Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

kevser

Üye
  • Content Count

    176
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by kevser


  1. Yaprak dökümyüle ilgili bi anımı anlatayım, okulda öğretmen yaprak dizisinin en realist dizi olduğunu söylemişti, bizim arkadaşta orda bi Oğuz var herkesle yatıp kalkıyor bu gerçekçi mi demişti, bende kendimi tutamayıp E öyle P*z*v*nkler yok mu dünyada demiştim.Herkes yerlere yatmıştı, ama gerçek olan ağlanılacak durum bu....='(

     

     

     

    :) artık neye gülüp neye ağlayacağımıza şaşırdık.............

     

    selam ve duayla...........


  2. keşke bizde de yasaklansa yan ürünlriyle birlikte en azından bari okul kantinlerinde

     

    Kardeş sözlerine ''Amin Amin Amin'' diyorum ama yasaklanmadan da bu ürünlerin tüketiminin önüne geçmek gerekir.Allah bi daha içmeyi nasip etmesin marka ayırt etmeksizin kola içmiyorum.Herhangi bir ürün alırkende özellikle kimin ürettiğine,Türk üretimi olmasına dikkat ediyorum.Bu konuda önce ailemden başlayarak arkadaşlarımıda teşvik etmeye çalışıyorum.

    Herkes kendi çevresinden başlarsa inanıyorum büyük yol katedebiliriz.........(acizane fikrim)

     

    selam ve duayla.........


  3. Ah Ömrüm... Sabrettik.. Sabrediyoruzz...

    Rabbim bizlere başörtümüzle, özgürce saf benliğimizle üniversiteye gireceğimiz günler nasip etsin inşallah...(aminnn :) )...

    HAYDİ KIZLAR OKULA ... HAYDİ BAKALIM SONUMUZ HAYIR OLA :)

     

    GeLsE CeLaLiNdEn CeFa, YaHuT CeMaLiNdEn VeFa...

    İkİsİdE CaNa SaFa; LüTfUn Da HoŞ, KaHrIn Da HoŞ...

    (ibrahim tennuri)

     

    AMİN AMİN AMİN..............

     

    Ya Baki ente'l-Baki , Ya Baki ente'l Baki

    Selam ve Duayla......


  4. "öteki" olmak..."öteki" olmak...."öteki" olmak....bu ne demek???

     

    Ekrem Dumanlı burada imalı bir anlatım tarzı kullanmış.Farkındaysan kardeşim ÖTEKİ kelimesi tırnak içinde alınmış....benim değil arkadaşımın değil yandaşımın değil karşıt düşüncemdeki arkadaşıma destek verildi demek istiyo... yani İnşallah bu üniversitede ateş düştüğü yeri yakmamış..........(acizane fikrim)

     

    Alkışlar Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine! Tebrikler 'öteki'nin özgürlük mücadelesine destek verene!


  5. bilmem bilir misiniz bir musa amca vardır..sohbetleri çok hoştur..onun alevilik üzerine "muhteşem" bir sohbeti var...kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum....:D

     

    TIKLAYIN!

     

    :) :) :)

     

    çok hoş bi sohbetti daha öncede dinlemiştim.musa amca yanlış hatırlamıyorsam risale-i nur talebelerindendi...Allah rahmet etsin İnşallah...dinimizi özellikle yeni nesil için; şu günah bu günah o haram şeklinde değilde Musa Amca gibi ikna yöntemiyle anlatılmasının daha tesirli olmacağına inanıyorum.

    deniz_mavidir paylaşımın için teşekkür ederim

    Selam ve duayla................


  6. İbretlik bir tablo

    Alkışlar Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine! Tebrikler 'öteki'nin özgürlük mücadelesine destek verene! Lütfen Boğaziçi Üniversitesi'nin tarihine nakşedilecek o güzel fotoğrafa bir daha bakın. Başörtülü öğrencilere karşı yürütülen kaba saba uygulamayı içine sindiremeyen gençler bir araya gelmiş ve okula birlikte giriyor.

    Saçları omuzlarına inmiş genç erkekler, başı açık genç kızlar. Civciv sarısı saçları ve kot pantolonuyla alkış tutan gençler ne demek istiyor acaba? Aferin çocuklar! Siyasetçilerin yapamadığını yaptınız. Gazeteciler de sizin kadar cesur olamadı. Sivil toplum adına mangalda kül bırakmayan bazı darbe yandaşlarının zaten sizin ufkunuza erişmesi mümkün değildi...

     

    Dün ve önceki gün gazetelere yansıyan (bazı gazetelere yansımayan ve asla yansımayacak olan) dayanışma fotoğrafını niçin önemsiyorum biliyor musunuz? Bu memlekette müzminleşmiş bazı problemler var ve o problemi ancak 'öteki'nin ortaya koyacağı empati kültürü çözebilir. Başörtüsü bunların liste başında gelir. Başörtüsünü, başörtüsüzlerin insaf ve izanı olmadan çözmek çok zor. Başı açık insanımız diyecek ki: "Yeter be kardeşim! Benim problem yapmadığım bir meseleyi senin kriz haline getirmeye ne hakkın var! Ve bizi ayrıştırma cesaretini sana kim verdi!'' Bu feryat, kasvet dolu kalpleri intibaha getirmeden bu sorun tam anlamıyla çözülmez. O yüzden hep kızarım Cumhuriyet mitinglerine katılanların keskin ucuna. Eğer samimi olsalardı başörtülü çocukları da yanlarına alırlar; duydukları 'endişe'yi onlarla paylaşırlardı. Anıtkabir'i ziyaret etmek isteyen başörtülüleri dövmeye yeltenen azgın bir topluluğun toplumsal barışa katkı sağlaması mümkün mü?..

     

    Aynı durum başı açık insanımız için de geçerli. Bir insan kendi iradesiyle böyle bir tercih yapmışsa, kimin haddine ki ona baskı uygulasın. Hangi mantıkla, hangi insafla, hangi vicdanla. Başı açık bir bayana yapılan her türlü baskıyı bertaraf etmek başı kapalı insanlara düşer. Oruçlu insana saygı, insana saygının gereğidir. Oruçsuz insana yapılacak en küçük saygısızlığın karşısında dimdik durması gerekenler de bizzat oruçlu insanların kendileridir. Hayatı paylaşmak, sosyal barışı devam ettirmek ancak karşılıklı saygıyla mümkündür çünkü...

     

    Sadece başörtüsü meselesi değil; temel hak ve özgürlük konularında, ya da müzminleşmiş sorunların çözümü noktasında 'karşı taraf'la empati yapılmadıkça bu ülkenin hiçbir problemi çözüme kavuşturulamaz. Mesela başörtüsü sorunu AK Parti'den daha çok CHP'nin meselesi haline gelmedikçe siyaset rüştünü ispat etmiş sayılmaz. Ve CHP, başörtülü çocuklara kapılarını kapadığı sürece eski tüfek komünist partilerine mahsus politbüro kasvetinden de kurtulamaz.

     

    Bu ülkede 'Kürt sorunu' varsa bu meseleyi sadece Kürt aydınına havale etmek yanlıştır ve meseleyi kördüğüm yapmaktan başka bir şey değildir. Demokrat ve cesur Türk aydını konuya kuşatıcı bir nazarla yaklaşacak ki testi kırılmadan bu ülke mesafe alabilsin. Testi kırıldıktan sonra içinde ab-ı Kevser bile taşısanız önemi kalmıyor çünkü. Alevilik konusu da öyle. Bazı art niyetli insanlar Aleviliği başka bir dinmiş gibi sunuyor ve şahsi çıkarları uğruna ayrılığı, hatta düşmanlığı körüklemek istiyor. Bu tehlikeyi bertaraf etme sorumluluğunu sadece duyarlı ve tutarlı Alevilerin omuzlarına yüklemek yanlış olur. Sünniler de 'Ben buradayım, senin temel hak ve özgürlüklerin konusunda sana destek çıkmak benim görevim' demedikçe muhtemel bir mezhep kavgasının (Allah korusun) önüne geçemezsiniz.

     

    Boğaziçi'nin parlak zekâlı gençleri 'öteki'ni anlama ve ona destek olma konusunda aydınlık bir kapı araladı. Bu köklü üniversiteye yakışan da buydu. Okul karakterine ve tarihine ters düşen tek portre maalesef çiçeği burnunda Rektör Kadri Özçaldıran Bey'dir. Yazılanlar doğruysa Sayın Rektör başörtülü çocuklara zoraki imza attırıyor, kapıya korumalar yerleştiriyor, barikatlar kurduruyor. Beyefendi, orası Türkiye'nin en seçkin ve en özgür üniversitesi; babanızın çiftliği değil! Hele engizisyon mahkemesi hiç değil! Okul tarihini unuttun diyelim; insan döner öğrencilerine bakar ve utanır!


  7. Oruç başa vurunca

    Yıl 1970, yaşım 11. Ramazan'ın ilk günleri. Arkadaşlarla Çiğli'de sinemaya gidiyoruz. Oruçluyum. 'Beş dakika ara' verildiğinde hemen bir gevrek yanında da Cincibir gazoz alıp karnımı doyuruyorum.

    Arkadaşım "Sen oruçlu musun?" diye soruyor. Ben de evet diyorum. Soruyu birkaç defa daha tekrar etti. Gevrek ve gazoz bittikten sonra bu kez, "Yav, hani sen oruçluydun!' dediğinde ben hâlâ "oruçluyum" diyorum ama, "Madem oruçlusun niye gevreği yedin!' dediğinde aklım başıma geldi.

    İsmail Meydi (ZAMAN-25.09.2008)


  8. Dişte kiralar yüksek!

    Üniversiteli arkadaşlarla birlikte, geçen perşembe iftara gittik. Bu seferki biraz farklı oldu. Zeytinburnu'nda gittiğimiz Hacı Abi ve ailesi bize çok güzel bir iftar hazırlamıştı.

    8 kişi idik. Yedik içtik filan. Tam çıkarken bir de ne olsun? Abi hepimize 50'şer lira diş kirası vermez mi!. Öyle sevindik ki! Bu kadar iftara gittim. İlk kez böyle şey gördüm yani. Çıkışta hepimizin ortak fikri "Yeniden iftara Hacı Abimiz'e gidelim!" oldu.

    Orhan Han, Zeytinburnu (ZAMAN-25.09.2008)


  9. AZİZ MAHMUD HÜDAYİ Hz.ni RÜYASINDA GÖREN 4. MURAT

     

    Bir gece rüyasında şeyhi Üsküdarî Aziz Mahmud Hüdayi Efendi ile sohbete oturmuştu. ‘Ben kemter Murad’ım!’ diyor, içini kemiren derdin Bağdat olduğunu söylüyor, derman aramaya geldiğini ifade ediyordu. Hüdayi Hazretleri kendisine: ‘Murad! Saltanatına mağrur olmasan her bir köprüyü selâmetle geçersin, dünya rahatına düşer de kendini bırakırsan, dünyayı kendine de, ailene de dar edersin. Gözünü her zaman ileriye dik, hedefini daima geniş tut, lâkin sık sık arkana bakıp, geçmişten ibret almayı da hiç ihmal etme. İbret almasını bilmeyenler için tarih, bir mezartaşı, ibret almasını bilenler için ise koskoca bir âbidedir. Kılıç fetheder; ama hükmetmez. Hayırla yâd edilmek istiyorsan, adaletle hükmetmelisin. Ümmetin çobanı ol, bilirsin çoban uyudu mu kurtlara gün doğar. Elinde imkânlar var, lâkin aklından çıkarma, davulcu ehîl olmadıkça, en iyi davul bile düzgün ses vermez, işinde ehîl olanlarla teşrik-i mesai eyle. Doğru tektir; ama yanlış çeşitli şekillere girip yoluna çıkabilir, sen doğru olanı ara. Kılıcın kısa geldikte, düşmana bir adım daha yaklaşmak kısalığı telâfi eder. Ahâlînin acıları, ızdırapları, iniltileri ortasında keyif sürmeye padişahlık değil, zindan bekçiliği denir. Padişahlığın dört şartı vardır: hikmet, iffet, cesaret ve adalet. Doğduğunda teb’andan herhangi biri gibi çıplaktın, öldüğünde teb’andan herhangi biri gibi, birkaç arşın kefenle gömüleceksin. Aradaki mesafe o kadar kısadır ki, mağrur olmaya değmez.’

     

    …Padişahın rahlenin önünden kalkacağı yoktu. Okuyor muydu, düşünüyor muydu, belli değildi. Fakat daha fazla bekleyemezdi. Neredeyse namaz vakti geçiyordu. ‘Namaz vakti Padişahım, hazır mısınız?’ sesini duyduğunda, Sultan Murad Bağdat kapısından girmek üzereydi. Atının tökezlemesi ânında imamın sesini duydu. Başını öne doğru salladı. Kalktı, safa geçti. İmamla birlikte tekbir aldı: Allahuekber! Bağdat nerede kalmıştı, tâ beynine kazıdığı Bağdat? Yoktu… Önünde çimen kadar yeşil halılar vardı, secde yerleri. Padişah, rahlenin önünde kalmış, namaza Şeyh Mahmut Hüdayi’nin sâdık müridi kemter Murad durmuştu. İkisini birbirinden o kadar iyi ayırıyordu ki, onu tanıyanlar bunun şuurî bir ayrım değil, fıtrî olduğunu söylüyorlardı. Bir keresinde rahmetli Hasan Halife: ‘Padişahım tekkede başka tahtta başkasın, bu işin sırrını söyler misin?’ diye sormuştu. ‘Bilmem ki!’ demişti Sultan Murad. ‘Kendi bilmecemi çözebilseydim, kâinatın esrarını da çözebilirdim. Bu öyle bir hâldir ki düşünmeyle olmaz, kendiliğinden olur.’ demişti.”

    (sızıntı dergisi-eylül sayısı)


  10. bay ajan belkide dost lugatı çoktan silinmiştir :) yada bize denk gelmez nasıl iş anlamadım ama sen en azından yermişsin okumuştur inş. sizin eski dost

    MİTAJANI ŞİİR TAHLİLİ !!!

     

    sevgili sezefinu mitajanı zaten dostu için başta 'ESKİ' sıfatını kullanmış üstüne bi de ' HAVAN KİME YABANCI' derken dikkat ettiysen yabacı kelimesini kullanmış.............senin anlayacağın mesaj yerine gitse de gitmese de mitajanı için pek önemli değil gibi gözüküyo..... çünkü bu tabirlerle kendisi zaten baştan dostunu silmiş.........

    ..........acizene bir yorum..............

    SELAM VE DUAYLA...............


  11. Duyar duymaz ilk tepkim gayri ihtiyari bu oldu: "Eyvah, bir özgürlükler kalesi daha düştü!" Kesin karar vermek için belki hâlâ çok erken. Bu tür talihsiz durumlarda insan belki bir yanlış anlaşılma ve bu yanlış anlaşılma üzerine yapılan bir yanlış uygulama vardır ümidini korumak istiyor hep.

     

    Söz konusu olan çok köklü bir üniversitenin koskoca rektörü de olsa belki de ilk günün heyecanıyla ne yaptığını bilmiyor diye avunmak istiyor insan. Yoksa en baskıcı dönemlerde bile bir özgürlükler kalesi olmayı sürdürebilmiş, her türlü farklı düşünce ve hayat tarzına sonuna kadar kapılarını açmış Türkiye'de ender rastlanan gerçek üniversitelerden biri olan Boğaziçi Üniversitesi'ni Boğaziçi Üniversitesi yapan en önemli özelliği olan özgürlükçü tarzını bir çırpıda çöpe atmak yakışır mı böyle bir üniversitenin rektörüne? Hele yeni rektör, bu üniversitede yıllarını geçirmiş, dahası bu üniversiteyi bir özgürlük vahası haline getiren öğretim üyelerinin oylarıyla bu makama seçilmiş biriyse, anlamak mümkün mü böyle bir yasakçılığı? "Bu rektör Boğaziçi Üniversitesi'nin özgürlükçü atmosferinden hiç mi nasibini almamış?" diye düşünmeden gerçekten edemiyor insan.

     

    Ama, maalesef burası Türkiye. Yani her an her şeyin mümkün olabileceği bir çelişkiler ülkesi. İşte bu yüzden olsa gerek, generallerin dominasyonundaki 28 Şubat sürecinin en baskıcı dönemlerinde bile öğrencilerinin bireysel özgürlüklerine, giyim kuşamına müdahale etmeyi aklından bile geçirmeyen Boğaziçi Üniversitesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi baskı ve kısıtlamaların mağduru olmuş liberal-demokrat biri tarafından atanan bir rektörün elleriyle yasakçılıkla ilk kez karşılaşma bahtsızlığını yaşayabiliyor. Mezunu olmaktan hep gurur duyduğum eski bir Boğaziçili olarak gerçekten isyan etmemek elde değil. Yazık, gerçekten çok yazık!

     

    Belki neden bahsettiğimi biraz açmam gerekiyor. Dünkü gazetelerden biri konuyla ilgili haberine şöyle giriyordu: "Yeni rektörle birlikte Boğaziçi Üniversitesi'ndeki (BÜ) özgürlükler dönemi de sona erdi. Üniversitenin açılış gününde okullarına gelen başörtülü öğrenciler, önceki yıllarda rahatça girdikleri kampüse dün alınmadı. Bu durum karşısında şaşkınlık yaşayan öğrenciler, yasağı kampüs girişinde protesto etti. Olay üzerine açıklama yapan Genç Siviller hareketi de, başörtülülerin kampüse alınmamasını ilginç bir dille eleştirerek 'Boğaziçi Üniversitesi'nin yeni rektörü Kadri Özçaldıran, vatani görevine hızlı başladı' ifadesini kullandı."

     

    Bugün ben hâlâ Boğaziçi Üniversitesi'nde okuyor olsaydım, büyük bir çaba sonucu girme başarısı gösterdiğim, bugüne kadar çok iyi bir şöhrete sahip olan bu özgürlükler üniversitesinin rektör eliyle de olsa şöhretinin lekelenmesine izin vermemek için ne gerekiyorsa yapardım. Başörtülü-başörtüsüz, sol görüşlü-sağ görüşlü ayrımı yapmaksızın başörtülülerle ya da yeni rektörün aldığı despotik kararların mağduru olan hangi kesimse onlarla birlikte hareket ederdim. Hangi kesimden olursa olsun despotizmin sebep olduğu mağduriyetten payımı almaya çalışır ve ona göre tepki verirdim.

     

    Felsefesini anlamakta aciz kaldığı halde bu güzel üniversiteyi yönettiğini zanneden rektörün aldığı despotik/yasakçı kararlarla Boğaziçi Üniversitesi'ni sıradanlaştırıp hiçleştirmesine müsaade etmezdim. Kimi mağdur ediyorsa onunla hareket eder, o mağduriyeti genişletirdim. İster öğrenci, isterse öğretim üyesi olsun bir Boğaziçiliye yakışan tavır da budur. Bugün bu tepki konulmazsa bugün öğrencisi olduğunuz, yarın mezunu olacağınız ya da halihazırda görev yaptığınız bu üniversite maalesef artık mensubu ya da öğrencisi olmaktan gurur duyduğunuz o eski üniversite olmayacaktır.

     

    Ne 12 Eylül askerî darbe döneminin ne de 28 Şubat askerî vesayetinin yapmayı başaramadığını kendisine bilim adamı diyen bir rektörün başarmış olması ne kadar da acı! Bilimi bir kenara bırakan yeni rektör, pek çok türdeşi gibi anlaşılan öğrencilerin saçı sakalıyla uğraşmayı marifet sayıyor. Bununla da yetinmiyor, peruk, kapüşon avına çıkıyor. Sanki bu ülkede bu işlerle uğraşan onlarca sıradan üniversite yokmuş da yasakçılığı, çok büyük eksikliği hissediliyormuş gibi. Buradan Prof. Özçaldıran'a bir tavsiyem var. Şayet özgür üniversiteden bu kadar rahatsız idiyse neden bir özgürlükler kalesi olan Boğaziçi Üniversitesi'nin rektörlüğüne aday oldu? Yoksa adaylıktaki tek amacı Boğaziçi Üniversitesi'nin çanına ot tıkamak mıydı? Hem madem despotizme bu kadar meraklıydınız Boğaziçi Üniversitesi gibi bir uluslararası markayı lekelemek yerine, ülkemizde bolca bulunan despotik üniversitelerden birine transfer olabilir ve hiçbir üniversiteye yakışmayacak ilkel yasakçılığınızın sınırsız keyfini buralarda sürebilirdiniz.

     

    Bu güzelim üniversiteye karşı kastınız, hıncınız, düşmanlığınız nedendir? Lütfen herkes için çok geç olmadan yaptığınız bu hatadan dönün. Boğaziçi mezunu olmaktan gurur duyan bizlere yasakçılığın utancını daha fazla yaşatmayın. Bırakın Boğaziçi Üniversitesi, evrensel standartlarda gerçek bir üniversite olarak kalsın? Sakın bu despotizminize yasakçı yasalardan mazeret arama zahmetine de girmeyin. Çünkü yasakçı yasalar hep oradaydı ama Boğaziçi'nde yasakların başlaması ilk kez sizin despot ellerinizle oluyor. Bunu da unutmayın!


  12. Ayak izleri

    Adamın biri, bir gece bir rüya görmüş, Upuzun bir kumsal boyunca dostu ile yürüyormuş.

     

    Onlar yürürken tam karşılarındaki gökyüzünden de

     

    Bir film şeridi gibi, adamın hayatından sahneler geçiyormuş.

     

    Kumsal adamın hayat yolu imiş sanki

     

    Adam kumda iki çift ayak izi kaldığında dikkat etmiş . . .

     

    Bir çifti kendisinin, bir çifti Dostunun.

     

    Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam,

     

    Kumdaki ayak izlerine boydan boya bir daha bakmış ve

     

    Birden bir şey dikkatini çekmiş:

     

    Hayat yolunun pek çok bölümünde

     

    kumda sadece bir çift ayak izi

     

    ve adam dehşet içinde farketmiş ki,

     

    ayak izlerinin, tekleştiği zamanlar,

     

    hayatının en kötü, en acı anlarına rastlıyor...

     

    Bu keşfi onu fena halde rahatsız etmiş

     

    ve dostuna sormaya karar vermiş.

     

    Dostum! Eğer ben bir terslik yapmazsam

     

    her zaman yanımda olacağını,

     

    her zaman yanıbaşımda yürüyeceğini söylemiştin . . .

     

    Oysa hayat yoluma bakıyorum.

     

    En zorlu, en kötü, an acılı anlarımda

     

    sadece bir çift ayak izi görüyorum kumda . . .

     

    Anlamıyorum dostum anlamıyorum . .

     

    Hayatın kolay günlerinde yanımda yürüyorsun da

     

    sana en muhtaç olduğum anlarda beni niye terk ediyorsun ?

     

    Dostu gülümseyerek cevap vermiş:

     

    Sevgili, çok sevgili dostum.

     

    Ben seni çok sevdim ve hiç terketmedim.

     

    Hayat yolundaki en zorlu sınav günlerinde,

     

    yani en acılı, en kötü anlarında

     

    kumda hep bir çift ayak izi gördün.

     

    Dikkat et!

     

    Ayak izleri teke indiğinde derinleşiyor.

     

    Çünkü o sıralar ben, seni kucağımda taşıyordum . . .


  13. maşallah efendim maşallah şiirleriniz çok manidar...inşallah sitemkerane sözleriniz ilgili makam ya da kuruluşlara iletilmiştir.!! ben de size özendim yazdım bi şiir ama .........ben sizin kadar yetenekli olmadiğım için cesaret edip buraya yazamadım......,

    şimdi aklım güzel bi söz geldi ama inanın ben de bu söze hayranım :)

     

    ''dost dost diye nicesine sarıldım benim sadık yarim kara topraktır''..............


  14. aman efendim aman sayın mitajanı kardeşim sende daha ne cevherler varmışda, yavaş yavaş ortaya çıkıyo... bak söyleyeyim, tamam benden sır çıkmaz ama başka arkadaşlarda anlayacak sonra..... ajanlık fiyasko :)

     

     

    Yahu arkadaş ben de bu ajanlık olayını çözemiyorum.. :) Nedir bu iş? :)

     

    ü.y kardeşim çok zorlama kendini sayın mitajanı kardeşimi çözmek mümkün değil ...çözülmesi mümkün olmayan kördüğümdür kendileri,anlaşılması mümkün olmayan bir muamma.......................................

     

    selam ve duayla........


  15. EYLÜL

    Memleket havalarından bir haber ver,

    Eylül yağmuru nasıl düşer toprağa?

    Kemah’ın kapalı dar yollarında

    Hangi kuş hatıra çizdi dal uçlarına?

     

    Yanıp sönen mavi ışıklarla kaybolan Yusuf

    Geri döndü mü yurduna?

    Ya Viranşehirli Yakup, Çaykaralı Musa?

    Onlarda döndü mü yurduna? ...

     

    Hani sen;

    Aşkı bir üveyikten satın almıştın Sadri.

    Ne oldu ona?

    Bıçak kesmez oldu ağzını...

    Susar oldun, yazmaz oldun daha...

    Oysa yüreğimizi koymuştuk ortaya.

    Hani, taşırdı be usta!

     

    Bak yine bir Eylül havası var Sadri,

    İkibin’e doğru 97 Mart’ında.

    O gün doğan İsmail bugün delikanlı çağında

    İlkbaharda sonbahar, bu nedir usta?

     

    Maltepe cigarasının adı mı var bugün?

    Üç bardak çayın hatırımı kaldı?

    Tornacının yanında çıraktı dayın,

    O günlerden yüzünde eser mi kaldı?

    Gel yine bir gurbet türküsü uçuralım.

    Munzur’dan İstanbul’a

    Fırat’ın suyundan bulgur aşına

    Serin göze başından Eylül ayına.

    Üç gurbet türküsü tutturalım

    Dostluk adına...

     

    Bilirsin sende de bende de

    Eylül’ün acı bir tadı vardı.

    Şiire Eylül dediysek

    Elbet;

    Bir maksadı vardı.

    Elbet

     

    Bedirhan Gökçe


  16. ARKADAŞ

    Vietnam Savaşı sonrası... Evine dönmekte olan bir asker San Francisco'dan ailesini aradı: "Anne, baba eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum."

     

     

     

    "Memnuniyetle, O'nunla tanışmak isteriz", diye cevapladılar. Oğulları "Bilmeniz gereken bir şey daha var." diye devam etti.

     

    "Arkadaşım savaşta ağır yaralandı, bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve O'nun gelip bizimle kalmasını istiyorum."

     

    "Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki O'nun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz."

     

    "Hayır. Anne, baba O'nun bizimle kalmasını istiyorum."

     

    "Oğlum." dedi babası. "Bizden ne istediğini bilmiyorsun. O'nun gibi özürlü biri bize korkunç yük olur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır."

     

    Oğlu o anda telefonu kapattı.

     

    Ailesi O'ndan bir süre haber alamadı. Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne-baba hemen San Francisco'ya uçtular ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler.

     

    Anne-baba oğullarını hemen tanıdılar yalnız bilmedikleri bir şeyi de öğrenince dehşete düştüler:

     

    Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı...


  17. -Bizim komşunun çocuğu doğdu (2001) hehe

    balaban kardeşim paylaşımların için çok teşekkürler... bazen o kadar aydınlatıcı bilgiler veriyorsun ki!!!!! :)

    inan bana bu sitenin bel kemiğisin !!!....üstad! verdiğin engin bilgiler için saygılarımı sunuyorum :D

    selam ve duayla............


  18. dervsh kardeşim seninde farklı bir tarzın var. şiirini her okuyuşumda farklı anlamlar çıkarıyorum , ayrı ayrı lezzetler alıyorum.... kardeş böyle yeteneklerin vardı da daha önce bize neden göstermedin!!!!! :)

    lütfen paylaşımlarını bekliyoruz özellikle şu turşunun devamı mutlaka gelmeli :D

     

    selam ve duayla..........


  19. Hak geçti mi acaba?

     

    Orta-3 dönemiydi. Dershanemiz Elazığ'ın çarşı içinde olduğundan vitrinleri göre göre gidiyorduk.

    Bir kırtasiyenin vitrininde Kur'an'lar teşhir ediliyordu. Ben de geçerken o vitrin önünde durur, ilk sayfayı okur öyle giderdim. Hatta son günler yaklaştıkça iki yüzünü de okurdum! Ama çocuk aklı işte "Acaba hak geçti mi?" diye de çok düşünürdüm.

     

    Mehmet Uğurlu (ZAMAN-20.09.2008)

     

    BU HATIRAYI OKUYUNCA O KADAR ÇOK ŞAŞIRDIM Kİ.....YARABBİ BU NE İNCE Bİ FİKİRLİLİK .........DEMEK HALA ARAMIZDA BÖYLE YAŞAYABİLEN İNSANLAR DA VARMIŞ......

     

    SELAM VE DUAYLA...........

×
×
  • Create New...