman'ı ziyarete gittiğinde, Bediüzzaman ona demiş ki: "Bir oğlum olsa ismini Osman koyardım. Sen benim manevi evladımsın." Manevi dünyamızda onun yeri büyüktür... Muhterem ağabeyim... Allah sana gani gani rahmet etsin...

     

    HEKİMOĞLU İSMAİL

    15.11.2008,ZAMAN


  19. Kafein bağımlısı mısınız?

     

    Kahve ve çayda bulunan en güçlü kimyasal bileşenin kafein olduğunu biliyoruz. Kafein, sizin de günlük yaşamınızın bir parçası haline mi geldi?

     

    Fakat günde 4 ile 7 fincan arasında değişen kahve tüketiminin, kişide huzursuzluk, sinirlilik, baş ağrıları gibi problemleri doğurduğunu biliyor muydunuz? Birçok bitkide bulunan kafeinin ölümcül dozu 10 gr'dır. Gereğinden çok kahve tüketimi bilinenin aksine, kişide uyarıcı etki yaratmaz; sinirsel uyarıların algılanmasında yavaşlamaya ve uyuşmaya sebep olur.

     

    Kişide keyif verici bir hal yaratması, bağımlılık yapan özelliğinin temel kaynağıdır. Kafein, 200-400 mg alındığında dikkati artırır, yorgunluğu azaltır. Kafeinin uykusuzluğu giderme, direnci artırma, fiziksel, psikomotor ve intellektüel performansı artırma gibi etkileri de vardır. Kafein, genellikle bağımlılık oluşturmaz. Ancak fazla kahve içenlerde ilaç bağımlılığının temel öğeleri ortaya çıkar. Yapılan denemelerde kafeinin fiziksel bağımlılık oluşturabildiği tespit edilmiştir. Bu durumda kafeinin kesilmesi, çevreye ilginin azalması, huzursuzluk, baş ağrısı, zihinsel konsantrasyonun azalması ve kaygı bozukluğu gibi etkilere sebep olmuştur.

     

    Kafein;

    * Merkezî sinir sisteminde uyuşukluk ve zihin yorgunluğu giderici etkisi vardır.

     

    * Yüksek dozda konvülsiyon (sara nöbeti) oluşturur.

     

    * Solunum sistemini uyarır, kalp atış hızını artırır.

     

    * Hafif idrar söktürücü etkisi vardır.

     

    * Kas, sinirler ve mide salgısını uyarıcı, metabolik hızı artırıcı etki oluşturur.

     

    * Orta düzeyde alındığında (200-300 mg) iştah artırır. :)

    ZAMAN-15.11.2008


  20. Hani çok şey gördük futbola dair... Sahalardan inanılmaz manzaralar yansıdı. Ama böylesi asla unutulmaz.

     

    Bu dua unutulmaz... Hoca öyle detaycı ve öylesine kendini kaptırmış ki... Sözleri "amin" demek için ellerini açan futbolcuları bile güldürüyor...

     

    İşte unutulmayan o dua :D

     

    http://www.youtube.com/watch?v=9CNIPs-NdaA...feature=related

     

    Allah'ım gece gece nerden çıktı karşıma bu video :)

    çok komik ya hu !! böylesinide ilk defa gördüm...................

×
×
  • Create New...